16 Şubat 2015 Pazartesi

ATEŞ ÇENBERİ,




ATEŞ ÇENBERİ,



Yekta Güngör Özden
Cumhuriyetçi Demokrasi Partisi (CDP) Genel Başkanı

Lozan Barış Antlaşması’nın 80. yılında tam bağımsızlık, özgürlük, ulusal egemenlik ve aydınlanma amaçlı Ulusal Kurtuluş Savaşı utkusuyla başlayan Türk Devrimi’nin kazandırdıklarını yitirmek tehlikesiyle karşı karşıyayız. Oy almak, iktidara gelmek, iktidarda kalmak için usa, bilime, gerçeklere aykırı söylemleri beceri sayan, yurttaşı aldatan, siyaseti yozlaştıran, sayısız ödünlerle lâik Atatürk Cumhuriyeti’nin niteliklerini bozan içtenliksiz, çıkarcı, aymaz ve sapkın “demokrasi” oyuncularının ülkemize düşürdükleri gölge karanlığa dönüşmektedir. İnanç ve düşünce özgürlüğünü sömürerek, üstelik inanca ilişkin sakıncalı açılımlarla belirginleşen terörü düşünce özgürlüğü kapsamında göstererek demokrasiyi temel öğesi olan disiplinden yoksun kılıp kargaşaya çağrı çıkarmaktadırlar.

Sevr’i yeniden gündeme getiriyorlar

1930’ların görkemli cumhuriyetlerinin başında sayılan Türkiye Cumhuriyeti giderek güçsüzleşen, yoksullaşan, saygınlığı ve güvenilirliği konularında kuşku duyulan bir yapı durumuna düşmektedir. Yeterince eğitim almamış, okumamış, incelememiş, değerlendirme yeteneği gelişmemiş, yurt, ulus, devlet kurumlarıyla ulusallık ve yurttaşlık kavramlarını bilincine yerleştirememiş saplantılı kimilerinin asla yaraşır olmadıkları olanaklar içinde varlık nedenimiz ve yaşam felsefemiz ilkelere saldırılarıyla birleşen yeni sömürgecilerin elkoyma, yıkma ve yoketme çabaları, Mustafa Kemal ve arkadaşlarının tarihin çöplüğüne attıkları Sevr’i yeniden gündeme getirmektedir. Irak’ın kuzeyinde ulusal onurumuzun temsilcisi Silâhlı Kuvvetlerimizin görevlilerine yönelik çirkin ve düşmanca davranışta özür dilemek yerine, özür diletmeyi yeğleyen ABD’nin yakışıksız tutumu bu kanıyı doğrulamaktadır. ABD yetkililerinin niteliklerini ve düzeylerini yansıtan savunmalarını uygun bulan günümüz iktidarının tutumu ise en az ABD kovboylarının yaptıkları kadar üzücü, düşündürücü, onur kırıcıdır. Türkiyemiz içten ve dıştan kuşatılmaktadır. Çanlar Türkiye için çalmaktadır.
AB bekleme odasında bizi oyalayarak istediğini alıyor
AB sorumlularının çelişkili, aldatıcı sözleri, istedikleri her şeyi alıncaya değin bekleme odasında bizi oyalayıp tutacaklarını göstermektedir. AB içinde kaynaşmamız olasılığından söz edilirken Yunanistan’ın deniz ve hava alanları için diretmesi, Güney Kıbrıs’ın anlaşmalara aykırı biçimde AB’ye alınması kesinleşmişken, “2004’e kadar sorunlar çözümlenmezse Lahey Yüksek Adalet Divanı’na gidileceği” tehdidi, Megalo İdea ve Enosis güdülerinden vazgeçilmediğinin kanıtıdır. Tüm bu çelişkilere karşın kimi siyaset adamlarımızın geleneksel konukseverliğimizin dışındaki yaklaşımları, herşeyi vermeye hazır gülücükleri uyanıklık yerine uyurgezerlik belirtisi yılışıklıkları kötü sonuçların habercisidir. ABD’nin PKK/KADEK elebaşlarıyla ilişkileri, kamuoyundan gizlendiği söylenen “Mutabakat”larla Türkiye’den toprak koparmak isteyen bölücü çetelerden esirgenmemesi istenen hoşgörü, Irak’taki Kürt liderlerinin ABD’nin kuklası olmaya katlanarak kalkıştıkları kabadayılık gösterileri, ilkel efelenmeler. Hiçbiri gereken yanıtı alamıyor, hiçbirine gereken karşılık verilemiyor. Barışçı anlayış, dostluk duyguları, kimi ortaklık ilişkileri ulusal onuru savunmaya yönelik korumaya, bu temel görevin gereklerini yerine getirmeye engel değildir, olamaz. “Devlet yönetmenin bakkal dükkânı çalıştırmak olmadığını” söyleyerek teslimiyetçiliği, beceriksizliği, pısırıklığı savunanların bakkal dükkânı bile çalıştıramayacakları anlaşılmıştır. Güdümlü iktidarlar, ulusunun desteğinden çok dış desteğe dayananlar edilgenlikten kurtulamazlar. Uydu, uşak ruhlular bağımlılıktan yakınmazlar.
Biz, kimseden bir şey istemiyoruz. Kimsenin toprağında, havasında, suyunda başka bir şeyinde gözümüz yok. Yayılmacı ve saldırgan değiliz. Kendi öz yurdumuzda bağımsız, özgür, mutlu yaşama istememiz, en doğal hakkımızdır. İçimizdeki kökten dincilerin Türkiye’den ne istediklerini sormak da hakkımızdır. Türk Devrimi’nin en önemli ilkelerinden lâiklikle din ve vicdan özgürlüğü güvenceye alınmışken, dünya örnekleri bizi doğrularken küreselleşmeyi körü körüne savunan yeni mandacıların, Yeni Sevr’cilerin, çıkarcıların, etnik ve kökten dinci teröre gülümseyenlerin, tüm bölücü ve yıkıcılarla bağımlıların birleşmesi ilginçtir. İçte ve dışta yaşananları göre göre, duya duya işbirlikçiliğine soyunmaları hangi bataklığın kurbağası olduklarını ortaya koymaktadır. Bu durumda Türkiyemizin hedef tahtası seçildiği, tehditler ve tehlikelere karşı karşıya bulunduğu görüşü geçerliğini korumaktadır.

AB’nin ve ABD’nin gerçek dost olduğunu kimse savunamaz

Ülkemizi bölüp parçalamak isteyen sözde Kürt milliyetçileri ile, şeriat düzenini gerçekleştirerek toplumu karanlığı sürüklemek isteyen sözde dindar köktendinci sayrılıları besleyip barındıran Avrupa’nın, kışkırtmasını destekleriyle giderek arttıran ABD’nin gerçek dost olduğunu aklı başında hiç kimse savunamaz. ABD’ni “Güney komşumuz” olarak gösteren, “ABD ile bundan böyle anlaşarak Irak’tan çekilmemizi” öneren sivri akıllılar, bilinen torunlar, kimi ardıllar Türkiye’nin nasıl kurulduğunu, nereden nereye geldiğini bilmeyecek kadar bağnaz ya da bilmezlikten gelecek kadar kötü amaçlıdır. Dinginliğe kavuşup bağımsız yapısı içinde halkına yararlı olmasını istediğimiz Irak, başlıca tehlike köşesi olmuştur. Türkiye-ABD ortak açıklama-sının düşkırıcı içeriği, yaralanan ulusal onurumuzun sızısını kemiklerimizden iliklerimize indirmektedir.

Dini siyasallaştırarak demokrasiyi dinselleştiriyorlar

Sorun çok boyutludur. Ancak, temelde iç ve dış boyutunu ele alarak irdelemek, yararlı sonuca ulaşmak için en uygun yöntemdir. Ülkemiz karanlıktadır. Güç günler geçirmektedir. Kendi çağdışı sayılacak anlayışına uygun düzeni kurmak için her yolu geçerli sayan bir iktidar çoğunluğu vardır. Sayısal durumuna güvenerek her istediğini yapacağını sanan bu çoğunluk, kendi diktasını gerçekleştirmektedir. Anayasa’yı, yasaları kendileri için değiştirmekte duraksamamakta, şaibeli-sanık kimi yakınlarını kurtarmak için seçim alanlarında verdikleri sözleri unutmakta, yolsuzluk ve aykırılıkları değişik bahaneler ve aldatıcı söylemlerle savunmakta sakınca görmemektedir. İnsan hakları, özgürlükler ve demokrasi kendi amaçlarına uygun oluşumlar için vardır. Hukukla, yargı bağımsızlığıyla, laiklikle, toplumsal yarar ve ulusal çıkarla hiçbir ilişkileri yoktur. Kişisel ya da partisel kazanımları önde gelmektedir. Dini siyasallaştırarak demokrasiyi dinselleştirme ereklerine kadrolaşmayla hız vermişlerdir. Onlar için öğrencinin, işçinin, memurun hiçbir değeri yoktur. Köktendinci ve mezhepçi anlayışla davrananlar, her istediklerini yapanlar, yaptıklarına katılanlar, ses çıkarmayanlar, verdiklerini alanlar, beklediklerini verenler önemlidir. Esnaf, sanatçı, sporcu, bilim adamı vd. onların umurunda değildir. İşçiler için önerdikleri “sıfır-eksi zam”, memurlara verdikleri oran, getirdikleri yeni zamlar, rakam oyunlarıyla açıkladıkları enflasyon düşüşü, batık bankaların devlete getirdiği yük, hastahane koridorlarında ve mahkeme kapılarında yurttaşların çektikleri, demiryollarını ihmal edip ülkeye ihanet edilme de içinde birçok ulusal konuda süren aymazlık, trafik kıyımı, orman yangınları, SİT alanları yağması, kaçakçılık, çirkin saldırılar, tanınmayan yargı kararları, süründürülen görevliler, ayrılmaya ve emekli olmaya zorlanan çalışanlar, kayırıcı yükseltmeler, fetva-ferman dönemini anımsatan işlemler, eğitimi dinselleştirme girişimleri, YÖK’e, Silâhlı Kuvvetler’e ve Cumhurbaşkanlığı’na yönelik budama ve etkisizleştirme tasarıları, mezhepçilik, ayrıcalık, kollama, yandaşlık, partizanlık uygulamaları, “İslam Devleti” söylemiyle geliştirilen lâik cumhuriyet karşıtlığı, işsizler, özürlüler, yaşlılar, ilaçlar konusundaki umursamazlık ve daha niceleri günümüz güdümlü iktidarının “Düşünceler” bölümünü doldurmaktadır. ABD güvencesiyle yeniden azgınlaşan etnik teröre ve büyük kentlerimizde yakalanan şeriat yapılanmalarına karşı etkin önlem almak yerine “Pişmanlık Yasası” ve “Belediye sınırlarını yeniden düzenleme”yle geliştirilen hoşgörü, devleti savunan görevini en yansız ve en bağımsız biçimde yerine getirmeye çalışanlardan esirgenmekte, devlete yaraşan sınırlı önlemler ve çok yalın olanaklar da kaldırılarak her tür teröre açık duruma getirilmektedirler. Seçimler için aldatıcı sunuşlara ağırlık verilmekte, iktidarda kalmak için içten ve dıştan ne istenirse yerine getirilmektedir.

AB’ye girilerek her sorunun çözüleceği sanılıyor

ABD gibi AB de kendi amacına en uygun araç saydığından günümüz iktidarını desteklemektedir. Ege, Kıbrıs, Ermeni ve Kürt sorunlarını bu iktidarla istedikleri gibi çözümleyeceklerdir. Onlar için bundan sonrasının önemi yoktur. Avusturya’da Haider, Fransa’da Le Pen için gösterdikleri duyarlık Türkiye için söz konusu değildir. İstediklerini aldıktan sonra Türkiye’nin ne olacağı, nasıl yönetileceği onları ilgilendirmemektedir. Çünkü, Türkiye kendilerinden değildir, içlerinde değildir, Avrupalı değildir. Bu yanlış anlayış ve sakat yönelişle hem Avrupa’ya, hem Türkiye’ye zarar vermektedirler. Avrupa’da dinci parti yoktur. Demokrasiyle asla bağdaşmayan “siyasal islâm, ılımlı islâm, dinci parti, İslâmcı parti” sözleri Türkiye’ye özgüdür. Doğunun batısında, batının doğusunda lâikliği kökten dinci düzenler için, demokrasisi diktatörlükler için kötü örnek olan Türkiye Cumhuriyeti’nin değerini, ABD, AB bilmediği için bizdeki kimileri de bilmemektedir. Bunların başında da bugünün iktidarı ile çoğu medyanın baş köşelerinde yardakçıları gelmektedir. Bugün borçlu oldukları kişileri, kurumları, ilkeleri ve değerleri unutmuşlar, AB’ne girmekle her sorunun çözümleneceğini, her sıkıntının giderileceğini, her olanağa kavuşulacağını, her yerin güllük ve gülistanlık olacağını sanmaktadırlar. Ne ABD’nin, ne AB’nin, ne gibi komşuların ve sözde dostların amaçları önemlidir. Varsa yoksa kendi bencilliklerini doyurmak, olanaklarını arttırmak, yaşamlarını herşeye karşın giderek çoğalan desteklerle sürdürmek başlıca kaygılarıdır. Bağımsızlık, özgürlük, saygınlık, onur, geçerliğini yitirmiştir. Sömürge durumuna düşmek de onların derdi değildir.
Yeni liberaller ve süzme demokratlar ülkeyi içten kemiriyor
Herşeye, herkese dokunulur, onlara dokunulamaz. Kendileri gibi düşünmeyenler düşmandır. İşte bizim yeni liberallerimiz, süzme demokratlarımız, kendilerinden başkasına yaşam hakkı tanımayan, değişik düşüncelere kendilerine yaraşır nitelikleri uygun gören çağdaş aydınlarımız. Kulisçiliği, klikçiliği, partizanlığı karakter edinmiş, kavgayı ustalık sayan kimileri de bunlara eklenebilir. Kendini hiçbir yönden yükümlü saymayan kimi dernek, vakıf, kulüp, parti ağaları da böyledir. Feodalitenin, aşiret, tarikat ve ticaret kıskacının aygıtı durumuna gelenlerle medya militanları, kimi gösterişçiler yalanla, karalamayla yürüttükleri etkin konumlarını sürdürmek için herşeye göz kırpmadan kıyabilirler. Sahte Atatürkçüler, gerçek Atatürkçüleri suçlar, kötüler. Tepkisizlik, suskunluk, sessizlik, ilgisizlik, umursamazlık, en tehlikeli toplumsal hastalık olarak sürmektedir. Kimi aydınların bencilliği, tutarsızlığı, birbirine karşıtlığı, anlaşmazlığı ve dağınıklığı, karşı devrimcileri gücünü, güdülerinin pençesinde kıvrananların zayıflığı ülkemize pahalıya mal olmaktadır. Özetle, Türkiyemizi içerden kemirmekte, dışardan çevirmektedirler. Amaç, kötülerin semirmesi, yabancıların devirmesidir.
Geçen yüzyılda ağırlık kazanan yönelişler bu yüzyılda da gündemdedir. Etnik ayrımcılık, köktendincilik, terör, güç dengesizliği, doğal kaynak edinmeleri, askeri güç artımı, uluslararası kuruluşlar aracılığıyla devletleri gütmek, ulusları bağımlı duruma getirmek, dünyanın merkezi ve tek güç, tek egemen olmak, ekonomik ve teknik imparatorluğu gerçekleştirip silâhlı güçle bunu geliştirip korumak, tartışmasız üstünlük sağlamak. Boyun eğmeyenin boynunu vurmak, istenen sonucu almak için içerden işbirlikçiler bulmak, kaleyi içten ele geçirmek, ağacı kendi kurduna yıktırmak. İçimiz sızlayarak izlediğimiz olaylar dizinin yinelendiğini bunlar göstermektedir.

Saldırılara karşı Atatürkçü anlayışla başa çıkabiliriz

Siyasetin gerçek anlamıyla, siyaset adamının özlenen niteliği ile bağdaşmayan sözler ve tutumlarla geçen günlerimizin karamsar olmayanları bile umutsuzluğa düşürdüğü bir gerçektir. Giderek her yönden gelişecek, kalkınacak, daha iyi duruma, daha iyi düzeye gelecekken, inanç katılığı, koşullanma, yanlış ve amaçlı eğitimle geldiğimiz çizgi tehlikeler ve tehditlerle doludur. İçten ve dıştan ulusal varlığımıza yönelik saldırılara dönüşen bu aykırılıklara karşı Atatürkçü bir anlayışla başa çıkabiliriz. Atatürk’ün tam bağımsızlıkla, özgürlüklerle, ulusal egemenlikle, cumhuriyet-demokrasiyle, gençlikle, laiklikle, eğitimle, dostlukla, uluslararası ilişkilerle, Silâhlı Kuvvetlerle ilgili sözlerini her gün bir kaç kez okumalı ve hiç unutmamalıyız. İçeriklerinin derin anlamı, bugün çektiğimiz sıkıntıların, yaşadığımız acıların, düş kırıklıklarının nedeni ile birlikte çözümlerini de ortaya koymaktadır. Yönümüzü gösterdiği gibi yolumuzu ve yöntemimizi de göstermektedir. Türk Gençliği’ne, Türk Orduları’na, Türk öğretmenlerine seslenişleri, 6 Şubat 1933 Bursa konuşması, Onuncu Yıl Söylevi, Türk TBMM’ni açılış konuşmaları, hepsi hepsi özdeyiş niteliğinde gerçekçi, anlamlı, örnek değinimlerdir. Batılıların istedikleri, yandaşlarının öngördükleriyle gündeme getirilen Sevr değil midir? Karşılaştırıp Lozan’ı inceleyenler gerçeği saptayabilirler. Amasya Genelgesi’nin, 1921 Anayasası’nın 1. maddesini okumak, anlamak yeter.
Konuşup yazacak çok şey var. Zaman ve yer sınırlı. Unutmamak gerekir, yabancıya güvenen, kendisine güvenmeyen kimseye kimse güvenmez. Oyun oynayan, bir gün oyuncak durumuna düşebilir. Kötülerin övgüsünü alanlar kötülerdir. Çirkinliği, sapkınlığı, alçaklığı, içlerine sindirenler bunlara yaraşır olanlardır. İnsan olmayan dindar da olamaz. Türkiye Cumhuriyeti sevdalıları, insanlık ve demokrasi için Atatürkçülükle taşıdıkları bayrağı sonsuza değin dalgalandıracaklardır. Ateş çemberi, bu yola baş koymuş, kendini yurduna ve ulusuna adamış kişilerle kırılacak ve yok edilecektir. Ahlaksızlığın ve alçaklığın, soysuzluğun ve onursuzluğun, satılmışlığın ve namussuzluğun büyüğü-küçüğü olamaz. Ulusalcılar tam bağımsızlıkçıdır. Boyunduruk, adam olan için ölümdür.





..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder