SINIRAŞAN SULARLA İLGİLİ ULUSLARARASI HUKUKİ DURUM, BÖLÜM 6
BM-AEK SINIRAŞAN SU YOLLARININ, ULUSLARARASI GÖLLERİN KULLANIMI VE KORUNMASI SÖZLEŞMESİ (1992 HELSİNKİ SÖZLEŞMESİ)
3.1.Sözleşmenin Tarihsel Gelişim Süreci
Birleşmiş Milletler Avrupa Ekonomik Komisyonu (UNECE-BM-AEK) 1947 yılında BM-Ekonomik ve Sosyal Konseyi (ECOSOC) tarafından kurulmuştur. BM
bünyesindeki 5 bölgesel komisyondan bir tanesidir. Diğer dört bölgesel Komisyon; Asya ve Pasifik (ESCAP), Latin Amerika ve Karayipler (ECLAC), Afrika (ECA) ve Batı Asya (ESCWA) bölgesel komisyonlarından oluşmaktadır. Avrupa Ekonomik Komisyonu’nun en geniş anlamda gayesi, Pan-Avrupa’da ekonomik entegrasyonu teşvik etmektir. Bunu sağlamak için, Avrupa Birliği (AB), AB üyesi olmayan Güneydoğu Avrupa, Doğu ve Batı Avrupa, Bağımsız Devletler Topluluğu ve Kuzey Amerika Bölgesinde bulunan 56 üye devleti bir araya getirir. Bütün bu devletler, UNECE himayesinde ekonomik ve sektörel konularda diyalog ve işbirliğine dayalı faaliyetlerde bulunmaktadır. Kuruluşun faaliyetleri ekonomik problemleri çözümlemek, istatistikler toplamak, teknik bilgi değişimini sağlamak, çevre ve ulaşım konusunda ayrıntılı konvansiyonlar hazırlamak ve taşıt üretimini ve ticareti kolaylaştırıcı bir yönetim sağlamaktır. Bu amaçla, hükümetlere ekonomik alanda siyasi tavsiyelerde bulunmakta ve BM’nin küresel politikaları çerçevesinde destek sağlamaktadır. Aynı zamanda, uluslararası işbirliğine yardımcı olmak için normlar, standartlar ve sözleşmeler (konvansiyonlar) düzenlemektedir. UNECE’nin uzmanlık alanları; ekonomik işbirliği ve entegrasyon, enerji, çevre, iskan ve arazi yönetimi, orman ve kereste, nüfus, istatistik, ticaret ve ulaşım gibi sektörleri kapsamaktadır.
Türkiye kurulduğu 1947 yılından beri BM-AEK’ye üyedir ve Dışişleri Bakanlığınca Komisyonda temsil edilmektedir.188
UNECE sınıraşan su kaynaklarına ilişkin konularla ilk olarak 1960 ‘ların sonları 1970’li yılların başlarında uğraşmaya başlamıştır. Anılan yıllar Dünya’da
çevresel konulara verilen önemin giderek arttığı yıllara denk gelmektedir. Komisyonlar tarafından başlatılan ilk girişim tutarlı bir politika hedefini formüle
etmek olmuştur. Bu kapsamda, sınıraşan sulara ilişkin prensipleri belirleyen 1980 tarihli Su Kirliliğinin Önlenmesi ve Kontrolü Politikaları deklarasyonu çalışmalar sonucu ortaya çıkan önemli bir metindir. Söz konusu deklarasyon sınıraşan su kirliliğine ilişkin hükümlerde ihtiva etmektedir. Bu ilkelerin bir kısmı 1966 ECE su kirliliği deklarasyonundan türetilmiştir.189
Bu ilkeler uyarınca,
1- Sınıraşan su kaynaklarına sahip olan ülkelerin yüzey suyu ve yer altı suyu kalitesini iyileştirmek konusunda ortak hareket etmesi,
2- Sınıraşan su kaynaklarına sahip ülkelerin su kirliliği üzerindeki karşılıklı ilişkilerini belirlemesi, önem arz etmektedir Söz konusu ilkelerin uygulamasının ikili ve çok taraflı anlaşmalar vasıtasıyla gerçekleştirileceğini öngörülmektedir.
1980 deklarasyonundan sonra, bağlayıcı nitelik arz etmeyen 1982 tarihli Su Kaynakları Üzerindeki Uluslararası İşbirliğine İlişkin Kararlar, 1984 tarihli Suyun
Rasyonel Kullanım Politikasına İlişkin Bildiri, 1986 tarihli Sınıraşan Sularda İşbirliği Kararları , 1989 tarihli Yeraltı Suyu Yönetimi Şartı ve 1990 tarihli Sınıraşan Sularda Kaza Soncu Kirlilikte Uygulanacak Kurallar kabul edilmiştir. Tüm bu kurallar 1992 Helsinki Sözleşmesi’nin altyapısını oluşturmuştur. Sonuç olarak daha genel kapsamlı ve bağlayıcı olması öngörülen 1992 Helsinki Sözleşmesi’nin oluşturulması kararlaştırılmıştır.190
1992 Helsinki Sözleşmesi, sınıraşan su kaynaklarının korunması ve ekolojik açıdan duyarlı yönetimi konusunda ulusal ve uluslararası eylemlerin
güçlendirilmesini amaçlamaktadır.
1992 Helsinki Sözleşmesi uyarınca getirilen önemli bir organ “taraflar toplantısı” dır. Sözleşme’nin yürütülmesi bakımından önemli görevlere haiz bu organ tarafından yapılan toplantılarla yardımcı organlar kuruldu. Öncelikle somut eylemleri gerektiren sorunlar için çalışma grupları oluşturuldu. Su kaynakları yönetimi çalışma grubu, izleme çalışma grubu ve hukuki ve idari konuları ele alan çalışma grubu, öncelikle kurulan çalışma grupladır. Bunların her biri farklı devletlerin başkanlığında toplanır ve periyodik raporlar hazırlarlar.
Sözleşme’nin tarafları tarafından sınıraşan sulara ilişkin olarak yürütecekleri politika hakkında Hague Deklarasyonu yayımlanmıştır. Bu deklarasyon taraflar
tarafından alınan önemli kararlardan bir tanesi olup, Sözleşme’ye yeni katılması beklenen ülkelerle işbirliğini öngörmektedir. Yine bu çerçevede, Dünya Bankası,
Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı ve Küresel Su Ortaklığı’nın katkılarıyla diğer ülkeler ile kendi deneyimlerini paylaşacakları bir durumun öngörüldüğü de
söylenebilir. Bu husus ise Sözleşme’nin küresel ölçekte uygulanmasına yönelik yapılan çalışmalara ilişkin önemli bir adım niteliğindedir.191
Helsinki Sözleşmesi günümüze değin kıyıdaş devletlerarasında birçok antlaşmanın yapılmasına katkı sağlamıştır. Tuna Nehri Koruma Sözleşmesi, Peipsi, Sava, Meuse, Ren ve Scheldt nehirlerine ilişkin yapılan antlaşmalar bunlardan bazılarıdır.192
Helsinki Sözleşmesi kapsamında her üç yılda bir Taraflar Toplantısı gerçekleştirilmekte olup, 6. Taraflar Toplantısı 28 – 30 Kasım 2012 tarihleri arasında İtalya’nın Roma şehrinde 324 katılımcı ile gerçekleştirilmiştir. 6. Taraflar Toplantıda 1992 Helsinki Sözleşmesi esas alınarak, “Dniester Nehir Havzası’nın Sürdürülebilir Kalkınması ve Korunması için İşbirliği Antlaşması” Moldova ve Ukrayna arasında imzalanmıştır. Ayrıca Sözleşme’nin önemli bir organı olan taraflar toplantısının yedincisinin 2015 yılında Macaristan’da gerçekleştirilmesine karar verilmiştir.193
3.2. Sözleşmenin Hükümleri
3.2.1 Genel Olarak Değerlendirme
Sınıraşan Su Yollarının, Uluslararası Göllerin Kullanımı ve Korunması Sözleşmesi tanımlar kısmı ve üç bölümden oluşmaktadır. Birinci bölüm tüm tarafları
ilgilendiren hükümleri, ikinci bölüm kıyıdaş taraflara ilişkin hükümler ve üçüncü bölüm ise kurumsal ve nihai hükümleri içermektedir. 194 Sözleşme 28 madde ve 4 ekten oluşmaktadır. Helsinki Sözleşmesi’nin ana amacı sınıraşan suların ekolojik yönden sağlıklı yönetimin korunması, hakça ve makul kullanımı ile ekosistemlerin restore edilmesi olarak özetlenebilir.195 Ayrıca sözleşme sürdürülebilir su kaynakları yönetimi prensibini de benimsemiştir.
3.2.1.1. Tüm Tarafları İlgilendiren Hükümleri
1969 Viyana Antlaşmalar Hukuku Sözleşmesi uyarınca, antlaşmalar anlaşmanın içeriği ile bağlantılı olarak, konu ve amacı ışığı altında terimlerin olağan
anlamına uygun bir şekilde iyi niyetle yorumlanmalıdır.196 Uluslararası antlaşmaların yorumlanması son derece önemlidir. Söz konusu yorum;197
1- Tarafların ortaklaşa yaptığı yorum,
2- Uluslararası yargı ya da hakemlik organlarının yorumu,
3- Uluslararası örgüt organlarının bir takım hukuksal belgeleri yorumlaması şeklinde olabilir.
Bu kapsamda sözleşmelerin tanımlar maddesi de sözleşmedeki önemli kavramların neleri ifade ettiğini anlamamız için son derece
önemlidir. 1992 Helsinki Sözleşmesinde “sınıraşan su yolları” kavramı, iki veya daha fazla devletin sınırlarını kat eden ve sınır oluşturan yüzey ve yeraltı suları için kullanılmıştır. Öncelikli olarak sınıraşan-sınır oluşturan sular ayrımı sözleşme çerçevesinde yapılmamış ve çerçeve kavram olarak sınıraşan su kabul edilmiştir. Sınıraşan sular sadece yüzey sularını değil yeraltı sularını da kapsamı içinde ifade etmektedir. Burada son olarak önemli bir nokta da yüzey suyu ile bağlantısı olsun olmasın sınıraşan mahiyetteki tüm yeraltı sularının sözleşmenin kapsamına dahil edilmesidir.
Sınıraşan sular kapsamına yüzeysel sular ile birlikte yeraltı sularının da dâhil edilmiş olması Bilen tarafından sorunlu bir alan olarak görülmektedir. Konu teknik yönden değerlendirildiğinde nehir havza sınırlarının yeraltı su havzaları ile her zaman örtüşmediği görülecektir. Hidrolojik çevrimin unsurlarının birbirinden farklı nitelikleri nedeniyle, yeraltı suları ile nehirler arasındaki fiziksel ilişki kolaylıkla tayin edilemeyecek derecede karmaşıktır. Yüzeysel suyolu üzerindeki herhangi bir faaliyetin yeraltı sularına ne ölçüde etki ettiğinin tespiti pratik yönden önemli belirsizlikler içermektedir. Yüzeysel sularla karşılaştırıldığında, yeraltı suları açık sistemlerdir. Özellikle serbest akan yeraltı suları ile artezyen nitelik taşıyan belirli yeraltı katmanları arasında sıkışmış suların arasında ayrım yapılması gerekmektedir. Sayılan unsurlar kolaylıkla çeşitli ihtilafların çıkmasına neden olabilir.198
Sınıraşan etki sınıraşan suların koşullarına insan müdahalesi sonucu çevre üzerinde meydana gelen önemli bir olumsuz etki olarak nitelendirilmektedir. Bu
tarz çevre tahribatı insan sağlığı ve güvenliği, bitki örtüsü, canlı yaşamı, toprak, hava, su, iklim, tarihi eserler veya diğer fiziksel yapıları ve bu etkenlerin birbiriyle etkileşimini içerebilir. Ayrıca etkenlerdeki değişim kültürel mirası ve sosyoekonomik koşulları da olumsuz etkileyebilir. Etki kavramının sözleşme uyarınca nasıl oluşacağı tanımlanmıştır. Daha sonra ise nasıl bir etkinin sözleşme uyarınca sınıraşan bir etkiye yol açacağından bahsedilmiştir.199 Bu noktada önemli bir olumsuz etkiden bahsedilmektedir. Hukuksal açıdan devletlere önemli sorumluluklar yükleyecek bu kavramın muğlak bir ifade ile “önemli olumsuz etki” şeklinde durumu izah etmesi 1992 Helsinki Sözleşme’sine taraf ülkeler arasında çıkabilecek uyuşmazlıklarda sorunlara yol açabilir. Böyle önemli kavramların tanımlar maddesinde çelişkiye mahal vermeyecek şekilde izah edilmesi gerek sözleşmenin uygulanmasında gerekse yorumunda önem arz etmektedir.
Sözleşme’nin muhteviyatında yer alan kavramlardan biri de “mümkün olan en iyi teknoloji”dir. Burada Sözleşme’nin tanımlar maddesinde mümkün olan en iyi
teknolojiyi tanımlamamış, bu husus eklere bırakılmıştır. Ekler Sözleşme uyarınca Sözleşme’nin mütemmim cüzü olarak öngörülmektedir. Bu kapsamda, “mümkün olan en iyi teknoloji” terimi deşarj, emisyon ve atıkların azaltılmasında uygulanabilecek yöntemlerin pratik elverişliliğine ilişkin gelinen en son safhayı ifade edecek şekilde kullanılır. Somut olayda mümkün olan en iyi teknolojinin ne olduğu tespitinde uygulayıcılara yol gösterici kriterler getirmiştir. Ayrıca kavramın teknolojik gelişmeler, ekonomik ve sosyal etkenler yanında bilimsel bilgi ve anlayıştaki değişimler ışığında zamana bağlı olarak değişkenlik gösteren belirli süreçleri izleyeceği yani değişkenlik arz edeceği belirtilmiştir.200
1992 Helsinki Sözleşmesi uyarınca, endüstriyel kirliliğin önlenebilmesi için mümkün olan en iyi teknolojinin uygulanması istenmektedir. Sözleşmenin ekinde “en iyi teknoloji” tanımına bazı esneklikler getirilse de; yerel veya bölgesel şartları dikkate almayan yüksek maliyetli teknoloji kullanılması önerisi, Avrupa Birliği ülkeleri içinde tartışmalara konu olmaktadır.201 Bu kapsamda söz konusu tartışma, Avrupa Birliği müktesebatının parçası olan bazı Direktiflere ilişkin olarak da gündeme gelmiş ve Topluluk içinde de yoğun tartışmalara konu olmuştur. Örneğin; Entegre Çevre Kirliliğinin Önlenmesi ve Kontrolü Hakkındaki Direktif’te “uygulanabilir en iyi teknoloji” ilkesi benimsenmiştir.202
Taraflar bakımından herhangi bir sınıraşan etkiyi engelleme, denetim altına almak ve azaltmak için gereken tedbirleri alma yükümlülüğü getirilmiştir. Ayrıca
sınıraşan suları hakça ve makul bir biçimde, sınıraşan karakteri ve sınıraşan etkilere yol açma potansiyeli de göz önünde bulundurularak kullanılmasını temin etme konusunda taraflara hak ve yükümlülük getirmiştir.203 Burada hakça ve makul kullanım ile sınıraşan etki durumu sınıraşan suların kullanımı konusunda getirilen önemli iki kriter olarak karşımıza çıkmaktadır. Hakça ve makul bir kullanım taraflar için öngörülürken bunun kullanımı sınıraşan etki durumu ile sınırlandırılmıştır. Unutulmaması gerekir ki, “sınıraşan etki” kavramı tanımlar maddesi uyarınca daha ziyade çevresel nitelik arz eden bir kavram olarak karşımıza çıkmaktadır.
Uluslararası hukuk da, devletlere diğer bir devlete zarar vermeme yükümlülüğü getirmektedir. Sınıraşan suların kullanılması her halükarda diğer kıyıdaş veya
kıyıdaşlar üzerinde olumsuz bir etki oluşturacaktır. Bu nedenle hakça ve makul faydalanma teorisinin uygulanmasında sınıraşan etkinin niteliği ve niceliği önem
taşımaktadır. Diğer bir deyişle makulün ne olduğunun tespiti bir yukarı kıyıdaş devletin sınıraşan sulara ilişkin olarak uluslararası hukuku ihlal etmeyen birtakım faydalanmalarının mümkün olması anlamına gelecektir.204
Sözleşme’nin 2 nci maddesinin a bendi uyarınca “Suların kirlenmesinin önlenmesi, kontrolü ve azaltılmasına neden olan veya muhtemelen neden olabilecek sınıraşan etkilere karşı tarafların uygun tedbirler alması” istenmektedir.205 Maddede yer alan “muhtemel sınıraşan etkiler” ibaresi nesnel ve bilimsel bir etki veya ilişkiyi tanımlamamakta, çok genel ve kapsamlı bir söylemden öte hukuki bir belirsizlik taşımaktadır.206 Söz konusu ifade çevre hukuku ve uluslararası hukuka hakim olan ilkeler göz önüne alındığında uygulamada sorunlara yol açabilecektir.
Sözleşme taraflara bir takım tedbirleri alma yükümlüğünü getirirken, bunların icrası bakımından ise “kirliliğin engellenmesi, denetim altına alınması ve azaltılması maliyetleri, kirliliğe sebep olan tarafça karşılanmalıdır” hükmünü ihtiva etmektedir.207 Kirleten öder ilkesi, çevre hukukunun ilk ve en temel ilkelerinden birisi olup; bu ilkenin; “yarattığı kirliliğin bedelinin kirletene ödettirilmesi” veya “kirletenin, çevre maliyetine katlanması” şeklinde tanımlanması mümkündür.208
Bir faaliyetin çevreye zararlı olduğunun ortaya konulmasından sonra tedbir alınması o konuda çok geç kalınmasına yol açabilecektir. Bu noktada, ihtiyat ilkesi çok önemli bir araç olarak karşımıza çıkmaktadır. İhtiyat ilkesi, hukukun istediği kesin verilerin bilim tarafından ortaya koyulamadığı hallerde dahi çevrenin korunmasını amaçlamaktadır.209 Bu ilke uyarınca, çevreyi koruma konusunda önleyici önlemler sadece bilimin gerekli bulguları sağladığı durumlarda değil, sağlamadığı durumlarda da alınacaktır. 1992 Helsinki Sözleşmesi tehlikenin maddelerinin salınımı ile ilgili vakıalarda ihtiyat ilkesini benimsemiştir. Kirleten öder ve ihtiyat ilkesi ile birlikte, su kaynakları yönetiminin şimdiki neslin ihtiyaçlarının gelecek nesillerinin ihtiyaçlarını karşılama kapasitesine halel getirmeyecek şekilde sürdürülmesi gerektiğine vurgu yapılmıştır.
1992 Helsinki Sözleşme’si kıyıdaş tarafların eşitlik ve mütekabiliyet temelinde işbirliği yapmasını öngörmektedir. Bu işbirliği uyarınca kıyıdaş taraflar
özellikle ikili ve çok taraflı anlaşmalarla, ilgili su havzası ve coğrafi alanlarda sınıraşan etkilerin engellenmesi, denetim altına alınması ve azaltılmasına ve sınıraşan suların ve bu suların etkilediği denizel çevre dâhil tüm çevrenin korunmasına yönelik uyumlu politika, program ve stratejilerin geliştirilmesine çalışmalıdırlar.210 Bu kapsamda tarafların sözleşme hükümlerine aykırılık arz etmeyen antlaşmalar vasıtasıyla ilişkilerini yürütmesi taraflara hukuksal bir yol olarak gösterilmektedir.
Sözleşme uyarınca taraflar, su kirliliğini engelleme, denetim altına alma ve azaltma tedbirleri, mümkünse kaynakta alınmalıdırlar. Söz konusu durum taraflar açısından hal ve şartların gerekleri göz önünde bulundurularak uygulanacak ve zorunluluk arz etmeyen bir tedbirdir.
Ayrıca 1992 Helsinki Sözleşme’si, bireysel ve toplu olarak bu Sözleşme’de öngörülenden daha sıkı tedbirleri benimsemek ve uygulamak isteyen taraflara ise herhangi bir engel koymamaktadır. Yani taraflar, sözleşmede öngörülen tedbirlerden daha fazlasına ilişkin olarak kendilerini bağlayabileceklerdir. Sözleşme uyarınca böyle bir düzenleme olmasa dahi kıyıdaş tarafların sözleşmenin öngördüğü şartları yerine getirmek koşulu ile kendilerine daha fazla yükümlülük getiren tedbirleri uygulamalarının önünde hukukun genel ilkeleri bakımından bir engel yoktur.
1992 Helsinki Sözleşmesi sınıraşan sulara ilişkin olarak izleme ile araştırma ve geliştirme faaliyetlerine de çok önem vermektedir. Bu kapsamda, kıyıdaş
devletlerin sınıraşan suların durumunun izlenmesi için programlar geliştirmesini ve sınıraşan etkilerin önlenmesi için etkili tekniklerin geliştirilmesine yönelik araştırma ve geliştirme faaliyetleri konusunda işbirliğine gitmesini öngörmektedir.211 Burada Sözleşme’nin ilgili maddeleri genel bir çerçeve çizmekte ve ayrıntılı hükümleri tarafların kendisine bırakmaktadır. Bu özelliği ile yol gösterici bir nitelik de taşıdığı söylenebilir.
Yine, Sözleşme’nin üzerinde durduğu bir diğer nokta da taraflar arası bilgi paylaşımıdır. Sözleşme kapsamına giren konularda geniş kapsamlı bir bilgi
paylaşımının en kısa zamanda sağlanmasını öngörmektedir. Sınıraşan sulara ilişkin ihtilafların başında kıyıdaş tarafların sınıraşan sulara ilişkin verileri zamanında ve düzgün bir şekilde paylaşmaması gelmektedir. Bazen bu durum hiçbir veriyi paylaşmama noktasına kadar gitmektedir. Uyuşmazlık temelinde verilerin kapsamlı bir şekilde ve mütekabiliyet ilkesi gözetilerek paylaşılması, tarafların sorunu müzakere etmelerine katkı sağlayacaktır. Bu manada bilgi paylaşımı ağının kurulması sözleşmenin hükümlerinin icrası bakımından da önemlidir. 1992 Helsinki Sözleşmesi bilgi paylaşımı konusunda bazı bilgilere ilişkin ise bir sınırlama getirmiştir. Sözleşme’nin 8 inci maddesi uyarınca, Sözleşme’nin konuyla ilgili hükümleri tarafların ulusal yargı sistemlerinden ve yürürlükteki uluslararası düzenlemelerden kaynaklanan, fikri mülkiyet alanına giren endüstriyel ve ticari sırları ve ulusal güvenliği ilgilendiren bilgileri koruma konusundaki hak ve yükümlülüklerini akamete uğratmamalıdır. İlgili düzenleme uyarınca taraflar arasında bu hükme aykırılık teşkil edecek bilgi talepleri bağlamında kendisinden bu tür bilgiler talep edilen taraf, söz konusu hüküm kapsamına giren bilgileri paylaşmaktan muaf tutulmuştur.212
3.2.1.2. Kıyıdaş Tarafları İlgilendiren Hükümler
Sözleşme’nin 9 uncu maddesinin birinci fıkrası “Kıyıdaş taraflar, sınıraşan suların kullanımı ve korunması konusunda karşılıklı ilişki ve sorumluluklarını
tanımlamak, varsa bu Sözleşmenin temele prensipleriyle çelişen hususları gidermek, yoksa ilişki zemini sağlamak üzere, eşitlik ve karşılıklılık temelinde ikili yahut çok taraflı antlaşma ve düzenlemelere giderler. Kıyıdaş taraflar bunu yaparken düzenlemeye konu olan havza ve coğrafi kısımları açıkça belirtmelidir. Antlaşma ve düzenlemeler, kıyı tarafların işbirliği açısından elzem gördükleri hususlar dışında bu Sözleşmede belirtilen temel konuları da kapsama almalıdır.” şeklindedir.213
Söz konusu düzenleme ikili ve çok taraflı işbirliğine ilişkin önemli hükümler içermekte olup, taraflar arasında yapılmış önceki düzenlemeleri de etkileyecek bir içeriğe sahiptir. Bu kapsamda bir antlaşmanın başka bir antlaşma ile çatışması söz konusu olduğu zaman hangisinin üstün tutulacağı hususunda birtakım hükümler içermesi uygulamada rastlanılan bir durumdur. Yapılan bu tip antlaşmaların kimisi çatışma durumunda kendilerinin üstün geleceğini öngörürken, başka bir bölümü de böyle bir durumunda ya önceden belirlenmiş bir takım antlaşmaların kendilerinde üstün tutulması ya da tüm antlaşmaların kendilerinden üstün tutulmasını öngörmektedir. Bu yöntemlerle bir antlaşmanın ötekine üstünlüğü yalnızca önceden yapılmış antlaşmalar için öngörülebileceği gibi sonradan yapılacakları da kapsayacak şekilde kabul edilebilmektedir.214 Bu minvalde 1992 Helsinki Sözleşmesi kendine bir üstünlük tanımakta ve benimsemiş olduğu temel prensiplerle çelişen metinlere ilişkin olarak gerekli değişiklerin yapılmasını öngörmektedir. Ancak unutulmaması gerekir ki, böyle bir hüküm eğer her iki antlaşmanın tarafları aynı ise üstünlüğü öngörülen
hükümlerin uygulanması gerekmektedir.
Ayrıca Sözleşme uyarınca yapılacak ikili veya çok taraflı antlaşmaların kapsamına ilişkin olarak da, bu Sözleşme’de öngörülen temel konuların ele
alınmasını olmazsa olmaz unsur olarak hükme bağlamıştır. Kıyıdaş taraflar Sözleşme’nin temel prensiplerini, sınıraşan sulara ilişkin olarak aralarında
yapacakları antlaşma metinlerinin muhteviyatına dahil etmelidirler.
Sözleşme, bu antlaşma ve düzenlemelerin kıyıdaş taraflar arasında ortak organların oluşturulmasında temel alınmasını öngörmektedir. Sözleşme’nin 9 uncu maddesinin ikinci fıkrası uyarınca bu organların görevleri, var olan antlaşma ve düzenlemeleri de göz önünde bulundurarak;215
- Sınıraşan etkilere yol açabilecek kirlilik kaynaklarının tespiti için bilgi toplamayı ve değerlendirmeyi,
- Su kalitesi ve miktarının değerlendirilmesi için ortak izleme programları geliştirmeyi
- Kirlilik kaynaklarına ilişkin envanterler oluşturmak ve bilgi paylaşımı yapmayı,
- Atık su deşarjına ilişkin sınırlamaları belirlemeyi ve denetim programlarının etkinliğini değerlendirmeyi
- Sözleşmede belirtilen hükümlere uygun olarak su kalitesi standartları ve kriterleri belirlemeyi ve bu hedeflerin sağlanması ve gerektiğinde su kalitesinin
geliştirilmesi için gerekli tedbirler önermeyi
- Gerek noktasal kaynaklardan (örneğin şehir ve endüstri kaynakları) gerekse de yayılı kaynaklardan (örneğin tarımsal kaynaklar) gelen kirlilik yükünün
azaltılması için yoğunlaştırılmış eylem planları geliştirme,
- Uyarı ve acil durum prosedürleri oluşturmayı
- Sınıraşan etkilere yol açması muhtemel mevcut ve planlanan projelerle ilgili bilgi paylaşımı konusunda forum işlevi görmeyi,
- Bu sözleşmenin hükümlerine uygun olarak mümkün olan en iyi teknolojinin ve bilimsel araştırma programlarının geliştirilmesi konusunda işbirliğini ve bilgi
paylaşımını teşvik etmeyi
- İlgili uluslararası düzenlemelere uygun olarak sınıraşan sularla ilgili çevresel etki değerlendirme uygulamalarına destek vermeyi, içermelidir.
Sözleşme organların görevlerine ilişkin kapsamlı hükümler ihtiva etmektedir. Buradaki hükümler uyarınca kıyıdaş taraflar mevcut ve planlanan projeler
bakımından birbirlerini bilgilendirme durumu ile karşı karşıyadır.
Bunların yanında kıyıdaş tarafların dışarıdan gelen bir sınıraşan etkiden doğrudan ve ciddi biçimde etkilenmesi durumunda, kıyıdaş tarafların hepsinin
mutabık kalması koşuluyla, ekinin kaynaklandığı devleti 1992 Helsinki Sözleşmesi uyarınca kurulan çok taraflı organların statüsüne uygun olarak katılmak üzere davet edilebileceğini düzenlemiştir. Sözleşme uyarınca aynı havzada birden çok ortak organın olduğu durumlarda ise, ayrı organlar söz konusun sahadaki sınıraşan etkilerin önlenmesi, denetim altına alınması ve azaltılması için yapılan çalışmaları koordine etmeye çalışmalıdır.216
Bu noktada, uygulamada yaşanacak bir sorunun önüne geçmek için koordineli bir çalışma yapılmasına ilişkin bir düzenleme getirilmektedir.
Kıyıdaş taraflara arasında müzakere süreçlerinin nasıl olacağına ilişkin bir hüküm 10 uncu maddede düzenlenmektedir. Bu kapsamda söz konusu hüküm; 217
“Kıyıdaş taraflar arasında herhangi bir tarafın isteği halinde, karşılıklılık, iyi niyet ve iyi komşuluk ilişkileri temelinde müzakere süreçleri yürütülmelidir.
Bu müzakere süreçleri bu Sözleşme kapsamında yer alan konularda işbirliğini sağlama amacına yönelik olmalıdır. Müzakere sürecinin, mevcudiyeti halinde bu
Sözleşmenin dokuzuncu maddesinde öngörülen ortak organlar tarafından yürütülmelidir.”
Görüleceği üzere sözleşme uyarınca kurulacak organlara müzakerelerin yürütülmesi gibi önemli bir görev yüklemektedir. Söz konusu müzakere yürütüm süreci, organlara bir bakıma alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemleri arasında yer alan arabuluculuk rolünün verildiği kanısını oluşturmaktadır.
Burada üzerinde durulması gereken diğer bir noktada genel kısımda da belirttiğimiz üzere kıyıdaş taraflar arası bilgi paylaşımıdır. Sözleşme’nin 13. üncü maddesi bilgi paylaşımının hangi konularda yapılacağına ilişkin bir düzenleme getirmiştir.218
1992 Helsinki Sözleşmesi, kıyıdaş tarafların bu sözleşme uyarınca paylaşılması öngörülen bilgilerin dışında farklı bilgileri paylaşmasına engel teşkil etmemektedir. Bilgi taleplerin makul olması da Sözleşme’nin öngördüğü diğer bir husustur. Söz konusu bilgi taleplerinde kıyıdaş taraf diğer kıyıdaş taraftan mevcut olmayan bir bilgiyi veya veriyi talep etmesi halinde, kıyıdaş taraf diğer taraftan bilginin toplanması ve işlenmesi için makul bir ücret talep edebilir. Sözleşmenin ücret talebine ilişkin getirdiği düzenleme yoruma ve tartışmaya açıktır. Söz konusu ücret talebinin taraflar arasında sağlıklı bilgi paylaşımın önüne geçme tehlikesi mevcuttur.
1992 Helsinki Sözleşmesi uyarınca bilgi paylaşımı konusunda getirilen bir başka husus ise; kıyıdaş taraflara gerektiğinde bilgi edinme ve aktarmak için
koordineli olarak iletişim, uyarı ve acil durum sistemlerini kurmaları ve işletmeleri konusunda getirilen düzenlemedir. Ayrıca kritik bir durumda kıyıdaş tarafların karşılıklı yardımını da öngörmektedir. Sözleşmenin 16 ncı Maddesi;219
“
(1) Kıyıdaş taraflar sınıraşan suların durumu, sınıraşan etkilerin önlenmesi, denetim altına alınması ve azaltılması için alınan veya alınması planlanan önemler ve bu önlemlerin etkinliği konusundaki bilgilerinin kamuoyuna açık olmasını sağlamalıdır. Kıyıdaş taraflar, bu amaca yönelik olarak aşağıdaki bilgileri kamuoyuyla paylaşmalıdır:
(a) Su kalitesine ilişkin hedefler,
(b) Verilen izinler ve yerine getirilmesi gereken koşullar,
(c) İzleme ve değerlendirme amacıyla yapılan su ve atık su tahlillerinin sonuçları yanında su kalitesi hedefiyle ilgili veriler ve izin koşulları.
(2) Kıyıdaş Taraflar bu konulardaki bilginin makul süreler içinde ve bedelsiz olarak tüm kamuoyunca ulaşılabilir olmasını ve istendiğinde makul bir ücret
karşılığında belge fotokopilerinin tedarik edilmesini için gereken olanakları sağlamakla yükümlüdür.”
şeklindedir. Burada kamuoyunun bilgilendirilmesine ilişkin prosedür anlatılmaktadır. Sınıraşan suların durumu, sınıraşan etkilerin önlenmesi, denetim altına alınması ve azaltılması için alınan veya alınması planlanan önlemler ve bu önlemlerin etkinliği konusunda kamuoyunun bilgi sahibi olması için Sözleşme gerekli düzenlemeleri getirmiştir.
BU BÖLÜM DİPNOTLARI;
188 Birleşmiş Milletler Avrupa Ekonomik Komisyonu (UNECE),
http://did.ormansu.gov.tr/did/AnaSayfa/birimler/uluslararasiKuruluslar.aspx?sflang=tr (en son erişim: 05/04/2014)
189 Patricia Wouters- Sergei Vinogradov (2003), ‘Analysing the ECE Water Convention: What Lessons for the Regional Management of Transboudary Water Resources’,
in Olav Schram Stokke and Øystein B. Thommessen (eds.), Yearbook of International Co-operation on Environment and Development 2003/2004
(London: Earthscan Publications), s. 55–63, s.56-57
190 Patricia Wouters- Sergei Vinogradov, s.56-57
191 Patricia Wouters- Sergei Vinogradov, s.57
192 20 years unece water convention, http://www.icpdr.org/main/20-years-unece-water-convention (en son erişim :08/03/2014)
193Kimençe,Taner, Birleşmiş Milletler Avrupa Ekonomik Komisyonu (UNECE) Sınır Aşan Su Yollarının ve Uluslararası Göllerin Korunması ve Kullanılması Sözleşmesi
(Helsinki Sözleşmesi) 6. Taraflar Toplantısı Görev Raporu
194 Convention on the Protection and Use of Transboundary Watercourses and International Lakes
http://www.unece.org/fileadmin/DAM/env/documents/2013/wat/ECE_MP.WAT_41.pdf (en son erişim: 05/02/2014)
195 Bilen, Özden, Türkiye’nin Su Gündemi: Su Yönetimi ve AB Su Politikaları, DSİ İdari ve Mali İşler Dairesi Başkanlığı, Ankara 2009,s.238
196Viyana Antlaşmalar Hukuku Sözleşmesi(VAHS), http://www.unicankara.org.tr/doc_pdf/Viyana_69.pdf (en son erişim:05/04/2014)
197 Pazarcı, Uluslararası Hukuk Dersleri, s.91
198 Bilen, Türkiye’nin Su Gündemi, s.240
199 Convention on the Protection and Use of Transboundary Watercourses and International Lakes
200 Convention on the Protection and Use of Transboundary Watercourses and International Lakes
201 Bilen, Özden “AB Su Politikalarının Hidropolitik Değerlendirmesi”, Stratejik Analiz Dergisi, Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi (ASAM), S. 80, Ankara 2006
202 Budak, Sevim, Avrupa Birliği ve Türk Çevre Politikası, Büke Yayınları, İstanbul 2000, s.67
203 Convention on the Protection and Use of Transboundary Watercourses and International Lakes
204 Kapan, Türkiye İle Suriye ve Irak Arasında Su Anlaşmazlığı, s.58
205 Convention on the Protection and Use of Transboundary Watercourses and International Lakes
206 Bilen, Türkiye’nin Su Gündemi, s.240
207 Convention on the Protection and Use of Transboundary Watercourses and International Lakes
208 Turgut, Nükhet, Çevre Hukuku, Savaş Yayınevi, Ankara 2001, s. 22
209 Budak, s. 37.
210 Convention on the Protection and Use of Transboundary Watercourses and International Lakes
211 Convention on the Protection and Use of Transboundary Watercourses and International Lakes
212 Convention on the Protection and Use of Transboundary Watercourses and International Lakes
213 Convention on the Protection and Use of Transboundary Watercourses and International Lakes
214 Pazarcı, Uluslararası Hukuk Dersleri, s.92
215 Convention on the Protection and Use of Transboundary Watercourses and International Lakes
216 Convention on the Protection and Use of Transboundary Watercourses and International Lakes
217 Convention on the Protection and Use of Transboundary Watercourses and International Lakes
218 “ Madde 13:
(1) Kıyı taraflar, bu sözleşmenin dokuzuncu maddesinde öngörülen ilgili anlaşma ve diğer düzenlemeler çerçevesinde, diğerleri yanında aşağıdaki
konularda makul bilgi alışverişi gerçekleştirmelidir:
(a) Sınıraşan suların çevre koşulları,
(b) Mümkün en iyi teknolojinin uygulanması ve işletilmesi sırasında elde edilen deneyim ve araştırma ve geliştirme faaliyetlerinin sonuçları,
(c) Salınım ve izleme verileri,
(d) Sınıraşan etkinin önlenmesi, denetim altına alınması ve azaltılmasına dair alınan ve planlanan önlemler
(e) İlgili organın veya yetkili merciin atık su boşaltımına dair verdiği izinler ve yaptığı düzenlemeler.
(2) Kıyıdaş taraflar salınım kısıtlamalarını uyumlu hale getirmek için ulusal düzenlemeleri konusunda bilgi alışverişi yapmalıdır.
(3) Bir Kıyıdaş Tarafın diğer bir Kıyıdaş Taraftan mevcut olmayan bir bilgi veya veriyi talep etmesi halinde, sonraki taraf önceki tarafın talebini karşılamaya çalışır; ancak bu bilginin toplanması ve gereği halinde işlenmesi için diğer taraftan makul bir ücret talep edebilir.
(4) Bu Sözleşmenin uygulanması amacına yönelik olarak, Kıyıdaş Taraflar mümkün en iyi teknolojinin hayata geçirilmesi için, ticari teknoloji transferini, doğrudan sanayi işbirliğini, bilgi ve deneyim paylaşımını ve teknik işbirliği düzenlemelerini teşvik etmelidir. Kıyıdaş taraflar ayrıca ortak eğitim programları ve ilgili seminer ve toplantıları organize etmelidir.”; Convention on the Protection and Use of Transboundary Watercourses and International Lakes
219 Convention on the Protection and Use of Transboundary Watercourses and International Lakes
7 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR,
***
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder