5 Şubat 2015 Perşembe

KADINA ŞİDDET VE KADIN HAKLARI..,



KADINA  ŞİDDET   VE  KADIN HAKLARI..,


BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN

      Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Conrad Otel'de düzenlenen '' Kadının Güçlendirilmesi ve Beşeri  Güvenliğin İnşası'' Konulu Küresel Eylem İçin Parlamenterler 32. Yıllık Forumu'nda yaptığı konuşmada, kadın erkek ayrımcılığında, özellikle kadınların kendi arasındaki eşitsizliğe dikkat çekmeye çalıştığını söyledi.
        
Bu bağlamda kadınların eğitimi konusuna da ayrı bir parantez açmakta fayda gördüğünü belirten Erdoğan, kadın erkek eşitliği veya eşitsizliği konuşulurken, burada özellikle kadınların kendi aralarında eşitlik ve eşitsizlikte de dayanışmalarını çok önemsediğini kaydetti.
        
     Başbakan Erdoğan, ''Eğer kadınlar kendi aralarında eşitlik veya eşitsizliği halledemiyorlarsa, kadın erkek arasındaki eşitlik veya eşitsizliğin ne anlamı var. Önce bunun halledilmesi gerekir. Fakat bu unutturuluyor. Bu gündeme getirilmiyor. Bunu her konuda söylüyorum. Bunu ileri demokrasi konusunda söylüyorum, bunu özgürlükler konusunda söylüyorum, bunu özellikle ekonomik bağımsızlık konusunda söylüyorum'' şeklinde konuştu.
        
    Recep Tayyip Erdoğan, kadınların toplumsal hayatın aktif ve etkin bir parçası haline gelmesi için en önemli hususların başında eğitim konusunun geldiğini vurgulayarak, ''Her alanda olduğu gibi, eğitimde de kadınlarımızın herhangi bir ayrımcılığa maruz kalmaması, kılık kıyafetine, inancına veya sosyal statüsüne bakılarak eğitim hakkından mahrum bırakılmaması gerekiyor'' diye konuştu.
       
 Türkiye'de bunu gerçekten takip ettiğini, bazı televizyon kanallarında kadınların tartışmalarını izlediğini anlatan Erdoğan, şöyle devam etti:
       
 ''Orada, kadın erkek fırsat eşitliği, haklar noktasında eşitlik veya eşitsizlik konuşulurken, bakıyorum ki kılık kıyafetinden dolayı eğitim özgürlüğünü kaybetmiş bunu yaşamayan hanımlara, hanım kızlarımıza karşı, başı örtülü olmayan bayanlar, onların haklarını savunmuyor. O noktada kalkıp bir
 mücadele vermiyor. Şimdi, bu adil bir yaklaşım tarzı mı? Önce buradan işe başlamamız gerekir. Önce kadınların kendi dayanışmasını sağlamak gerekir.
        
    Bakıyorsun bir başörtülü bayan, kalkıp başı açık bayan için 'Ben senin haklarını savunacağım' diyor. 'Seni mahalle baskısından kurtarmak için her türlü
mücadeleyi vereceğim' diyor. Ama öbür taraftan, başını örtmeyen hanım kardeşim, kalkıp başı örtülü olan için 'Ben de senin için bu mücadeleyi vereceğim' diyemiyor. İşte işin sırrı bu.''
        
    Başbakan Erdoğan, Pakistanlı, Iraklı, Filistinli, Sudanlı, Afganistanlı kadınların, bizzat gözlemlediği dramlarını aktardığını anımsatarak, ne yazık ki aynı kadınların, modern dünyada, gelişmiş ülkelerde ve gelişmiş demokrasilerde de benzeri şiddet ve ayrımcılığa maruz kaldıklarını kaydetti.
       
     ''Dünya genelinde, üniversite eğitiminde, kadınların karşı karşıya kaldığı ayrımcılık ve fırsat eşitsizliği çok ciddi ve gelecek nesilleri de ilgilendiren bir boyuta ulaştı'' diyen Erdoğan, sözlerine şöyle devam etti:
       
     ''Şunu açıklıkla ve samimiyetle ifade etmek istiyorum: Kadınları, genç kızları, kılık kıyafetine göre, inancına, aidiyetine veya aile yapısına göre üniversite eğitiminden mahrum bırakmak, üniversitenin özgürlükçü niteliğini aşındıran ilkel ve gerici bir tutumdur. Aynı şekilde, kılık kıyafetlerinden inançlarından ya da geldikleri ülkelere bakarak, kadınları, çeşitli hizmetleri almaktan mahrum bırakmak, demokrasinin ve insan haklarının özüyle çelişmektedir. ''

    Erdoğan, Batı'da kadın hakları tartışma konusu dahi edilmezken, Türkiye'de kadınların 1847 yılında özel haklar elde ettiklerini, 1843 yılından itibaren
kadınların resmi olarak da çalışma hayatında yer almaya başladıklarını, tıp fakültelerinde okuyarak ebe ve hemşire olma haklarını kazandıklarını söyledi.
        
     Kız çocuklarının okutulmasını zorunlu hale getiren yasanın tarihinin 1860 olduğunu, kadınların devlet memuriyetinde görev alma hakkını, 1913'de elde
 ettiklerini anlatan Erdoğan, modern cumhuriyetle birlikte kadınların siyasal, sosyal ve ekonomik alanda daha aktif yer almalarının teşvik edildiğini, 1934
 yılında, Batı'da örneği yokken Türkiye'de kadınların seçme ve seçilme haklarına kavuştuklarını belirtti.
       
     Başbakan Erdoğan, Hükümet olarak bu hakları daha ileriye taşımak, kadınların toplumsal katılımını güçlendirmek için kararlı adımlar attıklarını,
atmaya devam ettiklerini dile getirerek, AK Parti'de kadınların her zaman aktif ve öncü rol oynadıklarını kaydetti.
        
   Sadece Kadın Kolları Başkanlığının, bu anlamda Türk kadının en etkili temsilcisi olduğunu olmaya da devam ettiğini belirten Erdoğan, 8 yıl önce iktidara gelişlerinin hemen ardından Anayasa'da yaptıkları değişiklik çerçevesinde kadın-erkek eşitliğini güçlendirdiklerini söyledi.
        
   Anayasanın 10'uncu maddesine, ''Kadın ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür'' ibaresini eklediklerini ifade eden Erdoğan, Türkiye'nin, anayasasında kadın-erkek eşitliğini ve kadınların durumunu düzeltmeyi devlete görev olarak vermeyi hükme bağlayan çok az sayıdaki ülkeden biri olduğunu belirtti.
        
    Başbakan Erdoğan, Hükümet olarak, yeni bir İş Kanunu çıkararak iş yerlerinde cinsiyet ayrımcılığını kaldırmaya yönelik güçlü bir adım attıklarını,
Türk Ceza Kanunu'nu değiştirerek kadına yönelik şiddeti önlemeye dönük genelge çıkarıp, bunu da yakından takip ederek, şiddet olaylarının önüne büyük ölçüde geçtiklerini vurguladı.
        
     Belediyeler Kanunu'nu değiştirdiklerini, kadın ve çocuklar için kendilerini güvende hissedecekleri tesisler oluşturduklarını bildiren Erdoğan, ''Haydi Kızlar Okula'', ''Ana-Kız Okuldayız'' gibi sosyal kampanyaları başlattıklarını ve 350 bine yakın kız çocuğunun ve kadınların okuma yazma öğrenmesini, okula gitmesini sağladıklarını kaydetti.
        
    Kadın girişimciliğini teşvik ettiklerini, esnaf ve sanatkara sağladıkları düşük faizli kredide kadınlara pozitif ayrımcılık uyguladıklarını dile getiren Recep Tayyip Erdoğan, işveren sigorta primlerinde yine kadın çalışanlara ayrıcalık tanıdıklarını belirtti.
        
    TBMM'de ''Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu''nun kurulduğunu anımsatan Erdoğan, Anayasa'nın 90'ıncı maddesinde yaptıkları düzenleme ile temel hak ve özgürlüklere ilişkin uluslararası anlaşmalarla, ulusal kanunların arasındaki ihtilaflarda, uluslararası anlaşma hükümlerinin esas alınmasını sağladıklarını bildirdi.
        
    Başbakan Erdoğan, bu çerçevede örneğin, Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi'nin de ulusal düzenlemeler karşısında üstün konuma getirildiğini ifade ederek, en son Anayasa'nın 26 maddesinde değişiklik öngören bir paket hazırladıklarını ve bu paketin içerisinde kadınlara, çocuklara, yaşlılara, gazilere ve şehit yakınlarına pozitif ayrımcılık hakkını anayasal güvenceye kavuşturduklarını belirtti.
        
    Erdoğan, milletin de bu düzenlemelere destek vererek 12 Eylüldeki referandumda yüzde 58 oranında ''Evet'' oyu kullandığını kaydetti. Başbakan Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü:
        
''Modern dünyada kadının istismarına, bir meta olarak, bir reklam aracı olarak kullanılmasına da şiddetle karşı çıktığımızı burada ifade etmek istiyorum.

 Kadının bir reklam aracı olarak kullanılmasına karşı bütün kadınlarımızın da bana göre engel olma mücadelesini vermesi gerekir. Kadına yönelik her türlü şiddet ne ise kadının bir reklam aracı olarak bana göre taciz edilmesi de aynıdır. Ayrımcılık, baskı ve sindirmenin, hangi ülkede, hangi coğrafyada olursa olsun, tüm kadınlar tarafından karşısında durulması gerektiğine inanıyorum. Bir kez daha tekrarlamak durumundayım. Evet, sorun, bir insanlık sorunudur, bir vicdan sorunudur, bir insan hakkı sorunudur. Sorun, en az kadınlar kadar, erkeklerin, bizlerin de sorunudur. Ancak sorunun asıl sahibi olan kadınlar, güç birliği yaptıkça, iş birliği yaptıkça, sorunlarını daha kısa bir zamanda cesaretle dile getirdikçe, eminim ki çözümün karşısındaki her türlü direnç de eriyip gidecektir.''
                 
Başbakan Erdoğan, uluslararası bir platformda böylesine önemli bir konunun tartışılmasına imkan tanıyan, uluslararası toplumun dikkatini bu konu üzerine çeken yetkilileri kutladı.

    Erdoğan, bugün 100'ün üzerinde ülkeden parlamenterin bir araya gelip İstanbul'da kadının güçlendirilmesi konusunu tartışmasının ve kadınların kendi sorunlarını artık daha güçlü bir şekilde ve daha bir özgüvenle uluslararası toplumun gündemine getirmesinin memnuniyet verici olduğunu vurguladı.
        
    Küresel ölçekteki bu dayanışmaya, bu umut verici iş birliğine önayak olan herkesi burada bir kez daha kutladığını kaydeden Erdoğan, ''Birbirinden farklı kültürlerin, farklı coğrafyaların, farklı inançların, farklı renklerin ortak bir sorun etrafında kenetlendiğini, tam bir dayanışma sergilediğini görmek, geleceğe ilişkin umutlarımızı daha da çoğaltıyor'' dedi.
                
    Başbakan Erdoğan, büyük bir sel felaketi yaşayan ve yaralarını sarmak için büyük mücadele veren Pakistan'a 10 gün önce geniş katılımlı bir ziyarette bulunduklarını anımsatarak, Pakistan'da, 5 Ağustosta sel felaketi yaşandığını, ancak o zaman Türkiye anayasa değişikliği halk oylaması sürecinde olduğu için bölgeye gidemediğini anlattı.
       
    Ancak o dönemde eşi ve kızının, beraberlerinde bir kadın heyeti ve bazı bakanlar olmak üzere iş adamları, hayırseverler, sivil toplum örgütü temsilcileri ile felaket bölgesine gittiklerini hatırlatan Erdoğan, dönüşlerinde, felaket bölgesine ilişkin aldığı izlenimlerin çok büyük bir yürek sızısıyla dinlediğini söyledi.
       
    Halk oylamasının hemen ardından ilk fırsatta Pakistan'a gittiklerini ve iki ayrı bölgede incelemelerde bulunduklarını dile getiren Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
       
 ''Yaşanan felaketin boyutlarını kelimelerle izah etmek mümkün değil. 1800 insanın hayatını kaybettiği, 20 milyona yakın insanın doğrudan etkilendiği, evini, barkını, tarlasını, geleceğini yitirdiği bir felaketten söz ediyoruz. Pakistan'da ben umudu tükenmiş, gözlerindeki ışığı yitirmiş, göz yaşları artık kurumuş kadınlar gördüm. Dünyanın böyle bir yer olduğunu, bütün dünya çocuklarının böyle bir ortamda yaşadığını zannederek oyun oynamaya devam eden çocukları gördüm. Erkekler, felakete ve acılarına daha fazla direnç gösteriyorlardı. Ama kadınlar, tüm kayıpların yükünü, evlat acısını, eşini yitirmenin sızısını, geleceğin getireceği belirsizliği omuzlarında taşıyorlardı.''
        
Irak'a gittiğinde de benzer bir manzarayla karşılaştığını, milyonlarca kadının, on yıllardır süren savaşlarda, çatışmalarda, işkencelerde, terörist saldırılarda eşlerini ve çocuklarını kaybettiklerini, dul kaldıklarını gördüğünü kaydeden Erdoğan, Bosna Hersek'te de savaşın doğrudan hedef aldığı, onurlarıyla   oynanmış kadınlar gördüğünü belirtti.
        
Başbakan Erdoğan, konuşmasına şöyle devam etti:
        
''Afgan kadınlarının, Sudanlı kadınların, Darfur'daki kadınların, Karabağlı kadınların hep aynı kaderi paylaştıklarına şahit oldum. Elbette Filistinli kadınlar... Kuralsız, orantısız, insafsız saldırılarda, Filistinli kadınların, adlarıyla birlikte yeryüzünden silinip gittiklerini gördüm, bunlara şahit oldum. Evinde, mutfağında yemek pişirirken ölen, çarşıda pazarda toplu halde katledilen, okulda, hastanede işbaşındayken başına ölüm yağan kadınlar gördüm. Tabii afetlerde, savaşlarda, çatışmalarda kadınlar bir kere ölürken Filistinli kadınlar her gün defalarca ölümü hissediyor. Filistin'de, yavrusunun ölüm haberini alarak, eşinin ölüm haberini alarak, arama noktalarında onuruyla, izzetiyle, şerefiyle oynanarak bir kere değil, bin kere ölümü hisseden kadınlar gördük ve görüyoruz.''
      
 İsrail'de, bir intihar bombacısının saldırısında, 13 yaşındaki yavrusunu yitiren, İsrailli doktor Nurit Peled Elhanan'ın, Avrupa Parlamentosunda yaptığı  konuşmadan kısa bir alıntıyı paylaşmak istediğini vurgulayan Erdoğan, şunları kaydetti:
       
 ''Konuşmasında diyor ki Dr. Elhanan, 'Buraya, benim yerime bir Filistinli kadını davet etmiş olmanız gerekirdi. Çünkü benim ülkemde şiddetten dolayı en
 fazla acı çekenler Filistinli kadınlardır. Konuşmamı, Gazze şeridindeki Bet Lahiya'da, kendi tarlalarında çilek toplarken İsrail askerlerinin beş çocuklarını
 öldürdüğü Meryem ve kocası Kemal'e ithaf ediyorum. Bu cinayet için kimse hiçbir zaman mahkeme önüne çıkarılmayacak.' Devam ediyor konuşmasına doktor Elhanan,

'Bir Filistinli kadının her gün, her saat maruz kaldığı eziyet başıma hiç gelmedi. Bir kadının hayatını bitmez tükenmez bir cehenneme çeviren şiddeti hiç
 yaşamadım, ama ben, o kadınların yanındayım. Temel insan hakları, mahremiyeti ve onuru ellerinden gasbedilerek alınmış olan kadınların, evlerine gece ya da gündüz, her an kapıları kırılarak girilen, yabancıların ve kendi çocuklarının önünde, silah namlusu ucunda soyunmaya zorlanan, evleri yıkılan, tarlaları ellerinden alınan, aile yaşamları alt üst olan kadınların, bebekleri ihanete uğramış kadınların yanındayım.' Evet değerli dostlarım. Bu satırlar, bir İsrailli kadına hem de çocuğunu intihar saldırısında yitirmiş bir kadına ait. Bu satırların ve bu hissiyatın, dünyanın tüm kadınlarının hissiyatı olduğuna ben tüm
 kalbimle inanıyorum. Kadınların, erkek egemen bir dünyada, erkeklerin savaşında yitip gittiklerini görüyor ve biliyoruz. İşte onun için, dünyaya kadın eli değsin istiyoruz. Siyasete kadınlar dokunsun istiyoruz. Her türlü uzlaşmazlığa, her türlü anlaşmazlığa kadın yüreği, kadın duyarlılığı el koysun istiyoruz. Tabii
 afetlerde, çatışmalarda, savaşlarda, yoksullukta, terörde ilk hedef olan kadınlar, zaman zaman maşa olan kadınlar artık süreçlere daha fazla katılsın,
 gelecek adına daha fazla söz sahibi olsun istiyoruz. Kadınlar, sorunlarının çözümünü erkeklerden beklemeden, kendileri süreçlere el koysun istiyoruz.''
        
Bu arada, açılışın ardından Başbakan Erdoğan bir gazetecinin, TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanı Zafer Üskül'ün ''ilköğretimde türban
 ısrarıyla ilgili olarak velileri kuralları uymaya davet ederek, gerekirse çocukların devlet tarafından alınacağı uyarısında bulunduğunu'' belirtmesi üzerine  ''Kendisinden dinlemedikten sonra bir açıklama yapamam'' dedi.
        
Başbakan Erdoğan, ''Böyle bir şey mümkün olabilir mi?'' şeklindeki soruya da ''Bak ne diyorum, kendisinden dinlemeden bir şey söyleyemem'' diye yanıt
 verdi.
         
TBMM BAŞKANVEKİLİ NEVZAT PAKDİL

TBMM Başkanvekili Nevzat Pakdil, kadına  karşı cinsiyet ayrımcılığının
en az ırkçılık kadar tehlikeli ve yanlış olduğunu  belirterek, ''Hiçbir töre, hiçbir gelenek ve hiçbir anlayış insanın insana karşı  şiddet kullanmasının mazereti, gerekçesi olamaz'' dedi.
        
Pakdil, Küresel Eylem İçin Parlamenterler (PGA) Kuruluşunun, Conrad Otel'de düzenlenen ''Kadının Güçlendirilmesi ve Beşeri Güvenliğin İnşası'' konulu
 32. yıllık forumunda yaptığı konuşmada, Cumhuriyet'in kuruluş yıllarından itibaren kadının siyasi ve toplumsal hayattaki konumunun güçlendirilmesine
 yönelik önemli adımlar atıldığını belirterek, batılı ülkelerin pek çoğundan önce Türkiye'de 1934 yılında kadınlara seçme ve seçilme hakkı verildiğini söyledi.
        
Cumhuriyet'in, ilk yıllarından itibaren tanınan siyasi, toplumsal ve ekonomik haklar sayesinde Türk kadınına ülkesinin gelişimine katkıda bulunma
 imkanı verdiğini ifade eden Pakdil, 1990'lı yılların ikinci yarısından itibaren Türkiye'de kadın haklarının geliştirilmesi yönündeki çalışmaların hız kazandığını
 aktardı.
        
Pakdil, çeşitli uluslararası sözleşme ve kararlarla AB'ye uyum kriterlerinin Türkiye'de kadın hakları alanında yapılan çalışmalara yön verdiğini
 dile getirerek, kadınların ulusal ölçekte hayatın her alanına eksiksiz katılabilmesi için gerekli bütün yasal düzenlemelerin yapıldığını anlattı.
        
Nevzat Pakdil, şöyle devam etti:
       
 ''Son olarak Medeni Kanun'da ve Anayasa'da yapılan değişiklikler, kadın erkek eşitliğinin güçlendirilmesi, pozitif ayrımcılığın uygulanması ve özellikle
 kadınların toplumsal hayatta karşılaştığı sorunların giderilmesi doğrultusunda atılan adımların en somut örnekleridir. Bugün siyasi haklar bakımından Türk
 kadınlarının önünde hukuki bir engel bulunmamaktadır. Bürokraside, akademik hayatta, uzmanlık gerektiren mesleklerde kadınlarımızın oranı pek çok batı
 ülkesiyle kıyaslanabilir seviyededir. Türk kadınları uluslararası kuruluşlarda da üst düzey görevler üstlenmiştir. Bununla birlikte kadınlarımızın bugün hala
 günlük hayatlarında toplumsal yapıdan, geleneklerden kaynaklanan sorunlar yaşadığını biliyoruz.''
        
Sorunların çözümü için yasal düzenlemeleri aşan bir şuuru, bir duyarlılığı hakim kılmaya çalıştıklarını ifade eden Pakdil, ''Şu bir gerçektir
 ki, kadına karşı cinsiyet ayrımcılığı en az ırkçılık kadar tehlikeli ve yanlıştır. Hiçbir töre, hiçbir gelenek ve hiçbir anlayış insanın insana karşı
 şiddet kullanmasının mazereti, gerekçesi olamaz. Türk kadınlarının hayatın her alanında olduğu gibi siyasette de daha fazla temsil edilebilmelerinin sağlanması
 demokrasimizi daha da güçlendirecektir. Türk kadınının elde ettiği kazanımlar gelişmekte olan ülkeler için de örnek teşkil edecek ve ilham kaynağı olacaktır''
 diye konuştu.
        
Pakdil, çağdaş, demokratik hukuk devletlerinde yasalar önünde eşitlik, düşünce özgürlüğü, tüm yurttaşlara seçme ve seçilme hakkı tanınması, eşit işe
 eşit ücret ilkesinin uygulanması, eğitimde, sağlıkta ve çalışma alanında, ekonomik ve sosyal yaşamda her türlü ayrımcılığın önlenmesinin insan haklarına
 saygının temel göstergesi olduğunu belirterek, bir ülkede eğitimde, sağlıkta, ekonomide, sosyal, kültürel veya siyasal yaşamda var olan sorunların o ülkedeki
 kadın erkek herkesi etkilediğini söyledi.
        
İstatistiklere bakıldığında kadınların bu sorunlardan daha yüksek oranlarda etkilendiğinin görüldüğüne işaret eden  Pakdil, bu bilinç içerisinde
 kadın hakları konusunda Türkiye'de son yıllarda önemli adımlar atıldığını ve 20 yıl öncesine göre kadının durumunun daha da güçlendirildiğini belirtti.
        
Pakdil, karar verme mekanizmalarında yer alan kadın sayısının istenilen seviyede olmadığını belirterek, bundan sonraki önceliklerinin, kadınların siyasi
 hayata daha fazla katılımlarını sağlayacak adımlar atmak olacağını bildirdi.
  

      DEVLET BAKANI SELMA ALİYE KAVAF

        
Devlet Bakanı Selma Aliye Kavaf Küresel Eylem İçin Parlamenterler (PGA) Kuruluşunun Conrad Otel'de   düzenlenen ''Kadının Güçlendirilmesi ve Beşeri Güvenliğin İnşası'' konulu 32.  Yıllık forumunda yaptığı konuşmada, kadın haklarının insan haklarından ayrı
 düşünülmesinin mümkün olmadığını söyledi.
        
Haklar ise ancak sorumluluklarla beraber hayata geçirildiğinde bir anlam kazandığını ve çözüme giden yolda mesafe katedildiğini belirten Kavaf, ''Barışın,
 demokrasinin ve sosyal adaletin gerçek anlamda var olması ancak dünyada insanlığa sunulan imkanlardan ve fırsatlardan kadınlar ile erkeklerin eşit şekilde
 yararlanmasını sağlamakla mümkün olacaktır. Fırsat eşitliği ilkesini gözetmeksizin sosyal ve ekonomik alanda üretilecek politikaların başarıya
 ulaşması düşünülemez. Herkes kabul etmektedir ki kadını güçlendirmek, tüm dünyadaki toplumlarda ve kültürlerde yoksulluğu azaltmanın ve ailelerin refahını
 yükseltmenin en önemli yoludur'' diye konuştu.
       
 Bakan Kavaf, ''güçlü aile için güçlendirilmiş kadın'' anlayışının toplumsal anlamda yaşanan tüm sosyal sorunların çözümünde etkili olacak temeli
 taşıdığını ifade ederek, şunları kaydetti:
       
 ''Pek çok sosyal sorun gibi kadın sorunları da sadece öteki dünyanın insanı olarak anılan gelişmemiş ülkelerdeki ya da Müslüman ülkelerdeki kadınların
 sorunları değildir elbette. Dünyanın her yerinde demokrasi ve ekonomik gelişmişlik açısından birçok sorunun üstesinden geldiği düşünülen ülkelerde dahi
 kadınlar, gelişmemiş ülkelerdeki kadınların yaşadığı sorunlarla eş değer sıkıntıları aynı derinlikte yaşayabilmektedir. Bugün dünyanın yarısını oluşturan
 kadınların eli, kalbi ve aklıyla hayatın bütün alanlarına katkıda bulunmasına ihtiyaç vardır. Erkeklerin gözden kaçırdıklarını, kadınların erkeklerin de
 desteğini alarak başarılı bir şekilde tamamlayacağımıza inanıyorum.''
        
Türkiye'de kadın hakları çalışmalarını Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın öncülüğünde kararlılıkla sürdürdüklerini dile getiren Kavaf, kadın hakları
 açısından en önemli uluslararası belge olan ''Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi''ne Türkiye'nin 1986 yılında taraf olmasına
 rağmen özellikle son 10 yılda Türkiye'nin kadın-erkek eşitliğinin sağlanması konusunda önemli adımlar attığını belirtti.
        
Bakan Kavaf, kız çocuklarının eğitim konusuna da değinerek, bu konuda son 8 yılda Türkiye'de adeta bir seferberlik ilan edildiğini, devlet tarafından
 yürütülen çalışmaların yanı sıra, özel sektör ve sivil toplum kuruluşlarının da üstün çabalar gösterdiği topyekun bir kararlılıkla önemli adımlar atıldığını ve
 çeşitli kampanyalar yürütüldüğünü ifade etti.
        
Bu kampanyaların yanı sıra, ''Şartlı Nakit Transferi'' uygulamasıyla nüfusun en muhtaç kesiminde yer alan ailelerin özellikle de kız çocuklarının
 temel eğitim hizmetlerine ulaşması için Türkiye'nin her köşesinde karşılıksız eğitim yardımları yapıldığını anlatan Kavaf, kız çocuklarının okullaşma oranını
 artırmak amacıyla, eğitimine devam eden kız öğrencilere verilen yardım miktarının da erkeklere göre daha yüksek tutulduğunu aktardı.
        
Bakan Kavaf, şu ana kadar gerçekleştirilen kararlı ve kesintisiz çabalarla kız çocuklarının ilköğretimdeki okullaşma oranının yüzde 96'ya
 çıktığını ifade ederek, ''9. Kalkınma Planı'nda hedefimiz 2013 yılında, hem kız hem de erkek çocuklar için yüzde 100 okullulaşma oranına ulaşmaktır. 9. Kalkınma
 Planımızda yer alan bir başka hedefimiz ise kadın istihdamını artırmaktır. Bu hedefe ulaşmak için aktif işgücü politikalarıyla kadınların istihdam oranlarının
 arttırılması, işgücü piyasasına girişlerinin kolaylaştırılması ve teşvik edilmesine yönelik tedbirler almaktayız'' şeklinde konuştu.
        
Uzmanlık gerektiren mesleklerdeki kadınların sayısının oldukça yüksek olduğuna işaret eden Kavaf, bazı alanlarda kadın temsiliyle ilgili oransal
 bilgiler verdi.
        
Kavaf, Türkiye'nin önemli sivil toplum kuruluşlarından biri olan TÜSİAD'ın başkanlığını son iki dönemdir üst üste kadınların yapmasının da iş dünyasında kadınların etkinliğini gösterdiğini ifade etti.
        
Kadının güçlendirilmesi için önemli olan bir başka konunun da kadına yönelik şiddetin tamamen önlenmesi olduğunu belirten Kavaf, tüm ülkelerin ortak
 sorunu olan kadına yönelik şiddeti önlemenin Türkiye'de bir devlet politikası olarak kabul edildiğini aktardı.
        
Başbakan Erdoğan'ın bu konu üzerinde hassasiyetle durmasının, bu alanda zihinsel ve fiziksel tüm engellerin aşılması ve tüm tedbirlerin alınması yolunda çalışmalara hız kazandırdığını aktaran Kavaf, yasal alanda bugüne kadar gerçekleşen gelişmelerin sürdürülebilir olması için geçen yıl TBMM'de Kadın-Erkek
 Fırsat Eşitliği Komisyonu'nun esas komisyon olarak kurulduğunu hatırlattı.
        
Kavaf, bu çalışmalarının ve kararlılıklarının kadınları güçlendirdiğine inandığını dile getirerek, ''Eminim ki bu kararlılık toplumun tümünde ve hayatın
 her alanında içselleştirildiğinde daha eşit, barışçıl ve kalkınmış bir dünyaya adım atacağız'' dedi.
        
Bakan Kavaf, bir süre forum kapsamında düzenlenen panelleri izledi.
        
www.tbmm.gov.tr/develop/owa/dosya.getir?pDosyaAdiToplantinin...

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN

http://www.tbmm.gov.tr/develop/owa/dosya.getir?pDosyaAdi=F1980021989_Toplantinin_Devami.doc


..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder