5 Aralık 2017 Salı

SINIRAŞAN SULARLA İLGİLİ ULUSLARARASI HUKUKİ DURUM, BÖLÜM 5

SINIRAŞAN SULARLA İLGİLİ ULUSLARARASI HUKUKİ DURUM, BÖLÜM 5

1.3.5. Kıyıdaş Devletler Topluluğu Doktrini 

Bu doktrin sınır aşan su havzalarının politik sınırlardan bağımsız olarak yönetilme si ilkesini benimsemektedir. Bu yaklaşım bir nehrin havzasını paylaşan bütün ülkelerin bu havzanın ve suyolunun ortak sahipleri olduklarını ileri sürmekte ve yapılacak düzenlemelerin bu anlayışla gerçekleştirilmesi gerektiğini belirtmekte  dir. Bu şekilde sınıraşan kirliliğin de önüne geçilebileceği ileri sürülse de bu ilke günümüz uluslararası sisteminin temelini oluşturan devletlerin ülkesi üzerinde ki münhasır egemenliği ilkesi ile kesin bir şekilde çatışma durumundadır.160 

Bu doktrin uyarınca sınıraşan suların bulunduğu havza ekonomik bir birim olarak görülmektedir. Devletlerin birlikte sınıraşan havzayı yönetmesini ya da havza 
kurulacak bir heyete yetki devri ile söz konusu heyetin havza üzerinde karar almasını öngörmektedir.161 Doktrin siyasal sınırlamaları dikkate almadığı ve ülkesel egemenlikle kavramı ile çeliştiğinden için eleştirilmektedir. 


İKİNCİ BÖLÜM;  SINIRAŞAN SULARLA İLGİLİ ULUSLARARASI HUKUK OLUŞTURMA ÇABALARI 

2.1. Genel Olarak 

19. yüzyılın başlarında nehirlerden seyrüsefer amacıyla yararlanmaya dair kurallar ortaya çıkmaya başlamıştır. Ancak seyrüsefer kurallarını içeren 
düzenlemelerin 19. yy. başlarında ortaya çıkmasına rağmen aradan geçen iki yüzyılda nehirlerden seyrüsefer amacı dışında kullanımlara ilişkin genel bir 
düzenlemeye ulaşılamamıştır. Bunun sebebi ise ilk olarak söz konusu dönemlerde ulaşım amacının nehirlerden faydalanmaya ilişkin temel kural olması, bir başka deyişle hidrolik enerjisi üretiminin olmaması ve sulama amacı ile nehirlerin kullanımının son derece kısıtlı olmasıdır. İkici sebep olarak ise seyrüsefer amacı içeren faydalanmalar üzerinde daha kolay anlaşmaya varılması olarak gösterilebilir.162 

19. yy. ile beraber nehirlerden ulaşım amacıyla faydalanmanın yüksek oranlara ulaşması ile Avrupalı devletler bu alana ilişkin olarak düzenleme ihtiyacı 
duymuşlar ve Napolyon Savaşlarından sonra kurulacak düzenin karara bağlandığı 1815 Viyana Kongresi’nde bu konu hakkında da düzenleme sevk edilmiştir. Burada kıyıdaş devletlerin tüm nehir boyunca seyrüsefer özgürlüğüne sahip olması temel esas olmuştur. Söz konusu Viyana Kongresinin Nihai senedinde milletler arası akarsular hakkında belli başlı beş kaide tespit edilmiştir:163 

a- Seyrüsefere müsait bir akarsuya kıyısı olan devletler, bu akarsularla ilgili olarak bütün düzenlemelerini birlikte yapacaklardır. 

b- Milletlerarası akarsulara kıyısı olan her devlet için Seyrüsefer serbestliği mevcuttur. 

c- Seyrüsefer intizamı ile ilgili nizamlar bütün milletler için aynı şekilde ve ticareti aksatmayacak biçimde uygulanacaktır. 

ç- Her kıyıdaş devlet, akarsuyun kendi ülkesinden geçen kısmında seyrüsefer için gerekli işleri yapmak mükellefiyetindedir. 

d- Gümrük vergisi ve seyrüseferle ilgili olarak yapılmış bayındırlık işlerini karşılamak için konmuş olan resimler hariç, öteki her türlü resimler, harçlar ve 
ücretler kaldırılmıştır. 

1885’e gelindiğinde ise Berlin Kongresi’nde bu kararlar tekrar edilmiş ve Kongo ve Nijer nehirlerinde tüm kolonyal güçlere ait gemilere seyrüsefer özgürlüğü 
hakkı tanınmıştır. Söz konusu düzenlemenin 1815 Viyana düzenlemesinden farkı kıyıdaş olmayan ülkelere de seyrüsefer hakkı tanımış olmasıdır. 1919 Versay 
Antlaşması da Avrupa’nın tüm nehirlerini Avrupalı tüm devletlere açarak Seyrüsefer hakkını genişletmiştir. Ayrıca 20 Nisan 1921 tarihinde imzalanan ve 31 Ekim 1922 tarihinde yürürlüğe giren Barcelona Sözleşmesi (Convention and Statute on the Regime of Navigable Waterways of International Concern) de seyrüsefer konusundaki serbestliği tekrar etmenin yanı sıra, ulaşım dışı bir takım faydalanmalara da değinen ve bu anlamda bir ilk olma özelliği taşıyan bir 
sözleşmedir. Söz konusu sözleşme ile birlikte artık nehirlerden hidrolik enerji üretme amacıyla faydalanma konusu da “uluslararası hukuka uygun” ifadesi ile birlikte gündemde yer almaya başlamıştır.164 

Sınıraşan suların uluslararası hukuka konu olmasının tarihsel arka planına gene olarak bakacak olursak ilk aşamada devletler arasında sınıraşan sularla ilgili 
yapılan antlaşmaların çoğunluk itibariyle sınıraşan sulardan ulaşım amacıyla yararlanma bağlamında yapıldığı gerçeğiyle karşılaşırız. Batı’da ancak sanayi 
devrimiyle birlikte ulaşım dışı kullanım önem kazanmış ve giderek ulaşım amacıyla kullanımın önemi azalmıştır. Bunun da nedeni sanayinin gelişmesi ve teknolojik imkânların da artması ile baraj yapım tekniklerinin muazzam ölçüde ilerlemesi sonucu yukarı kıyıdaş devletin ilk başlarda tarım, sonraları da enerji olmak üzere sınıraşan sulardan yararlanma isteğidir.165 

Ulaşım dışı amaçlarla sınıraşan sudan yararlanma konusunda ilk sorunlar Avrupa ve Kuzey Amerika’da sanayinin ve teknolojinin gelişmesine paralel olarak 
ortaya çıkmıştır. Bu bölgeler dışında ise uluslararası akarsuların ulaşım dışı kullanımlarına ilişkin sorunlar daha sonraları ortaya çıkmıştır. Dolayısıyla teamül 
uzun süreden beri uygulama gerektirdiğinden, bu alanda teamül hukukunun yetersiz olacağı ilk bakışta göze çarpmaktadır. Var olan teamül kurallarının derlenerek yazılı hale getirilmesine kodifikasyon adı verilmektedir. Sınıraşan suların ulaşım amacıyla kullanılmasıyla ilgili uluslararası antlaşmalar yüzyıllardan beri yapılmakta olduğu için bu kullanımla ilgili kurallar belirlenmiş ve benimsenmiştir. Buna karşın, sınıraşan suların ulaşım dışı amaçlarla kullanımı, ancak geçen yüzyılın sonlarında ve yirminci yüzyılın başlarında anlaşmazlık konusu olmaya başladığı için, bu alandaki kodifikasyon çalışmaları da yirminci yüzyılın başlarında başlamıştır.166 

Günümüzde henüz devletlerin, ülkelerinde bulunan sınıraşan sularla ilgili hak ve yükümlülüklerini belirleyen kapsamlı kural veya ilkeler, tam olarak 
şekillendirilmiş değildir. Birçok sınıraşan su için, taraf ülkeler arasında varılmış antlaşmalar mevcut olmasına rağmen, bu antlaşmalardan hiçbirini, başka bir 
sınıraşan akarsuya aynen uygulamak mümkün değildir. Bu antlaşmaların her biri değişik koşul ve durumları yansıttıklarından ve bazen benzer sorunlara dahi farklı çözümler getirdiklerinden, yapılan antlaşmalar sınıraşan suların ulaşım dışı amaçlarla kullanımına ilişkin genel kabul görmüş hukuk kurallarının oluşumunu 
sağlayamamıştır.167 Günümüzde kodifikasyon çalışmalarının önemi giderek artmıştır. Birçok uluslararası kuruluş bu konuda faaliyet göstermektedir. 

Uluslararası hukuk, sınıraşan sular konusunda devletlerin etkin kurumlar oluşturabilmelerine zemin hazırlayacak başlıca ilke ve kuralları sağlar. Öte yandan, ulusal hukukun temel niteliklerinden olan gerektiğinde yargılama yetkisi ve yaptırım araçlarını kullanma gibi özelliklerden yoksun olan uluslararası hukuk devletler üstü olmayan bir sistemdir ve ancak devletlerin rızası ve onların oluşturduğu ilke ve normlara dayanarak uygulama olanağı vardır. Uluslararası hukuk sisteminin bu zayıf uygulama ve yaptırım yapısına rağmen, devletler çoğunlukla uluslararası hukukun birçok normuna uygun hareket ettiklerini kanıtlamaya çalışarak, uluslararası hukuk sistemini temel bir referans olarak kabul etmişlerdir.168 Devletler için bu alanda uluslararası hukukun oluşması son derece önemlidir. 

Bu kapsamda sınıraşan sularla ilgili uluslararası hukukunun oluşumuna katkı sağlayan Uluslararası Hukuk Derneği ve Uluslararası Hukuk Enstitüsü’nün 
çalışmaları önem arz etmektedir. Birleşmiş Milletler Hukuk Komisyonu’nun çalışmaları da kodifikasyon çalışmaları bakımından oldukça önemlidir. Ancak söz 
konusu komisyonun çalışmaları 1997 BM Sözleşmesi altında kapsamlı olarak değerlendirilecektir. 

2.2. Uluslararası Hukuk Derneği 

Uluslararası Hukuk Derneği (UHD-International Law Association-ILA), 1873‘de Brüksel‘de kurulmuştur. Amacı, uluslararası hukuk üzerinde çalışmalarda 
bulunarak çeşitli kavramların daha açık hale getirilmesi ve geliştirilmesi olan derneğin Birleşmiş Milletler ile ilişkisi olmakla beraber aldığı kararlar sadece bir 
danışmanlık boyutundadır, resmi bir nitelik taşımaz ve yaptırımı söz konusu değildir. Genel merkezi Londra‘da bulunan derneğin dünyanın pek çok yanından 3700‘den fazla üyesi vardır. İki yılda bir dünyanın değişik yerlerinde düzenlenen ve şimdiye dek 72‘den fazlası tamamlanan konferanslarla çeşitli çalışmalar ve uygulamalar yapılmıştır. Bu konferanslar sonucunda alınan kararlar düzenlendiği yerin adını alarak yayınlanmakta ve uluslararası hukukta yönlendirici etkileri olmaktadır.169 

Uluslararası Hukuk Derneği, 1954 Edinburgh Konferansından itibaren sınıraşan sularla ilgili kural oluşturma konuları üzerinde çalışmalar yapmış, 1956’da 
Dubrovnik’de daha sonraki çalışmalara ışık tutacak bazı temel ilkeleri tespit ettikten sonra, 1958 New York Konferansında geçici kararlar almış, 1966 Helsinki Toplantısında da somut bazı sonuçlara varmıştır.170 

Uluslararası Hukuk Derneği, 1956 Dubrovnik toplantısında, birden fazla devlet tarafından kullanılan akarsuları “Uluslararası Akarsu” olarak tanımlarken, 
bunları “iki ya da daha fazla devletin içinden geçen akarsular” biçiminde değerlendirmiş ve oybirliği ile şu ilkeleri kabul etmiştir: 171 

1. Her devlet uluslararası akarsuların kendi ülkesindeki bölümünden yararlanırken, bu kullanımın diğer devletlere etkilerini göz önünde bulunduracaktır. 

2. Bir devlet diğer bir devlete zarar verdiği ölçüde kamusal ve özel eylemlerden sorumlu olacaktır. 

3. Akarsulardan faydalanmada; her devletin makul kullanım hakkı, her devletin o akarsuyun sularına bağımlılığı, karşılaştırmalı sosyal ve ekonomik 
kazançlar, ilgili devletler arasındaki mevcut antlaşmalar ve mevcut kullanımlar dikkate alınacaktır. 

Uluslararası Hukuk Derneği’nin 1958 tarihli 48. toplantısında konu ile ilgili aldığı kararda, birden fazla devletin sınırlarına giren akarsuların kullanımında, kendi 
ülkesinde yer alan kısmından faydalanırken, ilgili devletlere zarar vermeme kriteri ve iyi niyet kurallarının göz önünde bulundurulması belirtilmiştir.172 

UHD’nin 1956 ve 1958 kararları, kıyıdaşların eş değer faydalanma haklarının teyit edildiği ve bu doğrultuda da Helsinki Kuralları’na giden yolun adımları olarak değerlendirilebilir. Nitekim, UHD 1966 yılında gerçekleştirdiği toplantı ile kodifikasyon konusunda önemli bir girişimde bulunmuştur. Yapılan çalışmalar 
sonucunda, bağlayıcı özelliği olmayan bazı kurallar tavsiye niteliğinde kabul edilmiştir. 

Helsinki’de yapılan çalışmalarda suyolları uluslararası drenaj havzaları olarak ele alınmıştır ve toplantıların sonunda bağlayıcı özelliği bulunmayan, ancak tavsiye 
niteliği taşıyan bazı kararlar kabul edilmiştir. Helsinki İlkeleri olarak adlandırılan bu kararlar, kıyıdaş ülkeler arasında sudan ortak yararlanmada hakça ve makul kullanım kavramını ortaya koymuştur. Hakça ve makul kullanımın belirlenmesi için sınırlayıcı olmamakla beraber, bazı kıstasların esas alınabileceği ifade edilmiş ve bu nitelikteki bir tahsis için bütün faktörlerin dikkate alınması gerektiği kaydedilmiştir.173 

Kurallar bağlayıcı olmamakla beraber, daha sonraki yıllarda bu konudaki çalışmalara ışık tutar mahiyet kazanmıştır. Ancak herhangi bir uluslararası kurum aracılığıyla yürürlüğe giren hukuki bir metin olmamıştır. Aynı zamanda kurallar, günümüzde sınıraşan sulara ilişkin tartışmalarda önemli bir yere sahip olan akiferler konusunda herhangi bir madde içermemektedir. Bu durum Helsinki Kuralları’nın üzerine yeni normların geliştirilmesini mecbur kılan etkenlerden biri olmuştur.174 

UHD Su Kaynakları Komitesi, 1997 yılında Roma toplantısında ihtilaflı sınıraşan suların birçoğunun antlaşmalar dahilinde bile bir çözüme ulaşamadığını; 
1997 BM Sözleşmesinin onaylanma sürecinin yavaş gelişmesi; Helsinki Kurallarının 21. yüzyılın uluslararası veya küresel su yönetiminin yarattığı problemlerin üstesinden gelebilecek biçimde yenilenmesi gerekliliği fikrine varmıştır. 1997-2004 yılları arasında yaklaşık 10 toplantı gerçekleştiren bu komite, 1999 yılında, 1966 Helsinki Kuralları orijinal belgesi ve 30 yıl içinde kabul edilen kuralları içeren ikili belgeyi İtalya’da birleştirmiştir.175 Bu kapsamda yapılan çalışmalar neticesinde 2004 yılında, “Su Kaynakları Hakkında Berlin Kuralları” isimli bir metin ortaya çıkarmıştır. 

Berlin Kuralları, Helsinki Kurallarının üstünden geçen 40 yılda gelişen ulusal üstü insan hakları, uluslararası çevre hukuku, savaş ve silahlı çatışma ile ilgili insani 
hukuk normlarını dikkate alarak, suyun hem ulusal hem de uluslararası kullanımını bütüncül bir çerçevede incelemeye çalışmıştır. Berlin Kuralları, aynı zamanda sınırdaş ülkelerin suyun üzerinde eşit hakları olduğunu vurgulayan suyun hakça ve makul “kullanımı” prensibini, suyun hakça ve makul “yönetimi” olarak değiştirmiş ve “belirgin zarar” prensibi ile eş seviyede tutmuştur.176 Böylelikle suyun sadece kullanımından ziyade, su kaynaklarının korunması, düzenlenmesi ve kontrolünün de düşünülmesi gerektiğini ortaya koymuştur. Böylelikle son yıllarda sınıraşan sular için önemli bir yönetim mekanizması olan Entegre Havza Yönetimi mantığına yakınlaşmıştır.177 Berlin Kuralları bir uluslararası hukuk normu olarak bağlayıcı bir nitelik taşımasa da, sınıraşan sular ile ilgili normlar konusunda önümüzdeki yıllarda ortaya çıkabilecek olası gelişim alanlarına yol göstermesi açısından önemlidir. 

2.3. Uluslararası Hukuk Enstitüsü 

Uluslararası Hukuk Enstitü Gustave Moynier ve Gustave Rolin-Jaequemyns ile dokuz tanınmış uluslararası avukat tarafından 8 Eylül 1873'te Belçika'daki Gent 
Belediye Binası'nda bulunan Salle de l'Arsenal'de kuruldu. Dünyanın uluslararası hukuk alanında çalışan önde gelen avukatlarının üyesi olduğu, uluslararası hukukun gelişimini amaçlayan bir organizasyon olan bu Enstitü’nün resmî sloganı olan Latince justitia et pace sözü, "adalet ve barış" anlamına gelir.178 

Uluslararası Hukuk Enstitüsü’nün (UHE.-International Law Institute-ILI) 1911 Madrid Bildirisi ve 1961 Salzburg Kararı bu alanda yapılan çalışmaların en 
önemlileridir. Enstitü, 1910 yılında birden çok devlet tarafından kullanılan akarsulardan ulaşım dışındaki faydalanmaları gündemine almış ve 1911 yılında 
uluslararası suların ulaşım dışında kullanımlarına ilişkin “Madrid Bildirisi”ni yayımlamıştır.”179 O dönemde hâkim doktrin olan Harmon Doktrini’ne ters düşen ve genel olarak kıyıdaş devletlerin faydalanmalarına verilebilecek zararı kesin olarak yasaklayan, bu görüşler, akarsuları sınır oluşturan ve ülkeleri kesenler olarak iki kategoride değerlendirmiştir.180 

1961 Salzburg kararları da sınıraşan sulara ilişkin hükümler ihtiva etmektedir. Kararın 2 nci maddesinde, kıyıdaş devletlerin faydalanma hakkının, aynı nehirde 
ilgisi bulunan diğer devletlerin mukabil faydalanma hakkı ile sınırlandırılması başka bir deyimle, bütün kıyıdaşların eş değerde faydalanma hakkı tanınmıştır.181 Aynı kararın 4 üncü maddesi hükmü;182 

“Bir devlet bir nehrin ya da bir hidrografik havzanın sularında, başka devletlerin aynı suları kullanma imkanlarını ciddi olarak etkileyen kullanımlara ve 
inşaatlara girişemez” şeklindedir. Burada öngörülen kısıtlamanın temelinde, nehrin coğrafi veya fiziki niteliği değil, nehir sularında kullanımlara ilişkin olanaklar yatmaktadır. Öte yandan, yasaklanan eylemlerin bu olanakları ciddi bir şekilde etkilemesi gerektiğinden, böyle bir sonuç vermeyen fiziki değişikliklerin yapılabileceği kabul edilmektedir.183 Görüleceği üzere hem 1911 hem de 1961 bildirileri zarar kavramı üzerine önemli hükümler ihtiva etmektedir. Kullanım açısından kıyıdaş devletlere sınırlamalar getirmiştir. 

2.4. Diğer Uluslararası Belgeler 

2.4.1. 1923 Cenevre Sözleşmesi 

1923 tarihli "Birden Fazla Devleti İlgilendiren Hidrolik Gücün Geliştirilmesine İlişkin Sözleşme" su yollarının ulaşım amacıyla kullanımının önceliği kabul edilmiştir. 
Sözleşme sadece hidrolik enerji üretimi için faydalanmayı düzenlemekte, tarımsal amaçlı girişilen faydalanma sorunlarını ise kapsam dışı bırakmıştır. 
Sözleşme bütün kıyıdaşların haklarını saklı tuttuktan sonra ülkesinde bir hidroelektrik proje geliştirmek isteyen devletlere kıyıdaşlara önemli bir zarar vermeleri durumunda, zarar görecek devletle görüşmede bulunma vecibesi yüklemektedir. Ayrıca sözleşmenin ulaşıma öncelik tanınması, esas olarak Avrupalıların ihtiyaçlarının dikkate alındığı, her su yoluna özgü coğrafi ve ekonomik şartlar görmezden gelindiği için eleştirilmiştir.184 

2.4.2. 1933 Montevideo Sözleşmesi 

Sözleşme 1983 yılında düzenlenen Amerikan Devletleri 7 nci uluslararası konferansında kabul edilmiştir.185 “Uluslararası Akarsuların Endüstriyel ve Tarımsal Kullanımı Hakkında Montevideo Bildirisi”nde, sınır oluşturan ve sınıraşan akarsular bakımından, tarım ve endüstri tesislerinin serbest ulaşıma zarar veremeyeceği, sınıraşan sularda bu tür tesislerin mümkün olduğunca ulaşımı geliştirmesi gerektiği hükme bağlanmıştır.186 Montevideo Sözleşmesi her ne kadar sınıraşan suların endüstriyel ve tarımsal kullanımını konu almışsa da asıl olarak bu tür kullanımların ulaşıma zarar vermemesi gerektiği üzerinde durarak esas itibariyle konunun sözleşmenin başlığından farklı olarak sınıraşan sular üzerindeki ulaşımı düzenlemek olduğu izlenimi uyandırmaktadır.187 

BU BÖLÜM DİPNOTLARI;

160 Acar, Eray, Avrupa Birliği’nin Gap ve Su Sorununa Yaklaşımı Çerçevesinde Fırat ve Dicle Nehirlerinin Yönetimi Üzerine Tartışmalar, Güvenlik Stratejileri Dergisi, S. 4, Aralık 2006, s.67-104, s.78; Kılıç, Seyfi, Su Kirliliğinin Sınıraşan Boyutları ve Uluslararası Teamül Hukuku, 
http://www.orsam.org.tr/tr/SuKaynaklari/analizgundemgoster.aspx?ID=4525 (En son eşim:01/04/2014) 
161 Salman L.A. Salman, “The Helsinki Rules, the UN Watercourses Convention and the Berlin Rules: Perspectives on International Water Law”, s.627 
162 Kılıç, Seyfi, Uluslararası Hukuk Derneği’nin Sınıraşan Sular Konusuna İlişkin Yaptığı Çalışmalar, 
http://www.orsam.org.tr/tr/SuKaynaklari/analizgundemgoster.aspx?ID=4004  (en son erişim :01/04/2014) 
163 Sar, s.51 vd. ; Pazarcı, Hüseyin, Uluslararası Hukuk Dersleri II. Kitap, s.238; Aydın, s.9-10 
164 Salman L.A. Salman, “The Helsinki Rules, the UN Watercourses Convention and the Berlin Rules: Perspectives on International Water Law”, s.626; 
Kılıç, Seyfi, Uluslararası Hukuk Derneği’nin Sınıraşan Sular Konusuna İlişkin Yaptığı Çalışmalar 
165 Tityaki ,s.37 
166 Dursun, s.32 
167 Kapan, Türkiye İle Suriye ve Irak Arasında Su Anlaşmazlığı, s.61 
168 Kibaroğlu, Ayşegül, Türk Dış Politikası ve Su, Ortadoğu Analiz, C.5, S.53, Mayıs 2013, s.50-59,s.56 
169 Yavuz, Mustafa Yahya, Cumhuriyet Döneminde Türkiye, Irak ve Suriye Arasındaki Sınıraşan Suların Yönetimi (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), 
İnönü Üniversitesi, Malatya 2009, s.69 
170 Sar, s.179 
171 Toklu, s.33 
172 Somuncuoğlu, s.40 
173 Çelebi, Onur, Türkiye’nin Suriye ve Irak İle Olan İlişkilerinde Sınıraşan Suların Etkisi (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Atatürk Üniversitesi, 2009, s.17 ; Toklu,s.34; ILA-The Helsinki Rules on the Uses of 
the Waters of International Rivers 
174 Bozçağa, Özgür- Erzi, İpek- Saatçi, Ahmet Mete, Türkiye ve Sınıraşan Sular , Türkiye ve Sınıraşan Sular: Bir İşbirliği Alanını Çok Boyutlu Düşünmek, 
Dünya Su Forumu Genel Sekreterliği, 
http://vizyon21yy.com/documan/Genel_Konular/Milli%20Guvenlik/Dogal_Kaynaklar_Enerji/Turkiye_ve_Sinir_Asan_Sular.pdf ( en son erişim:05/04/2014) 
175 Maden, Tuğba Evrim, Fildişi Sahilleri 1997 BM Çerçeve Sözleşmesini Onaylayan 34. Devlet Oldu, 
http://www.orsam.org.tr/tr/sukaynaklari/analizgundemgoster.aspx?ID=4958 (En son erişim: 10/03/2014) 
176 Salman, S.M. The United Nations Watercourses Convention Ten Years Later: Why Has its Entry into Force Proven Difficult? Water International, , s. 1-15, 2007, 
http://www.salmanmasalman.org/wpcontent/uploads/2012/12/UNWatercoursesConventionTenYearsFinal2.pdf, (en son erişim: 03/02/2014) 
177 Bozçağa, Özgür- Erzi, İpek- Saatçi, Ahmet Mete, s.36-37 
178Uluslararası Hukuk Enstitütüsü, 
http://tr.wikipedia.org/w/index.php?title=Johann_Kaspar_Bluntschli&action=edit&redlink=1 (En son erişim :03/04/2014) 
179 Toklu, s.33 
180 Sar, s. 177-178; Toklu, s. 33 
181 Sar, s.243-244 
182 Utilisation of Non-maritime International Waters, Session of Salzburg – 1961, http://www.idi-iil.org/idiE/resolutionsE/1961_salz_01_en.pdf  
      ( En son erişim: 15/01/2014) 
183 Sar,s.243; Toklu, s.33 
184 Sar, s.12 vd; Acabey, s.91 
185 Sar, s.12 
186Acabey, s.92 
187 Tityaki, s.40 

6 CI BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR,

***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder