su etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
su etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

10 Aralık 2017 Pazar

ORSAM SU SÖYLEŞİLERİ 2012 / ORSAM WATER INTERVIEWS 2012 BÖLÜM 3

ORSAM SU SÖYLEŞİLERİ 2012 / ORSAM WATER INTERVIEWS 2012 BÖLÜM 3

ANNA BACHMANN: “ SÜLEYMANİYE’DE SU KAYNAKLARI İLE İLGİLİ BAŞLICA SORUNLAR; SU KAYNAKLARININ KALİTESİ, MİKTARI VE AYNI ZAMANDA YÖNETİMİDİR ” 


18 Mayıs 2012 
* Bu röportaj ORSAM Su Araştırmaları Programı uzmanları Dr. Tuğba Evrim Maden ve Dr. Seyfi Kılıç tarafından 7 Şubat 2012 tarihinde Süleymaniye’de gerçekleştirilmiştir.

ORSAM Su Araştırmaları Programı, Nature Iraq’ta proje yöneticisi olan Anna Bachmann’la Nature Iraq’ın yürüttüğü çalışmalar ve Irak’ta ki su sorunu üzerine bir röportaj gerçekleştirdi. Bu röportajda Anna Bachmann’la Irak’taki su yönetimi, bataklık restorasyonu ve Nature Iraq tarafından gerçekleştirilen 
“The Key Biodiversity Areas Project” (“Başlıca Biyoçeşitlilik Alanları Projesi”) üzerine konuştuk. 

ORSAM: Öncelikle kısaca kendinizi tanıtır mısınız? 

Anna BACHMANN: İsmim Anna Bachmann, Amerikalıyım. 2007’den bu yana Irak’ta yaşıyorum ve 2005 yılından beri de Irak’taki çevre sorunları üzerindeki çalışmalarımı sürdürüyorum. Buraya ilk ziyaretim, aslında 2003’teki savaştan önce olmuştu. Sonrasında Irak’a geri dönüp çevreyle ilgili sorunlar üzerinde çalışmaya başladım. 
Bu noktada, Kayıtlı bir Irak Çevre Koruma Kuruluşu olan Nature Iraq’ın şu anki Yönetim Kurulu başkanı olan Dr. Azzam Alwash ile tanıştım ve 2005 yılından 
beri bu kuruluş bünyesinde çalışmaktayım. Bu benim yedinci yılım. 

ORSAM: Mesleğiniz nedir? 

Anna BACHMANN: ABD’nin Washington eyaletindeki Evergreen State College’ta çevre çalışmaları üzerine mastır yaptım. Bu aslında bir bölümü çevre bilimi, bir bölümü ise çevre politikasından oluşan disiplinlerarası bir program. 

ORSAM: Bize Nature Iraq’tan bahsedebilir misiniz? Ne zaman kuruldu? 

Anna BACHMANN: 
Nature Iraq, Irak çevre koruma kuruluşudur. Resmi olarak 2004 yılının sonunda 
kurulmuş olsak da, aslen Irak’ta demokrasi kurmaya odaklanmış ABD tabanlı 
bir kuruluş olan Irak Vakfı’nın (Iraq Foundation) bir projesi olarak farklı bir isim altında kurulduk. O zamanlar, Irak Vakfı’nın “Eden Again Project” (“Cennet Yeniden Projesi”) olarak anılıyorduk. 2003 yılındaki savaşın ardından, Irak Vakfı ile birlikte yeniden Bağdat’a yerleştik ve sonrasında Irak Vakfı’ndan ayrılıp 
Irak’ta, kayıtlı bir sivil toplum kuruluşu haline geldik ve ardından 2007 yılında ise bölgesel bir STK olarak Kürt Bölgesel Yönetimi’nde (KBY) kayıtlı hale geldik. Başlangıçta öncelikli olarak Güney Irak’taki bataklık restorasyonu üzerine çalışmalar gerçekleştirdik. O zamanın CEO’su olan ve babası da bir sulama mühendisi olan Dr. Azzam Alwash için bu büyük bir tutku konusuydu. Kendisi, babası ile birlikte bataklıklara gidip gelerek büyümüş ve o zamanlara ilişkin çok güzel anıları varmış. Saddam Rejiminin, bataklıkları neredeyse tamamen  kuruttuğunu duyunca, bu konuda bir şey yapılıp yapılamayacağını görmek istemiş ve projeyi başlatmak üzere Irak Vakfı’na başvurmuş ve işte bizim başlangıç hikayemiz. 

2005 yılında ilk başladığımda, çalışmalarımız öncelikle Güney Irak üzerine odaklanıyordu ve Bağdat’ta küçük bir ofisimiz ve Fırat nehrindeki Merkez Bataklık’ta bulunan Güney Irak’taki Chibaish’te de yine küçük bir noktamız 
bulunmaktaydı. 2007 yılında burada, yani Süleymaniye’deki ofisimizi açtığımızda genişledik; bu da, benim daha önce çalışmakta olduğum Ürdün’den buraya taşındığım ve Nature Iraq’ın kuzey ofisini açtığımız zamana tekabül ediyor. 

Sonrasında burası bizim genel merkezimiz haline geldi. O dönem çok zayıf kalan güvenlik önlemleri yüzünden Bağdat ofisimizi geçici olarak kapattık ve çok sayıdaki personelimizi buraya, Kuzey Irak’a taşıdık. Halihazırda genel merkezimiz hâlâ burada bulunmakta, bunun dışında güneydeki Chibaish’te bir ofisimiz ve Bağdat’ta da personelin bulunduğu bir başka geçici ofisimiz daha var (burada yakında gerçek bir ofis açmayı umuyoruz). Bunlar, Çevre ve Su Kaynakları Bakanlıkları vs. ile birlikte çoğunlukla idari ilişkilerle ilgili konular 
üzerinde çalışmalar yürütüyorlar. 

En eski projelerimizden biri bataklık alanlarda yeniden başladı ve ülkenin geneline yayıldı. Projenin adı “The Key Biodiversity Areas Project” 
(“Başlıca Biyoçeşitlilik Alanları Projesi”) , ve bu proje kapsamında her kış ve yaz mevsimlerinde biyolojik çeşitlilikleri açısından bölgesel ve/veya küresel öneme sahip olup olmadıklarına karar verebilmek için olabildiğince fazla sayıda alan üzerinde incelemeler gerçekleştiriyoruz. Aslında bu, Türkiye’de çoktan gerçekleştirilmiş bir program. Türkiye zaten ÖDA’larını (Önemli Doğa Alanlar) belirlemiş bir ülke, ancak Irak henüz bu çalışmayı tamamlamış değil. Yani şu anda bir sürecin içerisindeyiz. İlk incelememiz 2005 yılında gerçekleştirildi ve şimdi ise tüm verilerimizi değerlendirme ve Iraq için ÖDA’lardan oluşan 
bir liste oluşturma sürecindeyiz ve umarız ki bu şekilde Irak’taki gelecek koruma alan ağı kuruluşu olacağız. 

Buna ek olarak, bu geçtiğimiz yıl Iraq Upper Tigris Waterkeeper (Iraq Yukarı Dicle Su Gözlemcisi) isimli yeni bir projeye başladık. ABD’de başlayan uluslararası Waterkeeper Alliance’a bağlı olan bu grubun şu anda neredeyse gezegenin tüm kıtalarında olmak üzere dünyanın her yanında iki yüzü aşkın su, 
nehir, körfez ve koy gözlemcisi bulunmaktadır. Bizim ki Ortadoğu’da bu gruba bağlı ilk su gözlemci projesi olma özelliğini taşıyor ve eninde sonunda Irak’taki Fırat-Dicle Havzasının tamamına odaklanmak istiyoruz. 

Ancak başlangıç olarak, Yukarı Diyala, Küçük Zap, Büyük Zap, Habur ve Dicle nehrinin yukarı kolunu da içine alan kuzey Irak’taki yukarı Dicle Nehri Havzası sınırları içinde çalışmalarımızı sürdürüyoruz. 

Burası birçok su gözlemcisinin rahatlıkla çalışabileceği büyük bir alandır. Su gözlemcileri genellikle tek bir havzaya yerleştirilir. Bu projeyi bir gün belki Nature Iraq’tan ayırarak genişletmeyi, nehir sağlığı ve su kalitesine olduğu kadar bu iklim değişikliği, kuraklık ve yoğun baraj yapımı çağında nehrin ayakta kalabilmesini sağlayacak nehir akışı ve su miktarına da odaklanacak ayrı bir örgüt kurmayı umuyoruz. Bu durum insanları ve nehirleri oldukça etkilemek tedir. Şimdiye dek bu oldukça başarılı bir proje olmuştur ve biz de nehir temizliği, bir takım sosyal yardım ve eğitimi de içine alan bir sürü çalışma gerçekleştirdik. Şimdi ise İngiltere’deki Rufford “Küçük Hibeler Fonu”ndan sağlanan bir hibe sayesinde Küçük Zap Nehri’nin tehdit değerlendirmesini yapmaktayız. Dört sezonluk inceleme olacak ve bu şekilde farklı tehditler ve bunların ciddiyeti ölçülmeye çalışılacak. 

Genellikle su gözlem projeleri, çevreyi kirleten unsurları mahkemeye taşımaya odaklanır ve bu durum bir gün bizim yaptığımız bir noktaya erişecek olsa da şu anda yapmaya çalıştığımız şey sadece nehir havzalarımız üzerinde değerlendir meler yapmak ve nehirleri ve su kalitesini nasıl koruyacağımıza ilişkin farkındalık ve eğitim için birçok çalışma yürütmekten ibarettir. 

Aynı zamanda Nature Iraq, Eko-turizm projesi gibi küçük projeler de yürütmektedir ve bu proje kapsamında hem bataklık alanda hem de burada, yani Piramagrun Dağı’nın bulunduğu Kuzey Irak’ta bir kamp ve misafirhane 
kurduk. Yakın zaman önce, koruma altındaki bölgelere biyoçeşitlilik koruması için araçlar üreten Royal Botanical Garden Edinburgh ve BirdLife International ile büyük bir proje yapmak üzere Darwin Initiative hibesi aldık. 

Bu proje, yüksek biyolojik çeşitliliğe sahip bir alan olduğuna karar verdiğimiz Süleymaniye’deki 2600 metre yükseklikteki Piramagrun Dağı’na odaklanmakta dır. Irak’taki bakanlıklarla da korumayı destekleme, su kaynaklarının daha iyi şekilde kullanımı ve sürdürülebilir kalkınma gibi konularda birçok çalışma 
gerçekleştirmekteyiz. Biyolojik Çeşitlilik Anlaşması vb. gibi uluslararası çevre anlaşmalarının yükümlülüklerini yerine getirmeleri için Çevre Bakanlığı’nı desteklemeye yardımcı olmak için de bugüne dek birçok çalışma yaptık. 
ORSAM: Süleymaniye bölgesindeki temel sorun nedir? Biz temel su sorunları olarak, kalitesi ve miktarının yanısıra su kaynaklarının yönetimiyle ilgili sorunlar üzerinde duruyoruz. 

Anna BACHMANN: Bence bunları birbirlerinden ayırmak zor ve bunların hepsi burada sorun teşkil ediyor. Su kalitesi ile ilgili belirli sorunlarımız var. Burada hiçbir kanalizasyon arıtması yok. Ülkeye gelen ve ülke içindeki su kalitesi ile ilgili sorunlarımız var. Git gide azalan su kalitesi ile ilgili sorunlar da söz konusu. 
Irak’taki nehirlerin çoğunun akışında bir düşüş var. Miktar da kesinlikle bir endişe konusu olmakla birlikte su yönetimi de büyük bir meseledir, zira Bağdat’ta merkezi yetkimiz olmasının yanı sıra bölgesel yetkimiz de bulunmakta 
ve her zaman tamamen hemfikir olunamayabiliyor. 

Bununla birlikte, Türkiye, Suriye, İran ve hatta Ürdün’le de bölgesel meseleler bulunmakta. Irak şu anda su kaynakları yönetimi ile ilgili planları konusunda değişikliğe gidiyor. Umarız ki bu plan açık bir şekilde yapılır ve bu şekilde halkın buna erişimi sağlanır ve halk bu planın içeriği konusunda da söz sahibi olabilir. 
Dicle-Fırat havzasının bütün kıyıdaş ülkeleri, halka veya çevreye etkisinin ne olacağına bakmaksızın çok sayıda baraj kurmaktadır. Barajlar ile birlikte her zaman için zararlı çıkan bir kesim bulunmaktadır ve nehrin kendisi de daima bundan zarar görmüştür, zira gerçek anlamda nehir ikiye bölünmektedir ve mansapta yaşayan birçok insan da bu durumdan zarar gören kesimdendir çünkü buradaki halk düşük hızda bir akış ve düşük kalitedeki sudan muzdariptir. Membada ise halkın tümü, tarım arazileri, kültürel ve çevresel kaynaklar 
su altında kalmıştır. 

Çevrenin korunması ile ilgili Nature Iraq gibi bir kuruluşta, nehrin sağlıklı olmasının yanısıra kıyıdaş ormanlar ve nehirdeki balıklar gibi nehir boyunca ve nehrin içindeki her şeyin de sağlıklı olmasını istiyoruz. Dolayısıyla, suyu bir havzadan başka bir havzaya taşıyan büyük su derivasyon projesi ve baraj yapımına ilişkin birçok endişemiz var, çünkü bu ne sürdürülebilir, ne ekosistem için sağlıklı, ne iyi bir su kalitesine erişmeye olanak sağlayan, ne mansap akış ne de mansapta yeterli miktarda su elde etmeyi mümkün kalan bir durumdur. 

Bizim kuruluşumuz güney Irak’ta çalışarak başlamıştır ve burada susuzluk, tuzlanma ve genel olarak oldukça sıkıntılı bir su kalitesinden kaynaklanan çok büyük sorunlar yaşanmaktadır. Membadaki herkese, burada gerçekçi ve manevi olarak görmezden gelemeyecekleri bir sorun olduğunu söylemek durumundayız. Yani bunları birbirlerinden ayıramam, zira hepsi de eşit öneme sahip sorunlardır. 

ORSAM: Sizin suyla ilgili bir projeniz var mı? 

Anna BACHMANN: Az önce açıkladığım Irak Yukarı Dicle Su Gözlem Projesini (Iraq Upper Tigris Waterkeeper Project) ve gerçekleştirmekte olduğumuz, Irak’ın güneyindeki Mezopotamya Bataklık alanının restorasyonuna ilişkin herhangi bir çalışma buna örnektir. 

Bu bataklık alanlarını korumak için yapığımız çalışmalar aslında suya ilişkin ve suyu temel alan bir projedir. 

ORSAM: Proje kapsamında, örneğin, çocuklara suyun korunması ile ilgili bazı eğitimler veriyor musunuz? 

Anna BACHMANN: Aslında daha kısa zaman önce “The Waterkeeper” (Su Gözlemcisi) isimli bir kısa filmin yapımını bitirdik. Naza ve Zaza adında, maske takan ve nehirdeki sorunları keşfetmiş, bu sorunlardan etkilenmiş ve bu konuda bir şeyler yapmaya çalışan iki çocuk karakterinin kullanıldığı bir film bu. 26 dakika süren ve yapımını henüz iki hafta önce bitirdiğimiz bir film. Bu filmi yerel 
okullarda ve halk topluluklarındaki çocuklara gösterdik ve filmi, kendi bölgelerin deki nehirler hakkında onlarla yalnızca bir diyalog kurma amacıyla kullandık. Bence bu film sayesinde onlarla bir bağ kurabiliriz. Bunun yanı sıra sanat ile çevresel bir mesajı birleştirmek üzere 20 Nisan’da (Dünya Günü ile bağlantılı 
olarak) Süleymaniye’de Green Music & Arts Festival (Yeşil Müzik & Sanat Festivali) düzenliyoruz. Farkındalığı arttırmaya devam etmeliyiz ve bunun dışında çevre konusuna odaklanan kamu hizmet ilanları, TV, radyo ve yazılı reklam kampanyalarını geliştirmek için yeteri miktarda para toplamanın yollarını da arıyoruz. Bunlar öncelikle suyun korunmasına ilişkin farkındalığın arttırılması na odaklanacaktır. 

Zira biyoçeşitlilik üzerine çalışmalar yürütüyoruz, kuşarla ilgili birçok çalışma yapıyoruz. Şu anda ise çalışanlarımızın bir kısmı yaban keçileri ile ilgili bir incelemede bulunuyor. 
Yaban keçisinin korunmasına ilişkin bazı destek çalışmaları olacaktır, zira burada devam etmekte olan birçok avlanma faaliyeti mevcuttur. Ayrıca, 2011 yılında bataklıklardaki ilk Çevresel Eğitim programı denemesini gerçekleştirdik ve umarız bu çalışmayı desteklemeye devam edebilmek için finansman bulabiliriz. 
Bu konuda destek bulabilirsek, bu çalışma ile ilgili olarak halihazırda pek çok 
fikrimiz var.

ORSAM: Güney Irak’taki bataklık alanlar hakkındaki en güncel bilgiler hakkında bizi aydınlatır mısınız? 

Anna BACHMANN: Bu soruyu en iyi şekilde cevaplayacak kişi, Nature Iraq yönetim kurulu başkanı olan Dr. Azzam Alwash’tır. Kendisi bu konuyu hayatının başlıca ilgi alanı haline getirmiş biridir. Genellikle 1970’li yılları, bataklıkların 
altın çağı olarak esas alırız ve bu dönemde birçok baraj inşaatı bu zamanlarda  etki etmeye başlamış olmasına rağmen hâlâ büyük oranlarda el değmemiş olarak kalmışlardı. 
Suyun ne zaman bataklıklara varacağı konusundaki mevsimsellik yüzünden, baharda su akışının şiddeti artar ve çoğalır; yılın bu vakti tahmin edilen hacmi ise 15.000 ila 20.000 kilometre kare arasında değişirdi. Elbette 1990’ların ortalarında bu durum yalnızca barajlar yüzünden değil, Saddam Rejiminin 
bataklıkları kurutma ve bölge halkına zulmetme konusundaki aktif kampanyası 
başladığı için de önemli ölçüde değişime uğradı. 2003 yılındaki savaştan sonra meydana gelen yeniden sulandırma çalışmalarından beri, günümüzde 1970’li yılları yeniden suyla doldurulan bataklıkları değerlendirme konusunda esas alıyoruz ve bence savaş sonrası kısa bir dönem süresince eski ayak izinin yaklaşık yüzde yetmiş beşine erişmiştir. Bu bölgenin eski haline geldiğini söyleyemem, ama sistem radikal bir şekilde değişince buraya yeniden su 
verilmiştir ve sürekli akış eksikliği ve tuzlanma artışı gibi incelenmesi gereken bazı sorunlar mevcuttur. 

Ama bence şu anda, membada karşılaştığımız zorluklar nedeniyle 1970’lerdeki orijinal ayak izinin yüzde elli altındayız. Şunu biliyoruz ki, eğer Irak aktif bir şekilde sahip olduğu suyu daha iyi yönetirse, yeniden su verilen eski bataklık 
alanı ayak izinin yüzde yetmişine yakın bir orana erişebiliriz. Ancak yüzde yüze erişebilmek için, membadaki komşularımızla bazı anlaşmalar yapmamız gerekecektir. Önceleri İran’dan bu önemli sulak alanlara giren suyu etkili bir şekilde durdurmak için İran, sınıraşan Hawizeh bataklığı boyunca büyük bir set  inşa etmiştir. 1990’lı yıllarda Saddam Rejimi tarafından tamamen kurutulmayan güneydeki tek bataklık alanları olduğu için (büyük ölçüde Saddam, İran’dan gelen suyu durduramadığı için), bu bataklık alanları yakın zaman önce, Irak’ın ilk Uluslararası Önemdeki Ramsar Sulak Alanları olarak kayda geçmiştir. Ne var ki İran bugün bunlara büyük bir darbe vurmuştur. Bunun yanı sıra Türkiye ve 
Suriye’den gelecek adil bir su paylaşımı ve su kalitesine de ihtiyaç duymaktayız. 
Ve bu sadece suyun miktarı ile ilgili bir mesele değil, aynı zamanda suyun zamanlaması ile de ilgili bir konudur. Çünkü tarih boyunca, barajlar yapılma dan önce kış fırtınaları Türkiye, İran ve kuzey Irak’taki dağları karla kaplardı, 
barajların çoğu inşa edilip buna bir son verene kadar bu karlar eriyip baharda meydana gelen taşkınları oluşturur ve Basra Bataklık Alanlarını dolup taşırırdı (son büyük bahar taşkını 1960’larda meydana gelmişti). Bu bahar taşkınları, kuru ve sıcak yaz aylarında biriken tuzlu suyu itip çıkarır ve kuşların gelip 
yavrulaması ve bataklık alanlarda balıkların üremesi ile doğa bir bayram havasına bürünürdü. 

Hayat işte bu şekilde bin yılı aşkın bir dönemde evrim geçirmekle birlikte, o dönemde inanılmaz bir biyolojik çeşitlilik ve bol çeşitli bir ekosisteme sahipmiş. Şimdi ise sadece az miktarda suya sahip olmakla kalmıyoruz, aynı zamanda su yanlış bir zamanlamayla geliyor; yani baharda gelmeyip ekolojik ihtiyaçları 
hesaba katmayan insan kaynaklı yönetim kararlarına bağlı olarak yılın geneline yayılmış olarak geliyor. Sahip olduğumuz duyla dahi bataklık alanları tam anlamıyla eski hâline getirmek için, sadece yeterli akışı ve temiz suyu yeniden sağlamakla kalmayıp, aynı zamanda tüm bunların ne vakit olması gerektiğine ilişkin zamanlamayı da ayarlamamız gerekir. 

Yüksek oranda değişen memba çevresini göz önünde bulundurursak, kompleks ve iyi yönetime sahip bir sisteme ihtiyaç duyulmaktadır. 

Dolayısıyla, görmüş olduğunuz gibi su ile ilgili birçok sorun mevcut ve bu sadece miktar meselesi değil; aynı zamanda kalite ve düzgün yönetim meselesidir. Güney Irak’taki bataklık alanların restorasyonunun yanı sıra ihtiyaç duyulanları da elde edebilmemiz bu üç sorunun entegrasyonu şarttır. 

Birkaç yıl önce, 2008’den 2009’a kadar, bataklık alanlarda neredeyse hiç su yoktu. Buradaki halk, kuraklık zamanı gerçekten büyük zorluklar yaşadı, bu onlar için gerçekten berbat bir yıldı. Kuzey Irak’ın daha az yağmur aldığını 
görüyoruz, 2012 yılında bile hâlâ 10 yıllık ortalamadan daha az yağış olduğunu görüyoruz. 

Genel olarak Dicle ve Fırat havzaları ortalama bir yıl geçirmiş olabilir, ancak barajlar ve su derivasyonları nedeniyle su bataklık alanlara erişememiştir. Bunun sebebinin barajlar mı, yoksa iklim değişikliği mi olduğu konusunu tartışabiliriz, ama aslında bunun sebebi her ikisinden de kaynaklanmaktadır. Bu etkenler bir araya geldiğinde, güneydeki halk için bu gerçekten çok zor geçen bir yıl oldu, bataklıklarda yaşayan halk Irak’taki fakir halktır. Buradaki halk neredeyse tamamen doğal kaynaklara bağımlı olarak yaşamlarını sürdürmektedir ve bu söz konusu sorunlar ise halkın geçimine doğrudan etki etmiştir. Şunu da ekleyeyim; 2006 yılında geliştirmiş olduğumuz Bataklık Alanlarda Entegre Su Kaynakları Yönetimi İçin Master Planı (“Master Plan for Integrated Water Resource Management in the Marshland Areas”) ve Irak’ın suyu nasıl daha iyi bir şekilde yönetebileceğine ilişkin birçok senaryo sunduk. Sanırım yönetim planı büyük ölçüde Su Kaynakları Bakanlığı tarafından hayata geçirilmiş ve suyu daha iyi yönetebilmeleri için inşa etmelerini tavsiye ettiğimiz su kontrol yapılarının bir 
kısmı şimdiye kadar tamamlanmıştır. Aynı zamanda çok sayıda sosyo-ekonomik bilgiyi de bir araya getirdik. Master plan ise sekiz kitaptan oluşan bir seridir ve su kaynakları hakkındaki kitap oldukça iyidir. 

ORSAM: ABD’nin Irak İşgali ve savaşın su ile ekosistemi nasıl etkilediği ile ilgili bir projeniz var mı? 

Anna BACHMANN: Bu ilginç oldu, çünkü Irak’a geldiğimde ABD ordusunun sebep olduğu seyreltilmiş uranyum konusuyla ilgileniyordum (Seyreltilmiş uranyum, son derece sert olan uranyumun inceltilmesiyle ortaya çıkan ve 1991 ile 2003 yıllarında Irak’taki savaşlarda yaygın biçimde kullanılmış olan roketlerde batılı ordularca kullanılmış, düşük seviyede radyoaktivite ihtiva eden bir uranyum 
yan ürünüdür). Dr. Alwash’a bu konudaki fikrini de sormalısınız, zira bununla ilgili kendisiyle iki farklı görüşe sahibiz. Bana göre, eğer bir ülke kendi kendini kirletirse başka, kendi kirliliğini başka bir ülkeye yayıyorsa başka bir şeydir. Bu gerçekten kınanması gereken bir durumdur. Sırf bu sebepten, bana kalırsa seyreltilmiş uranyum meselesi biraz tartışma biraz da araştırma gerektirmek tedir. Seyreltilmiş uranyumun Irak için gerçek bir sorun olduğunu öne süren çok sayıda anekdota dayalı bilgi bulunmaktadır. Örneğin Felluce’de şu an hem yüksek seviyede kanser riski olduğuna, hem de radyoaktiviteden türemiş 
olma ihtimali olan yükse seviyede doğum deformiteleri olduğuna ilişkin bir kanıt 
mevcuttur. Ancak Dr. Alwash ise Irak’ta on yıllardır süregelen çok miktarda kirlilik olduğunu söylüyor ve bunu, Koalisyon güçlerinin yaptıklarından kaynaklanan kirlilikten ayırmanın pek mümkün olmadığını öne sürüyor. 
Irak’taki neredeyse başlıca tüm büyük şehirler ile birlikte birçok memba ülkesi de atıklarını herhangi bir arıtımdan geçirmeden Dicle-Fırat havzalarında ki suya boşaltıyorlar. Onun bakış açısına da saygı duyuyorum. 

2004 yılında Bağdat’tayken, Koalisyon güçlerinin kontrolündeki şehir bölgesinin adı “Yeşil Bölge” idi. Burası Saddam’ın eski merkez köşkünü ve diğer tüm hükümet binalarını içine alan bir bölgeydi. Saddam’ın hakimiyeti döneminde kimsenin geçmesine izin verilmeyen bu bölge ile Dicle Nehrinin bir kısmı sınır oluşturuyordu. Bu nehir üzerinde kuzey Bağdat’tan güney Bağdat’a tekne ile geçemezdiniz. Benim için bu daha ziyade sembolikti. Amerikalılar geldiğinde Yeşil Bölge ve nehir ile ilgili aynı politikayı devam ettirdiler. Bağdatlıların bu bölgedeki söz konusu nehri kullanmalarına izin verilmiyor. Birkaç balıkçı 
geçebilse, kimse nehirde kuzeyden güneye geçemiyor. 

Yine nehir boyunda, ama Yeşil Bölge’nin güvenlik duvarlarının hemen dışında, Bölge’nin atık döküm alanı bulunmaktaydı. Nehir boyunca uzanan büyük bir şehrin tam ortasında bir atık alanı hayal edebiliyor musunuz? Böyle bir şeyi Bağdat dışında başka hiçbir yerde göremezsiniz. Ama öte yandan Amerikalıların 
etkisi sonucunda, Saddam yönetiminde var olmayan Irak Çevre Bakanlığı da kurulmuş oldu. 

ORSAM: Hükümet tarafından kurulan Su Kaynakları Bakanlığı da savaştan sonra mı kuruldu? 

Anna BACHMANN: Sanırım savaştan önce bu bakanlık Sulama Bakanlığı olarak biliniyordu. 

Ancak Nature Iraq Amerikalıların yaptığı veya yapmadığı şeylere odaklanmıyor. Dr. Alwash’ın tavrına bakılacak olursa, Amerikalıların yaptığı veya yapmadığı 
şeylere bakmaksızın birçok sorunumuz var. Bu ülkede çok daha uzun süredir devam eden sorunlar var. Çevresel felaketlerden konuşmak istiyorsanız, 
bataklıkların kurutulması sorunu ilk sırada yer alıyor. Saddam, zamanında köyleri yakmış ve kuzey Irak’taki neredeyse her bir köy ya bombalanmış ya yakılmış ya da her ikisine de maruz kalmış. Sanıyorum, medyanın ilgi odağı olan ve en çok bilinen Halepçe olayını duymuşsunuzdur, ama aynı muameleyi gören daha birçok şehir ve köy daha bulunmaktadır. 

ABD’de yaşadığım bölgede, seyreltilmiş uranyum mühimmatının depolandığı savaş gemisi ambarının bulunduğu bir tesise çok yakın bir yerde oturuyorum. Ve bunu orada imha ettiler. Irak’a ilk geldiğimde bir barış örgütü ile gelmiştim ve o askeri üsteki bir protesto gösterisine katılıp seyreltilmiş uranyum konusuna 
odaklanmıştım. Fotoğraf albümleri özürlü olarak doğmuş çocuklarla doluydu. Bu 
konuyla oldukça ilgilenmiştim. 

ORSAM: Seyreltilmiş uranyumun depolandığı şehre yakın olan ABD’de herhangi 
bir etki görülmüş mü? 

Anna BACHMANN: Bu kesinlikle bir tartışma konusu, evet. 

ORSAM: Deformiteli (şekil bozukluğu olan) bir doğum yaşanmış mı? 
Anna BACHMANN: Bu konuda bir bilgim yok. Genellikle seyreltilmiş uranyum konusu sağlığa olan etkileri bakımından gündeme geldiğinde, askerler ve askerilerin bu etkiye maruz kalmaları söz konusu oluyor. Askeri esasların bu konuda birçok kural ve yönetmelikleri mevcut ve sağlık konusunda da çok 
sayıda denetimleri bulunmakta. Bana kalırsa, balıkçıların bu konuda endişesi olabilir. Şu an Irak’taki yerel işim dolayısıyla bu konuyu artık takip edemiyorum. Ama örneğin New York’taki bir epidemiyologun çok ilginç bir projesi olduğunu ve bu proje kapsamında Irak ve Ürdün’ün her yanından bebek dişlerini topladığını biliyorum. Anlaşılan, radyoaktif madde vücutta dişlerde birikebiliyor. Kendisi, 
topladığı bu dişlerde ne kadar ve ne tür radyoaktif maddelerin tespit edildiğini incelemek amacıyla bu projeyi yapmak istemiş, ancak bildiğim kadarıyla projeyi tamamlamak üzere yeterli bir finansman bulamamıştır. Bu tip araştırmalar için destek bulmak çok zor. 

Biz insanlar oldum olası kendi üzerimizde deneyler yapmışızdır. Bana kalırsa seyreltilmiş uranyumdan bile daha büyük olan sorun farmasötik (ilaç) kimyasallardır. Hepimiz ilaç, antibiyotik alıyoruz, deterjan, şampuan ve kozmetik ürünler vs. kullanıyoruz. Bunların hepsi akıp suya karışıyor ve bu kimyasal 
çorbanın etkilerinin ne olduğu ile ilgili hiçbir fikrimiz yok. 
Babam, memleketimdeki yerel içme suyunun, bir ilaçta bulunan antibiyotikten 
daha fazla miktarda antibiyotik ihtiva ettiğini söylüyor, bence geri dönüp bu konu üzerinde çalışmalıyım. Tüm bu farmasötik kimyasalların yanısıra böcek ilaçları veya sanayi atıkları gibi zirai kimyasallar da kullandığımız suya karışıyor. Tüm bunlar embriyo gelişimini ve cinsel gelişimi etkileyebilmektedir. Florida’da timsahların bulunduğu bir göl bulunmakta ve bu sulara yerleştirdiğimiz endokrin 
bozucu kimyasalların etkileri nedeniyle erkek timsahlar dişi timsahlarda bulunan 
bazı özellikler göstermiştir. Biz bu deneyleri kendimiz yapıyoruz. 

ORSAM: Bize zaman ayırdığınız için teşekkür ederiz. 

4 CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR


***

ORSAM SU SÖYLEŞİLERİ 2012 / ORSAM WATER INTERVIEWS 2012 BÖLÜM 2


ORSAM SU SÖYLEŞİLERİ 2012 / ORSAM WATER INTERVIEWS 2012 BÖLÜM 2


JACOB GRANIT: “SU, ENERJİ ÜRETİMİNDE KISITLAYICI OLMAMALIDIR” 

02 Mart 2012 
* Bu röportaj Washington D.C.’de, 17 Ocak 2012 tarihinde ORSAM Su Araştırmaları Programı Uzmanı Dr. Tuğba Evrim Maden tarafından gerçekleştirilmiştir. 


17 Ocak 2012 tarihinde Washington’da Friedrich Ebert Stiftung tarafından düzenlenen “The Water-Energy-Security Nexus” (“Su- Enerji-Güvenlik Arasındaki Bağ”) başlıklı toplantının ardından ORSAM Su Araştırmaları Programı Uzmanı Tuğba Evrim Maden, Stockholm Uluslararası Su Enstitüsü (SIWI) Proje Sorumlusu Jakob Granit ile görüştü. Röportaj sırasında Jakob Granit, dünya üzerindeki hidroelektrik enerji ve gelecek dönemde artacağı öngörülen su sıkıntısının enerji kaynakları üzerindeki etkisi konularında değerlendirmede bulundu. Jakob Granit, “Görüyoruz ki enerji üretiminde suyun rolüne ilişkin 
çok daha iyi bir anlayış geliştirmemiz gerek, böylelikle su da enerji üretiminde bir kısıtlayıcı olmayacaktır,” ifadesinde bulundu. 

ORSAM: Sayın Granit, kendinizi kısaca tanıtır mısınız? 

Jakob GRANIT: Sınıraşan su kaynaklarının yönetimi ve geliştirilmesine ilişkin siyasi ekonomiye özel ilgisi olan bir Coğrafya Uzmanıyım. Stockholm Uluslararası Su Enstitüsü (SIWI) Bilgi Hizmetleri Birimi Başkanlığı görevini yürütüyorum. Söz konusu birimde, kamusal ve özel müşteriler için politika konusunda danışmanlık hizmetleri ve uygulamalı araştırmalardan sorumluyum. Dünya Bankası’nda Su Kaynakları Yönetimi Uzmanı olarak, Doğu, Orta ve Güney Afrika’daki müşterilere danışmanlık hizmetleri, kurumsal yapı tavsiyesi ve projelendirme desteği sağlayan çok sektörlü ve çok kültürlü Dünya Bankası Nil takımında Grup Takım Lideri olarak çalışmaktayım. Öncesinde ise İsveç Uluslararası Kalkınma İşbirliği Ajansı’nda (Sida) çalışmış ve Güney Afrika bölgesi için bir sınıraşan su kaynakları projesini yönetmiştim. 

ORSAM: İnsanlığın su ihtiyacı ile karşılaştırıldığında, elektrik ihtiyacı ne boyuttadır? 

Jakob GRANIT: Yapılan tahminlere göre, yaklaşık 1,6 milyar insan yemek pişirme, ışıklandırma ve ısınma için ihtiyaç duydukları modern elektriğe erişememekte. 
Bu müşterilere yönelik mevcut hizmet boşluğunu doldurmak ve toplumların ekonomik değişimi dolayısıyla büyümekte olan nüfusun gelecek taleplerini karşılamak için, küresel enerji tüketiminin 2035’e kadar yaklaşık yüzde 49 oranında artması öngörülmektedir. Enerji talebindeki bu artışın çoğu OECD üyesi olmayan ülkelerde görülecektir. 
Yakıt üretimi ile elektrik üretiminde kullanılmak üzere enerji üretmek için suya ihtiyaç vardır ve dağıtım ile arıtma sistemleri yoluyla suyu taşımak ve temizlemek için de enerjiye ihtiyaç duyulmaktadır. 

Bu söz konusu ilişki genellikle, “su ve enerji bağı” olarak adlandırılır. 

ORSAM: Dünyada enerji üretimi için kullanılan kaynaklar nelerdir? 

Jakob GRANIT: 2008 yılında dünya çapındaki toplam başlıca enerji talebinin %85’i fosil yakıtlarca karşılanmıştır. Bugün ise, başlıca enerji talebinin sadece yaklaşık yüzde 13’ü yenilenebilir enerji tarafından karşılanmaktadır ve bu bağlamda kastedilen enerjiler; hidroelektrik enerji, biyoenerji, rüzgâr enerjisi, güneş enerjisi ve okyanus enerjisidir. 
Hidroelektrik enerji, özellikle gelişen ve gelişmekte olan ekonomilerde önemli bir potansiyel olmak üzere, küresel yenilenebilir elektrik enerjisi üretiminin yüzde 86’sını temsil etmektedir. Gelişmiş, gelişmekte olan ve az gelişmiş ülkeler bakımından enerji üretim kaynaklarını birbirleriyle karşılaştırarak değerlendirebilir misiniz? 

Enerji talebindeki bu artışın çoğu, OECD üyesi olmayan ülkelerde yaşanacaktır. Başta kömür kullanımı olmak üzere, başlıca enerji talebini karşılamak için fosil yakıtlara olan bağımlılık oldukça fazladır. 

ORSAM: “Modern elektriğe erişim” ne anlama gelmektedir? 

Jakob GRANIT: Modern elektrik, hanelerin ve sanayilerin, yemek pişirme, ışıklandırma, üretim vs. gibi ihtiyaçlarını karşılamak için güvenilir bir elektrik kaynağına erişmeleri anlamına gelmektedir. 

ORSAM: Enerji suyun pompalanması, taşınması ve arıtılması gibi çeşitli alanlarda kullanılırken, sudan da enerji üretilmektedir; bu karşılıklı ilişkiyi kısaca açıklayabilir misiniz? 

Jakob GRANIT: Bunun en büyük örneği, suyun akışıyla meydana gelen hidroelektrik enerji üretimidir. 

ORSAM: İki tür su sıkıntısından bahsettiniz; bunlardan biri miktar bakımından yaşanan sıkıntı, bir diğeri ise teknolojik ve ekonomik kısıtlılıktan kaynaklanan su sıkıntısı. Bunu açabilir misiniz? 

Jakob GRANIT: Su kıtlığı, verimli kullanımı için su kaynaklarının yönetimi ve geliştirilmesi amacıyla getirilen siyasi ve ekonomik sınırlamalardan kaynaklanabilir. Birçok ülkenin suya erişimi olmasına rağmen, kurumsal kapasiteleri veya bir piyasadaki yatırım ihtiyaçlarını finanse etme amaçlı kapasiteleri bulunmamaktadır. 
Bunun sebebi piyasanın işlememesi veya su yöneticileri ile tedarikçileri tarafından kısıtlayıcı bir katılım olmasından kaynaklanıyor olabilir. İyi işleyen su kanunları ile yönetmeliklerine ihtiyaç duyulmakta ve uyumun takip edilmesi ve izlenmesi gerekmektedir. 

Teknik bir bakış açısından bu durum, ülkelerin, işlenmemiş su kaynaklarını değerlendirmek için yeterli veri ve bilgiye sahip olmadıkları ve bir toplumda su kaynaklarının değer oluşturması için nasıl katkı sağlayacağının bilinmemesi anlamına gelebilir. 

ORSAM: Suyun enerji üretimindeki yeri nedir ve önümüzdeki yıllara yönelik eğilim ne yöndedir? 

Jakob GRANIT: IEO’nun 2007-2035 dönemi tahminlerine göre, elektrik dünyanın en hızlı büyüyen enerji tüketim formudur. Tüketimin 2035 yılına kadar %87’ye kadar çıkması öngörülmektedir. 
Elektrik, dünyanın toplam enerji talebinin artan bir bölümünü karşılamak için kullanılır ve ulaşım dışında tüm nihai kullanım sektörlerinde sıvı yakıtlardan, doğal gazdan ve kömürden daha hızlı bir büyüme göstermektedir. IEA tarafından yapılan temel değerlendirme senaryolarına göre kömür, küresel düzeyde en çok elektrik enerjisi üretimi için kullanılan yakıt olmaya devam edecektir. 
2007 yılında kömür yakmalı üretim, dünyanın elektrik kaynağının %42’sine tekabül etmekteydi, 2035 yılında ise bu payın az bir artış göstererek %43’e çıkması öngörülmektedir. 
Kömür yakıt üretiminin gelişimine ilişkin yapılan açıklamalardan biri, diğer kaynaklarla karşılaştırıldığında fiyat bakımından cazip olmasıdır. Bir ekonomide su için diğer tüm rekabet eden kullanımlar hesaba katıldığında suyun enerji üretiminde kısıtlayıcı olup olma yacağını görmek için, enerji üretim zincirinin 
her aşamasında suya olan ihtiyacın yerel, ulusal ve bölgesel düzeylerde daha iyi anlaşılması gerekir.

ORSAM: Ortadoğu, Afrika, Avrupa, ABD ve Güney Asya bakımından hidroelektrik enerji üretimini değerlendirdiğimizde durum nedir? 

Jakob GRANIT: ABD ve Avrupa’daki hidroelektrik büyük ölçüde gelişme göstermiştir ve mevcut durumda, belki önemli bir kesintili yenilenebilir enerji kaynağı yükü bulunan hibrid sistemlerde maksimum güç sağlayabilme konusunda fayda sağlamak için bazı enerji nakil şebekelerindeki pompalama stok projeleri dışında yeni hidroelektrik enerji projelerine olan yatırım oldukça kısıtlıdır. Afrika ve Güney Asya’da hidroelektrik enerjiyi geliştirmek için hâlâ büyük bir potansiyel vardır. 

Toplumsal ve çevresel değerlerin tehlikeye atılmamasını güvence altına almak için hidroelektrik enerjinin nasıl geliştirileceğine dair dersler alınmıştır ve bu kaynaklar daha da geliştikçe söz konusu derslerin uygulamaya geçirilmesi gerekir. Piyasa mekanizmalarını veya başka mekanizmaları kullanarak su kaynaklarının gelişiminden elde edilecek kazançların bir bölgeden diğerine aktarılması için bir yol olarak ülkeler arası enerji ticaretini teşvik için de fırsatlar söz konusudur. 

Ortadoğu’daki Hidroelektrik enerji kaynakları artık çok önemli bir yere sahip değildir. Ancak öncelikle sınıraşan havzalarda olmak üzere önemli potansiyele 
sahip bazı bölgeler hâlâ varlıklarını sürdürmektedirler; bu da, kıyıdaş ülkeler arasındaki işbirliğinin gerekli olacağı anlamına gelmektedir. 

ORSAM: İklim değişikliğinin kurak bölgeleri daha da fazla etkileyeceği, nemli bölgeleri ise daha nemli hâle getireceği öngörülmektedir. 

Bu bakımdan, mevcut hidroelektrik enerji projelerinin ve önümüzdeki projelerin akıbeti ne olacak? Özellikle de enerji güvenliklerini hidroelektrik enerjiye 
dayandıran ülkeler için... 

Jakob GRANIT: IPCC genel anlamda kurak bölgelerin daha da kuraklaşacağını ve nemli bölgelerin ise daha da nemli olacağını gözler önüne sermektedir. 
Enerji güvenliğini sağlamak adına ülkeler, farklı enerji üretim kaynakları ve farklı yakıt kaynaklarını çeşitlendirmek durumunda kalacaklardır. Sınırlar arası 
ve enerji ticaretini mümkün kılan işbirliği ise başka bir mekanizmadır, bu da farklı enerji kaynaklarının dengelenmesini mümkün kılar. 
Teknik bir bakış açısından bakıldığında; uzun zaman önce geliştirilmiş olan hidroelektrik enerji projesinin değiştirilmesi gerekiyor mu, baraj duvarı yükseltilmeli mi, suyun döküldüğü yerler yeniden tasarlanmalı mı vs. gibi konularda değerlendirme yapılması için yerel ve alt bölgesel ölçekte iklim değişikliğinin ayrıntılı bir analizinin gerçekleştirilmesi gerekir. 

ORSAM: Önümüzdeki yıllarda yaşanacak su sıkıntısı diğer enerji kaynaklarını nasıl etkileyecek? 

Jakob GRANIT: Görüyoruz ki enerji üretiminde suyun rolüne ilişkin çok daha iyi bir anlayış geliştirmemiz gerek, böylelikle su da enerji üretiminde bir kısıtlayıcı olmayacaktır. Örneğin soğutma gibi daha az su gerektiren yeni enerji üretim teknolojilerinin uygulanması gerekir. Daha az su tüketen enerji üretim teknolojilerinin kullanımını teşvik etmek, ayrı şebekeleri birbirlerine bağlamak, örneğin evden sanayiye bağımsız üreticilerin sürdürülebilir enerji üretimine katılımlarını sağlamak için akıllı şebeke teknolojisini mümkün kılmak 
gibi fırsatlar söz konusu.

ORSAM: Sayın Granit, değerli vaktinizi bize ayırdığınız için teşekkür ederiz. 

***

YRD. DOÇ. DR. AYSUN UYAR: “ÇEVRE SORUNU YALNIZ DOĞA BİLİMLERİNİN DEĞİL SOSYAL BİLİMLERİN DE SORUNUDUR” 


27 Nisan 2012 
* Bu röportaj ORSAM Su Araştırmaları Programı Uzmanı Dr. Tuğba Evrim Maden tarafından 12-17 Mart 2012 tarihleri arasında Fransa’da düzenlenen Marsilya 6. Dünya Su Forumu’nda yapılmıştır.

ORSAM Su Araştırmaları Programı uzmanı Dr. Tuğba Evrim Maden, Marsilya’da düzenlenen 6. Dünya Su Forumu’nda Research Institute for Humanity and Nature (RIHN/ İnsanlık ve Doğa Araştırmaları Enstitüsü)’da çalışan Yrd. Doç. Dr. Aysun Uyar ile enstitünün çevre ve su ile ilgili çalışmaları üzerine röportaj yapmıştır. Bu röportajda, Dr.Aysun Uyar ile disiplinlerarası ve yurt içi ve yurtdışındaki üniversitelere bağlı araştırma merkezlerindeki uzmanlarla beraber çevre sorunları ve çözümüne ilişkin projelere kaynak sağlayıp, ev sahipliği yapan RIHN ve su çalışmaları üzerine konuşulmuştur. 


ORSAM: Öncelikle kendinizi tanıtır mısınız? 

Aysun UYAR: ODTÜ Uluslararası İlişkiler Bölümü mezunuyum. 2004 yılında aynı bölümde yüksek lisansımı bitirdikten sonra Japon Hükümeti eğitim bursu ile Japonya’da doktora araştırmalarıma başladım ve 2008 yılında Japonya’nın serbest ticaret anlaşmaları ve bölgeselleşme konusundaki doktoramı  tamamladım. 
Şu an hem RIHN’de yardımcı doçent olarak çalışıyorum, hem de Doshisha 
Üniversitesi ve Ryukoku Üniversitesi’nde “Uluslararası İlişkilere Giriş”, “Uluslararası Politika” ve “Japonya ve Asya” dersleri veriyorum. 

Bölgeselleşme, Doğu Asya bölgeselleşme mekanizmaları ve çevre entegrasyon 
modelleri üzerine araştırmalarımı sürdürmekteyim. RIHN ile tanışmam 2009 yılında İstanbul’da düzenlenen Dünya Su Forumu sayesinde oldu. Doktora çalışmam sırasında çevre konusunda yürütülen bölgesel ortaklık  mekanizmalarına ilgi duymaya başladım ve doktora sonrasında disiplinlerarası çevre çalışmaları ve uluslararası çevre politikaları temelinde araştırmalarımı sürdürmeye karar verdim. Doğa ve insanlık etkileşimine dayalı ortaya çıkan çevre sorunlarını anlamaya yönelik disiplinlerarası bir misyona sahip olan 
RIHN’in çalışmalarımı sürdürmek için ideal bir yer olduğu kanısındayım. Kendi araştırmalarımın yanı sıra, RIHN’de enstitünün yurt dışı bağlantılarını yürüten ve uluslararası ilişkilerini statejik olan yönlendiren Araştırma Geliştirme Bölümü’nde görev yapmaktayım. 

ORSAM: Enstitünüzü tanıtabilir misiniz? 

Aysun UYAR: 

RIHN, disiplinlerarası bir misyona sahip olup, entegre çevre araştırmalarının 
Japonya’da bir ana bilim dalı olarak yerleşmesi için, doğa ve insanlık etkileşimine dayalı ortaya çıkan çevre sorunlarını anlayıp, bunların çözümüne yönelik olan üniversiteler arası ortak projelere kaynak sağlamakta ve ev sahipliği yapmakta dır.

Eğitim Bakanlığı’na bağlıyız ve tamamen akademik olarak çalışmaktayız. 
Yurt içi ve yurtdışındaki üniversitelere bağlı araştırma merkezlerindeki uzmanlarla beraber öneriler üzerinden çevre konusunda sorunları ele alıp bunlara çözüm getiren projelere kaynak ve olanak sağlıyoruz. Nisan ayında 11. yılımıza başlıyoruz. Projelerin genelde 5 yıl sürdüğünü düşünürsek genç bir 
kurumuz denebilir. Projeleri 5 yıl yapmamızın nedeni çalıştığımız bölgeyle akademik ve resmi bağlantılarımızı tam anlamıyla kurabilmek ve bölgedeki dataların sürekli bir şekilde alınmasını sağlamaktır. Ayrıca projelerin oluşum 
süreci yaklaşık olarak 2 yıl sürmektedir. Toplamda bir proje için 7 yıl gerekmekte ve bu uzun süre nedeniyle her sene farklı ya da yeni konulara yönelmemiz mümkün olamamaktadır. 

Ancak enstitünün kuruluşu sırasında oluşturulan araştırma programları sayesinde, içerik açısından oldukça geniş bir konu ve alan yelpazesine sahibiz. 
Eğitim Bakanlığı ve bağlı olduğumuz Beşeri Bilimler Araştırma Enstitüsü’nün öngördüğü kuruluş hükümlerine göre, araştırmalarımızı tamamen bilimsel veriler ve akademik çalışmalara dayalı olarak yürütmekteyiz. Bu sebeple kar amaçlı, yeni teknolojileri tanıtımına yönelik ya da sivil toplum kuruluşları ile doğrudan 
bağlantılı yardım ve destek projelerine kaynaklık yapmıyoruz. Diğer bir özelliğimiz ise, projelerimizin mümkün olduğunca çevre sorunlarını algılayıp, çözüm üreten disiplinlerarası çalışmalar olmasıdır. Bizim başlangıç noktamız -ki bu Japonya’da bir ilktir- çevre sorunlarını sadece doğal bilimler açısından 
değil, doğal bilimler, sosyal bilimler ve beşeri bilimleri entegre edebilen bir yaklaşım ile anlayıp üzerine gitmektir. Mesela ben uluslararası ilişkiler ve bölgeselleşme üzerine çalışıyorum. 

Enstitüde aynı zamanda ekonomistler, arkeologlar, tarihçiler, hidrologlar, genetik uzmanları, toprak uzmanları ve daha birçok doğal, sosyal ve beşeri bilimci birlikte çalışmakta. Bir proje, Japonya’daki merkezi grup ve bölgedeki partnerlerle birlikte 80-100 kişinin katılımıyla gerçekleşmekte ve bu grubun 
içine danışmanlar ve partime çalışan arkadaşlarımız da vardır. 

ORSAM: Su alanında çalışmalarınız var mı? 

Aysun UYAR: Konu çevre olunca su doğal olarak en temel konulardan biri bizim için. Enstitümüzde her yıl, 5 yıllık uygulama planının çeşitli aşamalarında olan ortalama 12 civarında proje yürütülüyor ve bu projeler, araştırmacılar arasındaki disiplinlerarası iletişimi teşvik etmek amacıyla öngörülmüş 5 ana araştırma programına göre gruplandırılıyor. 

Bu programlardan temel çevre araştırmalarına yönelik olanlar sirkülasyon, kaynaklar, çeşitlilik olarak adlandırılıyor. Su hem doğal bir kaynak olması, hem doğal sirkülasyon ve çeşitlilikte oynadığı temel rol nedeniyle tüm bu 
programlara dahil olan projelerde çalışılmaktadır. 

Bunların dışında iki programımız daha var. O programlarda da suyu görebilir siniz. Bunlardan birisi “ecosophy” olarak adlandırılmakta ve insanların ve toplumların çevre bilinci ve değişimine dair algılarını, çevresel değişimlere 
nasıl ayak uydurduklarını inceleyen projelerden oluşmaktadır. Yani çevreyle ilgili 
nasıl bir anlayışımız var, bizim kültürümüzde, dilimizde ve dinimizde çevre sorunları ve doğa nasıl işlenmiş gibi konular, dolayısı ile suyun toplum içinde nasıl algılandığı ve nasıl kullanıldığına ilişkin konular da enstitümüzde 
tartışılmaktadır. Beşinci programımız ise “ecohistory” ve adından da anlaşılacağı üzere, çevre konularını tarihsel açıdan irdeleyen ve çevre değişiminin tarihsel olayların seyrini nasıl etkilediğini (ya da tam tersini) inceleyen projelerden oluşuyor. 10 yıllık süreç içinde 30 kadar uzun vadeli projeyi tamamladık ve bir  kısmını hala aktif olarak devam ettirmekteyiz. 
Bu projelerin yarısından fazlası suyla bağlantılı projelerdir. Dolayısı ile su bizim için en temel data ve araştırma alanlarından birini teşkil etmektedir. 

ORSAM: Türkiye’yle ilgili projeleriniz oldu mu? 

Aysun UYAR: Bizim çalışmalarımız genellikle Güneydoğu Asya, Orta Asya ve Batı Asya’da olmaktadır. Bunlara ek olarak Afrika’da iki projemiz gerçekleştirildi. Bizim projelerimizde direk su ana teması üzerine çalışmaktan ziyade su bağlatılı konulara değiniyoruz ve suyla bağlantılı bir çevre sorununu ele alıyoruz. 

Bu durumda suyu havza olarak, yardımcı tema olarak ya da araştırma içerisinde sonradan çıkan bir faktör olarak da görebilirsiniz. Türkiye’de yaptığımız ilk ve tek projeden bahsedeyim. 2001 yılında başlayıp 2006 yılında biten enstitümüzün ilk projelerinden biriydi. 
İklim değişikliğinin kurak alanlardaki tarımsal üretim değişimi ve çeşitliliği üzerine yürütülen bu projede Seyhan Havzası’nda iklim değişimiyle birlikte bundan 50-70 yıl sonra nasıl bir tarımsal değişim yaşanacağı ve muhtemel 
modeller üzerine çalışıldı. Projede tarımsal üretimi ve verimi doğrudan etkileyen sulama yöntemleri temel alındığından, projede su kaynaklı datalar oldukça yoğun bir şekilde kullanıldı. Proje yürütülürken yerel yönetimler, 
üniversiteler, TÜBİTAK ve DSİ ile ortak hareket edildi. 

ORSAM: Güncel olarak hangi projeleriniz var? 

Aysun UYAR: Enstitünün ilk 6 yıllık döneminde çevre sorunlarını irdeleyip bunlari analiz eden bilişsel bilime (cognitive science) dayalı çalışmalara öncelik verildi. 2010 akademik yılı itibari ile enstitünün ikinci 6 yıllık dönemine başladı ve bu dönemde daha çok sürdürülebilir toplum ve çevre oluşumuna 
yönelik tasarım bilim (design science) temelli proje ve çalışmalara öncelik verilmektedir. 
Her sene 2 ya da 3 yeni projemiz başlıyor. Bu sene başlayan projelerimiz çölleşme, Güneydoğu Asya kıyı bölgelerinde sürdürülebilirlik ve yeni müşterek çevre alanlarının oluşumuna yönelik çevre bilincinin geliştirilmesine dayalı 
çalışmaları içermektedir. 

ORSAM: Bize vakit ayırdığınız için teşekkür ederiz. 

Aysun UYAR: Ben teşekkür ederim. 


3 CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR

***

5 Aralık 2017 Salı

SINIRAŞAN SULARLA İLGİLİ ULUSLARARASI HUKUKİ DURUM, BÖLÜM 12

SINIRAŞAN SULARLA İLGİLİ ULUSLARARASI HUKUKİ DURUM, BÖLÜM 12


ALTINCI BÖLÜM;  TÜRKİYE’NİN SINIRAŞAN SULAR POLİTİKASI 

6.1. Türkiye’nin Su Potansiyeli 

Dünyanın su problemine mikro ölçekte bakıldığı zaman Orta Doğu en kritik bölgedir. Su kaynaklarının azlığı 40 yıl sonrasının değil, bugün bile bölgede çok 
ciddi problem halini aldığını göstermektedir.390 Bu durum ülkemizi bölgenin önemli ülkelerinden biri haline getiriyor. Ülkemizin su kaynakları potansiyeline bakmamız sınıraşan sular politikamızın ne kadar önemli olduğunu bize gösterecektir. 

Yarı kurak iklime sahip olan ülkemizde yıllık ortalama yağış miktarı 643 mm olup, yılda ortalama 501 milyar metreküp suya tekabül etmektedir. Bu suyun 274 milyar metreküpü toprak ve su yüzeyleri ile bitkilerden oluşan buharlaşma yoluyla atmosfere geri dönmekte, 69 milyar metreküpü yeraltı suyunu beslemekte, 158 milyar metreküpü ise akışa geçerek çeşitli büyüklükteki akarsular vasıtasıyla denizlere ve kapalı havzalardaki göllere boşalmaktadır. Yeraltı suyunu besleyen 69 milyar metreküplük suyun 28 milyar metreküpü pınarlar vasıtasıyla yerüstü suyuna tekrar katılmaktadır. Ayrıca komşu ülkelerden ülkemize gelen yılda ortalama 7 milyar metreküp su bulunmaktadır. Böylece ülkemizin brüt yerüstü su potansiyeli 193 milyar metreküptür. Yeraltı suyunu besleyen 41 milyar metreküpte dikkate alındığında, ülkemizin toplam yenilenebilir su potansiyeli brüt 234 milyar metreküp olarak hesaplanmıştır. Ancak, günümüz teknik ve ekonomik şartlarında, çeşitli amaçlara yönelik tüketilebilecek yerüstü suyu potansiyeli yurtiçindeki akarsulardan 95 milyar metreküp, komşu ülkelerden yurdumuza gelen akarsulardan ise 3 milyar 
metreküp olmak üzere yılda 98 milyar metreküp olarak hesaplanmıştır. 14 milyar metreküp olarak yeraltı suyu potansiyeli ile ülkemizin yerüstü ve yeraltı suyu potansiyeli yılda ortalama 112 milyar metreküptür.391 Bu durumla birlikte ülkemizin 2013 yılındaki su tüketimine bakacak olursak,392 

1-Tarımsal Sulama:40 Milyar m3(%74) 
2-İçme Kullanma Suyu: 7 milyar m3 (%13) 
3-Sanayide Kullanılan Su : 7 milyar m3 (%13) 

Bu da toplam 54 milyar metreküpe tekabül etmekte ve genel toplamın %48’ini oluşturmaktadır. 



Türkiye su kaynakları açısından sanıldığı gibi zengin bir ülke olmayıp gerekli önlemler alınmadığı takdirde yakın gelecekte su sorunları yaşamaya aday bir ülke konumundadır.393 Ülkemizdeki sorunlu coğrafya nedeniyle su kaynaklarını kontrol etme güçlüğü, yağış ve su kaynaklarının dengesiz dağılımı bu durumu 
tetiklemektedir. Ülkemizde kişi başına kullanılabilir su miktarı 1480 metreküptür. Diğer ülkeler ve dünya ortalaması kıyaslayarak, Türkiye kişi başına kullanılabilir su miktarı bakımından su azlığı çeken ülkeler arasında görülebilir. Kişi başına 5000 metreküp ve fazla su potansiyeli olan ülkeler “su zengini” kabul edilir.394 Söz konusu değerlendirme ışığında ülkemizin ne kadar kritik bir durumda olduğu karşımıza çıkmaktadır. Ayrıca 2023 yılı nüfusumuzun 100 milyon olacağı öngörülmekte olup, bu durumda kişi başına düşen su miktarı 1120 metreküpe/yıl olacaktır. Bu tahminler mevcut kaynakların tahrip edilmeden aktarılması durumuna göre hesaplanmıştır.395 
Ülkemizin gelecek nesillere sağlıklı ve yeterli su bırakabilmesi için kaynaklarını çok iyi koruyup akılcı kullanması gerekmektedir. 

Sınıraşan havzalarımızın Ülkemizin su potansiyeline katkılarına bakacak olursak; Dicle-Fırat Havzası %28,4, Meriç-Ergene Havzası %0,7, Asi Havzası %0,6, 
Çoruh Havzası %3,4 ve Aras Havzası %2,5 olarak karşımıza çıkmaktadır. Türkiye su kaynaklarının yaklaşık %36’sının sınıraşan su kaynağı niteliği taşıdığını bize göstermektedir. Ayrıca Toplam uzunluğu 2753 km olan Türkiye sınırlarının %22’sini akarsular oluşturmaktadır.396 Her iki durum birlikte düşünüldüğünde sınır aşan sularımızın önemi bir kez daha karşımıza çıkmaktadır. Genel olarak sınır aşan sularımızda ülkemizin konumuna bakacak olursak;397 

a) Türkiye’nin sınır oluşturduğu sınıraşan sular nitelikli akarsuları şunlardır: 

1- Aras Nehri: Türkiye, Azerbaycan, İran, Ermenistan 
2- Arpaçay: Türkiye, Ermenistan 
3- Hezil Çayı (Dicle'nin kolu): Türkiye, Irak 
4- Meriç: Bulgaristan, Yunanistan, Türkiye 
5- Mutlu Deresi (Rezve): Türkiye, Bulgaristan 

b) Türkiye’nin akarsu kaynaklarında yukarı, aşağı, yada orta mecra konumundaki sınır aşan akarsuları ise: 

1- Afrin Çayı: Türkiye, Suriye, Türkiye 
2- Asi nehri: Lübnan, Suriye, Türkiye 
3- Balık Suyu: Türkiye, Suriye 
4- B.Circop suyu (Fırat'ın kolu): Türkiye, Suriye 
5- Culap Deresi (Fırat'ın kolu): Türkiye, Suriye 
6- Çoruh Nehri: Türkiye, Gürcistan 
7- Dicle Nehri: Türkiye, Suriye (sınır), Irak 
8- Drahini D. (Hezil'in kolu): Türkiye, Irak 
9- Fırat Nehri: Türkiye, Suriye, Irak 
10- Habur Çayı (Res-ul Ayn Pınarı): Türkiye, Suriye 
11- Karacurum Çayı: Türkiye, Suriye 
12- Kocadere (Veleka): Türkiye, Bulgaristan 
13- Kura: Türkiye, Gürcistan, Azerbaycan 
14- Nerduş Çayı: Türkiye, Suriye 
15- Nusaybin Çağ (Çağ Pınar): Türkiye, Suriye 
16- Sabun suyu (Afrin'in kolu): Türkiye, Suriye, Türkiye 
17- Sacir suyu (Fırat'ın kolu): Türkiye, Suriye 
18- Sarısu (Gürbulak sınır kapısı): Türkiye, İran 
19- Senpas Suyu: Türkiye, Suriye 
20- Şemdinen çayı (Zap'ın kolu): Türkiye, Irak 
21- Zerkan Suyu: Türkiye, Suriye 
22- Zap Suyu (Dicle'nin kolu): Türkiye, Irak 

Bu durum ülkemizin hem memba hem de mansap konumunda bulunduğu birçok akarsuyunun olduğunu göstermektedir. Ülkemizin su kaynakları bakımından 
zengin bir ülke olmaması ayrıca sınıraşan sularımızın ülkemize katkısı göz önüne alındığında sınıraşan sular politikamızı son derece önemli konuma getirmekte dir. 

6.2. Sınıraşan Havzalarımız 

6.2.1. Meriç Havzası 

490 km uzunluğundaki Meriç Nehri, Bulgaristan’ın Rodop Dağları’ndan doğarak, Edirne yakınlarında Batı Trakya’dan gelen Arda ve Bulgaristan’dan gelen 
Tunca nehirleriyle birleşmektedir.398 Tunca, Meriç Nehri ile birlesene kadar Türk- Bulgar sınırında 61 km.lik sınırı, Meriç Nehri ise Türkiye ile Yunanistan arasında yaklaşık 200 km.lik sınırı oluşturmaktadır. Meriç Nehri’ne katılan nehirlerden 283 km uzunluğundaki Ergene Nehri, tamamı Türkiye’de olan tek koldur. Havza, 32.700 km2’si Bulgaristan’da, 14.600 km2’si Türkiye’de ve 8.700 km2’si Yunanistan’da olmak üzere toplam 56.000 km2’lik bir alanı kaplamaktadır.399 Meriç Nehri, Bulgaristan’da Maritsa, Yunanistan’da Evros olarak anılmaktadır. Meriç Nehri’nin Yurdumuza girdiği noktadaki su potansiyeli 4 084 hm3/yıl’dır.400 Türkiye, Meriç’te aşağı kıyıdaş konumundadır. 

Bulgaristan’ın Rodop Dağlarından doğan Arda Nehrinin toplam uzunluğu 203 km olup, 178 km’si Bulgaristan’da, 30 km’si Yunanistan’da ve 300 m’si (sadece 
sağ sahil) Türk topraklarındadır. Arda Nehri’nin Yurdumuza girdiği noktadaki su potansiyeli 1085 hm3/yıl’dır. Bulgaristan’ın Kocabalkan Dağlarından doğan Tunca Nehrinin toplam uzunluğu 280 km olup, 40 km’si Türk topraklarında bulunmaktadır. Tunca Nehri’nin Yurdumuza girdiği noktadaki su potansiyeli 673 hm3/yıl’dır. Meriç, Arda ve Tunca Nehirleri ile Edirne Merkezde birleştikten sonra yıllık su potansiyeli 5 842 hm3 olmaktadır. Bulgaristan’ın Rodop Dağlarından doğan Kızıl Nehrin toplam uzunluğu 89 km olup, 57 km’si Bulgaristan’da, 33 km’si Yunanistan topraklarındadır. Edirne’nin 52 km mansabından Meriç Nehrine birleşmektedir. Kızıl Nehrin Meriç Nehrine birleştiği noktadaki su potansiyeli 1158 hm3/yıl’dır. Yıldız Dağlarından doğan Ergene Nehrinin su potansiyeli 1 330 hm3/yıl’dır. Edirne’nin 109 km altından Meriç Nehrine birleşmektedir. Meriç Nehrinin Kızıl Nehir ve Ergene Nehrini alarak Saroz Körfezinden Ege Denizine döküldüğü yerdeki yıllık su potansiyeli 8 330 hm3 olmaktadır.401 

Meriç Nehri’nin Ege Denizi’nde sonlandığı nokta Türkiye ve Yunanistan tarafından korunan alan olarak ilan edilmiştir. Nehrin oluşturduğu Meriç Deltası’nın Yunanistan tarafındaki kısmı Ramsar Alanı olarak ilan edilmiştir. Türkiye tarafında kalan kısmı ise Türkiye’nin uluslararası öneme sahip sulak alanlardan birisidir.402 

Türkiye, Yunanistan ve Bulgaristan’ın Meriç Nehri’nin kıyıdaşları olmaları sebebiyle bu nehirle ilgili tüm hususlar üç kıyıdaş devleti de ilgilendirmektedir. Buna rağmen uluslararası hukuk açısından bu üç devletin de taraf olduğu bir antlaşma henüz mevcut değildir. Ancak diğer devletlerle Türkiye arasında bazı hukuksal düzenlemeler yapılmıştır. 

Havzada taşkın önleme ve kontrolüne ilişkin birçok eski ve yeni tarihli ikili antlaşma, mutabakat metini ve müzakere süreci bulunmasına karşın, taşkınlar 
günümüzde Meriç nehir havzasında en önemli sorun alanını oluşturmaktadır. 

6.2.2 Çoruh Havzası 

Dünyanın en hızlı akan nehirlerinden biri olan Çoruh Nehri’nin toplam uzunluğu 426 km’dir. 400 km’lik kısmı Ülkemiz sınırları içerisinde, 24 km. lik 
kısmı ise Gürcistan sınırları içerisindedir. Nehir 3 km lik kısmında Türkiye-Gürcistan arasında sınır oluşturmaktadır. Erzurum-Kars Platosunun kuzey batısındaki Mescit dağlarından doğup Gürcistan’ın Batum ilinden Karadeniz’e dökülen Çoruh Nehri, yılda 5,8 milyon m3 rusubat taşımaktadır. 21.200 km2 lik Çoruh Havzasının yaklaşık % 90 lık kısmını oluşturan 19.200 km2’lik kısmı Türkiye sınırları içerisinde kalmaktadır.403 Ülkemiz Çoruh Nehri’nde yukarı kıyıdaş konumundadır. 

Havzanın tahmini su potansiyeli 6,8 milyar metreküp olup, Ülkemizin bu potansiyele katkısı 6,54 milyar metreküptür.404 Söz konusu nehir Gürcistan 
tarafından Batum şehri sahil çizgisinin korunması için önemli bir kaynak olarak görülmektedir. Bu bakımından yapılan ve yapılacak barajlarımızın taşınacak 
sediment miktarını etkilemesi ile ilgili ihtilaflar yaşanmaktadır. Söz konusu havzaya ilişkin ülkemizin mevcut kullanımlarını engelleyecek hukuki bir düzenleme bulunmamaktadır. Ancak çalışmamız kapsamında incelenen sözleşmelere taraf olmamız halinde kıyıdaş taraf Gürcistan ile bu sözleşmeler ışığında yeni ikili antlaşmalar yapmamız gerekebilir. 

6.2.3. Kura-Aras Havzası 

Aras-Kura nehirleri havzasının Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra sınıraşan bir havza haline geldiği sıklıkla dile getirilmektedir. Ancak bu yanıltıcı bir yorumdur. Havzanın kıyıdaş ülkelerinin Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra arttığı bir gerçektir. Azerbaycan, Ermenistan ve Gürcistan’ın bağımsızlığını kazanmasından sonra havza ülkelerinin sayısı üç’ten (Türkiye, İran, Sovyetler Birliği) beş’e (Azerbaycan, Ermenistan, Gürcistan Türkiye ve İran) çıkmıştır. 

Sovyetler Birliği dağılmadan önce de sonra da havza suları sınıraşan bir özellik göstermektedir.405 Ülkemiz bu havzada yukarı kıyıdaş devlet konumundadır. 

Havzanın iki ana nehri olan Aras ve Kura nehirlerinin her ikisi de Türkiye’den kaynaklanmakta ve toplam su akımının %45’i Aras nehri, kalan %55’i 
de Kura nehri tarafından sağlanmaktadır. Kura nehri Türkiye içinde 210 km kadar aktıktan sonra Gürcistan topraklarına giren nehir burada da 390 km’lik bir yol kat etmekte ve Azerbaycan topraklarından Hazar denizine dökülmektedir. 1364 kilometre uzunluğa sahip olan Kura nehri 88.000 km2’lik bir alanı kapsamaktadır. 

122.200 km2’lik bir havza büyüklüğüne sahip olan Aras nehri de Türkiye’den kaynaklanmaktadır. Yaklaşık 300 km Türkiye toprakları içinde akan nehir daha sonra birçok ülke arasında sınır oluşturmaktadır. Bunlar membadan mansaba doğru sırayla Türkiye-Ermenistan, Türkiye ile Azerbaycan’a bağlı Nahçivan Özerk Cumhuriyeti, yine Nahçivan ile İran, Ermenistan ile İran ve nihai olarak İran ile Azerbaycan arasındaki sınırlardır. Nehir Azerbaycan ile İran arasında sınır oluşturduktan sonra Azerbaycan topraklarına girer ve Kura nehri ile birleşerek Hazar denizine dökülür.406 

Aras Nehrinin bir kolu konumunda olan, Gümrü Çayı adıyla Gürcistan'dan doğan Arpaçay, daha sonra Türkiye ile Ermenistan arasında sınır teşkil etmektedir. 
Asıl su toplama havzası Türkiye’de olan bu akarsu üzerinde (sınırda) Türkiye-SSCB işbirliği ile yapılan Arpaçay Barajından her iki ülke eşit şekilde yararlanmaktadır.407 
Havza içerisinde bazı küçük sınır asan sular da bulunmaktadır. Bunlardan en önemlilerinden ikisi Sarısu ve Karasu Nehirleridir. Bu nehirlerden Sarısu Nehri 
Türkiye’de doğar ve İran tarafına doğru akısın devam ederek Aras ile birleşir. Karasu nehri ise Türkiye- İran arasında doğar sınır boyunca akışına devam eder.408 

Havzanın su potansiyeli 24 milyar metreküp olarak tahmin edilmekte olup, Türkiye’nin katkısı ise 5,72 milyar metreküptür.409 

Havzada işbirliği Sovyetler Birliği zamanından kalan düzenlemelerin devamı ile sağlanmaktadır. Türkiye ve İran arasında da Sarısu ve Karasu nehirlerine ilişkin 
bir takım düzenlemeler bulunmaktadır. Bu düzenlemelerde iki tarafın da nehirlerden sulama amacıyla faydalanabileceği hükme bağlanmıştır.410 

6.2.4. Asi Havzası 

Arapça da Nehrül –Asi olarak bilinen ve uluslararası literatürde Orontes olarak adlandırılan Asi Nehri, hakkında en çelişkili bilgilere sahip olunan akarsu 
olma özelliğini taşımaktadır.411 
Asi Nehri Lübnan sınırları içinde Lübnan dağları ve Cebelüşşarki (Anti Lübnan dağları) arasındaki Beka Vadisinde Baalbek kentinin yakınlarında Rasul-Ayn ve 
Al-Labwah adlı akarsuların birleşmesinden oluşur. Kuzeye doğru yaklaşık 35 km aktıktan sonra Suriye topraklarına geçer ve buradaki Hama Gölünü besler. 
Humus kentinin sulama ihtiyacını da karşılayan nehir, Hama yakınlarında kendisini besleyen diğer ırmaklarla Ghab ovasının sulanmasında kullanılmakta dır. 
Bölgede genellikle güneye doğru akan nehirlerin aksine kuzeye doğru aktığı için “Asi” olarak ad adlandırılan ve ulaşıma elverişli olmayan bu nehir, 
yatağı boyunca ova ve tekne şekilli geniş vadiler ile dar ve derin boğazlar içinde akar.412 
Türkiye-Suriye arasında yaklaşık 22 km’lik bir sınır teşkil ettikten sonra Eşrefli köyü civarında Türk topraklarına girmektedir.413 
Amik ovasının güneyinde Küçük Asi ile birleşerek 40 km sonra Samandağ ovasında Akdeniz’e dökülmektedir. 

Karasu ve Afrin Nehirleri Asi’nin önemli kollarındandır. İki nehirde Ülkemiz sınırları içerisinde doğar, Karasu Nehri kısa bir süre Suriye ile sınır oluşturduktan sonra Türkiye topraklarına girerek Amik Gölü’ne boşalır. Afrin Nehri ise Ülkemizden kaynaklandıktan sonra Suriye sınırını geçer, tekrar Ülkemiz topraklarına girerek Amik Gölü’nde sonlanır.414 

Yan kollarla birlikte 37.900 km2’ lik bir alana sahip olan Asi havzasının % 50’si Türkiye sınırları içerisinde, % 45’i Suriye, % 5’i Lübnan sınırları içerisinde 
kalmaktadır. Yaklaşık 2,8 milyar m3/yıl su potansiyeli olan Asi Nehrinin, 0,3 milyar m3/yıl kısmı Lübnan’dan, 1,2 milyar m3/yıl kısmı Suriye’den, 1,3 milyar m3/yıl kısmı ise Türkiye’den kaynaklanmaktadır.415 Ülkemiz Asi nehrinde aşağı kıyıdaş konumundadır. 

Söz konusu nehir sınıraşan su niteliğine haizdir. Ancak Suriye önceleri Asi Nehri'nin kendi topraklarından kaynaklandığını ve denize döküldüğünü ve ulusal bir nehir olduğu ileri sürmekteydi. Günümüzde Suriye’nin bu eski tezlerinden vazgeçmiş olduğunu görüyoruz. Asi Nehri’nin kullanımı özellikle geçmişte, Suriye ve Türkiye arasında zaman zaman ciddî sorunların yaşanmasına neden olmuştur.416 Suriye tarafından düzensiz kullanım sonucu Amik Ovası büyük zarar görmüştür. 

Asi Nehri’ne ilişkin olarak ülkemiz ile Suriye arasında yaşanan ihtilaflarının tamamını kapsamına alan ve bunlara çözümler getiren nihai bir hukuki belge bulunmamaktadır. 

6.2.5. Dicle-Fırat Havzası 

 Aynı bölge içerisinde doğarak, birbirine çok yakın topraklar üzerinde akan, Basra Körfezi’ne dökülmeden önce birleşerek Satt-ül Arap Nehri adını alan ve 
Irak’ın 1980’li yılların ortalarında inşa ettiği Tartar Kanalı ile de birleştirdiği Fırat ve Dicle nehirleri ülkemizin en önemli sınıraşan su kaynaklarıdır.417 Ülkemiz bu 
havzada yukarı kıyıdaş konumundadır. 

Dicle isminin Sümerce de “Uluırmak” anlamını taşıyan Tig-gal kelimesinden geldiği sanılmaktadır.418 Latincede nehrin adı Tigris olarak geçmektedir. Bu nehir toplam 1900 km uzunluğundadır ve deniz seviyesinin yaklaşık 2000–2500 m üzerinde yer alan Doğu Toroslar’ın batı bölümünden, Hazarbaba Dağı’nın güney eteğinde bulunan Yıldızhan Köyü yakınındaki kaynaktan doğar; Hazar Gölünden beslenir, çeşitli kollar alarak büyük bir akarsu olduktan sonra Irak topraklarında Fırat ile birleşerek Basra Körfezine dökülmektedir.419Bu nehri besleyen başlıca kollar Karasu, Kuruçay, Büyük Zap, Batman, Garzan, Yenice Suyu, Dankıran Çayı ve Botan Çaylarıdır. Nehrin Türkiye topraklarında kalan kısmı 523 km’dir. 

Dicle havzasının toplam büyüklüğü 387.000 km2’dir. Bunun 57.600 km2’si (%15) Türkiye’de, 1.000 km2’si (%0,3) Suriye’de, 292.000 km2’si (%75) Irak ve %10’a yakın bir bölümü de İran sınırları içerisinde kalmaktadır.420 

Tarihsel olarak ismi Sümerli Buranun'dan türetilen, Latince ve Grekçe'de Evphrates, Arapça'da Furat ve Türkçe'de Fırat olan bu nehir Dicle Nehriyle birlikte Mezopotamya medeniyetinin oluşmasında etkili rol oynamıştır.421 Fırat akarsuyu, Diyadin civarında doğan Murat, Erzurum civarındaki Dumlu Dağlarından doğan Karasu ve yine Erzurum ovasının güneydoğusundaki dağların güney eteklerinden doğan ve mansaba doğru çeşitli kollar alarak Perisuyu adını alan üç ana koldan oluşmaktadır. Büyük ölçüde Dogu Anadolu Bölgesindeki karlarla beslenen Fırat akarsuyuna, Keban Barajı’nın altında iki önemli kol olan Tohma ve Göksu akarsuları karışmaktadır.422 Birecik’ten Suriye topraklarına giren Fırat Nehri Carablus’tan itibaren Meskene’ye kadar olan bölgeyi kuzey-güney istikametinde kat eder. Daha sonra Halebiye mevkiinde güney doğuya, Irak’a yönelen Fırat, Sacur ve Colap adlı kollarını Suriye’den alır. Irak’ta kuzeybatı-güneydoğu yönünde akan Fırat Nehri, Bagdat civarında ovalara erişir ve daha sonra Basra’nın 179 km kuzeyinde Dicle Nehri ile birleşerek Satt-ül Arap adıyla Basra Körfezi’ne dökülür.423 444.000 km2’ lik havza alanının %33’ü Türkiye’de bulunmaktadır.424 Fırat’ın, Dicle nehrine ulaşıncaya kadar ki uzunluğu 2330 km’dir.425 

Havzanın toplam potansiyeli 85 milyar metreküp olup, Türkiye’nin katkısı %62, Suriye’nin %4 ve Irak’ın %34’dir.426 

Havza’da Suriye ve Irak’ın havzanın mevcut potansiyelinden daha fazla su talepleri bulunmaktadır. Bu durum havza uyuşmazlıklara neden olmaktadır. 
3 devlet arasında da havzaya yönelik günümüze değin çeşitli antlaşma ve protokoller yapılmıştır. Ancak bu antlaşma ve protokoller havza da yaşanan sorunları giderememiştir. Kıyıdaş tarafların ön yargıları ve havzanın gerçekleriyle örtüşmeyen istekleri tarafları antlaşma zemininden uzaklaştırmaktadır. 

BU BÖLÜM DİPNOTLARI;

390 Somuncuoğlu, s.76
391 Su ve DSİ (Hizmetlerle Dolu 60 Yıl), Ankara 2014, s.18
392 Su ve DSİ (Hizmetlerle Dolu 60 Yıl),s.19
393 Çelik, s.41 
394 BM-UNEP’e göre ise yılda kişi basına 10.000 m3 kullanılabilir su düsen ülkeler “su zengini”, 
10.000 1.700 m3 arasından su düsen ülkeler “su baskısı olmayan”, 1.700-1.000 m3 arasında “su baskısının başladığı”, 
1.000-500 m3 arası “yoğun su baskısı” olan 
500 m3 den daha az su olan ülkeler ise “yoğun su sorunlarının yaşanan” ülkeler olarak nitelendirilmektedir., Bkz. HIZLI, Şerif, Türkiye’nin Sınıraşan 
Suları ve Bu Suların Kullanımı İle İlgili Politikaları (Uzmanlık Tezi), Haziran 2011, s.37 
395 Su ve DSİ (Hizmetlerle Dolu 60 Yıl),s.19 
396 Türkiye'nin komşularıyla paylaştığı toplam 2753 km'lik sınırın 615 km'si akarsuların oluşturduğu sınır (wet boundaries) dır. Detaylı bilgi bkz.Toklu, 
s.82-83; Bilen, Ortadoğu Su Sorunları ve Türkiye, s.97 
397 Ilgar Rüştü- Khalef Salem, s.55 
398 Toklu, s.86 
399 Toklu, s.86 
400 Malkaralı, Saadettin, Korkmaz, Mehmet S.- Sezen,Nurullah,- Meriç Nehri Taşkını Ve Taşkınlar İle İlgili Geliştirilen Uluslararası Projeler,5. Dünya Su Forumu Türkiye Bölgesel Su Toplantıları-Edirne Bildiri Kitabı, 2008, s.12-38, s.15; Havzanın yıllık ortalama su potansiyeli 8.5 milyar m3 olup, kıyıdaş ülkelerin bu potansiyele katkısı; 
Türkiye 1.33 milyar m3 , 
Yunanistan 0.5 milyar m3 ve 
Bulgaristan 6.67 milyar m3 ‘tür. 
Fakıoğlu, Salim, Su Hukuku ve Politikası Dairesi Sunum Notları, Kasım 2012 
401 Malkaralı vd.,s.15 
402 Hızlı,s.43 
403 Kibaroğlu,Aysegül-Axel Klaphake -Annika Kramer -Waltina Scheumann -Alexander Carius Cooperation on Turkey's Transboundary Waters, The German Federal 
Ministry Of Environment, Nature Conservaiton and Nuclear Safety, 2005,Berlin, s.47-48 
404 Fakıoğlu, Salim, Su Hukuku ve Politikası Dairesi Sunum Notları 
405 Kılıç, Seyfi, Aras-Kura Nehri Havzasında Sınıraşan ve Sınır Oluşturan Sulara İlişkin Sorunlar, 
http://www.orsam.org.tr/tr/SuKaynaklari/analizgundemgoster.aspx?ID=4340 ( En son erişim: 
01/04/2014) 
406 Kılıç, Seyfi, Aras-Kura Nehri Havzasında Sınıraşan ve Sınır Oluşturan Sulara İlişkin Sorunlar 
407 Cirit,Hakan, Sınıraşan Sular ve Türkiye, Dicle Üniversitesi, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Diyarbakır 2007,s.35 
408 Hızlı,s.45 
409 Fakıoğlu,Salim, Sunum Notları 
410 Kılıç, Seyfi, Aras-Kura Nehri Havzasında Sınıraşan ve Sınır Oluşturan Sulara İlişkin Sorunlar 
411 Kesik, s.90 
412Dalar, Mehmet ,Asi Nehri’nin Türkiye-Suriye İlişkileri Üzerindeki Etkisi Ve Geleceği, Ortadoğu Analiz , C. 2, S. 15, Mart 2010, s.106-113, s.107-110 
413 Bilen, Ortadoğu Su Sorunu, s.103 
414 Hızlı, s.46 
415 Özis, Ünal - Baran, Türkay - Özdemir, Yalçın, Sınır Asan Asi Havzası Su Potansiyeli ve Yararlanılması, TMMOB Su Politikaları Kongresi, Mart 2006, Ankara, 
s. 571-581,s.576 
416 Kapan, s.115 
417 Dursun, s.89 
418 Acabey,s.282 
419 Cirit, s.99 
420 Kibaroğlu, Cooperation on Turkey's Transboundary Waters ,s.57 
421 Dalar,s.106 
422 Cirit, s.46 
423 Demir, Abdullah, Türkiye-Suriye-Irak Arasındaki Sınıraşan Sular Sorunu Çerçevesinde Türkiye’nin Su Politikası (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), 
Sakarya Üniversitesi, Mayıs 2006, s.31(ÇETİNKAYA, Devran, Türkiye’deki Su Kaynaklarının Gelecekte Türkiye–Suriye İlişkilerini Nasıl Etkileyeceğini 
İnceleyiniz, HAK Yayınları, İstanbul, 2002, s.4-14 naklen) 
424 Kibaroğlu, Cooperation on Turkey's Transboundary Waters ,s.56 
425 Bilen, Ortadoğu Su Sorunu, s.45 
426 Fakıoğlu,Salim, Sunum Notları 


KAYNAKÇA 

Makaleler 

Aaron T.Wolf , Conflict and Cooperation Along International Waterways, Water Policy, Vol.1, No.2, 1998 
Aaron T.Wolf, Middle East Water Conflicts and Directions for Conflict Resolution, , Washington D. C., International Food Policy Research Institute, March, USA, 1996 
Abay, Onur – Baykan, N.Orhan, Büyük Ortadoğu Projesi Su Politikaları ( TMMOB 2. Su Politikaları Kongresi C.2, Ankara 2008, s.459-470) 
Acar, Eray, Avrupa Birliği’nin Gap ve Su Sorununa Yaklaşımı Çerçevesinde Fırat ve Dicle Nehirlerinin Yönetimi Üzerine Tartışmalar, Güvenlik Stratejileri 
Dergisi, S. 4, Aralık 2006, s.67-104 
Aydın , Hakkı, Devletler ve İslam Hukuka Göre Milletlerarası Akarsular, Göller ve Kanallar, Cumhuriyet Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, C.5, S.2, 2001, s.1-63 
Aras, Maruf- Fındık, Satuk Buğra- Sıonneau, Philippe , Avrupa Birliği Taşkın Direktifi ve Ülkemizde Taşkın Direktifi Hususunda Yapılan Çalışmalar, 3. 
Ulusal Taşkın Sempozyumu Bildirisi 
Bilen, Özden “AB Su Politikalarının Hidropolitik Değerlendirmesi”, Stratejik Analiz Dergisi, Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi (ASAM), S. 80, Ankara 2006 
Can, Hasan Hüseyin, Türkiye'nin Sınır Aşan Suları, Çağdaş Yerel Yönetimler Dergisi C. 12, S. 2, s.62-64 
Çetinkaya, Neşe, Sınır Aşan Akiferlerin Kapsamı ve Gelişimi,TMMOB Su Politikaları Kongresi Bildirileri Kitabı,C.2, 2006, s.640-650, s.641-643 
Çoşkun, Aynur Aydın, AARHUS Sözleşmesinin İdare Hukuku Açısından İncelenmesi, İnsan Hakları Yıllığı, C. 23-24, 2001-2002 
Dalar, Mehmet ,Asi Nehri’nin Türkiye-Suriye İlişkileri Üzerindeki Etkisi Ve Geleceği, Ortadoğu Analiz , C. 2, S. 15, Mart 2010, s.106-113 
Erdem, Mete, Kitap İncelemesi Akmandor N., Pazarcı H. Ve Koni H., Ortadoğu Ülkelerinde Su Sorunu, MHB Yıl 13 Sayı 1-2, s.50-53 
Fakıoğlu, Salim, Su Hukuku ve Politikası Dairesi Sunum Notları, Kasım 2012 
Göknel, M. Mete, Genişletilmiş Ortadoğu ve Kuzey Afrika Su Kaynakları ve Politikalar, Odtülüler Bülteni- Eylül 2006 , s.12-15 
Güneş, Ahmet Mithat, Avrupa Birliği Su Çerçeve Yönergesi ve Türk Su Hukuku, Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, S. 2, İstanbul 2010,s. 167-191 
Güneş, Ahmet Mithat, Avrupa Birliği Yönergelerinin Doğrudan Etkisi, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi (AÜHFD), C. 58, S. 2, Ankara 2009, s. 281-318 
Güneş, Ahmet Mithat, AARHUS Sözleşmesi Üzerine Bir İnceleme, Gazi 
Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi C. XIV, S. 1, Ankara 2010 
Günveren, Güzide Burcu, Roma Hukukunda Su Hakları-Çeviri, Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Hukuk Araştırmaları Dergisi, s.309-312 
Ilgar, Rüştü- Khalef, Salem, Türkiye’nin Sınıraşan Akarsu Anlaşmalarına Coğrafi Açıdan Bir Bakış, Marmara Coğrafya Dergisi, S. 10, İstanbul Temmuz 2004,s.53-72 
İnan, Yüksel, Sınır Aşan Suların Hukuksal Boyutları, A.Ü. Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, C. 49, Ocak-Haziran 1994 
Kaya, İbrahim, AB Su Çerçeve Direktifi, Sınıraşan Akarsular ve Türkiye, Karpuzcu, Mehmet- Gürol, Mirat D.- Bayar, Sanem, DSİ Matbaası, Sınıraşan Sular ve 
Türkiye, Şubat 2009 
Kılıç, Seyfi, Sınıraşan Sulardan Faydalanmalara İlişkin Temel Yaklaşımlar-Ortadoğu Analiz, C.5, S.53, Mayıs 2013, s.14-22 
Kılıç, Seyfi, Uluslararası Suyollarının Ulaşım–Dışı Kullanımına İlişkin Birleşmiş Milletler Sözleşmesi ve 2012 Değerlendirmesi, Ortadoğu Analiz, C.5, S. 49, Ocak 2013 
Kır, Tayfun- İstanbulluoğlu Hakan Türkiye’nin Su Politikaları -TAF Prev Med Bull 2011; 10(3),s. 327-338, 
Kibaroğlu, Aysegül, Meriç Nehir Havzası Sınıraşan Su Politikaları, 5. Dünya Su Forumu Türkiye Bölgesel Su Toplantıları-Edirne Bildiri Kitabı, 2008, s.1-12 
Kibaroğlu, Ayşegül, Küresel İklim Değişikliğinin Sınıraşan Su Kaynakları Politikasına Etkileri,TMMOB 2. Su Politikaları Kongresi, C.1, Ankara 2008, s. 347-355 
Kibaroğlu, Ayşegül, Türk Dış Politikası ve Su, Ortadoğu Analiz, C.5, S.53, Mayıs 2013, s.50-59 
Kibaroğlu,Aysegül-Axel Klaphake -Annika Kramer -Waltina Scheumann -Alexander Carius Cooperation on Turkey's Transboundary Waters, The German 
Federal Ministry Of Environment, Nature Conservaiton and Nuclear Safety, Berlin 2005 
Kibaroğlu, Ayşegül, Fırat-Dicle Havzası Sınıraşan Su Politikalarının Evrimi: İşbirliği için Fırsatlar ve Tehditler, Orta Doğu Analiz, C. 4, S. 4, , Temmuz 2011 
Malkaralı, Saadettin, Korkmaz, Mehmet S.- Sezen, Nurullah,- Meriç Nehri Taşkını Ve Taşkınlar İle İlgili Geliştirilen Uluslararası Projeler,5. Dünya Su Forumu 
Türkiye Bölgesel Su Toplantıları-Edirne Bildiri Kitabı, 2008,s.12-38 
M.A. Salman, The United Nations Watercourses Convention Ten Years Later: Why Has its Entry into Force Proven Difficult?, s.1-15 
Maden, Tuğba Evrim, Sınıraşan Su Havzalarında İşbirliği Sorunu, Ortadoğu Analiz, C.5, S.53, Mayıs 2013, s.23-31 
Öziş, Ünal- Türkman, Ferhat – Baran, Türkay- Özdemir, Yalçın - Dalkılıç, Yıldırım, 
GÜNEYDOĞU ANADOLU PROJESİ VE SU SİYASETİ, TÜRKİYE MÜHENDİSLİK HABERLERİ, S.420-421-422 / 2002/4-5-6, s.35-45 
Özis, Ünal - Baran, Türkay - Özdemir, Yalçın, Sınır Asan Asi Havzası Su Potansiyeli ve Yararlanılması, TMMOB Su Politikaları Kongresi, Mart 2006, Ankara, s. 571-581 
Öztürk,Ahmet,Türkiye’nin Dış Politikası ve Sınıraşan Sular, Çakmak, Cenap- Doğan,Nejat- Öztürk, Ahmet, Uluslararası İlişkilerde Güncel konular ve Türkiye, 
Eskişehir-2012, s.315-341 
Patricia Wouters- Sergei Vinogradov (2003), ‘Analysing the ECE Water Convention: What Lessons for the Regional Management of Transboudary Water 
Resources’, in Olav Schram Stokke and Øystein B. Thommessen (eds.), 
Yearbook of International Co-operation on Environment and Development 2003/2004 (London: Earthscan Publications), s. 55–63 
Pazarcı, Hüseyin, “Su Sorununun Hukuksal Boyutları”, Pazarcı, Hüseyin-Akmandor,Neşet-Köni,Hasan, Orta Doğu Ülkelerinde Su Sorunu, Toplumsal, Ekonomik, Siyasal Araştırmalar Vakfı, 1994 
Pazarcı, Hüseyin, A.T. Su Politikası Çerçeve Yönergesi Ve Uluslar Arası Açıdan Türkiye'ye Olası Bazı Etkileri, MHB Yıl 25-26, 2005-2006,s.301-314 
Salman L.A. Salman, “The Helsinki Rules, the UN Watercourses Convention and the Berlin Rules: Perspectives on International Water Law”, Water Resources 
Development, C. 23, No. 4, Aralık 2007, s. 625–640 
Saltürk, Metin, Orta Doğu’da Su Sorunu ve Türkiye Açısından İncelenmesiGüvenlik Stratejileri Dergisi, S.3, Haziran 2006, s.21-40 
SERT, Mahmut- OPAN, Mücahit, Sınıraşan Sularda İşbirliğini Artıracak Koşullar, TMMOB Su Politikaları Kongresi, Ankara 2006, s.550-557 
Tapan, Ruhi, Avrupa Birliği Hukukun Kaynakları, Sayıştay Dergisi, S.32, Ankara 1999, s.89-122 
Ünsal, Veli, Eskiçağda Anadolu Su Kaynakları (Orta ve Doğu Anadolu)Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, S.28, 2012, s.209-224 
ÜSTE, A. Nazmi Uluslararası Politika Ve Türk Dış Politikası Açısından Sınıraşan Sularımız, D.E.Ü.İ.İ.B.F. Dergisi, C.13, S.1, 1998 
Yakış, Yaşar -Röportaj: Maden,Tuğba Evrim- Kılıç ,Seyfi, Ortadoğu Analiz C.3, S. 33, Şubat 2011, s.69-73 
Yıldız, Dursun -Röportaj: Maden, Tuğba Evrim, Kılıç, Seyfi, Ortadoğu Analiz, C.3, S. 26, Şubat 2011 , s.82-90 

İnternet Kaynakları 

Avrupa Birliği Sürecinde Çevre Faslı, 
http://www.abgs.gov.tr/files/SEPB/yayinlarveraporlar/cevrekitap.pdf (en son erişim:03/04/2014) 
AARHUS Convention, 
http://www.unece.org/environmental-policy/treaties/public-participation/aarhus-convention.html, (en son erişim18/04/2014) 
Bağış, Ali İhsan, Ortadoğu Su Meselesinde Türkiye Ve Gerçekler,, 
http://www.dunyasugunu.org/gecmis-22-martlar/2004-ortadoguda-su-meselesi-veturkiye/ (En son erişim:9 Mayıs 2014) 
Birleşmiş Milletler Avrupa Ekonomik Komisyonu (UNECE), 
http://did.ormansu.gov.tr/did/AnaSayfa/birimler/uluslararasiKuruluslar.aspx?sflang=tr (en son erişim: 05/04/2014) 
Bozçağa, Özgür- Erzi, İpek- Saatçi, Ahmet Mete, Türkiye ve Sınıraşan Sular , 
Türkiye ve Sınıraşan Sular: Bir İşbirliği Alanını Çok Boyutlu Düşünmek, 5. Dünya Su Forumu Genel 
Sekreterliği,http://vizyon21yy.com/documan/Genel_Konular/Milli%20Guvenlik/Dogal_Kaynaklar_Enerji/Turkiye_ve_Sinir_Asan_Sular.pdf ( en son erişim:05/04/2014) 
Convention on the Protection and Use of Transboundary Watercourses and International Lakes 
http://www.unece.org/fileadmin/DAM/env/documents/2013/wat/ECE_MP.WAT_41.pdf (en son erişim: 05/02/2014) 
Convention on the Law of the Non-Navigational Uses of International Watercourses 
http://legal.un.org/ilc/texts/instruments/english/conventions/8_3_1997.pdf (en son erişim:05/04/2014) 
Dışişleri Bakanlığı-Avrupa Birliği ile Su Konusu, 
http://www.mfa.gov.tr/avrupa-birligi-ile-su-konusu-.tr.mfa (en son erişim:06/05/2014) 
Dışişleri Bakanlığı-Türkiye´nin Sınır Aşan Sular Politikasının Ana Hatları, Dışişleri 
Bakanlığı http://www.mfa.gov.tr/turkiye_nin-sinir-asan-sular-politikasinin-ana-hatlari-.tr.mfa (en son erişim:05/03/2014) 
Draft articles on the Law of Transboundary Aquifers 
http://legal.un.org/ilc/texts/instruments/english/draft%20articles/8_5_2008.pdf (En son erişim:05/04/2014) 
Espoo Convention, http://www.unece.org/env/eia/about/eia_text.html (en son erişim:09/03/2014) 
Flood Directive, http://eur-lex.europa.eu/legal-content/EN/TXT/HTML/?uri=CELEX:32007L0060&from=EN 
Hukuk Sözlüğü, http://www.duhaime.org/LegalDictionary/S/SicUteraTuoUtAlienamNonLaedas.aspx 
(En son erişim: 20/04/2014) 
ILA, “The Helsinki Rules on the Uses of the Waters of International Rivers” 
http://www.internationalwaterlaw.org/documents/intldocs/helsinki_rules.html (en son erişim : 05/02/2014) 
Kaya, İbrahim, uluslararası akarsular ve hukuk, 
http://www.usakgundem.com/yazar/530/uluslararasi-akarsular-ve-hukuk.html, (en son erişim:05/02/2014) 
Kılıç, Seyfi, Aras-Kura Nehri Havzasında Sınıraşan ve Sınır Oluşturan Sulara İlişkin Sorunlar, 
http://www.orsam.org.tr/tr/SuKaynaklari/analizgundemgoster.aspx?ID=4340 ( En son erişim: 01/04/2014) 
Kılıç, Seyfi, Su Kirliliğinin Sınıraşan Boyutları ve Uluslararası Teamül Hukuku, 
http://www.orsam.org.tr/tr/SuKaynaklari/analizgundemgoster.aspx?ID=4525 (En son eşim:01/04/2014) 
Kılıç, Seyfi, Uluslararası Hukuk Derneği’nin Sınıraşan Sular Konusuna İlişkin Yaptığı Çalışmalar, 
http://www.orsam.org.tr/tr/SuKaynaklari/analizgundemgoster.aspx?ID=4004(en son erişim :01/04/2014) 
Kılıç, Seyfi, Uluslararası Hukuk Açısından Mısır ve Nil Sorunu, 
http://www.orsam.org.tr/tr/sukaynaklari/analizgundemgoster.aspx?ID=4947 (En son erişim:01/04/2014) 
Kılıç, Seyfi, Türk Dış Politikasında Suyun Değişen Konumu, 
http://www.orsam.org.tr/tr/SuKaynaklari/analizgundemgoster.aspx?ID=4304, en son erişim:01/04/2014) 
MADEN, TUĞBA EVRİM, Su Savaşı Senaryoları Birgün Gerçekleşebilir mi?, 
http://www.orsam.org.tr/tr/yazilar_Yazdir.aspx?ID=2139 ( en son erişim :04/03/2014) 
Maden, Tuğba Evrim, Fildişi Sahilleri 1997 BM Çerçeve Sözleşmesini Onaylayan 34. Devlet Oldu, 
http://www.orsam.org.tr/tr/sukaynaklari/analizgundemgoster.aspx?ID=4958 (En son erişim: 10/03/2014) 
Maden, Tuğba Evrim, Avrupa’nın Su Kaynaklarının Korunmasına Yönelik 
“Blueprint” Planı, 
http://www.orsam.org.tr/tr/SuKaynaklari/analizgundemgoster.aspx?ID=4507, (en sonerişim:01/04/2014) 
Maden, Tuğba Evrim, AB’nin sınıraşan sular mevzuatı ve Türkiye’de uygulaması, 
http://www.orsam.org.tr/tr/sukaynaklari/analizgundemgoster.aspx?ID=4652 (en son erişim:03/04/2014) 
Özbay, Özdemir, AB Taşkın Direktifi ve Meriç Nehri Havzası 
http://www.hidropolitikakademi.org/tr/ab-taskin-direktifi-ve-meric-nehri-
havzasi.html (05/08/2014) 
Salman, S.M. The United Nations Watercourses Convention Ten Years Later: Why Has its Entry into Force Proven Difficult? Water International, , s.1-15., 
2007,http://www.salmanmasalman.org/wp content/uploads/2012/12/UNWatercoursesConventionTenYearsFinal2.pdf, (en son erişim: 03/02/2014) 
Su Hukuku,http://www.volkanderinbay.com/tarimnet/sukaynaklari.asp?konuno=6 (en son erişim :10/04/2014) 
Su Kanunu Tasarısı Taslağı, 
http://suyonetimi.ormansu.gov.tr/AnaSayfa/su_kanunu_taslagi.aspx?sflang=tr (en son erişim:25/02/2014) 
Suyun Stratejik Dalgaları, 
http://www.altinicizdiklerim.com/ozetler/SuyunStratejikDalgalari.pdf (en son erişim: 27/01/2014) 
Sümer, Vakur, Orta Doğu ve Sınıraşan Sular: İslam Hukuku Ne Diyor, 
http://www.fatihaktuel.com/yorum-analiz-orta-dogu-ve-sinirasan-sular-islam-hukuku-ne-diyor-53176.html (en son erişim:04/04/2014) 
Tacar, Pulat, Atatürk’ümüz” Paneli Türkiye’nin Sınır Aşan Sularla İlgili Sorunları, 
http://www.atam.gov.tr/dergi/sayi-42/ataturkumuz-panelinde-yaptigi-konusma-turkiyenin-sinir-asan-sularla-ilgili-sorunlari (En Son Erişim :27/01/2014) 
The Seoul Rules On International Grounwaters 
http://www.internationalwaterlaw.org/documents/intldocs/seoul_rules.html (en son erişim:01/03/2014) 
The Protocol on Civil Liability and Compensation for Damage Caused by the 
Transboundary Effects of Industrial Accidents on Transboundary Waters, 
https://treaties.un.org/pages/ViewDetails.aspx?src=TREATY&mtdsg_no=XXVII-16&chapter=27&lang=en (en son erişim: 05/05/2014) 
The Protocol on Water and Health to the 1992 Convention on the Protection and Use of Transboundary Watercourses and International Lakes 
https://treaties.un.org/Pages/ViewDetails.aspx?src=TREATY&mtdsg_no=XXVII-5-a&chapter=27&lang=en (en son erişim: 04/05/2014) 
The United Nations Today, http://www.unicankara.org.tr/today/6.html ( en son erişim: 03/05/2014) 
Türkiye-AB İlişkilerinin Tarihçesi, http://www.ab.gov.tr/index.php?p=111&l=1 (en son erişim:05/03/2014) 
Uluslararası Hukuk Enstitütüsü, 
http://tr.wikipedia.org/w/index.php?title=Johann_Kaspar_Bluntschli&action=edit&redlink=1 (En son erişim :03/04/2014) 
UNECE Water Convention 
https://treaties.un.org/Pages/ViewDetails.aspx?src=TREATY&mtdsg_no=XXVII-5&chapter=27&lang=en (en son erişim:05/05/2014) 
United Naitons Treaty Collection, 
https://treaties.un.org/Pages/ViewDetails.aspx?src=IND&mtdsg_no=XXVII12&chapter=27&lang=en (En son erişim: 05/06/2014) 
Utilisation of Non-maritime International Waters, Session of Salzburg – 1961, 
http://www.idi-iil.org/idiE/resolutionsE/1961_salz_01_en.pdf ( En son erişim: 15/01/2014) 
Viyana Antlaşmalar Hukuku Sözleşmesi(VAHS), 
http://www.unicankara.org.tr/doc_pdf/Viyana_69.pdf (en son erişim:05/04/2014) 
Water Framework Directive, 
http://eur-lex.europa.eu/legal content/EN/TXT/?uri=CELEX:32000L0060 ( En son erişim:04/03/2014) 
Yakış, Yaşar, Sınıraşan Suların Hukuki Rejimi, Dış Politikası Dergisi , Cilt 6, Sayı: 1, Ankara, 1995 , 
http://www.yasaryakis.com.tr/TR/belge/1-413/bsinirasan-sularin-hukuki-rejimib-idis-politika-dergisi-.html (en son erişim:02/02/2014) 
20 years unece water convention, http://www.icpdr.org/main/20-years-unece-water-convention (en son erişim :08/03/2014) 

Kitaplar 

Akmandor, Neşet, ‘Su Sorununun Fiziksel Boyutları’, Ortadoğu Ülkelerinde Su Sorunu, TESAV, Ankara 1994 
Aktaş Acabey, Münevver, Sınıraşan Sular: Hukuki Rejim,Dicle-Fırat ve Türkiye’nin Diğer Sınıraşan Suları, Beta Yayınları, İstanbul 2006 
Bilen, Özden, Ortadoğu Su Sorunları ve Türkiye, TESAV Yayınları, Ankara 2000 
Bilen, Özden, Türkiye’nin Su Gündemi: Su Yönetimi ve AB Su Politikaları, DSİ İdari ve Mali İşler Dairesi Başkanlığı, Ankara 2009 
Bozkurt, Enver- Özcan, Mehmet - Köktaş, Arif, Avrupa Birliği Hukuku, Ankara 2008 
BURAK, Selmin, Su Gündemi, Su Kaynakları, Yönetimi, Sınır Asan Sular, Beta, İstanbul 2009 
Bir, Mustafa, Akarsulardan Faydalanma ve Türkiye’nin Uluslararası Hukuku İlgilendiren Akarsuları (Yayınlanmamış Doktora tezi), Ankara Üniversitesi 
       Hukuk Fakültesi, 1986 
Budak, Sevim, Avrupa Birliği ve Türk Çevre Politikası, Büke Yayınları, İstanbul 2000 
Çakmak, Cenap, Uluslararası Hukuk, Ekin Yayınevi, Ankara 2014 
Çelebi, Onur, Türkiye’nin Suriye ve Irak İle Olan İlişkilerinde Sınıraşan Suların Etkisi (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Atatürk Üniversitesi, 2009 
Çelik, Soner, Sınıraşan Sular Kapsamında Dicle ve Fırat Nehirlerinin Türkiye – Suriye İlişkilerine Etkisi (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Ufuk 
      Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü, Ankara 2013 
Cirit,Hakan, Sınıraşan Sular ve Türkiye, Dicle Üniversitesi, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Diyarbakır 2007 
Dalar, Mehmet, Uluslararası Hukuk Açısından Uluslararası Nehirler Ve Fırat-Dicle Nehirlerinin Hukuksal Statüsü(Yayınlanmamış Doktora Tezi), Uluda
Üniversitesi, Bursa 2004 
Demir, Abdullah, Türkiye-Suriye-Irak Arasındaki Sınıraşan Sular Sorunu Çerçevesinde Türkiye’nin Su Politikası (Yayınlanmamış Yüksek Lisans 
Tezi), Sakarya Üniversitesi, Mayıs 2006 
Durmazuçar, Vedat, Ortadoğu’da Suyun Artan Stratejik Değeri, IQ Kültür Sanat Yayıncılık, İstanbul 2003 
Dursun, Abdulkadir, Sınıraşan Sular Fırat ve Dicle Nehirleri’nin, Türkiye, Suriye Ve Irak İlişkileri Üzerine Etkileri (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), 
         Süleyman Demirel Üniversitesi, Isparta 2006 
HIZLI, Şerif, Türkiye’nin Sınıraşan Suları ve Bu Suların Kullanımı İle İlgili Politikaları (Uzmanlık Tezi), Haziran 2011 
Höbek, Tufan Türk Hukukunda Antlaşmaların Yapılması Ve Yargısal Denetim (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi) Çankaya Üniversitesi, Ankara 
Kapan, İsmail, Türkiye İle Suriye ve Irak Arasında Su Anlaşmazlığı Ve Türkiye’nin Çözüm İçin Sunduğu “Üç Aşamalı Plan”In Su Hukuku Çerçevesinde 
İncelenmesi (Yayınlanmamış Doktora Tezi),İstanbul Üniversitesi, İstanbul 2006 
Kapan, İsmail, Dünyayı Su Savaşları mı Bekliyor?: Suyun Stratejik Dalgaları, Babıalî Kültür Yayıncılığı, İstanbul 2007 
Kesik, Ünal, Ortadoğu’da Su Sorunu ve Türkiye’nin Sınıraşan Suları(Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Abant İzzet Baysal Üniversitesi, Bolu 2009 
Konuralp, Pamukçu, Su Politikası, Bağlam Yayınları, İstanbul 2000 
Maden, Tuğba Evrim , Avrupa Birliği Su Çerçeve Direktifi ve Meriç Nehri Örneği (Yayınlanmamış Doktora Tezi), Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler 
Enstitüsü Sosyal Çevre Bilimleri Anabilim Dalı 
McCaffrey, Stephen, Water Scarcity: Institutional and Legal Responses, The Scarcity of VVater Emerging Legal and Policy Responses, Ed. Edward H.P.Brans, 
Esther J. De Haan, Andre Nolkaemper and Jan Rinzema, London 1997 
McCaffrey, Stephen C., The law of international watercourses , Oxford ; New York : Oxford University Press, 2007 
Mengiler, Özgür, Birleşmiş Milletler Çerçevesinde Uluslararası Uyuşmazlıkların Barışçı Çözümü, Platin Yayınları, Ankara 2005 
Meredith A. Giordano and Aaron T.Wolf, “The World’s Freshwater Agreements: Historical Developments and Future Opportunities “, Atlas of International 
Freshwater Agreements, New York, UNEP, 2002 
Öngör, Sami, Coğrafya Terimleri Sözlüğü, İstanbul 1980 
Özkan, Işıl, Avrupa Birliği Kamu Hukuku, Ankara 2011 
Pazarcı, Hüseyin, Uluslararası Hukuk Dersleri, II. Kitap, Ankara 2003 
Pazarcı, Hüseyin, Uluslararası Hukuk, 3. Baskı, Ankara 2005 
Sar, Cem, Uluslararası Nehirlerden Endüstriyel ve Tarımsal Amaçlarla Faydalanma Hakkı, Ankara, 1970 
Somuncuoğlu, Ecehan, Orta Doğu’da Su Meseleleri ve Türkiye (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Gazi Üniversitesi, Ankara 2007 
Şimşek, Tacettin, Sınıraşan Suların Hakça ve Makul Kullanımı (Yayınlanmamış Doktora Tezi), Gazi Üniversitesi, Ankara 1997 
Su ve DSİ (Hizmetlerle Dolu 60 Yıl), Ankara 2014 
Tahiroğlu, Bülent, Roma Hukukunda Mülkiyet Hakkının Sınırları, İstanbul 1981 
Tiryaki, Orhan, Sınıraşan Sular ve Ortadoğu'da Su Sorunu: 21 nci Yüzyılın Gündemi: Su, Cem Ofset Matbaacılık, 2003 
Tityaki, Mutullah, Sınıraşan Sular ve Fırat ve Dicle Nehirlerinin Durumu 
(Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Gazi Üniversitesi, Ankara 2008 
Toklu, Vefa, Su Sorunu Uluslar arası Hukuk ve Türkiye,Turhan Kitabevi, Ankara 1999 
Toluner, Sevin, Milletlerarası Hukuk Açısından Türkiye’nin Bazı Dış Politika Sorunları, Beta Yayınları, 2004 
Turgut, Nükhet, Çevre Hukuku, Savaş Yayınevi, Ankara 2001 
Ünal Şeref, Uluslararası Hukuk, Yetkin Yayıncılık, Ankara 2005 
Yavuz, Mustafa Yahya, Cumhuriyet Döneminde Türkiye, Irak ve Suriye Arasındaki Sınıraşan Suların Yönetimi (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), İnönü Üniversitesi, Malatya 2009 
Yılmaz,Ejder, Hukuk Sözlüğü,Yetkin Yayınları, Ankara 2003 
Zehir, Cemal, Türkiye ve Ortadoğu’da Su Meselesi, Marifet Yayınları, İstanbul 1998 


Raporlar 

9-10 Haziran 2014 tarihinde Londra’da Chatman House ve ESCWA tarafından gerçekleştirilen toplantıya ilişkin Dışişleri Bakanlığı Toplantı Raporu 

Havza Yönetimi ve Su Bilgi Sistemi Çalışma Grubu Raporu, Ormancılık ve Su Şurası 21-23 Mart 2013, Orman ve Su İşleri Bakanlığı, Ankara, 2013, s.33-
34.; Türkiye´nin Sınır Aşan Sular Politikasının Ana Hatları 

Kılıç, Seyfi, Sınıraşan Akiferler Hukuku Taslak Maddeleri Üzerine Bir Değerlendirme, ORSAM Su Araştırmaları Programı Rapor, No: 12, Şubat 
2012, s.1-16 

Kimençe,Taner, Birleşmiş Milletler Avrupa Ekonomik Komisyonu (UNECE) Sınır Aşan Su Yollarının ve Uluslararası Göllerin Korunması ve Kullanılması 
Sözleşmesi (Helsinki Sözleşmesi) 6. Taraflar Toplantısı Görev Raporu 

Tuğaç, Çiğdem, Avrupa Birliği Su Çerçeve Direktifi Kapsamında Sınıraşan Sular, Orsam Su Araştırmaları Programı Rapor No: 19, Mayıs 2013 

UN-Water, Water Security and the Global Water Agenda, United Nations University, Canada, 2013, 

UNESCO, Water, A Shared Responsibility: The United Nations World Development Report II, Paris, Berghahn Books, 2006 


***