MEDYA TERÖRÜ etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
MEDYA TERÖRÜ etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

25 Mart 2017 Cumartesi

MEDYA TERÖRÜ 2

MEDYA TERÖRÜ  2


Yekta Güngör Özden
26.01.2009/Sayı:22
ÖZGÜN


İktidarın tutumundan kaynaklanan olumsuzluklar birbirine ekleniyor. Yerel seçimlere ilişkin seçmen listeleri konusundaki tartışmalar ve kuşkular sürerken seçim muslukları kapsamından kimi zamlarda sözde indirimlerle “seçmene selam” kampanyaları başlıyor. Kimbilir daha neler göreceğiz. Devlet terörü, hukuk terörü sayılacak uygulamalar medyanın yargıya saldırısıyla “yargıya darbe”ye dönüştükten sonra şimdi de doğrudan yurttaşlara saldırı başladı. Devlet Övünç Madalyası’yla ödüllendirilen emekli bir jandarma albayanın katlanamadığı boyutlara varan haksız eleştirilere dayanamayıp intihar etmesi herkesi ama öncelikle medya patronlarıyla devlet yöneticilerini, özellikle de cumhuriyet savcılarını düşündürmelidir. Kişiliklere, onura saldırıları önleyemeyen hukuk devleti olamaz. Soruşturmaların gizliliğinin hiçe sayıldığı günümüzde insanlara yönelik saldırılar devletin yetersizliğini yorumlanır. “Yargısız infaz” denilen durum hemen hemen her alanda tüm boyutlarıyla sürüyor. Muhbir, tanık, savcı, yargıç, temyiz organı yerine geçen kimilerinin yazılarıyla, yalanlarıyla, dozenleriyle, bilgiçlik taslayanların yorum ve değerlendirmeleriyle bir baskı ağı görülmekte, düzeltme ve açıklamanın yayımlanmasından kaçınılarak herkes bildiğini okumaktadır. Basın ahlâkı sözde kalmıştır. Televizyon proğramlarının durumu düzeyi açıklamaktadır. Para ve armağan için ağlayanlar, yardımlar için birbirini itip kakmaktan, çocukları ezmekten çekinmeyenler çağdaşlık savımızın ne ölçüde gerçek olduğunun kanıtıdır. Bir kez daha yineliyorum: Türkiye’mize yazık oldu. Asıl ders almsı gereken, herkese ders vermeye kalkışan medyadır. Medyanın bir kesimi hiçbir kural tanımamaktadır. PKK terörü, mafya örgütü, dinci terör peşinden medya terörü hepsinin önüne geçmiş gibidir. Türkiye’nin bağışlanmaz ayıplarından biri de budur. Sözde itirafçılarla iftiracılar dayanışma içindedir. Beri yanda, yardım dağıtımında çocuklar ezilme tehlikesi geçirmekte, Ergenekon dalgaları sürmektedir.

Başkaları değişir, ABD değişmez

ABD’nin yapısından kaynaklanan özellikleri göz ardı edilerek yeni başkanları Obama’ya övgüler yağdırılmaktadır. ABD’nin dış siyaseti, özellikle Ortadoğu ve Asya projeleri belli. Obama’nın ermeni sözde soykırımı konusundaki sözleri, İsrail-ABD dayanışması gayet açık. Gönül almak, iyi karşılanmak, benimsenmek için söylenenleri, soyut açılımları umut olarak algılamak iyimserliğin aymazlığıdır. İyi şeyler olmasını dilemek ayrı. Ancak gerçekçi olmak, İsrail, Ermenistan, kürt devleti kuruluşu ve ılımlı islâm açılımıyla Kıbrıs konularında Türkiye’nin daha güç durumlara düşürüleceği bilinerek davranılması akıllılık olur. Siyaset duygusallığı kaldırmaz, özellikle dış siyaset. Abartılık yaklaşımlarla, renk değişikliğiyle, kökenle bir şey çözümlenmez ve kazanılmaz. ABD için bir siyahın başkanlığa gelmesi değişiklik sayılabilir ama dünya için, özellikle Türkiye için ABD’nin değiştiği ya da değişeceği hemen kabûl edilemez. Beklentilerin ne ölçüde gerçekleşeceğini zaman gösterecektir. ABD’nin çıkarına Obama karşı çıkamaz. Tahminleri değil yaşamın bulgularına dayanarak acı gerçekleri belirtmeye çalışıyoruz. Gazze olayları kimlerin ne olduğunu ve ne olabileceğini bir kez daha ortaya koymuştur.

Gazze Demişken

Başbakan RTE’ın Gazze atışları, halkı gaza getirici sözleri havada kalmakla birlikte ikili çıkışları, İsrail ilişkilerindeki tutarsızlıklar Batı’da kuşku yaratmıştır. Dış siyasetin gerektirdiği esneklik, yanlarla ilişkide içtenlik ve anlayış göz ardı edilerek zamanı iyi ayarlanmamış sert çıkışlar, özellikle terör karşıtlığında birliktelikten sözetmeden Hamas’ın koruyuculuğuna soyunulup savunmanlığını yüklenmek iyi sonuçlar vermemiştir. Barış gücü ve Gazze’nin onarımı için Türkiye’ye ağır yükler getirilmesi olasıdır. İsrail karşıtlığına girişilmeden barışçı açılımlarla saldırıların, kötülüklerin, yıkım ve kıyımların önlenmesi daha yaraşır bir davranış, daha gerçekçi ve yararlı bir çaba olurdu.

Yanlışta direnme yanlışı katlar

Başbakan’ın Ergenekon adı verilen soruşturma için söyledikleri de böyle. Önce savcılığına soyunduğunu açıklamıştı. Şimdi uygulamaları tepki alan sorumluları savunurken “Yargısız infaz yapılmamasını, kimsenin kesin hükümden önce suçlu sayılmamasını” söylüyor. İnanmak olanaklı mı? Kim inanır? Bunları yıllardır söyleyip yazdınız. “Sonra neler olacak, arı kovanına çomak sokuldu” diyerek her şeyin bilgisi içinde olduğunu dolaylı biçimde açıklayan Başbakanın yargının içine el uzattığı anlaşılmaktadır. Buna elverişli durumda olanlarla katlananlar sorumludur, suçludur. Cumhurbaşkanının “Soruşturmadan usulî boşluk yoktur” demesi de Başbakanın tutumuna benzemektedir. Sonra Anayasa’nın 104. Maddesindeki görevini anımsayıp organların temsilcilerini yemeğe çağırması bir düzeltme biçiminde algılanmaktadır. Bunu da yeterli ve yararlı bulmak güçtür. Söylemleriyle eylemleri aynı olunca inanırlıkları, ciddiye alınmaları azalmaktadır. Kadrolaşarak yoğunlaşan partizanlık ortada. Rektör atamalarıyla seçilen düzen, kullanılan yöntem, sürdürülen aldırışsızlık ve inat her şeyi açıklamaktadır. Hukukla ilgisi cezaevi anısı ölçüsünde olan Başbakanın hukuka saygı ve güvene çağrısı kendi amaçlarına uygunluğa bağlıdır, asla inandırıcı değildir. Yargının elindeki işler Cumhurbaşkanlığı yemeğinde TBMM oturumlarında da görüşülemez. Başkanları, mahkemelerini yönetir, yönlendiremez. Diyalog iyi, dedikodu kötüdür.

Atıp tutma

Yabancılara yaranma çarpıklıklarıyla ödülü alan yazarın dışarıda Türkiye için söylediği saçmalıklara DTP Genel Başkanı’nın PKK’nın yaptıklarını yadsıyarak devlete suçlamaları eklendi. Kendi varlığı, amacı ve geleceği için bu saçmalıkları hoşgören iktidarın güvencesinde ulusal yapımız, ulusal dayanışmamız yara almaktadır. Cumhuriyeti, ulusallığı içine sindirmemiş insanların demokrasi savı kimseyi kandıramaz. Kundaklamalar, polisi taşlamalar sürüyor. Demokratik etkinlikler zarar görüyor, yurttaşlar yakınıyor.

Tuzu kuru olanların ekonomik kaygısı olmaz. Krizler, kendilerin hafife alanları altlarına alır. Yaşam gerçeklerini söylemlerle, gülücüklerle, afra-tafra ile atlatmak, aldatıp avutarak, oyalayıp oynayarak geçersiz kılmak olanaksızdır.

Kitap

Tanınmış sanatçılarımızdan, Atatürkçülüğüyle büyük beğeni kazanan Esin Afşar’ın “ Yaşamımdan Esintiler ” adlı kitabı Türkiye İş Bankası yayınları arasında yerini aldı. Tatlı anlatımlarla özetlenen bir yaşam çizgisini İlber Ortaylı’nın sunuşuyla izliyoruz. Kimi ülke gerçeklerini de içtenlikli bir değerlendirmeyle bir kez daha öğreniyoruz. Okurlarımıza önermeyi görev sayıyoruz. Yazarlarımızdan Muzaffer İzgü’nün Bilgi Yayınlarından çıkan “ Hamdolsun Açız ” kitabı da kısa sürede tükenmiş. Gülerek düşünmek, düşünerek gülmek için yararlı bir yapıt. İki dostumuzu da kutluyoruz.


www.turksolu.com.tr/221/ozden221.htm

MEDYA TERÖRÜ 1

MEDYA TERÖRÜ  1


Yekta Güngör Özden
14.07.2008/Sayı:19
ÖZGÜN


  Tartışmalar yaratan ve kimi eleştirileri gündeme getiren Ergenekon soruşturmasını ABD İstanbul Başkonsolosluğu’na yapılan saldırı izledi. Soruşturmaya ilişkin gizli bilgilerin tarflı basına sızması, suç oluşturacak dinleme ve izlemeler konusunda hukuk devletine yaraşan tutumla açıklama yapacak yerde anamuhalefet partisi liderine yanıt yetiştirmeye çalışarak gündemi değiştirip kamuoyunu oyalamak isteyen Başbakan, gözaltına alınanları şimdiden dolaylı anlatımla “Çete ve mafya” ilgilisi olarak suçladı. Anayasa’nın 15/2. ve 38/2. maddelerine göre kesin hüküm giyinceye kadar suçlu sayılamayacak kimselere yönelik bu yaklaşım yönetimin kimler eliyle ne amaçla nelere yöneldiğinin belirtisidir. Silâhlı Kuvvetler’i daha sessiz ve suskun, donuk ve tutuk duruma düşürmek için izlenen yöntem sonuç vermek üzeredir. Polis gücüyle komutanlar içeri alınmakta, askerler birbirine karşı duruma getirilmekte, kişisel karşıtlıklar kurumsal ayrışmaya dönüştürülmektedir. Sevinçten etekleri zil çalanlarla, gülmekten ağızları kapanmayanlar bunun göstergesidir. Önceki Genelkurmay Başkanı’nın desteği de gecikmemiştir.

Yerel seçimler yaklaştıkça seçim ekonomisine ağırlık veren iktidar yargıya kafa tutarak oy toplayacağını sanmaktadır. Anayasa Mahkemesi ile öbür yüksek mahkemelere çatmaktan çekinmeyenler şimdilerde cumhuriyet savcılığı soruşturması nedeniyle hukuka, yargıya saygıdan sözederek ikilemlerini, yandaşlık ve karşıtlıklarının kanıtı biçiminde açıklamaktadırlar. Yıllık cari işlemler açığı 40, dış ticaret açığı ilk beş aylık dönemde 29.3 milyar dolara çıktı. Enflasyon % 10’un çok üstünde iken altında gösteriliyor. Yılın ilk dört ayında dış borç 263, özel sektör borcu ise 172 milyar dolara dayandı. İşsizlik yaygın ve büyük. Enerji alımı dayanılacak gibi değil. Kapanan işyerinin sayısı onbinleri aştı. Yönetimi başarılı sayacak hiçbir olumlu gelişme olmadığı gibi yabancılara toprak satımında olduğu gibi Anayasa Mahkemesi kararlarına karşı anlamsız direnme sürmekte hatta yinelenmektedir.

Yönetim kabadayılık yaparak sonuç alacağını sanmaktadır. Sözcülüğünü üstlenen eski teröristler, çıkarcılar, dönekler ve sapkınlar ılımlı islâm yapılaşmasına yönelik çabaları demokratiklikle savunup halk düşmanlığı yapmaktadır. Gerçekte yaşanan bir yönetim ve medya terörüdür. Çöküntü, çürümeye dönüşmeden önlenemezse çok geç kalınmış olunacaktır. Hukuk yolları izlenerek sonuç alınabilmesi için yurtseverlerin dağınıklığının önlenmesi, iktidar karşıtlarının birleşmesi, etkin oylarla, öncelikle halkın uyarılmasıyla kargaşadan kurtulunması gerekir. Hukuksal, siyasal, ekonomik vd. alanlarda gerçekleştirilmesi zorunlu birçok atılım vardır. Bunları iktidar kafasıyla düşünenlerin masum, düşünmeyenlerin suçlu sayılması akıl ve vicdan dışı bir değerlendirmedir. İktidara karşı olmak başka, devlete karşı olup yıkmayı istemek başkadır. İktidara karşı olmak asla suç değildir. Bunun en geçerli kanıtı muhalefetin varlığı ve kimi yetkilerle donatılmasıdır.

İmamlar bildiğini okuyor

Olumsuzlukları gidermede olumlu bir çabaya tanık olunmuyor. Gereksiz, anlamsız, sert sözler, grup konuşmaları, medya kullanımıyla yayılan tutarsızlıklar sona ermedikçe toplumsal barışın iyiliklerini yaşamak olanaksızdır. Güvenlik büyük ölçüde yara almıştır. Dinlenme ve izlenme herkese karşı büyük bir saygısızlıktır. Açıkçası rezalettir. Yatak odalarına kadar yurttaşları dinlemek bunu yapanlar kadar bunu isteyenleri, buna olur verenleri de sorumlu kılan bir çağdışılıktır. Hırant Dink dâvasının duruşmasındaki disiplinsizlik, Ümraniye soruşturmasının yandaş basına sızdırılması, Ceza Yasası ile Basın Yasası’nın ilgili kurallarının göz ardı edilmesi, etkileme ve saptırma çabalarının önlenememesi olumsuz eleştirilere neden olmuştur. Yönetim bildiğinden şaşmamakta, her şey olduğu gibi sürüp gitmektedir.

Memur Aylıklarına 1 Temmuz’dan başlayarak yapılacak zammın yetersizliğinden yakınılmaktadır. Geçim ve yaşam koşulları giderek ağırlaşmakta, bu durumun neden olduğu suçlar, kötülükler, acılar karanlığı artırmaktadır.

MÜSİAD yetkilileri kamu düzenini bozmayan dinsel gereklerle irtica sayılacak davranışları ayıramıyor. Dincilik nedeniyle irticanın araçlarına serbesti istiyor.

Adalet Bakanlığı gizli belgelerin yandaş basına sızdırılmasını adıyla bağdaşmayacak biçimde açıklıyor.

Soruşturmanın biçimine, uygulamalarına yönelik eleştirileri eleştirmeye çalışarak ayıplayan bir yazar kendi zikzaklarının unutuyor. Asker karşıtlığı iliklerine kadar işlemiş ki komutanlara ilişkin kınanacak tutumları destekliyor. Oysa, PKK’lılara bile böyle davranılmamıştı. Partilerinin yöneticileri, Belediye Başkanları nasıl konuşup dolaşıyor, ortada.

Siyaset cambazları, ekonomideki başarısızlıklarıyla kendi tutumlarının sonucu olan kırılganlığı ve kriz olasılıklarını siyasal gelişmelere bağlayıp bunu da muhalefete yüklemek istemektedir. Hani “Yavuz hırsız ev sahibini bastırır” sözünün anımsattığı kurnazlık. Yargıyı yönlendirme durumları da böyle.

Kimileri de Atatürk’le ilgili en küçük bir belirti olsa ona sarılıp kendini haklı çıkarmaya girişmektedir. Çocuğun biri bir çalışma mı yaptı? Kendi kişisel eğilimlerine ve yaklaşımlarına ağırlık veren sözde bir incelemeye mi kalkıştı? Kendine göre eleştiri ve değerlendirmelerde mi bulundu? Ya da kimi duygusal, aşırı ve abartılı bağlılık sözlerle davranışlar mı oldu? Hemen Atatürk’ü ve Atatürkçüleri karalayıp suçlamaya yeni bir dayanak yapıyor. Yargı kararlarını, karşı oyları, Atatürk ve annesine yönelik insanlıkdışı nitelemeleri karşılamaya çalışan sözleri tersine çeviren bu tür hasta tipler, kendini göstermek için “Ben de varım” diye terslikle ortaya çıkanlara destek verir, onları över. Atatürk’ün Türkiye, Türkler ve Türkiye Cumhuriyeti için değil bütün tutsak ve geride kalmış toplumlar için yaptıklarını unutup onu kendi düşünce sınırı içinde ve duygu karşıtlığıyla değerlendiren kitaplar tanıtılmakta, olumsuzluklar yüreklendirilmektedir.

Dinci ve Kürtçü terör Türkiye Cumhuriyeti’nin polisine kıymıştır. Terör iktidarın tutumu nedeniyle durmamaktadır. Başbakanın Irak gezisinin de sonuç sağlayacağı kuşkuludur. Bittiği-bitirildiğini öylenen terör Ağrı Dağı’ndan İstanbul’un en iyi korumalı yerine gidip gelebilmektedir.

Ya Kuddisi Okkır’ın ölümü için Avrupalı gevezelerle içimizdeki zevzeklerin suskunluğuna, ilgisizliğine ne demeli? İnsanlık öldü mü? Ölümün sorumlularına ne yapılacak? Gericilerin, Fethullahcı ağırlıkla her yere sızdığı kuşkuları ayyuka çıktı. Akılları dincilikte, çıkarları iktidar yandaşlığında olanların ortaklığı nedir?

Hukuk bilgiçliği taslayanların hukuk konularındaki gülünecek yazıları da ne günlere ve kimlere kaldığımızı gösteriyor.

Özgün Sözler’den: Vicdanı temiz olmayanın eli, Eli temiz olmayanın vicdanı temiz olamaz.

Yalan, Yalancının Zehiridir.

İnsanlık Adalet, Adalet insanlıktır.

Adaletle oynayanlarla, Adaleti Saymayanlar Adalete yaraşır olmayanlardır.

Adalet insanlığın en Sağlıklı Ruh gıdası ve Dünyanın temelidir.


www.turksolu.com.tr/195/ozden195.htm

2 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.

***