VİETNAM etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
VİETNAM etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

20 Aralık 2019 Cuma

Taarruz Helikopterleri BÖLÜM 2

Taarruz Helikopterleri  BÖLÜM 2



   Vietnam Savaşı sonrasında hava hücum harekâtı taktiklerinde büyük 
değişiklikler meydana gelmiş, helikopterlerin gelişen ve farklılaşan görev 


yelpazeleri göz önüne alınarak özel kuvvetler unsurlarını düşman derinliklerine 
taşıyan ve yine düşman hatları gerisinde dost unsurların himaye ve desteği olmadan muharebe arama ve kurtarma görevleri icra eden taktik ve teknikler geliştirilmiştir. 

Bu maksatla kullanılan helikopterlere en güzel örnek MH-47 modeli Chinook ve 
HH-53 Pave Low ile HH-60 Pave Hawk modeli helikopterlerdir. Bu helikopterler, 
havada yakıt ikmal kabiliyetine sahip, uzun menzilli, gelişmiş haberleşme ve 
elektronik karşı koyma sistemleri ile donatılmış modern muharebe araçlarıdırlar. 
Özel kuvvet unsurlarını düşman hatları gerisine taşıyan, keşif ve istihbarat 
görevleri icra eden ya da düşürülen hava aracı personelini kurtarma görevlerini icra eden bu helikopterler yukarıda belirtilen tehditlere ilave olarak düşman hava savunma sistemlerinin de tehdidine maruz kalmışlardır. Bu tür görevler icra eden helikopterler nokta atış yapabilen her türlü hava savunma silah sistemleri için ekonomik bir hedef haline gelmişlerdir. 

Çok daha yüksek performanslı hava araçlarını imha etmek maksadıyla 
tasarlanan hava savunma silah sistemlerinin helikopterlere etkisi de çok daha 
ölümcül olmuştur. Alçak, orta ve yüksek irtifalarda yüksek hızda uçan hava 
araçlarını imha maksadıyla geliştirilen ve kullanılan S-300PMU ve/veya S-300V 
gibi hava savunma silah sistemleri için düşman derinliklerinde dost unsurların 
destek ve himayesi olmadan kendi başlarına görev icra eden helikopterler çekici bir hedef haline gelmişlerdir. 

Helikopterler tarafından icra edilen çeşitli görev profillerinde maruz kalınan 
riskler de çok farklıdırlar. Hava hücum harekâtı icra eden helikopterler iniş ve 
kalkış esnasındaki düşük süratleri nedeniyle düşman etkilerine karşı en hassas 
durumda olduklarından bu süreler oldukça kısa tutulur ve inme veya binme 
sonrasında helikopterler süratle iniş-kalkış bölgelerini terk ederler. Uzun süre sabit durumda beklemeyi gerektiren özel operasyonlar ve Muharebe Arama Kurtarma (MAK) görevlerinde ise alternatif hareket tarzları da olmadığından düşman etkilerine maruz kalma etki ve süreleri daha uzundur. Teröre karşı yürütülen harekât ve yardım operasyonlarında da helikopterlerin düşman etkisine maruz kalma riskleri çok daha fazladır. Bu duruma belki de en güzel örnek Mogadişu’da düşük sürat ve alçak irtifada meskûn mahal üzerinde uçarken RPG ile düşürülen Amerikan Özel Kuvvetlerine ait iki helikopterdir. Somali yardım operasyonunda görüldüğü gibi, ekonomik dengesizliğin ve politik karmaşanın sürdüğü sorunlu bölgelere yapılan uluslararası yardım harekâtı çok tehlikeli olabilmektedir. 




Tablo-1 Değişik harekât nevilerinde maruz kalınan tehditler. 

Daha üstün düşman kuvvetlerine karşı özellikle terör örgütleri tarafından 
geliştirilen bir savaş taktik ve tekniği olan asimetrik savaş, ABD Ordusu Harp 
Akademisi profesörlerinden Steven Metz tarafından şöyle tanımlamaktadır: Askerî faaliyetler ve ulusal güvenlik açısından asimetrik savaş göreceli kuvvet oranı nedeniyle düşmandan farklı hareket etme, teşkilatlanma ve düşünmeyi gerektiren, düşmanın zayıf taraflarını istismar etmeyi ön plana çıkaran ve daha üstün hareket serbestisine dayanan bir mücadele yöntemidir. Politik-stratejik, askerî stratejik, operasyonel veya bunların karışımı bir seviyede olabilir. Uzun veya kısa vadeli olabilen asimetrik savaşın psikolojik ve fiziksel boyutları da göz ardı edilmemelidir (Cassidy, 2003: 4). 

Helikopterler açısından bakıldığında, asimetrik savaş belki de göreceli olarak 
korunma seviyeleri düşük ve zayıf olan helikopterlerin özellikle terör örgütleri 
nezdinde ateş altına alınması ve düşürülmesi en kolay, en faydalı ve ekonomik 
hedefler olduğu görülmektedir. Çok pahalı olan helikopterlerin çok daha ucuz 
RPG, ısı ve/veya radar güdümlü füzelerle etkisiz hale getirilmesi belki de asimetrik savaşın operasyonel ve sansasyonel boyutunun en güzel örneğidir. 

28 Haziran 2005 tarihinde RPG ile düşürülen bir CH-47 modeli yük 
helikopterinde 17 kişi, 05 Ağustos 2011 tarihinde Afganistan’da düşürülen aynı 
model helikopter içinde ise 38 kişi ölmüştür. Taliban kuvvetleri helikopterin RPG 
ile vurulduğunu iddia etmişlerdir. Bir CH-47 modeli ağır yük helikopterinin 
ortalama fiyatı 38 milyon dolar, bir RPG’nin ortalama fiyatı ise yaklaşık olarak 40 dolardır, aradaki fiyat farkı ve helikopterde hayatını kaybedenler de dikkate 
alındığında terör örgütleri açısından asimetrik savaşta en faydalı hedeflerin 
helikopterler olduğu rahatlıkla ifade edilebilir. 

Hava Savunma Silah Sistemleri Tehdidi 

Helikopterlere yönelik hava savunma silah sistem tehdidi genel olarak 
güdümlü ve güdümsüz tehditler olarak iki genel kategoriye ayrılabilir. Radar 
güdümlü silah sistemlerinde merminin namluyu terk ettikten sonra kontrol edilmesi mümkün değilken füzelerin çoğunda bu özellik mevcuttur. Radar güdümlü silah sistemlerinin bakım ve idameleri ve büyüklükleri nedeniyle muharebe sahasında gizlenmeleri zordur. Ayrıca yaydıkları sinyaller nedeniyle çalışmaya başladıkları anda tespit edilmeleri ve ateş altına alınmaları çok kolaydır. Isı güdümlü silah sistemleri ise tipik olarak omuzdan atılan füzelerde kullanılır ve çoğunlukla helikopterleri hedef alan bu sistemlerin ateşlenmeden önce tespit edilmeleri hemen hemen imkânsızdır. Hava savunma silah sistemlerinin etkili menzilleri değişiklik gösterse de çoğu bütün helikopterleri, çok alçak irtifalar hariç ateş altına alma imkân ve kabiliyetine sahiptirler. 

Güdümsüz hava savunma silah sistemleri hedefin tespiti, takip edilmesi, ateş 
altına alınması ve hedefin etki altına alınması maksadıyla bir operatöre ihtiyaç 
duyan silah sistemleridirler. Bu tür silahlar genellikle, piyadenin kullandığı tüfekler ile büyük çaplı uçaksavar silahlarının yanı sıra tüfeklerden atılan bombaları veya güdümsüz modda atılan güdümlü füzeleri de kapsamaktadır. Ateşlenmeden önce bu tür hava savunma silahlarının tespit edilmeleri çok zordur, fakat güdümsüz olduklarından isabet oranları düşüktür. 

Helikopterler ve özellikle taarruz helikopterleri için en tehlikeli durum ve 
senaryo ise güdümlü ve güdümsüz hava savunma silah sistemlerinin aynı anda, 
birbirini tamamlar şekilde planlanıp kullanıldığı hava savunma sistemleridir. Radar ve ısı güdümlü hava savunma silah sistemleri güdümsüz lere oranla çok daha tehlikelidirler ve helikopterlerin genellikle uçtukları görev irtifaları olan 200-300 feet irtifalarda çok etkilidirler. Öldürücü güdümlü silah sistemlerinin mevcudiyeti helikopterleri, güdümsüz silahların etkilerine maruz kaldıkları daha düşük irtifalara alçalmaya zorlar. Hafif silahlar ve RPG’ler hava savunma silahı olarak tasarlanmamalarına rağmen helikopterlere karşı etkilidirler ve muharebe sahasının karmaşık ortamında helikopterleri etkin olarak ateş altına alma ve etkisiz bırakma imkân ve kabiliyetleri her zaman vardır. Özellikle alçak irtifalarda düşük süratle uçan helikopterler ile indirme bölgelerine iniş-kalkış yapan hücum helikopterleri, sıhhi tahliye ve muharebe arama kurtarma görevi icra eden genel maksat helikopterleri, kısacası görevleri nedeniyle alçak irtifalarda uçan, yer birliklerinin bir uzantısı olarak görev yaptıklarından sık sık iniş-kalkış yapmak zorunda olan helikopterler güdümsüz silah sistemleri için her zaman uygun ve faydalı hedeftirler. 

Helikopterler hava savunma silah sistemlerinin etkilerinden korunmak için 
değişik taktikler ve karşı koyma sistemlerini kullanmaktadırlar. Ne yazık ki 
sakınma ve korunma maksadıyla geliştirilen karşı koyma sistemleri ve uygulanan taktiklerin hiçbirisi yüzde yüz koruma sağlamamaktadır. Güdümlü hava savunma silah sistemlerinden sakınmak maksadıyla helikopterler 200 feet irtifa altında uçmayı tercih ederler. Güdümlü silah sistemleri olmadığı zaman 1500 feet irtifada uçan helikopterler güdümsüz hava savunma silah sistemlerinden kolaylıkla sakınırlar. Helikopterlerin alçak irtifalarda uçarken düşman etkilerinden sakınmak maksadıyla uyguladıkları taktiklerden bir tanesi de sürekli olarak manevra yapmaktır. Hava savunma silah sistem tehdidi arttıkça karşı koyma sistemleri de sürekli olarak geliştirilmiş, günümüzde helikopterler ısı ve radar güdümlü silah sistemlerinin yanı sıra, maruz kaldıkları diğer silah sistemlerinin de etkilerinden korunmak maksadıyla birçok savunma sistemleri geliştirmişlerdir. Bazı helikopterlerde zırh koruma mevcuttur fakat bu koruma sadece mürettebatın korunmasını sağlayan zırhlı koltukları ve motorun hayati kısımlarını koruyan zırh plakalarını içermektedir. Isı ve radar kontrollü silah sistemlerine karşı geliştirilen ikaz ve karşı koyma sistemleri de radar ikaz alıcıları, flare, chaff, RAM (Radar Absorbent Materiel) boya, IR bastırıcı, lazer ikaz alıcı, IR karıştırıcılar vb. gibi birçok sistemi kapsamaktadır. Bütün uygulanan uçuş taktik ve teknikleri ile geliştirilen karşı koyma sistemlerine rağmen helikopterlerin hava savunma silah sistemlerine karşı hassasiyeti asla tamamen ortadan kaldırılamayacaktır. 

Taarruz Helikopterleri 

23-24 Mart 2003 gecesi Irak’a Özgürlük Operasyonunun ilk günlerinde, 
ABD Ordusu 11’inci Taarruz Helikopter Alayı, Bağdat’ın güneyinde konuşlu Irak 
Medine Tümeni unsurları üzerine bir derin harekât icra etmişlerdir. Operasyon, 
standart taarruz helikopter doktrinine uygun olarak planlanmıştır. Yer birliklerine sağlanan yakın hava desteğinden ziyade, ABD Ordusu taarruz helikopterleri için daha bağımsız hareket ettikleri, düşman bölgesi derinliklerinde düşman kuvvetlerini daha muharebeye katılmadan imhayı esas alan derin harekât konseptini geliştirmiştir. Irak Medine Tümeni gibi, düşman kuvvetleri statik ve savunma durumunda iken taarruz ederek mümkün olabilen en fazla oranda düşmana kayıp verdirmek taktiğin esasıydı. Daha önceki denemelerde taarruz helikopterlerinin bu tür harekât için en uygun harp sistemleri oldukları görülmüş ve Çöl Fırtınası Operasyonunda da taarruz helikopterleri ile düşman derinliklerine bu tür saldırılar icra edilmişti. 

Fakat 11’inci Taarruz Helikopter Alayının taarruzu başlangıçta öngörülen 
başarıyı sağlayamamıştır. Yapılan değerlendirme sonucu harekât durdurulmuş olsa da, hedef vuruş, kayıp, görev performansı vb. ölçütler esas alındığında, sırasıyla en fazla, düşük uçuş süratli yakın muharebe uçaklarının başarılı olduğu, bunu taarruz helikopterlerinin takip ettiği, yüksek süratli muharebe uçaklarının ise başlangıçta öngörülen başarıyı sağlayamadıkları görülmüştür. Bu harekât esnasında bir helikopter düşman ateşi ile vurularak düşürülmüş, bir tanesi hariç derin harekâta katılan bütün helikopterler isabet almış ve görev Medine Tümenine önemli oranda bir kayıp verdirilemeden iptal edilmek zorunda kalınmıştır (Groenke, 2005: 1). Harekâtın arzu edilen etkiyi yaratamamasının ötesinde, başarısızlık, derin harekât konseptinin ve helikopterlerin muharebe sahasındaki rollerinin de sorgulanmasına neden olmuştur. Bu sorgulama neticesinde ortaya çıkan temel soru: “Helikopterler, muharebe sahasında esas olarak bağımsız olarak düşman bölgesinde önleme görevleri mi, yoksa düşmanla temasta olan dost unsurlara yakın hava desteği sağlama görevlerini mi icra etmelidirler?” Taarruz helikopterleri için bu sorgulama, sadece orta ve yüksek yoğunluklu çatışmaların yaşandığı modern ve karmaşık muharebe sahası için değil, düşük yoğunluklu çatışma bölgeleri için de geçerlidir. 

 Askerî terminolojide doktrin birçok şekilde tanımlanır ve operasyonlarda 
farklı uygulamaları mevcuttur. Bu nedenle bir ülkenin silahlı kuvvetlerinde dahi 
doktrinin rolü ve bir ordunun muharebe kabiliyetini nasıl geliştirdiğini algılamada farklı yorumlar vardır. Örneğin aynı ulusa ait olmalarına ve aynı komutanlık altında olmalarına rağmen, bir kara ordusunun doktrin ve muharebe sahasını algılaması, hava kuvvetlerinin algılamasından çok farklıdır. 

Doktrin farklı ülkeler ve silahlı kuvvetler tarafından çok farklı şekillerde 
tanımlansa da biz doktrini ‘askerî unsurlar tarafından, milli hedeflere ulaşmak 
maksadıyla kullanılan, uygulanması zorunlu fakat muharebe sahasında değişken 
durumlara göre farklılıklar gösteren temel prensiplerdir’ şeklinde tanımlayacağız. 
Bir anlamda doktrin, askerî personele karşılaştığı problemleri nasıl çözeceğini ve 
nasıl iş yapması gerektiğini gösteren ama kesinlikle mekanik ve önceden 
belirlenmiş çözümler sunmayan öğretiler olarak kabul edilebilir. Unutmamak 
gerekir ki doktrin ne kadar emredici olursa olsun uygulamada değişken durumlar için muhakeme ve değişik harekât tarzlarının belirlenmesini ve uygulanmasını gerektirir. 

Taarruz helikopterleri açısından doktrine baktığımızda, daha bağımsız 
hareket ettikleri düşman derinliklerine yapılan önleme harekâtı ve yakın hava 
desteği görevlerinin geçmişi 2’nci Dünya Savaşına kadar uzanmaktadır. Taarruz 
helikopterlerinin bu iki farklı görevinde hedeflerin yeri arasında temel bir fark 
mevcuttur. İki ordunun karşı karşıya geldiği konvansiyonel bir harpte önleme 
harekâtı düşman hatlarının oldukça gerisinde ve harekâtı icra eden unsurun organik kuruluşunda bulunan destek silahlarının menzili dışında icra edilirken, yakın hava desteği dost ve düşman unsurların karşı karşıya geldiği anlarda icra edilmektedir. 
Yakın hava desteğinde taarruz helikopterlerinin hedefleri destekledikleri yer 
birlikleri için imha edilmeleri uygun ve öncelikli olan hedefler iken, derin harekâtta hedef önceliği muharebe sahasına ulaşması engellenmek istenen düşman unsurları ile harp araç, sistem ve malzemeleridir. Taarruz helikopterleri üzerinde köprüler ve ulaştırma altyapısını tahrip edebilecek güçte silahlar bulunmadığından önleme görevleri düşman birlikleri ve harp araç ve sistemleri üzerine yoğunlaştırılır. 

Düşman hatları gerisinde yapılan derin harekâtın birçok avantajları 
mevcuttur, bunlardan en belirgin olanı düşmanın muharebe unsurlarının lojistik 
ikmalini sekteye uğratarak asıl çatışma sahasında onu zayıf düşürmektir. 
Muharebenin sürdüğü bölgelerden uzakta, esas rolü muharebeden ziyade lojistik desteğe yoğunlaşmış olan düşman unsurları aynı zamanda kolay bir hedeftirler. İdari intikal yapan, emniyet tedbirlerinden ziyade sürate önem veren lojistik ikmal unsurlarının yanı sıra taarruz helikopterleri için diğer faydalı hedefler; düşmanın ihtiyatları ve muharebeye katılmak üzere ileri doğru yanaşan muharip unsurlarıdır. 

Bununla beraber derin harekât birçok riskleri ihtiva eden bir harekât çeşididir. 
Düşman derinliklerinde harekâta katılan özellikle taarruz helikopterleri düşman 
hava savunma silah sistemlerinin dikkatini çekecek ve kuvvetli önlemler almasına neden olacaktır. Derin harekât bunun yanı sıra, çoğunlukla dost kuvvetler tarafından kontrol edilmeyen ve düşmanın hâkimiyetinde olan arazi üzerinde uzun süreler dost unsurların sağladığı himayeden yoksun bir şekilde uçmayı gerektirmektedir. 

Uzun menzilli top, roket ve füze sistemleri derin harekâta katılan taarruz helikopterleri ile birlikte kullanıldıklarında ise koordinasyon helikopterlerin dost ateşlerinden zarar görmemesi için önem kazanmaktadır. 

Amerikan ordusu taarruz helikopterlerini Vietnam Savaşı esnasında hava-
hava muharebelerinin temel bir silah sistemi olarak kabul etmiştir. 1950’li yıllardan itibaren ABD ordusu ve Deniz Piyadeleri helikopterlerin muharebe sahasındaki faydalarını gördükten sonra silahlandırılmış helikopter denemelerine 
başlamışlardır. ABD Ordusu için helikopterlerden sağlanan yakın hava desteğinin özel bir önemi vardır. Kara ve hava kuvvetleri arasındaki karşılıklı yazılı olmayan anlaşmalara göre kara kuvvetlerinde yeteri kadar sabit kanatlı hava aracı yoktur, kara kuvvetlerinin sabit kanatlı hava araçlarındaki kısıtlı imkân ve kabiliyeti onu helikopter alanında gelişme ve genişlemeye yönlendirmiştir. Hava kuvvetleri için de helikopterler tarafından icra edilen görevler asla hava kuvvetlerine ait olan rol ve görevler için bir tehdit oluşturmamaktadır. 

1950-1970 yılları arasında sadece helikopterlerin değil, özellikle taarruz 
helikopterlerinin de muharebe sahasında daha etkin kullanılması için taktik ve 
teknikler geliştirilmiş, teknolojik gelişmelere paralel olarak helikopterler muharebe sahalarında giderek artan oranda bağımsız harekât icra edebilme imkân ve kabiliyetine kavuşmuşlardır. Sonraki yıllarda helikopter kullanım konsepti gelişmeye devam etmiş ve Çöl Fırtınası Harekâtına kadar taarruz helikopterlerinin kendi başlarına bağımsız olarak düşman derinliklerinde harekât icra ettikleri derin harekât konsepti tamamen olgunluğa ulaşmıştır. 

Hava kuvvetleri açısından hava desteği stratejik ve taktik hava desteği olarak 
tanımlanmakta ve stratejik hava desteği hava kuvvetleri tarafından her zaman 
birinci öncelikli vazife olarak kabul edilmektedir. Bunun temel nedeni, stratejik 
hava desteğinin özellikle muharebenin başlangıç safhasında kesin sonuç alıcı bir 
rolünün olması ve muharebenin seyrini daha henüz başlangıç safhasında iken 
büyük oranda değiştirebilme yeteneğinin olmasıdır. 

Hava kuvvetleri açısından taktik hava desteği her zaman ikinci öncelikli ve 
kara unsurlarını destekleme görevi olarak algılanmıştır. Taktik hava desteğinde üç temel alt görev mevcuttur, bunlar; hava üstünlüğünün ele geçirilmesi, önleme harekâtının icrası ve dost unsurlara sağlanan yakın hava desteğidir. Hava üstünlüğünün ele geçirilmesi muharebe sahası üzerindeki hava sahasının 
kontrolünün ele geçirilmesi, önleme harekâtı henüz muharebeye girmemiş düşman unsurlarının tespit ve imhası, yakın hava desteği ise dost unsurlarla muharebeye tutuşan düşman kuvvetlerinin direkt olarak ateş altına alınmasıdır. 

Yakın hava desteği hava kuvvetleri için daima istenmeyen bir üvey evlat 
olarak kalacaktır. Bu görev, rakip bir hava kuvveti yaratılmaması için, asla kara 
kuvvetlerine geri verilmeyecek ve hava gücünün merkezi kontrolü yitirildiğinden 
asla tam olarak kabul edilmeyecektir... Bu nedenle kara kuvvetleri daima 
helikopterler ile yetinmek durumunda olacaktır (Carl Builder, The Masks of War: 
American Military Styles in Strategy and Analysis, Baltimore: Johns Hopkins 
University Press, 1989-137’den aktaran Groenke, 2005,24). 

Taarruz helikopterleri tarafından icra edilen yakın hava destek görevlerinin 
de avantajlarının yanı sıra dezavantajları da mevcuttur. Yakın hava desteğinin en önemli avantajlarından bir tanesi dost unsurlarla muharebeye girmiş düşman 
kuvvetlerine direkt olarak müdahale edilmesidir. Yer birliklerinin bir uzantısı 
olarak, yüksek hızları nedeniyle muharebe sahasının her yerine süratle sevk 
edilebilen taarruz helikopterleri düşmanı direkt olarak ateş altına alırken, harekâtın her safhasında dost unsurların himayesi altındadırlar. Düşman unsurları ise, muharebeye girmiş olduklarından bütün tehditlere karşı hazırlıklı durumdadırlar ve helikopterler için derin harekâta nazaran çok daha büyük bir risk oluşturmaktadırlar. 

Sovyetler Birliği silahlandırılmış helikopter kullanma denemelerine 1950’li 
yıllarda başlamış fakat gelecekteki taarruz helikopterlerinin temel platformu olacak olan Mı-24 Hind’i geliştirme çabalarına 1960’lı yılların sonlarına doğru 
başlamıştır. Hind A modeli helikopter Sovyetlerin henüz sadece taarruz maksatlı 
olarak kullanılacak bir helikopter fikrine hazır olmadıklarının bir göstergesidir. 
Hind A helikopteri aslında silahlandırılmış bir ulaştırma helikopteridir ve iki 
maksatlı olarak kullanılmak üzere tasarlanmıştır. Helikopterlerle yapılan hava 
hücum harekâtında uzun menzilli topçu ve jet uçakları eksikliği helikopterlere silah sistemleri takılarak giderilmeye çalışılmıştır. 

Sovyetler Birliğinde tamamen taarruz helikopteri olarak kullanılmak üzere 
helikopter tasarlama düşüncesi nükleer doktrinden konvansiyonel doktrine geçiş, Sovyetlerin 1970’li yılların ortasında olan Vietnam Savaşı, Ekim 1973 Arap-İsrail Savaşından aldıkları dersler sonucunda doğmuş ve Hind modeli helikopterin tamamen taarruz maksatlı olarak tasarlanan bir versiyonu üretilmiştir. Sovyetler için taarruz helikopter doktrini ve taktik gelişimini tamamlamanın son safhası ise Afganistan Savaşı öncesi olmuş ve yakın hava desteği taarruz helikopterleri için öncelikli görev haline gelmiştir. 


Sonuç Yerine 

    Taarruz helikopterlerinin uygun taktik ve teknikler kullanıldığında, yakın hava 
destek ve bağımsız olarak dost unsurların desteğinden yoksun olarak icra ettikleri derin harekâtta etkili oldukları günümüzde artık yadsınamaz bir gerçektir. 
    Uygun taktik ve teknikleri kullanmanın yanı sıra düşman imkân kabiliyetleri ile hava savunma silah sistemleri ve düşmanın hazırlık derecesinin her iki harekâtın başarısına olan etkileri kaçınılmazdır. Muharebe sahasının karmaşıklığı ve düşman hava savunma silah sistemlerinin etkin olduğu durumlarda özellikle dost unsurların desteğinden yoksun olarak icra edilen derin harekât konsepti günümüzde sorgulanır hale gelmiştir. 

Taarruz helikopterleri her ne kadar derin harekât yapabilecek imkân ve 
kabiliyetlere sahip olsalar da, hazırlıklı ve gerekli tedbirleri alabilen düşman 
unsurlarına karşı derin harekâtın icrası zorluklar ve sınırlılıklar içermektedir. İyi 
teşkilatlanmış ve konuşlandırılmış bir alçak irtifa hava savunma sistemine karşı 
taarruz helikopterlerinin hassasiyeti sorunun temelidir ve bu sorun ne yazık ki 
bugüne kadar çözülememiştir, gelecekte de çözülmesi mümkün görülmemektedir. 
Yakın hava destek görevindeki taarruz helikopterleri de aynı sorunla 
karşılaşmasına rağmen dost unsurların ateş desteği ve himayesi alçak irtifa hava savunma sistemine karşı hassasiyetlerini azaltmaktadır. 

ABD Ordusu açısından bakıldığında derin harekât ve düşman unsurlarına 
henüz muharebeye girmeden müdahale etme düşüncesinden vazgeçildiğini 
gösteren en belirgin işaretin Comanche taarruz helikopter projesinin hayata 
geçirilmesinden vazgeçilmesidir. Comanche helikopteri, gelişmiş ve silah 
sistemleriyle donatılmış bir keşif helikopteri olarak planlanmıştı ve muharebe 
sahasında görevi düşman hedeflerini taarruz helikopterlerinin imha etmesi 
maksadıyla tespit etmekti. Düşman radar güdümlü hava savunma silah 
sistemlerinden kaçınması maksadıyla görünmezlik teknolojisi kullanılacak ve 
helikopter düşmanın derinliklerinde fark edilmeden hareket edebilecekti. Fakat 
çok pahalı olması ve geleceğin savaşlarında yeri olmayacağı düşüncesiyle proje 
iptal edilmiştir. 

Taarruz helikopterlerinin gelecekte yakın hava destek veya derin harekâttan 
hangisinde etkin olarak kullanılacağının ve rollerinin kesin olarak belirlenmesinde silahlandırılmış insansız hava araçları kilit bir rol oynayacaktır. Yakın hava destek ve düşman derinliklerinde bağımsız ve/veya diğer hava unsurları ile müşterek harekât icra edecek şekilde tasarlanmış silahlı insansız hava araçları günümüzde etkin olarak ABD Ordusu tarafından kullanılmaktadır. Dost unsurların desteğinden yoksun olarak icra edilen derin harekât, içerdiği tehdit ve tehlikeler göz önüne alındığında, belki de silahlandırılmış insansız hava araçları için en uygun harekât şeklidir. 

Muharebe sahasının karmaşıklığı, helikopterlerin düşmanın elinde bulunan 
bütün silah sistemlerine karşı olan hassasiyetleri, karşı koyma sistemlerinin 
özellikle muharebe sahasında tespit edilmeleri ve imha edilmeleri çok zor, hatta 
imkânsız olan ısı güdümlü füzelere karşı sorgulanır etkisi ve silahlandırılmış 
insansız hava araçlarının etkinliklerine rağmen, taarruz helikopterlerinin gelecekte de bazı ordular için temel muharebe araçlarından bir tanesi olarak kalmaya devam edecekleri muhakkaktır. Gerçekten de günümüzde birçok ülke taarruz helikopter tedarik ve kendi başına ya da ortak üretim projeleri ile taarruz helikopter üretme çabalarını sürdürmektedir. Türkiye de bu ülkelerden bir tanesidir ve taarruz helikopterlerinin yakın hava destek veya derin harekâtta etkinliklerini sorgulamak yerine onları en uygun şekilde ve etkin olarak kullanabilmek maksadıyla taktik ve teknikler geliştirmeye odaklanmak çok daha mantıklı bir yaklaşım olacaktır. 


https://www.tai.com.tr/interfaces/tai/images/slides/atak-slide-image.png 
Kaynak: TUSAŞ web sitesi 
Şekil 9. T-129 modeli tarruz helikopteri 


Türkiye’nin T-129 örneği ve taarruz helikopter üretmek imkân kabiliyetini 
kazanma yolunda gelinen nokta açısından bakıldığında birçok ilerlemenin 
sağlandığı yadsınamaz bir gerçektir, bununla beraber; helikoptere yönelik 
teknolojiler, bilgi derinliği gerektiren çok farklı branşlardan oluşmuş geniş bir 
gruptur. Bu teknoloji alanlarının her birinde aynı keskinlikte olabilmek çok güçtür. 

   Bu nedenle, teknoloji seçiminde dar bir alan hedeflenmesinin doğru bir yaklaşım olacağı, genel ve kapsayıcı bir politika uygulanmasından, teknik anlamda sığlık riskini de beraberinde getireceğinden, bilhassa kaçınılmasının uygun olacağı değerlendirilmektedir (Bayar, 2013,56). 
Gerçekten de bir helikopteri üretebilmek için kazanılması gereken teknolojiler oldukça karmaşık ve uzun yıllar çalışmayı ve hatta bu alanda mesafe alan ülkelere göre geride kalınan mesafe göz önüne alındığında çok çalışmayı gerektiren bir sistemler bütünüdür. Bir helikopteri tamamen üretebilmek, üretim için gereken bütün teknolojileri kazanmak maliyet etkin bir yaklaşım olmaktan da çok uzaktır. Bunun yerine Türkiye’nin askerî ve sivil sektör helikopter ihtiyacını karşılamak maksadıyla yürütülen bütün tedarik/direkt alım/ortak üretim projelerinde helikopter üretiminde kritik olduğu değerlendirilen teknolojilerden en az birini kazanmak hedeflenmelidir. 

Kaynakça 

Bayar Fatih M. (2013). Geleceğin Helikopter Teknolojileri ve Türkiye İçin Öneriler. TMMOB Makina Mühendisleri Odası VII. Ulusal Uçak, Havacılık 
ve Uzay Mühendisliği Kurultayı, Eskişehir. 

Black J. (1997). The Military Revolution II, The Oxford Illustrated History of Modern War. New York: Oxford University Press. 

Bourne J. (1997). Total War I, The Great War. The Oxford Illustrated History of Modern War. New York: Oxford University Press. 

Cassidy Robert M. (2003). Renaissance of the Attack Helicopter in the Close Fight. Military Review. 

Childs J. (1997). The Military Revolution I, The Oxford Illustrated History of Modern War. New York: Oxford University Press. 

Forrest A. (1997). The Nation in Arms I, The French Wars, The Oxford Illustrated History of Modern War. New York: Oxford University Press. 

French D. (1997). The Nation in Arms II, The Nineteenth Century, The Oxford Illustrated History of Modern War. New York: Oxford University Press. 

Groenke Andrew S. (2005). CAS, Interdiction and Attack Helicopters. Thesis, Naval Postgraduate School, Monterey, California. 

Kopp C. (2005). Are Helicopters Vulnerable? Australian Aviation. 

Overy R. (1997). Total War II, The Second World War, The Oxford Illustrated History of Modern War. New York: Oxford University Press. 

Roberts, John M. (1993). History of the World. New York: Oxford University Press. 

Townshend C. (1997). The Oxford Illustrated History of Modern War. New York: Oxford University Press. 

***

Taarruz Helikopterleri BÖLÜM 1

Taarruz Helikopterleri, BÖLÜM 1 





Ercan Caner . 

Özet; 

Bu makalenin amacı, helikopterlerin en gelişmiş modeli olan taarruz helikopterlerinin ilk kullanılmaya başladıkları andan günümüze dek gelişme süreçlerini, modern taarruz helikopterlerinin özelliklerini, kabiliyetlerini, sınırlılıklarını okuyucuya sunmak ve taarruz helikopterlerinin günümüzün karmaşık muharebe ortamındaki etkinliklerini sorgulamaktır. Makalede bugünün modern taarruz helikopterlerinin özellikleri ayrıntılı olarak incelenecek, taarruz helikopterlerinin yüksek tehdit ortamında kendi başlarına harekât icra etme kabiliyetleri sorgulanacak ve alçak orta ve yüksek irtifalarda helikopterlerin muharebe sahasındaki etkinlikleri ortaya koyulmaya çalışılacaktır. 




Giriş 

Yerden dikine olarak havalanabilen ve havada sabit olarak durabilen bir araç düşüncesi, muhtemelen insan uçmayı ilk hayal ettiğinde doğmuştur. 
Igor Ivanovitch Sikorsky 

Gelişmeleri, Otto Lilienthal, Samuel Langley ve motorlu bir uçağın ilk 
kontrollü uçuşunu 1903 yılında gerçekleştiren Orville ve Wilbur Wright’a uzanan 
uçaklarla karşılaştırıldıklarında, başarılı bir helikopter uçuşunun geçmişi nispeten belirsizdir. Bir helikopter basit olarak, havada kalabilmek için gereken kaldırma kuvveti, itme ve kontrol mekanizmasını dönen kanatlar ile sağlayan, havada ileri uçuş olmadan sabit olarak durabilen bir araçtır. Havada sabit durabilme özelliğine ilave olarak helikopter ileri uçabilen, irtifa almak maksadıyla tırmanabilen, irtifada düz uçuş yapabilen ve iniş yapabilmek maksadıyla alçalıp tekrar havada sabit uçuş durumuna gelebilen bir hava aracıdır. 

    Teknolojik gelişmeler sadece bilimsel veri ve anlayışla sınırlı bağımsız bir 
süreç değildirler; tesadüfler dışında olanların tümü kuramsal ya da pratik 
ihtiyaçlardan doğar. Bu nedenle, sivil alanlarda kullanılan pek çok teknolojik 
yenilik öncelikle toplumun en temel ihtiyacı olan güvenlikten kaynaklanmıştır. Bu önermemizin karşıtı olan görüşlere göre ise; askerî kurumlar her zaman diğer sosyal gruplara nazaran daha tutucu bir konumda, nadir olarak teknolojik 
gelişmelere öncülük eden adımları ilk olarak atan bir konumda olmuşlar ve yeni 
silah sistemlerini kabul etme ve benimsemede her zaman çok isteksiz 
davranmışlardır (Towsend,1997:3). Helikopter alanındaki gelişmeler birinci savı 
desteklemektedir. İlk helikopter uçuşu 1935 yılında Louis-Charles Breguet 
tarafından gerçekleştirilmiş, dört yıl sonra Igor Ivanovitch Sikorsky geliştirdiği VS-300, XR-4 ve XR-6 helikopterleri ile Amerikan ordusunun dikkatini çekmeyi 
başarmıştır. Sikorsky’nin çabalarını destekleyen Amerikan ordusu II. Dünya 
Savaşının sonlarına doğru helikopterleri muharebe sahasında kullanmaya 
başlamıştır. 




VS 300 early version
Kaynak: www.fiddlersgreen.net 
Şekil 1. VS-300 helikopteri 


     İlk başarılı uçuşlarından günümüze kadar geçen yaklaşık 70 yıl boyunca 
helikopterler, sadece pilotu taşıyabilen dengesiz ve sarsıntılı araçlardan mükemmel uçuş yetenekleri olan karmaşık ve modern hava araçlarına dönüşmüşlerdir. Sabit kanatlı hava araçlarından farklı olarak havada sabit durma, ileri, geri ve yana uçuş kabiliyetleri olan helikopterler birçok manevrayı da rahatlıkla yapabilmektedirler. 

Günümüzde dünyada yaklaşık olarak 40.000’den fazla helikopter sivil ve askerî 
maksatlı olarak kullanılmaktadır. Sivil maksatlı olarak çoğunlukla hava ambulansı, deniz ve dağlık bölgelerde arama ve kurtarma, zirai ilaçlama, yangınla mücadele, güvenlik hizmetleri ve deniz üstü petrol platformlarına ulaşımda yaygın bir şekilde kullanılmaktadırlar. Helikopterlerin askerî alanda kullanımı da oldukça yaygındır ve ikmal maddeleri ve birliklerin havadan nakli, mayın temizleme, muharebe sahası keşfi, hava hücum harekâtı, yakın hava desteği ve tank avcılığı görevlerini kapsamaktadır. 

Havacılıkta farklı birçok alanda son 40 yıldır aralıksız olarak sürdürülen bilimsel araştırma ve gelişmeler helikopterlerin performanslarını geliştirmiş, ana rotor sistemlerinin kaldırma kapasitelerini artırmış, helikopterlerin mekanik  güvenilirlikleri, süratleri ve havada kalış sürelerinde büyük artışlar meydana 
gelmiştir. Ana rotor sistemlerini geliştirmek maksadıyla yürütülen çalışmalar 
sonucunda helikopterler kendi boş ağırlıklarından daha fazla yükü kaldırabilir hale gelmişler ve düz uçuş süratleri saatte 370 km’ye ulaşmıştır. 

Tarihsel Gelişim 

Savaşın niteliği, karakteri ve kullanılan harp silah araçları tarih boyunca 
değişim göstermiştir. Ekonomik ve teknolojik alanda daha önce gelişme başarısını gösteren ülkeler savaşın niteliğinin değişiminde de öncü rolü oynamışlardır. Muharebede uygulanan strateji, taktik ve tekniklerin yanı sıra silah sistemleri ile harp silah ve araçlarının geliştirilmesi ve muharebe sahasında kullanılmasında da ilk adımları atmışlardır. Avrupa’nın sosyal, ekonomi ve teknoloji alanındaki gelişmeleri onu savaşın niteliği ve karakterini belirlemede de öne çıkarmış ve şiddet, öldürme, ateşli silahların kullanılması ve profesyonel teşkilatlanmayı içeren Avrupa Savaş Modeli tarihsel süreçte hâkim model hale gelmiştir (Childs, 1997: 34). 

18’inci yüzyılda savaş taktik ve tekniklerinde Avrupa’nın öncü rolü 
hâkimdir. Bu yüzyılda teknolojik olarak ve teşkilatlanma anlamında kara ve deniz kuvvetlerinde önemli değişiklikler olmamış savaşın sosyal boyutunda en önemli değişiklik sayılabilecek gelişme ise 1775-1783 yıllarını kapsayan Amerikan Bağımsızlık Savaşı olmuştur (Black, 1997: 35). Savaşın tarihinde 19’uncu yüzyıl, Amerikan ulusunun ortaya çıktığı, Türklerin Avrupa’da üstünlüklerini yitirdiği ve Çin’in diğer uluslara hâkimiyetini hissettirmeye başladığı yüzyıl olmuştur. 

Sayıca çok üstün kuvvetlerle düşman unsurlarını ezmeye dayanan Fransız 
hâkimiyeti ve bu hâkimiyete karşı direniş, İspanya Savaşı’nda düzenli İngiliz 
Ordusu’nun yanı sıra Fransızların karşısına ve muharebe sahasına ilk kez gerilla 
taktik ve teknikleri ile savaşan İspanyolları çıkarmıştır. Düzenli İngiliz ve İspanyol birlikleri de savaşmasına rağmen İspanya Savaşı’nda savaşın kaderini gerilla taktik ve teknikleriyle savaşan İspanyol direnişçileri belirlemiştir. Napolyon’un bu savaşı kazanabilmesi bütün İspanyol ulusunu yenmesini gerektiriyordu ve İspanyol gerillaları ulusal ruhun da dirilişi ve desteğiyle uzun vadede sonucu belirleyen faktör olmuşlardır. Sonuçta zafere İspanyol ve İngiliz düzenli ordularının yanı sıra İspanyol gerillalarının da ortak çabaları ile ulaşılmıştır (Forrest, 1997: 62). 


19’uncu yüzyılda, sanayileşmenin bütün Avrupa’da yayılması ve yaygınlaşması sonucunda muharebe sahası da değişime uğramıştır. Dumansız barutun tüfeklerde kullanılması, süratle ateş edebilen topçu ve makineli tüfekler 
bütün savaş taktik, teknik ve hatta kıyafetlerinin değişmesine neden olmuştur. 
Geride kalan yüzyılın parlak ve gösterişli üniformaları yerlerini bu yüzyılda gri ve kahve renklerin hâkim olduğu kamuflajlı kıyafetlere bırakmışlardır (French, 1997: 80). 

Harp silah araç ve gereçlerindeki teknolojik gelişmeler savaşı çok daha 
korkutucu bir hale getirmiştir. Bunun nedeni sadece makineli tüfekler ve çok 
sayıda insanın ölümüne yol açan güçlü patlayıcıların kullanılması değildir. Bunun 
nedeni zehirli gazların, alev makinelerinin ve tankların da ortaya çıkması değildir. Savaşın 19’uncu yüzyılda bu denli korkunç hale gelmesinin temel nedeni, sivillerin de artık savaşın bir parçası haline gelmiş olması ve sivillerin de moral, sağlık, çalışma istekleri ve nihayetinde savaşma azim ve iradelerinin kırılmasının savaşların kazanılmasında önemli bir rol oynamasıdır (Roberts,1993:716). 

Ekim 1911 ayı sonlarında, Libya’da Türklere karşı savaşan bir avuç İtalyan 
havacıdan biri olan Üsteğmen Giulio Gavotti Avusturya imali Taube modeli uçağı 
ile Taugira ve Ain Zara kasabalarına dört küçük bomba bırakmıştır. Bu uçuş 
modern hava savaşının başlangıcı olarak kabul edilmektedir. Üsteğmen Gavotti’nin küçük katkısının İtalya’nın 1912 yılında kazandığı zafer üzerinde bir etkisi olmamıştır fakat havadan bomba atma hızlı bir şekilde taklit edilmeye başlanmış, bir yıl sonra Fransız havacılar Morocco’da, Sırplar Balkan Savaşlarında ve Meksika Sivil Harbinde her iki taraf da havadan bombalamayı uygulamışlardır (Overy, 1997: 228). 



Technisches Museum Wien, Photo: Peter Sedlaczek 
Kaynak: Technisches Museum Wien, Photo: Peter Sedlaczek 
Şekil 2. Libya’da İtalyanlar tarafından kullanılan Taube modeli uçak 


Bir siper ve topçu savaşı olarak tanımlanabilecek 1’inci Dünya Savaşı 
sonlarında zeki, iyi eğitilmiş ve cesur askerlere dayanan Alman sistemi inisiyatif 
kullanımı, baskın ve sürati öne çıkarmıştır. Özellikle 1918 yılında düşman 
haberleşme hatlarını kesen, komuta-kontrol sistemini çökerten, direniş noktalarını bypass ederek düşman hatlarının derinliklerinde ikmal unsurlarını ve henüz muharebeye girmemiş düşman kuvvetlerini hedef alan taarruzlar çok büyük bir başarı kazanmıştır (Bourne, 1997: 115). 

2’nci Dünya Savaşı, hava gücünün kullanılması açısından bir devrim olmuş, 
yer birliklerinin desteklenmesi maksadıyla hava unsurlarının kullanılmasını 
kapsayan taktik havacılığın geliştirilmesi bu savaşın 1’inci Dünya Savaşı gibi bir 
siper savaşına dönüşmesine engel olmuştur. Savaş süresince çabalar hava 
taarruzlarının hassasiyetini artırma, gece taarruzları ve hava savunma silah 
sistemlerini geliştirme üzerine yoğunlaşmıştır (Overy, 1997: 129). 

Polonya Harbi, hava savaşlarında taktik ve tekniklerin geliştirildiği ve hava 
gücünün bir bütün olarak kullanıldığı kitlesel hava taarruzlarında çok verimli 
sonuçlar alındığını göstermiştir. Almanlar tarafından belirli hedeflere yönlendirilen yoğun hava taarruzları hava unsurları ve yer birlikleri arasındaki muhabere sisteminin de iyi olması nedeniyle düşman kuvvetleri üzerinde çok etkili olmuştur. 

Özellikle Alman hava-yer muhabere sistemlerinin, yer birliklerinin hava 
unsurlarını süratle yardıma çağıracak ve onları düşman hedeflerine yönlendirecek kadar gelişmiş olması yakın hava destek harekâtının temelini oluşturmuştur. İngiliz ve Fransızların 1940 yılında ve Rusların 1941 yılındaki Alman saldırıları karşısında aynı başarıyı gösterememesi, özellikle hava-yer haberleşme sistemlerindeki sorunlardan kaynaklamıştır (Overy, 1997: 235). 

Kore Savaşına kadar helikopterlerin sayısı artmış fakat muharebe sahasında 
icra ettikleri görevler arama kurtarma, sıhhi tahliye gibi destek rolleriyle sınırlı 
kalmış, Amerikan Ordusu ve deniz piyadeleri tarafından bazı lojistik destek 
görevlerinde de kullanılmışlardır. 



http://cdn.historynet.com/wp-content/uploads/2011/01/750x400xMarine_HO3SKorea_1951.jpg.pagespeed.ic.5CTBfa9edJ.jpg 
Kaynak: Otto Kreisher, Aviation History Magazine, January 2007 
Şekil 3. 1950-Kore Harbinde helikopterler 
Bell 207 Sioux Scout 


Kaynak: A.J. Pelleter Bell Aircraft since 1935 
Şekil 4. Bell 207 Sioux Scout 

Helikopterlere silahların takılması ilk olarak Amerikan ordusu tarafından 
1950’li yılların başlarında uygulanmıştır. Bu projenin en belirgin hedefi muharebe sahasında taarruz eden dost unsurlara baskı ateşi ile yakın hava desteği sağlamaktır. 



http://armedforcesmuseum.com/wp-content/uploads/2012/09/Bell-H-13-design.jpg 
Kaynak: Armed Forces History Museum 
Şekil 5. H-13 Helikopteri 

Bir helikopteri silahlı hale getirme denemeleri ilk olarak H-13 helikopteri ile 
başlamış ve üzerine 1950 yılında 3,5 inç çapında M20 roketi atan bir lançer ile 
1953 yılında sonradan bomba atar adını alan el bombası atan bir düzenek 
yerleştirilmiştir. 

Huey 
Kaynak: Mike Fizer 
Şekil 6. UH-1B modeli genel maksat helikopteri 

1962 yılına kadar Huey ailesinin bir üyesi olan UH-1B modeli helikopter 
üzerine birçok silah sistemleri monte edilmiştir. Bunlar arasında 4 adet M-60 
modeli 7,62 mm çaplı makineli tüfek, 40 mm çaplı bomba atar, 24 adet 2,75 inç 
çaplı roket taşıyan podlar ve harici olarak yüklenen 6 adet SS-11 tanksavar füzesi sayılabilir. 

Bell 209 
Kaynak: D.Donald "The Complete Encyclopedia of World Aircraft", 1997 
Şekil 7. 1965-Bell 209 Huey Cobra 

    Vietnam’da silahlı helikopterler yer birliklerini taşıyan helikopterleri eskort 
görevlerinde çok başarılı olmuş ve yerden açılan ateşlerle düşürülen helikopter 
sayısında büyük bir azalma olmuştur. UH-1B’nin başarısına rağmen bu helikopter modifiye edilmiş bir genel maksat helikopteri olmaktan öteye gidememiş, Amerikan ordusu tamamen taarruz maksatlı tasarlanan bir helikoptere olan ihtiyacı görmüş ve 1967 yılında AH-1 Huey Cobra modeli helikopter üretilmiştir. UH-1B genel maksat helikopterindeki teknoloji kullanılarak Bell Firması aşağıdaki silah sistemlerini taşıyabilecek şekilde Cobra helikopterlerini tasarlamıştır; 

• 2 adet 7,63 mm çaplı makineli tüfek, 
• 2 adet 40 mm çaplı M-129 modeli bomba atar, 
• 4 adet 2,75 inç roket podu, 
• 2 adet roket podu ve 2 adet M 18E1 modeli makineli tüfek. 

Makineli tüfek ve bomba atar helikopterin burun bölgesine, diğer silahlar ise 
gövdenin her iki yanında bulunan kanatların altına isteğe ve ihtiyaca bağlı olarak monte edilmişlerdir. 
Kaynak: Choppers in Nam, Matt Leonard 
Şekil 8. Vietnam Kartal Pençesi Harekâtında helikopterler 

Vietnam Savaşında Amerikan Ordusunun ezici teknolojik üstünlüğü zaferi 
getirmemiştir. Helikopterlerin etkin olarak kullanıldıkları 11-28 Şubat 1966 
tarihlerinde Binh Dinh Eyaletinde icra edilen Kartal Pençesi havadan indirme 
harekâtında tabur büyüklüğünde indirilen birlikler de arzu edilen başarıyı 
getirmemiştir. 

Gittikçe karmaşık bir hale gelen günümüz muharebe sahasında hayatta 
kalabilmek ve etkin olarak muharebeye devam edebilmek maksadıyla bütün harp araç ve gereçlerinde meydana gelen değişimler ve gelişmeler taarruz 
helikopterlerinde de görülmüş ve devamlı olarak sürdürülen çabalar özellikle 
taşınan faydalı yükün artırılması, aviyonik ve seyrüsefer sistemlerinin 
geliştirilmesi, gece şartları ile olumsuz hava şartlarında görev yapmalarını 
sağlayacak sistemlerin eklenmesi ve yüksek tehdit ortamında hayatta kalmayı 
sağlayacak karşı koyma sistemlerinin helikopterlere entegrasyonunda 
yoğunlaşmıştır. Çok maksatlı olarak kullanabilen helikopterlerin özellikle zırhlı 
araçlara karşı üstünlükleri sürekli olarak artmıştır. 

   İlk Elektronik Savaş’ olarak adlandırılan 1969-1970 Arap-İsrail Savaşından 
sonra bütün silah sistemlerinin kendilerinden ziyade hedef, mesafe tespit ve güdüm sistemlerini kapsayan elektronik sistemlerinde gelişmeler olmuştur (Creveld, 1997: 307). Benzer durum helikopterleri de kapsayan hava, deniz ve kara silah platformlarında da görülmüştür. Helikopterler üzerindeki silah sistemleri elektronik olarak güdülebilen, elektronik sensörler ve lazer mesafe bulucuları ile donatılmışlardır. 

Helikopterlerin Sınırlılıkları 

1940’lı yıllarda muharebe sahasında görüldükleri andan itibaren 
helikopterlerin muharebe sahasında hayatta kalabilme özellikleri devamlı olarak 
sorgulanmıştır. Kore Harbinde, Vietnam Savaşında ve sonrasında meydana gelen bütün düşük ve yüksek yoğunluklu çatışmalardaki helikopter kayıpları daima dikkati çeken ve tartışılan bir husus olmuştur. Helikopterler hakkındaki gerçek şudur ki, muharebe sahasında alçak irtifalarda uçan düşük süratli, gürültülü ve göreceli olarak yumuşak bir hedef olan bu hava araçları düşmanın elinde bulunan birçok silah için uygun bir hedeftirler (Kopp, 2005:1). 

Vietnam, Kosova, Irak ve Afganistan deneyimleri helikopterlerin hafif silah, 
uçaksavar silahları, RPG ve omuzdan atılan ısı güdümlü füzelere karşı ne kadar 
hassas olduklarını ortaya çıkarmıştır. Bu silah sistemlerine radar güdümlü silah 
sistem tehdidi de eklendiğinde helikopterlerin muharebe sahasındaki hayatta kalma yeteneklerini ve etkinliklerini sorgulamak zorunlu hale gelmiştir. Özellikle taarruz helikopterlerinin muharebe sahasındaki etkinlikleri arttıkça tehditler de artmış ve daha ölümcül hale gelmişlerdir. Bir taarruz helikopterinin hayatta kalması aşağıdaki özelliklere bağlıdır: 

• Tespit edilmeleri zor olmalıdır, 

• Tespit edildiklerinde vurulmaları güç olmalıdır, 

• İsabet aldıklarında görevlerine devam edebilmelidirler ve 

• Düşürüldüklerinde darbeye mukavim olmalıdırlar. 

Bir helikopterin tasarımında önce personel ve helikopterin korunması, 
sonrasında ise vazifenin en iyi şekilde yerine getirilmesi dikkate alınır. Helikopter tasarımında personel ve helikopterin korunması ile vazifenin en iyi şekilde yerine getirilmesi maksadıyla faydalı yükün artırılması arasında hassas bir denge mevcuttur. Irak ve Afganistan deneyimleri, yüksek tehdit ortamı nedeniyle helikopterlerin hayatta kalma donanımına yoğunlaşmalarının etkinliklerini azalttığını ortaya çıkarmıştır. 


Bütün modern hava araçları arasında helikopterler düşük süratleri, alçaktan 
uçmaları ve yüksek akustik ve radar profilleri nedeniyle muharebe sahasında 
düşman etkisine karşı en hassas hava araçlarıdırlar. Belirtilen bu hassasiyetler 
helikopterlere özgüdür ve tasarımlarının doğal sonucu olduklarından giderilmeleri de mümkün değildir. 

Amerikan Ordusu Irak Savaşı verilerine göre, modern helikopterlerin yüksek 
maliyeti ve düşmanın mürettebat ve taşıdıkları yer birliklerini saf dışı bırakma 
arzusu onları teröristler ve düşman unsurları için potansiyel bir hedef haline 
getirmiş ve Vietnam Savaşı’ndan günümüze kadar helikopterler popüler ve faydalı hedef statülerini korumaya devam etmişlerdir. 

Irak işgali ve savaşında kaybedilen helikopter sayısı mevcut riskleri açıkça 
göstermektedir. Kaybedilen helikopterlerin hemen hemen yarısı düşman etkisiyle, geri kalan yarısı ise çeşitli kazalar nedeniyle yitirilmişlerdir. 
Bu istatiksel veriler, Vietnam çağında olduğu gibi helikopter kayıplarının çoğunlukla kaza-kırımlar nedeniyle değil de düşman etkisiyle olduğunu açıkça göstermektedir. 

Mevcut askerî helikopterlere bakıldığında çoğunun personel ve malzeme 
taşıyan genel maksat ve hücum helikopteri olduğu, düşman hedeflerini tespit ve 
imha maksadıyla tek başlarına ya da yer birliklerinin desteğinde kullanılan keşif ve taarruz helikopter sayısının ise daha az olduğu görülmektedir. 

Askerî helikopterlerin klasik rolleri piyade birlikleri ve malzemeleri muharebe sahasına sevk etmek ve emniyete alınmamış bölgelere iniş-kalkış yapmaktır. Vietnam Savaşı ve sonrasındaki çatışmalardaki helikopter kayıplarının birçoğu bu görevleri icra eden genel maksat ve hücum helikopterleri ve onları iniş kalkış bölgelerine eskortlayan taarruz helikopterlerinin yerden açılan AK-47/AKM hafif silah, 50 kalibrelik makineli tüfek, RPG atışları, ZU-23 ve ZSU-23-4P gibi 23 mm’lik silahlar, nadir de olsa 57 mm havan atışları, topçu ve değişik çaptaki diğer silah atışları ile güdümlü/güdümsüz roket atışları sonucunda meydana gelmiştir. İniş bölgelerine yaklaşan ve uzaklaşan helikopterler çoğunlukla hafif silahlar, uçaksavar silahları ve omuzdan atılan kara hava füzeleri ile ateş altına alınmışlardır. 

2. Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..,,

***