İÇİMİZDEKİ HANÇER , FENER RUM PATRİKHANESİ 2
PATRİKHANE’NİN 5 AŞAMALI PLANI
İstanbul’da Ortodoks dünyası için yeni bir Vatikan yaratmayı hedefleyen Patrikhane 5 aşamalı bir strateji izlemektedir.
BİRİNCİ AŞAMA:
Türkiye Cumhuriyeti Kanunlarının vesayetinden ve engellemelerinden kurtulmak Bilindigi gibi Fener Rum Patrikhanesi, Lozan Anlaşması geregince
“Azınlık statüsünde”dir.
Dolayısyla, Patrik ve kendisine baglı 12 metropolit ancak Türkiye vatandaşı olan ruhaniler arasından seçilebilir. TC hükümetlerinin uygun görmediği,
onaylamadığı herhangi bir ruhani bu göreve aday bile gösterilemez. Fener Rum Patrikhanesi’ne “Vatikan Statüsü” verme düşüncesinde olanlar, ilk aşama olarak TC kanunlarnın vesayetinden kurtulmalarının gerekliliğine inanmaktadırlar.
Bunun için de Patrikhaneye “Ekümeniklik” sıfatı vermek yeterlidir. Türkiye bunu tanıdıgı anda artık Patrikhaneyi kontrol edemeyecektir.
İKİNCİ AŞAMA:
'' Suriçi İstanbul”un Patrikhanenin Ekümenik damgası› altnda eski Konstantinople olarak yeniden ihyası Patrikhane, Türk ve Rum işadamlarının satın alarak Azınlık Vakıfları”na, onların da Patrikhaneye hibe ettikleri gayri menkullerle, bu düşüncenin altyapısını önemli ölçüde gerçekleştirmiştir.
İstanbul’u sorunlarından kurtarma gibi projelerle de “Suriçi İstanbul” esas Şehirden ayrılır, kültürel ve dini çehresi öne çıkarılırsa, Vatikan’a giden
yolda çok büyük bir merhale kat edilmiş olacaktır.
Zira BM, AB, UNESCO ve Dünya Kiliseler Birliği gibi kuruluşların parasal yardımıyla Şehrin eski Bizans ve Hristiyan çehresi ön plana çıkarılmaya
çalışılacaktır. Mülkiyetine sahip olduğu çevre araziyi yerleşime kapatarak, kendi kontrolüne almaya çalışacaktır.
ÜÇÜNCÜ AŞAMA:
Hristiyan ülkelerin İstanbul’da dini ateşelikler açmaları Ankara’da büyükelçilikleri bulunan tüm Hristiyan ülkeler, Patrikhane civarında yani Konstantinople’de birer “Dini Ateşelik” açacaklardır. Bunlar, bir süre sonra Vatikanla aşacak, istikbaldeki devletin büyükelçilikleri olacaklardır.
DÖRDÜNCÜ AŞAMA:
BM, AB ve UNESCO gibi uluslararası kuruluşların surlar içindeki tarihi Konstantinople’nin “Açık şehir” haline getirilerek, Türkiye ’nin hükümranlık
hakkını tartışmaya açmaları Diğer üç aşama gerçekleştiği andan itibaren Türkiye artık gelişmelerin önünü alamayacaktır.
Başta BM, AB, UNESCO, Dünya Kiliseler Birliği vb. birçok uluslararası kuruluş, tarihi Konstantinoplenin restorasyonunda katkı sahibi olacaklardır.
Şehrin Bizantinist ve Hristiyan karakteri ön plana çıkarlacaktır.
Sonuç olarak Şehir bu haliyle dünyaya açık bir ortak metropol haline getirilecek, dini ateşelikleriyle, kültür mozayiğiyle artık bir Türk şehri değil, Şimdilik sembolik de olsa 270 milyonluk Ortodoks dünyasının kalbi ve kıblesi olacaktır.
BEŞİNCİ AŞAMA:
Vatikan’ın (Bizansı’n) Resmen kuruluşu Bu safhada “Ekümenik” bir Patrikhanenin önderliğinde Bizansı yeniden ihya edilmiş olacak, önce İstanbul ’un tamamı, kademeli olarak da boğazların Avrupa yakasndaki topraklarımız elimizden çıkacaktır. Ekonomik darbogazlarla boğuşan, dış baskı ve ambargolarla bunalar, PKK terör örgütü ve sözde dost komşularıyla boğuşan bir Türkiye bu safhada dünyayı karşısına alamayacaktır.
Bu mücadelede hiçbir yerden destek de bulamayacaktır.
YUNANİSTAN’IN PATRİKHANE’YE VERDİĞİ HEDEFLER
Yunanistan tüm Ortodoks ülkeler üzerinde etkinlik sağlamak, Megali İdea’yı canlı tutmak, Bizansın mirasçısı olarak Patrikhaneyi ön plana çıkarmak maksadıyla, Patrigin faaliyetlerini desteklemektedir.
22 Ekim 1991’de Birinci Bartholomeos Patrik seçildikten sonra Yunanistan Dışi İleri tarafından Fener Patrikhanesi’ne “Gerçekleştirilmesi istenen hedefler” verilmiştir.
Bu hedefler Şunlardır:
- Patrikhane’nin faaliyetlerinde “ekümenik” vasfını kanıtlaması
- Patrikhane’nin Rus Kilisesi ve Doğu Avrupa’daki kiliselerle ilişkilerini güçlendirmesi
- Heybeliada Ruhban Okulu’nun faaliyete geçirilmesi
- İsviçre/ Şambiri Ortodoks merkezinin güçlendirilmesi
PATRİKHANE’NİN STATÜSÜ DIŞI FAALİYETLERİ
Yunanistan tarafından gösterilen hedefleri de kapsayacak şekilde, Patrikhanenin statü dışı faaliyetlerini Şu başlıklar altında toplamak mümkün:
- Ekümeniklik vasfını saglama ve siyasi güç kazanma girişimleri
- Yunanistan ile ilişkileri (Bizansı’n ihyası) ve Ortodoks İttifak kurma girişimleri
- İdari, sosyal ve ekonomik faaliyetleri
- Heybeliada Ruhban Okulunu açtırma girişimleri Patrikhanenin faaliyetleri ile bu faaliyetleri destekleyen yoğun yurtiçi ve yurtdışı teması ve ziyaretler, Ortodoks cemaati bulunan ülkelerde örgütlenme, kiliseler arası ve dini sorunları çözme, banka ve tv kurma girişimleri, statü dışı olarak kendi içinde “Bakanlar Kurulu” benzeri, idari bir yapılanma gayreti ve Yunanistan’la geliştirilen sıkı ilişkiler.,
Topluca incelendiğinde;
- Patrikhanenin “Ekümeniklik” vasfını kabul ettirmek suretiyle tüm ortodoks dünyasının Patrikhanesi niteliğini yeniden kazanmayı amaçladığı,
- Yunanistanı’n Fener Patrikhanesine “Ekümenik ve Vatikan modeli bir dini devlet” statüsü kazandırıp, Patrikhanenin dini nüfuzunu da kullanarak
Ortodoks ittifakı” oluşturmaya çalıştığı,
- Patrikhane’nin oluşturulmaya çalışılan Ortodoks ittifakın içinde etkin rol alarak, Yunan İdealleri ile özlemlerine hizmet eden, bir kuruluş olma yönünde faaliyetlerini sürdüreceği,
- Patrikhane bünyesinde “Bakanlar Kurulu” benzeri bir yap›lanma oluşturarak, kurulması düşünülen devlet için gerekli altyapının oluşturulmaya çalışıldığı,
- Ruhban Okulunu açma girişimlerinin de İstanbul ’da yaşayan 1200 -1500 Rum azınlıgın gerçek ihtiyaçlarn karşılamaktan çok “Helen ve Ortodoks emellerini” simgeleyen “siyasi bir talep” niteliğinde olduğu degerlendirilmektedir.
RUMLARIN KARADENİZ’E YÖNELİK FAALİYETLERİ
Karadeniz Bölgesi Rumlar için, coğrafi ve tarihi olarak Helen idaresinin Türklere direndiği en son bölge olması› bakımından ayrı bir öneme sahip olup, bölge Megali İdea’nın bir parçası durumundadır.
Yunanistan bu milli hedefini elde etmek maksadıyla, 1916 -1922 yılları arasında Karadeniz’den göç eden Rumların durumunu, öncelikle Yunan ve
Uluslararası Kamuoyunun gündemine getirmeye ve 19 Mayıs 1919 tarihinin, Pontusların soykırım günü olarak kabul edilmesini sağlamaya yönelik çabalarını sürdürürken, PKK ile işbirliği içerisinde, bölgeye yönelik faaliyetlerini de hızlandırmıştır.
Bu kapsamdaki önemli faaliyetler Şunlardır;
- Yunanistan 1974 ’ten itibaren Türkiye’ye karşı Ermeni, Rum ve Kürt unsurların birleşik mücadelesini sağlama çabası içine girmiş ve bu amaçla “
Küçük Asya ve Kıbrıs Halkları Mücadele Koordine Komitesini” kurmuştur.
- Pontusların soykırım konusunu, Yunan ve Dünya Kamuoyunun gündemine getirme çalışmalarını hızla devam ettirmektedir.
- 1992 yılında Avrupa Parlamentosuna, Yunanistan tarafından “Pontuslu” Rumların soykırımının kabul edilmesi ve 19 Mayısı’n anma günü olarak
tespitine ilişkin bir karar tasarısı sunulmuştur. 19 Mayıs Günü, “Pontusluların Soykırımının” anma günü olarak 1994 yılında Yunan Parlamentosunda kabul edilmiştir.
- Türkiye’den göç eden Rumların ve yabancı misyonların bölgeye olan ziyaretleri artmıştır.
- Türkiye’yi stratejik rakip olarak gören Yunanistanın Patrikhane ve PKK’ yı da kullanarak Pontus’a yönelik faaliyetleri ile, Karadeniz’in gelecek
dönem dünya ekonomisinde oynayacağı rolü de dikkate alarak, bu konuda Türkiye’nin avantajları›nı› azaltma gayretleri içinde olacağı,
- Türkiye’den göç ederken, arazi ve gayri menkullerinin tapularını yanlarında götüren Rumların, halen İngiltere, Fransa ve Avusturalya’daki yakınlarını kullanarak, söz konusu tapular uluslararası hukuk çerçevesinde dile getirerek Karadeniz Bölgesinden toprak isteme çabalarını gündeme getirebilecekleri, sözde Pontus soykırımını uluslararası kuruluşlara kabul ettirme yönünde, gayretlerini artıracagı değerlendirilmektedir.
ERMENİLERİN FAALİYETLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ,
İstanbul Kumkapı Ermeni Patrikhanesi, Ermenistan ’daki Eçmiyazin Katagikoslugu’na baglı olup, Büyük Ermenistanı’n kurulmasını ve Ermenistan
ile birleşmesi yönünde faaliyetlerini sürdürmektedir.
Ermenilerin ülkemizden talepleri, sözde soykırımın tanınması, buna karşılık tazminat ödenmesi ve toprak verilmesi olarak özetlenebilir.
Bu maksatla Ermeni Terör Örgütleri, 1973 ’lerden günümüze 31 ’i resmi görevli olmak üzere 47 Vatandaşımızı Şehit etmişlerdir.
6 Nisan 1980’ de Lübnan’da ASALA ile PKK arasında imzalanan bir antlaşma ile, ASALA Türkiye ’ye yönelik terör hareketlerini Karabağ’a kaydırmış ve yerini PKK terör örgütüne bırakmıştır. Sözde Ermeni davasının izlenmesi ise, daha ziyade ABD Kongresi ve Avrupa Parlamentosu gibi siyasi platformlara kaydrlmştır. Anma faaliyetleri, 1996 yılından başlamak üzere çeşitlilik ve kapsamlı boyutlara sahip bir görünüm arzetmiştir.
Sözde soykrımın kabulüne yönelik talepleri de dile getirmeyi sürdürmüşlerdir.
Sözde soykırım törenleri; 1997 yılında geçen yıllara oranla daha sessiz ve olaysız geçmiştir.
Sözde soykırım daha çok siyasi platformlara çekme çabaları yoğunluk kazanmştır. Bazı yerlerde PKK_ERNK temsilcilerinin de katılımı dikkati çekmiştir.
Önceki yıllarda, Ermeni çevrelerin faaliyetleri, 24 Nisan tarihine odaklanmışken, bu yıl gözlenen bir eğilim de, bu faaliyetlerin kitap yayın, sergi açılması, Anıt dikilmesi gibi çalşmalarla, tüm yıla yayılarak konunun sürekli canlı tutulmak istenmesi olmuştur.
Son olarak, Ermeniler son yıllarda faaliyetlerini daha siyasi ve kültürel içerikli hale getirmişlerdir.
Ancak Ermeni terör örgütlerinin varlıklarını bugünde muhafaza ettikleri bilinmekte olup, kendi uygun görecekleri koşullarıda yeniden terörist eylemlere yönelebilecekleri değerlendirilmektedir.
SONUÇ OLARAK:
Türkiye’de yaşayan Rum ve Ermeni azınlık ile Diaspora Ermenileri ve Rumların Yunanistan’ın öncülüğünde Türkiye aleyhtarı faaliyetlerini sürdürecekleri,
Türk Bayragını, kendi insanı dışında ortaklık kurduğu PKK Terör Örgütü, Rumlar ve Ermeni göstericilere yaktıran Yunanistanın;
a) Türkiye toprakları üzerinde başlattığı bu “Özel Savaş” bütün vasıtaları kullanarak her alanda yaygınlaştıracağı,
b) Fener Patrikhanesi ile ilgili olarak Türkiye’nin inisiyatifinide bir çözüm öngörülmediği takdirde, bu kuruluşun dış kamuoyunun desteğini alarak
ülkemizin iradesi dışında bir yapılanmaya gidebileceği düşünülmektedir.
Bugün ve gelecekte milli güvenliğimizi, birlik ve bütünlüğümüzü etkileyen bu ve benzeri sorunlarla ilgili olarak startejik öngörü modelleri geliştirilerek bir disiplin içerisinde uygulanması gerekmektedir.,
3 CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEK
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder