5 Aralık 2017 Salı

SINIRAŞAN SULARLA İLGİLİ ULUSLARARASI HUKUKİ DURUM, BÖLÜM 7

SINIRI AŞAN SULARLA İLGİLİ ULUSLARARASI HUKUKİ DURUM BÖLÜM 7


3.2.1.3. Kurumsal Yapılanma 

Sözleşmenin yürütme organı taraflar toplantısıdır. 17 nci madde uyarınca ilk toplantının sözleşmenin yürürlük tarihinden en fazla bir yıl sonra yapılması ve devam eden toplantıların ise 3 yılda bir yapılması öngörülmektedir. Ancak taraflardan birinin yazılı talebi yahut olağan bir toplantı sırasında alınan karar uyarınca, tüm taraflara altı ay önceden bildirilmesi ve yazılı talebin tarafların en az üçte biri tarafından uygun bulunması kaydıyla acil toplantı yapılabilmekte dir.220 

Taraflar toplantısının yetkisi dahilinde bulunan önemli hususlar; 

1- Sözleşmenin hükümlerinin uygulanmasını gözden geçirmek 
2-Sözleşmede yapılacak değişiklikleri ele almak ve karar bağlamak 
3-Sözleşmede öngörülen hedeflerin gerçekleştirilmesine yönelik ilave tedbirler konusunda karar vermek, olarak karşımıza çıkmaktadır. Bunların yanında taraflar toplantısında, taraflardan birinin veya birkaçının taraf olduğu ikili ve çok taraflı antlaşma ve düzenlemelerin uygulanması ve sonuçlandırılması sırasında edinilen tecrübelerle ilgili bilgilerde paylaşılmaktadır. 

Sözleşmenin 19 uncu maddesi uyarınca sekretarya görevi Avrupa Ekonomik Komisyonu İdari Sekreterliği tarafından yürütülür. Sekretarya’nın görevleri;221 

1-Tarafları toplantıya çağırmak ve toplantıyı organize etmek, 
2-Sözleşmenin hükümleri uyarınca elde edilen rapor ve diğer bilgileri taraflara aktarmak, 
3-Taraflarca kararlaştırılacak diğer işlevleri yerine getirmek, olarak düzenlenmiş tir. 

3.2.2. Sözleşmeye Göre Uyuşmazlıkların Çözüm Yöntemleri 

Uygulamada ve uluslararası hukukun genel kurallarına göre, hiçbir devlet, uyuşmazlık sırasında açıkça belirtmedikçe ya da taraflar arasında mevcut ve 
yürürlükte olan bir antlaşmadan kaynaklanmadıkça, kendi iradesi dışında, bir uyuşmazlığı yargısal ya da siyasal yollardan çözümlemeye mecbur edilemez. Ancak uyuşmazlığın uluslararası barışı ve güvenliği tehdit eder bir mahiyet taşıması halinde BM Antlaşmasının 33. Maddesi gereğince, taraflar aralarındaki uyuşmazlığı barışçıl yollarla çözümlemek zorundadırlar.222 

1992 Helsinki Sözleşmesi öncelikle, hükümlerinin uygulanması ve yorumlanması konusunda iki veya daha çok taraf arasında uyuşmazlık çıkması durumunda, tarafların uyuşmazlıklarını müzakere ederek yahut hepsinin ortak kabul edeceği herhangi bir tahkim aracılığıyla çözmeye çalışmasını öngörmektedir. 

Sözleşmenin tasdik, kabul, onay ve katılım süreçleri sırasında veya daha sonra herhangi bir taraf depo merciine yukarıdaki yöntemlerle çözüme  kavuşturula mayan bir uyuşmazlığı yazılı olarak beyan ettiğinde, aşağıdaki uyuşmazlık çözüm araçlarından birinin ya da her ikisinin birden uygulanmasını zorunlu olarak kabul etmiş olur:223 

1-Uyuşmazlığın Uluslararası Adalet Divanına sevk edilmesi, 
2- Sözleşme uyarınca öngörülen usuller uyarınca tahkim sürecine gidilmesi. 

Ayrıca taraflar her iki uyuşmazlık çözüm aracını birden kabul ederlerse, taraflar aksine karar vermedikçe uyuşmazlık Uluslararası Adalet Divanına (UAD) 
sevk edilebilir. 

Uluslararası Adalet Divanı’nın zorunlu yargı yetkisi, somut uyuşmazlığın Divan’a götürülmesi için yapılacak özel bir antlaşma, ileride doğacak uyuşmazlıklara 
ilişkin yapılacak bir antlaşma ya da antlaşmanın bir hükmü ve UAD Statüsünün 36 ncı maddesinin ikinci fıkrası uyarınca tek taraflı bildirim ile doğmaktadır.224 

Ancak tek taraflı bildirim durumunda forum prorogatum yolu devreye girmektedir. Bu durumda divan dilekçeyi uyuşmazlığın diğer tarafına ileterek cevap istenmektedir. 
Divanın yetkili olabilmesi için verilen cevapta yetkinin kabul edildiğinin bildirilmesi, davanın özüne ilişkin sorunlara divan önünde cevap verilmesi ya da divanın yetkisizliği nin öne sürülmemesi veya daha sonra bu yetkisizlik savından vazgeçilmesi gerekmektedir.225 

1992 Helsinki Sözleşmesi tarafları tek taraflı olarak Divan’a başvuru hakkı tanınmamıştır.226 Burada taraflara iki yollu bir seçim hakkı tanınmıştır. Uluslararası Adalet Divanı’nın yanında uyuşmazlık çözüm yöntemi olarak tahkimi kabul etmiştir. Tahkim ilişkin usuli esaslar Sözleşme’nin ekinde belirlenmektedir. 

3.3 Sözleşmenin Yürürlüğe Girme Usulü ve Güncel Durumu 

1969 Viyana Sözleşmesi antlaşmaların nasıl yürürlüğe gireceğine ilişkin bir düzenleme getirmiştir. Buna göre227; 

1- Bir antlaşma, kendisinin öngördüğü veya görüşmeci Devletlerin mutabık kalabilecekleri tarzda ve tarihte yürürlüğe girer. 
2- Böyle bir hüküm veya mutabakat yoksa antlaşma bütün görüşmeci Devletler için antlaşma ile bağlanma rızası tespit edilir edilmez yürürlüğe girer. 
3- Antlaşmanın yürürlüğe girmesinden sonraki bir tarihte bir Devletin antlaşma ile bağlanma rızasını açıklaması halinde, antlaşma aksini öngörmedikçe, o 
Devlet bakımından antlaşma o tarihte yürürlüğe girer. 
4- Bir antlaşma metninin tevsiki, Devletlerin antlaşma ile bağlanma rızasının tespit edilmesi, yürürlüğe giriş tarzı veya tarihi, çekinceler, depoziter makamının işlevleri ve antlaşmanın yürürlüğe girmesinden önce zorunlu olarak ortaya çıkan diğer meseleleri düzenleyen hükümleri, antlaşma metninin kabulü (adoption) zamanından itibaren uygulanır. 

Viyana sözleşmesi uyarınca antlaşmaların yürürlüğe girme usulleri antlaşma metninde düzenlenebilir Antlaşmaların, isim, sayı yahut kategori bazında 
zikredilecek bazı devletlerin imzalaması ya da daha yaygın olarak onaylaması koşuluna bağlı olarak yürürlüğe girmesi öngörülebilir. Bu kapsamda 1992 Helsinki sözleşmesi 26 ncı maddesinde228 “Bu sözleşme on altıncı tasdik, kabul, onay veya katılım aracının depo merciine bildirilmesinin üzerinden geçen doksanıncı günde yürürlüğe girer.” şeklinde düzenleme getirmiştir. Metinde bir sayı öngörülerek antlaşmanın yürürlüğe girmesi usulü düzenlenmiştir. Antlaşma 16 Ekim 1996 tarihinde mezkûr prosedürlerin tamamlanması neticesinde yürürlüğe girmiştir. 

Birleşmiş Milletler Avrupa Ekonomik Komisyonu (BMAEK) üyesi olmayan ülkelerin de söz konusu Sözleşme’ye taraf olabilmesi için 2003 yılında 
gerçekleştirilen 3. Taraflar Toplantısı’nda İsviçre’nin öncülüğünde 1992 Helsinki Sözleşmesi’nin 25. ve 26. maddeler değiştirilmiştir. 2003 yılında Sözleşmeye taraf olan 34 üye ülke ile Avrupa Birliği’nden 2/3’üne denk gelen 25. üye ülkenin 8 Kasım 2012 tarihindeki yazılı onayını müteakip Sözleşme’de ki değişiklik 6 Şubat 2013’de yürürlüğe girmiştir.229 Ayrıca Sözleşme’nin hükümleri uyarınca yapılan bu değişikliğin, değişiklik öncesi sözleşemeye taraf olanlar için hüküm doğurması, ilgili tarafların sözleşmeye kabul ilişkin beyanının depo merciine tevdi etmesinden 90 gün sonra olacaktır. 

Sözleşme 25 devlet ve Avrupa Birliği tarafından imzalanmıştır. 2014 yılı itibariyle sözleşmeye 38 devlet ve Avrupa Birliği taraftır.230 Sözleşmeyi BM-AEK 
üyesi olmayan devletlerin katılımına açan değişikliğe ise 34 devlet ve Avrupa Birliği kabul etmiştir.231 

3.4. Sözleşmenin Hukuksal Durumu 

3.4.1. Uluslararası Hukukun Kaynağı Olarak Değerlendirilmesi 

Birleşmiş Milletler Adalet Divanı Statüsündeki düzenleme esas alındığında uluslararası hukukun asıl kaynaklarını 

(1) Antlaşmalar, 
(2) Teâmül (örf ve âdet hukuku) ve 
(3) Genel hukuk ilkeleri olarak sıralamak mümkündür. 

Hukukun yardımcı kaynakları ise 

(1) Mahkeme kararları ile 
(2) Uzman yazarların görüşleridir (öğreti ya da doktrin). Yardımcı kaynaklar, uluslararası hukuk kurallarını yaratmayan fakat onların varlığının ya da içeriğinin saptanmasında yardımcı olarak kendilerinden faydalanılan kaynaklardır.232 

3.4.1.1. Asli Kaynaklar 

3.4.1.1.1 Antlaşmalar 

Uluslararası hukukun asıl öznesi olan devletler, kendilerinin bizzat yerine getirebilecekleri fonksiyonları uluslararası topluma devretmeye soğuk yaklaştıkları için, özelikle çıkarlarını doğrudan ilgilendiren konularda hukukun ne olduğunu belirmekte söz sahibi olmayı tercih etmektedirler. Bu da iki ya da daha fazla devlet arasında ikili ya da çok taraflı antlaşmalar yapmak suretiyle mümkün olmaktadır. 

Taraflar antlaşma yapmak suretiyle uluslararası teâmülün bir normunu –ahde vefa ilkesini (pacta sunt servanda)- uygulamış ve aynı zamanda bir uluslararası 
hukuk normu yaratmış olurlar. Yaratılan bu norm, tarafların yüklendiği antlaşmadan doğan borçlar ve yine tarafların faydalanacağı antlaşmadan doğan haklar şeklinde ortaya çıkar.233 

3.4.1.1.2. Teamül 

Uluslararası örf ve adet hukuku kurallarının hepsi devletlerin ve diğer uluslararası hukuk kişilerinin uygulamalarında ve devletlerarası ve diğer uluslararası ilişkilerin düzenlenmesinde kendilerini gösterirler. Uluslararası Örf ve Adet Hukukunun oluşması için iki öğenin bir araya gelmesi gerekmektedir. Bu öğeler maddi ve psikolojik ögelerdir. Maddi öğe, örf ve adet hukukunun genel uygulamasıdır. Yani aynı durumlarla karşılaşılması durumunda, aynı davranışlarda bulunulması anlamına gelmektedir. Psikolojik ögeyse “opinio juris” tir. Yani sürekli aynı şekilde tekrarlanan davranışların, hukuken bağlayıcı olduğu ve buna uyulması gerektiği yönünde bir inancın varlığıdır.234 

Bir antlaşmanın öngördüğü hukuksal yükümlülüklere girmek istemeyen devletin o antlaşmaya taraf olmaması yeterlidir. Oysa uluslararası teâmül kuralları 
bazı devletlerin iradeleri dışında gelişip yerleşebilir. Dolayısıyla, iradesinin dışında ve rızası hilafına gelişen bir teâmül kuralının kendileri açısından bağlayıcı olmasını istemeyen devletlerin, o teâmül kuralının kendilerini bağlamadığını ısrarlı biçimde öne sürmesi gerekmektedir. Uluslararası hukukun oluşumunda devletlerin iradeleri esas olduğundan, bir teâmül kuralı aleyhine menfi tutumunu ısrarlı biçimde yineleyen devlet (ısrarlı muhalif-persistent objector) açısından o kuralın hukuken bağlayıcı olduğu ileri sürülemez.235 

3.4.1.1.3. Hukukun Genel İlkeleri 

Hukukun genel ilkeleri, eski Roma’daki jus gentium ilkesine dayanmaktadır. Bu düşünceye göre bir ulusun tanıdığı ve benimsediği bir hukuk ilkesi, uluslararası 
hukuk alanında geçerli olabilmektedir. Diğer bir ifadeyle, eğer bir ilke, yerel düzeyde de olsa bütün ulusal hukuk sistemleri tarafından tanınıyor ve uygulanıyor ise bu ülke hukukun genel bir ilkesi haline gelmiş demektir. Yani eğer bir ilke, bütün uluslar tarafından tanınıyor ve uygulanıyor ise söz konusu ilke bütün uluslara tatbik edilecek kadar önemlidir ve aynı nedenden ötürü bütün uluslar tarafından bağlayıcıdır.236 

Genel hukuk ilkelerine örnek olarak şunlar gösterilmektedir: iyi niyet (bona fides), sebepsiz zenginleşmenin hukuken korunamayacağı ilkesi, ahde vefa (pacta sunt servanda), edinilmiş haklara saygı, hakkın kötüye kullanılmaması, kimsenin sahibi olduğu haklardan fazlasını devredemeyeceği kuralı (nemo plus transfere podest quam ipso habet), verilen zararın tazmini, kesin hüküm (res judicata pro veritate habentur), kimse kendi davasında hâkim olamaz kuralı (nemo judex in re sua) vb. Sadece uluslararası hukuka has genel hukuk ilkelerine ise şu örnekler gösterilmektedir: Uluslararası hukukun üstünlüğü, devletin sürekliliği, devletlerin eşitliği ve bağımsızlığı, açık denizlerin serbestliği, devletlerin sorumluluğuna hükmedebilmek için yerel başvuru yollarının tüketilmesi vd.237 

3.4.1.2. Yardımcı Kaynaklar 

İçtihat, mahkeme kararı anlamına gelmektedir. Uluslararası hukuka kaynaklık eden mahkeme kararları sadece uluslararası mahkeme kararları olmayıp, hakem kararları ve ulusal mahkeme kararları da bu işlevi görebilmektedir. Mahkemelerin yetkileri ve verdikleri kararların ne zaman ve ne kadar bağlayıcı olduğunu taraflar önceden belirler. Örneğin Uluslararası Adalet Divanı’nın yargılama yetkisi sahip olması her olay bakımından devletlerin uyuşmazlığı mahkeme önüne taşımalarına bağlıdır ve verilen karar o olayla sınırlı olarak tarafları bağlar.238 

Doktrin de hukukun bir başka yardımcı kaynağı konumundadır. Çeşitli ülkelerin düşünürleri ve bilim adamları uluslararası hukukun gelişimine ve yeni 
kuralların oluşturulmasına yardımcı olmaktadırlar. Doktrinde savunulan ve üretilen fikirler, bir uluslararası örf ve adet hukuku kuralının varlığı için kanıt da teşkil edebilecektir.239 

Görüleceği üzere uluslararası hukukun kaynakları asli ve yardımcı kaynaklar olarak ikiye ayrılmaktadır. Asli kaynaklar açısından ise antlaşmalar ayrı bir öneme sahiptir. Bu minvalde 1992 Helsinki Sözleşmesi uluslararası hukukun asli kaynakları arasında yer alan çok taraflı bir antlaşma niteliğindedir. Taraf devletlerin iradelerini yansıtmaktadır. 

3.4.2. Taraf Olmayan Ülkelerin Hukuksal Durumu 

Uluslararası hukukta geçerli olan kurala göre bir anlaşma sadece kendisiyle bağlı olanlara uygulanır; yani kendisine taraf olmayan devletler açısından ne hak ne 
de borç yaratır (pacta tertiis ilkesi). 1969 Viyana Sözleşmesinin 34 üncü maddeside bu ilkeyi benimsemiş ve antlaşmaların üçüncü bir devlet bakımından rıza gösterilmedikçe hak ve borç yaratmayacağı hükmünü getirmiştir. Bu genel kurala getirilecek istisnalar bakımından Viyana Sözleşmesini hazırlayan Komisyonda tartışmalar yaşanmış ve bu mesele haklar ve borçlar bakımından ayrı ayrı ele alınmıştır.240 

Borçlar bakımından Viyana Sözleşmesi’nin 35 inci maddesi üçüncü devlet açısından taraf olmadığı bir antlaşma hükmü ile bir borç yaratılmasının ancak 
antlaşma taraflarının böyle bir niyette olmaları ve üçüncü devletin bu borcu açıkça ve yazılı bir şekilde kabul etmesi durumunda mümkün olabileceğini öngörmektedir. 

Yine bu şekilde doğmuş olan bir borcun ortadan kaldırılabilmesi için de antlaşmaya taraf olanların ve üçüncü devletlerin rızası ile geri alınabilir veya değiştirilebilir. Meğer ki, tarafların başka türlü mutabakata vardıkları tespit edilmiş olsun. 241 

Üçüncü bir devlete haklar getiren antlaşmalar bakımından da öncelikle tarafların böyle bir niyette olup olmadıklarına bakılacak ve yine üçüncü devletin 
rızası aranacaktır. Ancak Viyana Sözleşmesi bu rızanın üçüncü devlet aksini belirtmedikçe varsayılacağı hükmünü getirmiştir. Üçüncü devletin bir antlaşmada tanınan hakkını kullanırken yine bu hakla ilgili söz konusu antlaşmada belirtilen veya bu antlaşmaya uygun olarak tesis edilmiş koşullara uygun davranması gerekir. Bu şekilde tanınmış bir hakkın geri alınması veya değiştirilebilmesi için şayet antlaşma tarafları bunun aksine bir düzenleme yapmamışlarsa üçüncü devletin rızası aranmaz. Ancak üçüncü devletin bu hakka dayanarak üstlendiği yükümlerin telafisi gerekir. Uygulamada üçüncü devletler açısından hak veya borç öngören antlaşmalar belli birtakım üçüncü devletler ya da genel olarak bütün devletler bakımından hak ve borçlar getirebilir.242 

Yukarıda açıklandığı üzere uluslararası antlaşmalar kural olarak taraf olan devletler açısından bağlayıcıdırlar. Bu minvalde 1992 Helsinki Sözleşmesi’nin 
sözleşmeye taraf olmayan devletler açısından hukuksal bağlayıcılığı yoktur. Uluslararası hukukta devletlerin iradeleri ön plandadır. Bu kapsamda söz konusu sözleşmeye taraf olmayan devletler bakımından hukuksal sonuçlar doğurması olanaksızdır. 1992 Helsinki Sözleşmesi taraflara ilişkin düzenlemeler ihtiva eden bir sözleşmedir. Üçüncü taraflara ilişkin olarak yükümlülük getirmemektedir. Kaldı ki böyle bir yükümlülük getirseydi bile, üçüncü taraflara haklar getiren veya borç yükleyen antlaşmalar açısından rıza şartı arandığından üçüncü taraflar açısından hukuksal bağlayıcılığı olmayacaktır. 

Sözleşmeye Türkiye taraf değildir. Ülkemizin bulunduğu coğrafya açısından durumu değerlendirecek olursak, 1992 Helsinki Sözleşmesine komşularımızdan 
Yunanistan ve Bulgaristan taraftır. Diğer sınıraşan sularımızda kıyıdaş devlet konumunda ülkeler Sözleşmeye taraf değildir. Taraf olan Yunanistan ve Bulgaristan açısından Meriç Nehri’nde 1992 Helsinki Sözleşmesi getirdiği düzenlemelerin uygulanmadığını söyleyebiliriz. Kısacası Yunanistan-Bulgaristan taraf olmasına rağmen Meriç Nehri’ne ilişkin olarak ilişkilerini bu Sözleşme uyarınca yürütmemektedirler. Ülkemizin, diğer sınıraşan sularında kıyıdaş devlet konumunda ülkelerin Sözleşmeye taraf olmadığı düşünüldüğünde bu Sözleşme uyarınca kurulmuş bir işbirliğinden söz etmek söz konusu değildir. Her ne kadar Sözleşme’nin Avrupa sınırları içerisinde başarılı uygulama örnekleri karşımıza çıksa da Ülkemizin bulunduğu coğrafya için aynı şeyi söylemek söz konusu değildir. 

Ülkemiz sınıraşan komşularıyla ilişkilerini yürütürken uluslararası hukuka aykırı etmemekte ve Sözleşme’nin temel prensiplerine aykırı faaliyetlerde 
bulunmamaktadır. Ülkemiz açısından hukuksal bağlayıcılığı olmayan söz konusuSözleşme, bulunduğumuz coğrafya açısından an itibariyle uygulanabilir olmaktan uzak gözükmektedir. Sözleşmenin su kaynaklarını koruyucu düzenlemeleri olumlu mütalaa edilse de uygulamada sıkıntı doğurabilecek birçok hükmü barındırmaktadır. 
Uluslararası alanda Ülkemize 1992 Helsinki Sözleşmesi’ne taraf olmaması hasebiyle eleştiriler gelmektedir. Ancak, görüleceği üzere bulunduğumuz coğrafya açısından ne Ülkemizin tek başına taraf olması sınıraşan sulara ilişkin yaşanan sorunları çözecek ne de an itibariyle taraf olmaması sınıraşan sularda yaşanan ihtilafların çözümünde engel teşkil eden ana faktör oluşturacaktır. 

 Sözleşme açısından taraf olunmasının, Avrupa Birliği’ne tam üyeliğin ardından gerçekleşeceği beyan edilmiştir.243 Hakça ve makul kullanım konusundaki 
belirsizlik ve sınıraşan sular üzerinde yapılacak projelerde ön bildirim zorunluluğu, Türkiye’nin mevcut su, sulama ve hidroelektrik kapasitesini oluşturan sınıraşan sular kapsamında yapacağımız çalışmaları olumsuz etkileyecektir. Ayrıca getirdiği zorunlu yargılama mekanizması da Türkiye’nin çekinceleri arasında yer almaktadır. 

3.5. Sözleşmenin Alt Protokolleri 

3.5.1. Su ve Sağlık Protokolü 

Protokolün amacı sınıraşan ve uluslararası bağlamın yanı sıra ulusal olarak, uygun olan her düzeyde, sürdürülebilir kalkınma çerçevesinde, su ekosistemlerinin korunması dahil olmak üzere su yönetimini iyileştirme ve suyla-ilgili hastalıkları önleme, kontrol etme ve azaltma aracılığıyla hem kişisel hem de kolektif insan sağlığı ve refahının korumasını teşvik etmektir.. 17 Haziran 1999 tarihinde kabul edilmiş ancak 4 Ağustos 2005 yılında yürürlüğe girmiştir.244 

3.5.2. Sivil Sorumluluk Protokolü 

 Söz konusu Protokol sınıraşan sularda kaza sonucu oluşan kirlenmelerde uygulanacak esaslara ilişkin detaylı düzenlemeler içermektedir. Protokol 21 Mayıs 2003 tarihinde kabul edilmiştir. Sivil Sorumluluk Protokolü 16 ülkenin depo merciine onay belgelerini göndermesini takiben yürürlüğe girecektir. Henüz bu sayıya ulaşılmadığından mevcut Protokol yürürlüğe girmemiştir.245 


BU BÖLÜM DİPNOTLARI;


220 Convention on the Protection and Use of Transboundary Watercourses and International Lakes 
221 Convention on the Protection and Use of Transboundary Watercourses and International Lakes 
222 Toklu, s.17 
223 Convention on the Protection and Use of Transboundary Watercourses and International Lakes 
224 Mengiler, Özgür, Birleşmiş Milletler Çerçevesinde Uluslararası Uyuşmazlıkların Barışçı Çözümü, Platin Yayınları, Ankara 2005, s.67 
225 Kılıç, Seyfi, Uluslararası Hukuk Açısından Mısır ve Nil Sorunu, http://www.orsam.org.tr/tr/sukaynaklari/analizgundemgoster.aspx?ID=4947 (En son erişim:01/04/2014) 
226 Bilen, Özden, Türkiye’nin Su Gündemi, s.239 
227 Viyana Antlaşmalar Hukuku Sözleşmesi 
228 Convention on the Protection and Use of Transboundary Watercourses and International Lakes 
229 Kimençe, Taner, Görev Raporu, 
230 UNECE Water Convention https://treaties.un.org/Pages/ViewDetails.aspx?src=TREATY&mtdsg_no=XXVII-5&chapter=27&lang=en (en son erişim:05/05/2014) 
231 UNECE Water Convention 
232 Pazarcı, Hüseyin, Uluslararası Hukuk Dersleri, s.37; Çakmak, Cenap, Uluslararası Hukuk, Ekin Yayınevi, Ankara 2014, s.31-34 
233 Çakmak, s.35 
234 Pazarcı, Hüseyin, Uluslararası Hukuk Dersleri, s.104-106; Çakmak, s.38 
235 Höbek, Tufan, Türk Hukukunda Antlaşmaların Yapılması Ve Yargısal Denetim (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi) Çankaya Üniversitesi,Ankara, s.17 
236 Çakmak,s. 43 
237 Höbek, s.19 
238 Pazarcı, Uluslararası Hukuk Dersleri, s.134 
239 Çakmak, s.45 
240 Pazarcı, Uluslararası Hukuk Dersleri, s.87 
241 Viyana Antlaşmalar Hukuku Sözleşmesi 
242 Viyana Antlaşmalar Hukuku Sözleşmesi; PAZARCI, Uluslararası Hukuk Dersleri, s.87-90 
243 Dışişleri Bakanlığı-Avrupa Birliği ile Su Konusu, http://www.mfa.gov.tr/avrupa-birligi-ile-su-konusu-.tr.mfa (en son erişim:06/05/2014) 
244 The Protocol on Water and Health to the 1992 Convention on the Protection and Use of Transboundary Watercourses and International Lakes 
https://treaties.un.org/Pages/ViewDetails.aspx?src=TREATY&mtdsg_no=XXVII-5-a&chapter=27&lang=en (en son erişim: 04/05/2014) 
245 The Protocol on Civil Liability and Compensation for Damage Caused by the Transboundary Effects of Industrial Accidents on Transboundary Waters, 
https://treaties.un.org/pages/ViewDetails.aspx?src=TREATY&mtdsg_no=XXVII-16&chapter=27&lang=en (en son erişim: 05/05/2014) 


8 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..



***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder