ARAP BAHARI VE MISIR’DA YANSIMALARI 6
3.2.3. Ekonomik Nedenler
Arap Baharı’nın ekonomik nedenleri bağlamındaki değerlendirmeler ve
belirlemeler, aşağıda verilen alt maddeler kapsamında incelenebilmektedir;
. 2008-2009 Ekonomik Krizi kapsamında Orta Doğu ülkelerinin de bir
anlamda kendi paylarına düşeni almaları ve petrolü olmayan bölge
ülkelerinin bu krize hazırlıksız yakalanmış olmaları dolayısıyla büyük
sıkıntılara maruz kalmaları, birçok başka nedenden ötürü zaten ekonomik
anlamda daha fazla dayanacak gücü kalmamış olan Arap halkları için son
nokta olmuştur.243
. Arap Baharı’nın çıkış noktası olarak kabul edilen Tunus’ta dönem
itibariyle üniversite mezunu gençlerin işsizlik oranı %55 olarak ifade
edilmektedir. Suriye’de ise yine dönem itibariyle 25 yaş altı nüfus için
işsizlik rakamları %50 olarak açıklanmıştır.244 Tarihsel süreç içerisinde
zaten az çok bu yönde yaşamak durumunda kalan Kuzey Afrika
ülkelerinin vatandaşları da, özellikle Fransa’ya göç ederek ya da iltica
ederek bir anlamda kendilerine yeni bir yaşam kurmak adına hareket
edebilmekteydiler. Ancak dönem itibariyle Fransa tarafından çıkarılmış
olan “Göçmen Yasası” ile bu ülkelerin vatandaşlarının Fransa’ya göç
etmelerinin önü kesilmiş ve bu durum söz konusu edilen ülkelerdeki
işsizlik rakamlarının daha büyük boyutlara ulaşmasına ve yaşam
koşullarının da gittikçe daha da kötüleşmesine neden olmuştur.
Neticesinde bu durum da, Arap Baharı’nı tetikleyen etmenler arasında yer
almıştır.245
. Devrim öncesinde Mısır’da bir kişinin günlük gelirinin yaklaşık 2 ABD
doları olduğu açıklanmıştır. Neticesinde 2008-2009 Krizi’ne de hazırlıksız
yakalanmış olan Mısır’da halk ekmek dahi bulmakta güçlük çekmiş ve
temel gıda fiyatları inanılmaz derecede artmıştır.
243 Avcı, Arap Baharı’nda İsrail’in Tutumu, s. 71.
244 Eda Kılıç vd., a.g.e., s. 26.
245 Akbaş, a.g.m., s. 63.
Bu durum, zaten başka birçok nedenden ötürü olumsuzluklara maruz bırakılmış olan Mısır halkının halk hareketleri kapsamındaki eylemlerinin temelinde yer alan nedenlerden birisi olarak ifade edilmektedir.246
. Arap ülkelerinin zenginliklerinin halkın refah düzeyinin artırılmasına
yönelik olarak yatırıma dönüştürülmemesi ve sanayileşme, sağlık ve
eğitim yatırımları vb. anlamında birçok hususun gözetilmemesi yine Arap
Baharı’nın temel nedenleri arasında değerlendirilmektedir.247
. Genel olarak düşünüldüğünde, neredeyse hiçbir Arap ülkesinde milli bir
ekonomi politikasının olmadığı görülmektedir. Bu durum da neticesinde, bu ülkelerin bir önceki maddede de yer verildiği doğrultuda yatırımlarla ilgili eksiklikler yaşamalarına neden olmakta ve de en önemlisi sürekli olarak dışa bağımlı yaşamalarını beraberinde getirmektedir. Hal böyle olunca da bu eksiklik, yine ülke halklarının refah düzeylerinin göz ardı edilmesi anlamında Arap Baharı’nın temel nedenleri arasında değerlendirilmekte dir.248
246 Avcı, Arap Baharı’nda İsrail’in Tutumu, s. 73.
247 Doster, a.g.m., s. 13
248 Hüsnü Mahalli, Orta Doğu’da Kanlı Bahar, İstanbul: Destek Yayınları, 2013, s. 57.
249 İsmail Kapan, Irklar, Dinler ve Mezhepler Mozaiği Orta Doğu’da Bahar Sancısı: Hem Şam’ın Şekeri Hem Arap’ın Yüzü, İstanbul: Babıâli Kültür Yayıncılığı, 2012, s. 388.
3.2.4. Siyasi Nedenler
Arap Baharı’nın siyasi nedenleri bağlamındaki değerlendirmeler ve
belirlemeler, aşağıda verilen alt maddeler kapsamında incelenebilmektedir;
. Arap ülkelerinin hiçbirinde bugüne dek demokrasinin uygulanamamış
olması, ülke halklarının tarihin her döneminde temel insan hak ve özgürlüklerin den mahrum bırakılmalarına neden olmuştur. Bu bağlamda Orta Doğu ülkelerinin “demokratikleşememe sorunu”, Arap Baharı’nın temel nedenleri arasında değerlendirilmektedir.249
. Arap ülkelerinde Batılı ülkelerle ilişkiler, devlet politikaları ve kurumsal
ilişkiler temelinde yürütülmemekte, iktidarda bulunan kişinin/kişilerin
şahsi yaklaşımları doğrultusunda hareket edilmekteydi. Bu nedenle Batı
ülkeleri ile ilişkiler hep çok değişken bir yapıda olmuş ve genel olarak
Arap ülkelerinin çıkarlarının göz ardı edilmesi temelinde ilişkilerin
gerçekleşmesine neden olmuştur. Bu durumu kendi adlarına yine bir
anlamda onur meselesi olarak değerlendiren Arap halkları, bu yöndeki
tepkilerini Arap Baharı bağlamında ortaya koymak adına hareket
etmişlerdir.250
. Arap ülkelerinde yaşayan her kesimin ya da her topluluğun yönetimde söz
sahibi olamaması ya da parlamentoda temsil edilememeleri, bu kesimlerin
tepkilerini Arap Baharı ile ortaya koymasını beraberinde getirmiştir.251
. Arap ülkelerinde belirtildiği üzere demokrasi hiçbir zaman
gerçekleştirilemediğinden, yapılan seçimlerde hep göstermelik kalmış ve
neticesinde halk hiçbir zaman bu seçimlere tam olarak katılmamıştır. Bu
bağlamda genel olarak yine parlamentoda temsil edilmediğini ve sesini
duyuramadığını düşünen halk, sesinin duyurmak adına bir anlamda Arap
Baharı’nı seçmiştir.252
. Arap ülkelerinde genel olarak bürokratik yapılanmaya yönelik söz konusu
olan yetersizlikler, devletin kurumsal uygulamalarda ya da yaklaşımlarda
bulunmasını da engellemiştir. Neticesinde halk, devletin / iktidarda
bulunan kişilerin çoğu zaman kendi şahsi belirlemeleri doğrultusunda ve
kendi çıkarlarını gözetmek doğrultusunda hareket ettiğine kanaat getirmiş
ve bu durumu neticelendirmek adına da Arap Baharı’nı bir fırsat olarak
görmüştür.253
250 Kapan, a.g.e., s. 388.
251 Kapan, a.g.e., s. 389.
252 Ayhan, Arap Baharı, s. 19.
253 Doster, a.g.m., s. 14
Arap ülkelerinde yönetimler ya da yönetimde bulunan kişiler, çoğu zaman
halkları tarafından desteklenmemiş olmalarına karşın, Batılı ülkeler tarafından destek görmüşlerdir. Halk tarafından desteklenmiyor olmak, özde o yönetimin ya da yönetim anlayışının sorgulanmasını beraberinde getirmeliyken Batı ülkeleri tarafından destekleniyor olmaları yönetimlerin meşruiyetleri için yeterli olmuştur. Bu çelişkili durum yönetimlerin halk nazarında daha fazla tepki ile karşılanmasını beraberinde getirmiş ve bu durum da neticesinde, Arap Baharı’nın temel nedenleri arasında değerlendirilmektedir.254
254 Musa Üzer, Devrim Sürecinde Orta Doğu, İstanbul: Ekin Yayınevi, 2013, s. 129 vd.
255 Doster, a.g.m., s. 15
256 Ayhan, Arap Baharı, s. 20.
3.2.5. Yönetsel Nedenler
Arap Baharı’nın yönetsel nedenleri bağlamındaki değerlendirmeler ve
belirlemeler, aşağıda verilen alt maddeler kapsamında incelenebilmektedir;
. Arap ülkelerinde yönetsel alandaki anlayış dolayısıyla yönetimde
boşlukların ortaya çıkması doğrultusunda, rüşvetin yaygınlaşması vb.
anlamında birçok sorunun gündeme gelmesi söz konusu olmuştur. Bu
bağlamda halkın ahlaki prensiplerin temel alındığı bir yönetim arzusu
içerisinde olması, Arap Baharı’nın temel nedenleri arasında
değerlendirilmektedir.255
. Arap ülkelerinde genel olarak popülist uygulamaların gündemde olması,
ama bilakis gerçek halk yararını gözeten uygulamalara yer verilmemesi,
Arap Baharı’nın temel nedenleri arasında değerlendirilmektedir.256
. Arap ülkelerinde yönetimlerin, kendi halklarını bir anlamda sindirmek için
güvenlik-istihbarat uygulamaları doğrultusunda halkı baskı altında
tutmaları ve artık herkesin birbirinden şüphe duymaya başlaması, Arap
Baharı’nın temel nedenleri arasında değerlendirilmektedir.257
. Arap ülkelerinde genel olarak, seçim yapılmadan ve halkın konu ile ilgili
yaklaşımları göz ardı edilerek yönetimin babadan oğula devredilmeye
başlanması ya da bu yönde adımlar atılmaya çalışılması anlayışının ortaya
çıkması, halkın tepkisine neden olmuştur. Bu durum da neticesinde, Arap
Baharı’nın temel nedenleri arasında değerlendirilmektedir.258
. Arap ülkelerinde genel olarak, tarihsel süreçte olduğu gibi son dönemlerde
de yönetimdeki kişilerin, ailelerinin ve yakın çevrelerinin lüks içerisinde
yaşamalarına karşın halkın büyük bir bölümünün yoksulluk içerisinde
yaşamak durumunda kalması ya da bırakılması, ister istemez yönetimlerin
sürekli eleştirilmesini beraberinde getirmiştir. Bu bağlamda söz konusu
edilen bu durum, Arap Baharı’nın temel nedenleri arasında
değerlendirilmektedir.259
. Bazı Arap ülkelerinin-tarihsel süreçte yaşananlar göz ardı edilerek İsrail’e
yakın politikalar izlemeye başlaması ve İsrail’e yönelik keskin
söylemlerde bulunmak bir yana, aksine ABD yönlendirmesi temelli
İsrail’e yakınlaşma politikalarının uygulanmaya başlanması, Arap
Baharı’nın temel nedenleri arasında değerlendirilmektedir.260
. İsrail’e yönelik söz konusu edilen bu yaklaşımlar temelinde Filistin’in
İsrail ile yaşadığı sorunda neredeyse tek başına bırakılması ve Arap
ülkelerinde destek görmemesi, milliyetçilik duygularını harekete geçirmesi bağlamında Arap Baharı’nın temel nedenleri arasında değerlendirilmekte dir.261
257 Yıldırım Boran, Orta Doğu’da Direniş (El-Fetih-Hamas-Hizbullah), İstanbul: Siyah-Beyaz Yayınları, 2011, s. 260.
258 Ayhan, Arap Baharı, s. 21.
259 Celalettin Yavuz ve Serdar Erdurmaz, Arap Baharı ve Türkiye: Orta Doğu’da Kırılan Fay Hatları, Ankara: Berikan Yayınevi, 2012, s. 42 vd.
260 Yavuz ve Erdurmaz, a.g.e., s. 43.
. Arap ülkelerinin genelinde basın özgürlüğünün söz konusu olmadığı
görülmektedir. Bu bağlamda gazeteciler yönetim lehine yazılar yazma
noktasında baskı altında tutulmuş ve aleyhte yazılar yayınlamaları durumun da cezalandırılmaları yoluna gidilmiştir. Bu durum da yine neticesinde, Arap Baharı’nın temel nedenleri arasında değerlendirilmektedir.262
261 Türel Yılmaz-Şahin, Uluslararası Politikada Orta Doğu, Ankara: Barış Platin Yayınevi, 2011, s. 339 vd.
262 Ayhan, Arap Baharı, s. 21.
263 Doster, a.g.m., s. 16
264 Boran, a.g.e., s. 15
3.2.6. Diğer Nedenler
Arap Baharı’nın diğer nedenleri bağlamındaki değerlendirmeler ve
belirlemeler, aşağıda verilen alt maddeler kapsamında incelenebilmektedir;
. Küresel anlamda bilgi ve iletişim teknolojilerinin dünya genelinde yaygın
olarak kullanılmaya başlanması, Arap halklarının da küresel etkilerden ve
değişimlerden uzak kalamamasını beraberinde getirmiştir. Genel anlamda
tüm dünyada olduğu gibi Arap ülkelerinde de söz konusu olan hızlı nüfus
artışı, zaten kıt olan kaynakların bölüşümünde sorunlar yaşanmasını
beraberinde getirmiştir.263
. Genel anlamda tüm dünyada olduğu gibi Arap ülkelerinde de enerji
kaynaklarının tükenmeye başlaması, yine birtakım sorunları beraberinde
getirmiştir. Küresel anlamda yönetim sistemlerinde söz konusu olmaya
başlayan değişimler, yine Arap halklarının da konu ile ilgili değişimlerin
dışında kalamamasına neden olmuştur.264
3.3. ARAP BAHARI’NIN EKONOMİ POLİTİĞİ
Arap Baharı; radikal bir toplumsal değişim hareketi olmak bakımından, salt
politik değişimleri değil, ekonomik değişimleri de beraberinde getirmiştir. Konu ile ilgili olarak Barrington Moore (2012) da Diktatörlüğün ve Demokrasinin Toplumsal Kökenleri (Social Origins of Dictatorship and Democracy) başlıklı araştırmasında, devrimlerin ekonomik temeller üzerinde yükseldiğini belirtmektedir.265
265 Ayrıntılı bilgi için bakınız: Barrington Moore Jr. Diktatörlüğün ve Demokrasinin Toplumsal Kökenleri, Çeviren: Alâeddin Şenel ve Şirin Tekeli, Ankara: İmge Kitabevi, 2012.
266 Moore, a.g.e., s. 26.
267 Ayrıntılı bilgi için bakınız: Theda Skocpol, Devletler ve Toplumsal Devrimler, Çeviren: S. Erdem Türközü, Ankara, İmge Kitabevi, 1979.
19. yüzyılda Avrupa’da ve Japonya’da söz konusu olan devrimlerin neden
olduğu siyasi ve ekonomik dönüşümler üzerinde çalışmalarda bulunan Moore,
modernleşmenin etkisiyle kendisini ortaya koyan, genel olarak sınıf ittifakı ile
şekillenen ve devrimlerin ortaya çıkmasına neden olan temel ekonomik etmenlerden söz etmektedir.266
Devrimlerin ekonomik faktörlerden etkilenerek şekillendiğini ifade eden bir
başka isim de Theda Skocpol’dür. Skocpol (1979) Devletler ve Toplumsal Devrimler (States and Social Revolutions) başlıklı çalışmasında; Çin, Rusya ve Fransa’da söz konusu olan devrimleri incelemiş ve bu devrimlerin daha çok, ekonomik yapının kötüye gitmeye başlaması ile birlikte gündeme geldiğini ifade etmiştir. Bu bağlamda Skocpol’e (1979) göre; bir ülkede ekonomik ve sosyal devrim ihtimali, ülkenin kriz yaşamaya başlaması ile birlikte artmaktadır.267
Ted Robert Gurr (1970) da “İnsanlar Neden İsyan Eder (Why Men Rebel)”
başlıklı araştırmasında; insanların, temelde siyasi ve ekonomik alanda söz konusu olan sorunlar neticesinde, kendilerini psikolojik yönden baskı altında hissetmeleri doğrultusunda isyan ettiklerini belirtmektedir. Ekonomik yoksunluğun psikolojik boyutunu “nisbi ya da göreli yoksunluk (relative deprivation)” olarak ifade eden Gurr (1970); insanın ya da bir grup insan topluluğunun refah, güvenlik ve kendini gerçekleştirme arasında yaşadığı çelişki nedeniyle devrime, isyana ve/veya şiddete yöneldiğini savunmaktadır.268
268 Ayrıntılı bilgi için bakınız: Hena Ubeyd. “Arap Devrimlerinin Ekonomi Politiği”, Devrimlerden Sonra Arap Baharı, Derleyen: İbrahim Tığlı, İstanbul: DÜBAM Yayınları, 2012, ss. 13-24.
269 Ubeyd, a.g.e., s. 14.
270 Yılmaz-Şahin, a.g.e., ss. 83 vd.
271 Yavuz ve Erdurmaz, a.g.e., ss. 43 vd.
272 Boran, a.g.e., ss. 19 vd.
Gurr (1970) tarafından yapılan belirleme doğrultusunda görülmektedir ki;
yoksulluk ve yoksunluk kavramının neden olduğu psikolojik baskı ve hayal kırıklığı, isyanın başat faktörünü oluşturabilmekte ve kişilerin hayal kırıklıkları ne denli büyük olursa, şiddet odaklı davranışların ortaya çıkma olasılığı da o denli yüksek olmaktadır. Bu temelde Arap coğrafyasında söz konusu olan ve özellikle de Tunus ve Mısır’da etkisini gösteren devrim dalgası, bu yönde ekonomi politik temelli bir süreci ifade etmektedir.269
Bununla birlikte Mısır ve Tunus, gerek Dünya Bankası ve gerekse de IMF
tarafından devrim öncesinde başarılı ekonomiler arasında değerlendirilmiştir. Bu
temelde özellikle Tunus, ekonomik verilerindeki yükselmeler dolayısıyla uluslararası finans kuruluşları tarafından da örnek ülke olarak nitelendirilmiş tir.270
Mısır’da GSYİH büyüme oranları, küresel finansal kriz döneminde dahi %5
gibi büyük bir rakamı ifade etmiş ve 2006 yılından devrim sürecine dek yaklaşık %7 civarında bir büyüme göstermiştir. Bu rakam, küresel finansal kriz dönemin de Tunus’ta %3 ve aynı dönem itibariyle de ortalama %6 düzeyinde gerçekleşmiştir.271
Ancak söz konusu edilen bu ülkelerdeki zenginlik, “zengin devlet-fakir
vatandaş” ayrımından uzaklaşılmasını sağlamamış ve gelir piramidinin alt
tabakasında yer alan vatandaşlar, neo-liberalizmin siyasete yansıyan çelişkilerini yaşamaya başlamıştır. Zira hem Mısır’da hem de Tunus’ta devletin zenginleşmesine yönelik ekonomik göstergeler artış göstermekteyken, vatandaşın fakirleşmesi de eşzamanlı olarak görülmeye başlanmıştır. Örneğin; 2008 yılından devrim sürecine kadar Mısır’da işsizlik %9, Tunus’ta da % 14 düzeyine ulaşmıştır.272
Genel olarak değerlendirildiğinde de; Mısır ve Tunus için belirtildiği üzere
Dünya Bankası ve IMF tarafından açıklanan başarı oranları sadece kâğıt üzerinde kalmaya başlamıştır. Çünkü işsizlik rakamlarının ve fiyatların genel olarak artması, fakir ve zengin arasında söz konusu olan uçurumun günden güne kendisini daha fazla hissettirmeye başlaması, ekonomi politikalarının sadece belirli bir kesimin çıkarlarını gözetir hale gelmesi gibi ekonomi politik etmenler, sosyal yaşamda da bireylerin patlamaya hazır hale gelmelerinin temelinde yer almaya başlamıştır.273
273 Üzer, a.g.e., ss. 93 vd.
274 Ubeyd, a.g.e., s. 17.
275 Ayhan, Arap Baharı, s. 24.
276 Yavuz ve Erdurmaz, a.g.e., s. 44.
Neticesinde rejimin ekonomik ve toplumsal zeminde meşruiyetinin tartışılması na neden olan tüm bu nedenler, Mısır’da ve Tunus’ta devrim hareketleri için de bir dayanak olarak değerlendirilmiştir. Bu sebeplerle her iki ülkede halk devrimlerinin yaşanması, hem IMF’nin hem de Dünya Bankası’nın güvenilirlikleri ni temelden sarsmış, ekonomi politikalarının sosyal yönünü arka planda bırakan ekonomi teorisinin zaaflarını ortaya çıkarmıştır.274
Sonuç olarak devletin günden güne daha da zenginleşmesi ve vatandaşın daha
da fakirleşmesi ile ortaya çıkan çelişkiler temelinde Mısır’da fakir, Tunus’ta işsiz
kitlelerin, özellikle hissettikleri dışlanma temelinde devrim tablosunu ortaya
çıkarmaya yönelik hareket ettikleri söylenebilir. Toplumsal öfkeyi beraberinde
getiren bu süreçle birlikte devrim hareketleri hız kazanmış ve Arap Baharı’nın
esasını oluşturmuştur.275
3.4. ARAP BAHARI’NIN YANSIMALARI
Arap Baharı, bölgede söz konusu olan eski düzene ilişkin ulusal, bölgesel ve
uluslararası temel parametrelerin devam ettirilememesine yönelik birçok değişimi beraberinde getirmiştir.276 Ulusal bağlamda değerlendirildiğinde görülen en önemli değişim, o döneme kadar varlık gösteren mevcut rejimlerin tarih sahnesinden silinmeye ve yerine halkın beklentilerine uygun yeni yönetimlerin gelmeye başlamaları olarak ifade edilebilir.277
277 Ayhan, Mısır’da Devrimin Ayak Sesleri, s. 30.
278 Laçiner ve Celalifer-Akıncı, a.g.m., s. 9
279 Yılmaz-Şahin, a.g.e., s. 85.
280 Boran, a.g.e., ss. 159 vd.
Söz konusu edilen bu değişim, bölgede ilk defa görülen bir durumu ortaya
koyması bakımından önem arz etmektedir. Hâlihazırda devam eden bu süreç, kısa vadeli bir dönemi içermeyip, birçok belirsizliği de beraberinde getirecek bir süreç olarak değerlendirilebilir.
Arap Baharı çerçevesinde ulusal bağlamda söz konusu olan bir diğer değişim
de, devrim sürecine kadar totaliter yönetimler tarafından siyaset alanının dışında bırakılan İslamcı ve liberal kesimlerin artık bu alanın meşru ve önemli aktörleri olmaya başlamasıdır. Bununla birlikte Arap Baharı, etkisini gösterdiği ülkelerin hemen hepsinde bir iç savaş riskini beraberinde getirmektedir. Zira bu ülkelerin hiçbiri gerçek niteliği ile bir ulus-devlet olma vasfını taşımamaktadır. Olası iç savaşlar da sadece ülkesel bağlamda değil, aynı zamanda bölgesel bağlamda da etkilere sahip olacaktır.278
Bölgesel kapsamda değerlendirildiğinde de Arap Baharı; özellikle
istikrarsızlık, belirsizlik ve kargaşa ortamı ile kendisini ortaya koymaya
başlamıştır.279 Bu doğrultuda bölge ülkelerinin bölgesel güç dinamiklerine yönelik algıları da farklılık arz etmeye başlamıştır. Örneğin, İsrail ile Suudi Arabistan’ın Arap Baharı bağlamında meydana gelen olayları olumsuz değerlendirdikleri görülmekle birlikte; Arap Baharı’nın başlangıcında Türkiye, İran ve Mısır’ın bu süreci kendileri açısından daha olumlu gördükleri ve bunu değerlendirmeye çalıştıkları birçok gözlemci tarafından belirtilmektedir. Bu durum da neticesinde, bölgedeki kutuplaşmanın temellerini içermektedir denilebilir. Ancak bu kutuplaşmaların sürecin devam ettiği de göz önünde bulundurularak değişim gösterebileceği de göz ardı edilmemelidir.280
Arap Baharı’nın başlangıç sürecinde Türkiye-İsrail ilişkilerinin de çok daha
içinden çıkılmaz bir durum alması söz konusu olmuştur. Neticesinde Arap Baharı bu durumun tek ve en önemli nedeni değildir. Ama en azından durumu ikitarafın da farklı perspektiflerden değerlendirmeleri ve yorumlamaları, ilişkilerin olumsuzluğuna katkıda bulunmuştur.281
281 Üzer, a.g.e., s. 49.
282 Tarık Oğuzlu, “Arap Baharı ve Yansımaları”, Ankara: ORSAM Orta Doğu Analiz Aylık Uluslararası İlişkiler Dergisi, Aralık 2011, ss. 15.
283 Güler, a.g.e., s. 153.
Arap Baharı, bölgenin en önemli güçlerinden biri olan İran’ın da politikalarını derinden etkilemiştir. Orta Doğu’da iktidar değişiklikleri başladığında İran bir yandan Esad rejimine destek vermeye çalışırken diğer yandan da varlığını tehlikede görmesinden dolayı nükleer teknolojiye daha fazla ağırlık vermeye gayret etmiştir. Suriye üzerinden Türkiye ile giriştiği güç mücadelesinden şimdiye kadar kazançlı çıkan İran, ABD karşıtı söylemlerinin dozunu arttırarak kendi halkı üzerindeki meşruiyetini de tazelemeye çalışmıştır.282
Suudi Arabistan, Arap Baharı’nın İran’ın bölgedeki hareket alanını
genişlettiğini düşünmüş ve politikalarını buna göre belirlemiştir. Bu durum, Suudi Arabistan’ın Esad rejimini gözden çıkarmasını beraberinde getirmiştir. Zira Riyad, Suriye’yi kaybetmiş bir İran’ın bölgede çok fazla etkinlik gösteremeyeceğine yönelik bir kanaate sahiptir. Bununla birlikte Suudi Arabistan, kendi halkının benzer yönde hareket etmesinin önüne geçebilmek için vatandaşlarını petrol gelirinden daha fazla yararlandırmaya başlamış ve aynı kapsamda belirli sınırlar dâhilinde de olsa kadınların sosyal ve siyasi yaşamda daha fazla yer bulabilmelerine yönelik düzenlemelerde bulunmuştur.283
Arap Baharı sürecinde Türkiye; İran, Irak ve Suriye ile olan ilişkilerinde
uygulamayı amaçladığı “komşularla sıfır sorun” politikasını uygulayabilme
olanağına sahip olamamaya başlamıştır. Bu nedenle çoğu gözlemciye göre de Arap Baharı sürecinin Türkiye için etkileri büyük oranda olumsuzluklar içermektedir. Zira Türkiye’nin bu süreçte Esad karşısında yer alan muhalif grupları desteklemesi ve Esad rejiminin Türkiye tarafından yapılan uyarıları hiçbir şekilde dikkate almaması, Esad rejimi ile bağlantıların tamamen kopmasına neden olmuştur.284
284 Örmeci, a.g.e., s. 12.
285 Yavuz ve Erdurmaz, a.g.e., s. 48.
286 Örmeci, a.g.e., s. 12.
287 Kapan, a.g.e., s. 85.
288 Üzer, a.g.e., s. 49.
Türkiye, genel olarak Tunus ve Mısır olaylarının başlangıcında muhaliflerden
yana tavır takınmıştır. Bununla birlikte Libya ve Suriye için “bekle ve gör” politikası izlenmiş ve gelişmeler karşısında bir hareket planı oluşturulması öngörülmüştür. Süreç içerisinde Suriye’de ve Libya’da yönetimlerin halkı karşılarına almaları nedeniyle, Türkiye safını muhaliflerden yana belirlemiş tir.285
Uluslararası bağlamda değerlendirildiğinde de Arap Baharı, Kuzey Afrika ve
Doğu Akdeniz bölgelerini de içine alan Orta Doğu bölgesinin küresel sistemin
dışında bırakılmaması gerektiğine yönelik bir anlayışı beraberinde getirmiştir. Zira bu bölgelerdeki ülkeler artık yaşadıkları liberal demokratik değişimlerle bir küresel aktör olma niteliğine kavuşmaya başlamışlardır.286
Bununla birlikte Arap Baharı, tartışmasız olarak ABD’nin bölgedeki tek güç
olma niteliğini zayıflatmıştır. Bu durum, hem devrim sürecine dek ABD ile sıcak
ilişkiler içerisinde bulunan rejimlerin artık iktidarda bulunmamalarından hem de yeni yönetimlerin bilakis ABD’ye uzak politikalar benimsemesinden kaynaklanmaktadır denilebilir.287
Bu doğrultuda ABD, Arap Baharı sürecinde kendisi için söz konusu olmaya
başlayan bu durum dolayısıyla bölgeye yönelik politikalarını gözden geçirmeye
başlamıştır. Örneğin; ABD artık sınırsız İsrail destekçisi olma yönünde yaklaşımlar sergilememeye yine aynı şekilde bölgesel çıkarlara sahip olduğu Türkiye gibi diğer müttefik ülkelerle de ilişkilerini geliştirmeye önem vermeye başlamıştır.288
Bu süreçte Obama yönetimi, Libya için söz konusu ettiği gibi ABD’nin bölgeye insani müdahalelerde bulunma yükümlülüğü olduğunu açıklamış ve AB’li müttefiklerini de aynı yönde hareket etmeye çağırmıştır. Bununla birlikte Obama yönetimi, bölgedeki gelişmelere müdahil olmayacaklarını ve stratejik önceliklerinin de zaten Güney ve Uzak Doğu Asya olduğunu belirtmiştir.289
289 Oğuzlu, a.g.m., s. 16.
290 Boran, a.g.e., s. 160.
291 Üzer, a.g.e., s. 51.
292 Örmeci, a.g.e., s. 12.
293 Kalemdaroğlu, a.g.e., ss. 3-4.
Belirtildiği üzere ABD’nin bölgedeki lider pozisyonunun devre dışı kalmaya
başlaması, diğer küresel aktörlerin bölgede söz sahibi olmaya başlamalarını
beraberinde getirmiştir.290 Örneğin, Suriye konusunda Çin ve Rusya’nın sergilediği yaklaşımlar, Çin’in Suudi Arabistan ve İran ile ikili ilişkilerini geliştirmeye özen göstermeye başlaması, AB politikalarının Arap Baharı etkileri ile revize edilmesi ve bu yönüyle uygulamaya konulması ve benzeri yaklaşımlar bu kapsamda değerlendirilebilmektedir. Haricinde yerel aktörlerde çeşitlenmeye başlamıştır ki, bu durum bölgedeki belirsizliği hızla tırmandırır bir hal almıştır.291
Bu nedenlerle ABD, her ne kadar söylem olarak aksini belirtse de oluşan yeni
duruma karşı yeni stratejiler geliştirmiş ve bunları uygulamaya çalışmaktadır. Esad rejimine karşı muhalifleri sınırlı da olsa desteklemesi, Mısır’da yaşanan askeri darbeye karşı düşük dozdaki tepkisi, İsrail-Türkiye ilişkilerinin normalleşmesi için gösterdiği çaba ve İran ile yaşanan yumuşama bunlara örnek olarak gösterilebilir.292
3.5. KÖRFEZ ÜLKELERİNİN ARAP BAHARINA KARŞI TUTUMLARI
Özellikle sahip oldukları zenginlikler dolayısıyla diğer Arap ülkelerinden farklı nitelikler taşıyan Körfez ülkeleri, Arap Baharı sürecinde Orta Doğu’da söz
konusu olan ayaklanmaların kendi ülkelerine de sıçramasından korku duydukları
için, birtakım siyasi ve ekonomik uygulamalara yönelik hareket etmeye
başlamışlardır. Ancak bu yöndeki politikaların uzun vadeli olmaması dolayısıyla
radikal çözümler olarak değerlendirilmedikleri görülmektedir.293
Genel anlamda istihdam politikalarının revize edilmesi yönünde politikalar
uygulamaya başlayan Körfez ülkeleri, iç siyasette de istikrar sağlanmasına yönelik birtakım tedbirler almak adına hareket etmişlerdir. Örneğin; bu kapsamda Birleşik Arap Emirlikleri’nde, sivil toplum örgütlerinin hareketlerine sınırlandırmalar getirilmesi söz konusu olmuştur.294
294 Mahalli, a.g.e., s. 76.
295 Oktav, a.g.m., s. 71.
296 Özey, a.g.e., ss. 63 vd.
297 Efegil, a.g.m., s. 23.
298 Akpınar, a.g.e.,s. 78.
Bu doğrultuda Körfez ülkeleri, genel olarak Arap Baharı’nı tepki ile karşıladıkları nı açıklamışlardır. Körfez ülkelerinin Arap Baharı’na ilk tepkileri, halk hareketlerinin kendi ülkelerine sıçramasına engel olmaya yönelik birtakım tedbirler almak adına olmuştur.295
Bu kapsamda Bahreyn, Suudi Arabistan ve Umman’da da halk ayaklanmaları
görülmekle birlikte, bu ayaklanmalar ekonomik ve askeri birtakım tedbirler
temelinde kanlı bir şekilde bastırılmıştır.296 Bununla birlikte cumhuriyet rejimleri ne karşı ayaklanan halk kitlelerine maddi ve manevi destek sağlayan ve bu yönüyle çıkar elde etmeyi amaçlayan Katar ve Suudi Arabistan, bu hareketlerin kendi ülkelerine dek uzanabileceğini göz önünde bulundurmamışlar dır.297
Körfez ülkelerinin Arap Baharı karşısında birlikte hareket ettikleri nokta da,
özellikle işsiz ama bölgede yaşananlar hakkında bilgi sahibi olan gençlerin
sorunlarının çözümlenmesi adına ekonomik açıdan desteklenmeleri olmuştur. Bu doğrultuda da Körfez ülkeleri, hem iç hem de dış siyasette kontrolü ellerinde
bulundurmayı amaçlamışlardır.298
Körfez ülkelerindeki ilk halk ayaklanması 14 Şubat 2011tarihinde, bölgenin
demografik ve coğrafik açıdan en küçük ülkesi olmakla birlikte, Körfez ülkeleri
içerisinde tek ada devleti olan ve 1971 yılında emirlik olarak bağımsızlığını kazanıp 2002 yılında krallık olan Bahreyn’de görülmüştür. Gösterilere katılan halkın büyük bir bölümünün Şii olması nedeniyle, gösteriler bir süre sonra Sünni-Şii çatışması olarak görülmeye başlanmış ve Bahreyn’de başlayan bu gösteriler, bölgesel bir sorun niteliğine dönüşmüştür.299
299 Özey, a.g.e., s. 65.
300 Özey, a.g.e., s. 69.
301 Akpınar, a.g.e.,s. 81.
302 Aydın, a.g.m., s. 3.
303 Özey, a.g.e., s. 70.
304 Aydın, a.g.m., s. 8.
Gelişmeler karşısında çoğunluğunu Şiilerin oluşturduğu muhalefetteki El Vifak Partisi 2 Temmuz 2011 tarihinde iktidardaki El-Hanife yönetimi ile görüşmeyi kabul etmiştir.300 “Ulusal diyalog” olarak nitelendirilen bu görüşmeler de, farklı siyasi partilere ve hükümet yanlısı gruplara mensup 300 delege katılmış, ancak görüşmelerden olumlu bir netice alınamamıştır.301
Bu doğrultuda el-Hanife yönetimi göstericilere yönelik baskıcı yaklaşımlarını
devam ettirmiş ve gösterilerde yaralananlara yardımcı olmak adına görev yapan
sağlık personeline dahi, devlet çıkarlarına ters hareket etmek dolayısıyla askeri
mahkeme tarafından 5 ile 15 yıl arasında hapis cezası verilmiştir.302
Sonuç olarak Bahreyn hükümeti, İçişleri Bakanlığı’nda 20 bin kişiye istihdam
sağlanacağını açıklamıştır. Bahreyn’in toplam nüfusunun zaten 300 bin olduğu
düşünüldüğünde, bu rakamın ülkedeki işsizlik sorununu tamamıyla ortadan kaldıran bir çözüm olarak sunulduğu söylenebilir. Bu doğrultuda Bahreyn’de söz konusu olan halk hareketleri son bulmuştur.303
Suudi Arabistan’da da Arap Baharı karşısında öncelikli olarak, ülke çıkarları na ters düşmediği sürece demokratikleşme hareketlerinin desteklenmesine yönelik bir politika izlenmiştir. Bu yöndeki politikasını öncelikli olarak Libya ve Suriye’de söz konusu olan halk ayaklanmalarında uygulamaya koyan Suudi Arabistan, Tunus gibi iyi ilişkiler içerisinde bulunduğu ülkelerde de halk ayaklanmalarına karşı bir tutum izlemiştir.304
Suudi Arabistan gücünü temelde Suudi Krallığı’ndan almaktadır. Bu bağlamda Suudi Krallığı Tunus ve Mısır’da rejim değişiklikleri söz konusu olduğunda, kendi ülkesinde gerçekleştirilecek olan gösterileri de aldığı bir karar kapsamında yasakladığını açıklamıştır. Bu açıklaması hem siyasi hem dini otoriteler
tarafından desteklenen Suudi Krallığı, Cuma hutbelerinde de gösterilerin yasak
olduğuna yönelik açıklamalarda bulunulmasını sağlamıştır. Bu doğrultuda da Suudi Arabistan’daki gösteriler, zaman zaman Şiilerin çoğunlukta olduğu bölgelerde küçük çaplı gösteriler şeklinde görülse de, ülke genelinde etkili olacak şekilde yaygınlaşmamıştır.305
305 Mahalli, a.g.e., s. 65.
306 Oğuzlu, a.g.m., s. 21.
307 Mahalli, a.g.e., s. 66.
308 Aydın, a.g.m., s. 4.
Aynı yönde Suudi Arabistan yönetimi, olası halk ayaklanmalarının önüne
geçebilmek için 2011 yılı Şubat ve Mart aylarında 130 milyar dolarlık bir ekonomik destek paketi açıklamış ve İçişleri Bakanlığı’na 60 bin güvenlik personeli alınmıştır. Yine bu kapsamda 500 bin yeni konut inşa edilerek vatandaşlara dağıtılmış, kamu çalışanlarının maaşları asgari 3.000 Suudi Riyali olarak belirlenmiştir.306
Söz konusu edilen bu uygulamalar çerçevesinde Suudi Arabistan’da 2011 yılı
itibariyle üniversite mezunu olan işsiz kalmamıştır. Bu süreçte üniversite
mezunlarının birçoğu din kurumlarında istihdam edilmiştir ki, bu doğrultuda
vatandaşların dini kurumlara önem vermeleri ve din kurumları tarafından yapılan halk ayaklanmalarına karşı olmaya yönelik açıklamaların daha dikkate değer olması sağlanmıştır.307
Suudi Arabistan yönetiminin daha çok ekonomik temelli olarak sürdürdüğü
bu yöndeki politikalar, bölgede en güçlü iktidarlar bile yıkılırken, Suudi Arabistan’ın bu durumdan etkilenmemesini sağlamıştır. Haricinde önceki anlatımlarda da yer verildiği üzere ülkede kadınlara da siyasi ve sosyal yaşamda birtakım haklar tanınmış ve bu kapsamda kadınlar da seçme ve seçilme hakkına sahip olmakla birlikte, Şura Konseyi’ne atanabilme hakkı elde edebilmişlerdir.308
Katar da, 1,7 milyon nüfusuna karşın sadece 225 bini Katar kökenli olan
bireylere sahip olmak bakımından enteresan bir ülke konumundadır. Zira ülkedeki bireylerin %85’i zaten vatandaşlık haklarından yoksundur ve yabancı statüsünde ülkede yaşamaya devam etmektedir.309
309 Akpınar, a.g.e., s. 80.
310 Özey, a.g.e., s. 71.
311 Özey, a.g.e., s. 72.
312 Oğuzlu, a.g.m., s. 21.
Bu doğrultuda Katar kökenli 225 bin kişinin de, hiçbir zaman demokrasi gibi
bir talebi olmamıştır. Çünkü sıvılaştırılmış doğalgaz ihracatında dünyanın önde gelen ülkesi konumunda olan Katar, yüksek bir refah düzeyine sahiptir. Hatta Katar, Arap baharı sürecini diplomatik ve el-Cezire televizyon kanalı sayesinde medyatik anlamda kendisi adına kazanca dönüştüren ülkeler arasında yer almaktadır.310
Belirtilen bu nedenler doğrultusunda Katar’da halk ayaklanmaları görülmemiş tir. Hatta Arap Baharı sürecinde Körfez ülkelerine bir anlamda önderlik eden Katar, bu kapsamda Libya’ya askeri birlik göndermiş ve el-Cezire televizyon kanalı sayesinde Arap birliğini tesis eden taraf olarak değerlendirilmiştir. Bu yönde ki yaklaşımları dolayısıyla da Katar, Suudi Arabistan’ın bölgesel liderliğini devralmaya aday ülke olarak anılmaya başlanmıştır.311
Arap Baharı bağlamında bölgede halk hareketlerinin başlaması ve özellikle de
Mısır’ın kendi iç sorunları ile uğraşmak durumunda kalması ile birlikte Katar, özde aktif olmayan Arap Birliği’ni harekete geçiren itici güç olma niteliğine sahip
olmuştur. Bu temelde Libya’nın yanında yer alarak NATO operasyonlarına destek veren Katar, Suriye’de de muhalefete silah temin ederek bölgede aktif bir politika izlemeye yönelik anlayışını devam ettirmiştir. Bu yönüyle o güne dek bölgede tarafsız bir politika izlemeyi amaç edinmiş olan Katar, kendi çıkarlarına uygun olaylara ve ülkelere taraf olacağını ortaya koymaya başlamıştır.312
Libya Ulusal Geçiş Konseyi de, ilk olarak Katar tarafından tanınmıştır. Katar
Özel Birlikleri Libya’da muhaliflere askeri eğitim vermiş ve NATO askerleri ile
muhalifler arasındaki bağlantıyı koordine etmiştir. Bu yönüyle de Katar, Libya’da muhaliflerin başarıya ulaşmasının ana nedeni olarak değerlendirilmiştir. Katar’ın Libya özelinde söz konusu ettiği bu yaklaşımlar ise uluslararası arenada küresel bir aktör olmaya yönelik ekonomik ve siyasi açılımlar olarak görülmüştür ki, bu yaklaşımlar Katar’ın gerek bölgesel ve gerekse de uluslararası ününü artırmıştır.313
313 Akpınar, a.g.e.,s. 80.
314 Oğuzlu, a.g.m., s. 22.
315 Oğuzlu, a.g.m., s. 22.
316 Özey, a.g.e., s. 72.
Birleşik Arap Emirlikleri de, yine Katar gibi Arap Baharı çerçevesinde
herhangi bir ciddi halk ayaklanmasının yaşanmadığı Körfez ülkeleri arasında yer
almaktadır. Ülkede, sadece Federal Milli Konsey’in yetkilerinin genişletilmesine
yönelik 133 kişinin imzalamış olduğu talep mektubu devlet başkanına gönderilmiştir. Talep mektubunu imzalayanlar arasında İslamcı ve liberal grupların da yer alması Emirlik yetkililerini endişelendirmiş olsa da, neticesinde İhvan başta olmak üzere İslami kesimin önde gelen isimleri ve insan hakları aktivistleri tutuklandığından değişimin önüne geçilmiştir.314
Birleşik Arap Emirlikleri’nde, devleti yedi emirlik temsil etmektedir. Bu emirlik ler, Federal Yüksek Konsey’de 40 kişilik danışma grubu tarafından temsil
edildiğinden ve en önemlisi bu grup üyelerinin halk tarafından seçilmesi ve nisbi bir halk temsiliyeti söz konusu olduğundan, ülke iç siyaseti bağlamında isyanların olumsuz etkilerini bertaraf edebilmiştir. Bununla birlikte Birleşik Arap
Emirlikleri’nde, periyodik olarak toplanan ve halkın isteklerini Emir’e ileten bir halk meclisi de bulunmaktadır.315
Neticesinde bu yapı da, diğer Körfez ülkelerinde görülen monarşik yapının
aksine, bir yönüyle yönetimde halkın temsil edilmesini içermesi bakımından ciddi sorunlar yaşanmasını engellemiştir. Haricinde Birleşik Arap Emirlikleri’nde, halk ayaklanmalarının görüldüğü Körfez ülkeleri gibi ekonomik sorunlar söz konusu değildir ve aksine halkın her açıdan yüksek standarda sahip bir yaşam sürdürdüğü görülmektedir.316
Arap Baharı sürecinde Birleşik Arap Emirlikleri de Katar gibi bazı ülkelere
maddi ve manevi destek sağlamak adına hareket etmiştir. Bu durumdan yine Katar gibi kazançlı çıkan Emirlik, özellikle Dubai’nin bölgenin en güvenli ve istikrarlı yerlerinden biri olarak görülmesi dolayısıyla yatırımcıları buraya çekmiştir. Bu durum, Arap halk hareketleri süresince de önemli bir kazanç sağlanmasına katkıda bulunmuştur.317
317 Oktav, a.g.m., s. 74.
318 Oğuzlu, a.g.m., s. 22.
319 Akpınar, a.g.e., s. 81.
320 Aydın, a.g.m., s. 4.
Kuveyt de Arap Baharı süresince, diğer Körfez ülkeleri tarafından öngörülen
politikalar yönünde hareket etmeyi uygun görmüştür. Ülkede iç isyanlar anlamında küçük çaplı hareketler söz konusu olmakla birlikte bu isyanlar, yolsuzluk iddiaları ile birlikte gündeme gelmiştir. Aslında bölgenin diğer ülkelerine kıyasla daha demokratik olarak değerlendirilen Kuveyt, yolsuzluk karşıtı eylemler kapsamında parlamento basılınca, durumu ülke güvenliğini ve istikrarını tehdit eden bir durum olarak nitelendirmiş ve sert tedbirlerin alınması yönünde hareket etmiştir.318
Ülkenin başkentinde bulunan Kararlılık Meydanı’nda haftalarca devam eden
gösterilere karşın Başbakan istifa etmemiştir. Neticesinde protestocuların değişim talepleri hükümet tarafından kabul edilir görülmüş ve parlamento dağıtılarak yeniden seçim yapılmıştır. Kuveyt de Katar ve Suudi Arabistan öncülüğünde gerçekleştirilen yaklaşımlar yönünde bir politika izlemeyi tercih etmiştir. Aynı doğrultuda siyasi yaklaşımı desteklemeye yönelik ekonomik politikalar izlenmeye başlanmış ve ekonomik çözüm paketi kapsamında kamu görevlilerinin maaşlarına %115 oranında zam yapılmasına, her Kuveyt vatandaşına yıllık 1.000 Kuveyt Dinarı verilmesine ve bedelsiz gıda yardımı yapılmasına karar verilmiştir.319
Umman, Körfez ülkeleri içerisinde ekonomik açıdan en güçsüz ülke olarak
değerlendirilmektedir. Ülke vatandaşlarının neredeyse tamamı, diğer Körfez
ülkelerinden farklı olarak İbadiye Mezhebi’ne mensup bireylerden oluşmaktadır.
Kapalı bir toplum yapısına sahip olmasına ve şaşırtıcı bir durum olarak
değerlendirilmesine karşın Arap Baharı kapsamındaki halk hareketleri Umman’a da sıçramıştır. Ancak bu hareketler Umman’da, baskıcı yollarla değil barışçı yollarla bastırılmıştır.320
Halk hareketleri neticesinde Umman’da 50 bin kişiye iş imkânı sağlanmış,
yolsuzluk suçlamalarının muhatabı üç bakan görevden alınmış ve aylık 390 ABD
doları işsizlik maaşı verileceği açıklanmıştır. Bununla birlikte milletvekili
dokunulmazlıklarının kaldırılması da Arap Baharı etkisinin ülkede sınırlı düzeyde
yaşanmasındaki bir başka etken olmuştur.321
321 Oğuzlu, a.g.m., s. 23.
7.Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEK
.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder