KOSOVADA Kİ TÜRKİYE etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
KOSOVADA Kİ TÜRKİYE etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

15 Aralık 2020 Salı

KOSOVADA Kİ TÜRKİYE VE KOSOVA NIN BAĞIMSIZLIĞI

KOSOVADA Kİ TÜRKİYE VE KOSOVA NIN BAĞIMSIZLIĞI 


Prof. Dr. Mehmet Can
Yarınlar İçin Düşünce 
mcan@ius.edu.ba 

Merkez bölgesinde Sultan Murad Han’ın Kosova Savaşı’nı kazandığı Kosova Ovası bulunan 10 bin kilometrekarelik bir bölgenin adı bu gün Kosova. Siyasi olarak, Karadağ’ın ayrılmasından sonra adı Sırbistan olan eski Yugoslav Federal Devleti Sırbistan’ın özel statülü bir eyaletiydi son zamanlara kadar. 

Kosova’yı 3000 yıl önce ilk iskan edenlerin Akdeniz kavimleri olduğuna inanılıyor. Son iki bin sene boyunca da bir çok göç dalgalarının son durağı oldu. Akınlarla bölgeye girip de yerleşip kalanlar arasında Hunlar, İskitler, İlliryalılar, Moğollar bile var. MS altıncı ve yedinci yüzyıllarda kuzeyden Slav kavimleri de indiler. Ancak Kosova’ya medeniyet kimliği veren gelişmeler, on birinci yüzyıldan itibaren, İslam tebliğcisi tarikatların bölgeye girmesiyle başladı. Medeniyet kimliği, 1389 Kosova Savaşı’ndan itibaren 1913’e kadar Osmanlı şemsiyesi altında geçen beş yüz yıla yakın dönemde kesinleşti. 

KOSOVA’DAKİ TÜRKİYE 

Müslümanların, çeşitli Hıristiyan mezheplerinin mensupları ile çeşitli oranlarda karışık olarak yaşadığı bu topraklarda, Müslüman olmayanların örf ve gelenekleri nde bile güçlü İslam ve Osmanlı etkisi vardır. 
Kosova’daki Türkiye’yi daha iyi anlatabilmek için, 
2007 Temmuzunda gerçekleştirdiğim Kosova gezimden anılar aktaracağım. 
Rojaye’nin tek otelindeki odamda sabah yedi gibi kalkıp hazırlanıyorum. Sekize doğru otelin müşteri kabulüne gidip ayrılacağımı söylüyorum. Ödemek istediğimde, ödendi diyorlar. 

Bu hiç hoşuma gitmiyor. Bunu muhakkak Rojaye Başİmamı Ernad Ramoviç yapmıştır. 
Sekizi bir hayli geçmişken Rojaye’li öğrencim Haris ve Ernad otelin lobisine geliyorlar. Anlaşılan Haris bu sefer arabayı ödünç alamamış. Yanlarında getirdikleri taksici, Karadağ Baş Müftüsü Rifat Feyzic’in ağabeyi Fadil Feyzic. İpek’e kıvrıla kıvrıla inen yolda ilerlerken bir yandan ta konuşmağa çalışıyoruz. Onun her seferinde “tamam abi” yerine “taman abi” demesi gülümsememe sebep olsa da “samo malo” Boşnakça’mla anlaşıyoruz. İşte İpek karşımızda seksen bin nüfusuyla ovanın ortasına yerleşmiş. İpek (Pec), cami ve Katolik kilisesi Biz İpek otobüs garajının önüne varmıştık ki, Prizren otobüsü çıkmaya çalışıyordu. Fadıl ile 
hemen vedalaşıp otobüse geçtim. Telefonum çalışmadığından mesajla Ernad’a ulaşıp Prizren’de Diyanet Koordinatörü Tevfik Hoca’nın imamlık yaptığı camiyi bir kere daha sordum. Sinan Paşa Camisi idi. Evlerde, iş yerlerinde sık sık Amerikan bayrağı ile, kırmızı üzerine siyah kartal Arnavutluk bayrağı yan yana asılmış duruyordu. 

Tito dönemini ulus devlet keyfini yaşayamadan bitirmiş Yugoslav Federasyonu insanları, toplumların medeniyet kimliklerine göre harmanlandığı bu post modern çağda, kimliklerini kavimlerine göre belirlemeyi seçiyorlar ne yazık ki. Otobüs bizim dolmuşlar gibi her yerde durup yolcu alıyor, yolcuları istedikleri yerde bırakıyordu. Buna rağmen İki saat sonra Prizren'deydik. Prizren'e yaklaşıncaya kadar geçtiğimiz kasaba ve şehirlerde sokak levhaları üç dilde Arnavutça, 
Sırpça, İngilizce Rr, Ul, Str yani Rrasar, Ulica, Street idi. Prizren'e yaklaşınca İngilizce’nin yerini Türkçe aldı Rr, Ul, Cad., Cadde Oldu. 

Para ödemek için en sona kalmıştım. Türkçe olarak Prizren'e geldik mi? diye sordum. Biraz şişmanca ellinin üzerindeki şoför tatlı Rumeli şivesiyle evet dedi. İpek-Prizren yol parası sadece üç Euro idi. Ama baktım şoför bana bir indirim yapmış. Beş Euroluk banknottan geriye iki buçuk Euro çevirmiş. Kosova, Sırbistan’a inat olsun diye Sırp Dinarını terk etmiş ve şimdiden Euroya 
geçmiş bile. Sinan Paşa Camisini de yine o tatlı şivesiyle tarif etti. 

Ön revakları 1922’de Sırplar tarafından topçu ateşiyle yıkılmış olan cami, 1615’lerin mirasıydı. Komünist rejim zamanında caminin bahçesine biçimsiz iş yerleri inşa edilmiş, şadırvanı da yıkılmıştı. Şadırvandan geride kalan dört kollu çeşmeden sürekli su akıyor. Buraya hala Şadırvan diyorlar. Öğle namazına daha yarım saatten fazla vardı. Camiye tırmanan dik taş merdiveni, caminin önünde sürekli akan çeşmeden doldurduğu suyla yıkayan otuzlarında biraz şişman 
Boşnak genç adama Metin Hocayı soruyorum. Az sonra gelir diyor. Abdest almak için terlik giyip yine aşağı iniyor ve o tek çeşmeden abdest alıyorum. 

Revakların yıkık sütunları üzerinde nefeslenmek için oturuyorum. Benden önce bir başka sütun parçası üzerine yerleşmiş olan ak saçlı, ak takkeli kişi merhaba diye takılıyor. “samo malo” Boşnakça’mla konuşuyoruz. Saraybosna nasıl diye soruyor. Burası gibi güzel diyorum. O itiraz ediyor.. Hayır burası güzel değil. Biraz ticaretin dışında iş güç yok. Sırplar bütün fabrikaları alıp gitti. Ben üç yıldır emekliyim. 

Kıt kanaat geçiniyoruz. Fakat gençler işsiz diye sürdürüyor konuşmayı. 

Türkiye’nin parasıyla revaklar restore edilirken şadırvanın da yeniden yapılacağını bir sure sonra Tika sorumlusu Metin Beyden öğreneceğim. 
Camiye girdiğimde altmışına yakın bir Prizren'li Türkiyeli turistlere camiyi anlatıyor. Tanışıyoruz. Turistler İstanbul’dan ama aslen Samsunlu. Namazı beklemeğe başlıyorum. Derken yanıma birisi oturuyor. Siz Bosna’dan gelen misafir olmalısınız. Benim adım Turan. Metin Hoca Tabura kadar gitti. Sizinle ilgilenmem için beni gönderdi, diye kendini tanıtıyor. 

Sinan Paşa Camii Prizren 

Namaz kıldıktan sonra Turan Bey ile birlikte hemen caminin karşısındaki kahveye oturup birer kahve söylüyoruz. Tevfik Bey’in yerine imamlık yapan Prizren Medresesi mezunu, Sinan Paşa Camisi Müezzini Amir Aliya da bizimle. Ona Üniversitemizi tanıtıyorum. Kapasitesine güveniyorsa, burslu okuyabileceğini söylüyorum. Anlaşılan fazla cesareti yok. Kahvelerimiz biterken Tevfik Bey’den telefon geliyor. Taburda işlerini bitirmişler. Onları az aşağıdaki kebapçıda, gölgeliklerin altına yerleşmiş buluyoruz. Bayrampaşa İlçesi Müftüsü, Bu 
Müftülükte çalışan Piriştine doğumlu “Arnavut Hoca”, Onlara eşlik eden Bayrampaşalı bir zat, Mitrovica Müftüsü Recep Luşta ve T.C. Diyanet İşleri Başkanlığı Kosova Koordinatörü ve Sinan Paşa Camisi imamı M. Tevfik Yücesoy. 
Mitrovica Baş imamı bizim lisans sonrası programlarımızla ilgileniyor. Kendisini din sosyolojisi konusunda mastır ve doktora yapmaya davet ediyorum. Ücretini sorduğunda da senin için bedava diye cevaplıyorum. Gülüşüyoruz. Diyanet İşleri Başkanlığı Bayrampaşa ile Karadağ’ın başşehri Podgorica’yı kardeş şehir yapmış. Kafile Podgorica’ya hareket ederken biz de Emin Paşa Camisinin yolunu tutuyoruz. 

Tevfik Hoca öğle namazını kılarken biz de Sultan Murat Kız Kur’an Kursu’nda dinleniyoruz. 

Akşam burada bir sohbet yapacağız. Cami avlusuna inşa edilmiş Erkek Kur’an kursunda, kurs yöneticisi Ahmet Hoca ile tanışıyoruz. Onun ikram ettiği karpuzu yerken o, faaliyetlerini anlatıyor. 

İstanbul’da Süleyman Efendi Kursları’ndan yetişmiş, aynı usul üzere Belçika’da yirmi yıl öğrenci, hafız yetiştirmiş, o işi öğrencilerine devrederek Prizren’e yerleşmiş. 

Burada yıkılan köy camilerinin onarımı, köylerden öğrenci toplayıp bu kursta hafız yetiştirmek, Prizren Medresesinin öğrencilerine yurt sağlayıp akşam kurslarıyla derslerine yardımcı olmak gibi faaliyetleri var. İçinde oturduğumuz dört katlı kurs binasının son iki katını da kendi ve Belçika’daki öğrencilerinin katkısıyla tamamlamış. Kitap çalışmaları da var. Gayretli bir insan. Gece benim yatmama ayrılan odadaki koliler dolusu kitapla Anadolu’dan Kosova ya ilim Türkçe olarak 
taşınıyor. Büyük hizmet. Ahmet Hoca mütevazi tavrıyla buranın çocuklarına kelime-I şahadet öğretiyoruz diyor. Gerçekten medeniyet kimliği olarak Müslümanlığı benimsemiş bu coğrafya insanında, bilhassa köylerde cehalet bu boyutlarda. 
İkindi namazı için yeniden Sinan Paşaya gitmeye hazırlanırken Tevfik Hoca’dan Tika sorumlusu Metin Bey’i aramasını rica ediyorum. Namaz arkası yine caminin karşısındaki kahvelerden birinde Metin Bey ile tanışıyoruz. 

Metin Bey Prizren’in, genelde Kosova’nın yüksek öğrenim durumunu ve sorunlarını çok iyi özetledi. 

Bölgede Türkçe çok yaygın olduğu için lise mezunları Türkiye’nin bölge kontenjanlarından yararlanarak Türkiye üniversitelerine kolayca yerleşebiliyorlar. 
Eğitim ücretsiz olduğu gibi, Türkiye’de geçimlerini sağlayacak kadar burs da alıyorlar. 
Bölgede işsizlik oranı çok yüksek. Ailelerin pek azı çocuklarını para ödeyerek okutma imkanına sahip. Buna göre International University of Sarajevo daha bir sure bölgeden yüzde yüz burslu, yetenekli öğrenci Kabul etme politikasını sürdürmek zorunda. 
Saat yedi civarında Tevfik Bey’in ofisinden Kur’an Kursuna, akşamki sohbetten sonra dağıtılmak üzere, TC Diyanet İşlerinin hazırlattığı, çocuklara yönelik Türkçe kitaplar sevk edeceğiz. Metin Bey üç katlı evin en üst katında eşi ve Meryem adlı kızlarıyla oturuyor. Orta katta bir yandan internetten postama bakarken bir yandan da evden ikram edilen pasta ve meşrubatla ilgileniyorum. 

Kitaplar Turan Bey’in arabasıyla Kursa yollanırken ben de akşam namazı için Sinan Paşa’ya çıkıyorum. 

Akşam namazından sonra Emin Paşa camisi avlusundaki Kur’an Kursu’nun yolunu tutuyoruz. 

Kursun giriş katındaki sohbet salonu dolmuş. Tevfik Bey bir giriş yaparak sözü bana veriyor. 
Ben konuşmamı, gayrimüslimlerle karışık yaşayan Müslümanların problemlerine odaklıyorum. 
Müslümanlar için yakın yüzdelerle karışık yaşam teşvik edilmemiştir. Gayrimüslim çoğunluk içinde azınlık olan Müslümanların hicret etmesi gerekir. Ama burası bir zamanlar darül İslam idi. Yeniden darulislam olma umudu vardır diye kalmayı seçmişseniz, kendinizi ağır bir imtihanla da karşı karşıya getirmiş olursunuz. 
Aynı sosyal ortamı paylaştığınız gayrimüslimlerin inançlarını paylaşmanız gerekmez. 

Gayrimüslimlerle aranızdaki coğrafi sınırlar kalkmış olabilir, ancak kalplerinizdeki sınırlar asla kalkmamalıdır. Gayrimüslimlerle ilişkilerimiz, Kur’ani çerçevede olmalıdır. 
İçinde yaşadığınız devletlerden şu üç hakkı muhakkak talep etmelisiniz: 

1. İnancınızı bütün kurumlarıyla bir başınıza, ya da toplu olarak yaşamak hakkı. 
2. Çocuklarınızı kendi inançlarınıza ve medeniyet kimliğinize uygun olarak eğitme hakkı. 
3. Nikah, boşanma, miras ve benzeri hukuki meselelerinizi İslam Şeriatına uygun olarak halledebilmeniz için alternatif İslam hukuku ve şeriat mahkemeleri. 

Osmanlı Millet Sistemi ile, karşılıkları İmparatorluk içinde yaşayan bütün gayrimüslimlere tanınmış olan bu hakları muhakkak bizi yöneten devletlerden talep etmeliyiz. Daha sonra coğrafi sınırlar kalktıktan sonra kalplerdeki sınırları muhafaza edemeyen Bosnalı Müslümanların başına gelenleri, 1992-1995 Bosna harbinin sahnelerini anlatıyorum. İyi bir örnek oluşturuyor. 
Konuşmamın son kısmında bütün Balkanlarda Osmanlı mirası İslam Medeniyetinin yenden doğuş sürecine girdiğini, Üniversitemizin, Diyanet Teşkilatımızın, Tika’nın ve diğer bütün hizmet kurumlarının burada bu doğuma şahitlik ve ebelik etmek için bulunduklarını hatırlatıyorum. 

Toplantı çok etkili bir hava içinde sonuçlanıyor. 

Bu arada yatsı namazı okunduğu için Emin Paşa camiine geçiyoruz. Caminin Şam’da on dört yıl eğitim almış hafız hocası güzel sesiyle okuduğu ayetlerle namazı kıldırıyor. Namazdan sonra Kur’an Kursu’nda bana ayrılan odaya geçiyorum. Kurs öğrencilerinden biri, tepsi içinde peynir-ekmek, bisküvi ve meşrubat getiriyor. Uyumayacaksam Ahmet Hocanın beni ziyaret etmek 
istediğini söylüyor. Buyursun diyorum. Gece on bire doğru Ahmet Hoca geliyor. Kitap yazmakla meşgul olduğu için aşağıdaki sohbete katılamamış. Bence o insanlarla karşımda aynı hizada durmak istemedi. Ama neyse.. Geç vakte 
kadar hizmetleri anlatıyor. Allah razı olsun çok gayretli bir insan. Kelime-I Şahadet öğretmekten hafız yetiştirmeye kadar Süleyman Efendinin şanına layık bir yöntemle her türlü öğretim hizmetine koşuyor. Köy camilerini onartıyor, köylerden öğrenci topluyor. Veda ettiğinde saat yarımı biraz geçmiş.. 
Sabah namazına yine Emin Paşa Camiine iniyorum. Namazdan sonra pek yatamıyorum. 
Yol hatıralarımı toparlıyorum. Saat yediye doğru aşağı inip Tevfik Bey’i bekleyeceğim. 
Prizren’de Emin Paşa Camisi yanında Murat Paşa Hamamı Cami şadırvanında Abdest tazelemeyi bitiriyordum ki, Tevfik hoca cami kapısından girdi. Turan 
Beyi de alıp birlikte kahvaltı edeceğiz. Tevfik Bey bir pastane ismi söyledi. Turan Bey bu fikri fazla beğenmedi ama yine de gittik. Burada sadece birer kahve içebildik. Pastane çok güzel bir yerde. 

Savaştan sonra buranın sahibi, tapuyu üç kopya yaptırarak burayı üç kişiye ayrı ayrı kelepir fiyatına satmış. Sonra bunlardan biri diğer ikisinin paralarını ödeyerek yere sahip olduğunda fiyat da yerini bulmuş. 
Tevfik ile burada vedalaşıyoruz. O uğraşlarına dönerken biz de Turan Bey’in yazmacı dükkanına yöneliyoruz. Bu arada bazılarının başında gördüğüm yarım yumurta kabuğu biçimindeki keçe Arnavut külahlarından satın almak istediğimi söylüyorum. Turan Bey, komşumda var diyor. Külah beş Euro. Turan Beyin yanında para ödemek imkansız. 

Oradan çıkıp bir Boşnak börekçiye giriyoruz bir yandan ısmarladığımız “sirnice” peynirli böreği yerken bir yandan da Turan Bey’in Saraybosna’da 1972’de yaptığı askerliğin anılarını dinliyorum. 
Yugoslav Halk Ordusu’nu Sırp ordusunu dönüştürme çalışmaları daha Tito’nun sağlığında başlamış ve hız kazanmış. 
Saat dokuza yaklaşırken Üsküp otobüsünü karşılamak için caddeye çıkıyoruz. Priştine, Belgrad otobüslerinden sonra Üsküp otobüsü görünüyor. Otobüs yarı dolu. Prizren-Üsküp sadece dokuz Euro. 

KOSOVA BAĞIMSIZLIĞINDA SON PERDE 

1690 ve 1789 Sırp göçleri bölgede uzun süreden beri devam eden Sırp çoğunluğunu sona erdirmişti. Kosova yirminci yüzyıla %90 Müslüman Arnavut çoğunluğuyla girdi. 1920’deki yeniden kolonileştirme çabalarıyla Sırp nüfus arttıysa da Arnavut nüfusundaki hızlı artış ve 1960’da yaşanan yeni Sırp göçü Sırp nüfusunu 1990’larda %15’lerde tuttu. 1999’da 100 000 Sırp daha bölgeyi terk etti. 
1912 Balkan Savaşı sırasında Sırbistan ve Karadağ tarafından işgal edilen Kosova, 1913 Londra Konferansı’nda Sırbistan ve Karadağ’a bırakıldı. Kosova önce bölüşüldü, sonra iki dünya savaşı arasında Yugoslav Krallığı’nın parçası yapıldı. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra 1946’da Josip Broz Tito başkanlığında kurulan Yugoslavya Federal Cumhuriyeti’nin parçası sayıldı. 1974 Yugoslav anayasasında Voyvodina ile birlikte Kosova muhtar eyalet statüsü kazandı.Tito 1980’de 
ölünceye kadar ülkeyi, dört federal cumhuriyet ve iki muhtar eyaletten oluşan bir komünist devletle yönetti. 
1986’da Sırbistan Komünist Partisi’nin başına geçen ve aynı yıl cumhurbaşkanı seçilen Slobodan Miloseviç Kosova Eyaleti’ni sahiplendiği gibi, 1989’da otonomiyi ilga etti, bölgeye, Müslümanları sivil haklardan, eğitimden ve ekonomik hayata katılmaktan alıkoyan ayırımcı bir rejim oturttu. 

Slobodan Miloseviç Yugoslavya Federasyon Parlamentosu’nda Müslümanları, ayrılmaya kalktıkları halde yok etmekle tehdit ederken. 

Yollar ayrılmadan önce Yugoslav Halk Ordusu, Sırp Ordusuna dönüştürülmüş, Slovenya ve Makedonya’dan boşaltılan Sırp egemen birlikler, Bosna-Hersek’te konuşlandırılmıştı. Savaş çıktığında dünya, bu Sırp birliklerinin Bosna-Hersek’li Sırplara ait olduğuna dair bir kandırmaca yaşadı. Le heigh Adalet Divanı’ndaki son mahkeme sırasında bile bu yalan aşılamadı. 

Slobodan Miloseviç 1995’te savaşı bitiren Dayton Barış Anlaşması’nı imzaladı ama Kosova bölgesinde 1998’e kadar Sırplarla Müslümanlar arasındaki çatışmalar durmadı. 1998-1999 kışında rahatsızlıklar had safhaya vardı. 

Müslüman Kosovalılar gizli Kosova Kurtuluş Ordusu (KLA) etrafında örgütlendiler. KLA ile Sırp polisi ve güvenlik güçleri arasında 1998 başlarında çıkan savaş kısa zamanda bütün Kosova’ya yayıldı. KLA’nın başlangıçtaki yerel başarıları devam  edemedi ve yazın genel taarruza geçen Sırp ordusu 300 000 Müslüman’ı evsiz bıraktı. 
NATO, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararına dayanarak şiddetin durdurulmasını ve ateşkes ilan edilmesini istedi. ABD temsilcisi Richard Holbrooke Miloseviç ile Kosova’daki Yugoslav güvenlik güçleri varlığını azaltması, OSCE gözlemcilerinin bölgeye girmesine izin vermesi ve NATO hava kontrol uçuşlarını kabul etmesi konusunda pazarlığa oturdu. 1999 Şubatında Fransa’da Rambouillet’teki görüşmeler başarısızlıkla sonuçlanınca Sırbistan, KLA’nın 
yanı sıra NATO ile de karşı karşıya geldi. 
NATO, 1999 24 Martında BM onayı olmaksızın Sırbistan’ı bombalamağa başladı. 78 gün süren bombardıman süresince 10 Haziran 1999’a kadar yaklaşık bir milyon Kosovalı mülteci olarak yollara düştü. Aslında bunlar Sırplar tarafından silah zoruyla evlerini terke mecbur edilenlerdi. UNMIK, KLA hükümetini 2000 başlarında ortak bir yönetim oluşturmaya ikna etti. 2000 Ekimindeki belediye seçimlerinde Rugova’nın LDA’sı Hashim Thaci’nin Kosova Demokratik Partisini (PDK) süpürdü attı. Üç ay süren belirsizlik 2001 Kasımındaki genel seçimlerle sona erdi. 

Seçimlerden koalisyon çıktı ve İbrahim Rugova Cumhurbaşkanı, PDK adayı Bajram Rexhepi başbakan oldu. 

2002 Nisanından itibaren UNMIK, Kosovalıları tek yanlı bağımsızlık ilanından vaz geçirmeğe uğraştı. 2003’te tesis edilen Temas Gurubu Kosovalılara, etnik guruplar arasında güvenli bir ortam oluşturabildikleri takdirde nihai statünün belirlenmesi işlemlerine 2005 ortalarında başlanabileceği sözü verildi 5. 2004 Martında Müslüman Arnavut isyancıların Sırplara ve UNMIK birliklerine saldırmalarıyla 
tansiyon yükseldi. Sırpların bir Arnavut çocuğunu boğduğu hakkındaki asılsız suçlama, Mitroviça’da çatışmaya neden oldu. İki gün süren isyanda 19 kişi öldü, 900 kişi yaralandı. KFOR ve UNMIK’in müdahaleleri başarısız kaldı ve bilhassa Sırplar nezdinde güvenirliklerine zarar verdi. Üç yıldan beri şiddet hareketlerinin yeniden yaşanmayacağına dair oluşturulmuş güven duygusu ve bir dereceye kadar kazanılmış bağımsızlık büyük yara aldı 6. 

2005 Ekiminde Birleşmiş Milletler Özel Temsilcisi Kai Eide, daha fazla gecikmeden bir yarar sağlanamayacağı sonucuna vardı 7 ve Genel Sekreter, eski Finlandiya Cumhurbaşkanı Martti Ahtisaari’yi anlaşmaya önderlik etmek üzere görevlendirdi 8. 2006 Şubatından Eylülüne kadar Ahtisaari’nin ofisi (UNOSEK) Kosova ve Sırp müzakere heyetlerini Viyana’da doğrudan görüştürme işiyle uğraştı9. Her iki başkente uzman gurupları gönderdi 10. 

Sırbistan’ın 21 Ocak 2007 seçimlerinin sonuçlanmasını beklemek için verilen bir aradan sonra, Ahtisaari 2 Şubatta Özet Teklif’ini Piriştine ve Belgrat’a sundu. Her iki tarafla Viyana’da yürütülen ek müzakerelerden sonra, 10 Martta görüşmeler resmen kesildi. Ahtisaari planı şimdi BM  Güvenlik Konseyi’nde görüşülmeyi bekliyor. Gündeme alınması halinde Rusya tarafından veto edileceği anlaşıldığından da bekleyiş sürüyor 11. 

Bu arada Fransa, Almanya, İtalya, Rusya, İngiltere ve Amerika’dan oluşan “Temas Gurubu” , Priştine ile Belgrad arasında, Ağustos 2007’nin ikinci haftasından itibaren dört aylık bir müzakere süreci başlattı. Önümüzdeki 10 Aralıkta sona erecek müzakerelerden bir sonuç çıkacak gibi görünmüyor. Sırplar Kosova üzerindeki egemenlikten ödün vermezken, Kosovalılar bağımsızlıktan daha az bir şeye razı değiller. 
Türkiye Yazımızın ikinci kısmında anlattığımız Kosova’nın statüsünü belirleyen aktörlerle, birinci kısımda söz ettiğimiz Kosova’daki Türkiye arasındaki çelişki okuyucumuzun dikkatini çekmiş olmalıdır. 

Ortadoğu’daki politikalarında Türkiye’yi stratejik ortak olarak yanından ayırmak istemeyen Amerika, ortağını Balkanlardaki Müslüman topluluklarla ilgili meselelerden uzak tutmağa özen göstermektedir. AB ise, Balkanlardaki anlaşmazlıkları ırk temeline dayalı olarak çözme gayretindedir. Oysa Balkan topluluklarının kimliklerini belirleyen faktörler arasında Türk dili ve Müslümanlık çok daha önemli bir role sahiptir. 

Hem KLA ve hem de NLA, başlangıçtaki Büyük Arnavutluk yanlısı politikalarından uzaklaşıp, Kosovalıların ve Makedonyalıların kendi öz meseleleri ile ilgilenmeye başladıklarında daha büyük bir halk desteğine kavuşmuşlardır12. Bu da bölgede İslam kimliğinin, Arnavut kimliğinden daha önce geldiğini göstermektedir. Gezi gözlemlerimiz de Osmanlı kültür mirasının, Türkçe’nin ve Türkiye’nin bölgedeki ağırlığını açıkça ortaya koymuştur. 

Post modern çağda, toplumların medeniyet kimliklerine göre kendilerini yeniden tanımladıklarını görmezden gelen, Kosovalıları sadece etnik Arnavutlar olarak gören politikalar başarısızlığa mahkumdur. Türkiye ABD ve AB ile karşılaştığı platformlarda bunu ısrarla anlatmalıdır. Avrupa ve ABD, İslam’ı kendisi ile kolay uzlaşabilecek bir Protestanlığa zorlamak yerine, İslam’ın orijinal hali ile bir arada yaşama kültürünü geliştirmeğe çalışmalı, Müslüman topluluklar üzerindeki 
politikalarında bu boyutu hesaba katmaktan korkmamalıdır. 

Kosova’nın nihai statüsünü belirleyen çabalara, Türkiye sadece KFOR ya da BM Barış Gücü’ne vereceği askerle değil, Kosovalılarla olan Medeniyet akrabalığı, Kosova’daki kültürel varlığı nedeniyle de müdahil olmalıdır. Kosova’da kalıcı barış, Türkiye’nin katkısıyla mümkündür. 

DİPNOTLAR:

5 Kosovo’s Ethnic Dilemma: The Need for Civic Contract, Europe Report No: 143, 28 May 2003. 
6 Bridging Kosovo’s Mitroviça Divide, Europe Report No: 165, 13 September 2005. 
7 The Report of the Special Envoy of the Secretary General on Kosova’s Future Status, 
8 Kosovo Status: Delay is Risky, Europe Report No: 177, 10 November 2006. 
9 Kosovo’s Status: Difficult Months Ahead, Europe Briefing No: 45, 20 December 2006. 
10 UNOSEK documentation of the Kosovo status talks, February 2006-March 2007, 
11 Breaking the Kosovo Stalemate, Europe’s Responsibility, Europe Report No:182, 21 August 2007. 
12 Pan-Albanism: How Big a Threat to Balkan Stability? Europe Report No: 153, 25 February 2004. 

Yarınlar İçin Düşünce 
Yıl 3, Sayı:27 
Ocak 2008. 


***