TÜRKİYEDEKİ MERKEZİ YÖNETİM, YEREL YÖNETİMLER, BÖLGESEL ÖRGÜTLENME, FEDERALİZM BÖLÜM 2
OSMAN NURİ EYÖVGE- Atma.
MUSTAFA TAMER- Atmazsan ne yapacaksın?
OSMAN NURİ EYÖVGE- Atma, bir yerde tıkansın.
MUSTAFA TAMER- Atmadığın zaman bitti devlet, zaten bir şey yok.
OSMAN NURİ EYÖVGE- Tıkansın.
MUSTAFA TAMER- Ne yapacaksın, yani yol ayrımına gelmişsin. İl özel idaresinin
parasına, diyelim ki 30 kişilik il genel meclisinde 25 tane HADEP'li hâkim, senin vali olarak orada bir yetkin yok ki, ne yapabilirsin?
OSMAN NURİ EYÖVGE- O zaman yetkiniz yoksa, valilik de yapmayın beyefendi.
MUSTAFA TAMER- Neticede diyeceğim şu: Fiilen sistemi mevcut haliyle muhafaza ederek, çürütmeye devam etmenin yanında, acil tedbirler alıp, "oralarda neler yapılabilir?" konusunun iyi araştırılması lazım. Bence olağanüstü hal bölge valiliği sadece güvenlik mülahazalarıyla değil, ekonomik ağırlık olarak devam ettirilseydi veyahut da kaldırılmasaydı. GAP İdaresi var, şu anda devam ediyor, neden Ankara'da oturuyor bu adam? Bölge valiliğini ekonomik valilik şeklinde dönüştürüp, o bölgeye süratle nüfuz etmek lazım.
Özetle demek istediğim şu Komutanım: Mevcut yapıyı aynı şekilde muhafaza etme bence yeterli değil, çünkü öteden beri bu araştırmalar söz konusu, ta Osmanlıdan beri geliyor. Yeni bir model ortaya çıkarıp, ama tabii, ulusal devlet, güvenlik ve bizim ulusal bütünlüğümüz, idarenin bölünmez bütünlüğü ilkeleri çerçevesinde yeni arayışlara açık olmakta fayda var. Teşekkür ederim.
E. Tümg. ARMAĞAN KULOĞLU- Soruları ve katkıları bekliyoruz efendim. Buyurun efendim.
SAVAŞ ÖZDAĞ- Efendim, ilk soruyu size soracağım, ikinci soruyu da Sayın Tamer'e soracağım. Ümit Bey de aynı şeyi söyledi, siz de söylediniz; telaffuz ettiğiniz federalizm, nihai şekillenme mi, bir ara geçiş mi? Şu anda soruyorum: Üniter yapıda da, federal yapıda da bir üst idare var.
E. Tümg. ARMAĞAN KULOĞLU- Anladım ben. Bundan sonra Türkiye'nin bizim ifade etmeye çalıştığımız konu, şu anda il idaresine, yani illere göre bir yönetim
vardır. Ancak gerek Avrupa Birliği giriş sürecinde ve gerekse bu süreci
destekleyen iç dinamikler, yerel yönetimlere daha çok yetkiler vermek suretiyle,
merkezle olan bağı mümkün olduğu kadar hafifletmek.
SAVAŞ ÖZDAĞ- Ayrılığın altyapısı.
E. Tümg. ARMAĞAN KULOĞLU- Evet, dolayısıyla ayrılığın altyapısını oluşturmak ve bu altyapılar vasıtasıyla bölge valilikleri de tesis etmek suretiyle, o alt yapılar içerisinde federatif bir yapıya doğru gitmek ve bu federatif yapıları zaman içerisinde güçlendirmek; şu anda bizim gördüğümüz manzara bu. Bunu bir ara geçiş olarak kabul etmek, zaman ilerledikçe, şartlar müsait oldukça bu federal bölgelerin kopma noktasına gelip, daha sonra da kopmasını temin etmek; tarif etmeye çalıştığımız manzara bu. "Biz idareyi iyileştiriyoruz" derken, ülkenin bütünlüğüne zarar verecek bir uygulama içerisine girmeyelim, bunun tehlikeleri var, bunları nasıl önleriz, bunun için uygun hareket tarzı nedir diye bir araştırma içerisindeyiz.
SAVAŞ ÖZDAĞ- Şimdi Sayın Tamer'e sormak istediğim, biyografisini görmedim,
lisans eğitiminiz hukuk mudur acaba?
MUSTAFA TAMER- Bu kitabın arkasında var, Siyasal Bilgiler.
SAVAŞ ÖZDAĞ- Siyasal Bilgiler Kamu Yönetimi Bölümü.
MUSTAFA TAMER- Evet.
SAVAŞ ÖZDAĞ- Bunu şunun için sordum: Anlattıklarınızı dinlerken, bu bölgesel
yapılanmaların meri hukuktaki yerini merak ettim, anayasal dayanağı var mı diye sormak isteyeceğim. Ethem hoca idare hukuku doçentidir, şüphesiz o çok daha vukufla söyleyecek. Türk devlet sisteminde merkezi yönetimle taşra teşkilatı arasındaki ilişkilerin nasıl düzenlendiği malum. Bu sözünü ettiğiniz sistem buna oturuyor mu, bunun dışına çıkıyor mu, tüm anayasanın ruhunun değişmesi icap edecek mi?
SALONDAN- Edecek.
SAVAŞ ÖZDAĞ- O zaman nasıl söyleyeyim, anayasal iradeyi arayacağız. Bu mümkün olabilecek mi, yani Meclisten sadece bir kanunun oylanmasıyla bu
söylediklerinizin hayata geçmesi sanıyorum mümkün olmayacak, değil mi?
E. Tümg. ARMAĞAN KULOĞLU- Ondan sonra ek kanunlar falan çıkması gerekiyor, anayasayı zorluyor.
SAVAŞ ÖZDAĞ- Acaba değiştirilmesi teklif dahi edilemeyecek hükümler arasına bu giriyor mu? Sınırlı bir anayasal irade dahi bunları hayata geçirmeye yetmez
diyebilir miyiz, yani kurucu irade deriz ya, anayasayı ilk yapan irade, o anlamda bir irade gerekiyor mu? Merak ettim.
OSMAN NURİ EYÖVGE- Belediye Kanunu hakkında, Özel İdare Kanunu hakkında Anayasa Mahkemesinde davalar sürmekte ve anayasaya aykırılıktan açılmış bir davadır.
SAVAŞ ÖZDAĞ- Muhalefet partilerinin şeyi.
OSMAN NURİ EYÖVGE- Hatta Cumhurbaşkanının açtığı davalar da var.
MUSTAFA TAMER- Ben söylemiştim, anayasamıza göre il sistemi asıldır, bölge
istisnaidir. Dolayısıyla Bölge Valiliği Kurulması Hakkındaki Kanun, bu nedenle
anayasaya aykırı bulunduğu için, yeni bir kanunla kaldırıldığını biliyoruz.
Neticede bu İçişleri Komisyonu Raporu var, bu kitabı baktığınız zaman, 58 nci
sayfada var. İçişleri Komisyonu 1984 yılında "İl sistemi asıldır, yeni bir
kademe yaratılmaktadır, bölgesel kuruluşlara yasal dayanak getirilmeye
çalışılmaktadır. Neticede danışma meclisinin ve diğer kurumların getirdiği
düzenlemeler anayasaya aykırıdır" diye rapor vermiş. Bölge uygulaması fiilen
var, ama ben dediğim gibi, fiilen bölge kurulması asıl olmuş, il teşkilatı
istisna gelmiş, ama anayasaya göre asıl olan il teşkilatıdır, bölge istisnaidir,
sadece sınırlı kalması lazım. Mevcut eğilim de, mevcut hükümetin şeyine de
baktığımızda, esasında bu bölgesel kuruluşları kaldırmaya çalışmaktadır; Köy
Hizmetlerinde olduğu gibi. Ama bunları kaldırmaya gücü yeter mi, yetmez mi
bilemiyorum tabii.
OSMAN NURİ EYÖVGE- Paşam, ben bu konulara çok daha değişik bir açıdan bakmak istiyorum. 1982'de bölge valiliği, o ihtilal hükümetinin bir şeyi, genelge gibi bir metinle kurulmuş bir şey, onu ben bölge valili anlamında görmüyorum. Bölge valiliği anlamında ilk kuruluş Olağanüstü Hal Bölge Valiliği Hakkındaki Kanun Hükmünde Kararname. Cumhuriyet kuruluşundan bu yana üniter devleti sonuna kadar savunurken, ilk yarayı bu Olağanüstün Hal Bölge Valiliği Kararnamesiyle aldı. Bu kararname, Doğu ve Güneydoğu'da birtakım iller bu bölge valiliği kapsamına dahil edildi ve Türkiye'de ayrı bir idari yapılanmaya gidildi, üniter devlet ilk büyük yarayı Bölge Valiliği Kanunuyla aldı. Daha sonra AKP'nin iktidar olması birlikte birtakım kanunlar geçilmeye başladı. AKP mecliste anayasayı değiştirecek bir çoğunluğa sahip olduğu halde, anayasayı değiştirmeksizin, çıkardığı bu kanunlarla, anayasanın rejimiyle kurumların çatışma noktasına getirilmesine sebebiyet verdi; anayasal rejim veya üniter devlet ile kurumları çatıştırır hale gelmiştir. Ben şöyle yorumluyorum: Erbakan'ın deyimiyle, kanlı mı olacak, kansız mı olacak? Kurumlarla rejim arasında yaptırılmak isteniyor. Bu kanunların en önemlisi, Kamu Yönetimi Temel İlkeleri ve Yeniden Yapılandırılması Hakkında Kanun. Bu kanunla devlet bir şirket, kamu hizmeti bir mal, vatandaş ise müşteri şeklinde tarif edilmek edilmektedir. Tekrar ediyorum, devlet bir şirket, kamu hizmeti bir mal, vatandaş ise müşteri olarak tarif edilmektedir.
Bu çıkarmak istedikleri kanunların hemen hepsi tercüme kanunlardır. Şuna bakmak lazım: Bu kanunları en başta savunan kişi Başbakanlık Müsteşarı. Başbakanlık Müsteşarının gerek anayasa, gerekse idare hukuku açısından hiçbir nosyonu yoktur. Başbakanlık Müsteşarı bir işletme profesörüdür. İşletme profesörü olduğu için, kamuyu da bir işletme olarak görme eğilimindedir.
Bu kanun, Kamu Yönetiminin Temel İlkeleri Hakkındaki Kanunu bir sundular,
tepkiler üzerine geri çektiler. Geri çektiler, ama ne yaptılar? Diğer kanunlara
serpiştirmeye başladılar. Bunlardan en önemlisi, kalkınma ajanslarının kuruluş
ve koordinasyonu ve görevleri hakkında bir kanundur. Bu kanun yeni çıktı, daha
Cumhurbaşkanı imzalamadı bu kanunu. Bu kanun ilk sevk edildiğinde İngilizce
ismi, o İngilizce tam karşılığı olan, "bölgesel kalkınma ajansı" ifadesi
kullanılmıştı, bölgesel niteliğini de özellikle vermişlerdi.
Daha sonra Özel İdare Kanunu çıkarıldı. Bu Özel İdare Kanunu, aslında Prens
Sabahattin'in ademimerkeziyet ve hür teşebbüs felsefesinin Cumhuriyet felsefesine karşı zafer kazanmasından başka bir şey değildir. Tekrar ediyorum,
Özel İdare Kanunu, Prens Sabahattin'in ademimerkeziyet ve her teşebbüs
felsefesinin Cumhuriyet felsefesine karşı zafer ilanıdır.
SALONDAN- Hangi prens Sabahattin?
OSMAN NURİ EYÖVGE- Ademimerkeziyeti ilk savunanlardan. İl kademesinde yönetsel federalizm, il özel idarelerini merkezi sisteme karşı özerk kılarken, kurduğu borçlanmaya ve ihale imtiyaza dayalı çalışma sistemiyle, küresel mali
merkezlere, imtiyaz arayıcılara bağımlı kılmaktır. Bu özellikle küreselleşme
sürecinin ancak yerleşmeyle, yerelleşmeyle yürütülebileceğini çoktan ilan etmiş
olan küresel reform felsefecileri tarafından açıklanmış özelliklerden ibarettir.
Şimdi bu kanunla başka kurum ve kuruluşlara verilmeyen mahalli müşterek
nitelikteki her türlü görev ve hizmeti yapar hükmü getirilmektedir. Değil mi
Sayın Tamer?
MUSTAFA TAMER- Evet, durduruldu Anayasa Mahkemesinde.
OSMAN NURİ EYÖVGE- Bu maddeyi de, sınırları açık olarak belirtilmeyen bir yerel yönetim biçimi oluşturulmaktadır. Sınırı yok bunun. Yurtiçinde ve yurtdışında mahalli idareler ve mahalli idare birlikleriyle karşılıklı işbirliği yapılmasına karar vermek yetkisi il genel meclislerine tanınmıştır. Bu hüküm ile mahalli müşterek ihtiyaç kavramı dışına çıkılmış ve merkezi idarenin dışında yabancı ülkelerin idareleriyle ilişki kurma ve yapılanmaya gitmeleri yolu açılmıştır.
Yine, kanunun 22/B maddesiyle, il özel idaresine verilen görevlerle ilgisi
olmayan siyasal konularda karar alırsa, İçişleri Bakanlığının bildirisi,
Danıştay kararıyla feshedilmektedir özel idareler. Fakat bu hüküm ile il genel
meclisinde siyasi konuların görüşülmesinin aslında yolu açılmış bulunmaktadır.
Karar vermeyi engelliyor, ama görüşmeyi engellemiyor, görüşmenin yolu açılmış bulunuyor. Söz konusu hüküm, siyasi konularda karar alınmasını engellemekte, ama siyasi konuların görüşülmesine mani olmamaktadır. Ayrıca görevleri arasında bulunan konularda siyasi kararlar alınabileceğini de hükme bağlamış bulunmaktadır. Örneğin, eğitim alanında, il genel meclisi toplantılarında laiklik, anadil ve benzer konularda görüşme yapılıp, karar alınması da olağan hale gelecektir, "Anadilde eğitim yapacağız" diyecektir. Bu kanun ile merkezin illerdeki temsilcisi olan valilik kurumu ya tamamen etkisizleştirilmekte ya da seçimle gelmesi sağlanarak, merkezin temsilcisi olma niteliğinin ortadan kaldırılması hedeflenmektedir; ya seçim, ya şimdiki gibi etkisiz bir valilik.
Sayın Tamer çok güzel söyledi, ilde belediye başkanı var, özel idare başkanı
diye niteleniyor, il genel meclisi başkanı var, tokmak bunların elinde, davul da
valinin omzunda, vali de encümen başkanlığı görevini yapıyor. Encümen eskiden haftada bir toplanırken, şimdi buna karşılık il genel meclisi yılda iki defa
toplanırken, şimdi il genel meclisi her ay toplanır. Özel idarelerde daimi
encümene de ihtiyaç kalmayacak, her ay toplandığına göre, genel karar organı da il genel meclisi olduğuna göre, o kararı verecek, vali de sadece onların verdiği kararları yürütecek. İkinci tercih, il genel meclisinin başkanı vali seçimle
gelecek olursa, o zaman kopmanın yolu daha da çabuklaştırılacak, çünkü seçimle gelmiş kuvvetli bir vali il genel meclisinin başında, istediği her türlü kararı alabilir.
Bu yasa, anayasamızın 123, 127'nci maddelerindeki üniter devlet yapısını
düzenleyen maddelerin hepsine aykırıdır. Bu nedenle de iptal edilmesi büyük
ölçüde imkân dahilindedir. Aslında Cumhurbaşkanlığının bu yasayı geri
göndermesi, il özel idaresi düzenlemesi ve öbür kamu reformu taslak tasarı yasa metinlerini gözden geçirmek için bir fırsattır. Ancak bu iktidar bu uyarıları
dikkate alıp, değerlendirmek yerine, aynı metni birkaç değişiklikle yetinerek
Türkiye Büyük Millet Meclisine yeniden sunmayı uygun gördü ve kanunlaştırdı.
Sadece Özel İdare Kanunu değil, üniter devlete karşı diğer bir kanun Büyükşehir Belediye Kanunu. Gerek bizde, gerekse diğer ülkelerde idari bir birim kurulurken, üç tane önemli kriter var; iktisadi şartlar, coğrafi şartlar ve kamu hizmetlerinin gerekleri. Büyükşehir Belediye Kanunu bu üç kriterin üçü de göz ardı edilmiş, pergel metodu denilen bir metot getirilmiştir. Ne bu pergel
metodu? Valilik binası merkez kabul edilmek suretiyle, nüfusu 1 milyona kadar
büyükşehirlerde yarıçapı 20 kilometre, nüfusu 1 milyondan 2 milyona kadar olan büyükşehirlerde yarıçapı 30 kilometre, nüfusu 2 milyondan fazla olan
büyükşehirlerde yarıçapı 50 kilometre olan dairenin sınırı büyükşehir
belediyesinin sınırını oluşturmaktadır. Hükümet konağının üzerine koyuyor
pergeli ve çeviriyor. İstanbul ve Kocaeli için ise, mülki sınırları ilin idari
sınırlarının tamamını belediye sınırları haline getiriyor. Başka bir deyişle,
İstanbul ve İzmit'te Bizans'ı yeniden ihya ediyorlar. Bu kanunla yalnızca belde
ve belde sakinleriyle oynanılmakla kalınmayıp, halihazırda mevcut Köy Kanununa rağmen ve bu kanuna aykırı biçimde, bu sınırlar içinde kalan köyler bir anda mahalle oluşturdu.
E. Tümg. ARMAĞAN KULOĞLU- Şu Bizanslaşmak ve Bizans'ı yaratmak, yani belediye sınırları ile il sınırlarının birleşmesi suretiyle Bizanslaşma konusunu açar mısınız?
OSMAN NURİ EYÖVGE- Ben biraz açayım, biraz da Şakir Paşama açması için şey edeceğim. Jandarma ve polisin görev alanlarını belirtirken, jandarma daha çok kırsal kesimde, polis ise belediye hudutları içerisinde görev alıyor. Benim
orada bir bakıma kastetmek istediğim şey şu: İzmit ve İstanbul'da jandarma
çıkarılmak istenilmektedir. Jandarmanın çıkarıldığı İstanbul ve İzmit'te
politize olmuş bir polisle hangi yeraltı ve yerüstü dünyalarının kurulacağını da
ben sizin takdirinize bırakıyorum Paşam. Belki biraz katı oldum, ama altında
yatan amaç budur.
SALONDAN- Şimdi mevzie gireceğiz, gidip evde şimdi mevzi yapacağız, savaşmaya hazırlanacağız.
OSMAN NURİ EYÖVGE- Efendim, ben hem kendim silahlanıyorum, hem milleti de silahlanmaya teşvik ediyorum; suç olduğunu bile bile. Ayrıca, Sayın Valiye bir şey daha soracağım: İl Özel İdaresi ve Belediye Kanunun en önemli tanımlarından biri, mahalli mahiyetteki müşterek ihtiyaç. İstanbul'da ve İzmit'te mahalli mahiyetteki müşterek ihtiyaçların tanzim ve tespitiyle mükellef iki şey var, bir büyükşehir belediyesi, bir de özel idare. Eğer İstanbul Büyükşehir Belediyesi "bütün bu mahalli mahiyetteki ihtiyaçları ben karşılayacağım" dediği takdirde, İstanbul'da ve İzmit'te özel idareye gerek kalacak mıdır?
MUSTAFA TAMER- Özel idarenin fiilen yapması gerektiği konusunda görevler
sayılmış kanunda. Dolayısıyla özel idarenin görev alanına girip de, örneğin
milli eğitim, örneğin gençlik spor, örneğin çevre, örneğin köy hizmetlerini bir
tarafa bırakmıyoruz, bu konular devam edecek, yine özel idarenin kendi
görevleri.
OSMAN NURİ EYÖVGE- Hayır, devam etmeyecek. Kanunda onları koymuş, ama kanunun ana felsefesi, mahalli mahiyetteki ihtiyaçlar.
MUSTAFA TAMER- Ama onu Anayasa Mahkemesi durdurdu.
OSMAN NURİ EYÖVGE- Dur bakalım ne çıkacak, daha sonra ne çıkacak.
Ben birkaç başka şey daha söylemek istiyorum: Sadece mahalli idare mevzuatıyla sınırlı kalmıyor bu çabalar, mesela bir dernekler kanunu çıkardılar, dernekler, benzer amaçlı derneklerde, siyasi partilerde, işçi ve işveren sendikalarında ve meslek kuruluşlarından yardım alabilirler ve adı geçen kurumlara maddi yardımda bulunabilirler. Bununla da kalmayıp, yine dernekler yurt dışındaki kişi, kurum ve kuruluşlardan ayni ve nakdi yardım alabilirler; bu hüküm de getirildi.
Ayrıca, son dönemde teftiş dönen müfettiş arkadaşlarımın belirttiği bir konu
var, bu da özel güvenlik teşkilatı kurulmasına dair bir kanunla ortaya çıkan bir
şey. Özel güvenlik teşkilatıyla da, tahminen 150-200 bin kişilik güvenlik
güçleri dışında silahlı bir güç yaratılmak isteniyor. Diyarbakır Belediyesini
teftiş eden müfettişlere şu söyleniyor: Belediyenin önünde özel güvenlik
teşkilatı duruyor. Polis içeri girecek. "Hayır, giremezsiniz.
Burada özel güvenlik teşkilatı var" diyor.
SALONDAN- Nereye bağlı?
OSMAN NURİ EYÖVGE- Özel güvenlik teşkilatı tamamen şirket esasında kurulu bir teşkilat.
SALONDAN- Ama sözleşme olması lazım herhalde.
OSMAN NURİ EYÖVGE- Kanunu var. Kanun şirketler özel güvenlik teşkilatı
kurabilirler diyor.
SALONDAN- Ama yasada ne diyor? İstediği an denetler diyor.
OSMAN NURİ EYÖVGE- Denetleme şeyi var. Ama yetkilerini aşarak, şimdi bakın,
polise, jandarmaya vermediğiniz yetkileri, Karum'a gidin, "sizi arayacağım"
diyor. Arama yetkisi yok bu adamın. Diyarbakır'da da diyor ki, "siz
giremezsiniz, burada özel güvenlik teşkilatı vardır" Maalesef, denetimi…
SALONDAN- İçişleri Bakanlığı yapıyor, o yetkisi var, kanuna göre var.
OSMAN NURİ EYÖVGE- Kanuna göre var da, yapılmıyor.
SALODAN- 2495 sayılı Kanun.
E. Tümg. YAŞAR KARAGÖZ- Ben bizzat bu işle uğraştığım için, Tunceli'de üç tane baraj yapıyor benim mensubu bulunduğum firma. Güvenlik gücü kurduğumuz zaman, mesela o buyurduğunuz şirket, belediyenin korunması, bunların silahlanma müsaadesini valilik veriyor. Valilik onlara silah taşıma müsaadesi vermiyor zaten, onların şeydeki güvenlik görevlilerinin, sizin ifade ettiğiniz, Migros'taki, şuradaki, buradaki, hiçbir tanesi silahlı değildir.
OSMAN NURİ EYÖVGE- Ama büyük işletmelerde silahlı.
E. Tümg. YAŞAR KARAGÖZ- Büyük işletmeler dediğiniz, valilik ve jandarma,
Tunceli'de olan, eğer "bunların güvenliğinin silahlı olmasına ihtiyaç var, şu,
şu silahları alabilir" derse, o yetkiyi de yönetmeliğin 13 üncü maddesine göre
Genelkurmay'a soruyor. Genelkurmay bütün MİT'e, şuraya, buraya, "bu firmanın geçmişi, geleceği nasıldır, bu adamlara silah verirsek devlet aleyhine kullanır mı?" diye tetkik ediyor, "evet" diyor valilik ondan sonra, "bunlara silah
verebilirsiniz" diyor, ondan sonra silah veriyor ve silahları da mümkün mertebe
sınırlı ölçüde. Mesela, bizim firmamıza makineli tüfeği vermedi. Mesela, ben
havan topu da isteyebilirdim, yani nasıl olsa ben orada güvenlik komutanlığı
yaptım diye, havan topu da iyi olur diyebilirdim, ama bunların hiçbirini uygun
görmedi. Mesela, gidip gelmek için zırhlı araç istedim, "yok, sizin bölge içinde
kalacağı için size zırhlı araç da vermiyoruz" dedi. Zırhlı araçtan kastım, o
silahlı falan, var yani, onları kastettim, onlar uygun görülmedi. Olay bu
şekilde.
OSMAN NURİ EYÖVGE- Paşam, burada bir küçük saptama daha yapacağım: Bu kanunda mütekabiliyet esasına göre yabancı şirketler de Türkiye'de güvenlik şirketi kurabilirler.
E. Tümg. ARMAĞAN KULOĞLU- Yalnız, bir şey daha var. Biraz önce "polis giremez" dediniz, yani belediye özel güvenlik şirketiyle anlaşmış ve oranın güvenliğini almış, polis bir konuyla ilgili girmek istiyor, polise dur diyor. Emin misiniz bundan?
OSMAN NURİ EYÖVGE- Eminim.
SALONDAN- O yetkisi olduğu için değil.
OSMAN NURİ EYÖVGE- Yetkisi olmadığı halde diyorum.
ALİ GÜLBAHAR- Söylediğiniz bir fiili durum olabilir, ama yasal olmadığı bir
gerçek, çünkü sadece silahlanma konusunda değil, benim bildiğim kadarıyla, yani bildiğim için söylüyorum, güvenliği sağlanacak olan şirketlerin türlerine göre güvenlik elemanı sayısını da saptıyor il koordinasyon kurulları. Dolayısıyla o sizin sözünü ettiğiniz güvenlik örgütlenmesi, mevcutlara alternatif bir
örgütlenme değil, yani orada bir fiili durum yaratılmış olabilir, yasası vardır,
tebliği vardır, 2495 sayılı Yasa, sonradan birtakım ilavelerle yasa numarası
değişti, onu bilmiyorum, ama özü değişmedi, özü itibariyle yine aynıdır ve
silahsız güvenlik anlayışı esastır o kanunda.
OSMAN NURİ EYÖVGE- Ama silahlı güvenlik de var.
ALİ GÜLBAHAR- Var tabii. Örneğin, BOTAŞ için böyledir, hatta beyefendinin
söylediği gibi, kariyerler falan da alınıyor, uzun menzilli silahlar, otomatik
silahlar, gece görüş dürbünleri.
OSMAN NURİ EYÖVGE- Ama yeni bir silahlı güç oluşturuluyor. Polis ve jandarmanın dışında bir silahlı güç.
ALİ GÜLBAHAR- Çok aşırı bir tespit gibi geliyor bana.
MUSTAFA KÜÇÜKÇAKIR- 1980 yılında sıkıyönetim eşgüdüm toplantısındayız Ankara'da, o zaman Necdet Üruğ 1. Ordu Komutanıydı, "benim askerim falanca bankanın emniyetini sağlamakla görevli değil, özel güvenlik kuvvetleri kurulsun, korusun" dedi. Ne oldu? Eğer siz bunu bu şekilde müsaade de etmezseniz, o zaman sağlamak durumundasınız; işin bir de bu tarafı var. Daha sonra bu özel güvenlik kuvvetleri yayılmaya başladı.
OSMAN NURİ EYÖVGE- Peki, size şunu söylesem katılır mısınız? AKP iktidarıyla
beraber, sermaye el değiştirdi, bürokrasi el değiştirdi, bu değişen sermaye
kuruyor bu şirketleri. Bu sermayenin menşeine bakarsanız, biraz tereddütler
hasıl olmaz mı?
MUSTAFA KÜÇÜKÇAKIR- Olur tabii, oluyor zaten.
OSMAN NURİ EYÖVGE- Biraz da onu kastediyorum.
E. Tümg. YAŞAR KARAGÖZ- Şuna katılıyorum: Silahsız olması silahlı olmasından
daha tehlikeli derseniz, ona katılırım. Güruh önünüze çıktı, silah
kullanabiliyor musunuz? Şu ortamda Türkiye'de bu güruhu zaptetmek için silah
kullanabiliyor musunuz? Yetkiniz var mı? Yetkimiz var, ama kullanamıyoruz.
Neden? Baskıdan kullanamıyorsunuz. Zaten bir de kendi milletiniz, demokratik
ortam diyorsunuz. Bu işte herkesin … ben olsam ben de ederim.
HÜSEYİN DURAN- Bu silahlı özel kuvvetleri bir yerde ihtiyaçtan doğduğunu
biliyorum, çünkü her yere güvenlik kuvvetleri yetişemiyordu Güneydoğu'da.
Haberleşme merkezleri, yansıtıcılar gibi, dağ başındaki telsizlerle yetişemediği
zaman, bunların eğitimi, denetimi ve atışları da gene kontrolü yine resmi
güvenlik kuvvetlerindeydi. Bu denetim sıkı bir şekilde uygulanırsa, bunların
mahzurları asgariye indirilir.
3 CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR
***
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder