İÇİMİZDEKİ HANÇER , FENER RUM PATRİKHANESİ 3
PATRİKHANEİNiİN DİĞER DEVLETLERLE OLAN İLİŞKİLERİ
ABD-Patrikhane İlişkileri:
Kuzey ve Güney Amerika Ortodoks Kiliseleri Başpiskoposu Yakovas, düşmanca hareketleri nedeni ile Türk vatandaşlığından çıkarılması sonrasında Fener Rum Patriği tarafından yurt dışına atanmıştır. Patrikhanenin evrensel sözcüsü gibi görev yapan Yakovas, ayn? zamanda ABD?de güçlü Yunan lobisinin de başını çekmektedir. ABD?de yaşayan Ortodokslar, gerek Yakovasın ve gerekse Ortodoks Yunan asıllı Senatör Dr. John Bredamesin yönlendiriciliginde yogun propaganda ve lobicilik faaliyeti yürütmektedirler.
Kuzey ve Güney Amerika Başpiskoposluğu, O Conner and Hannan isimli bir avukatlık ve lobi firması ile de 01 Ocak 1997 tarihinde bir anlaşma
imzalamıştır. Söz konusu güçlü lobicilik faaliyetlerinin etkisi ile, 21 Mart 1994 te Başbakan Çiller e Clinton un Patrikhanenin statüsünde değişiklik yapılması isteğini dile getiren mektubun iletilmesi, ABD Dış işleri Bakanlıgınca Patrikliğin İstanbul da uluslararası konferanslar düzenlenmesi içerikli faaliyetlerine destek olunması gibi sonuçlar elde etmektedirler.
Ayrıca, ABD kongresi üyelerinden Olympia J. Snowe tarafından ABD Senatosu Dış ilişkiler Komisyonu na 11 Agustos 1995 te, Fener Rum Patrikhanesi nin güvenliği ile ilgili bir tasarı sunulmasında, anılan lobicilik faaliyetlerinin etkisi olmuştur. Söz konusu tasarıda, Fener Rum Ortodoks Patrikhanesinin terörist saldırıların yanı sıra, Türk Hükümetinin İstanbul Belediyesi nin ve Türk basınının olumsuz tutumlarına maruz kaldığı, bu nedenle ABD yönetiminin ve BM Güvenlik Konseyinin Patrikhane ve mensuplarının korunması ve faaliyetlerinin kısıtlanmaması hususlarında Türk hükümeti nezdinde girişimlerde bulunmaları gerektiği vurgulanmaktadır.
Diğer taraftan;
Boston Ortodoks Teoloji Okulu son sınıf öğrencilerin oluşan 19 kişilik stajyer grubunun, 07 Ağustos 1999 tarihinde İstanbul a gelerek Heybeliada Özel Rum Erkek Lisesi Vakfına ait binalarda misafir edilmesi,
Fener Rum Patrikhanesinin girişimi ve merkezi Newyork ta bulunan Din ve Barış Üzerine Dünya Konferans? (WCRP) örgütünün işbirliğiyle gerçekleştirilen Ortodoks Kiliseler ve Avrupa Hıristiyan Demokrat Partileri arasında IV. Diyalog? isimli uluslararas toplantının, 08-09 Haziran 2000 tarihlerinde İstanbul da yapılması, Fener Rum Patrikhanesi nin ABD ile olan diyalogunu ortaya koymaktadır.
Bilindigi gibi ABD nin hedefi Yeni Dünya Düzeni nde Tek Başlı, Tek Merkezli bir dünya meydana getirmektir. ,
Yaklaşık 50 yıl boyunca Çift Başlı bir dünyanın sıkıntılarının kendisine ne kadar pahalıya mal oldugunu görmüştür.
Bugün için Rusya her ne kadar eski gücünden çok uzaklaşmış görünse de, gerek nüfusu, gerek coğrafyası, gerek yeraltı yerüstü zenginlikleri ve gerekse askeri gücüyle her zaman süper güç olmaya namzet bir ülkedir.
Rusya, yeni şekillenmede gelecekteki yapısın Ortodoks kilisesi ve Slav milliyetçiliği üzerine bina edebilecektir. Ancak, halihazırda Rus yöneticileri, eski komünist sistemin eğitim ve düşünce yapısıyla yetiştikleri için Din olgusuna, kiliseye gereken sıcaklıkta bakamamaktadırlar. Bu durum, ABDınin Ortodoks alemi hakkındaki plan ve projeleri için önemli bir avantajdır. Diğer yandan yaklaşık 270 milyon Ortodoks aleminin ezici çoğunlugunun ( Yaklaşık 200 Milyon) Rus olması ise ABD için bir dezavantajdır.
Öte yandan Heybeliada Ruhban Okulunun yeniden eğitime açılma konusunda büyük destek veren ABD?nin bu dezavantaj? ortadan kaldırmak için Rum Milli Kilisesi olan Fener Patrikhanesine Ekümeniklik sıfatı ve yetkisi kazandırmak suretiyle, Ortodoks aleminin kontrolünü Rusyaının elinden almak düşüncesindedir. Böylece Türkiye de sadece 2000-3000 tüm dünyada ise 8-10 milyon müntesibi bulunan bir kilise ile, 270 milyonluk Ortodoks alemini, özellikle Rusyaının yeni yapılanmasındaki iki ayagından birini kontrol etmiş olacaktır.
Rusya - Patrikhane İlişkileri:
Rusya daki Ortodoksluk, tüm dünya Ortodokslugu için çok büyük önem taşımaktadır.
Rusyayı dikkate almadan Ortodoks aleminde hiçbir girişim yapılamayacağı dünya kamuoyu tarafından bilinmektedir. Özellikle SSCB nin dağılmasından sonra yeniden Çarlık dönemindeki gücüne kavuşan Rus Ortodoks Kilisesi, tüm Ortodoksluğun temsilcisi ve koruyucusu olduğunu her fırsatta vurgulamaktadır. İstanbulda ki Fener Rum Ortodoks Patrikhanesi, statü itibariyle Eşitler arasındaki birinci durumundaysa da son sözün söylenmesinde en büyük pay yine de Rus Ortodoks Kilisesindedir.
Rusya da geçmişte olduğu gibi günümüzde de Ortodoks aleminin her milletine özgü, milli kilise vardır. Ayrıca 1821 den itibaren güçlendirilmiş ve fakat 1912 de gücü ezilmiş olan Grek Ortodoks Kilisesi de bulunmaktadır. Günümüzde Rus Ortodoks Kilisesiyle Grek Ortodoks Kilisesi, birlikte Ortodoksluğun en önemli temsilcileri durumundadırlar. Rus Ortodoks Kilisesi, SSCB?nin dağılmasıyla yeniden ve eskisinden çok daha güçlü olarak ortaya çıkmıştır. Tarihteki tüm iddiaların yeniden gerçekleştirme çabasına giren bu kilisenin kendisi için koydugu nihai hedef, İstanbul un Ortodoks kimliğinin, Rus Ortodoks Kilisesinin denetimi altına alınarak bir kez daha tarih sahnesine çıkartılmasıdır.
Fener Rum Patrikhanesi, eski Sovyetlerin dagılması sonrasında Rus Ortodoks Kilisesiini karşısına alma pahasına ABD nin de desteği ile Rus Ortodoks kilisesine baglı Ukrayna ve Estonya kiliselerini bagımsız kilise olarak tanıma kararı almış, bu kararın arkasında Rusyaının bulunması, Rusya Patrikhanesini rahatsız etmiştir. Bu konu Fener Rum Patrikhanesi ile Rus Patrikhanesi arasındaki anlaşmazlıkların temelini oluşturmaktadır. ABD ve Avrupa Birliğinin de Fener Rum Patrikhanesine karşı son zamanlarda artan ilgisinin altında yatan
nedenlerden birisi de ortak çıkarlar doğrultusunda Fener Rum Patrikhanesinin almış olduğu bir karardır.
Bu temel anlaşmazlığa ragmen, Rus Ortodoks Patrigi Alexy II nin girişimleriyle 20 Ocak 1996 tarihinde Fener Patrikhanesiyle bir protokol imzalanmış ve 201 sayılı bu protokole göre iki kilise birbirlerinin çıkarlarını zedelememe ve birbirlerinin etki alanına müdahale etmeme kararı almışlardır Fener Rum Patrikhanesi ile Moskova Patrikhanesi arasında imzalanan ve Estonya da faaliyet gösteren 87 Kilisiye bağlı cemaatin 52 sinin, Fener Rum Patrikhanesine 29 unun Moskova Patrikhanesine bağlı olarak faaliyetlerini sürdürmesini karara bağlayan anlaşma, Fener Rum Patrikhanesinin zaferi olarak nitelendirilebilir.
Ancak Estonya daki 6 kilisenin cemaatinin ise hangi Patrikhaneye bağlı olarak faaliyetlerini sürdüreceği konusundaki kesin karar verilememiştir. Diğer taraftan 01 Temmuz 1993 tarihinde Rusya ile Yunanistan arasında imzalanan 12 maddelik Anlaşma ile; İslam ve Türk tehlikesine karşı ortak askeri savunmanın,
Balkanlardaki Türk-İslam tehlikesine karşı ortak mücadelenin,Yunan ve Ortodoks kiliselerinin işbirliğinin sağlanması önem arzetmektedir.
Yunanistan-Patrikhane İlişkileri:
Yunanistanın 1829 yılında bagımsızlığını kazanmasndan sonra İstanbul Fener Rum Ortodoks Patrikhanesi her geçen gün Yunan hükümetinin çıkar ve buyrukları doğrultusunda hareket etmeye başlamıştır.
Yunanistanın bağımsızlığını kazanmak için yürüttüğü faaliyetlere önemli ölçüde destek veren Patrikhane, Yunanistan bağımsızlıgını kazandıktan sonra da bu desteğini artırarak devam ettirmiştir.
Osmanlı İmparatorluğunun I. Dünya Savaşından yenik ayrılması ve mütareke döneminin başlamasıyla birlikte, Patrikhane Bizans yeniden diriltmek ve Türk topraklarından bir kısmını Yunanistana bağlamak için yoğun faaliyete girişmiştir. Bu amaçla büyük Yunanistan hayalini gerçekleştirmek için faaliyet gösteren Etniki Eterya, Mavri Mira gibi cemiyetler ile Patrikhaneyi bir merkez olarak kullanmışlardır. Patrikhane ayrıca Karadeniz Bölgesindeki Rum çetelerini de desteklemiştir.
Fener Rum Patrikhanesinin Yunan isyanları sırasında, Girit Adasının, Moranın elimizden çıkmasında, Kurtuluş Savaşı verdiğimiz yıllarda Patrikhanenin
destekleriyle kurulan Mavri Mira ve Pontus Cemiyetleri vasıtasıyla Anadolunun çeşitli yörelerinde Rum azınlıgın giriştiği ayaklanmalarda önemli bir rol oynadıgı gerçektir. Patrikhaneyi Yunanistanla birleştirmesi konusunda, yarı resmi de olsa siyasi programının başına alan Venizelos un bu dönemde İstanbula yolladıgı iki siyasi temsilcinin, Patrikhane ile işbirliği yaparak İstanbul dan toplanan çok sayıda gönüllü Rum u silahlandırıp, İzmir ve Trakya ya gönderdikleri muhtelif tarihçiler tarafından ifade edilmektedir.
Ayrıca, İstanbulun 16 Mart 1920 de İtilaf Devletleri tarafından işgal edilmesinden sonra, Patrikhaneye Bizansın çift başlı kartal armasını taşıyan bayrağı çekilmiştir. (Fener Patrikhanesi Bizansın çift başlı kartal armasını bugün de kullanmaktadır) Bu durum bize Bizansın tekrar diriltilmesi için varolan ruhun hiçbir zaman ölmediğini ve uygun bir zemin buldu¤unda tekrar ortaya çıkabileceğini göstermektedir.
Lozan Antlaşmasının imzalanmasından sonra, Fener Rum Ortodoks Patrikhanesi?ne yeni bir statü kazandırılarak Osmanlı Devleti dönemindeki ayrıcalıklarının kaldırılması, Patrikhane ile Yunanistan arasındaki ilişkilere bir durgunluk getirmiş ve nispeten Yunanistanın Patrikhane üzerindeki nüfuzunu kırmıştır.
Ancak bu durum Yunanistan ile Patrikhane arasındaki bağı tamamen koparmamıştır. Günümüzde de Patrikhane ile Yunanistan arasındaki ilişkiler
açık bir Şekilde devam ettirilmektedir.
1992 yılında, Girit Adasında Patrik Bartholomeos un Şerefine verilen bir yemekte, dönemin Yunanistan Başbakan? Michotakisin Fener Patriğine
hitaben yaptıgı konuşmada Sayın Patrik, tüm Helenizmin ve özellikle vatanımızın sınırları içinde yaşayan 10 milyon Yunanlının yanınızda olduğunu
unutmamanızı isterim? Şeklindeki ifadeleri, Yunanistanın Patrikhaneye bakış açısını göstermesi bakımından önemlidir.
Esas itibariyle Yunanistan Patrikhaneyi Büyük Yunanistan hayalini gerçekletirmek için bir temel taşı olarak görmektedir.
Bu bağlamda, Patrikhanenin faaliyetlerine destek olmak Yunanistanıda hükümet, muhalefet ve tüm basının mutabakata vardığı bir devlet politikasıdır. Basın yayın organlarında her fırsatta Patrikhanenin sözde Ekümenik vasfı vurgulanmaktadır. Ayrıca Yunanistanın bilhassa Türkiyeinin de taraf olduğu her konuyu iki ülke arasındaki boyutundan çıkararak destek sağlamak amacıyla uluslararası? boyuta çekme ve Batı Hıristiyan toplumunu arkasına alma alışkanlığı bilinmektedir. Bu çerçevede Yunanistan, Fener Patrikhanesi konusunu da uluslararası gündeme getirmek ve destek sağlamak amacıyla Patrikhanenin Ekümenik Özelliğinin Ortodoks Kilisesini ve Ortodoks alemini ilgilendiren bir kilise ve mezhep konusu olduğu görüşünü ortaya atmıştır
Nisan 1994?de Yunanistan hükümet sözcüsünün Selanik te yaptığı açıklamada, Patrikhane konusunun bir Türk-Yunan konusu değil uluslararası
boyutu olan bir mesele olduğunu? vurgulamas?, yine aynı konuya ilißkin olarak Yunanistan?da kurulu bulunan partilerden YDP lideri Evrtin Ortodoks Patrikhaneye karşı yapılacak girişimler otomatikman bütün Ortodoks kiliselerine ve Yunan ulusuna yapılan bir girişim olarak kabul edilecektir.
Helenizmin tarihi boyutunu gösterme zamanı gelmiştir. Helenizme karşı indirilen darbelere son verilsin. Başka kaybolmuş ve unutulmuş vatanlar olmasını Şeklindeki ifadeleri, Yunanistanın bu amacını bütün çıplaklığı ile gözler önüne seren bir başka örnektir.
Yunanistan ve Fener Rum Patrikhanesinin ortak amaç doğrultusunda yürüttükleri faaliyetlerine bakıldıgında Yunanistanın;
_ 1991de Fener Patriğinin Türk vatandaşı olması zorunluluğunun kaldırılmasını talep ettiği,
_ 1993 de Ayasofyanın yeniden Ortodoks ibadetine açılması isteğini dile getirdiği,
_ Avrupa da Bizansı hatırlatma kampanyaları başlatıldığı,
_ Moskova da sermayesini Yunanlı işadamlarının sağladıkları ilk ve tek Ortodoks bankasının kurulduğu,
_ Atina da Türklerin ve İslamın etkisini kırmak, İstanbulu yeniden kazanmak amacıyla bir siyasi parti ve bir vakıf oluşturduğu görülmektedir.
Yakın dönemde 22-28 Eylül 1997 tarihleri arasında, AB Dönem Başkanı Jacques Santer in himayelerinde ve Fener Rum Patrikhanesinin koordinesinde Karadeniz Tehlikede konulu bir sempozyum düzenlenmiştir. Trabzondan başlayarak Batum, Novorossysk, Odesa, Sulina, Varna ve istanbul limanlarına uğrayarak Selanikte son bulacak şekilde seyir halindeki bir gemide gerçekleştirilen sempozyuma Avrupa ülkeleri ve Türkiye den çok sayıda din, bilim ve iş adamı katılmıştır. (Katılan329 kişiden 21 i Türk tür) Patrik Bartholomeos, 28 Eylül-02 Ekim 1997 tarihleri arasında sempozyum kapsamında Selaniki ziyaret etmiş, Selanikte Yunan ve Bizans bayraklar ? altında askeri tören ve Yunan milli marşı eşliğinde
Yunan Cumhurbaşkan, Başbakan, Generaller, PKK ile yakın ilişkileriyle tanınan milletvekilleri, AB ülkelerinin Selanik Konsoloslar ve din adamlarından oluşan kalabalık bir topluluk tarafından karşılanmıştır.
AVRUPA BİRLİĞİ İLERLEME RAPORU
AB ilerleme raporunda yer alan tespitlerden özellikle az?nl?klara ifade özgürlü¤ü ve insan haklarına ilişkin olanlar dikkat çekicidir.
Raporda;
Hıristiyan kiliselerin özellikle sahip oldukları gayri menkullerle ilgili olarak zorluklarla karşılaşmaya devam ettikleri, Heybeliada Ruhban Okulu nun
1971 yılında kapatılmasından beri bir gelişme olmadığı ve çeşitli kiliselerin hukuki statülerini kabüldeki eksiklik dile getirilmekte, İnanç özgürlüğü alanında, gayri-müslim gruplara yönelik hoşgörünün arttığı belirtilirken, Sünni olmayan Müslüman toplulukların (Alevilerin) durumunda bir gelişme olmadığı Alevilere resmi yaklaşımın değişmediği, Alevilerin Diyanet İşleri Başkanlığında temsil edilmediği, zorunlu din eğitiminde ve okul kitaplarında Alevi mezhebinin öğretilmediği ve devletin mali deste¤inin sadece Sünni Müslüman camilere ve dini vakıflara verildiği vurgulanmakta, Kültürel haklarla ilgili olarak yapılan anayasal değişikliğe rağmen, ortak gelenek ve kültürel kimliğe sahip etnik grupların üyelerinin kendi kültürel kimliklerini ve kendi dillerini
kullanma alanında bir gelişme olmadığı ifade edilmekte, İnsan hakları alanında 2001 yılında iki HADEP mensubu kişinin Şırnak-Silopi İlçe Jandarma Komutanlığı tarafından gözaltına alındıktan sonra kaybolduğu konusunun hala açıklanmadığı vurgulanmakta, İşkence ve kötü muamele ile ilgili durumun son
düzenli rapordan beri düzelmediği, ciddi bir şekilde kaygı nedeni olmaya devam ettiği ve gözaltında işkence ve kötü muamele olaylarının sürdüğü ileri sürülmekte, Ayrıca, Türkiyenin 1923 tarihli Lozan Antlaşmasında tanınan azınlıklar dışında başka azınlık tanımayarak, Avrupa Konseyi nin Azınlıkların Korunması Çerçeve Anlaşmasını imzalamadığının üzerinde durulmaktadır.
Malumları olduğu üzere Türkiye ile Avrupa Birliği azınlık kavramlarını farklı değerlendirmektedir. Türkiye, Avrupa Birliği nin tersine, Avrupa Konseyi nin
Azınlıkların Korunması Çerçeve Anlaşmasında öngörülen ulusal azınlık kavramını henüz kabul etmemekte, azınlık kavramından sadece Lozan Antlaşmasında sayılanları anlamaktadır.
Azınlıklar konusunda kesin ve kalıplaşmış standartlar tespiti çok güçtür; her ülkenin etnik, sosyal, tarihi özellikleri gözönünde tutularak, azınlık sorunlarına çözüm yolları araması gereklidir. Türk Hukuk Sisteminde kural olarak azınlık kavramı yer almamakla birlikte, Lozan Antlaşmasında yer alan Müslüman olmayan azınlıklar bu kuralın tek istinasını oluşturmaktadır. Bu bağlamda, Türkiye de azınlık olarak sadece dini azınlıklar bulunmaktadr.
Diğer taraftan, Türkiye Anayasası, etnik kıstaslara dayalı ayrımcılığı tamamen dışlamakta olup, tüm Türk Vatandaşları kanun önünde aynı hak ve yükümlülüklere sahiptir. Kişinin etnik benliğine sahip olması ve bunu koruması vatandaşın ne kadar meşru hakkı ise, üniter bir devlette vatandaşların
bir yurttaşlık sadakatine sahip olmaları da o kadar görevleridir.
Yurttaşlık kimliğinin kültürel kimlikten önce gelmesi gerekmektedir.
CEMAAT VAKIFLARI YÖNETMELİĞİ
"Cemaat Vakıflarının Taşınmaz Mal Edinmeleri, Bunlar Üzerinde Tasarrufta Bulunmaları ve Tasarrufları Altında Bulunan Taşınmaz Malların Bu Vakıflar Adına Tescil Edilmesi Hakkında Yönetmelik", Resmi Gazete’nin 24 Ocak 2003 tarihli sayısında yayımlanarak yürürlüğe girdi.
Sözkonusu yönetmelik, AB’ye uyum çerçevesinde çıkarılan 4771 sayılı yasa paketi içinde yer alan Vakıflar Kanunu’ndaki değişiklik dayanak yapılarak
hazırlandı. Vakıflarının Taşınmaz Mal Edinmeleri ve Bunlar Üzerinde Tasarrufta Bulunmaları Hakkında Yönetmelik", ilk kez, 57. Hükümet döneminde, 4 Ekim
2002’de yayınlandı. 58. Hükümet döneminde yayımlanan yeni yönetmelikle 4 Ekim tarihli yönetmelik yürürlükten kaldırıldı.
Yönetmelik, vakfiyeleri olup olmadığına bakılmaksızın Vakıflar Kanunu gereğince tüzel kişilik kazanmış Türkiye’deki gayrimüslim cemaatlere ait vakıfların, dini, hayri, sosyal, eğitsel, sıhhi ve kültürel alanlardaki ihtiyaçlarını karşılamak ve sadece bu alanlardaki amaçlarını sürdürecek geliri sağlamak üzere taşınmaz mal edinmelerine ilişkin esasları belirliyor.
AB 6. Uyum Yasaları çercevesinde 19 Haziran 2003 tarihinde Vakıflar Yasası’nda değişikliğe gidildi ve cemaat vakıflarının tasarrufları altında bulunduğu
belirlenen taşınmaz malların vakıf adına tescili için yapılacak başvurular bakımından öngörülen 6 aylık süre 18 aya çıkarıldı. Buna göre, Cemaat Vakfları,
4903 sayılı yasanın yürürlüğe girdiği tarihten itibaren 18 ay içinde tescil başvurusunda bulunabilecekler.
Yönetmelik ile birlikte Türkiye’de faaliyette bulunan 160 cemaat vakfının da listesi yayınlandı.
4 CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEK