Meclis etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Meclis etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

4 Nisan 2020 Cumartesi

Kandil Meclis’in Masasına da oturdu...

Kandil Meclis’in Masasına da oturdu...



Ahmet Takan,

Recep Erdoğan’a özür borcum var!..

Terör örgütü PKK ile masaya oturdu diye kendisine veryansın edip duruyoruz.
Meğerse, terör örgütü ile pazarlık masasına oturan yalnızca o değilmiş!..
Eli kanlı terör örgütü, “demokrasinin mabedi, yüce çatı” TBMM’de masaya oturmuş..

Saf Saf, “biz Murat Karayılan’ı Cemil Bayık’ı Meclis’e girip çıkarken görmedik ki” demeyin.

Recep Erdoğan ile aynı masada görüntülediniz sanki!..

Nasıl olduğunu anlatayım o zaman;

Ne değişti de, aksi görüşte olan CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu,  “Anayasa Uzlaşma Komisyonu’nun uzlaştığı 59 maddeyi Meclis’ten geçirelim”  demeye 
başladığı andan itibaren ben de  “ne oldu?” nun peşine düştüm. Uzlaşma Komisyonu’nda kavga eden CHP’lilerin durumuna baktım. Uzlaşamaz, 
Uzlaşma Komisyonu’nun üyelerinden pazarlık mevzularında çok laf dinledim. Oralara girmeyeceğim. 

Neden mi?

Komisyonda bilgilerine ve becerisine çok önem verdiğim bir uzman sohbet sırasında dedi ki;

“BDP’li vekiller, Anayasa Uzlaşma Komisyonu’ndaki tartışmaları, önerileri tek tek not ediyor. Toplantı sürerken bunlar parti genel merkezine gönderiliyor. 
Buradan da notlar Kandil ve Avrupa’daki PKK’lılara iletiliyor. Onlar da inceleyip, görüşlerini genel merkeze aktarıyorlar. Genel merkez de aynı yolla Kandil ve 
Avrupa’nın görüşlerini Uzlaşma Komisyonu üyelerine iletiyor. Kandil ve PKK’nın notları Uzlaşma Komisyonu’nun masasına getiriliyor...” 
Anlayacağınız; PKK Meclis’te de masaya oturmuş...

Hakkınızı yemişim. Özür dilerim Recep Bey!..

Muhterem Balyoz Efendi!..

Yargıtay’ın Balyoz kararı hukukun nasıl siyasallaştırıldığının somut bir kanıtı oldu. Dava sürecinin en başından beri tüm hukuk ihlallerini dili döndüğü kadar 
Genelkurmay Başkanlığına ileten eski Milli Savunma Bakanlığı Genel Sekreteri emekli Kurmay Albay Ümit Yalım’dan Yargıtay kararının ardından yeniden 
değerlendirme yapmasını istedim.

“Çalınmış malın davası olmaz”  demeyin!..
“Keser döner, sap döner, gün gelir hesap döner”  deyin..

Her davanın görüleceği gün mutlaka gelir de çatar. O gün için bütün fikri ve de hukuki hazırlıklarımızın tamam olması lazım.

Unutmayın!..

Türk vatanını bölmek için Türklüğe savaş açanlar, TSK’ya linç kampanyası yürütenler, Atatürk ilke ve devrimlerini birer birer dinamitleyenler 30 Ekim 1923’ten beri girdikleri dehlizlerde aldıkları eğitim ve hazırlıklarla bugünlere geldiler. Sabrettiler, yıllarca inlerinden çıkmadılar. Pısırık ve sinsice en mukaddes bildiğimiz alanlarda kamufle oldular. Hımbıl olduklarından biz de rehavete düştük. Sonunda muhterem hımbılların ’Balyoz’unu da kafamıza yedik..
Ümit Yalım’ın hukuki değerlendirmesine dikkatlice göz atın lütfen;
 * Ceza Hukukuna göre yargılama, iddia edilen suçun işlendiği tarihte yürürlükte olan kanuna göre ve iddia edilen suçun işlendiği tarihte görevli ve yetkili olan 
mahkeme tarafından yapılır. İddia edilen suç ile ilgili olarak daha sonra kanun çıkması halinde suçlunun lehine olan maddeler uygulanır. 

Balyoz Davası’na konu olan Birinci Ordu Plan Semineri 5-7 Mart 2003 tarihlerinde icra edilmiş. 

2003 yılında yürürlükte olan kanun 1 Mart 1926 tarih ve 765 sayılı Türk Ceza Kanunu. Gerek Ağır Ceza Mahkemesi, gerekse Yargıtay, anılan kanunun 
147’nci Maddesine göre yargılama yaparken, 26 Eylül 2004 tarih ve 5237 numaralı kanunun 312’nci maddesinde lehe olan ceza üzerinden yargılama yaptı. 

Eski TCK 147’deki idam cezası, yeni TCK 312’de ağırlaştırılmış müebbet hapse çevrilmiş durumda. Yani ellerinden gelse idam kararı verirlerdi.
* Darbe suçları da dahil olmak üzere CMK 250’de belirtilen suçları işleyen asker kişilerin sivil mahkemelerde yargılanması için AKP tarafından 09 Temmuz 2009 tarihinde kanun değişikliği yapıldı. Ancak bu değişiklik Anayasa Mahkemesi tarafından 21 Ocak 2010 tarihinde iptal edildi ve CMK 250 kapsamında yargılama görevi yeniden Askeri mahkemelere verildi. 12 Eylül 2010 tarihinde yapılan referandum ile Anayasa’nın 145’inci maddesi değiştirildi ama bu değişikliğe uyumlu yasalar çıkarılmadı. CMK 3’e göre mahkemelerin görevleri kanunla belirlenir. Gerek 10. Ağır Ceza Mahkemesi’ne ve gerekse Yargıtay 9. Dairesi’ne, darbe suçundan asker kişileri yargılamak için görev veren kanun maddesi yok. Ergenekon Davası’na bakan mahkeme, Anayasa Mahkemesi’nin 5 yıldan fazla tutukluluk süresi olmaz kararına rağmen, kanun çıkarılmadığı için tutuklulukta 5 yılı  geçirenleri tahliye etmedi. 

Peki Balyoz Davası’na bakan 10. Ağır Ceza Mahkemesi ve Yargıtay 9. Dairesi kanun çıkmadan nasıl yargılama yapıyor? CMK 7’ye göre de görevli olmayan 
hakim veya mahkemece yapılan işlemler hükümsüzdür. Balyoz Davası’na bakmakla kanunen görevli ve yetkili mahkemeler Genelkurmay Askeri Mahkemesi ve Askeri Yargıtay’dır. Bu nedenle, CMK 3 ve 7’ye göre Balyoz Davası için Ağır Ceza Mahkemesi’nde ve Yargıtay’da yapılan işlemler ve verilen kararlar hükümsüzdür.

* Farklı yargı kolunda yargılama, darbe dönemlerine mahsus bir uygulamadır. Adnan Menderes ve arkadaşları, Yüce Divan’da yargılanması gerekirken, özel 
olarak kurulan mahkemede yargılanmışlardır. Şimdi de asker kişiler Balyoz, Ergenekon vb.. davalardan, görevli ve yetkili olmayan sivil mahkemelerde yargılanıyor. 

Görev ve yetki yönünden bakıldığında, günümüzde yapılan yargılamaların 27 Mayıs yargılamalarından ne farkı var?

 27 Mayıs 1960 Darbesi sonrasında, Yassıada’da yapılan yargılamalara, 1’inci Ceza Dairesi Başkanı Salim Başol ile müdahil olan ve Kanuni Hakim İlkesini ihlal eden Yargıtay, 53 yıl sonra, Balyoz Davası’na müdahil olmak suretiyle yine Kanuni Hakim İlkesini ihlal ediyor.


***

21 Kasım 2014 Cuma

BİLKENT ÜNİVERSİTESİ- KONFERANS







BİLKENT ÜNİVERSİTESİ- KONFERANS

konferans_slayt_bilkent
Atatürkçü Düşünce Topluluğu-01 Kasım 2012
01.11.2012, Bilkent Üniversitesi konferansına katılan Hak ve Eşitlik Partisi Genel Başkanımız Sn. Osman PAMUKOĞLU, öğrenciler tarafından coşkuyla karşılandı.
Konferansın Özeti:
Türkiye’de “Devlet” kavramı bir türlü anlaşılamadı. Devlet nedir, ne değildir?
Devlet; insanoğlunun kendine güvenlik sağlaması, adalet getirmesi için inşaa ettiği en yüksek siyasi kurumdur.
Devlet ister, zorlar (vergiler, askerlik, yasalar vs. ), insanoğlu tahammül eder.
Ne için? Güvenli ve adaletli yaşamak için! Biz ülke olarak 11 Kasım 1938’den sonra bu işleri beceremedik! Bu devlet ne tam laik oldu, ne tam demokrat,ne tam bağımsız, ne de tam sosyal. Hiçbir şey “HAK VE EŞİTLİK” esasına göre yürütülemedi.
Devlet = Halk + Toprak + Meclis + Hükümet + Ordu + Mahkemeler + Hazine’ dir.
Bunlar olmadan devlet olunmaz!
Herşeyin başı hükümettir. Karar alır, uygular. Bugün Türkiye’de garip bir hükümet yapısı var;sanki muhalefet sanırsın, her olup bitenden şikayet ediyor. Sen icranın başısın, senin şikayet hakkın yok!
Olup biten herşeyden hükümet sorumludur, devlet suçlanmaz!
Türkiye’nin çevresinde dostu kalmadı.Suriye’yle, Irak’la, İran’la, Ermenistan’la hatta Azerbaycan’la son durumumuz belli. ABD ve Nato ise güya müttefikimiz ama pkkyı destekliyorlar.
Türkiye siyasi, ekonomik ve askeri olarak bağımlıdır. Terör dediğiniz bana göre basit bir şeydir. Bugüne kadar olan başarısızlıklar; askeri, sivili, bürokratı ve siyasetçisi, hepsinin beceriksizliğinin sonucudur. Pkk gerilla teknikleri kullanıyor ve iki taktik uyguluyor: 1. Baskın, 2. Pusu. Buna göre eğitilmiş ve hazırlanmışlar.Karşılarına uygun bir örgütle, yani antigerilla yapısıyla çıkamadılar.
Biz bunu yapacağız. Subaylar, astsubaylar, erbaş ve erler buna göre eğitilecek, hazırlanacaklar. Dağlarda,ormanlarda, vadilerde, nehir hatlarında, patikalarda, aynı onlar gibi yaşayarak çarpışacağız ve bitireceğiz.
Türkiye’ de terörün haricinde iki büyük sorun daha var: Yoksulluk ve Eğitim.
Yıllardır bu ikisini halledemediler.
Yaklaşık yetmişbeş milyon olan nüfusun ortalama eğitim düzeyi altı yıl. Zihni işlenmemiş, karnı aç insan ancak tarlada yürür; tırmanamaz, yükseklere çıkamaz. Maddi ve manevi birtakım şeylerle zihninizi avlıyorlar.
Türkiye’nin sürüklendiği yönü anlayamayana şaşarım!
Bunun için zeka ve eğitime gerek yok. İnsan bunu içgüdüleriyle bile anlar. Limanlar, bankalar, fabrikalar satılmış,tarım ve hayvancılık bitirilmiş, siyaset sefalete düşmüş, siyasi partiler ve başındakiler, hepsi düzenin parçası olmuş.
Türkiye bölünmeye gidiyor…
Dünya siyasi tarihinde bütün mücadeleler ve devrimler hep %20 ya da %30 ile yapılmıştır. Geriye kalan %70 arkaya takılır ve gelir. Hayat iki şeydir; karar ve eylem, gerisi boştur! Diplomalarınızı alın, meslek sahibi olun, sanatınız olsun, bunlar bir şeydir.
Ama asla herşey demek değildir! İnsanlarınız, ulusunuz, halkınız ve hakkınız için bir şey yapmamışsanız, bu hayat boş geçmiş demektir.
Gençlerin isteyip de yaptıramayacağı, kötü giden olayları iyiye çeviremeyeceği hiçbir durum yoktur! Ancak, inançlı ve istekli olmak şarttır!
İleride ne olacağı gençlerin kararına bağlıdır. İşler iyi de gidebilir, kötü de gidebilir. Esas olan şudur; siz karar verin, inanın ve eyleme geçin.
Eğer yaparsanız, çabalarsanız, işler kötü de gitse gözünüz arkada kalmaz! Hiç değilse “Ben elimden geleni yaptım” dersiniz.
Türkiye, karanlık ve sabahın olmasını bekleyen ızdıraplı bir geceye benziyor. Bu doğum olacak ve herkes görecek!
Osman Pamukoğlu
Hak ve Eşitlik Partisi
Genel Başkanı
.