5 Aralık 2017 Salı

SINIRAŞAN SULARLA İLGİLİ ULUSLARARASI HUKUKİ DURUM, BÖLÜM 11

SINIRAŞAN SULARLA İLGİLİ ULUSLARARASI HUKUKİ DURUM, BÖLÜM 11


Sınıraşan sularla ilgili diğer hükümlerine bakacak olursak; SÇD 5 inci maddesi, nehir havzası bölgesinin özelliklerinin insani faaliyetlerin çevresel etkisinin 
ve su kullanımının ekonomik analizini içermektedir ve bu madde içerisinde sadece üye devletin havzasını değil uluslararası nehir havzalarını da dahil etmektedir. 
Aynı şekilde 11 inci madde içerisinde de ortak önlemler programlarının oluşturulmasını yine uluslararası havzaları dahil ederek ele almıştır.366 

SÇD’nin uluslararası nehir havzaları ile ilgili hükümler içeren başka bir maddesi madde 13’tür. Söz konusu AB ülkelerinin toprakları içerisinde kalan 
uluslararası nehir havzaları ile AB sınırları dışına çıkan uluslararası nehir havzaları ayrı değinmiştir. Bu kapsamda, 

1- Uluslararası nehir havzasındaki kıyıdaş devletler AB üyesi ülkelerden oluşuyorsa;367 
“Tamamen Topluluk sınırları içinde yer alan bir uluslararası nehir havzası bölgesinin söz konusu olması halinde, Üye Devletler tek bir uluslararası nehir 
havzası yönetim planı hazırlamak amacıyla koordinasyon sağlayacaklardır. Bir uluslararası nehir havzası yönetim planının hazırlanmaması halinde, Üye Devletler en azından uluslararası nehir havzası bölgesinin kendi topraklarında kalan kısmı için, bu Direktif amaçlarını gerçekleştirmek maksadıyla, nehir havzası yönetim planları hazırlayacaklardır.” 

2- Uluslararası nehir havzasındaki kıyıdaş devletler bazıları AB üyesi değilse;368 
“Topluluk sınırlarını aşan bir uluslararası nehir havzası bölgesinin sözkonusu olması halinde, Üye Devletler tek bir nehir havzası yönetim planı hazırlamak için 
çaba gösterecekler ve bunun mümkün olmaması halinde, plan en azından uluslararası nehir havzası bölgesinin ilgili Üye Devletin toprakları dahilinde kalan 
kısmını kapsayacaktır.” 
SÇD’nin ilgili hükümleri uyarınca tamamıyla Birlik topraklarında yer alan uluslararası nehir havzası bölgeleri ile ilgili olarak üye devletlerin tek bir uluslararası nehir havzası yönetim planı oluşturmak amacıyla eşgüdüm sağlayacaklarını hükme bağlamaktadır. Burada yer alan yükümlülük ortak yönetim planı hazırlama yükümlülüğü olmayıp bu amaçla koordinasyonda bulunma (shall ensure coordination) yükümlülüğüdür. Dolayısıyla eşgüdüm sonucu bile devletlerarasındaki görüş ayrılıkları ve yaklaşım farklılıklarından dolayı bu planların hazırlanması mümkün olamayabilir. Nitekim böyle durumlarda üye devletler SÇD’den kaynaklanan yükümlülüklerini yerine getirmek amacıyla Uluslararası nehir havzası bölgesinin kendi topraklarında kalan kısımları için nehir havzası yönetim planları hazırlayacaklardır. Burada devletlere takdir hakkı tanınmamış olup, kendi ulusal sınırları içindeki kısımlar için plan hazırlama bir zorunluluktur. Dikkat etmek gerekir ki, uluslararası nehir havzası bölgesi tamamı için tek bir uluslararası yönetim planı hazırlanamadığı durumlarda üye devletlerin tek başlarına kendileri için hazırlayacakları planlar uluslararası yönetim planı değildir. Bunlar sadece yönetim planı olarak adlandırılmıştır. Uluslararası nehir havzası bölgesinin Birlik sınırlarını 
aşması durumunda üye devletler tüm havzayı kapsayan tek bir yönetim planı hazırlanması hususunda çaba sarf edeceklerdir. Yine buradaki yükümlülük planın hazırlanmasını mutlak emreder nitelikte değildir. Bu planların hazırlanmasının mümkün olmadığı durumlarda, üye devlet en azından uluslararası nehir havzası bölgesinin kendi topraklarında kalan kısmı için yönetim planı hazırlayacaktır. Bu plan da niteliği gereği uluslararası bir yönetim planı olmayacaktır.369 Ayrıca hazırlanan bu yönetim planlarına ilişkin olarak, 15 inci madde uyarınca üye devletlerin uluslararası nehir havzalarına kıyıdaş olmaları durumunda raporlamayı en azından kendi topraklarında kalan kısımları için yapılması beklenmektedir.370 

Uluslararası nehri havzaları bölgeleri yönetimi konusunda karşımıza AB’nin 2006 yılında taraf olduğu 1992 Helsinki Sözleşmesi karşımıza çıkmaktadır. Söz 
konusu Sözleşme uyarınca kıyıdaş devletler arasında ortak organların oluşturulması öngörülmektedir. Ortak organların görevleri de kapsamlı bir şeklide sayılmıştır. 
Organların Sözleşme ’de belirtilen hususlarda sınıraşan suların yönetimi konusunda görevleri bulunmaktadır. 

Türkiye’nin AB üyesi olması durumunda AB üyesi komşularıyla oluşacak hukuksal durumu da son derece önemlidir. Türkiye ile Yunanistan ve Bulgaristan arasında var olan sınıraşan sularla ilişkin antlaşmaları eşgüdüm açısından değerlendirdiğimizde iki değişik tür düzenleme ile karşılaşılmaktadır. Anılan antlaşmaların kimi hükümleri esasen sınır düzenlemesini hedeflemekte olup, AB su politikasını doğrudan ilgilendirmemektedir. Dolaysıyla, ilgili antlaşmaların sınır düzenlemesi nitelikli hükümlerinin SÇD hükümleri ile birlikte ele alınması gereği bulunmamaktadır. Buna karşılık, anılan antlaşmaların kimi hükümleri doğrudan AB su politikası amaçlarıyla bağlantılı oldukları için, Yönerge ile anılan antlaşma hükümlerinin birlikte değerlendirilmesi zorunluluğu ortaya çıkacaktır. Bu çerçevede, Direktifin her akarsu havzasının özelliklerini göz önünde bulundurma konusunda ilgili devletlere esneklik tanıdığı da hatırlanırsa, bu devletlerin sınıraşan sulara ilişkin kabul ettiği antlaşma hükümlerinin geçerliliklerini koruması gerektiği düşünülebilecektir. Ancak, kimi antlaşma hükümlerinin AB su politikasının temel ilkelerine aykırı düşmesi durumlarında, AB müktesebatının üye devletlerin antlaşmalarına da üstün tutulması ilkesi uyarınca, Türkiye ile Yunanistan ya da Bulgaristan arasında yapılan bu antlaşmaların Direktife uyum sağlayacak biçimde değiştirilmesi ya da o konularda yalnız direktif hükümlerinin uygulanması gerekebilecektir.371 

Diğer sınıraşan sularımız açısından ise, şüphesiz direktif hükümleri üye ülkeler için bağlayıcı iken, üye olmayan ülkeler için yalnızca tavsiye niteliğindedir. 
Ancak üye olmayan devletleri içeren nehir havzaları ile ilgili üye devletlere yükümlülükler getirilebilir. Burada AB konuya bakışına ışık tutmak açısından, AB 
Komisyonu’nun 6 Ekim 2004 tarihli İlerleme Raporu’na esas teşkil eden Türkiye’nin Üyeliği Perspektifinde Karşılaşılacak Sorunlar: Etki Değerlendirme Raporu’nda, “Bölgede önemli bir sorunun kalkınma ve sulama için suya ulaşım olduğu” belirtilmiştir. Bu cümleyi takiben; “Türkiye’nin AB’ye katılımı ile birlikte su kaynakları ve ilgili alt-yapıların uluslararası yönetiminin AB’nin başlıca sorunu halini alması beklenmelidir” ifadesi yer almıştır. Ayrıca alt-yapılara atıfta 
bulunulurken, parantez içinde “barajlar, Fırat ve Dicle havzalarındaki sulama tesisleri” ifadeleri, “İsrail ile komşusu ülkelerin sınıraşan su işbirliği” cümlesiyle 
ilişkilendirilmiştir. 

Etki Raporu’nda bahsedilen uluslararası yönetim kavramına açıklık getirilmemiş, dolayısıyla yoruma açık bırakılmıştır. Bu kavram ile kastedilenin ne 
olduğu konusunda iki önemli çıkarımda bulunmamız mümkün;372 

a) Türkiye’nin, su meselesine taraf olan komşuları ile (Suriye ve Irak) üzerinde anlaşabilecekleri bir çözüm önerisi bulmak suretiyle su rejimini, 
uluslararası hukuka ve birliğin taraf olduğu ilgili sözleşmelerin gözetilmesi kaydıyla kendi egemen iradeleri bağlamında düzenlemeleri. 

b) Türkiye ve su meselesine taraf olan ve taraf olduğu düşünülen ülkeler arasında (Suriye, Irak, İran ve İsrail ) su konusunda bir uzlaşmanın ihtimal dışı 
görülmesi nedeniyle, bu suların rejiminin düzenlenmesi görevinin, AB öncülüğünde oluşturulacak uluslararası bir idareye verilmesi. 

Her iki ihtimalde ülkemizin politikalarıyla örtüşmemektedir. Ülkemiz açısından AB üyelik sürecinde müzakereler yürütülürken ve birlik müktesebatı 
uyumlaştırılırken sınıraşan havzalarımıza ilişkin olarak hukuksal ve politik hamlelerimizi uluslararası hukukun sınırları içinde atmamız son derece önemlidir. 

Ayrıca uluslararası yönetim kavramı, Avrupa'daki sınıraşan sular (Ren ve Tuna) nedeniyle AB'nin yabancı olmadığı bir kavramdır. 1990'lı yıllarda oluşan 
Entegre Havza yönetimi anlayışı, "su kalitesi" etrafında oluşmuştur. Önerilen yaklaşım; uyumlu hale getirilmiş, katılımcı ve koordine edilmiş iş birliğidir. Entegre havza yönetimi sınıraşan sular açısından uygulamadaki başarının taraf ülkelerin uzlaşma kültürü ile orantılı olacaktır.373 Kısacası söz konusu yönetim mutlak başarılı olduğunu söylemek güçtür. 

5.3.2. Su Çerçeve Direktifi ve Taşkın Risklerinin Değerlendirilmesi ve Yönetimi Direktifi’nin Sınıraşan Sulara İlişkin Hükümlerinin Değerlendirilmesi 

2007/60/EC sayılı “Taşkın Risklerinin Değerlendirilmesi ve Yönetimi Direktifi” (Taşkın Direktifi) Avrupa Parlamentosu ve Bakanlar Konseyi’nin kararıyla 
23 Ekim 2007 tarihinde kabul edilmiş olup Avrupa Birliği tarafından 26 Kasım 2007 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Söz konusu Direktif’te temel yaklaşım “havza bazında yönetim” olup taşkın risklerini değerlendirme ve yönetme odaklı bir yapıyı oluşturmayı, taşkınların insan sağlığı, çevre, kültürel miraslar ve ekonomik faaliyetler üzerinde yarattığı olumsuz etkileri azaltmayı amaçlamaktadır.374 

AB Taşkın Direktifi, taşkın yönetiminde hazırlık, önleme, koruma, acil durum müdahalesi ve normalleşme ve gözden geçirme olmak üzere beş aşamalı bir süreci öngörmektedir. 

Taşkın Direktifi’nin giriş kısmında yer alan “Taşkınları etkin bir şekilde önlemek ve etkilerini azaltmak için, üye ülkelerle koordinasyonun yanında diğer 
ülkelerle de beraber hareket etmek gerekmektedir. Bu 2000/60/EC sayılı direktifle ve Birleşmiş Milletlerin 95/308/EC(4) sayılı kararı ile kabul ettiği Sınıraşan Su Yollarının Ve Uluslararası Göllerin Korunmasına Ve Kullanılmasına İlişkin Sözleşme ve bu sözleşmenin uygulanması için yapılan anlaşmalar ile belirlenmiş olan taşkın risk yönetimine ilişkin uluslararası ilkeler ile uyumludur.” hükmü sınıraşan sulara ilişkin olarak direktifin temel yaklaşımını ifade etmektedir. Direktifin sınıraşan sular konusunda, uluslararası hukuk ve Avrupa Birliği müktesabatı temelinde düzenlemeler ihtiva ettiği durumunu ortaya koymaktadır. 

AB Taşkın Direktifi’nin 4. ve 5. maddesi uyarınca, Üye devletler, her bir nehir havzası bölgesinde veya alt bölgelerinde ve/veya sınıraşan havzaların kendi 
sınırları içinde kalan bölümünde, uzun vadeli kayıtlar ve çalışmalar gibi mevcut veya kolay erişilebilir bilgilere dayanarak ve iklim değişikliğinin taşkın oluşumu 
üzerindeki etkileri de göz önünde bulundurularak taşkın riski ön değerlendirmesi ile potansiyel taşkın risklerini değerlendireceklerdir.375 Ayrıca Direktifin 4 üncü 
maddesi üye devletlerin sınıraşan sulara ilişkin olarak kendi aralarında ilgili bilgilerin takası ile ilgili hususlarını düzenlemiştir. Düzenleme uyarınca üye ülkelerin hazırlayacakları değerlendirmelerin eksiksiz olarak hazırlanması amaçlanmaktadır.376 

Uluslararası nehir havzası AB üyesi devletlerden oluşuyorsa; Direktifin 8 inci maddesi uyarınca Üye devletler sınıraşan sulara ilişkin olarak kendi toprakları içinde bulunan yönetim birimleri için tek bir taşkın riski yönetim planı veya nehir havzası bölgesi düzeyinde koordine edilen taşkın riski yönetim planları oluşturulmasını sağlayacaklardır. Üye devletler, tamamıyla topluluğun sınırları içerisinde bulunan Uluslararası bir nehir havzası bölgesinde tek bir uluslararası taşkın riski yönetimi planı oluşturmak amacıyla koordinasyonu sağlayacak veya uluslararası nehir havzası bölgesi düzeyinde koordine edilen taşkın riski yönetim planları oluşturacaktır. 

Üye devletler bu tür planların yapılmadığı yerlerde en azından uluslararası nehir havzası bölgesinin kendi toprakları içinde bulunan kısmını kapsayan, mümkün mertebe uluslararası nehir havzası bölgesi düzeyinde koordine edilen taşkın riski yönetim planları oluşturacaktır.377 

 Uluslararası Nehir Havzasındaki kıyıdaş devletlerden bazıları AB üyesi değilse; Direktifin 8 inci maddesi uyarınca Üye devletler, topluluğun sınırları dışına 
çıkan sınıraşan sulara ilişkin tek bir uluslararası taşkın riski yönetim planı veya uluslararası nehir havzası bölgesi düzeyinde koordine edilen taşkın riski yönetim 
planları oluşturmaya çalışacak; bunun mümkün olmadığı yerlerde ise kendi toprakları içerisinde bulunan uluslararası nehir havzası bölgesi kısımları için direktif hükümlerini uygulayacaktır. 

 Ayrıca 8 inci madde uyarınca bir üye devletin kendi sularının taşkın riski yönetimini etkileyen bir sorun tespit etmesi ve bu meselenin söz konusu üye devlet tarafından çözülememesi halinde, üye devlet meseleyi Komisyona ya da ilgili üye devletlere bildirebilir ve meselenin çözümüne ilişkin tavsiyeler alabilir. Komisyon üye devletlerin bildirimlerine ya da tavsiye taleplerine altı aylık bir süre zarfında cevap verecektir. 378 

Genel olarak bakıldığında; dayanışma temel alınarak, bir üye ülkede belirlenen taşkın risk yönetim planları, aynı nehir havzası veya alt havzasındaki diğer 
ülkelerin aşağı ve yukarı akış bölgelerinde büyüklük ve etkisine göre taşkın riskini önemli ölçüde azaltan önlemleri içerecektir, bu önlemler koordine edilmezse Madde 8 çerçevesinde ilgili Üye ülkeler arasında ortak bir çözüm bulunacaktır.379 

Taşkın Direktifi, Su Çerçeve Direktifi’nin bütüncül yaklaşımını teyid eder. Su Çerçeve Direktifi nehir havzalarında iyi kalitede su sağlanması için sınıraşan 
düzeyde eşgüdümlü politikalar öngörmektedir, ancak spesifik olarak taşkınlara değinmemiştir. Bu anlamda Taşkın Direktifi, Su Çerçeve Direktifi’ni tamamlayıcı 
niteliktedir. Su Çerçeve Direktifi’nin uygulanmasındaki rolü açıklıkla AB Komisyonu tarafından vurgulanmıştır.380 

AB Komisyonu sınıraşan taşkınların ciddiyetini ve önemini vurgulamakla beraber, Taşkın Direktifi’nin sınıraşan sularla ilgili hükümleri Su Çerçeve Direktifi’nden farklı değildir. Komisyon, sınıraşan suların ağırlıklı konumunu şu ifadelerle vurgular: “Avrupa’daki birçok nehrin sınıraşan nehir olması, Avrupa 
çapındaki kararlı uygulamaların önemini artırmakta, taşkın korumayı ileri seviyelere taşıyabilmektedir. Nehir havzaları sadece Birlik içindeki politik sınırlarda bitmez; çoğu nehir havzası ve kıyı alanları farklı ülkelerle paylaşılmaktadır. Bu şartlar altında taşkın riskini sadece Birlik sınırları içinde değerlendirmek ve böyle bir yönetim yaklaşımı benimsemek teknik ve ekonomik olarak akılcı değildir.” Bu minvalde Direktif’in ilgili maddesine göre AB dışında olan komşularıyla sınıraşan taşkın yönetim planlarını yapmak üye ülkelerin sorumluluğundadır. Ancak uygulamada belirsizlikler içeren bu sorumluluk özellikle aşağı-kıyı (mansap) konumundaki AB dışı kıyıdaşların aleyhine bir sürecin işlemesine neden olabilecektir.381 

Ülkemizde havzalar bazında “Taşkın Risk Yönetim Planları” nın oluşturulması için ilk adımı teşkil edecek olan ''Türkiye-AB Katılım Öncesi Mali Yardım Aracı (IPA)”nın 
1. Bileşeni olan “Kurumsal Yapılanma” kapsamında 2010 yılı programında yer alan “Türkiye’de Taşkın Direktifinin Uygulanması İçin Kapasitenin Geliştirilmesi Projesi” 22 Haziran 2012 tarihi itibari ile AB Türkiye Delegasyonu tarafından onaylanmış olup Proje faaliyetlerine 1 Ağustos 2012 tarihi itibari ile başlanmıştır. Bahse konu Direktifin uyumlaştırılmasına yönelik çalışmalar Ülkemiz açısından devam etmektedir. Bu kapsamda Direktifin sınıraşan sulara ilişkin hükümleri büyük önem arz etmektedir. Ülkemizin sınıraşan sulara ilişkin politikası göz önünde bulundurularak söz konusu faaliyetlerin yürütülmesi gerekmektedir. 

5.3.3. Avrupa Birliği’nin Taraf Olduğu Sınıraşan Sulara İlişkin Diğer Sözleşmeler 

5.3.2.1 Aarhus Sözleşmesi 

1996 yılında sözleşmenin oluşturulması amacını taşıyan bir çalışma grubu kurulmuştur. Avrupa Ekonomik Komisyonu üyesi 33 ülke ve çok sayıda sivil toplum örgütünün düzenli katılımıyla yürütülen ve on toplantıdan oluşan bir müzakere sürecinin ardından, 1998 yılında nihai bir metin üzerinde uzlaşıya varılmıştır. Bu nihai metin 25 Haziran 1998 tarihinde, Danimarka’nın Aarhus kentinde düzenlenen 4. Çevre Bakanları Konferansı’nda imzaya sunulmuştur. Sözleşmenin on altıncı devletçe onaylanmasıyla 30 Ekim 2001 tarihinde Aarhus Sözleşmesi yürürlüğe girmiştir.382 

Çevresel Konularda Bilgiye Erişim, Çevresel Karar Verme Sürecine Halkın Katılımı ve Yargıya Başvuru Sözleşmesi (Aarhus Sözleşmesi) olarak adlandırılan bu sözleşme, şimdiki ve gelecek kuşakların sağlıklı ve iyi bir çevrede yaşam haklarının korunmasına katkı sağlamak amacıyla, çevresel konularda bilgi ve belge edinme, karar vermede halkın katılımı ve yargıya erişim konularını ele alan ilk uluslararası sözleşmedir.383 

Aarhus Sözleşmesi’ne 07/01/2014 tarihi itibariyle Avrupa Birliği yanı sıra 45 ülke, Kirletici Salım ve Taşınım Kayıt Sistemi Protokolü’ne 33 ülke taraftır. Esas 
metni üç bölümden oluşan Aarhus Sözleşmesi, 1 giriş, 22 madde ve 2 ek içermektedir.384 

Sözleşmeye ülkemiz taraf değildir. Vatandaşlık, milliyet ve ikametgâh ayrımı yapılmaksızın öngörülen bazı haklar istismara yol açabilecek nitelik taşımaktadır. Söz konusu hakların kötüye kullanılması halinde ülkemiz tarafından yürütülen projeler olumsuz etkilenecektir. 

5.3.2.2. Espoo Sözleşmesi 

AB’nin taraf olduğu bir diğer sözleşme ise 1997 tarihli Espoo Sözleşmesi’dir. AB, Sınıraşan Boyutta Çevresel Etki Değerlendirme Sözleşmesinin amacı, tüm 
tarafların bireysel veya ortaklaşa aktivitelerinin yaratacağı sınıraşan etkileri engellemek, çevreyi korumak ve oluşan zararı en aza indirgemektir. Bu anlaşma ile bir proje planlayan ülke, etkilenecek ülkeye bilgi vermekle yükümlüdür.385 Muhatap ülke en kısa sürede bildirim yapan ülkeye ortak bir Çevre Etki Değerlendirme raporu yazıp yazmayacağını bildirecektir.386 

Espoo Sözleşmesi sadece sınıraşan sularla ilgili olmayıp, I numaralı ekinde belirtilen 22 adet faaliyeti kapsamaktadır. Bunlar arasında; petrol rafinerileri, entegre kimyasal tesisler, büyük çaplı petrol, gaz veya kimyasal madde taşıyan boru hatları, 300 MW veya daha büyük kapasiteli termik santralar, nükleer santraller ve sınıraşan boyutta çevresel etkileri olan çeşitli faaliyetler bulunmaktadır. Doğrudan sınıraşan sularla ilgili olan faaliyetler ise büyük barajları, yeraltı suyundan 10 milyon m3/yıldan fazla su çeken tesislerini ve su eksikliğini karşılamak için havzalar arasında 100 milyon m3/yıldan fazla su transfer edilmesi gibi çalışmaları kapsamaktadır. Herhangi bir proje konusunda faaliyet yürüten ülke, etkilenecek ülkeye bilgi vermekle yükümlü kılınmıştır. Etkilenen taraf kendisine tanınan süre içinde çevresel etki değerlendirme çalışmalarına katılıp katılmayacağı hususunda cevap verecek ve sürece katılmak isterse “çevre etki değerlendirme (ÇED) raporu” müştereken hazırlanacaktır.387 

Sözleşmeye ülkemiz taraf değildir. Her sınıraşan nehir havzasının kendine özgü teknik, sosyoekonomik ve politik bir yapısı bulunmaktadır. Ortadoğu üzerinde 
devamlı savaşların yaşandığı ve yeni savaş senaryolarının yazıldığı son derece karmaşık politik, ekonomik ve sosyal bir coğrafyaya sahiptir. Söz konusu coğrafyada memba ve mansap ülkeleri arasında örneğin; Dicle nehri üzerinde Türkiye’de inşa edilecek bir baraj için Irak ve Suriye ile müştereken bir ÇED raporu hazırlanması mümkün değildir.388 Espoo Sözleşmesi’ne Türkiye taraf olmasa da sınıraşan sularımız üzerinde yapılacak çeşitli yatırımların engellenmesinde bu ve benzeri çeşitli sözleşmeler her fırsatta gündeme getirilecektir. 

Her iki Sözleşme açısından taraf olunmasının, AB'ne tam üyeliğin ardından gerçekleşeceği beyan edilmiştir.389 

BU BÖLÜM DİPNOTLARI;

366 Maden, Tuğba Evrim , Avrupa Birliği Su Çerçeve Direktifi ve Meriç Nehri Örneği (Yayınlanmamış Doktora Tezi), Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Sosyal Çevre Bilimleri Anabilim Dalı, s.85 
367 Mad 13/2, Water Framework Directive 
368 Mad 13/3, Water Framework Directive 
369 Kaya, AB Su Çerçeve Direktifi, Sınıraşan Akarsular ve Türkiye,s.129 
370 Mad 15, Water Framework Directive 
371 Pazarcı, Hüseyin, A.T. Su Politikası Çerçeve Yönergesi Ve Uluslar Arası Açıdan Türkiye'ye Olası Bazı Etkileri, MHB Yıl 25-26, 2005-2006,s.301-314,s.311-312 
372 Acar,s.95 
373 Toklu, s.21-22 
374 Aras, Maruf- Fındık, Satuk Buğra- Sıonneau, Philippe , Avrupa Birliği Taşkın Direktifi ve Ülkemizde Taşkın Direktifi Hususunda Yapılan Çalışmalar, 
3. Ulusal Taşkın Sempozyumu Bildirisi 
375 Aras, Maruf vd, Avrupa Birliği Taşkın Direktifi ve Ülkemizde Taşkın Direktifi Hususunda Yapılan Çalışmalar 
376 Flood Directive, http://eur-lex.europa.eu/legal-content/EN/TXT/HTML/?uri=CELEX:32007L0060&from=EN 
377 Flood Directive 
378 Flood Directive 
379 Aras, Maruf vd, Avrupa Birliği Taşkın Direktifi ve Ülkemizde Taşkın Direktifi Hususunda Yapılan Çalışmalar 
380 Kibaroğlu, Aysegül, Meriç Nehir Havzası Sınıraşan Su Politikaları, 5. Dünya Su Forumu Türkiye Bölgesel Su Toplantıları-Edirne Bildiri Kitabı, 2008, s.1-12, s.7-8; 
Özbay, Özdemir, AB Taşkın Direktifi ve Meriç Nehri Havzası 
http://www.hidropolitikakademi.org/tr/ab-taskin-direktifi-ve-meric-nehri-havzasi.html (05/08/2014) 
381 Kibaroğlu, Aysegül, Meriç Nehir Havzası Sınıraşan Su Politikaları, 5. Dünya Su Forumu Türkiye Bölgesel Su Toplantıları-Edirne Bildiri Kitabı, 2008, s.1-12, s.7-8; 
Özbay, Özdemir, AB Taşkın Direktifi ve Meriç Nehri Havzası http://www.hidropolitikakademi.org/tr/ab-taskin-direktifi-ve-meric-nehri-havzasi.html (05/08/2014) 
382 Güneş, Ahmet Mithat, AARHUS Sözleşmesi Üzerine Bir İnceleme, Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi C. XIV, S. 1, Ankara 2010, s.299-333, s.301-302 
383 Çoşkun, Aynur Aydın, AARHUS Sözleşmesinin İdare Hukuku Açısından İncelenmesi, İnsan Hakları Yıllığı, C. 23-24, 2001-2002, s.147-160, s.148 
384 AARHUS Convention, http://www.unece.org/environmental-policy/treaties/public-participation/aarhus-convention.html, (en son erişim18/04/2014) 
385 Espoo Convention, http://www.unece.org/env/eia/about/eia_text.html (en son erişim:09/03/2014) 
386 Maden, Tuğba Evrim, AB’nin sınıraşan sular mevzuatı ve Türkiye’de uygulaması, 
http://www.orsam.org.tr/tr/sukaynaklari/analizgundemgoster.aspx?ID=4652 (en son erişim:03/04/2014) 
387 Bilen, Türkiye’nin Su Gündemi, s.241 
388 Bilen, Türkiye’nin Su Gündemi, s.241-242 
389 Dışişleri Bakanlığı-Avrupa Birliği ile Su Konusu 

12 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR


***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder