KANLIDERE’NİN BEŞİĞİNDE BİR ŞEHİR
LEFKOŞA
15 Şubat 2015 Pazar
Naim PINAR
naimpinar@gmail.com
Bu olaydan sonra şövalyeler kırsal kesimlere dağılıp birçok yeri yağmalarlar. Halk korkup dağlara kaçar. Templer Şövalyeleri I. Richard’a adayı geri verip daha önce ödedikleri parayı almak isterler. Bu arada Richard Adayı yeniden satmak için Kudüs’te tahtını yeni kaybetmiş yeni bir müşteri bulur. Kıbrıs, Kudüs Kralı tacını yitiren Fransız asıllı Guy de Lusignan’ın egemenliğine girer. Kıbrıs adasının merkezi yine Lefkoşa olur. 1192- 1489 yılları arasında Kıbrıs’ta 400 yıla yakın hüküm sürecek olan Lusignanlar, Lefkoşa şehrinin çehresini değiştirmişlerdir. Lefkoşa halkı adanın tamamında feodal sistemi yerleştiren yeni hükümranların baskısını en ağır şekilde hissederken, Pedias Deresinin verimli kıldığı bu topraklara Latin krallar, görkemli katedraller, gösterişli saraylar, kiliseler, şapeller, ziyaretgâhlar, manastırlar ve konaklar yapmaya başlayacaktı. Bugün herkesin Lefkoşa’da Sarayönü diye bildiği alana yaptıkları saraydan adayı yöneten Lusignan kralları sayesinde önemini ve ihtişamını artıran kenti ziyaret eden dönemin rahip, seyyah ve vakanüvisleri inanması güç muazzam tasvirlerde bulunmuşlardır.
Ludolf von Suchen, 1336-1341 yılları arasında Lefkoşa’yı ziyaret eden Alman rahip şöyle diyor:“Kıbrıs’ta Nycossia derler bir başka büyük kent vardır. Burası adanın başkentidir ve dağların altında güzel ve açıklık bir ovada kurulmuş olup iklimi fevkalâdedir. Güzel ve sağlıklı havasından dolayı Kıbrıs Kralı ve krallığın tüm piskopos ve yardımcıları, prensler ve soylular, baronlar, şövalyeler genellikle burada oturup vakitlerini mızrak atmak, sportif oyunlara katılmak ve de özellikle avlanmakla geçirirler. Kıbrıs’ta başka yerlerde bulunmayan yaban koyunu (Muflon-HMG) vardır. Ne var ki yalnızca leoparlarla yakalanabilirler. Ve Kıbrıs’taki prensler, soylular, baron ve şövalyeler dünyanın en zengin kişileridir. Üç bin florin geliri olanların gözünde bu sadece üç marklık gelirmiş gibidir. Ne var ki gelirlerini hep avcılıkta harcarlar… Bir Japhe (Yafa-HMG) kontu (Hugues d’İbelin) tanıdım ki 500 taneden fazla tazısı ve her iki tazı için onlara baksın, temizlesin, kokular sürsün diye bir hizmetçisi vardır. Nycossia’da bunlardan başka çok zengin tüccarlar da vardır. Buna hiç de şaşmamalı, çünkü Kıbrıs Hıristiyan ülkelerinin (Doğuya doğru) en uç ülkesidir… Bu nedenle nereden gelir, ne tür yük getirirse tüm gemiler önce Kıbrıs’a uğramaya mecburdurlar, atlayıp geçemezler. Aynı şekilde her ülkeden gelen kutsal toprak ziyaretçileri deniz yoluyla gidiyorlarsa Kıbrıs’a uğramak zorundadırlar. Ve burada güneşin doğuşundan batışına kadar bütün gün söylentiler ve haberler duyulur. Ve gök kubbesinin altındaki her ulusa ait diller duyulur, okunur ve konuşulur: Tüm bu diller özel okullarda öğretilir.”3Lusignan idareciler Lefkoşa şehrinin itibarının batıda artmasında büyük önem taşımaktadır. Yine Lusignan döneminde Lefkoşa’yı ziyaret eden İtalyan noter Nicolai Martoni, 1394 Kasım ayında yapmış olduğu ziyaretti şöyle anlatıyor: “10 Aralık Perşembe günü, gün boyu yürüdüm ve güneşin batışına doğru Lefkoşa kentine vardım. Lefkoşa zannedersem Aversa’dan (Aversa şehri Napoli civarında bulunan Terra Lavoro adı verilen büyük bir tarım ovasının içinde Aversa kırlığı adı verilen ovalık bir arazide konumlanmış bulunmaktadır. NP) daha büyüktür ve ortasında bir dere akar ve yağmur yağmadığında insan içindeki taşlara basa basa dereyi geçebilir. Yağmurlu havalarda dereden çok miktarda su akar ve bu yüzden dere üzerinde birkaç köprü bulunur ki bazısı taştan, bazısı da tahtadandır. Yağışlarda halk bunlardan geçer. Kentin bazı bölgeleri tenhadır ve buralarda güzel evler bulunmaz. Kıbrıs Kralı’nın oturduğu ev güzeldir. Napoli’deki yeni kalenin büyüklüğü kadar bir iç avlusu vardır. Avlunun çevresinde birçok güzel evler bulunur ki bunlar arasında bir de büyük salon vardır. Bu salonun ucunda, birçok zarif sütunu ve çeşitli cins süslemeleriyle çok güzel bir taht bulunur. Bana öyle gelir ki bu tahttan daha güzel pek az şey vardır. Salonun çevresinde, sütunlarla bir güzel süslenmiş bir nevi kemerli sündürme yer alır. Burada bana öyle bir cesaret gelmişti ki Kralın odasının girişine dek yürüdüm ve eğer kapısı açık olsaydı içeri girip onunla konuşacaktım. Bu binanın iç avlusunun ortasında, güzel suyu olan bir çeşme vardır ki birçok kentli buraya gelip su alırlar... Kıbrıs Kralı’nın özellikle av için kullandığı birçok çiftliği vardır. Kral’ın ayrıca 24 leoparı ve 300 tane de muhtelif cins şahini bulunur ki bunların bazılarını her gün ava götürür… Sözünü ettiğim Lefkoşa’da bir Başpiskopos vardır. Onun kilisesi Santa Sophia’ya adanmıştır. Bu zarif ve kubbeli büyük bir kilise olup koronun bulunduğu yerden yüksek mihraba ve oradan da kubbeye kadar, üzerinde altın rengi yıldızlar bulunan tatlı bir maviye boyanmıştır. Bu kilisenin geliri vaktiyle 25 bin Ducat idi. Ne var ki şimdilerde (1394 NP) Kıbrıs kralı burayı idaresine almış olup gelirinin de çoğuna el koymuştur. Bu Lefkoşa kentinde St. Francis, St. Dominic ve St. Augutine’e adanmış manastırlar ve ziyaret yerleri vardır ki her biri çok büyük ve güzel olup biri büyük, öteki de küçük ikişer iç bahçeleri bulunur ki buralarda portakal vesair meyveler yetişir. Kentin içinde meyve ağaçlığı olduğu gibi sebze, arpa, buğday ekili tarlalar da vardır. Gerçekten de St. Augustine Manastırı’nın (Ömerge Cami’nin yanındaydı NP) yanında ve kent surları içinde arpa, buğday ekili ve 30 modia’dan (6 dönümden fazla-HMG) büyük bir tarla gördüm. Aynı şekilde bir rahibeler kilisesi olan St. Theodor’un bahçelerinde lahana ve sair çeşitli meyveler gördüm. Bu bahçeler 20 modia büyüklüğündeydi. Bu kentte ekmek ve şarap boldur. Şaraplar genellikle tatlı cinstendir ve fıçı olmadığından büyük küplerde saklanır. Ekmek ve şarap bol olduğundan orada bir ay kadar kalmayı düşündüm…4 Latinlerden sonra adaya hâkim olan Venedikliler Lefkoşa için uğursuz bir dönemin başlangıcıydı. Bu dönemde adada peşi sıra meydana gelen depremler birçok yapının yıkılmasına neden olurken Lusignan dönemindeki gelir ve zenginlikte düşmüştür. Venedikliler döneminde Lefkoşa’daki saray avlusunda olan fakat İngiliz döneminde sökülerek 50 metre ileriye dikilen Venedik sütunun üzerinde Kanatlı bir Venedik Aslanı’nın olduğu ve bugün Göçmenköy sınırlarında kalan taş köprünün de bu dönem yapıldığını biliyoruz.
DİPNOTLAR
2 Sir George Hill, A History of Cyprus, Volume: II,, Chambrige, 1972, Sayfa 36-37’den naklen Gürkan, Haşmet Muzafer, Kıbrıs Tarihinden Sayfalar, Galeri Kültür Yayınları, 4. Baskı, 2006, Lefkoşa, S:22
3 “Excerpta Cypria”, Materials For A History of Cyprus, Iranslated and Translated by Claude Delaval Cobham, Cambrige, 1908, S:20-21’den naklen Gürkan, Haşmet Muzafer, Dünkü ve Bugünkü Lefkoşa, Galeri Kültür Yayınları, 1996, Lefkoşa, S:9
4 Excerpa Cypria, Sayfa:25-26’dan naklen Gürkan, Haşmet Muzafer, Dünkü ve Bugünkü Lefkoşa, Galeri Kültür Yayınları, 1996, Lefkoşa, S:10-11
5 Excerpta Cypria”, Materials For A History of Cyprus, Iranslated and Translated by Claude Delaval Cobham, Cambrige, 1908, S:58-59’den naklen Gürkan, Haşmet Muzafer, Dünkü ve Bugünkü Lefkoşa, Galeri Kültür Yayınları, 1996, Lefkoşa, S:16
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder