ÇÖZÜMSÜZLÜĞÜN GERÇEK AKTÖRÜ ERDOĞAN MI?
ÇÖZÜMÜN UÇURUMUNDAKİ SÜREÇ VE KÜRDİSTAN
02.10.2013
Turgut Özal'ın gelişi Kürt sorununun çözümsüzlüğü üzerineydi. Özal, uzun süre şiddetle çözebileceğine inandı. Ancak bunu yapamayacağını anlayınca barışçı yoldan çözüm arayışına girdi. Bu şekilde çözümsüzlükten çözüm yanlısı yolunda ilerledi. Önünde içte ve dışta büyük engeller vardı. Erdoğan ise başa gelir gelmez çözüm yanlısı olduğunu gösterdi.
Çözüm yanlısı olarak başlayan tavrı çözümsüzlüğe/oyalanmaya doğru gitmeye başladı. Çözümsüzlükten çözüme, çözümden çözümsüzlüğe Türk siyasetinin genetiğine işlenmiş, adı ne olursa olsun Özal/Erdoğan'dan çözüm beklemek mümkün görünmüyor. Çünkü Kürt sorunu tarihiyle, sosyolojisiyle bütündür.
Bu sorunun çözümü tüm Türkiye düşüncesinin bütünüyle dönüşümüyle mümkün olabilir o da olamayacağına göre iş mücadele güçlerine kalmıştır. Mücadele nasıl ki askeri yapıyı sarstıysa bu konuda da sarsacaktır. Özal çözüme giderken ölümüne yaklaşırken, Erdoğan çözümsüzlüğe giderek siyasal ömrünü uzatmaktadır. Kürtler için değişmeyen kurallar yürüyor. Asimilasyon tam gaz...
Kürt sorunu konusunda en kritik tavrı koyan İlker Başbuğ'un tutuklanması üzerinde özellikle durulmalıdır. Bu kez çözümsüzlük yanlısı olanın Erdoğan olduğunun bilinmesi gerekiyor. İlk kez görevi başındayken aftan, Kürtlerin bireysel olsa da haklarından söz eden birinin o süreçte tutuklanıp müebbede mahkum edilmesini Ergenekon’a bağlamak o kadar kolay olmasa gerek. Çözümsüzlüğün tek kaynağının asker olmadığı neden görülmek istenmiyor?
7 Şubat 2012 darbesi olarak adlandırılan soruşturmada Erdoğan'ın rolü nedir? Erdoğan'ın da soruşturma ile karşı karşıya kaldığı doğru mu? Bunların hiç biri doğru değil; her şey Erdoğan'ın kontrolü altındadır. Soruşturmayı açtıran da durduran da odur. Başbuğ tutuklandığındaki tutuklamaya yönelik tepkisini , Başbuğ, müebbede mahkum edilirken neden tepki göstermeyişi bu konuda Erdoğan’ın karar verici olduğu konusunda bilgi veriyor. Yarın öbür gün aynı şeyi Hakan Fidan için de yapabilir. Başbakan Hakan Fidan'ı ustaca kullanmakta onun aracılığıyla çözüm yanlısı gibi görünerek başkanlığa doğru gidiyor. Asıl tehlike onun başkanlığında görülecektir, bu arada Kürtlerin direniş ve örgütlülüğünü de dağıtabilse onu durdurabilecek hiç bir güç de kalmaz.
Akil İnsanları da aynı amaçla kullandı. Bunu ilk fark eden Murat Belge'ydi. Demokrasi paketinden akil insanların raporundan iz bile yok. Oyalama, kandırma boyutunun nerelere uzandığının açıklığa kavuşması için Kürt siyaseti kafasını gömdüğü kumdan çıkarmalı artık...
Erdoğan, uluslar arası politikada da etkili olabilmek adına başka ülkelerin iç işlerine değişik yöntemler kullanmaya başladığı konusundaki ip uçları üzerinde de durmak gerekiyor. Özellikle 2010-2011 yıllarında Irak’ta Sünni Haşimi’nin başkanlığı/başbakanlığı için çok uğraştı. Bu plan başarılı olmayınca Haşimi’i kendi ülkesinden kaçarak Türkiye’ye sığındı. Haşimi, Türkiye’ye sığındıktan sonra oluşan yeni Irak yönetimi Haşimi’yi “terör olaylarından” sorumlu tutarak idam cezasına mahkum etti. Irak’ta her gün onlarca patlama yaşanmaya devam etmekle kalmamakta;Hewler(Erbil) saldırılarında olduğu gibi Irak Kürdistan’ın kalbine kadar gelmiş oldu. Bunu,Türkiye’nin Kürtlerin Rojava’daki kazanımlarına karşı destek verdiği radikal İslamcılardan ayrı düşünmek mümkün değildir. Rojava konusunda Kürdistan Bölgesel Yönetimini tam olarak yanında görmemesi nedeniyle onlara göz dağı vermek isteyebilir. Hewler saldırısına bu açıdan bakmaya fayda vardır.
Erdoğan’ın durumu böyle iken bunu ustaca gizlemek için manevralar yapsa da görünür duruma gelmiştir. Bunu daha fazla sürdürmesi de mümkün değildir. Kürt sorununu çözmek adına Şırnak Havaalanına “Şerafettin Elçi Havaalanı”, Alevi Sorununu çözmek adına Nevşehir Üniversitesine “Hacı Bektaş-ı Veli” adının vermekle soruna çözüm getirmeyeceğini anlaması gerekiyor. Hele hele en büyük Boğaz Köprüsünün adı “Yavuz Sultan Selim” olduğu müddetçe bu göstermelik jestlerin bir anlam ifade etmediği de görüldükten sonra…
***