SINIRAŞAN SULARLA İLGİLİ ULUSLARARASI HUKUKİ DURUM, BÖLÜM 10
BEŞİNCİ BÖLÜM
AVRUPA BİRLİĞİ SU ÇERÇEVE DİREKTİFİ
5.1. Su Çerçeve Direktifine Genel Bakış
1993 yılında yürürlüğe giren Avrupa Birliğini kuran Antlaşma (Maastricht Anlaşması) ile çevre alanına politika statüsü verilmiştir. Avrupa Birliğinin çevre
politikasının temel ilkeleri, kirleten öder, bütünleyicilik, yüksek seviyede koruma, kaynakta önleme, önleyicilik ve ihtiyattır. Avrupa Birliğinin çevre politikasının
gelişiminde, 1973 yılından bu yana hazırlanan Çevre Eylem Programları oldukça etkili olmuştur.335
Çevre politikalarında önemli bir yer tutan suların korunması, uzun bir zamandır Avrupa Birliği’nin de etkinlik alanlarından biri olmuştur. Bu bağlamda, su
koruma hukukunun Avrupa Birliği çevre hukukunun en eski alanlarından birini oluşturduğunu ifade etmek yanlış olmayacaktır. 1970’li yılların başından beri Avrupa Birliği’nde suların korunmasına ilişkin birçok yönerge kabul edilmiştir. Bununla birlikte bu yönergelerin, yeknesak bir sistematikten yoksun olduğunu belirtmek gerekir. Bu nedenle Avrupa Birliği su koruma hukuku uzun bir süre, farklı niteliğe sahip akımların, düzenleme yaklaşımlarının ve üye devletlerin farklı siyasi ve idari özelliklere ve önceliklere sahip değişen etkilerinin tesiri altında kalmıştır. Avrupa Birliği Komisyonu, Birliğin su koruma hukuku düzenlemelerinin içinde bulunduğu bu uyumsuzluğun aşılabilmesi için özellikle 1990’lı yılların ikinci yarısından itibaren ciddi çabaların içine girmiş; 2000 yılının sonunda yürürlüğe giren 2000/60 sayılı Su Çerçeve Direktifi ise bu çabaların en önemli sonucu olarak orta çıkmıştır. Su Çerçeve Direktifi’nin kabulü ile Avrupa Birliği düzeyinde o ana dek mevcut olan su koruma düzenlemeleri tek bir çatı altında birleştirilmiş, sektörel bakış açısı terk edilerek bunun yerine entegre (bütüncül) bir yaklaşım benimsenmiştir.336
Söz konusu gelişim sürecine dönemsel olarak bakacak olursak, . İlk dönem, 1973 yılında ilk Çevre Eylem Programı’nın ardından 1975 yılında yüzey suyu
direktifi ve içme suyu direktiflerini kapsamaktadır. Söz konusu bu direktifler su kalite standartlarına ve içme suyu için kullanılan yüzey sularının korunmasını
kapsamaktadır. İkinci dönem ise 1991 yılında Avrupa Su Yönetmeliği’nin yürürlüğe girmesiyle başlamıştır. Su Çerçeve Direktifi ise, Avrupa Su Yönetmeliklerini de içine alan III. Dönem olarak tanımlanır. Bu dönem önceki iki dönemin yaklaşımlarını birleştirmiş ve Avrupa Birliği su politikası için ortak bir çerçeve oluşturmuştur. 2000 yılından günümüze AB, direktifi adapte etme çalışmalarını yürütmektedir.337
Su Çerçeve Direktifi, 26 madde ve 11 Ek’ten oluşan bir belge olup, uygulanma yönünden oldukça karmaşık bir yapıya sahiptir. Bu nedenle yürürlüğe
girmesinden sonra muhtelif tarihlerde birçok rehber doküman yayımlanmış olup, söz konusu dokümanlar edinilen tecrübeler ışığında sürekli yenilenmektedir.338
Su Çerçeve Direktifi’nin “amaç” başlığını taşıyan 1. maddesinde Direktif’in amacının, aşağıdaki hedeflerin gerçekleştirilmesine yönelik olarak yüzey sularının, geçiş sularının, kıyı sularının ve yer altı sularının korunmasına ilişkin hukuki bir çerçeve oluşturmak olduğu belirtilmiştir. Burada belirtilen hedefler ise şunlardır:339
a) Su kaynaklarının daha fazla tahribatının önlenmesi, korunması ve iyileştirilmesi,
b) Su kaynaklarının uzun vadeli korunmasıyla sürdürülebilir su kullanımının teşviki, c) Sucul ekosistemlerin ileri derecede korunması ve iyileştirilmesi
d) Yeraltı su kirliliğinin azaltılıp, daha fazla kirlenmesinin engellenmesi,
e) Sel ve kuraklık etkilerinin azaltılması.
1 inci maddede yer alan ifadeler göz önünde bulundurulduğunda Direktif’in esasında, suları ekosistemleri ile birlikte korumayı ve iyileştirmeyi amaçlayan
hedeflerin gerçekleştirilmesine yönelik olarak yeknesak hukuki bir çerçeve oluşturmayı amaçladığı görülür. Bununla birlikte yönergenin, hem niteliksel hem de niceliksel bir bakış açısını birleştiren bir yaklaşımı benimsendiğini belirtmek gerekir. Zira bir yandan suların daha fazla kirlenmesinin önlenmesi ve suların niteliksel durumunun iyileştirilmesinden, diğer yandan ise mevcut su kaynaklarının niceliksel açıdan korunmasından bahsedilmektedir.340
Yeraltı suları için ise “iyi” su durumu; yeraltı suyu çekimleri ile yeraltı sularının beslenmesi arasında uzun dönemli sürdürülebilir bir dengenin mevcudiyeti ve
SÇD’nin temel hedefi, 2015 yılından önce suların kalitesinin “iyi” duruma ulaştırılması olarak özetlenebilir.341 Böylece kalite yönetimine yeni bir boyut ve
kavram getirilmiştir. Bu da suların “iyi duruma” getirilmesidir. Direktif uyarınca tüm ülkelerin uyması ve uygulaması gerekli hususlara genel olarak bakacak olursak;342
'' 1) Su sektöründe bütüncül anlayışın gerekliliği,
2) Önlemler ve önleyici eylem ilkeleri ile çevresel zarar gören kaynağın öncelikli olarak rehabilitasyonu,
3) Çevre ve doğal kaynakları da kapsamak üzere kirleten-öder ilkesi ve su hizmet bedellerinin geri ödenmesi,
4) Su çekimlerinin ve kirlilik kaynaklarının olduğu yerlerde kontrole öncelik verilmesi,
5) Yönetimde hidrografik havza yaklaşımı,
6) Kirliliğin kaynakta azaltılmasını sağlamak üzere emisyon sınır değerlerinin ve çevresel kalite standartlarının saptanması,
7) Halkın katılımının sağlanması. '' konuları karşımıza çıkmaktadır.
Esasen SÇD üye ülkelerdeki akarsuların kalitesinin yükseltilmesi ile ilgilenmektedir. Bu amaca ulaşmak için araç olarak ise bütüncül havza yaklaşımı
belirlenmiştir.343 Direktifin temel kavramları tanımlar başlıklı 2 nci maddesinde açıklanmıştır. İncelememiz kapsamında önemli olan kavramlara bakacak olursak; yeraltı sularında kimyasal kirlenmenin bulunmaması olarak tanımlanmıştır. Bkz. 2. Madde Water Framework Directive
Nehir havzası: “Bir dizi yerüstü dereleri, nehirleri ve muhtemelen göller aracılığıyla yerüstündeki bütün akışların su güzergâhındaki belli bir noktadan tek bir nehir ağzı, haliç ya da delta aracılığıyla denize aktığı yeryüzü alanıdır.” ve
Nehir havza bölgesi: “Nehir havzaları yönetimi için ana ünite olarak tanımlanan; bir ya da daha fazla komşu nehir havzalarının ilgili yer altı suları geçiş ve kıyı suları ile birlikte oluşturduğu kara ve denizalanı anlamındadır” şeklinde tanımlanmıştır.
Su Çerçeve Direktifi’nin yüzey suları ve yer altı suları için öngördüğü su yönetimi modeli havza esaslı yönetim modelidir. Havza esaslı yönetim modelinde
idari veya politik sınırlara göre belirlenmiş bir idari yapılanmadan ziyade, doğal, coğrafi ve hidrolojik özelliklere göre oluşturulmuş tek bir birim söz konusudur.
Su Çerçeve Direktifi’nin 3 üncü maddesinin birinci fıkrası bu bağlamda, üye devletleri kendi topraklarındaki su havzalarını belirlemek ve her bir su havzası için direktifin hedeflerini esas alan bir nehir havza bölgesini oluşturmakla mükellef kılmaktadır. Direktif ’de, küçük havzaların daha büyük havzalarla birleştirilebileceğinden ve komşu küçük havzalar için tek bir nehir havza bölgesinin oluşturulabileceğinden söz edilmektedir.344 Ayrıca Su Çerçeve Direktifi’nin 13 üncü uyarınca üye devletler, her bir nehir havza bölgesi için bir nehir havzası yönetim planı hazırlamakla mükelleftir.
Diğer önemli düzenlemelerine bakacak olursak;
Su Çerçeve Direktifi’nin en önemli hükümlerinden biri de, üye devletlerce gerçekleştirilmesi gereken çevresel hedeflere yer veren 4. maddedir. Yüzey suları, yer altı suları ve koruma alanları bakımından geçerli olacak çevresel hedeflerin bu maddede farklı bir biçimde düzenlendiği görülür.345
Suların durumuna ve kullanımına ilişkin bilgiler, akılcı bir su yönetimi ve suların gerek niteliksel gerekse de niceliksel açıdan korunması için büyük bir önem
taşıdığından, Su Çerçeve Direktifi’nin 5-8. maddelerinde suların analiz ve izlenmesine ilişkin ayrıntılı düzenlemelere yer verilmiştir.346
9 uncu maddesinde maliyetin karşılanması ilkesine yer veren Su Çerçeve Direktifi, su yönetimi ve su politikalarında karar alma süreçlerine çevre hukukunun en önemli ilkelerinden biri olan kirleten öder ilkesini entegre etmiştir. Maliyetin karşılanması ilkesi, su kullanımının hem düşürülmesi hem de ekonomik bakımdan optimizasyonu bakımından önemli bir teşvik rolü üstlendiği gibi, su kirliliğinin sürdürülebilir bir seviyeye düşürülmesine de ciddi bir katkı sunmaktadır.347
Su Çerçeve Direktifi’nin 11 inci maddesi üye devletleri, 4 üncü maddede anılan hedeflerin gerçekleştirilmesi için her bir nehir havza bölgesi veya uluslararası
nehir havza bölgelerinin kendi topraklarındaki kısmı için bir önlemler programı oluşturmakla yükümlü kılmaktadır. Bu düzenlemeden hareketle nehir havza
bölgelerini, politik ve idari sınırlamalardan bağımsız bir şekilde önlemler programlarına esas teşkil ettiğini belirtmek gerekir.348
Su Çerçeve Direktifi’nin 14 üncü maddesinde yerel düzeyde halkın ve diğer tüm paydaşların yakın işbirliği yapması ve önemli kararlara katılım sağlaması hususu
üzerinde durulmaktadır. Katılımın, özellikle nehir havzası yönetim planlarının geliştirilmesi için önemli olduğu vurgulanmaktadır. Nihai karar verilmeden plan ve programlarla ilgili olarak halkın yeterli düzeyde bilgilendirilmesi esastır.349
5.2. Su Çerçeve Direktifi’nin Avrupa Birliği Hukukunun Kaynağı Olarak Değerlendirilmesi
Avrupa Birliği Adalet Divanı’nın görev alanını belirleyen Topluluk Antlaşmalarının her biri, Divan’ın “bu anlaşmalar yorumlanırken ve uygularken,
hukuka saygıyı sağlayacağını” belirtmekle birlikte, “hukukun ya da onun kaynaklarının ne olduğunu açıkça belirtmemektedir. Buna rağmen Avrupa Birliği
Adalet Divanı (ABAD), antlaşma hükümleri ile kendisinde verilen görevleri yerine getirirken değişik kaynaklardan topluluk hukuku olarak yararlanmaktadır.350
Avrupa Birliği hukukunun kaynakları şunlardır:
1- Birincil Kaynaklar: Kurucu Antlaşmalar, Tadil Antlaşmaları, Katılım Antlaşmaları İle Bunların Ekleri (Protokoller ve Bildiriler);
2- İkincil kaynaklar olarak adlandırılan Topluluk organlarının tasarrufları;
3- Adalet Divanı tarafından tanınan hukukun genel ilkeleri;
4- Adalet Divanının kararları;
5- Uluslararası antlaşmalar;
6- Teamüller.
Topluluk hukukunun ikincil kaynakları, Topluluk organlarının, antlaşmalarla verilen yetkiler çerçevesinde yaptıkları ve hiyerarşik olarak antlaşma hükümlerinden sonra gelen hukuktur. İkincil kaynaklar (ATA 249, ABİA 288) açısından AP, Konsey ve Komisyon ile birlikte tüzükler yapar (regulations), direktifler çıkarır (directives), kararlar (decision) alır ve tavsiye (recommandations) ve görüşler (opinions) bildirir.351
Topluluk hukukunun ikincil kaynakları arasında çok önemli bir yer işgal eden direktifler ATA’nın 249 uncu maddesinin üçüncü fıkrasında düzenlenmiştir.352 Buna göre topluluk direktifleri, öngörülen hedef bakımından üye devletler açısından bağlayıcıdır; ancak bu hedeflere ulaşma biçiminin ve yönteminin seçimi ulusal birimlere bırakılmıştır. Bu bakımdan, yönergelerin tümüyle bağlayıcı olan tüzüklerin aksine, yöneldiği her bir devlet için varılacak hedefler bakımından bağlayıcı olduğu; bu hedeflerin üye devletlerin kendi hukuk sistemleri içinde uygulama yöntemlerine ilişkin tercihin ise üye devletlere bırakıldığı söylenebilir. Ulusal hukuk sistemlerinin topluluk hukukuna uyumla hale getirilmesinde, çoğunlukla bunun dolaylı olarak gerçekleştirilmesi eğilimi vardır. Bu yüzden direktifler en çok tercih edilen Topluluk yasama şeklidir.353 Direktifler, bir tür çerçeve kanun oluşturduklarından etkilerini doğurmaları, onların ulusal hukuk düzenine aktarılması ile mümkün olmaktadır.
Su Çerçeve Direktifine Topluluk hukukunun ikincil kaynakları arasında yer almaktadır. Üye ülkeler açısından bağlayıcı bir düzenlemelidir.
Aday ülkeler, AB müktesebatının tümünü üstlenmek ve uygulamakla yükümlüdür. Müktesebatı üstlenmeme ve uygulamama gibi bir durum hasıl olmadığından uluslararası müzakere süreçlerinden oldukça farklıdır. Aday ülkelerin katılım müzakereleri boyunca, gerçek anlamda müzakere ettikleri tek konu, ilgili başlığa ilişkin uyum takvimidir. Bu bağlamda aday ülkelerde uygulama takvimi ışığında SÇD’nin gerekleri yerine getirerek iç hukuklarına adapte etmeleri gerekmektedir.
Türkiye açısından AB ilişkilerinin dönüm noktası, 10-11 Aralık 1999 tarihlerinde Helsinki'de yapılan AB Devlet ve Hükümet Başkanları Zirvesi'dir.
Helsinki Zirvesi'nde Türkiye'nin adaylığı resmen onaylanmış ve diğer aday ülkelerle eşit konumda olacağı açık ve kesin bir dille ifade edilmiştir. Helsinki Zirvesi'nde, diğer aday ülkeler için olduğu gibi Türkiye için de Katılım Ortaklığı Belgesi hazırlanmasına karar verilmiştir. 17 Aralık 2004 tarihli Brüksel Zirvesi' nde ise Türkiye'nin siyasi kriterleri yeteri ölçüde karşıladığı belirtilerek 3 Ekim 2005'te müzakerelere başlanması kararı alınmıştır.354
21 Aralık 2009 tarihinde ise AB ile gerçekleştirilen Hükümetlerarası Konferans’ta "çevre" faslı görüşmelere açılmıştır, Bu çerçevede, AB’ne aday ülke
olarak kapanış kriterleri çerçevesinde diğer hususların yanı sıra "sınıraşan" konuları da içerecek şekilde Su Çerçeve Direktifi ’ne uyum sağlamamız beklenmektedir.355
5.3. Su Çerçeve Direktifinin Sınıraşan Sulara İlişkin Hükümleri
5.3.1 Genel Olarak Değerlendirme
Avrupa Birliği sınırları içerisinde ve sınırlarını aşan yaklaşık 69 sınıraşan havza vardır. Bu havzaların yaklaşık 17 tanesi Avrupa Birliği ve Avrupa Birliği üyesi
olmayan ülkeler sınırları içerisindedir.356 Her nehir havzasının kendine özgü teknik, sosyo-ekonomik ve politik bir yapısı vardır. Belirtilen nedenlerle suların kıyıdaş ülkeler arasında kullanımına ilişkin sorunların niteliği de havzadan havzaya önemli farklılıklar göstermektedir. Direktif dahilinde, ulusal su havzaları ve uluslararası havzaları hiçbir fark gözetmeden ele alınmaktadır. Ulusal sular için geçerli olan hedefler, sınıraşan sular için de geçerlidir.357
Direktif, sınıraşan sular konusunda havza bazında çözümlerin geliştirilmesini amaçlamıştır. Buna göre birlik içerisinde üye ülkeler arasında akan suların başarılı ve etkin denetimi entegre havza yönetimi ile mümkün olacak ve böylece öncelikli hedef olan havza bazında ekosistemlerde sürdürülebilirlik sağlanmış olacaktır. Direktifin eko sistemlerin korunmasına öncelik vermesi de, Berlin Kuralları özelinde de bahsedilen günümüzde sınıraşan sular konusundaki genel yaklaşımın temeli olan su kullanımından su yönetimine doğru gelişen eğilimin yansıması olarak görülebilir.358
SÇD ‘de giriş bölümünde sınıraşan sulara ilişkin;359 “Üye Devletlerin Topluluk sularının korunmasını nitelik ve nicelik bakımından geliştirme, sürdürülebilir su kullanımını teşvik etme, sınırları aşan su sorunlarının kontrolüne katkıda bulunma, su ekosistemlerini ve karasal ekosistemlerini ve bunlara doğrudan bağlı bulunan bataklık bölgeleri korumak ve Topluluk sularının potansiyel kullanıcılarını korumak ve geliştirmek amaçlı çabalarını koordine etmek için ortak prensipler gereklidir.” ve “Suyun kullanımının sınırları aşan etkilerinin olabileceği bir nehir yatağında, bu Direktif uyarınca oluşturulan çevresel hedeflerin gerçekleştirilmesi şartları ve özellikle bütün önlem programları bütün nehir yatağı bölgesi için koordine edilmelidir. Topluluk sınırlarını aşan nehir yatakları için, Üye Devletler ilgili üye olmayan Devletlerle uygun koordinasyonu sağlamaya çaba göstereceklerdir. Bu Direktif su koruma ve yönetimi hakkındaki uluslararası sözleşmelerden, özellikle Sınıraşan suyolları ve uluslararası göllerin korunması ve kullanımı hakkında 95/308/EC1 sayılı Konsey Kararıyla onaylanan, Birleşmiş Milletler Sözleşmesinden doğan Topluluk yükümlülüklerinin uygulan masına katkıda bulunacaktır.” İfadeleri Direktif’in sınıraşan sulara ilişkin verdiği önemi göstermektedir.
Bir nehir havzasının birden çok devletin ülkesinde yer alması durumunda Direktifin anılan bölgenin tümüyle AB üyesi devletlerde bulunması durumu ile bir kısmı AB üyesi olmayan devletlerde bulunması durumu arasında bir ayırıma gitmektedir. Nehir havzasının tümü AB üyesi devletlerin ülkelerinde bulunuyorsa, direktif bu suların bütün olarak tek bir uluslararası nehir havzası bölgesi çerçevesinde ele alınmasını öngörmektedir. İlgili üye devletlerin isteği üzerine Komisyon böyle bir uluslararası nehir havzası bölgesinin kurulmasına yardımcı olacaktır. Bu durumda, her üye devlet ilgili uluslararası nehir havzasının kendi ülkesinde bulunan kısmı için Direktifte öngörülen kuralların uygulanması amacıyla, yetkili makamın belirlenmesi dahil, uygun yönetsel önlemleri alma yetkisine sahiptir.360 Üye devletler Direktifte öngörülen çevresel amaçlara uymak zorunda olup, bütün önlem programlarını nehir havzası yönetiminin tümü açısından eşgüdüm içinde yürütmekle yükümlüdürler.
Uluslararası nehir havzası bölgeleri için ilgili Üye Devletler bu koordinasyonu hep birlikte sağlayacaklar ve bu amaçla uluslararası sözleşmelerden doğan mevcut
yapıları kullanabileceklerdir. İlgili Üye Devletlerin talebi üzerine, Komisyon önlemler programlarının oluşturulmasını sağlamak için harekete geçecektir.361 Bir nehir havzası bölgesinin Topluluk sınırları ötesine uzanması halinde, ilgili Üye Devlet ya da Üye Devletler ilgili üye olmayan Devletlerle, bu Direktifin amaçlarının nehir havzası bölgesinin tamamında gerçekleştirilmesi amacıyla uygun koordinasyonu kurmaya çaba göstereceklerdir. Bu durum mümkün değilse üye Devletler bu Direktifin kurallarının kendi toprakları içinde uygulanmasını sağlayacaklardır.362
Sınıraşan sulara ilişkin olarak kıyıdaş devletlerin AB üyesi olmayan devletler olması durumunda, üye devletlere getirilen havza çapında uygulama durumu sadece bir tavsiye niteliğindedir. Madde metninde geçen ifadeden bu anlaşılmaktadır. Nitekim “çaba sarf etme” yükümlülüğü devletler için yeterlidir. Benzer şekilde madde metninde ifade edilen “uygun koordinasyon” (appropriate coordination) durumun niteliğine bağlı olarak saptanacaktır. Bunun tersini düşünmek mümkün değildir. Zaten üye olmayan, dolayısıyla SÇD ile bağlı olmayan, başka bir devletin bunu uygulama yönünde iradesini ortaya koymaktan kaçınması halinde ne üye devletlerin ne de kurum olarak Birliğin bunu uygulatma imkânı bulunmaktadır. Bunun nedeni SÇD ile ifade edilen yükümlülüklerin uluslararası hukuk açısından bağlayıcı olmamasıdır.363
Bu durumla birlikte SÇD içerisinde yer alan “uluslararası nehir havzası” kavramının, uluslararası su hukukunca benimsenmiş terminoloji ile uyumlu
olmadığının altının çizilmesi gerekmektedir. Nitekim BM tarafından hazırlanan Uluslararası Suyollarının Ulaşım Dışı Amaçlarla Kullanımına İlişkin Sözleşme’nin
ilk taslaklarında “uluslararası havza” terimi yer almışsa da söz konusu terimin çok geniş kapsamlı olduğu ve devletlerin kendi topraklarında yer alan havza bölgeleri üzerindeki egemenlik hakları ile çeliştiği çok sayıda ülke tarafından ileri sürülmüştür. Bu itirazlar nedeniyle “uluslararası havza” yerine “suyolu” (watercourse) ve “uluslararası suyolu” (international watercourse) terimlerinin kullanılması tercih edilmiş ve sözleşmede belirtilen kavramların açıklamalarına yer verilmiştir.364 Nehir havzası doğrudan doğruya egemen devletlerin toprakları içindeki bir bölgeyi ifade etmektedir. Türkiye ve yukarı-kıyıdaş konumunda olan ülkelerin büyük bir çoğunluğu 1997 BM Sözleşmesi’nde “uluslararası suyolu” yerine “sınıraşan suyolu veya sınıraşan sular” (transboundary watercourse or transboundary waters) teriminin kullanılması gerektiğini belirtmişlerdir.365
BU BÖLÜM DİPNOTLARI;
335 Avrupa Birliği Sürecinde Çevre Faslı, http://www.abgs.gov.tr/files/SEPB/yayinlarveraporlar/cevrekitap.pdf (en son erişim:03/04/2014)
336 Güneş, Ahmet Mithat, Avrupa Birliği Su Çerçeve Yönergesi ve Türk Su Hukuku, Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, S. 2, İstanbul 2010,s. 167-191, s.167-168
337 Maden, Tuğba Evrim, Avrupa’nın Su Kaynaklarının Korunmasına Yönelik “Blueprint” Planı,
http://www.orsam.org.tr/tr/SuKaynaklari/analizgundemgoster.aspx?ID=4507,(ensonerişim: 01/04/2014)
338 Bilen, Özden, Türkiye’nin Su Gündemi, s.133
339Water Framework Directive, http://eur-lex.europa.eu/legal content/EN/TXT/?uri=CELEX:32000L0060 ( En son erişim:04/03/2014)
340 Güneş, s.171-172
341 Su Çerçeve Direktifi’nin ana amaçlarından biri olan “iyi duruma” ulaşma yolundaki AB, Nehir Havza Yönetim Planlarının değerlendirilmelerinin sonucu 2015 yılında bu hedefe erişilemeyeceği önceki raporlarda yer almıştır. Komisyon, havza planlarını incelerken her bir üye devletin üzerindeki hidromorfolojik baskılar, kirlilik ve aşırı kullanım su kaynakları üzerindeki baskılardan da söz etmektedir. Bu sebeple “iyi durumda” suya erişim tarihinde sarkmalar meydana gelecektir. Bu sebeple hedeflere ulaşma tarihi 2027 ve sonrasına kaydırılmıştır. Bkz. Maden, Avrupa’nın Su Kaynaklarının Korunmasına Yönelik “Blueprint” Planı 342 Burak, Selmin, Su Gündemi, Su Kaynakları, Yönetimi, Sınır Asan Sular, Beta, İstanbul 2009, s.105
343 İyi yüzeysel su durumu, dengeli ve sürdürülebilir bir ekosistem ve çevresel kalite standartlarına uygun bir su ortamı olarak tanımlanmıştır.
344 Güneş, s.173
345 Water Framework Directive 346 Water Framework Directive
347 Bilen, Türkiye’nin Su Gündemi, s.134; Güneş, s.175
348 Güneş, s.175
349 Tuğaç, Çiğdem, Avrupa Birliği Su Çerçeve Direktifi Kapsamında Sınıraşan Sular, Orsam Su Araştırmaları Programı Rapor No: 19, Mayıs 2013, s.21
350 Bozkurt, Enver- Özcan, Mehmet - Köktaş, Arif, Avrupa Birliği Hukuku, Ankara 2008, s.161
351 Özkan, Işıl, Avrupa Birliği Kamu Hukuku, Ankara 2011, s.116
352Güneş, Ahmet Mithat, Avrupa Birliği Yönergelerinin Doğrudan Etkisi, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi (AÜHFD), C. 58, S. 2, Ankara 2009,
s. 281-318, s.283
353Tapan, Ruhi, Avrupa Birliği Hukukun Kaynakları, Sayıştay Dergisi, S.32, Ankara 1999, s.89-122, s.104
354Türkiye-AB İlişkilerinin Tarihçesi, http://www.ab.gov.tr/index.php?p=111&l=1 (en son erişim:05/03/2014)
355 Dışişleri Bakanlığı-Avrupa Birliği ile Su Konusu
356 Maden, Tuğba Evrim, AB Su Çerçeve Direktifi ve Sınıraşan Sular: Peipsi Gölü Örneği,
http://www.orsam.org.tr/tr/SuKaynaklari/analizgundemgoster.aspx?ID=4651, (en son erişim : 01/14/2014)
357 Bilen, Türkiye’nin Su Gündemi, s.189
358 Bozçağa vd., s.38
359 Water Framework Directive
360 Mad. 3/3, Water Framework Directive
361 Mad.3/4, Water Framework Directive
362 Mad 3/5, Water Framework Directive
363 Kaya, İbrahim, AB Su Çerçeve Direktifi, Sınıraşan Akarsular ve Türkiye, Karpuzcu, Mehmet- Gürol, Mirat D.- Bayar, Sanem, DSİ Matbaası, Sınıraşan Sular ve Türkiye,
Şubat 2009, s.129
364 Bilen, Türkiye’nin Su Gündemi, s.227
365 Bilen, Türkiye’nin Su Gündemi, s.228
11 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.
***
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder