Taarruz Helikopterleri BÖLÜM 2
Vietnam Savaşı sonrasında hava hücum harekâtı taktiklerinde büyük
değişiklikler meydana gelmiş, helikopterlerin gelişen ve farklılaşan görev
yelpazeleri göz önüne alınarak özel kuvvetler unsurlarını düşman derinliklerine
taşıyan ve yine düşman hatları gerisinde dost unsurların himaye ve desteği olmadan muharebe arama ve kurtarma görevleri icra eden taktik ve teknikler geliştirilmiştir.
Bu maksatla kullanılan helikopterlere en güzel örnek MH-47 modeli Chinook ve
HH-53 Pave Low ile HH-60 Pave Hawk modeli helikopterlerdir. Bu helikopterler,
havada yakıt ikmal kabiliyetine sahip, uzun menzilli, gelişmiş haberleşme ve
elektronik karşı koyma sistemleri ile donatılmış modern muharebe araçlarıdırlar.
Özel kuvvet unsurlarını düşman hatları gerisine taşıyan, keşif ve istihbarat
görevleri icra eden ya da düşürülen hava aracı personelini kurtarma görevlerini icra eden bu helikopterler yukarıda belirtilen tehditlere ilave olarak düşman hava savunma sistemlerinin de tehdidine maruz kalmışlardır. Bu tür görevler icra eden helikopterler nokta atış yapabilen her türlü hava savunma silah sistemleri için ekonomik bir hedef haline gelmişlerdir.
Çok daha yüksek performanslı hava araçlarını imha etmek maksadıyla
tasarlanan hava savunma silah sistemlerinin helikopterlere etkisi de çok daha
ölümcül olmuştur. Alçak, orta ve yüksek irtifalarda yüksek hızda uçan hava
araçlarını imha maksadıyla geliştirilen ve kullanılan S-300PMU ve/veya S-300V
gibi hava savunma silah sistemleri için düşman derinliklerinde dost unsurların
destek ve himayesi olmadan kendi başlarına görev icra eden helikopterler çekici bir hedef haline gelmişlerdir.
Helikopterler tarafından icra edilen çeşitli görev profillerinde maruz kalınan
riskler de çok farklıdırlar. Hava hücum harekâtı icra eden helikopterler iniş ve
kalkış esnasındaki düşük süratleri nedeniyle düşman etkilerine karşı en hassas
durumda olduklarından bu süreler oldukça kısa tutulur ve inme veya binme
sonrasında helikopterler süratle iniş-kalkış bölgelerini terk ederler. Uzun süre sabit durumda beklemeyi gerektiren özel operasyonlar ve Muharebe Arama Kurtarma (MAK) görevlerinde ise alternatif hareket tarzları da olmadığından düşman etkilerine maruz kalma etki ve süreleri daha uzundur. Teröre karşı yürütülen harekât ve yardım operasyonlarında da helikopterlerin düşman etkisine maruz kalma riskleri çok daha fazladır. Bu duruma belki de en güzel örnek Mogadişu’da düşük sürat ve alçak irtifada meskûn mahal üzerinde uçarken RPG ile düşürülen Amerikan Özel Kuvvetlerine ait iki helikopterdir. Somali yardım operasyonunda görüldüğü gibi, ekonomik dengesizliğin ve politik karmaşanın sürdüğü sorunlu bölgelere yapılan uluslararası yardım harekâtı çok tehlikeli olabilmektedir.
Tablo-1 Değişik harekât nevilerinde maruz kalınan tehditler.
Daha üstün düşman kuvvetlerine karşı özellikle terör örgütleri tarafından
geliştirilen bir savaş taktik ve tekniği olan asimetrik savaş, ABD Ordusu Harp
Akademisi profesörlerinden Steven Metz tarafından şöyle tanımlamaktadır: Askerî faaliyetler ve ulusal güvenlik açısından asimetrik savaş göreceli kuvvet oranı nedeniyle düşmandan farklı hareket etme, teşkilatlanma ve düşünmeyi gerektiren, düşmanın zayıf taraflarını istismar etmeyi ön plana çıkaran ve daha üstün hareket serbestisine dayanan bir mücadele yöntemidir. Politik-stratejik, askerî stratejik, operasyonel veya bunların karışımı bir seviyede olabilir. Uzun veya kısa vadeli olabilen asimetrik savaşın psikolojik ve fiziksel boyutları da göz ardı edilmemelidir (Cassidy, 2003: 4).
Helikopterler açısından bakıldığında, asimetrik savaş belki de göreceli olarak
korunma seviyeleri düşük ve zayıf olan helikopterlerin özellikle terör örgütleri
nezdinde ateş altına alınması ve düşürülmesi en kolay, en faydalı ve ekonomik
hedefler olduğu görülmektedir. Çok pahalı olan helikopterlerin çok daha ucuz
RPG, ısı ve/veya radar güdümlü füzelerle etkisiz hale getirilmesi belki de asimetrik savaşın operasyonel ve sansasyonel boyutunun en güzel örneğidir.
28 Haziran 2005 tarihinde RPG ile düşürülen bir CH-47 modeli yük
helikopterinde 17 kişi, 05 Ağustos 2011 tarihinde Afganistan’da düşürülen aynı
model helikopter içinde ise 38 kişi ölmüştür. Taliban kuvvetleri helikopterin RPG
ile vurulduğunu iddia etmişlerdir. Bir CH-47 modeli ağır yük helikopterinin
ortalama fiyatı 38 milyon dolar, bir RPG’nin ortalama fiyatı ise yaklaşık olarak 40 dolardır, aradaki fiyat farkı ve helikopterde hayatını kaybedenler de dikkate
alındığında terör örgütleri açısından asimetrik savaşta en faydalı hedeflerin
helikopterler olduğu rahatlıkla ifade edilebilir.
Hava Savunma Silah Sistemleri Tehdidi
Helikopterlere yönelik hava savunma silah sistem tehdidi genel olarak
güdümlü ve güdümsüz tehditler olarak iki genel kategoriye ayrılabilir. Radar
güdümlü silah sistemlerinde merminin namluyu terk ettikten sonra kontrol edilmesi mümkün değilken füzelerin çoğunda bu özellik mevcuttur. Radar güdümlü silah sistemlerinin bakım ve idameleri ve büyüklükleri nedeniyle muharebe sahasında gizlenmeleri zordur. Ayrıca yaydıkları sinyaller nedeniyle çalışmaya başladıkları anda tespit edilmeleri ve ateş altına alınmaları çok kolaydır. Isı güdümlü silah sistemleri ise tipik olarak omuzdan atılan füzelerde kullanılır ve çoğunlukla helikopterleri hedef alan bu sistemlerin ateşlenmeden önce tespit edilmeleri hemen hemen imkânsızdır. Hava savunma silah sistemlerinin etkili menzilleri değişiklik gösterse de çoğu bütün helikopterleri, çok alçak irtifalar hariç ateş altına alma imkân ve kabiliyetine sahiptirler.
Güdümsüz hava savunma silah sistemleri hedefin tespiti, takip edilmesi, ateş
altına alınması ve hedefin etki altına alınması maksadıyla bir operatöre ihtiyaç
duyan silah sistemleridirler. Bu tür silahlar genellikle, piyadenin kullandığı tüfekler ile büyük çaplı uçaksavar silahlarının yanı sıra tüfeklerden atılan bombaları veya güdümsüz modda atılan güdümlü füzeleri de kapsamaktadır. Ateşlenmeden önce bu tür hava savunma silahlarının tespit edilmeleri çok zordur, fakat güdümsüz olduklarından isabet oranları düşüktür.
Helikopterler ve özellikle taarruz helikopterleri için en tehlikeli durum ve
senaryo ise güdümlü ve güdümsüz hava savunma silah sistemlerinin aynı anda,
birbirini tamamlar şekilde planlanıp kullanıldığı hava savunma sistemleridir. Radar ve ısı güdümlü hava savunma silah sistemleri güdümsüz lere oranla çok daha tehlikelidirler ve helikopterlerin genellikle uçtukları görev irtifaları olan 200-300 feet irtifalarda çok etkilidirler. Öldürücü güdümlü silah sistemlerinin mevcudiyeti helikopterleri, güdümsüz silahların etkilerine maruz kaldıkları daha düşük irtifalara alçalmaya zorlar. Hafif silahlar ve RPG’ler hava savunma silahı olarak tasarlanmamalarına rağmen helikopterlere karşı etkilidirler ve muharebe sahasının karmaşık ortamında helikopterleri etkin olarak ateş altına alma ve etkisiz bırakma imkân ve kabiliyetleri her zaman vardır. Özellikle alçak irtifalarda düşük süratle uçan helikopterler ile indirme bölgelerine iniş-kalkış yapan hücum helikopterleri, sıhhi tahliye ve muharebe arama kurtarma görevi icra eden genel maksat helikopterleri, kısacası görevleri nedeniyle alçak irtifalarda uçan, yer birliklerinin bir uzantısı olarak görev yaptıklarından sık sık iniş-kalkış yapmak zorunda olan helikopterler güdümsüz silah sistemleri için her zaman uygun ve faydalı hedeftirler.
Helikopterler hava savunma silah sistemlerinin etkilerinden korunmak için
değişik taktikler ve karşı koyma sistemlerini kullanmaktadırlar. Ne yazık ki
sakınma ve korunma maksadıyla geliştirilen karşı koyma sistemleri ve uygulanan taktiklerin hiçbirisi yüzde yüz koruma sağlamamaktadır. Güdümlü hava savunma silah sistemlerinden sakınmak maksadıyla helikopterler 200 feet irtifa altında uçmayı tercih ederler. Güdümlü silah sistemleri olmadığı zaman 1500 feet irtifada uçan helikopterler güdümsüz hava savunma silah sistemlerinden kolaylıkla sakınırlar. Helikopterlerin alçak irtifalarda uçarken düşman etkilerinden sakınmak maksadıyla uyguladıkları taktiklerden bir tanesi de sürekli olarak manevra yapmaktır. Hava savunma silah sistem tehdidi arttıkça karşı koyma sistemleri de sürekli olarak geliştirilmiş, günümüzde helikopterler ısı ve radar güdümlü silah sistemlerinin yanı sıra, maruz kaldıkları diğer silah sistemlerinin de etkilerinden korunmak maksadıyla birçok savunma sistemleri geliştirmişlerdir. Bazı helikopterlerde zırh koruma mevcuttur fakat bu koruma sadece mürettebatın korunmasını sağlayan zırhlı koltukları ve motorun hayati kısımlarını koruyan zırh plakalarını içermektedir. Isı ve radar kontrollü silah sistemlerine karşı geliştirilen ikaz ve karşı koyma sistemleri de radar ikaz alıcıları, flare, chaff, RAM (Radar Absorbent Materiel) boya, IR bastırıcı, lazer ikaz alıcı, IR karıştırıcılar vb. gibi birçok sistemi kapsamaktadır. Bütün uygulanan uçuş taktik ve teknikleri ile geliştirilen karşı koyma sistemlerine rağmen helikopterlerin hava savunma silah sistemlerine karşı hassasiyeti asla tamamen ortadan kaldırılamayacaktır.
Taarruz Helikopterleri
23-24 Mart 2003 gecesi Irak’a Özgürlük Operasyonunun ilk günlerinde,
ABD Ordusu 11’inci Taarruz Helikopter Alayı, Bağdat’ın güneyinde konuşlu Irak
Medine Tümeni unsurları üzerine bir derin harekât icra etmişlerdir. Operasyon,
standart taarruz helikopter doktrinine uygun olarak planlanmıştır. Yer birliklerine sağlanan yakın hava desteğinden ziyade, ABD Ordusu taarruz helikopterleri için daha bağımsız hareket ettikleri, düşman bölgesi derinliklerinde düşman kuvvetlerini daha muharebeye katılmadan imhayı esas alan derin harekât konseptini geliştirmiştir. Irak Medine Tümeni gibi, düşman kuvvetleri statik ve savunma durumunda iken taarruz ederek mümkün olabilen en fazla oranda düşmana kayıp verdirmek taktiğin esasıydı. Daha önceki denemelerde taarruz helikopterlerinin bu tür harekât için en uygun harp sistemleri oldukları görülmüş ve Çöl Fırtınası Operasyonunda da taarruz helikopterleri ile düşman derinliklerine bu tür saldırılar icra edilmişti.
Fakat 11’inci Taarruz Helikopter Alayının taarruzu başlangıçta öngörülen
başarıyı sağlayamamıştır. Yapılan değerlendirme sonucu harekât durdurulmuş olsa da, hedef vuruş, kayıp, görev performansı vb. ölçütler esas alındığında, sırasıyla en fazla, düşük uçuş süratli yakın muharebe uçaklarının başarılı olduğu, bunu taarruz helikopterlerinin takip ettiği, yüksek süratli muharebe uçaklarının ise başlangıçta öngörülen başarıyı sağlayamadıkları görülmüştür. Bu harekât esnasında bir helikopter düşman ateşi ile vurularak düşürülmüş, bir tanesi hariç derin harekâta katılan bütün helikopterler isabet almış ve görev Medine Tümenine önemli oranda bir kayıp verdirilemeden iptal edilmek zorunda kalınmıştır (Groenke, 2005: 1). Harekâtın arzu edilen etkiyi yaratamamasının ötesinde, başarısızlık, derin harekât konseptinin ve helikopterlerin muharebe sahasındaki rollerinin de sorgulanmasına neden olmuştur. Bu sorgulama neticesinde ortaya çıkan temel soru: “Helikopterler, muharebe sahasında esas olarak bağımsız olarak düşman bölgesinde önleme görevleri mi, yoksa düşmanla temasta olan dost unsurlara yakın hava desteği sağlama görevlerini mi icra etmelidirler?” Taarruz helikopterleri için bu sorgulama, sadece orta ve yüksek yoğunluklu çatışmaların yaşandığı modern ve karmaşık muharebe sahası için değil, düşük yoğunluklu çatışma bölgeleri için de geçerlidir.
Askerî terminolojide doktrin birçok şekilde tanımlanır ve operasyonlarda
farklı uygulamaları mevcuttur. Bu nedenle bir ülkenin silahlı kuvvetlerinde dahi
doktrinin rolü ve bir ordunun muharebe kabiliyetini nasıl geliştirdiğini algılamada farklı yorumlar vardır. Örneğin aynı ulusa ait olmalarına ve aynı komutanlık altında olmalarına rağmen, bir kara ordusunun doktrin ve muharebe sahasını algılaması, hava kuvvetlerinin algılamasından çok farklıdır.
Doktrin farklı ülkeler ve silahlı kuvvetler tarafından çok farklı şekillerde
tanımlansa da biz doktrini ‘askerî unsurlar tarafından, milli hedeflere ulaşmak
maksadıyla kullanılan, uygulanması zorunlu fakat muharebe sahasında değişken
durumlara göre farklılıklar gösteren temel prensiplerdir’ şeklinde tanımlayacağız.
Bir anlamda doktrin, askerî personele karşılaştığı problemleri nasıl çözeceğini ve
nasıl iş yapması gerektiğini gösteren ama kesinlikle mekanik ve önceden
belirlenmiş çözümler sunmayan öğretiler olarak kabul edilebilir. Unutmamak
gerekir ki doktrin ne kadar emredici olursa olsun uygulamada değişken durumlar için muhakeme ve değişik harekât tarzlarının belirlenmesini ve uygulanmasını gerektirir.
Taarruz helikopterleri açısından doktrine baktığımızda, daha bağımsız
hareket ettikleri düşman derinliklerine yapılan önleme harekâtı ve yakın hava
desteği görevlerinin geçmişi 2’nci Dünya Savaşına kadar uzanmaktadır. Taarruz
helikopterlerinin bu iki farklı görevinde hedeflerin yeri arasında temel bir fark
mevcuttur. İki ordunun karşı karşıya geldiği konvansiyonel bir harpte önleme
harekâtı düşman hatlarının oldukça gerisinde ve harekâtı icra eden unsurun organik kuruluşunda bulunan destek silahlarının menzili dışında icra edilirken, yakın hava desteği dost ve düşman unsurların karşı karşıya geldiği anlarda icra edilmektedir.
Yakın hava desteğinde taarruz helikopterlerinin hedefleri destekledikleri yer
birlikleri için imha edilmeleri uygun ve öncelikli olan hedefler iken, derin harekâtta hedef önceliği muharebe sahasına ulaşması engellenmek istenen düşman unsurları ile harp araç, sistem ve malzemeleridir. Taarruz helikopterleri üzerinde köprüler ve ulaştırma altyapısını tahrip edebilecek güçte silahlar bulunmadığından önleme görevleri düşman birlikleri ve harp araç ve sistemleri üzerine yoğunlaştırılır.
Düşman hatları gerisinde yapılan derin harekâtın birçok avantajları
mevcuttur, bunlardan en belirgin olanı düşmanın muharebe unsurlarının lojistik
ikmalini sekteye uğratarak asıl çatışma sahasında onu zayıf düşürmektir.
Muharebenin sürdüğü bölgelerden uzakta, esas rolü muharebeden ziyade lojistik desteğe yoğunlaşmış olan düşman unsurları aynı zamanda kolay bir hedeftirler. İdari intikal yapan, emniyet tedbirlerinden ziyade sürate önem veren lojistik ikmal unsurlarının yanı sıra taarruz helikopterleri için diğer faydalı hedefler; düşmanın ihtiyatları ve muharebeye katılmak üzere ileri doğru yanaşan muharip unsurlarıdır.
Bununla beraber derin harekât birçok riskleri ihtiva eden bir harekât çeşididir.
Düşman derinliklerinde harekâta katılan özellikle taarruz helikopterleri düşman
hava savunma silah sistemlerinin dikkatini çekecek ve kuvvetli önlemler almasına neden olacaktır. Derin harekât bunun yanı sıra, çoğunlukla dost kuvvetler tarafından kontrol edilmeyen ve düşmanın hâkimiyetinde olan arazi üzerinde uzun süreler dost unsurların sağladığı himayeden yoksun bir şekilde uçmayı gerektirmektedir.
Uzun menzilli top, roket ve füze sistemleri derin harekâta katılan taarruz helikopterleri ile birlikte kullanıldıklarında ise koordinasyon helikopterlerin dost ateşlerinden zarar görmemesi için önem kazanmaktadır.
Amerikan ordusu taarruz helikopterlerini Vietnam Savaşı esnasında hava-
hava muharebelerinin temel bir silah sistemi olarak kabul etmiştir. 1950’li yıllardan itibaren ABD ordusu ve Deniz Piyadeleri helikopterlerin muharebe sahasındaki faydalarını gördükten sonra silahlandırılmış helikopter denemelerine
başlamışlardır. ABD Ordusu için helikopterlerden sağlanan yakın hava desteğinin özel bir önemi vardır. Kara ve hava kuvvetleri arasındaki karşılıklı yazılı olmayan anlaşmalara göre kara kuvvetlerinde yeteri kadar sabit kanatlı hava aracı yoktur, kara kuvvetlerinin sabit kanatlı hava araçlarındaki kısıtlı imkân ve kabiliyeti onu helikopter alanında gelişme ve genişlemeye yönlendirmiştir. Hava kuvvetleri için de helikopterler tarafından icra edilen görevler asla hava kuvvetlerine ait olan rol ve görevler için bir tehdit oluşturmamaktadır.
1950-1970 yılları arasında sadece helikopterlerin değil, özellikle taarruz
helikopterlerinin de muharebe sahasında daha etkin kullanılması için taktik ve
teknikler geliştirilmiş, teknolojik gelişmelere paralel olarak helikopterler muharebe sahalarında giderek artan oranda bağımsız harekât icra edebilme imkân ve kabiliyetine kavuşmuşlardır. Sonraki yıllarda helikopter kullanım konsepti gelişmeye devam etmiş ve Çöl Fırtınası Harekâtına kadar taarruz helikopterlerinin kendi başlarına bağımsız olarak düşman derinliklerinde harekât icra ettikleri derin harekât konsepti tamamen olgunluğa ulaşmıştır.
Hava kuvvetleri açısından hava desteği stratejik ve taktik hava desteği olarak
tanımlanmakta ve stratejik hava desteği hava kuvvetleri tarafından her zaman
birinci öncelikli vazife olarak kabul edilmektedir. Bunun temel nedeni, stratejik
hava desteğinin özellikle muharebenin başlangıç safhasında kesin sonuç alıcı bir
rolünün olması ve muharebenin seyrini daha henüz başlangıç safhasında iken
büyük oranda değiştirebilme yeteneğinin olmasıdır.
Hava kuvvetleri açısından taktik hava desteği her zaman ikinci öncelikli ve
kara unsurlarını destekleme görevi olarak algılanmıştır. Taktik hava desteğinde üç temel alt görev mevcuttur, bunlar; hava üstünlüğünün ele geçirilmesi, önleme harekâtının icrası ve dost unsurlara sağlanan yakın hava desteğidir. Hava üstünlüğünün ele geçirilmesi muharebe sahası üzerindeki hava sahasının
kontrolünün ele geçirilmesi, önleme harekâtı henüz muharebeye girmemiş düşman unsurlarının tespit ve imhası, yakın hava desteği ise dost unsurlarla muharebeye tutuşan düşman kuvvetlerinin direkt olarak ateş altına alınmasıdır.
Yakın hava desteği hava kuvvetleri için daima istenmeyen bir üvey evlat
olarak kalacaktır. Bu görev, rakip bir hava kuvveti yaratılmaması için, asla kara
kuvvetlerine geri verilmeyecek ve hava gücünün merkezi kontrolü yitirildiğinden
asla tam olarak kabul edilmeyecektir... Bu nedenle kara kuvvetleri daima
helikopterler ile yetinmek durumunda olacaktır (Carl Builder, The Masks of War:
American Military Styles in Strategy and Analysis, Baltimore: Johns Hopkins
University Press, 1989-137’den aktaran Groenke, 2005,24).
Taarruz helikopterleri tarafından icra edilen yakın hava destek görevlerinin
de avantajlarının yanı sıra dezavantajları da mevcuttur. Yakın hava desteğinin en önemli avantajlarından bir tanesi dost unsurlarla muharebeye girmiş düşman
kuvvetlerine direkt olarak müdahale edilmesidir. Yer birliklerinin bir uzantısı
olarak, yüksek hızları nedeniyle muharebe sahasının her yerine süratle sevk
edilebilen taarruz helikopterleri düşmanı direkt olarak ateş altına alırken, harekâtın her safhasında dost unsurların himayesi altındadırlar. Düşman unsurları ise, muharebeye girmiş olduklarından bütün tehditlere karşı hazırlıklı durumdadırlar ve helikopterler için derin harekâta nazaran çok daha büyük bir risk oluşturmaktadırlar.
Sovyetler Birliği silahlandırılmış helikopter kullanma denemelerine 1950’li
yıllarda başlamış fakat gelecekteki taarruz helikopterlerinin temel platformu olacak olan Mı-24 Hind’i geliştirme çabalarına 1960’lı yılların sonlarına doğru
başlamıştır. Hind A modeli helikopter Sovyetlerin henüz sadece taarruz maksatlı
olarak kullanılacak bir helikopter fikrine hazır olmadıklarının bir göstergesidir.
Hind A helikopteri aslında silahlandırılmış bir ulaştırma helikopteridir ve iki
maksatlı olarak kullanılmak üzere tasarlanmıştır. Helikopterlerle yapılan hava
hücum harekâtında uzun menzilli topçu ve jet uçakları eksikliği helikopterlere silah sistemleri takılarak giderilmeye çalışılmıştır.
Sovyetler Birliğinde tamamen taarruz helikopteri olarak kullanılmak üzere
helikopter tasarlama düşüncesi nükleer doktrinden konvansiyonel doktrine geçiş, Sovyetlerin 1970’li yılların ortasında olan Vietnam Savaşı, Ekim 1973 Arap-İsrail Savaşından aldıkları dersler sonucunda doğmuş ve Hind modeli helikopterin tamamen taarruz maksatlı olarak tasarlanan bir versiyonu üretilmiştir. Sovyetler için taarruz helikopter doktrini ve taktik gelişimini tamamlamanın son safhası ise Afganistan Savaşı öncesi olmuş ve yakın hava desteği taarruz helikopterleri için öncelikli görev haline gelmiştir.
Sonuç Yerine
Taarruz helikopterlerinin uygun taktik ve teknikler kullanıldığında, yakın hava
destek ve bağımsız olarak dost unsurların desteğinden yoksun olarak icra ettikleri derin harekâtta etkili oldukları günümüzde artık yadsınamaz bir gerçektir.
Uygun taktik ve teknikleri kullanmanın yanı sıra düşman imkân kabiliyetleri ile hava savunma silah sistemleri ve düşmanın hazırlık derecesinin her iki harekâtın başarısına olan etkileri kaçınılmazdır. Muharebe sahasının karmaşıklığı ve düşman hava savunma silah sistemlerinin etkin olduğu durumlarda özellikle dost unsurların desteğinden yoksun olarak icra edilen derin harekât konsepti günümüzde sorgulanır hale gelmiştir.
Taarruz helikopterleri her ne kadar derin harekât yapabilecek imkân ve
kabiliyetlere sahip olsalar da, hazırlıklı ve gerekli tedbirleri alabilen düşman
unsurlarına karşı derin harekâtın icrası zorluklar ve sınırlılıklar içermektedir. İyi
teşkilatlanmış ve konuşlandırılmış bir alçak irtifa hava savunma sistemine karşı
taarruz helikopterlerinin hassasiyeti sorunun temelidir ve bu sorun ne yazık ki
bugüne kadar çözülememiştir, gelecekte de çözülmesi mümkün görülmemektedir.
Yakın hava destek görevindeki taarruz helikopterleri de aynı sorunla
karşılaşmasına rağmen dost unsurların ateş desteği ve himayesi alçak irtifa hava savunma sistemine karşı hassasiyetlerini azaltmaktadır.
ABD Ordusu açısından bakıldığında derin harekât ve düşman unsurlarına
henüz muharebeye girmeden müdahale etme düşüncesinden vazgeçildiğini
gösteren en belirgin işaretin Comanche taarruz helikopter projesinin hayata
geçirilmesinden vazgeçilmesidir. Comanche helikopteri, gelişmiş ve silah
sistemleriyle donatılmış bir keşif helikopteri olarak planlanmıştı ve muharebe
sahasında görevi düşman hedeflerini taarruz helikopterlerinin imha etmesi
maksadıyla tespit etmekti. Düşman radar güdümlü hava savunma silah
sistemlerinden kaçınması maksadıyla görünmezlik teknolojisi kullanılacak ve
helikopter düşmanın derinliklerinde fark edilmeden hareket edebilecekti. Fakat
çok pahalı olması ve geleceğin savaşlarında yeri olmayacağı düşüncesiyle proje
iptal edilmiştir.
Taarruz helikopterlerinin gelecekte yakın hava destek veya derin harekâttan
hangisinde etkin olarak kullanılacağının ve rollerinin kesin olarak belirlenmesinde silahlandırılmış insansız hava araçları kilit bir rol oynayacaktır. Yakın hava destek ve düşman derinliklerinde bağımsız ve/veya diğer hava unsurları ile müşterek harekât icra edecek şekilde tasarlanmış silahlı insansız hava araçları günümüzde etkin olarak ABD Ordusu tarafından kullanılmaktadır. Dost unsurların desteğinden yoksun olarak icra edilen derin harekât, içerdiği tehdit ve tehlikeler göz önüne alındığında, belki de silahlandırılmış insansız hava araçları için en uygun harekât şeklidir.
Muharebe sahasının karmaşıklığı, helikopterlerin düşmanın elinde bulunan
bütün silah sistemlerine karşı olan hassasiyetleri, karşı koyma sistemlerinin
özellikle muharebe sahasında tespit edilmeleri ve imha edilmeleri çok zor, hatta
imkânsız olan ısı güdümlü füzelere karşı sorgulanır etkisi ve silahlandırılmış
insansız hava araçlarının etkinliklerine rağmen, taarruz helikopterlerinin gelecekte de bazı ordular için temel muharebe araçlarından bir tanesi olarak kalmaya devam edecekleri muhakkaktır. Gerçekten de günümüzde birçok ülke taarruz helikopter tedarik ve kendi başına ya da ortak üretim projeleri ile taarruz helikopter üretme çabalarını sürdürmektedir. Türkiye de bu ülkelerden bir tanesidir ve taarruz helikopterlerinin yakın hava destek veya derin harekâtta etkinliklerini sorgulamak yerine onları en uygun şekilde ve etkin olarak kullanabilmek maksadıyla taktik ve teknikler geliştirmeye odaklanmak çok daha mantıklı bir yaklaşım olacaktır.
https://www.tai.com.tr/interfaces/tai/images/slides/atak-slide-image.png
Kaynak: TUSAŞ web sitesi
Şekil 9. T-129 modeli tarruz helikopteri
Türkiye’nin T-129 örneği ve taarruz helikopter üretmek imkân kabiliyetini
kazanma yolunda gelinen nokta açısından bakıldığında birçok ilerlemenin
sağlandığı yadsınamaz bir gerçektir, bununla beraber; helikoptere yönelik
teknolojiler, bilgi derinliği gerektiren çok farklı branşlardan oluşmuş geniş bir
gruptur. Bu teknoloji alanlarının her birinde aynı keskinlikte olabilmek çok güçtür.
Bu nedenle, teknoloji seçiminde dar bir alan hedeflenmesinin doğru bir yaklaşım olacağı, genel ve kapsayıcı bir politika uygulanmasından, teknik anlamda sığlık riskini de beraberinde getireceğinden, bilhassa kaçınılmasının uygun olacağı değerlendirilmektedir (Bayar, 2013,56).
Gerçekten de bir helikopteri üretebilmek için kazanılması gereken teknolojiler oldukça karmaşık ve uzun yıllar çalışmayı ve hatta bu alanda mesafe alan ülkelere göre geride kalınan mesafe göz önüne alındığında çok çalışmayı gerektiren bir sistemler bütünüdür. Bir helikopteri tamamen üretebilmek, üretim için gereken bütün teknolojileri kazanmak maliyet etkin bir yaklaşım olmaktan da çok uzaktır. Bunun yerine Türkiye’nin askerî ve sivil sektör helikopter ihtiyacını karşılamak maksadıyla yürütülen bütün tedarik/direkt alım/ortak üretim projelerinde helikopter üretiminde kritik olduğu değerlendirilen teknolojilerden en az birini kazanmak hedeflenmelidir.
Kaynakça
Bayar Fatih M. (2013). Geleceğin Helikopter Teknolojileri ve Türkiye İçin Öneriler. TMMOB Makina Mühendisleri Odası VII. Ulusal Uçak, Havacılık
ve Uzay Mühendisliği Kurultayı, Eskişehir.
Black J. (1997). The Military Revolution II, The Oxford Illustrated History of Modern War. New York: Oxford University Press.
Bourne J. (1997). Total War I, The Great War. The Oxford Illustrated History of Modern War. New York: Oxford University Press.
Cassidy Robert M. (2003). Renaissance of the Attack Helicopter in the Close Fight. Military Review.
Childs J. (1997). The Military Revolution I, The Oxford Illustrated History of Modern War. New York: Oxford University Press.
Forrest A. (1997). The Nation in Arms I, The French Wars, The Oxford Illustrated History of Modern War. New York: Oxford University Press.
French D. (1997). The Nation in Arms II, The Nineteenth Century, The Oxford Illustrated History of Modern War. New York: Oxford University Press.
Groenke Andrew S. (2005). CAS, Interdiction and Attack Helicopters. Thesis, Naval Postgraduate School, Monterey, California.
Kopp C. (2005). Are Helicopters Vulnerable? Australian Aviation.
Overy R. (1997). Total War II, The Second World War, The Oxford Illustrated History of Modern War. New York: Oxford University Press.
Roberts, John M. (1993). History of the World. New York: Oxford University Press.
Townshend C. (1997). The Oxford Illustrated History of Modern War. New York: Oxford University Press.
***