MISIR’DA YANSIMALARI etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
MISIR’DA YANSIMALARI etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

20 Şubat 2015 Cuma

ARAP BAHARI VE MISIR’DA YANSIMALARI 7




ARAP BAHARI VE MISIR’DA YANSIMALARI  7




DÖRDÜNCÜ BÖLÜM 

ARAP BAHARI SONRASI MISIR 

4.1. ARAP BAHARI SONRASI MISIR DIŞ POLİTİKASI 

Önceki anlatımlarda da belirtildiği üzere Cemal Abdül Nasır döneminde 
pragmatik politikalar izleyen Mısır, bu doğrultuda ABD ve diğer batılı ülkelerle 
ilişkilerini kesmiş ve daha çok SSCB’ye yakın bir politika izlemiştir. Bu bağlamda 
Nasır döneminde Mısır’ın askeri gücü de daha çok SSCB’ye bağlı hale gelmiştir. 
1970 yılı itibariyle Nasır’ın ölümü ile birlikte yönetimi devralan Enver Sedat ise, 
batıya yakınlaşma politikaları ile dikkat çekmeye başlamıştır. Ancak bu doğrultu da İsrail ile de yakınlaşan Sedat, bu durumun bedelini hayatı ile ödemek durumunda kalmıştır. 

Hüsnü Mübarek de dönemi itibariyle İsrail ile yakın ilişkiler içerisinde 
bulunmaya yönelik Mısır politikalarının devam ettirilmesi adına hareket etmiştir. 
Arap Baharı sonrası yaşanan gelişmeler doğrultusunda da Mübarek dönemi sona 
ermiş ve Mursi Cumhurbaşkanı seçilmiştir. Bununla birlikte Mursi’nin Mısır’da 
yönetimi devralması, İsrail ile yakın ilişkiler içerisinde bulunulması hariç, Mısır dış politikasında köklü değişimleri beraberinde getirmemiştir.322 

322 Müge Küçükkeleş, “AB’nin Orta Doğu Politikası ve Arap Baharına Bakışı”, İstanbul: SETA Analiz Dergisi, Yıl: 2013, Sayı: 63, ss. 9-12. 

Mursi dönemi Cemal Abdül Nasır dönemine göre farklılık göstermesine karşın, ABD’nin Mısır’ın hava kuvvetleri için talep ettiği uçakları sağlamaya yönelik olumsuz yaklaşımları dolayısıyla Mısır, yine daha çok Rusya’ya yakın bir görüntü 
içerisinde olmuştur. Bu çerçevede Mısır hava kuvvetlerinde ABD yapımı uçaklar 
bulunmakla birlikte, Rus yapımı uçaklar da önemli bir bölümü oluşturmakta dır.323 

323 Yeşim Demir, “Müslüman Kardeşler Örgütü’nün Son Dönemde Orta Doğu’daki Etkinliği ve Siyaseti”, İstanbul: JASSS, December 2012, Volume: 5, Issue: 6, pp. 138-158. 
324 Seyfi Kılıç, a.g.m., s. 6. 
325 Meliha Benli-Altunışık, “Orta Doğu’da Bölgesel Düzen ve Arap Baharı”, İstanbul: Orta Doğu Analiz Dergisi, Yıl: 2013, Cilt: 5, Sayı: 53, ss. 71-78. 
326 Örtlek, 25 Ocak Devriminin Üçüncü Yıldönümünde Mısır, s. 7. 
327 Küçükkeleş, a.g.m., s. 11. 

ABD’den uçak satın alımına yönelik yaşanan belirsizlik ortamı, Mısır’ın genel olarak da Rusya’ya yakınlaşmasını beraberinde getirmiştir. Bu doğrultuda kısa süreli Mursi döneminde Mısır, daha çok Türkiye ve Rusya ile ticari ilişkiler 
içerisinde bulunmaya özen göstermiş ve bu temelde de zorunlu olarak sıcak siyasi ilişkiler içerisinde bulunma gayreti içerisinde olmuştur.324 

Devlet Başkanı Muhammed Mursi, daha bağımsız bir dış politika 
izlenebilmesi için, Mısır’ın dış ilişkilerinde özgür iradesinin yansıtılmasının önemli 
olduğunu sıklıkla ifade etmiştir. Bu bağlamda İran’da yapılan Zirve’de Mursi, 
ABD’yi ve batılı ülkeleri dışlayan ve İslam İşbirliği Teşkilatı bünyesinde tesis 
edilecek olan Suriye Temas Grubu’nun kurulmasını önermiştir.325 

Diğer ülkelerle de sıcak ilişkiler içerisinde bulunulmasının önemli olduğunu 
belirten Mursi, bu kapsamda Çin, İran ve Brezilya’yı da ziyaret etmiştir. İslam 
ülkeleri ile de, İslam âlemindeki işbirliğini yansıtan ilişkilerin şekillendirilmesi ve 
geliştirilmesi için Mısır’ın her zaman katkı sağlamaya hazır olduğunu ifade 
etmiştir.326 

Mursi, Mısır’ın İslam devletleri ile diğer devletlerarasında karşılıklı bir 
anlayış geliştirilmesine yönelik Medeniyetler Arası Diyalog girişimlerini de 
desteklemiştir. Aynı anlayışla Mısır’ın Arap ülkeleri ile Afrika ülkeleri arasındaki 
işbirliğinin ve koordinasyonunun merkezi olmasını talep eden Mursi, Körfez ülkeleri ile Mısır arasında dengeli ilişkiler kurulmasını ve Orta Doğu’nun nükleer silahlardan arındırılması gerektiğini vurgulamıştır.327 


Bununla birlikte Mursi, özellikle de bölgede demokratikleşmenin ve istikrarın 
geliştirilebilmesi için ABD ile iyi ilişkiler içerisinde bulunulması adına çaba 
gösterilmesi gerektiğini belirtmiştir. Bölgedeki demokratikleşme çabalarının 
desteklenmesi yönünde taleplerini dile getiren Mursi, aynı zamanda Mısır’ın ihtiyaç duyduğu mali yardımlar noktasında da ABD ile ilişkilerin düzeltilmesi gerektiğini düşünmüştür.328 

328 Örtlek, 25 Ocak Devriminin Üçüncü Yıldönümünde Mısır, s. 5. 
329 Benli-Altunışık, a.g.e., s. 74. 
330 Küçükkeleş, a.g.m., s. 11. 

Devletlerarası ilişkilerde karşılıklı saygı ve eşitlik temelinde hareket edilmesi 
gerektiği esasını benimsemiş olan Mursi yönetimi, modern bir devletin inşa 
edilebilmesi için de hukukun üstünlüğünün sağlanmasını ve insan haklarına saygının temel alınmasını önemsemiştir. Ulusal güvenliğin sağlanmasını sadece Orta Doğu ile sınırlandırmayan Mursi, hem genel olarak Arap dünyası ve İslam âlemi ile hem de Afrika ülkeleri ve diğer ülkelerle iyi ilişkiler içerisinde bulunulması gerektiğini ifade etmiştir.329 

İsrail-Filistin sorununun çözümlenebilmesi için de tarafların müzakere yaparak çözüm bulmaları gerektiğini belirten Mursi, el-Fetih ve Hamas arasında da arabuluculuk rolünü üstlenebileceğini ifade etmiştir. Bu doğrultuda Filistin’in, 
başkenti Doğu Kudüs olan bağımsız bir devlet olmasını arzu ettiğini söylemiş ve 
Suriye’deki duruma dışarıdan bir askeri müdahalede bulunulmasına karşı olmakla birlikte, bu ülkedeki insanlık dramının da bir an önce bitirilmesi yönünde uluslararası tedbirler alınması gerekliliği üzerinde durmuştur.330 

Mursi, Müslüman Kardeşler Örgütü’nün desteği ile başkanlığı devralmıştır. 
Ancak ABD, Müslüman Kardeşler Örgütü’nden memnuniyet duymamıştır. Mursi, 
2013 yaz aylarında başlamış olan “Karşı – Arap Baharı” gösterileri kapsamında 
iktidardan düşmüş ve hapse atılmıştır ki, bu durumun temelinde ABD’nin Müslüman Kardeşler Örgütü’ne ve Mursi’ye yönelik yaklaşımlarının yer aldığı 
düşünülmektedir. Askeri gücü elinde bulundurmanın verdiği avantajla yönetimi ele geçiren Sisi ise öncelikli olarak, başkanlığı için zemin hazırlayacak olan meşruiyeti sağlama çalışmalarında bulunmaya başlamıştır.331 

331 Alâeddin Yalçınkaya, “Rusya-Mısır Yakınlaşması ve Hibrit Politikalar”, İstanbul: Turkish News, 4 Mart 2014. 
332 Yalçınkaya, Rusya-Mısır Yakınlaşması ve Hibrit Politikalar, Turkish News, 4 Mart 2014. 
333 Mehmet Özkan. “Rusya-Mısır Yakınlaşması Geçici ve Çıkar Amaçlı”, İstanbul: SETA Analiz Dergisi, Yıl: 2014, Şubat Dönemi, ss. 1-3. 
334 Yalçınkaya, Rusya-Mısır Yakınlaşması ve Hibrit Politikalar, Turkish News, 4 Mart 2014. 

4.2. ARAP BAHARI SONRASI MISIR’IN DIŞ POLİTİKASINI 
ŞEKİLLENDİREN UNSURLAR 

Genel olarak değerlendirildiğinde, Arap Baharı’nın Orta Doğu’da dengelerin 
değişmesine neden olduğu bilinmektedir. Bu doğrultuda ortaya çıkan tablo, 
Rusya’nın SSCB sonrasında bölgede hâkim olma isteğine yönelik bir zemin 
hazırlamış ya da yeni fırsatlar ortaya çıkarmış gibi görünmektedir. Rusya, Esad 
rejiminin en büyük koruyucusu haline gelmiş ve Suriye’nin durumunun ne olacağı belirsizken Şam yönetimi ile Akdeniz’de ortak enerji anlaşması imzalamıştır.332 

Bu süreçte Rusya, Mısır’ı da aynı yönde değerlendirilebilecek bir fırsat alanı 
olarak görmektedir. Zira Mısır’da söz konusu olan acil yakıt ihtiyacı, Sisi’nin 
iktidara gelmesi ile birlikte Suudi Arabistan ve diğer bazı Körfez ülkeleri tarafından karşılanmış olsa da, bu durum uzun vadeli bir çözüm olarak görülmemektedir.333 

Tüm bunların yanında Mısır’da Arap Baharı kapsamında olaylar yaşanmaktay ken, batılı ülkeler neredeyse bu duruma tepkisiz kalmayı tercih etmişlerdir. Bununla birlikte Mısır’da yaşananlara yönelik birkaç batılı ülke başkentinde küçük çaplı gösteriler düzenlemişse de, hiçbiri ses getiren gösteriler olmamıştır.334 

Bu durum da yine kaçınılmaz olarak Sisi’yi Rusya ile yakın ilişkiler içerisin de bulunmaya yöneltmiş ve Sisi ilk dış ziyaretini Moskova’ya gerçekleştirmiş tir. Putin bu ziyaret sürecinde, gelecekte yapılacak olan başkanlık seçimlerinde Sisi’nin aday olmasının Rusya tarafından istendiğini dile getirmiştir. Bu durum Sisi’nin darbenin meşruluğu konusunda Körfez ülkeleri dışında elde ettiği en 


büyük dış destek olarak nitelendirilmektedir. Mısır bu süreçte, yeni yönetiminin 
meşruluğunun desteklenmesi yönünde bir arayış içerisindedir. Neticesinde Rusya ile yakın ilişkiler içerisinde bulunması durumunda, direkt olarak Rusya’nın nüfuzundan da yararlanması ve meşruluğunun birçok ülke yönetimi tarafından desteklenmesi mümkün olabilecektir. Rusya da Mısır’ın bu yöndeki yaklaşımlarına sıcak yaklaşarak bunu değerlendirmeye çalışmıştır.335 

335 Özkan, Rusya-Mısır Yakınlaşması Geçici ve Çıkar Amaçlı, s. 2. 
336 Özkan, Rusya-Mısır Yakınlaşması Geçici ve Çıkar Amaçlı, s. 3. 
337 Yalçınkaya, Rusya-Mısır Yakınlaşması ve Hibrit Politikalar, Turkish News, 4 Mart 2014. 

Abdul Fettah el-Sisi, Moskova ziyaretinde başka birçok anlaşma yapmış 
olmakla birlikte, Mısır’ın Rusya’dan silah alımına yönelik olarak 2 milyar dolarlık 
bir anlaşma yapmıştır ki, bu anlaşma Mısır ve Rusya arasında yapılan en önemli 
anlaşmalardan biri olarak değerlendirilmektedir.336 
Rusya ile Mısır arasında dönem itibariyle söz konusu olan bu yöndeki 
ilişkiler, Soğuk Savaş döneminde olduğu kadar olmasa da, küresel dengeler 
açısından önemli addedilmektedir. Zira Rusya ile Mısır arasında yapılacak olan 
anlaşmalar, mutlaka ki öncelikli olarak bu iki ülkenin çıkarlarının gözetilmesini 
içermekle birlikte, özellikle de silah alımına yönelik anlaşmalar olması bakımından, sadece bu iki ülkeyi etkilemekle kalmış olmayacaktır. Rusya Soğuk Savaş döneminde söz konusu olan iki kutuplu dünya düzeninin yeniden tesis edilebilmesi için bu durumu bir fırsat olarak görmektedir. Ancak ABD’nin sürece ne yönde müdahil olacağı belirsiz olduğundan, Rusya ile Mısır arasındaki yakınlaşmanın ne denli uzun ömürlü olabileceği de aynı derecede belirsizlik taşımaktadır.337 

Geleceğe yönelik çok yönlü öngörülerde bulunulamamakla birlikte; bugün 
için görünen çerçevesinde, Mısır ve Rusya arasında karşılıklı olarak gerçekleştirilen ziyaretler ve imzalanan anlaşmalar temelinde ve hâlihazırda yaşanmaya devam eden Suriye ve Irak sorunları ile birlikte Orta Doğu’da yeni bir dönemin başladığını söylemek mümkündür. Bu gelişmeler, Arap Baharı’nın ne denli beklentileri karşılamaya yönelik sonuçları beraberinde getireceğini de açık ve net bir şekilde ortaya koymuş olacaktır. Zira Arap Baharı’nın Orta Doğu için gerçekten bahar mı, yoksa yeni bir kışın başlangıcı mı olacağını yaşananlar gösterecektir.338 

338 Yalçınkaya, Rusya-Mısır Yakınlaşması ve Hibrit Politikalar, Turkish News, 4 Mart 2014. 
339 Oktav, a.g.m., s. 70. 
340 Ufuk Ulutaş. “Üç Yıl Sonra Arap Baharı’nı Konuşmak”, İstanbul: SETA Analiz Dergisi, Yıl: 2014, Şubat Dönemi, ss. 11-13. 

4.3. 21. YÜZYILDA MISIR’IN ORTA DOĞU’YA YÖNELİK DIŞ 
POLİTİKASI 

4.3.1. Siyasi İlişkiler 

Orta Doğu’da Aralık 2011’den bugüne dek devam eden siyasi tablo 
doğrultusunda, uluslararası hâkim güçlerin bölgeye yönelik dış politikaları değişime uğramış ve bu durum zorunlu olarak bölge ülkelerinin de farklı iç ve dış politikalar benimsemesini gerekli kılmıştır. Tarihin her döneminde Arap dünyasının merkezi olarak görülen Mısır’da da, Mübarek yönetiminin yıkılması ve ayaklanmaların neredeyse bütün bölge ülkelerinde görülmeye başlaması ile birlikte, bölgesel rekabet de kendisini hissettirmeye başlamıştır.339 

Özellikle Türkiye ile İran’ın bölgeye yönelik politikalarının çakışması, iki 
ülke arasında söz konusu olan bölgesel rekabet anlayışının belirginleşmesine neden olmuştur. İran ve Türkiye arasında kendisini hissettirmeye başlayan bölgesel rekabet anlayışı; Suudi Arabistan, Katar, Kuveyt ve Birleşik Arap Emirlikleri bağlamında Körfez ülkeleri içerisinde de bir liderlik mücadelesine sahne olmaya başlamıştır. Neticesinde Körfez İşbirliği Konseyi bünyesinde yapılan toplantılarda Suudi Arabistan ile Birleşik Arap Emirlikleri, Katar tarafından Mısır’da Müslüman Kardeşler Örgütü’ne verilen desteğin karşısında yer aldıklarını açıklamışlardır.340 

Zira Müslüman Kardeşler Örgütü’nün Mısır’da başarı elde etmesi, diğer 
Körfez ülkelerindeki birtakım örgütlerin de farklı beklentiler içerisine girmesine 
neden olacaktır yönünde bir endişe hâkim olmaya başlamıştır. Bu nedenle de 
Müslüman Kardeşler Örgütü destekli olarak başkanlığı devralan Mursi yönetimi nin İran ve Katar ile iyi ilişkiler içerisinde bulunması Körfez ülkelerini, İsrail’i, ABD’yi ve diğer batı ülkelerini her zaman rahatsız etmiştir.341 

341 Ümit Özdağ. “Türkiye’nin Mısır Politikası, Ahlaken Temelinde Doğru Olmakla Birlikte Bu Politikanın Ne Mısır’a Ne de Türkiye’ye Faydası Yok”, İstanbul: 21. Yüzyıl Türkiye Dergisi, Yıl: 2013, Ağustos Dönemi, ss. 1-5. 
342 Örmeci, a.g.e., s. 12. 
343 Özdağ, a.g.m., s. 4. 
344 Örmeci, a.g.e., s. 12. 
345 Özdağ, a.g.m., s. 4. 

Bu gelişmelerin yaşandığı 3 Temmuz 2013 tarihinde Mursi askeri darbe ile 
görevden alınmış ve yerine Anayasa Mahkemesi Başkanı Adli Mansur geçici 
Cumhurbaşkanı olarak atanmıştır.342 Mansur, geçiş dönemi içerisinde Mısır’da 
başkanlık seçimlerinin yapılabilmesi için 33 maddelik bir yol haritası yayımlamış, 
ancak Mansur’un bu yöndeki girişimleri Müslüman Kardeşler Örgütü tarafından 
kabul edilmemiştir.343 

Mursi’nin askeri darbe ile görevden alınması, Mısır’ın dış ilişkilerinde 
aşağıda verilen gelişmelerin yaşanmasını beraberinde getirmiştir; 

. Türkiye, Mursi’ye yönelik askeri darbe neticesinde yönetimi devralan yeni 
yönetime karşı tepkili bir duruş sergilemiştir. Bu durum, Türkiye’nin 
özellikle Suudi Arabistan’la ve diğer Körfez ülkeleri ile Mısır bağlamında 
bir rekabet yaşamaya başlamasını beraberinde getirmiştir. Bu gelişmeler, 
Türkiye’nin bölgesel çıkarları açısından bir tehdit olarak değerlendirilmiş 
ve Mısır ile ilişkilerin gözden geçirilmesi gerektiği gerçeği ortaya 
çıkmıştır.344 
. Mursi’nin askeri bir darbe ile görevden alınması, Mursi yönetimini 
destekleyen Katar için de bir hezimet olarak nitelendirilmiştir. Zira bu 
durum Katar’ın bölgedeki etkisinin azalmasına neden olmuştur.345 Katar’ın 
bölgedeki nüfuzunun azalması, bugün için bölgede Suudi Arabistan, 
Birleşik Arap Emirlikleri ve Mısır’ın içerisinde yer alacağı bölgesel bir 
ittifak kurulacağı anlayışını beraberinde getirmiş ve Mısır’ın iç ve dış 
siyasetinin belirlenmesinde söz konusu olan Katar etkisinin yerini, Suudi 
Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri etkisi almaya başlamıştır. Buna 
karşılık Katar yeni yönetime yaptığı ekonomik yardımlarla Mısır’da söz 
sahibi olma isteğini devam ettirmeye çalışmıştır.346 
. Müslüman Kardeşler Örgütü’nün, Mısır’ın yönetimini yürütecek olan 
kişinin tespit edilmesinde bu denli önemli bir role sahip olması, ABD ve 
İsrail ile birlikte Rusya’yı da rahatsız etmiştir. Neticesinde de söz konusu 
olan bu ülkelerin rahatsızlığı nedeniyle Mursi’ye yönelik askeri darbe 
kolaylıkla gerçekleşmiş ve Uluslararası toplumun ciddi bir tepkisi 
olmamıştır.347 
. Özel anlamda Mısır’da ve genel anlamda Orta Doğu’da Arap baharı 
kapsamında yaşanan bu gelişmeler, İran’ın Şii Hilali Projesi’ne Türkiye, 
Mısır, Suudi Arabistan, Katar ve Ürdün kapsamında söz konusu edilen 
Sünni Hilali Projesi’nin rotası da değişim göstermiştir.348 Bu durum, 
İran’ın bölgedeki yayılmacı politikalarının etkisini artıran bir etmen olarak 
değerlendirilmektedir. Zira İran, Türkiye’nin Mursi’nin askeri darbe ile 
görevden alınması neticesinde göreve gelen yeni yönetimi tanımadığını 
açıklamasını kendi adına artı olarak değerlendirmiştir. Aynı şekilde Suudi 
Arabistan’ın, Birleşik Arap Emirlikleri’nin ve Katar’ın yeni yönetimi ilk 
tanıyan ülkeler olması ve Mısır’a toplamda 12 milyar dolarlık yardımda 
bulunmaları, Türkiye ile bu ülkeler arasında Mısır bağlamında karşı 
karşıya gelme ihtimalini beraberinde getirmiştir.349 
. Mısır’da Mursi’ye karşı söz konusu edilen askeri darbenin, Orta Doğu’da 
bugüne dek görülen ılımlı İslam anlayışının yerini Arap milliyetçiliğine 
bırakmaya başlayacağı da alternatif düşünceler arasında yer almaktadır. 
Zira Mısır’ın siyasi tarihi incelendiğinde görülmektedir ki; askeri darbelerin ardından her zaman bölgesel bir Pan-Arabizm ideolojisi yükselmeye başlamıştır.350 

346 Seyfi Kılıç, a.g.m., s. 5. 
347 Hasan Duran ve Çağatay Özdemir, “Türk Dış Politikasına Yansımalarıyla Arap Baharı”, Kütahya: Dumlupınar Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Kamu Yönetimi Bölümü Akademik İncelemeler Dergisi, Yıl: 2012, Cilt: 7, Sayı: 2, ss. 181-198. 
348 Örmeci, a.g.e., s. 12. 
349 Duran ve Özdemir, a.g.m., s. 187. 
350 Özdağ, a.g.m., s. 4. 
351 Mahalli, a.g.e., s. 57 vd. 
352 Örmeci, a.g.e., s. 13. 
353 Duran ve Özdemir, a.g.m., s. 188. 
354 Örtlek, 25 Ocak Devriminin Üçüncü Yıldönümünde Mısır, s. 4 vd. 

Bu belirlemeler neticesinde Mısır’da Mursi sonrası iç ve dış dinamikler, yine 
karmaşa ile karşı karşıya kalmıştır. Örneğin; Mursi’nin yönetimden alınmasının 
ardından söz konusu olan gösteriler güvenlik güçleri tarafından uzun süre kontrol altına alınamamış ve süreç darbe yanlısı gruplarla Müslüman Kardeşler Örgütü destekçilerinin çatışmalarına sahne olmuştur. İç çatışmaların tekrar alevlenmeye başlaması ihtimali ile karşı karşıya olan Mısır, demokrasiye geçiş sürecinin devam ettiği bu dönemde, seçilmiş bir yönetime darbe yapılması adına ekonomik ve siyasi açıdan büyük kayıplar yaşamıştır.351 

Belirtildiği üzere Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve Katar’ın 
Mısır’a yaptıkları toplamda 12 milyar dolarlık yardım, Mısır’ı ancak 3-4 ay idare 
edebilmiştir.352 Bugün içinse Mısır, ülkede Mübarek döneminden kalan sadece birkaç zengin insana sahiptir. Bunun dışında halk ayaklanmaları dolayısıyla büyük ekonomik kayıplar yaşadığından, tekrar ekonomik kalkınma içerisine girmek zorunda olabileceği yönünde değerlendirmelerde bulunulmaktadır.353 

Bu gelişmeler doğrultusunda 21. yüzyıl bağlamında değerlendirildiğinde 
Mısır; seçimle gelen devlet başkanı askeri darbe ile devrilen ve bunun neticesinde de ciddi siyasi, ekonomik ve güvenlik sorunları ile karşı karşıya olan bir ülke görünümündedir. Tekrar gösterilerin düzenlenmeye devam etmesi söz konusu olduğunda da, artık Mısır güvenlik güçlerinin ve yönetiminin bu durumun karşısında yer alamayacağı düşünülmektedir. Zira Mısır’da büyük bir güce sahip olan Müslüman Kardeşler Örgütü, durumu çok da fazla kabullenmediğini sıklıkla ifade etmektedir.354 

Sonuç olarak da Mısır, her ne kadar sivil bir yönetim anlayışını tesis etmeye 
yönelik bir yaklaşım sergilese de, belirtildiği üzere özellikle Mursi için söz konusu edilen askeri darbe dolayısıyla hem Mısır halkı hem de Arap dünyası nezdinde olumsuz bir görüntüye ve imaja sahip olmaya başlamıştır. Darbeye destek veren bazı kesimler dahi gelinen noktanın Mursi döneminden daha tehlikeli olduğunu ifade etmekte ve bu durum, birtakım olumsuzluklara sahip olsa da, Mursi’ye gerekli desteğin gösterilmemesinin pişmanlığını yaşamalarına sebep olmaktadır.355 

355 Ulutaş, a.g.m., s. 12 vd. 
356 Akbaş, a.g.m., s. 60. 
357 Serhat Erkmen. “Orta Doğu’da Kilitlenen Güç Mücadelesi ve Yeni Çatışma Olasılığı”, İstanbul: Orta Doğu Analiz Dergisi, Yıl: 2013, Mart Dönemi, Cilt: 5, Sayı: 52, ss. 71-77. 

4.3.2. Ekonomi Politikaları 

Arap Baharı kapsamında Orta Doğu’da söz konusu olan halk 
ayaklanmalarının genel olarak temelinde yer aldığı üzere, Mısır’da Mübarek 
yönetiminin de devrilmesinin temelinde ekonomik yapının günden güne daha kötüye gitmesi yer almaktadır. Bu süreçte, Mısır’ın ekonomik gelirlerinin büyük bir kısmını oluşturan turizm sektörü zarar görmüş ve 25 Ocak 2011 tarihinden itibaren söz konusu olan olaylar nedeniyle ülke turizm sektöründen hiçbir gelir elde edememiştir.356 

Belirtildiği üzere zaten Mübarek döneminden itibaren kötüleşmeye başlayan 
Mısır ekonomisi, yaşananlar doğrultusunda da ekonomik ve siyasi yapının daha da istikrarsız bir hal almasına neden olmuştur. Hüsnü Mübarek döneminden kendisine bir anlamda enkaz kalmış olan Mursi, durumu Cumhurbaşkanlığı döneminde çözümleyememiş ve olumsuz gidişatın önüne geçememiştir. Bu durumun düzeltilebilmesi için Mursi tarafından yapılan girişimler başarısız olmuş, gerek IMF gerekse de Katar dışındaki Körfez ülkeleri kendisine gerekli desteği sağlamaktan kaçınmışlardır.357 

Arap Baharı öncesinde Mısır ekonomisinde turizm gelirleri, milli gelirin %12’ si olarak ifade edilmektedir ve kayıt dışı ekonomi hariç, sektörde çalışan kişi 
sayısı 2 milyon 800 bin kişi olarak belirlenmiştir.358 Turizm gelirleri ile desteklenen Mısır ekonomisinin 2011 yılında halk ayaklanmaları ile birlikte dolar rezervi 13 milyar dolar seviyesine gerilemiştir. Bu dönemde Libya ve Katar’ın yardımları ile dolar rezervi 16 milyar dolara yükselmiş olsa da, özellikle büyüyen cari açık ve enflasyon rakamları ile Mısır ekonomisi daha da kötüleşmeye başlamıştır.359 

358 Oktay Salih Akbay. “Türkiye’nin Orta Doğu İle Ekonomik İlişkileri”, Tekirdağ: Namık Kemal Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Akademik Sosyal Araştırmalar Dergisi, Yıl: 2013/1, Sayı: 1, Aralık Dönemi, ss. 87-101. 
359 Uğur Yasin Asal. “Orta Doğu’da Güçler Dengesi Teorisi”, İstanbul: Uluslararası Stratejik Bakış Enstitüsü (USBED) Dergisi, Yıl: 2014, Mart Dönemi, s. 1-10. 
360 Akbay, a.g.m., s. 89. 
361 Asal, a.g.m., s. 4. 
362 Erkmen, a.g.m., s. 73. 

Ülkedeki enflasyon rakamları, Aralık 2012 tarihinde bir dönem kontrol altına 
alınarak %5’e düşürülmüşse de, 2013 yılı sonu itibariyle bu rakam tekrar %8’e 
yükselmiştir. Yükselen enflasyon rakamları doğrultusunda Mısır’da, Arap Baharı’nın yaşandığı diğer ülkeler kadar olmasa da, halk gıda ihtiyacını karşılamakta sıkıntılar yaşamıştır.360 

2009 yılı itibariyle halkın %21’inin yoksulluk sınırının altında olduğu 
açıklanmışken, Mursi döneminde bu rakamın %25’in üzerine çıkması üzerine halk, Mursi’ye tepki göstermeye başlamıştır. Bugün de 83 milyon nüfusa sahip olduğu açıklanan Mısır’da, her dört kişiden birinin yoksulluk sınırının altında yaşadığı belirtilmektedir.361 

Mısır’da darbe sonrasında da devam eden bu durum, mutlaka ki diğer ülkelerle ekonomik ve ticari anlaşmalar içerisinde yer almasını engellemektedir. 
Bununla birlikte Mısır, önceki anlatımlarda da yer verildiği üzere Rusya’dan silah 
alımına yönelik büyük rakamlara endeksli silah alımları gerçekleştirmektedir ve bu durum, halkın yoksulluğunu çok daha fazla artırmaktadır.362 

Tüm bu yaşananlardan kaçınılmaz olarak olumsuz etkilenen Mısır borsası da, 
2013 yılı Haziran ayı itibariyle %14,2 oranında değer kaybetmiş ve yaşanmaya 
devam eden elektrik ve su kesintileri doğrultusunda ülkenin sanayi üretimleri de 
ciddi zararlara maruz kalmıştır. 2011 yılından itibaren yaşananlar doğrultusunda 
sermaye sahiplerinin büyük meblağlar içeren malvarlıklarını yurtdışına çıkarmaları da, ülkede nakit sıkıntısı yaşanmasını beraberinde getirmiştir.363 

363 Akbay, a.g.m., s. 90. 
364 Ulutaş. a.g.m., s. 12 vd. 
365 Yesevi. a.g.m., ss. 26-31. 

Bununla birlikte darbe sürecinde akaryakıt sıkıntısı yaşanmaktayken, 
darbenin hemen ardından bu sıkıntı bıçakla kesilmiş gibi sona ermiştir. Mursi 
döneminde Mısır’da artık rutin olarak görülen uzun petrol kuyrukları da darbe ile 
birlikte son bulmuş ve akaryakıt arzındaki problem de bir anda geçici bir süre de olsa çözümlenmiştir. Neticesinde bu gelişme de, yine Mısır için enteresan olarak 
nitelendirilen durumlar arasında değerlendirilmektedir.364 

4.3.3. Enerji Politikaları 

Mısır’da Arap Baharı öncesinde ve sürecinde enerji politikaları bağlamında 
söz konusu edilen uygulamalar, bugün gelinen noktaya zemin hazırlayan hususlar arasında yer almaktadır. Bu bağlamda Arap Baharı’na zemin hazırlayan enerji politikalarının uygulamaya konulmasından önce doğalgaz ihraç eden bir ülke konumunda olan Mısır, bugün için doğalgaz ithal eden bir ülke konumuna 
düşmüştür. Bununla birlikte bugün için Mısır, üstün rafineri kapasitesine sahip 
olmasına ve işlenmiş petrol ürünleri ihraç edebilecek nitelikte bulunmasına karşın, ancak işlenmemiş petrol ürünlerini ihraç etmekle yetinmek durumunda kalmıştır.365 

Mısır’ın bugün için içerisinde yer aldığı bu durum, sadece günümüz açısından 
değil, uzun vadede de Mısır ekonomisine olumsuz etkilerde bulunacaktır. Bu 
doğrultuda Mısır’ın maruz kaldığı enerji sorununun çözümlenebilmesi için, doğalgaz ve petrol sahalarının yeniden işletilmeye başlanması ve nükleer enerji ve yenilenebilir enerji üretiminin de tekrar başlatılması gerekmektedir. Bu yönde hareket edilebilmesi için Mısır ekonomisi bugün için yetersizlikler içermektedir. Bu nedenle de bu kapsamdaki projelerin hayata geçirilebilmesi adına dış yatırımlara ihtiyaç duyulmakta ya da Mısır ekonomisinin dış kredilerle desteklenmesi gerekmektedir.366 

366 Cenk Pala. “Irak: 21. Yüzyılın Yeni Enerji Deposu”, İstanbul: 21. Yüzyıl Türkiye Dergisi, Yıl: 2013, Temmuz Dönemi, ss. 47-51. 
367 Yesevi, a.g.m., s. 27. 
368 Pala, a.g.m., s. 50. 
369 Ubeyd, a.g.e., s. 14 vd. 

Enerji politikaları, bir ülke ekonomisinin gidişatının iyileştirilebilmesinden 
güvenlik politikalarının ve dış politika bağlamındaki temel prensiplerin 
belirlenmesine ve yatırımların gerçekleştirilebilmesine dek uzanan geniş bir 
yelpazede önem arz etmektedir. Neticesinde bilinmektedir ki; enerji sektörü, 
siyasetten arındırılamayacak denli siyaset ile iç içedir ve uluslararası ilişkilerde temel belirleyici rol dahi üstlenebilmektedir. Bu nedenledir ki tarihsel süreç içerisinde ülkelerin duydukları enerji ihtiyacı savaş sebebi olmuştur. Orta Doğu’da bu doğrultuda tarihsel süreç içerisinde neredeyse her dönemde tüm dünyanın temel enerji kaynağı olarak görülmüş ve bu yönde gelişen olaylara şahitlik etmiştir.367 

Orta Doğu, dünyanın bir numaralı enerji rezervlerine sahip toprakları 
bünyesinde barındırmaktadır. Ancak bu durum Orta Doğu’ya, her zaman 
istikrarsızlığın da merkezi olması yönünde gelişmelerle dönmüştür. Bu nedenle 
1970’li yıllar itibariyle Orta Doğu ülkeleri, dönemin Irak lideri Saddam Hüseyin ve Libya lideri Muammer Kaddafi önderliğinde, petrol ve doğalgaz zenginliklerini 
kontrol altında tutabilmek amacıyla kamulaştırma yoluna gitmişlerdir.368 
Enerji kaynaklarının devlet tarafından kamulaştırılması, mevcut iktidarların 
ekonomik açıdan güçlenmesini sağladığından, bu iktidarlar siyasi açıdan da güç elde edebilmiş ve uzun dönemler ülkelerinde yönetimi ellerinde bulundurarak otoriter politikalarını devam ettirmişlerdir. Neticesinde Arap Baharı öncesinde ve sürecinde söz konusu olan nedenlerden biri de, halkın artık liderlerin bu yöndeki 
zenginliklerine olumsuz bakmaya başlaması olmuştur.369 

2012 yılı Ocak ayı itibariyle Mısır için açıklanmış doğalgaz rezervi, 2,1 
trilyon metreküptür. Tüm AB ülkelerinin toplam doğalgaz rezervi ise, yine aynı 
dönem itibariyle 2 trilyon metreküp olarak açıklanmıştır. Dünya geneli anlamında düşünüldüğünde ise Mısır, söz konusu edilen bu rakam doğrultusunda dünya sıralamasında 17. sırada bulunmaktadır. Afrika Kıtası kapsamında da Mısır, Nijerya ve Cezayir’in ardından doğalgaz rezervleri açısından 3. sırada yer almaktadır. Bu rakam, Mısır’ın tarihin her döneminde enerji zengini bir ülke olarak nitelendirilmesini sağlamıştır.370 

370 Yesevi, a.g.m., s. 27 vd. 
371 Pala, a.g.m., s. 50. 
372 Sanem Özer. “Avrupa Birliği’nin Doğu Akdeniz Enerji Politikası”, İstanbul: 21. Yüzyıl Türkiye Dergisi, Yıl: 2013, Temmuz Dönemi, ss. 33-45. 
373 Yesevi, a.g.m., s. 27 vd. 
374 Yesevi, a.g.m., s. 28. 

Orta Doğu geneli içinde değerlendirildiğinde Mısır’ın sahip olduğu doğalgaz 
rezervi alt sıralarda yer almakla birlikte, dünya geneli adına hiç de azımsanmayacak bir rakamı ifade etmektedir. Zira belirtilen dönem itibariyle İran’ın doğalgaz rezervi 33 trilyon metreküp, Katar’ın 25 trilyon metreküp, Suudi Arabistan’ın 8 trilyon metreküp, Birleşik Arap Emirlikleri’nin 6 trilyon metreküp ve Irak’ın da 3,1 Trilyon metreküp doğalgaz rezervine sahip olduğu açıklanmış tır.371 
Arap Baharı öncesinde, sadece 2010 yılı itibariyle Mısır 61,3 milyar 
metreküp doğalgaz üretmiş ve bu rakamın 46,16 milyar metreküpünü iç tüketim için kullanıp, kalan 15,1 milyar metreküpünü ihraç etmiştir. Bu ihracat rakamı itibariyle Mısır, dönem çerçevesinde dünya doğalgaz üretimi sıralamasında 16. Olmuştur.372 Dolayısıyla da dönem itibariyle Mısır’ın doğalgaz ithal etmesi gerekmemiştir. Arap Baharı öncesi dönemde de Mısır, dünya geneli doğalgaz ihracatında 19. sırada yer almaktadır ve bu dönemde ürettiği doğalgazın büyük bölümünü kendi ülkesinde kullanan Mısır, doğalgaz üretiminde daha çok iç tüketimi hedeflemiştir.373 

Petrol rezervleri açısından da Mısır, 2013 rakamları doğrultusunda 4,45 
trilyon varil petrol rezervine sahip olduğunu açıklamıştır ve bu rakam ile de Mısır, dünya sıralamasında 28. sırada yer almaktadır. Arap Baharı sürecinin başlamasından önce de Mısır’da, 2011 yılı itibariyle günlük 750.000 varil kapasiteli 9 adet petrol rafinerisi bulunmaktaydı. Neticesinde bu rakamlar doğrultusunda görülmektedir ki; aslında Mısır, bugün için enerji sıkıntısı yaşamaması gereken bir ülkedir.374 

Devrim süreci öncesinde Mısır, ülke içerisinde enerji stratejisi bağlamında 
petrol tüketimini azaltmayı ve doğalgaz üretimini artırmayı hedeflediğini 
açıklamıştır.375 Bu bağlamda Arap Baharı öncesi dönemde Mısır, enerji ihtiyacının %47’sini petrolden, % 48’ini de doğalgazdan karşıladığını belirtmiştir.376 

375 Pala, a.g.m., s. 49. 
376 Özer, a.g.m., s. 39. 
377 Pala, a.g.m., s. 50. 
378 Ubeyd, a.g.e., s. 14 vd. 
379 Yesevi, a.g.m., s. 29. 

Termik santrallerde petrol yerine doğalgaz kullanılmaya başlanması ile 
birlikte belirli bir oranda petrol tüketimi azaltılıp doğalgaz tüketimi iki kat artırılsa da, istenilen noktaya erişilememiştir. Zira bu dönemden sonra Mısır’da petrol tüketimi, genel olarak nüfusun özel olarak da ticari ve özel araç sayısının artması ile birlikte öngörülenin aksine %30 artış göstermeye başlamıştır. Elektrik tüketiminin de, o döneme dek söz konusu rakamların yaklaşık %7 üzerine çıkması ile birlikte de, konu ile ilgili sorunlar yaşanmaya başlanmıştır.377 

Mısır’da bugün için yaşanan enerji sorununun da bu kapsamda, son dönemde 
söz konusu olan yerel üretim rakamlarının düşmesi ve bu doğrultuda artan enerji ihtiyacının karşılanamamasından kaynaklandığı ifade edilmektedir. Bu yönüyle Mısır’da 2008 itibariyle söz konusu olmaya başlayan enerji sorunu, bu dönemde tüketim rakamlarının üretim rakamlarının altında kalması ile birlikte gündeme gelmiştir. Ham petrol ve işlenmiş petrol ürünleri ithal edilmesi de, bu dönem itibariyle başlamıştır.378 

Bununla birlikte Mısır hükümeti, “kaynak milliyetçiliği” olarak nitelendirilen 
ve enerji şirketlerinin tamamıyla devletin elinde olmasını ifade eden bu durum 
dolayısıyla, enerji kontrolünü elinde bulundurmaktadır. Dünya geneli ile mukayese edildiğinde yine de nispeten liberal bir yapı arz eden Mısır enerji sektörü, genel olarak Mısır Genel Petrol Şirketi temelinde bir devlet kurumu tarafından koordine edilmektedir. Mısır Genel Petrol Şirketi; enerji üretimi çerçevesinde lisanslama, üretim ve ürün işleme faaliyetlerini tek elden yürütmekte ve özel sektör desteği içermemektedir.379 

2008 yılında Mısır doğalgaz boru hattı İsrail’e dek uzatılmıştır. Ancak bu hat 
2011 ve 2012 yıllarında birçok kez saldırıya uğramış ve bu nedenle de doğalgaz akışı kesintiye uğramıştır.380 Bu durum, doğalgaz ihtiyacının %40’ını Mısır’dan karşılayan İsrail ile %80’ini karşılayan Ürdün gibi bölge ülkelerinin enerji ihtiyacının karşılanmasını tehdit etmiş ve hatta 2010 yılından sonra Ürdün’e gönderilen doğalgaz miktarı %60 oranında düşürülmüştür. 2012 yılında da Mısır hükümeti, satın aldığı doğalgazın ödemesini yapmadığı gerekçesi ile İsrail’e yapılan doğalgaz arzını tamamıyla kesmiştir.381 

380 Özer, a.g.m., s. 39. 
381 Yesevi, a.g.m., s. 27. 
382 Pala, a.g.m., s. 50. 
383 Yalçınkaya, Rusya-Mısır Yakınlaşması ve Hibrit Politikalar, Turkish News, 4 Mart 2014. 
384 Özer, a.g.m., s. 40. 
385 Yalçınkaya, Rusya-Mısır Yakınlaşması ve Hibrit Politikalar, Turkish News, 4 Mart 2014. 

Mısır, Afrika’daki en büyük rafineri kapasitesine sahiptir, ancak bu niteliğini 
bugün için kullanamamaktadır. Mursi yönetimi, ülkedeki petrol arzını artırmak için birtakım tedbirler almış ve bu doğrultuda Libya, Mısır ve Irak arasında görüşmeler yapılmıştır.382 

Bu bağlamda Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile de Moskova’da bir 
araya gelen Mursi, yaptığı görüşmelerde Putin’den 2011-2012 yılları arasını 
kapsayan dönemde iki devlet arasındaki ticaretin, tarım ürünleri başta olmak üzere, %70 oranında artırılacağı yönünde söz almıştır.383 Bu arada Rus Lukoil Şirketi, Mısır’da petrol ve doğalgaz arama faaliyetlerini yürütmeye devam etmiş ve Gazprom da aynı sektörde projeler gerçekleştirmek üzere Mısır hükümeti ile anlaşmalar imzalamıştır.384 

Bununla birlikte süreç içerisinde Mısır ile Rusya arasında doğalgaz, petrol ve 
nükleer enerji konularında işbirliğine gidileceği yönünde açıklamalar yapılmış ve 
barışçıl nükleer enerjiden elektrik üretilmesi ile deniz suyunun tuzdan arındırılması alanında koordinasyon içerisinde olunacağı belirtilmiştir. Böylece Rus teknolojisin Mısır’ın sanayi gelişimi için kullanılması amaçlanmıştır.385 
Bugün için Mısır’da yapılması öngörülen, Akdeniz kıyısı ve ülkenin batısında yer alan çöllerdeki doğalgazın üretimine geçilmesidir. Zira Mısır’ın bu bölgelerdeki 
enerji yataklarını kullanılabilir hale getirmemiş olması, bugüne dek izlediği yanlış politikaların bir neticesi olarak değerlendirilmektedir. Bununla birlikte Mısır, 2012 yılına dek İsrail’e doğalgazı pazar fiyatlarının altında satmıştır. Neticesinde halktan gelen tepkiler doğrultusunda İsrail ile bu yöndeki anlaşma Mursi döneminde Mısır bağlamında tek taraflı olarak feshedilmişse de, Mısır’ın uzun yıllar mağdur edilmesi söz konusu olmuştur.386 

386 Ubeyd, a.g.e., s. 14 vd. 
387 Yesevi, a.g.m., s. 27. 
388 Pala, a.g.m., s. 50. 
389 Yesevi, a.g.m., s. 30. 

Yine günümüz itibariyle Mısır, içerisinde yer aldığı enerji darboğazından 
uzaklaşabilmek adına nükleer enerji üretmeyi planlamakta ve bu kapsamda da yine Rusya ile görüşmelerde bulunmaktadır. Bu planı, Mısır’ın bir nükleer enerji ülkesi olma isteği olarak uluslararası kamuoyuna duyuran Mısır ve Rusya, Deba Santrali konusunda anlaşmaya varmıştır.387 

Bu gelişmelerin yaşandığı süreçte Mısır, 2015 yılında gerçekleştirilecek olan 
Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Anlaşması Gözden Geçirme 
Toplantıları’na katılmayacağını açıklamıştır. Aynı kapsamda Mısır, Güneydoğu 
Sahra’da bulunan uranyum sahalarının işletilmesi ve hammaddenin çıkarılması nın sağlanması hususunda yine Rusya ile işbirliğine gidileceğini belirtmiştir. Bu gelişmeler de neticesinde, hem Mısır’ın nükleer enerji üretimi kapsamında enerji sorununu çözümlemesine hem de artık uranyum üretiminde de Mısır’ın adından söz edilmeye başlanacağına yönelik bir durum olarak değerlendirilmektedir.388 

Bu süreçte Mısır, yenilenebilir enerji kaynaklarının da geliştirilebilmesi ve 
elektrik üretiminde kullanılabilmesi için Rusya ile işbirliği yapma hazırlığı 
içerisindedir. Konu ile ilgili olarak Mısır, yenilenebilir enerjinin Mısır enerji 
tüketimindeki yerinin %12 olduğunu ve 2020 hedefleri anlamında da %20’ye 
çıkarılmasının öngörüldüğünü açıklamıştır.389 
Zira Mısır’da, özellikle Kızıldeniz kıyıları ve Süveyş Körfezi, rüzgâr enerjisi 
elde etme potansiyeli yüksek olan bölgelerdir ve Mısır’ın yenilenebilir enerji 
stratejisinde bu bölgeleri kullanmaya başlaması, verimlilik açısından büyük katkılar sağlayacak bir yol olarak nitelendirilmektedir. Güneş enerjisi kullanımı ile ilgili olarak da Mısır, bu konuda çalışmalarda bulunmayacağını, çünkü güneş enerjisinden faydalanabilmek amacıyla yapılacak olan masrafın elde edilecek olan enerjinin getirisinden daha fazla olduğunu açıklamıştır.390 

390 Ubeyd, a.g.e., s. 14 vd. 
391 Oktav, a.g.m., s. 71. 
392 Ulutaş. a.g.m., s. 12. 
393 Mahalli, a.g.e., s. 76. 

.

ARAP BAHARI VE MISIR’DA YANSIMALARI 6



ARAP BAHARI VE MISIR’DA YANSIMALARI  6



3.2.3. Ekonomik Nedenler 

Arap Baharı’nın ekonomik nedenleri bağlamındaki değerlendirmeler ve 
belirlemeler, aşağıda verilen alt maddeler kapsamında incelenebilmektedir; 

. 2008-2009 Ekonomik Krizi kapsamında Orta Doğu ülkelerinin de bir 
anlamda kendi paylarına düşeni almaları ve petrolü olmayan bölge 
ülkelerinin bu krize hazırlıksız yakalanmış olmaları dolayısıyla büyük 
sıkıntılara maruz kalmaları, birçok başka nedenden ötürü zaten ekonomik 
anlamda daha fazla dayanacak gücü kalmamış olan Arap halkları için son 
nokta olmuştur.243 
. Arap Baharı’nın çıkış noktası olarak kabul edilen Tunus’ta dönem 
itibariyle üniversite mezunu gençlerin işsizlik oranı %55 olarak ifade 
edilmektedir. Suriye’de ise yine dönem itibariyle 25 yaş altı nüfus için 
işsizlik rakamları %50 olarak açıklanmıştır.244 Tarihsel süreç içerisinde 
zaten az çok bu yönde yaşamak durumunda kalan Kuzey Afrika 
ülkelerinin vatandaşları da, özellikle Fransa’ya göç ederek ya da iltica 
ederek bir anlamda kendilerine yeni bir yaşam kurmak adına hareket 
edebilmekteydiler. Ancak dönem itibariyle Fransa tarafından çıkarılmış 
olan “Göçmen Yasası” ile bu ülkelerin vatandaşlarının Fransa’ya göç 
etmelerinin önü kesilmiş ve bu durum söz konusu edilen ülkelerdeki 
işsizlik rakamlarının daha büyük boyutlara ulaşmasına ve yaşam 
koşullarının da gittikçe daha da kötüleşmesine neden olmuştur. 
Neticesinde bu durum da, Arap Baharı’nı tetikleyen etmenler arasında yer 
almıştır.245 
. Devrim öncesinde Mısır’da bir kişinin günlük gelirinin yaklaşık 2 ABD 
doları olduğu açıklanmıştır. Neticesinde 2008-2009 Krizi’ne de hazırlıksız 
yakalanmış olan Mısır’da halk ekmek dahi bulmakta güçlük çekmiş ve 
temel gıda fiyatları inanılmaz derecede artmıştır. 

243 Avcı, Arap Baharı’nda İsrail’in Tutumu, s. 71. 
244 Eda Kılıç vd., a.g.e., s. 26. 
245 Akbaş, a.g.m., s. 63. 


Bu durum, zaten başka birçok nedenden ötürü olumsuzluklara maruz bırakılmış olan Mısır halkının halk hareketleri kapsamındaki eylemlerinin temelinde yer alan nedenlerden birisi olarak ifade edilmektedir.246 
. Arap ülkelerinin zenginliklerinin halkın refah düzeyinin artırılmasına 
yönelik olarak yatırıma dönüştürülmemesi ve sanayileşme, sağlık ve 
eğitim yatırımları vb. anlamında birçok hususun gözetilmemesi yine Arap 
Baharı’nın temel nedenleri arasında değerlendirilmektedir.247 
. Genel olarak düşünüldüğünde, neredeyse hiçbir Arap ülkesinde milli bir 
ekonomi politikasının olmadığı görülmektedir. Bu durum da neticesinde, bu ülkelerin bir önceki maddede de yer verildiği doğrultuda yatırımlarla ilgili eksiklikler yaşamalarına neden olmakta ve de en önemlisi sürekli olarak dışa bağımlı yaşamalarını beraberinde getirmektedir. Hal böyle olunca da bu eksiklik, yine ülke halklarının refah düzeylerinin göz ardı edilmesi anlamında Arap Baharı’nın temel nedenleri arasında değerlendirilmekte dir.248 

246 Avcı, Arap Baharı’nda İsrail’in Tutumu, s. 73. 
247 Doster, a.g.m., s. 13 
248 Hüsnü Mahalli, Orta Doğu’da Kanlı Bahar, İstanbul: Destek Yayınları, 2013, s. 57. 
249 İsmail Kapan, Irklar, Dinler ve Mezhepler Mozaiği Orta Doğu’da Bahar Sancısı: Hem Şam’ın Şekeri Hem Arap’ın Yüzü, İstanbul: Babıâli Kültür Yayıncılığı, 2012, s. 388. 

3.2.4. Siyasi Nedenler 

Arap Baharı’nın siyasi nedenleri bağlamındaki değerlendirmeler ve 
belirlemeler, aşağıda verilen alt maddeler kapsamında incelenebilmektedir; 

. Arap ülkelerinin hiçbirinde bugüne dek demokrasinin uygulanamamış 
olması, ülke halklarının tarihin her döneminde temel insan hak ve özgürlüklerin den mahrum bırakılmalarına neden olmuştur. Bu bağlamda Orta Doğu ülkelerinin “demokratikleşememe sorunu”, Arap Baharı’nın temel nedenleri arasında değerlendirilmektedir.249 



. Arap ülkelerinde Batılı ülkelerle ilişkiler, devlet politikaları ve kurumsal 
ilişkiler temelinde yürütülmemekte, iktidarda bulunan kişinin/kişilerin 
şahsi yaklaşımları doğrultusunda hareket edilmekteydi. Bu nedenle Batı 
ülkeleri ile ilişkiler hep çok değişken bir yapıda olmuş ve genel olarak 
Arap ülkelerinin çıkarlarının göz ardı edilmesi temelinde ilişkilerin 
gerçekleşmesine neden olmuştur. Bu durumu kendi adlarına yine bir 
anlamda onur meselesi olarak değerlendiren Arap halkları, bu yöndeki 
tepkilerini Arap Baharı bağlamında ortaya koymak adına hareket 
etmişlerdir.250 
. Arap ülkelerinde yaşayan her kesimin ya da her topluluğun yönetimde söz 
sahibi olamaması ya da parlamentoda temsil edilememeleri, bu kesimlerin 
tepkilerini Arap Baharı ile ortaya koymasını beraberinde getirmiştir.251 
. Arap ülkelerinde belirtildiği üzere demokrasi hiçbir zaman 
gerçekleştirilemediğinden, yapılan seçimlerde hep göstermelik kalmış ve 
neticesinde halk hiçbir zaman bu seçimlere tam olarak katılmamıştır. Bu 
bağlamda genel olarak yine parlamentoda temsil edilmediğini ve sesini 
duyuramadığını düşünen halk, sesinin duyurmak adına bir anlamda Arap 
Baharı’nı seçmiştir.252 
. Arap ülkelerinde genel olarak bürokratik yapılanmaya yönelik söz konusu 
olan yetersizlikler, devletin kurumsal uygulamalarda ya da yaklaşımlarda 
bulunmasını da engellemiştir. Neticesinde halk, devletin / iktidarda 
bulunan kişilerin çoğu zaman kendi şahsi belirlemeleri doğrultusunda ve 
kendi çıkarlarını gözetmek doğrultusunda hareket ettiğine kanaat getirmiş 
ve bu durumu neticelendirmek adına da Arap Baharı’nı bir fırsat olarak 
görmüştür.253 

250 Kapan, a.g.e., s. 388. 
251 Kapan, a.g.e., s. 389. 
252 Ayhan, Arap Baharı, s. 19. 
253 Doster, a.g.m., s. 14 

 Arap ülkelerinde yönetimler ya da yönetimde bulunan kişiler, çoğu zaman 
halkları tarafından desteklenmemiş olmalarına karşın, Batılı ülkeler tarafından destek görmüşlerdir. Halk tarafından desteklenmiyor olmak, özde o yönetimin ya da yönetim anlayışının sorgulanmasını beraberinde getirmeliyken Batı ülkeleri tarafından destekleniyor olmaları yönetimlerin meşruiyetleri için yeterli olmuştur. Bu çelişkili durum yönetimlerin halk nazarında daha fazla tepki ile karşılanmasını beraberinde getirmiş ve bu durum da neticesinde, Arap Baharı’nın temel nedenleri arasında değerlendirilmektedir.254 


254 Musa Üzer, Devrim Sürecinde Orta Doğu, İstanbul: Ekin Yayınevi, 2013, s. 129 vd. 
255 Doster, a.g.m., s. 15 
256 Ayhan, Arap Baharı, s. 20. 

3.2.5. Yönetsel Nedenler 

Arap Baharı’nın yönetsel nedenleri bağlamındaki değerlendirmeler ve 
belirlemeler, aşağıda verilen alt maddeler kapsamında incelenebilmektedir; 

. Arap ülkelerinde yönetsel alandaki anlayış dolayısıyla yönetimde 
boşlukların ortaya çıkması doğrultusunda, rüşvetin yaygınlaşması vb. 
anlamında birçok sorunun gündeme gelmesi söz konusu olmuştur. Bu 
bağlamda halkın ahlaki prensiplerin temel alındığı bir yönetim arzusu 
içerisinde olması, Arap Baharı’nın temel nedenleri arasında 
değerlendirilmektedir.255 
. Arap ülkelerinde genel olarak popülist uygulamaların gündemde olması, 
ama bilakis gerçek halk yararını gözeten uygulamalara yer verilmemesi, 
Arap Baharı’nın temel nedenleri arasında değerlendirilmektedir.256 
. Arap ülkelerinde yönetimlerin, kendi halklarını bir anlamda sindirmek için 
güvenlik-istihbarat uygulamaları doğrultusunda halkı baskı altında 
tutmaları ve artık herkesin birbirinden şüphe duymaya başlaması, Arap 
Baharı’nın temel nedenleri arasında değerlendirilmektedir.257 
. Arap ülkelerinde genel olarak, seçim yapılmadan ve halkın konu ile ilgili 
yaklaşımları göz ardı edilerek yönetimin babadan oğula devredilmeye 
başlanması ya da bu yönde adımlar atılmaya çalışılması anlayışının ortaya 
çıkması, halkın tepkisine neden olmuştur. Bu durum da neticesinde, Arap 
Baharı’nın temel nedenleri arasında değerlendirilmektedir.258 
. Arap ülkelerinde genel olarak, tarihsel süreçte olduğu gibi son dönemlerde 
de yönetimdeki kişilerin, ailelerinin ve yakın çevrelerinin lüks içerisinde 
yaşamalarına karşın halkın büyük bir bölümünün yoksulluk içerisinde 
yaşamak durumunda kalması ya da bırakılması, ister istemez yönetimlerin 
sürekli eleştirilmesini beraberinde getirmiştir. Bu bağlamda söz konusu 
edilen bu durum, Arap Baharı’nın temel nedenleri arasında 
değerlendirilmektedir.259 
. Bazı Arap ülkelerinin-tarihsel süreçte yaşananlar göz ardı edilerek İsrail’e 
yakın politikalar izlemeye başlaması ve İsrail’e yönelik keskin 
söylemlerde bulunmak bir yana, aksine ABD yönlendirmesi temelli 
İsrail’e yakınlaşma politikalarının uygulanmaya başlanması, Arap 
Baharı’nın temel nedenleri arasında değerlendirilmektedir.260 
. İsrail’e yönelik söz konusu edilen bu yaklaşımlar temelinde Filistin’in 
İsrail ile yaşadığı sorunda neredeyse tek başına bırakılması ve Arap 
ülkelerinde destek görmemesi, milliyetçilik duygularını harekete geçirmesi bağlamında Arap Baharı’nın temel nedenleri arasında değerlendirilmekte dir.261 


257 Yıldırım Boran, Orta Doğu’da Direniş (El-Fetih-Hamas-Hizbullah), İstanbul: Siyah-Beyaz Yayınları, 2011, s. 260. 
258 Ayhan, Arap Baharı, s. 21. 
259 Celalettin Yavuz ve Serdar Erdurmaz, Arap Baharı ve Türkiye: Orta Doğu’da Kırılan Fay Hatları, Ankara: Berikan Yayınevi, 2012, s. 42 vd. 
260 Yavuz ve Erdurmaz, a.g.e., s. 43. 

. Arap ülkelerinin genelinde basın özgürlüğünün söz konusu olmadığı 
görülmektedir. Bu bağlamda gazeteciler yönetim lehine yazılar yazma 
noktasında baskı altında tutulmuş ve aleyhte yazılar yayınlamaları durumun da cezalandırılmaları yoluna gidilmiştir. Bu durum da yine neticesinde, Arap Baharı’nın temel nedenleri arasında değerlendirilmektedir.262 


261 Türel Yılmaz-Şahin, Uluslararası Politikada Orta Doğu, Ankara: Barış Platin Yayınevi, 2011, s. 339 vd. 
262 Ayhan, Arap Baharı, s. 21. 
263 Doster, a.g.m., s. 16 
264 Boran, a.g.e., s. 15 

3.2.6. Diğer Nedenler 

Arap Baharı’nın diğer nedenleri bağlamındaki değerlendirmeler ve 
belirlemeler, aşağıda verilen alt maddeler kapsamında incelenebilmektedir; 
. Küresel anlamda bilgi ve iletişim teknolojilerinin dünya genelinde yaygın 
olarak kullanılmaya başlanması, Arap halklarının da küresel etkilerden ve 
değişimlerden uzak kalamamasını beraberinde getirmiştir. Genel anlamda 
tüm dünyada olduğu gibi Arap ülkelerinde de söz konusu olan hızlı nüfus 
artışı, zaten kıt olan kaynakların bölüşümünde sorunlar yaşanmasını 
beraberinde getirmiştir.263 
. Genel anlamda tüm dünyada olduğu gibi Arap ülkelerinde de enerji 
kaynaklarının tükenmeye başlaması, yine birtakım sorunları beraberinde 
getirmiştir. Küresel anlamda yönetim sistemlerinde söz konusu olmaya 
başlayan değişimler, yine Arap halklarının da konu ile ilgili değişimlerin 
dışında kalamamasına neden olmuştur.264 

3.3. ARAP BAHARI’NIN EKONOMİ POLİTİĞİ 

Arap Baharı; radikal bir toplumsal değişim hareketi olmak bakımından, salt 
politik değişimleri değil, ekonomik değişimleri de beraberinde getirmiştir. Konu ile ilgili olarak Barrington Moore (2012) da Diktatörlüğün ve Demokrasinin Toplumsal Kökenleri (Social Origins of Dictatorship and Democracy) başlıklı araştırmasında, devrimlerin ekonomik temeller üzerinde yükseldiğini belirtmektedir.265 

265 Ayrıntılı bilgi için bakınız: Barrington Moore Jr. Diktatörlüğün ve Demokrasinin Toplumsal Kökenleri, Çeviren: Alâeddin Şenel ve Şirin Tekeli, Ankara: İmge Kitabevi, 2012. 
266 Moore, a.g.e., s. 26. 
267 Ayrıntılı bilgi için bakınız: Theda Skocpol, Devletler ve Toplumsal Devrimler, Çeviren: S. Erdem Türközü, Ankara, İmge Kitabevi, 1979. 

19. yüzyılda Avrupa’da ve Japonya’da söz konusu olan devrimlerin neden 
olduğu siyasi ve ekonomik dönüşümler üzerinde çalışmalarda bulunan Moore, 
modernleşmenin etkisiyle kendisini ortaya koyan, genel olarak sınıf ittifakı ile 
şekillenen ve devrimlerin ortaya çıkmasına neden olan temel ekonomik etmenlerden söz etmektedir.266 

Devrimlerin ekonomik faktörlerden etkilenerek şekillendiğini ifade eden bir 
başka isim de Theda Skocpol’dür. Skocpol (1979) Devletler ve Toplumsal Devrimler (States and Social Revolutions) başlıklı çalışmasında; Çin, Rusya ve Fransa’da söz konusu olan devrimleri incelemiş ve bu devrimlerin daha çok, ekonomik yapının kötüye gitmeye başlaması ile birlikte gündeme geldiğini ifade etmiştir. Bu bağlamda Skocpol’e (1979) göre; bir ülkede ekonomik ve sosyal devrim ihtimali, ülkenin kriz yaşamaya başlaması ile birlikte artmaktadır.267 

Ted Robert Gurr (1970) da “İnsanlar Neden İsyan Eder (Why Men Rebel)” 
başlıklı araştırmasında; insanların, temelde siyasi ve ekonomik alanda söz konusu olan sorunlar neticesinde, kendilerini psikolojik yönden baskı altında hissetmeleri doğrultusunda isyan ettiklerini belirtmektedir. Ekonomik yoksunluğun psikolojik boyutunu “nisbi ya da göreli yoksunluk (relative deprivation)” olarak ifade eden Gurr (1970); insanın ya da bir grup insan topluluğunun refah, güvenlik ve kendini gerçekleştirme arasında yaşadığı çelişki nedeniyle devrime, isyana ve/veya şiddete yöneldiğini savunmaktadır.268 

268 Ayrıntılı bilgi için bakınız: Hena Ubeyd. “Arap Devrimlerinin Ekonomi Politiği”, Devrimlerden Sonra Arap Baharı, Derleyen: İbrahim Tığlı, İstanbul: DÜBAM Yayınları, 2012, ss. 13-24. 
269 Ubeyd, a.g.e., s. 14. 
270 Yılmaz-Şahin, a.g.e., ss. 83 vd. 
271 Yavuz ve Erdurmaz, a.g.e., ss. 43 vd. 
272 Boran, a.g.e., ss. 19 vd. 

Gurr (1970) tarafından yapılan belirleme doğrultusunda görülmektedir ki; 
yoksulluk ve yoksunluk kavramının neden olduğu psikolojik baskı ve hayal kırıklığı, isyanın başat faktörünü oluşturabilmekte ve kişilerin hayal kırıklıkları ne denli büyük olursa, şiddet odaklı davranışların ortaya çıkma olasılığı da o denli yüksek olmaktadır. Bu temelde Arap coğrafyasında söz konusu olan ve özellikle de Tunus ve Mısır’da etkisini gösteren devrim dalgası, bu yönde ekonomi politik temelli bir süreci ifade etmektedir.269 

Bununla birlikte Mısır ve Tunus, gerek Dünya Bankası ve gerekse de IMF 
tarafından devrim öncesinde başarılı ekonomiler arasında değerlendirilmiştir. Bu 
temelde özellikle Tunus, ekonomik verilerindeki yükselmeler dolayısıyla uluslararası finans kuruluşları tarafından da örnek ülke olarak nitelendirilmiş tir.270 

Mısır’da GSYİH büyüme oranları, küresel finansal kriz döneminde dahi %5 
gibi büyük bir rakamı ifade etmiş ve 2006 yılından devrim sürecine dek yaklaşık %7 civarında bir büyüme göstermiştir. Bu rakam, küresel finansal kriz dönemin de Tunus’ta %3 ve aynı dönem itibariyle de ortalama %6 düzeyinde gerçekleşmiştir.271 

Ancak söz konusu edilen bu ülkelerdeki zenginlik, “zengin devlet-fakir 
vatandaş” ayrımından uzaklaşılmasını sağlamamış ve gelir piramidinin alt 
tabakasında yer alan vatandaşlar, neo-liberalizmin siyasete yansıyan çelişkilerini yaşamaya başlamıştır. Zira hem Mısır’da hem de Tunus’ta devletin zenginleşmesine yönelik ekonomik göstergeler artış göstermekteyken, vatandaşın fakirleşmesi de eşzamanlı olarak görülmeye başlanmıştır. Örneğin; 2008 yılından devrim sürecine kadar Mısır’da işsizlik %9, Tunus’ta da % 14 düzeyine ulaşmıştır.272 


Genel olarak değerlendirildiğinde de; Mısır ve Tunus için belirtildiği üzere 
Dünya Bankası ve IMF tarafından açıklanan başarı oranları sadece kâğıt üzerinde kalmaya başlamıştır. Çünkü işsizlik rakamlarının ve fiyatların genel olarak artması, fakir ve zengin arasında söz konusu olan uçurumun günden güne kendisini daha fazla hissettirmeye başlaması, ekonomi politikalarının sadece belirli bir kesimin çıkarlarını gözetir hale gelmesi gibi ekonomi politik etmenler, sosyal yaşamda da bireylerin patlamaya hazır hale gelmelerinin temelinde yer almaya başlamıştır.273 

273 Üzer, a.g.e., ss. 93 vd. 
274 Ubeyd, a.g.e., s. 17. 
275 Ayhan, Arap Baharı, s. 24. 
276 Yavuz ve Erdurmaz, a.g.e., s. 44. 

Neticesinde rejimin ekonomik ve toplumsal zeminde meşruiyetinin tartışılması na neden olan tüm bu nedenler, Mısır’da ve Tunus’ta devrim hareketleri için de bir dayanak olarak değerlendirilmiştir. Bu sebeplerle her iki ülkede halk devrimlerinin yaşanması, hem IMF’nin hem de Dünya Bankası’nın güvenilirlikleri ni temelden sarsmış, ekonomi politikalarının sosyal yönünü arka planda bırakan ekonomi teorisinin zaaflarını ortaya çıkarmıştır.274 

Sonuç olarak devletin günden güne daha da zenginleşmesi ve vatandaşın daha 
da fakirleşmesi ile ortaya çıkan çelişkiler temelinde Mısır’da fakir, Tunus’ta işsiz 
kitlelerin, özellikle hissettikleri dışlanma temelinde devrim tablosunu ortaya 
çıkarmaya yönelik hareket ettikleri söylenebilir. Toplumsal öfkeyi beraberinde 
getiren bu süreçle birlikte devrim hareketleri hız kazanmış ve Arap Baharı’nın 
esasını oluşturmuştur.275 

3.4. ARAP BAHARI’NIN YANSIMALARI 

Arap Baharı, bölgede söz konusu olan eski düzene ilişkin ulusal, bölgesel ve 
uluslararası temel parametrelerin devam ettirilememesine yönelik birçok değişimi beraberinde getirmiştir.276 Ulusal bağlamda değerlendirildiğinde görülen en önemli değişim, o döneme kadar varlık gösteren mevcut rejimlerin tarih sahnesinden silinmeye ve yerine halkın beklentilerine uygun yeni yönetimlerin gelmeye başlamaları olarak ifade edilebilir.277 

277 Ayhan, Mısır’da Devrimin Ayak Sesleri, s. 30. 
278 Laçiner ve Celalifer-Akıncı, a.g.m., s. 9 
279 Yılmaz-Şahin, a.g.e., s. 85. 
280 Boran, a.g.e., ss. 159 vd. 

Söz konusu edilen bu değişim, bölgede ilk defa görülen bir durumu ortaya 
koyması bakımından önem arz etmektedir. Hâlihazırda devam eden bu süreç, kısa vadeli bir dönemi içermeyip, birçok belirsizliği de beraberinde getirecek bir süreç olarak değerlendirilebilir. 

Arap Baharı çerçevesinde ulusal bağlamda söz konusu olan bir diğer değişim 
de, devrim sürecine kadar totaliter yönetimler tarafından siyaset alanının dışında bırakılan İslamcı ve liberal kesimlerin artık bu alanın meşru ve önemli aktörleri olmaya başlamasıdır. Bununla birlikte Arap Baharı, etkisini gösterdiği ülkelerin hemen hepsinde bir iç savaş riskini beraberinde getirmektedir. Zira bu ülkelerin hiçbiri gerçek niteliği ile bir ulus-devlet olma vasfını taşımamaktadır. Olası iç savaşlar da sadece ülkesel bağlamda değil, aynı zamanda bölgesel bağlamda da etkilere sahip olacaktır.278 

Bölgesel kapsamda değerlendirildiğinde de Arap Baharı; özellikle 
istikrarsızlık, belirsizlik ve kargaşa ortamı ile kendisini ortaya koymaya 
başlamıştır.279 Bu doğrultuda bölge ülkelerinin bölgesel güç dinamiklerine yönelik algıları da farklılık arz etmeye başlamıştır. Örneğin, İsrail ile Suudi Arabistan’ın Arap Baharı bağlamında meydana gelen olayları olumsuz değerlendirdikleri görülmekle birlikte; Arap Baharı’nın başlangıcında Türkiye, İran ve Mısır’ın bu süreci kendileri açısından daha olumlu gördükleri ve bunu değerlendirmeye çalıştıkları birçok gözlemci tarafından belirtilmektedir. Bu durum da neticesinde, bölgedeki kutuplaşmanın temellerini içermektedir denilebilir. Ancak bu kutuplaşmaların sürecin devam ettiği de göz önünde bulundurularak değişim gösterebileceği de göz ardı edilmemelidir.280 


Arap Baharı’nın başlangıç sürecinde Türkiye-İsrail ilişkilerinin de çok daha 
içinden çıkılmaz bir durum alması söz konusu olmuştur. Neticesinde Arap Baharı bu durumun tek ve en önemli nedeni değildir. Ama en azından durumu ikitarafın da farklı perspektiflerden değerlendirmeleri ve yorumlamaları, ilişkilerin olumsuzluğuna katkıda bulunmuştur.281 

281 Üzer, a.g.e., s. 49. 
282 Tarık Oğuzlu, “Arap Baharı ve Yansımaları”, Ankara: ORSAM Orta Doğu Analiz Aylık Uluslararası İlişkiler Dergisi, Aralık 2011, ss. 15. 
283 Güler, a.g.e., s. 153. 

Arap Baharı, bölgenin en önemli güçlerinden biri olan İran’ın da politikalarını derinden etkilemiştir. Orta Doğu’da iktidar değişiklikleri başladığında İran bir yandan Esad rejimine destek vermeye çalışırken diğer yandan da varlığını tehlikede görmesinden dolayı nükleer teknolojiye daha fazla ağırlık vermeye gayret etmiştir. Suriye üzerinden Türkiye ile giriştiği güç mücadelesinden şimdiye kadar kazançlı çıkan İran, ABD karşıtı söylemlerinin dozunu arttırarak kendi halkı üzerindeki meşruiyetini de tazelemeye çalışmıştır.282 

Suudi Arabistan, Arap Baharı’nın İran’ın bölgedeki hareket alanını 
genişlettiğini düşünmüş ve politikalarını buna göre belirlemiştir. Bu durum, Suudi Arabistan’ın Esad rejimini gözden çıkarmasını beraberinde getirmiştir. Zira Riyad, Suriye’yi kaybetmiş bir İran’ın bölgede çok fazla etkinlik gösteremeyeceğine yönelik bir kanaate sahiptir. Bununla birlikte Suudi Arabistan, kendi halkının benzer yönde hareket etmesinin önüne geçebilmek için vatandaşlarını petrol gelirinden daha fazla yararlandırmaya başlamış ve aynı kapsamda belirli sınırlar dâhilinde de olsa kadınların sosyal ve siyasi yaşamda daha fazla yer bulabilmelerine yönelik düzenlemelerde bulunmuştur.283 

Arap Baharı sürecinde Türkiye; İran, Irak ve Suriye ile olan ilişkilerinde 
uygulamayı amaçladığı “komşularla sıfır sorun” politikasını uygulayabilme 
olanağına sahip olamamaya başlamıştır. Bu nedenle çoğu gözlemciye göre de Arap Baharı sürecinin Türkiye için etkileri büyük oranda olumsuzluklar içermektedir. Zira Türkiye’nin bu süreçte Esad karşısında yer alan muhalif grupları desteklemesi ve Esad rejiminin Türkiye tarafından yapılan uyarıları hiçbir şekilde dikkate almaması, Esad rejimi ile bağlantıların tamamen kopmasına neden olmuştur.284 

284 Örmeci, a.g.e., s. 12. 
285 Yavuz ve Erdurmaz, a.g.e., s. 48. 
286 Örmeci, a.g.e., s. 12. 
287 Kapan, a.g.e., s. 85. 
288 Üzer, a.g.e., s. 49. 

Türkiye, genel olarak Tunus ve Mısır olaylarının başlangıcında muhaliflerden 
yana tavır takınmıştır. Bununla birlikte Libya ve Suriye için “bekle ve gör” politikası izlenmiş ve gelişmeler karşısında bir hareket planı oluşturulması öngörülmüştür. Süreç içerisinde Suriye’de ve Libya’da yönetimlerin halkı karşılarına almaları nedeniyle, Türkiye safını muhaliflerden yana belirlemiş tir.285 

Uluslararası bağlamda değerlendirildiğinde de Arap Baharı, Kuzey Afrika ve 
Doğu Akdeniz bölgelerini de içine alan Orta Doğu bölgesinin küresel sistemin 
dışında bırakılmaması gerektiğine yönelik bir anlayışı beraberinde getirmiştir. Zira bu bölgelerdeki ülkeler artık yaşadıkları liberal demokratik değişimlerle bir küresel aktör olma niteliğine kavuşmaya başlamışlardır.286 

Bununla birlikte Arap Baharı, tartışmasız olarak ABD’nin bölgedeki tek güç 
olma niteliğini zayıflatmıştır. Bu durum, hem devrim sürecine dek ABD ile sıcak 
ilişkiler içerisinde bulunan rejimlerin artık iktidarda bulunmamalarından hem de yeni yönetimlerin bilakis ABD’ye uzak politikalar benimsemesinden kaynaklanmaktadır denilebilir.287 

Bu doğrultuda ABD, Arap Baharı sürecinde kendisi için söz konusu olmaya 
başlayan bu durum dolayısıyla bölgeye yönelik politikalarını gözden geçirmeye 
başlamıştır. Örneğin; ABD artık sınırsız İsrail destekçisi olma yönünde yaklaşımlar sergilememeye yine aynı şekilde bölgesel çıkarlara sahip olduğu Türkiye gibi diğer müttefik ülkelerle de ilişkilerini geliştirmeye önem vermeye başlamıştır.288 

Bu süreçte Obama yönetimi, Libya için söz konusu ettiği gibi ABD’nin bölgeye insani müdahalelerde bulunma yükümlülüğü olduğunu açıklamış ve AB’li müttefiklerini de aynı yönde hareket etmeye çağırmıştır. Bununla birlikte Obama yönetimi, bölgedeki gelişmelere müdahil olmayacaklarını ve stratejik önceliklerinin de zaten Güney ve Uzak Doğu Asya olduğunu belirtmiştir.289 

289 Oğuzlu, a.g.m., s. 16. 
290 Boran, a.g.e., s. 160. 
291 Üzer, a.g.e., s. 51. 
292 Örmeci, a.g.e., s. 12. 
293 Kalemdaroğlu, a.g.e., ss. 3-4. 

Belirtildiği üzere ABD’nin bölgedeki lider pozisyonunun devre dışı kalmaya 
başlaması, diğer küresel aktörlerin bölgede söz sahibi olmaya başlamalarını 
beraberinde getirmiştir.290 Örneğin, Suriye konusunda Çin ve Rusya’nın sergilediği yaklaşımlar, Çin’in Suudi Arabistan ve İran ile ikili ilişkilerini geliştirmeye özen göstermeye başlaması, AB politikalarının Arap Baharı etkileri ile revize edilmesi ve bu yönüyle uygulamaya konulması ve benzeri yaklaşımlar bu kapsamda değerlendirilebilmektedir. Haricinde yerel aktörlerde çeşitlenmeye başlamıştır ki, bu durum bölgedeki belirsizliği hızla tırmandırır bir hal almıştır.291 

Bu nedenlerle ABD, her ne kadar söylem olarak aksini belirtse de oluşan yeni 
duruma karşı yeni stratejiler geliştirmiş ve bunları uygulamaya çalışmaktadır. Esad rejimine karşı muhalifleri sınırlı da olsa desteklemesi, Mısır’da yaşanan askeri darbeye karşı düşük dozdaki tepkisi, İsrail-Türkiye ilişkilerinin normalleşmesi için gösterdiği çaba ve İran ile yaşanan yumuşama bunlara örnek olarak gösterilebilir.292 

3.5. KÖRFEZ ÜLKELERİNİN ARAP BAHARINA KARŞI TUTUMLARI 

Özellikle sahip oldukları zenginlikler dolayısıyla diğer Arap ülkelerinden farklı nitelikler taşıyan Körfez ülkeleri, Arap Baharı sürecinde Orta Doğu’da söz 
konusu olan ayaklanmaların kendi ülkelerine de sıçramasından korku duydukları 
için, birtakım siyasi ve ekonomik uygulamalara yönelik hareket etmeye 
başlamışlardır. Ancak bu yöndeki politikaların uzun vadeli olmaması dolayısıyla 
radikal çözümler olarak değerlendirilmedikleri görülmektedir.293 

Genel anlamda istihdam politikalarının revize edilmesi yönünde politikalar 
uygulamaya başlayan Körfez ülkeleri, iç siyasette de istikrar sağlanmasına yönelik birtakım tedbirler almak adına hareket etmişlerdir. Örneğin; bu kapsamda Birleşik Arap Emirlikleri’nde, sivil toplum örgütlerinin hareketlerine sınırlandırmalar getirilmesi söz konusu olmuştur.294 

294 Mahalli, a.g.e., s. 76. 
295 Oktav, a.g.m., s. 71. 
296 Özey, a.g.e., ss. 63 vd. 
297 Efegil, a.g.m., s. 23. 
298 Akpınar, a.g.e.,s. 78

Bu doğrultuda Körfez ülkeleri, genel olarak Arap Baharı’nı tepki ile karşıladıkları nı açıklamışlardır. Körfez ülkelerinin Arap Baharı’na ilk tepkileri, halk hareketlerinin kendi ülkelerine sıçramasına engel olmaya yönelik birtakım tedbirler almak adına olmuştur.295 

Bu kapsamda Bahreyn, Suudi Arabistan ve Umman’da da halk ayaklanmaları 
görülmekle birlikte, bu ayaklanmalar ekonomik ve askeri birtakım tedbirler 
temelinde kanlı bir şekilde bastırılmıştır.296 Bununla birlikte cumhuriyet rejimleri ne karşı ayaklanan halk kitlelerine maddi ve manevi destek sağlayan ve bu yönüyle çıkar elde etmeyi amaçlayan Katar ve Suudi Arabistan, bu hareketlerin kendi ülkelerine dek uzanabileceğini göz önünde bulundurmamışlar dır.297 

Körfez ülkelerinin Arap Baharı karşısında birlikte hareket ettikleri nokta da, 
özellikle işsiz ama bölgede yaşananlar hakkında bilgi sahibi olan gençlerin 
sorunlarının çözümlenmesi adına ekonomik açıdan desteklenmeleri olmuştur. Bu doğrultuda da Körfez ülkeleri, hem iç hem de dış siyasette kontrolü ellerinde 
bulundurmayı amaçlamışlardır.298 

Körfez ülkelerindeki ilk halk ayaklanması 14 Şubat 2011tarihinde, bölgenin 
demografik ve coğrafik açıdan en küçük ülkesi olmakla birlikte, Körfez ülkeleri 
içerisinde tek ada devleti olan ve 1971 yılında emirlik olarak bağımsızlığını kazanıp 2002 yılında krallık olan Bahreyn’de görülmüştür. Gösterilere katılan halkın büyük bir bölümünün Şii olması nedeniyle, gösteriler bir süre sonra Sünni-Şii çatışması olarak görülmeye başlanmış ve Bahreyn’de başlayan bu gösteriler, bölgesel bir sorun niteliğine dönüşmüştür.299 

299 Özey, a.g.e., s. 65. 
300 Özey, a.g.e., s. 69. 
301 Akpınar, a.g.e.,s. 81. 
302 Aydın, a.g.m., s. 3. 
303 Özey, a.g.e., s. 70. 
304 Aydın, a.g.m., s. 8. 

Gelişmeler karşısında çoğunluğunu Şiilerin oluşturduğu muhalefetteki El Vifak Partisi 2 Temmuz 2011 tarihinde iktidardaki El-Hanife yönetimi ile görüşmeyi kabul etmiştir.300 “Ulusal diyalog” olarak nitelendirilen bu görüşmeler de, farklı siyasi partilere ve hükümet yanlısı gruplara mensup 300 delege katılmış, ancak görüşmelerden olumlu bir netice alınamamıştır.301 

Bu doğrultuda el-Hanife yönetimi göstericilere yönelik baskıcı yaklaşımlarını 
devam ettirmiş ve gösterilerde yaralananlara yardımcı olmak adına görev yapan 
sağlık personeline dahi, devlet çıkarlarına ters hareket etmek dolayısıyla askeri 
mahkeme tarafından 5 ile 15 yıl arasında hapis cezası verilmiştir.302 

Sonuç olarak Bahreyn hükümeti, İçişleri Bakanlığı’nda 20 bin kişiye istihdam 
sağlanacağını açıklamıştır. Bahreyn’in toplam nüfusunun zaten 300 bin olduğu 
düşünüldüğünde, bu rakamın ülkedeki işsizlik sorununu tamamıyla ortadan kaldıran bir çözüm olarak sunulduğu söylenebilir. Bu doğrultuda Bahreyn’de söz konusu olan halk hareketleri son bulmuştur.303 

Suudi Arabistan’da da Arap Baharı karşısında öncelikli olarak, ülke çıkarları na ters düşmediği sürece demokratikleşme hareketlerinin desteklenmesine yönelik bir politika izlenmiştir. Bu yöndeki politikasını öncelikli olarak Libya ve Suriye’de söz konusu olan halk ayaklanmalarında uygulamaya koyan Suudi Arabistan, Tunus gibi iyi ilişkiler içerisinde bulunduğu ülkelerde de halk ayaklanmalarına karşı bir tutum izlemiştir.304 

Suudi Arabistan gücünü temelde Suudi Krallığı’ndan almaktadır. Bu bağlamda Suudi Krallığı Tunus ve Mısır’da rejim değişiklikleri söz konusu olduğunda, kendi ülkesinde gerçekleştirilecek olan gösterileri de aldığı bir karar kapsamında yasakladığını açıklamıştır. Bu açıklaması hem siyasi hem dini otoriteler 
tarafından desteklenen Suudi Krallığı, Cuma hutbelerinde de gösterilerin yasak 
olduğuna yönelik açıklamalarda bulunulmasını sağlamıştır. Bu doğrultuda da Suudi Arabistan’daki gösteriler, zaman zaman Şiilerin çoğunlukta olduğu bölgelerde küçük çaplı gösteriler şeklinde görülse de, ülke genelinde etkili olacak şekilde yaygınlaşmamıştır.305 

305 Mahalli, a.g.e., s. 65. 
306 Oğuzlu, a.g.m., s. 21. 
307 Mahalli, a.g.e., s. 66. 
308 Aydın, a.g.m., s. 4. 

Aynı yönde Suudi Arabistan yönetimi, olası halk ayaklanmalarının önüne 
geçebilmek için 2011 yılı Şubat ve Mart aylarında 130 milyar dolarlık bir ekonomik destek paketi açıklamış ve İçişleri Bakanlığı’na 60 bin güvenlik personeli alınmıştır. Yine bu kapsamda 500 bin yeni konut inşa edilerek vatandaşlara dağıtılmış, kamu çalışanlarının maaşları asgari 3.000 Suudi Riyali olarak belirlenmiştir.306 
Söz konusu edilen bu uygulamalar çerçevesinde Suudi Arabistan’da 2011 yılı 
itibariyle üniversite mezunu olan işsiz kalmamıştır. Bu süreçte üniversite 
mezunlarının birçoğu din kurumlarında istihdam edilmiştir ki, bu doğrultuda 
vatandaşların dini kurumlara önem vermeleri ve din kurumları tarafından yapılan halk ayaklanmalarına karşı olmaya yönelik açıklamaların daha dikkate değer olması sağlanmıştır.307 

Suudi Arabistan yönetiminin daha çok ekonomik temelli olarak sürdürdüğü 
bu yöndeki politikalar, bölgede en güçlü iktidarlar bile yıkılırken, Suudi Arabistan’ın bu durumdan etkilenmemesini sağlamıştır. Haricinde önceki anlatımlarda da yer verildiği üzere ülkede kadınlara da siyasi ve sosyal yaşamda birtakım haklar tanınmış ve bu kapsamda kadınlar da seçme ve seçilme hakkına sahip olmakla birlikte, Şura Konseyi’ne atanabilme hakkı elde edebilmişlerdir.308 
Katar da, 1,7 milyon nüfusuna karşın sadece 225 bini Katar kökenli olan 
bireylere sahip olmak bakımından enteresan bir ülke konumundadır. Zira ülkedeki bireylerin %85’i zaten vatandaşlık haklarından yoksundur ve yabancı statüsünde ülkede yaşamaya devam etmektedir.309 

309 Akpınar, a.g.e., s. 80. 
310 Özey, a.g.e., s. 71. 
311 Özey, a.g.e., s. 72. 
312 Oğuzlu, a.g.m., s. 21. 

Bu doğrultuda Katar kökenli 225 bin kişinin de, hiçbir zaman demokrasi gibi 
bir talebi olmamıştır. Çünkü sıvılaştırılmış doğalgaz ihracatında dünyanın önde gelen ülkesi konumunda olan Katar, yüksek bir refah düzeyine sahiptir. Hatta Katar, Arap baharı sürecini diplomatik ve el-Cezire televizyon kanalı sayesinde medyatik anlamda kendisi adına kazanca dönüştüren ülkeler arasında yer almaktadır.310 

Belirtilen bu nedenler doğrultusunda Katar’da halk ayaklanmaları görülmemiş tir. Hatta Arap Baharı sürecinde Körfez ülkelerine bir anlamda önderlik eden Katar, bu kapsamda Libya’ya askeri birlik göndermiş ve el-Cezire televizyon kanalı sayesinde Arap birliğini tesis eden taraf olarak değerlendirilmiştir. Bu yönde ki yaklaşımları dolayısıyla da Katar, Suudi Arabistan’ın bölgesel liderliğini devralmaya aday ülke olarak anılmaya başlanmıştır.311 

Arap Baharı bağlamında bölgede halk hareketlerinin başlaması ve özellikle de 
Mısır’ın kendi iç sorunları ile uğraşmak durumunda kalması ile birlikte Katar, özde aktif olmayan Arap Birliği’ni harekete geçiren itici güç olma niteliğine sahip 
olmuştur. Bu temelde Libya’nın yanında yer alarak NATO operasyonlarına destek veren Katar, Suriye’de de muhalefete silah temin ederek bölgede aktif bir politika izlemeye yönelik anlayışını devam ettirmiştir. Bu yönüyle o güne dek bölgede tarafsız bir politika izlemeyi amaç edinmiş olan Katar, kendi çıkarlarına uygun olaylara ve ülkelere taraf olacağını ortaya koymaya başlamıştır.312 

Libya Ulusal Geçiş Konseyi de, ilk olarak Katar tarafından tanınmıştır. Katar 
Özel Birlikleri Libya’da muhaliflere askeri eğitim vermiş ve NATO askerleri ile 
muhalifler arasındaki bağlantıyı koordine etmiştir. Bu yönüyle de Katar, Libya’da muhaliflerin başarıya ulaşmasının ana nedeni olarak değerlendirilmiştir. Katar’ın Libya özelinde söz konusu ettiği bu yaklaşımlar ise uluslararası arenada küresel bir aktör olmaya yönelik ekonomik ve siyasi açılımlar olarak görülmüştür ki, bu yaklaşımlar Katar’ın gerek bölgesel ve gerekse de uluslararası ününü artırmıştır.313 

313 Akpınar, a.g.e.,s. 80. 
314 Oğuzlu, a.g.m., s. 22. 
315 Oğuzlu, a.g.m., s. 22. 
316 Özey, a.g.e., s. 72. 

Birleşik Arap Emirlikleri de, yine Katar gibi Arap Baharı çerçevesinde 
herhangi bir ciddi halk ayaklanmasının yaşanmadığı Körfez ülkeleri arasında yer 
almaktadır. Ülkede, sadece Federal Milli Konsey’in yetkilerinin genişletilmesine 
yönelik 133 kişinin imzalamış olduğu talep mektubu devlet başkanına gönderilmiştir. Talep mektubunu imzalayanlar arasında İslamcı ve liberal grupların da yer alması Emirlik yetkililerini endişelendirmiş olsa da, neticesinde İhvan başta olmak üzere İslami kesimin önde gelen isimleri ve insan hakları aktivistleri tutuklandığından değişimin önüne geçilmiştir.314 

Birleşik Arap Emirlikleri’nde, devleti yedi emirlik temsil etmektedir. Bu emirlik ler, Federal Yüksek Konsey’de 40 kişilik danışma grubu tarafından temsil 
edildiğinden ve en önemlisi bu grup üyelerinin halk tarafından seçilmesi ve nisbi bir halk temsiliyeti söz konusu olduğundan, ülke iç siyaseti bağlamında isyanların olumsuz etkilerini bertaraf edebilmiştir. Bununla birlikte Birleşik Arap 
Emirlikleri’nde, periyodik olarak toplanan ve halkın isteklerini Emir’e ileten bir halk meclisi de bulunmaktadır.315 

Neticesinde bu yapı da, diğer Körfez ülkelerinde görülen monarşik yapının 
aksine, bir yönüyle yönetimde halkın temsil edilmesini içermesi bakımından ciddi sorunlar yaşanmasını engellemiştir. Haricinde Birleşik Arap Emirlikleri’nde, halk ayaklanmalarının görüldüğü Körfez ülkeleri gibi ekonomik sorunlar söz konusu değildir ve aksine halkın her açıdan yüksek standarda sahip bir yaşam sürdürdüğü görülmektedir.316 

Arap Baharı sürecinde Birleşik Arap Emirlikleri de Katar gibi bazı ülkelere 
maddi ve manevi destek sağlamak adına hareket etmiştir. Bu durumdan yine Katar gibi kazançlı çıkan Emirlik, özellikle Dubai’nin bölgenin en güvenli ve istikrarlı yerlerinden biri olarak görülmesi dolayısıyla yatırımcıları buraya çekmiştir. Bu durum, Arap halk hareketleri süresince de önemli bir kazanç sağlanmasına katkıda bulunmuştur.317 

317 Oktav, a.g.m., s. 74. 
318 Oğuzlu, a.g.m., s. 22. 
319 Akpınar, a.g.e., s. 81. 
320 Aydın, a.g.m., s. 4. 

Kuveyt de Arap Baharı süresince, diğer Körfez ülkeleri tarafından öngörülen 
politikalar yönünde hareket etmeyi uygun görmüştür. Ülkede iç isyanlar anlamında küçük çaplı hareketler söz konusu olmakla birlikte bu isyanlar, yolsuzluk iddiaları ile birlikte gündeme gelmiştir. Aslında bölgenin diğer ülkelerine kıyasla daha demokratik olarak değerlendirilen Kuveyt, yolsuzluk karşıtı eylemler kapsamında parlamento basılınca, durumu ülke güvenliğini ve istikrarını tehdit eden bir durum olarak nitelendirmiş ve sert tedbirlerin alınması yönünde hareket etmiştir.318 
Ülkenin başkentinde bulunan Kararlılık Meydanı’nda haftalarca devam eden 
gösterilere karşın Başbakan istifa etmemiştir. Neticesinde protestocuların değişim talepleri hükümet tarafından kabul edilir görülmüş ve parlamento dağıtılarak yeniden seçim yapılmıştır. Kuveyt de Katar ve Suudi Arabistan öncülüğünde gerçekleştirilen yaklaşımlar yönünde bir politika izlemeyi tercih etmiştir. Aynı doğrultuda siyasi yaklaşımı desteklemeye yönelik ekonomik politikalar izlenmeye başlanmış ve ekonomik çözüm paketi kapsamında kamu görevlilerinin maaşlarına %115 oranında zam yapılmasına, her Kuveyt vatandaşına yıllık 1.000 Kuveyt Dinarı verilmesine ve bedelsiz gıda yardımı yapılmasına karar verilmiştir.319 

Umman, Körfez ülkeleri içerisinde ekonomik açıdan en güçsüz ülke olarak 
değerlendirilmektedir. Ülke vatandaşlarının neredeyse tamamı, diğer Körfez 
ülkelerinden farklı olarak İbadiye Mezhebi’ne mensup bireylerden oluşmaktadır. 
Kapalı bir toplum yapısına sahip olmasına ve şaşırtıcı bir durum olarak 
değerlendirilmesine karşın Arap Baharı kapsamındaki halk hareketleri Umman’a da sıçramıştır. Ancak bu hareketler Umman’da, baskıcı yollarla değil barışçı yollarla bastırılmıştır.320 

Halk hareketleri neticesinde Umman’da 50 bin kişiye iş imkânı sağlanmış, 
yolsuzluk suçlamalarının muhatabı üç bakan görevden alınmış ve aylık 390 ABD 
doları işsizlik maaşı verileceği açıklanmıştır. Bununla birlikte milletvekili 
dokunulmazlıklarının kaldırılması da Arap Baharı etkisinin ülkede sınırlı düzeyde 
yaşanmasındaki bir başka etken olmuştur.321 

321 Oğuzlu, a.g.m., s. 23. 

7.Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEK
.