Dr.Veysel KURT etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Dr.Veysel KURT etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

5 Ekim 2017 Perşembe

ORTA DOĞUDA DARBELER TARİHİ BÖLÜM 1



ORTA DOĞUDA DARBELER TARİHİ BÖLÜM 1


3 TEMMUZ DARBESİ MISIR,
3 TEMMUZ DARBESİ: MISIR’DA MÜESSES NİZAMIN YENİDEN TESİSİ 
ORSAM RAPORU
Dr.Veysel KURT 
İstanbul Üniversitesi 




3 TEMMUZ DARBESİ: MISIR’DA MÜESSES NİZAMIN YENİDEN TESİSİ 

Hürriyet ve Adalet Partisi’nin 2012’deki parlamento seçimlerinden birinci parti olarak çıkması ve yine İhvan kökenli Muhammed Mursi’nin 2012’deki Cumhurbaşkanlığı seçimlerini kazanması oldukça ilginç bir gelişmeydi. 

Wickham’ın deyişiyle varlığının önemli bir bölümü devletin baskısına maruz kalan ve yasal bir statü bile elde edemeyen bir örgüt (İhvan), mücadele ettiği düzenin 
kontrolünü seçimlerle ele aldı. 

25 Ocak 2013’te kitleler sokaklara döküldüklerinde, Mısır’ın siyasal geleceği açısından ucu açık bir sürece girilmişti. Mübarek’in devrilme si, Mısır için ‘ Demokratikleşme’ tartışmalarını bera berinde getirdi. Ancak ülke tarihinde ilk defa şeffaf ve adil seçimlerle işbaşına gelen Cumhurbaşkanı ve hükümetin askeri darbeyle iktidardan uzaklaştırılması, müesses nizamın yeni adaptasyonu demekti. 

Bu sürecin kabaca üç aktör arasında mücadele ve işbirliği ekseninde yürüdüğünü ifade etmek mümkün: Siyasal muhalefet, rejim ve uluslararası aktörler. 
Bu üç unsurdan herhangi birisinin, kendi için de yekpare bir bütün olmadığı bilinen bir olguy du. Muhalefet ideolojik ve organizasyonel açıdan 
tek parça değildi. Farklı muhalif kesimler özellikle seçim dönemlerinde Mübarek karşıtlığında buluş masına rağmen bu işbirliği kalıcı olamadı. Rejimin 
muhalefete yönelik “co-optation” (seçmecilik) stra tejileri de muhalefetin iktidarı sarsma potansiyelini akim bıraktı. Nitekim 25 Ocak’ta bütünleşen mu 
halefet Mübarek düştükten hemen sonra hem kendi aralarındaki görüş ayrılıkları hem de yine rejimin benzer stratejileri uygulaması sonucunda iktidar yarışına 
girerek ayrıştı. Mısır rejimine bakıldığında güçlü bir koalisyondan oluştuğu görülür: Cumhurbaşkanı ve etkisi altındaki İçişleri Bakanlığı, istihbarat kurumları ve crony-capitalizm ekseninde oluşan ekonomik güç. 

Öte yanda ise müesses nizamın kurucu aktörü ordu. Ordu ile cumhurbaşkanlığı arasındaki ilişki, işbirliği/ mücadele ekseninde yürümüştür. Mübarek’in sonunu 
getiren ana faktör de, 25 Ocak sürecinde bu koalisyonun çatlamasıdır. 

Hürriyet ve Adalet Partisi’nin 2012’deki parlamento seçimlerinden birinci parti olarak çıkması ve yine İhvan kökenli Muhammed Mursi’nin 2012’deki 
Cumhurbaşkanlığı seçimlerini kazanması oldukça ilginç bir gelişmeydi. Wickham’ın deyişiyle varlığının önemli bir bölümü devletin baskısına maruz kalan ve yasal bir statü bile elde edemeyen bir örgüt (İhvan), mücadele ettiği düzenin kontrolünü seçimlerle ele aldı. Ne var ki Mursi ve hükümetin iktidarı yalnızca 
bir yıl sürdü. Uluslararası tepkiler çeşitlilik gösterse de Mısır’ın siyasal yapısına etki edebilecek ABD’nin tavrı 25 Ocak’tan 3 Temmuz’a uzanan süreçte statükonun devamı lehine işlemiş ve özellikle 3 Temmuz darbesinin meşrulaştırılması ve rejimin kendini tahkim etmesinde önemli bir role sahip olmuştur. 

Darbe Mekaniğinin İşleyişi ,




3 Temmuz Mısır Darbesi’nin nasıl gerçekleştiğine bakıldığında, iyi hazırlanmış ve işlemiş bir süreç olduğu söylenebilir. Askeri darbe, hazırlık aşamasının organizasyonu, darbe harekâtının etkin bir şekilde yürütülmesi ve darbe sonrası sürecin yönetimi açısından değerlendirilebilir. 

Hazırlık aşaması: Mısır ekonomisinin uzun yıllardır yapısal bir kriz içinde olduğu bilinmekteydi. 

Ancak bu krizler Mursi döneminin son aylarında benzinliklerde oluşan kuyruklar, elektrik kesintileri ve bütçe açığı şeklinde görünür olmaya başladı. Bunun 
yanında 3 Temmuz'un birkaç ay öncesinden Mursi ve İhvan’a karşı başlayan sosyal mobilizasyon, darbe aktörlerinin meşruiyet dayanaklarından birisi olmuştur. 
26 Nisan 2013’ten itibaren Mursi’nin istifa etmesi ve Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin yenilenmesi talebiyle Temerrüd hareketinin organize ettiği eylemler, 27 Haziran’dan itibaren büyük kalabalıkların başta Tahrir olmak üzere meydanlara akmasına zemin hazırladı. 30 

25 Ocak’ta bütünleşen muhalefet Mübarek düştükten hemen sonra hem kendi aralarındaki görüş ayrılıkları hem de yine rejimin benzer stratejileri uygulaması 
sonucunda iktidar yarışına girerek ayrıştı. 

Haziran’da ise Mursi destekçileri Rabia meydanında toplandı. Mısır medyası bu görüntüyü bloklaşma ve iç savaş tehlikesi olarak işledi. 1 Temmuz’da Mısır Silahlı Kuvvetleri’nin “halkın taleplerinin karşılanmaması durumunda kendi yöntemleriyle sorunu çözeceklerine” yönelik ifadeler içeren bildirisi, askeri darbenin halkın talebi doğrultusunda gerçekleştiği söylemini beslemiş oldu. 

Darbe Harekâtı: Bu zemin üzerinde başlayan darbenin, söz konusu ilk bildirinin 1 Temmuz’da yayınlanması ile başladığı söylenebilir. 1-3 Temmuz arasında 
ordunun içinden darbeye karşı herhangi bir direncin gelmemesi, yine hazırlık aşamasının iyi planlandığını göstermekte ve ordunun emir komuta zincirinde 
kontrol altında tutulduğunu göstermektedir. Yine bu iki günlük süre zarfında Cumhurbaşkanı Mursi’nin kamuoyunda görünmemesi, Cumhurbaşkanlığı sarayında alıkonulduğuna yönelik önemli bir işaret. 2 

Temmuz’da Mursi’nin darbeye karşı direnmeye çağıran görüntüsü de bu durumu destekler nitelikte. Böylece sosyal ve siyasal alandan darbeye karşı başlayacak 
olan direnç lidersiz bırakılmış oldu. 3 Temmuz günü ise Silahlı Kuvvetler eş zamanlı olarak attığı adımlarla askeri darbeyi gerçekleştirdi. Tanklar Mursi taraftarlarının doldurduğu meydanları çevirirken, Cumhuriyet Muhafızları Komutanı, Cumhurbaşkanı Mursi’yi tutukladı. Sisi darbe bildirisini okurken yanında El-Ezher Baş İmamı Ahmed El-Tayyip, Kıpti Patriği 

II. Tavadros ve muhalefet lideri Muhammed El Baradey vardı. Bu isimlerin yanında Temerrüd liderleri ve Selefi Nur Partisi sözcüsü de darbeye destek verirken, Sisi’nin açıkladığı yol haritasına sadık kalacaklarını açıkladı. Bu tablo, hem darbenin meşrulaştırılması hem de İhvan’ın dini, sosyal ve siyasi alanlardan tasfiyesi için önemli bir destek sağlamış oldu. Darbe Sonrası Sürecin Yönetimi: Darbe yönetiminin ne ordu içinden ne de diğer güvenlik güçlerinden bir dirençle karşılaşmaması rejim içi bir çatlağın önüne geçmişti. 

Dolayısıyla ordu yönetimini bekleyen en önemli meydan okuma, bir yandan protesto gösterilerinin bastırılması öte yandan ilan edilen yol haritasının 
uygulanarak rejimin yeniden adaptasyonunu sağlamaktı. Güvenlik güçleri, uzun süre direnmeye kararlı olan protestoları ağır bir şekilde bastırdı. Farklı 
rakamlar telaffuz edilmekle birlikte bu süreçte hayatını kaybedenlerin 4-5 bin; tutuklananların ise 15-20 bin aralığında olduğu tahmin edilmektedir. Dahası askeri darbeye destek veren birçok aktivist, gazeteci, STK yöneticisi ve siyasi parti mensuplarının da öldüğü ya da tutuklandığı bilinmektedir. Rejim bu süreçte medya kontrolünü de sağlayarak söylemsel üstünlüğünü korudu. Askeri darbe beklendiği üzere bütün siyasal alanın yeniden tanzimini beraberinde getirdi. Geçiş sürecinden sonra Savunma Bakanı ve Genelkurmay Başkanı Sisi’yi Cumhurbaşkanlığına taşıyan seçimler, ordunun kontrolünde yeni Anayasa ve parlamento seçimleri yapıldı. 

Sonuç 

Dördüncü yılına giren 3 Temmuz Mısır darbesi birçok açıdan önemli sonuçlar doğurdu. Bu sonuçları siyasal muhalefet, iktidar ve uluslararası siyaset açısından değerlendirdiğimizde, karşımıza şöyle bir tablo çıkmaktadır. 25 Ocak’ta kenetlenen muhalif kesimler Mübarek’in devrilmesiyle yeni bir ivme kazanmıştı. 
Mübarek sonrası geçiş süreci ve özellikle Yeni Anayasa’nın oluşturulması etrafındaki ihtilaflara rağmen, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Mursi’ye sağlanan 
destek müesses nizam karşısında güçlü bir koalisyonun oluştuğuna dair önemli bir işaretti. Askeri darbe ile muhalefet güvenlikleştirildi. İhvan ise terör örgütü 
ilan edilerek hareketi yok etmeye yönelik stratejiler uygulandı. Kısacası darbe, muhalefet arasındaki güçlü koalisyonu dağıtmakla kalmadı, sosyal alanda on 
yıllardır biriken ve iktidarı zorlayacak potansiyel gücü bile işlevsiz kıldı. Kapsamlı bir kriz ya da uluslararası bir kırılma yaşanmadığı takdirde Mısır’da kısa ve orta 
vadede iktidarı zorlayacak bir muhalefetten söz etmek oldukça zor. Rejim açısından bakıldığında ise askeri darbe ile kendini yeniden tahkim ettiğini söylemek mümkün. Ekonomik elit-polis-ordu gibi rejim içi güç odakları arasındaki dengenin ordu lehine yeniden kurulduğunu söylemek mümkün. Dahası ordu yönetimi, Sisi’nin yaptığı yeni atamalarla birlikte yeni jenerasyonun yönetimine geçmiş ve dolayısıyla ordu 

3 Temmuz Mısır Darbesi’nin nasıl gerçekleştiğine bakıldığında, iyi hazırlanmış ve işlemiş bir süreç olduğu söylenebilir. Askeri darbe, hazırlık aşamasının organizasyonu, darbe harekâtının etkin bir şekilde yürütülmesi ve darbe sonrası sürecin yönetimi açısından değerlendirilebilir. içindeki kuşak çatışması da bertaraf edilmiş durumda. 
Yine ordunun kontrolünde oluşturulan yeni Anayasa ile yeni rejimin hukuki alt yapısı güncellenmiş oldu. 

Oldukça kanlı ve vahşi yöntemler kullanarak iktidara gelen Sisi’nin ABD ve AB gibi uluslararası aktörler nezdinde kabul görmesi, bölge kamuoyunun 
bu aktörlere bakışını değiştirdiğini söylemek mümkün. Özellikle darbe sürecinde aktif destek sağlayan Suudi Arabistan ve BAE’nin darbe sonrasında yaptığı 
finansal destek, yeni yönetimi oldukça rahatlattı. 1990’lı yıllardan itibaren demokratikleşme tazyiki yapan ABD’nin Dışişleri Bakanı Kerry ise darbeyi 
“demokrasinin restorasyonu” olarak tanımladı. Dahası darbeci rejimlere herhangi bir yardım sağlanmaması yönündeki yasanın etrafından dolanarak Mısır’a 
sağlanan yardımlara devam etti. AB Güvenlik ve Dış Politika temsilcisi Ashton’un darbe sonrası ziyareti ve Sisi yönetiminin ABD ve Avrupa ülkelerinden yaptığı 
silah alımları, bölge kamuoyunda bir hayal kırıklığı yarattı. Demokrasi, insan hakları, özgürlük gibi söylemleri bir dış politika aracı olarak kullanan bu aktörlerden beklenen, doğrudan askeri darbenin kendisini, aktörlerini ve yöntemlerini sorgulamasıydı. Ancak Mısır darbesinin Türkiye’deki siyasi iktidar dışında uluslararası aktörlerden önemli bir tepkiyle karşılaşmaması, hem Sisi’nin darbenin getirdiği zorluklarla baş etmesi hem de orta ve uzun vadede iktidarını tahkim etmesi açısından önemli bir avantaj sağlamıştır. 

Bu durum Ortadoğu ülkelerinin kamuoyuna rağmen Batılı aktörlerin otoriter yönetimlerle işbirliği halinde olmaya devam edeceklerini göstermiştir. Bu ülkelerde oluşacak yeni muhalif dalgaların aynı zamanda önemli ölçüde Batı karşıtlığını da içereceği öngörülebilir. 

Veysel KURT 

Dr., İstanbul Üniversitesi 
ORSAM RAPORU

2 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..,


***