Levent BAŞTÜRK etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Levent BAŞTÜRK etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

5 Ekim 2017 Perşembe

ORTA DOĞUDA DARBELER TARİHİ BÖLÜM 6

ORTA DOĞUDA DARBELER TARİHİ BÖLÜM 6



1992 CEZAYİR DARBESİ: REKABETÇİ OTORİTER REJİMİN DOĞUŞU 



Levent BAŞTÜRK 
Öğr. Gör., Eskişehir Osmangazi Üniversitesi 
ORSAM RAPORU

1994 yılında işbaşına gelen Cumhurbaşkanı Liamin Zerval ve onun etrafında toplanan askeri elit –güvercinler- uzlaşma yoluyla iç savaşa son vermeyi amaçlarken, şahinler silahlı muhalefetin kökü kazınana kadar savaşın sürmesi gerektiğini savunmuşlardır. Şahinlerin etkisi 1999 yılında Abdulaziz Buteflika işbasına gelene kadar sürecektir. 

2011 yılı başında Arap İsyanları, Tunus, Libya ardından gerçekleştirilen askeri darbenin sebep olduğu ve Mısır’ı sarsarken Cezayir’in bu durumdan gelişmeler bugünün Cezayir’ini şekillendirdi. neden fazla etkilenmediği sorusu sıkça soruldu. Günümüz Cezayir’i pek çok kuruluşun faal oldu-Lakin Tunus, Mısır ve Libya’da yaşananların aynısı ğu canlı bir sivil topluma sahip. Hukukun üstünlüğü 
olmayan ama pek çok benzerliği olan bir isyan ve ve milli iradenin temsili düşüncesi Cezayir’de bastıardından gelen demokratikleşme hadisesini, Cezayir rılmış değil. Lakin sivil toplum reformcu prensipler 1980’lerin sonunda ve 1990’ların başında yaşamıştı. etrafında toplanarak etkin bir sekilde karar verme 
1988 yılında vuku bulan ayaklanmanın ardından Ce-mekanizmalarını etkileyebilecek bir mücadeleyi yüzayir Cumhurbaşkanı Şadli Bin Cedid çok partili reji-rütecek kapasiteye sahip bulunmamakta. Öte yandan me geçme kararı almıştı. Ancak 1991 yılında yapılan 1962-1989 döneminde hâkim olan tek partili otorigenel seçimlerin birinci turunun tamamlanmasının ter cumhuriyetin 1992 darbesinden sonra seçimli / rekabetçi otoriteryanizm olarak kategorize edebileceğimiz bir rejime dönüştüğünü görüyoruz. Darbe öncesi ve sonrasında yaşanan gelişmelerin şekillendirdiği bu dönüşüm, 2011 Arap İsyanları’ndan Cezayir’in neden etkilenmediğinin de açıklamasını sunuyor. 

1988 Ayaklanmasının Etkisi 

5 Kasım 1988’de Cezayir gençliği önce başkentte, ardından tüm ülkede sokaklara döküldü. 6 gün süren gösteriler bağımsızlık sonrası dönemin en büyük sosyo-politik tepkisiydi. Ayaklanmada yaklaşık 500 kişi hayatını kaybetti ve 1000’den fazla kişi yaralandı. ‘Ekmek Ayaklanması’ olarak da anılan olayların 
görünür sebepleri olarak, ekonomiyi liberalleştirme politikaları nedeniyle temel tüketim maddelerinin fiyatınının artması ve kronik boyutlara varan işsizlikten 
söz edilmektedir. Ancak daha geniş bir perspektiften baktığımızda, ordu-parti (Ulusal Kurtuluş Cephesi- FLN)-bürokratik-teknokratik elit üçlüsünün hâkim 
olduğu tek parti cumhuriyet rejimiyle halk arasındaki otoriteryan pazarlığın bitmiş olmasından söz etmek gerekir. Halkın sosyal refahının sağlanması karşılığında itaati şart koşan bu pazarlık, devletin ideolojik, siyasi, ekonomik ve kültürel meşruluğunu yitirmesi sonucunda çökmüştür. 

1988’deki ayaklanma Cezayir’de tek partili otoriter cumhuriyet rejiminin artık toplum üzerindeki hegemonyasının zayıfladığının ve şiddetin devletin elindeki tek araç haline geldiğinin bir göstergesi olmuştur. 

Ayaklanma sonrasında Bin Cedid, rejim için yeni meşruluk alanı tesis etmek amacıyla çareyi  rejimin demokratikleşmesinde bulmuştur. 

Çok Partili Hayata Geçiş 

Şubat 1989’da FLN’in siyasetteki tekelini sonlandıran anayasa değişiklikleri kabul edildi. Yerel ve genel seçimlerin iki yıl içinde gerçekleştirilmesi kararlaştırıldı. 
Anayasanın kabulünün ardından 30’dan fazla siyasi parti kuruldu. Bu partilerden biri de İslamcı akademisyen Abbasi Medeni’nin önderliğinde Mart 1989’da kurulan İslami Kurtuluş Cephesidir (FIS). 

FIS, ülke çapında parti teşkilatlanması, etkili bir camii cemaati ve sosyal yardım kurumları ağı sayesinde Haziran 1990 mahalli seçimlerinde yüzde 54 oyla 
seçimlerin galibi oldu. Genel seçimlerin de Haziran 1991’de gerçekleşmesi gerekiyordu. Mart 1991’de yeni seçim yasasıyla meclisteki milletvekili sayısı artırılmış 

  < ‘Ekmek Ayaklanması’ olarak da anılan olayların görünür sebepleri olarak, ekonomiyi liberalleştirme politikaları nedeniyle temel tüketim maddelerinin fiyatınının artması ve kronik boyutlara varan işsizlikten söz edilmektedir. >

ve FIS’in popüler olduğu kalabalık seçim bölgelerinden çıkan milletvekili sayısıyla FLN’nin en fazla oy aldığı küçük yerleşim birimlerinden çıkan milletvekili 
sayısı eşitlenmişti. Böylece FLN'nin genel seçimlerde başarısı teminat altına alınmaya çalışılmıştır. 

Seçim yasasını protesto eden FIS liderleri, Mayıs 1991’de halkı genel greve çağırdılar. Ayrıca Medeni ve yardımcısı Ali Belhac, iktidara geldiklerinde 1962’den beri ülkeyi yönetenlerden yolsuzluk yapanların mahkeme 
huzuruna çıkarılacağını ve suçlu bulunanların mallarının müsadere edileceğini açıkladılar. Gelişen olaylar 5 Haziran’da güvenlik kuvvetlerinin zor kullanarak 
müdahalesi sonucunda bastırılmıştır. Ancak sıkıyönetim ilan edilmesine rağmen FIS taraftarlarıyla güvenlik kuvvetleri arasındaki çatışmaların devam etmesi 
üzerine, güvenlik güçleri 30 Haziran’da Medeni ve Belhac’ın tutuklamışlardır. Bu olaylar sırasında 3 bin kişi tutuklandı ve hükümet genel seçimleri yıl sonuna ertelediğini ilan etti. 

1991 Genel Seçimleri ve Darbe 

Ertelenen seçimler 26 Aralık 1991’de yapılmış ve FIS, 430 milletvekiliğinin 188’ini ilk turda garantilemişti. Ayrıca kesin neticelerin ikinci turda belli olacağı 150 bölgede de FIS adayları seçimi önde götürmekteydi. 
Bu durumda, FIS’in mecliste yeni anayasa yapmak için gereken üçte iki çoğunluğa ulaşması kuvvetle muhtemeldi. Seçimlerden sonra geçici FIS lideri Abdülkadir Haçani’nin Fransız televizyonuna verdiği demeçte iktidara gelmeleri halinde her ülke ve rejimle iyi ilişkiler vaadine rağmen, Batı medyası bu seçim zaferinin Akdeniz devletleri için endişe verici olduğuna değinmekteydi. 

İlk turun ardından, Cezayir’de önce FIS taraftarlarının seçimlerde yolsuzluk yaptıkları iddiaları gündeme getirildi. Tepkiler Berberi azınlığın desteklediği 
Sosyalist Güçler Cephesi’nin orduyla anlaşmalı olarak düzenlediği gösterilerle devam etti. Haçani’nin FIS’in iktidarı süresince düşünce hürriyetine set çekmeyeceği yolundaki açıklamaları FIS üzerine yapılan planların 
icraata dökülmesini engelleyememiştir. 

İç Savaş: Uzun Kara 10 Yıl 

Ordu, anayasanın milli güvenliğin ve kamu düzeninin teminini öngören maddesi uyarınca yönetime el koyarak 11 Ocak 1992’de Bin Cedid’i devlet başkanlığın dan zorla istifa ettirmiştir. Ayrıca ikinci tur seçimleri iptal edilmiştir. FIS illegal ilan edilmiş ve FIS ileri gelenlerinden ve aktivistlerinden oluşan 18 bin kişi Sahara Çölü’nde kurulan toplama kamplarına gönderilmiştir. 

Darbe sonrası uygulanan devlet baskısı ve şiddeti, aralarında FIS üyelerince oluşturulan grup da dâhil olmak üzere çeşitli silahlı örgütleri piyasaya çıkardı. Bu silahlı gruplar içinde özellikle Afganistan’dan dönmüş savaşçılardan oluşan Silahlı İslami Grup (GIA), aynen devletin güvenlik güçleri gibi, sindirme ve yıldırma amaçlı şiddet kullanma metodunu benimsemiştir. 

2000 yılına doğru hafifleme trendine giren iç savaşta, yaklaşık 200 bin insan hayatını kaybetmiş ve bir milyon insan yerlerinden olmuştur. Binlerce tecavüz 
hadisesi de bu kara on yılın bir diğer acı gerçeğidir. 

1994 yılında işbaşına gelen Cumhurbaşkanı Li- amin Zerval ve onun etrafında toplanan askeri elit – güvercinler - uzlaşma yoluyla iç savaşa son vermeyi 
amaçlarken, şahinler silahlı muhalefetin kökü kazınana kadar savaşın sürmesi gerektiğini savunmuşlardır. Şahinlerin etkisi 1999 yılında Abdulaziz Buteflika 
işbasına gelene kadar sürecektir. 

Uzlaşma yoluyla iç savaşa son vermeyi seçim vaadi haline getiren Buteflika, seçilmesinin ardından bu konuda hazırlanan bir barış süreci planı çerçevesinde 
genel affı da içermek üzere bir dizi teşebbüste bulunmuş ve bu konuda kamuoyu desteğini de arkasında bulmuştur. Ancak Buteflika binlerce kayıp insanı 
araştırmak amaçlı bir uzlaşma ve tahkik komisyonu kurulmasına yanaşmamıştır. Böylece devletin kirli çamaşırlarının açığa dökülmesinin önüne geçilmiştir. 

Lakin iç savaş süresince, Cezayir devleti yerel, genel ve başkanlık seçimlerini zamanında düzenlemeye devam etmiştir. Bu süreçte FLN, rakip partilerin 
varlığına rağmen sistemin ana partisi olma özelliğini yeniden kazanmıştır. FIS’ın kapatılmasına rağmen diğer İslamcı partilerin faaliyetlerini sürdürmelerine 
izin verilmiştir. Hatta Müslüman Kardeşler’in Cezayir uzantısı olan Toplumsal Barış Hareketi yakın zamana kadar koalisyon ortağı olarak hükümetlerde 
yer almıştır. 

Sonuç: Darbe ve İç Savaşın İzleri 

Derin acılar bırakan bir iç savaşın kollektif hatırada bıraktığı izler nedeniyle Cezayir toplumu hala yaşanılan travmayı atlatamamıştır. Bu nedenledir ki, 2011 
Arap İsyanları sırasında Cezayir halkı kendisini yeni bir maceraya sokacak bir toplumsal girişime yeltenmek istememiştir. Cezayir’de değişik siyasi eğilimlerin 
temsil edildiği geniş bir siyasi yelpaze ve canlı bir sivil toplum yapılanması vardır. Ancak bu kesimlerin sisteme yönelik taleplerini iletme konusunda merkezdeki güç yoğunlaşmasına karşı zafiyeti devam etmektedir. 

Ordunun merkezini oluşturduğu güç odağı –le pouvoir – sistemin tüm güvenlik, mali/ekonomik ve bürokratik kurumlarını kontrol etmektedir. Darbeden 
önce olduğu gibi, sonra da her bir cumhurbaşkanının kim olacağına karar veren kurum ordu olmuştur. 1989 Anayasa değişikliğine kadar tek partili otoriter 
sistem olarak sürdürülen bu yapı, 1991 darbesinden sonra da çok partili seçimlerin düzenlenmeye devam edilmesiyle bir seçimli/rekabetçi otoriteryanizme dönüşmüştür. 

Bu süreçte siyasi iktidarın FLN ile diğer partilerin arasında paylaşılması ve yakın zamana kadar buna ‘resmi’ İslamcı partilerin de dâhil edilmesi, bu gerçeği değiştirmemiştir. 

Baskının terör ürettiği gerçeği iç savaşın son bulmuş olmasına rağmen geçerliliğini yeni şartlar altında sürdürmeye devam etmektedir. İç savaş sırasında GIA’nın bölünmesi sonucunda ortaya çıkan Selefi Vaaz ve Savaş Grubu (GSPC) 2007’den itibaren El Kaide’ye bağlanarak İslami Mağrip El Kaide (İMEK) adını almıştır. Bu örgüt sadece Kuzey Afrika’da değil Avrupa’da da ciddi bir güvenlik tehdidi olma niteliğini taşımaktadır. 

Darbeler kısa sürede, yönetici elit açısından iktidarını korumak için bir çözüm olarak görülse de uzun vadede ve açtığı ilave sorunlarla yeni hayati sorunları 
da üretmektedir. Kendisine verilen dış desteğin de etkisiyle, Cezayir’de ordu ve bürokrasi uzunca bir süredir kazanmış gibi görünse de Cezayir’in yeni bir 
patlamaya gebe olduğuna dair her türlü belirtiyi gözlemlemek mümkündür. 

Levent BAŞTÜRK 
Öğr. Gör., Eskişehir Osmangazi Üniversitesi 
ORSAM RAPORU

7 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..


***