16 Şubat 2015 Pazartesi

Kimse bizi topuyla tüfeğiyle AB’ye sokamaz



“Kimse bizi topuyla tüfeğiyle AB’ye sokamaz”






Denktaş Savaş hattını düzeltti: 

“Kimse bizi topuyla tüfeğiyle AB’ye sokamaz”


Savunma hattının güçlü kalesi: Denktaş
AKP iktidarının Bush’la birlikte başlattığı KKTC’yi ortadan kaldırmaya yönelik yeni saldırı Rauf Denktaş’ı yeniden Annan’ın masasına oturmak zorunda bıraktı.

21 Nisan tarihinin referandum tarihi olarak kabul ettirilmesi bile ABD, AB ve AKP için önemli bir kazanım. Çünkü Denktaş’ın tavrı ve KKTC halkının kararı ne olursa olsun tıpkı 14 Aralık seçimleri gibi 21 Nisan da uluslararası müdahale ve emperyalist işgal için saldırı gününe dönüştürülecek. Kıbrıs’ta Türk devletinin egemenliği ve varlığının referandum konusu yapılması bile Türk milletinin Kıbrıs’tan başlayan vatan savunması açısından önemli bir zaaf.
Annan’ın masasına oturmak KKTC açısından güçsüz bir stratejiyle savunma yapmaya mahkum edilmek anlamına geliyor. Ancak Denktaş bu stratejinin kendi stratejisi olmadığını açıkladı. Denktaş, Ankara’dan yeterli desteği göremediğini ve inisiyatifin tamamen ver kurtulculara geçmesini engellemek için New York’a gittiğini açıkladı.
Denktaş’ın New York’a gitmesi bu açıdan gerekli bir manevra olarak görülebilir. Ancak Denktaş’ı bu manevrayı yapmak zorunda bırakan stratejinin AKP’nin ve Batının işine yaradığı ve milli ihtiyaçları karşılamadığı bir gerçek.
“Uluslararası kamuoyundan” tecrit olmamak adına Denktaş’ı New York’a gönderen bakış açısının direniş mevzisini geri çektiği bir gerçek. Direniş mevzisi Denktaş’ın sarsılmaz milli tavrına olan güven çerçevesinde geriye çekildi. Ancak AKP’nin amacı da zaten Denktaş’ı tecrit etmek. Annan’ın 21 Nisan’da referandumu öngören takvimi de tecrit edilecek Denktaş’ı etkisiz hâle getirmeyi amaçlıyor.
AKP’nin Türkiye’nin savunmasında açmaya çalıştığı her gedik şimdilik Denktaş’ın politikalarıyla kapatılıyor. Denktaş’ın sarsılmaz tavrı şimdiden AKP ve ABD’nin planlarını aksatmaya başladı.
Tayyip’in sansür ve kuşatma kararı
Tüm planlarını referandum üzerine kuran AKP ve Batı Denktaş’ın tavrı karşısında panikledi. BM temsilcisi De Soto Denktaş’tan susmasına ve halkından gerçekleri gizlemesini isterken, Tayyip daha ileri gitti. Tayyip, Denktaş’ı susturamadıklarını ancak basının oto sansür uygulayarak onu susturabileceğini açıkladı.
AKP’nin amacı Denktaş’ı sansür dahi her türlü yöntemi kullanarak kuşatmak ve tecrit etmek. Türk devletinin milli politikasının AKP tarafından sabote edildiği koşullarda, Denktaş doğrudan Türk milletine dayanarak direnme yolunu tuttu. Denktaş’la halk arasındaki bağ devam ettiği sürece Rumların ve Batının saldırıları tüm olumsuz koşullara ve yanlış politikalara rağmen püskürtülebilir. Nitekim şimdiden KKTC’de Annan karşıtı eylemler yaygınlaşmakta.
Gül son noktayı Annan’ın koyacağını ve çözümün 1 Mayıs’tan önce gerçekleşeceğini açıklarken tek bir şeyi amaçlıyor. Denktaş’ın direnişinin artık önemsiz olduğu ve teslimiyetin kaçınılmaz olduğu vurgulanmak isteniyor. Denktaş’ın içine sürüklendiği görüşmelerin bir kandırmacadan ibaret olduğu bir gerçek. Denktaş da yeni stratejisini bu gerçeği halka olanca açıklığıyla göstermek ve ayağa kaldırmak üzerine kurmuş durumda. Ancak bu gerçek Gül’ün bahsettiği gibi herşeyin bittiği anlamına değil, tersine Denktaş’ın etrafında yeni bir savunma mevzisinin kurulduğunu gösteriyor. Şimdiden dağıtılmak istenen bu.
AB’ye her koşulda üyelik Enosis demek
Görüşme masasında Denktaş ve Papodopulos hemen hemen hiçbir noktada anlaşamadı. Bazılarının iddia ettiğinin tersine bu Denktaş’ın uzlaşmaz taraf olmadığını kanıtlamak gibi bir yarar sağlamadı. Çünkü zaten KKTC ve Denktaş Batı tarafından uzlaşması veya uzlaşmaması beklenen meşru bir devlet ve temsilcisi olarak görülmüyor. Kıbrıs AB’ye ilhak edilince Annan Planı’nda Türk tarafı için elde edilen sözde tavizlerin hepsi AB mahkemeleri tarafından zaten çöpe atılacak. Görüşmeler formaliteden ibaret.
Denktaş’ın Türk tarafının egemenliği ve Türkiye’nin garantörlüğü için AB hukukunda Kıbrıs konusunda gerekli düzenlemelerin yapılmasını istemesiyle bu oyun da ortaya çıkarılmış oldu. Aslında Annan Planı Annan’ın bile önem vermediği bir paçavra çünkü boşluklarını ister taraflar, ister Annan doldursun, AB Kıbrıs’ı ilhak edince zaten plan rafa kalkacak ve AB kanunları çerçevesinde Rumlar adada tek egemen olacak.
Denktaş istedikleri değişikliklerin AB’nin ve tüm AB üyesi ülkelerin parlamentoları tarafından onaylanmasını isterken Batının yüzsüz planını kendi suratına vurmuş oldu. AB’nin asla böyle bir şeyi kabul etmeyeceği açık. Rumlar mı uzlaşmaz, Türkler mi tartışması 1 Mayıs’a kadar Türk tarafını manipüle etmek için ortaya atılmış bir tartışmadan başka birşey değil. Şimdiye kadar Rumlar, Batı ve AKP bu oyunu iyi oynadı. Denktaş’a kalan ise artık bu sahtekarlığa ve görüşmelere son vermek. Denktaş da son Ankara ziyaretinde bu yöndeki tavrını ilk defa açıkladı.
Savaş alanında Denktaş yalnız bırakılamaz
Şehit kanlarıyla vatan toprağını kurtaran Mehmetçik Annan’ın kalem oynatmasıyla adadan atılamaz. AKP ve Batı planının gelip tıkandığı nokta burası.
Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök de 14 Aralık 2003 seçimleri öncesinde bu gerçeği vurgulamıştı. Tek bir AB vatandaşının bile Rumlar için kanını dökmeye cesaret edemeyeceğini, Türkiye’nin ise gerekirse ekonomik ve siyasi ambargolara bile göğüs gerebileceğini belirtmişti. Gerçekten de AB’nin 1 Mayıs tehdidi kendi çıkmazlarını yinelemekten başka birşey olmuyor. 1 Mayıs’ta tüm adayı içine aldığını iddia edecek olan AB, 30 bin Türk askeri kuzeyde topraklarımızı beklediği sürece sadece adanın fiili taksimini resmileştirmiş olacak.
Şimdi Türk devlet politikasının yeniden bu gerçek üzerine temellendirilip güçlendirilmesi gerekiyor.
Türk milletinin adadaki silahlı fiili gücü gerçeğinden dolayı AKP, New York’ta ABD emperyalizminin silahlı gücüne dayalı yeni bir strateji geliştirmeye çalıştı. ABD yetkilileri Tayyip’le görüştükten sonra, adada Türk askerinin çıkması sonucu ortaya çıkacak boşluğu adanın ABD askeri üssü haline getirilmesiyle çözüleceğini ve Türklerin de böylelikle ABD koruması altında haklarına kavuşacağını duyurdu. ABD böylelikle Türkiye’den ilk defa resmen bir Türk toprağını talep etmiş oldu.
Denktaş Türk’ü Türk askerinden başka kimsenin korumayacağını yineledi ve Türk milletinin adada ABD askerini hiçbir şekilde istemediğini açıkladı. Tayyip ve Gül bu konuda yorum yapmadı. Çünkü aslında ABD’nin isteğinin ileriye dönük bir temenni değil, Türk Ordusu’na karşı geliştirdikleri ortak stratejinin ilk adımı olduğunu biliyorlardı. Bu ortaklığı Tayyip açıkça duyurmamış olabilir ama Kuzey Irak’ta yaşanan gelişmeler AKP ve ABD silahlı gücünün Türk devleti ve Ordusu'na karşı stratejik ortaklığını zaten açığa çıkardı. Bu ortaklık sonucu Irak’ta Türk devletinin tüm kırmızı hatları delinmeye başlamıştı. Aynı adımlar şimdi Kıbrıs’ta atılmak isteniyor.
Savaş hattını doğru yere kurmak
AKP’nin Türkiye karşıtı tüm güçleri seferber etmeye çalıştığı koşullar altında Denktaş savaş alanında yalnız bırakılamaz. AB ve ABD’yle karşı karşıya gelmeyi göze alamayan ve “uzlaşmaz” gözükmeden hakları savunmaya çalışan hiçbir politika Kıbrıs’ta milli bir hat oluşturamaz.
AKP iktidarının ve AB sürecinin devam ettiği koşullarda geliştirilecek en milli politikanın Denktaş’ı tekrar tekrar ateşin içine atıp, şu tarihe kadar orada diren demek olduğu açıkça ortada. Denktaş 1 Mayıs’a kadar yine direnecek. Referanduma Denktaş önderliğinde gidecek Türk halkı gereken yanıtı yine verebilir. Ancak bu mevzide verilecek savunmanın önümüzdeki dönem Türkiye’nin başına daha da büyük dertler açması kaçınılmaz.
21 Nisan’da Türk milleti teslimiyete “hayır” dese bile bu emperyalistler açısından büyük bir kazanım olacak. Çünkü bir kere varlığını ve egemenliğini “demokratik” bir şekilde oylayan bir millete ve devlete daha kötü koşullarda bu tekrar dayatılabilir. Milletin egemenliği ve bağımsızlığı oylanmaz. Zorla kazanılır ve korunur.
Rauf Denktaş Türk milletiyle birlikte içine atıldığı son çemberden çıkış yolunu son Ankara ziyaretinde net bir şekilde dile getirdi. “Eğer istediklerimizi alamıyorsak yapacağımız şey, bu görüşmeler burada tıkanmıştır, ey halkım, ey anavatanımın insanı diyerek, geri çekilip Annan Planı’nın kabul edilmemesi için mücadele etmektir… Kimse bizi topuyla tüfeğiyle AB’ye sokamaz.” diyerek ABD, AB ve AKP’nin Türk milletini içine sürüklediği oyunun kuralları dışına çıktığını ilan etmiş oldu.
Böylelikle Annan’ın son halini vereceği metin üzerinden Denktaş’a baskı yapma ve 21 Nisan'da KKTC’yi ortadan kaldırma stratejisi şimdiden önemli bir yara almış oldu. Denktaş AKP’nin restini gördü ve kartları açık oynamaya karar verdi. Denktaş’ın elini güçlü kılan yegane etken arkasındaki Ordu-millet desteği. 3 Mart’ta bir araya gelen ordu ve komutanlarının verdikleri mesaj zaten AKP’nin gözünü korkutmaya yetti. Nitekim Denktaş’ın son açıklamalarından sonra Tayyip ve Gül Denktaş’la uzlaşmazlıklarının olmadığını, sonuna kadar beraber yürümek istediklerini söylemek zorunda kaldılar.
Denktaş’a medya ve AKP tarafından uygulanan kuşatma aslında Ordu’nun ve milletin basit bir güç gösterisiyle kolaylıkla kırılabilir. Bu desteğin karşısında AKP ya geri adım atmak ya da açıkça ABD, AB ve Rumlarla birlikte seçim çalışmasına başlamak zorunda kalacak.
Denktaş’ın içine itildiği ve düşman saldırısına her açıdan açık savunma mevzisinde kalmayacağını ilan etmesi ve görüşmelere son vereceğini açıklaması çok önemli bir gelişme ancak savaşılacak yeni mevzi referandum için halkı seferber etmek mevzisi olmamalı. Denktaş’ın son çıkışı ve politikası mantıki sonucuna götürülmeli. Denktaş’ın gücünün gerçek kaynağı olan millet ve Ordu doğrudan varlığını savaş alanında hissettirmeli. 21 Nisan’da Kıbrıs’ta Türk milletinin varlığını oy konusu haline getirmeden AKP durdurulmalı. 21 Nisan’da emperyalistlere KKTC’yi içten yıkmak için yeni bir müdahale şansı tanınmadan süreç tersine çevrilmeli.
Daha geç bir vakitte de AKP yine durdurulur. Kıbrıs yine teslim edilmeden kurtarılır. Ama bunun bedelini Weston’un iddia ettiği gibi Türk milleti ödemez. Yalnızca Denktaş’ın da belirttiği gibi “İstiklâl Mahkemelerinde idamla yargılanacakların” sayısı artar.




..


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder