SÖYLEŞİ etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
SÖYLEŞİ etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

5 Ekim 2017 Perşembe

TÜRK-IRAK İLİŞKİLERİNİ DAHA İLERİ TAŞIMAYA KARARLIYIZ


TÜRK-IRAK İLİŞKİLERİNİ DAHA İLERİ TAŞIMAYA KARARLIYIZ 




SÖYLEŞİ 
ALAWİ: HISHAM AL-ALAWI 

Dr. Hisham Al-Alawi 1988 yılında Bağdat Üniversitesi Tıp Fakültesinden mezun olmuştur. 

2001 yılında Kraliyet Tıp Akademisi tarafından düzenlenen Dâhiliye ve Endokrinoloji alanlarındaki özel eğitim programlarını, 2009 yılında Westminster Üniversitesi’nde ise diplomasi çalışmaları alanında yürüttüğü yüksek lisans eğitimini bitirmesinin ardından 2010 yılında da dâhiliye alanındaki doktora eğitimini tamamlamıştır. 
2010 yılına kadar geçen süreçte tıp alanında görev yapmıştır. Ocak 2010 itibariyle Irak Dışişleri Bakanlığı’nda görev yapmaya başlayan Dr. Hisham Al-Alawi, merkezdeki görevinin ardından Nisan 2011 – Kasım 2015 arasında Irak’ın Güney Afrika nezdindeki büyükelçisi olarak görev yapmıştır. 

Aralık 2015 – Nisan 2016 arasında merkez görevine müteakiben Mayıs 2016 itibariyle Irak’ın Türkiye nezdindeki büyükelçisi olarak atandığı görevini sürdürmektedir. 
Büyükelçi Al-Alawi aynı zamanda Irak’ta ve yurtdışında çeşitli komisyonların ve çalışma gruplarının da üyesidir. 

Sayın Büyükelçi, öncelikle bu yaz başladığınız görevinizden dolayı sizi tebrik etmek istiyoruz. Mülakat davetimizi kabul etmeniz bizi çok memnun etti. 
Önceliklerinizin bir kısmının iki ülke arasındaki ilişkileri iyileştirmekten oluştuğunun farkındayız. Bu açıdan DAEŞ’le mücadele gündemdeki temel konulardan biridir. 
İzninizle, DAEŞ’le mücadele konusundan başlayıp sonra diğer meselelere değinmek istiyoruz. Son birkaç ayda DAEŞ’le mücadelede büyük bir ilerleme kaydedildiğini görüyoruz. Yaklaşan Musul operasyonuna ilişkin tartışmalar devam ediyor. Askeri cephedeki son duruma ilişkin görüşlerinizi bizimle paylaşır mısınız? 

Ziyaretiniz ve Irak ve Türkiye arasındaki ilişkilere gösterdiğiniz ilgiden dolayı çok teşekkür ederim. Ayrıca Büyükelçiliğe de hoş geldiniz. Sizinle ve araştırma 
merkezinizle iyi ilişkiler kurmayı çok isteriz; çünkü bu anlamda işbirliğine ihtiyaç olduğuna ina-nıyoruz. Sizin de doğru bir şekilde belirttiğiniz gibi, Elhamdülillah, terör gibi, Tikrit ve Selahaddin civarındaki hemen her ilçe ve şehir IŞİD’den temizlenmiştir. Gidişat oldukça olumlu ve cesaret verici bir tablo sunmaktadır. Yerel halk tarafından desteklenen güvenlik güçlerimizin bu süreci tamamlayabilme sinden gurur duyuyoruz. İnşallah bu yıl sonundan önce Ninova ve Kerkük’teki kalan ilçe ve bölgeleri de temizleyeceğiz. 

Art arda düzenlenen operasyonların ardından bu bölgelerdeki durumun idaresi konusunda büyük sorunlarla karşı karşıya olduğumuz aşikardır. 

Bu bölgelerdeki ihtiyaçların da tamamen farkındayız. Yerlerinden edilen veya ülkeyi terk etmeye ve Türkiye de dâhil olmak üzere, komşu ülkelere göç etmeye 
zorlanan halkın geri dönmesi pek çok açıdan kolaylaştırılmalıdır. Evler ve sokaklar mayınlardan temizlenmelidir. Bildiğiniz gibi, DAEŞ sadece evleri 
ve şehirleri yıkmasıyla değil aynı zamanda insanların yaşamını tehdit edebilecek binlerce mayını geride bırakmasıyla da bilinmektedir. Buna ilaveten, bu ilçe ve bölgeler yeniden inşa edilmeli ve insanların günlük örgütü DAEŞ karşısında önemli bir ilerleme kaydettik. En son yaşanan gelişmelerle başlamak gerekirse, bildiğiniz üzere, Musul’un güneyindeki Gayyara bölgesini temizledik. Burası önemli bir nokta olmakla birlikte devam edecek operasyonlar için de bir 
üs işlevi görebilir. Eş-Şarkat bölgesinin temizlenmesi konusunda da önemli bir ilerleme kaydettik ve şimdi Musul’un güneydoğusunda bulunan Havice ilçesinin ele geçirilmesine yönelik çalışmalarda bulunuyoruz. Ninova’da kaydedilen ilerlemenin yanı sıra, Anbar’da bulunan ilçe ve bölgelerin neredeyse 
tamamını, büyük çoğunluğunu temizlemeyi başardık. Bildiğiniz üzere, Fellüce, öncesinde Ramadi ve son zamanlarda Halidiye ve Anbar’a bağlı diğer ilçelerde de elde edilen zaferler bizim için büyük bir başarı anlamına gelirken, terör örgütü DAEŞ ise bu zaferler karısında ağır bir darbe almıştır. 

< Aşırıcılık ve terörle mücadelede sadece askeri yöntemlere başvurmanın yeterli olmadığı bilinmektedir. >

Bu Irak ulusal polisi tarafından desteklenen Irak ordusu, yerel polis, halk yığınları ve bölge aşiretlerinin birlikte çalışması ve ortak çabaları ile mümkün olmuştur. Hava kuvvetleri konusunda koalisyon kanadından da belli ölçüde destek gelmiştir. Elde edilen bu başarılar tüm dünyanın dikkatini çekmiştir. Bu olumlu modeller, Musul’un temizlenmesi ve Ninova’nın IŞİD’den tamamen kurtulması için kullanılabilir. Bunun öncesinde, bildiğiniz üzere, Diyala ve Babil’de olduğu yaşamlarına dönmeleri, altyapı oluşturmaları ve iş imkanı ve hizmetlere erişmeleri konusunda yardımcı olunmalıdır. Bu önemli hedeflerin gerçekleşmesi noktasında bölge içinde ve dışında bulunan dostlarımızdan olabildiğince destek verilmesini umuyoruz. 

<  IŞİD terörünün yıktığı şehirlerin yeniden inşası konusuna odaklanırsak, bu konuda uluslararası topluluktan ne tür yardım beklediğinizi belirtebilir misiniz? >

Öncelikle güvenlik sorunlarına değinelim. Geride bırakılan mayınların ve zararlı olabilecek unsurların temizlenmesi konusunda bölgedeki dostlarımızın 
desteğine ihtiyaç duyuyoruz. İlçe ve şehirlerin yeniden inşası konusunda yardıma ihtiyacımız var. Eğitim, sağlık gibi en çok ihtiyaç duyulan hizmetlerin 
en kısa sürede normale döndüğünden emin olmamız gerekir. Çevreye de gereken bakımın yapılması gerekir; çünkü yaptıkları bazı şeyler çevreyi de etkiledi. 
Aynı zamanda toplumsal birliğin güçlendirilmesi ve kalıcı barış ve hoşgörünün teşvik edilmesine yönelik çalışmalar yapılmalıdır. Aşırıcılık ve terörle 
mücadelede sadece askeri yöntemlere başvurmanın yeterli olmadığı bilinmektedir. Kültürel ve dini faktörlerin yanı sıra, bu fenomene katkıda bulunan siyasi ve sosyoekonomik faktörlere de değinilmelidir. 
İnsanların yaşadıkları yerlere geri dönmeleri ve barış içinde yaşamalarına yardım etmek için tüm bu alanlarda çalışmalar yürütüyoruz. Aynı zamanda genç 
nesillerimizin gelecekte bu tür ideolojilere maruz kalma riskini azaltmaya çalışıyoruz. 

Toplumsal birliğe değindiniz. Maalesef, terörden dolayı, mezhepsel politikalar güç kazandı ve daha çok su yüzüne çıktı. Bu da toplumsal birliği olumsuz etkilemektedir. 
Madalyonun diğer yüzünde ise durumdan etkilenen Hıristiyan gruplar gibi gayrimüslim azınlıklar var. Pek çok topluluk dağılmış durumdadır. 

Bildiğiniz gibi, DAEŞ gerek Irak ve Suriye’de, gerekse bölgenin diğer kısımlarında sadece gayrimüslimleri değil Müslümanları da hedef almıştır. 
Maalesef mağdurların çoğunluğu Müslümanlardan oluşmaktadır. Örneğin, Musul örneğine bakacak olursak, kendi ideolojilerini benimsemeyen ve biat etmeyen 
pek çok âlim ve vaiz öldürülmüştür. Onların uygulamalarından memnun olmayan aktivist, avukat ve doktorlar da öldürülmüştür. Bildiğiniz üzere, Müslüman olsun olmasın, insanlara işkence ettiler ve kadınlara tacizde bulundular. Ve görebileceğiniz en acımasız şekilde mezhepçilik ve aşırıcılık uygulamaları na başvurdular. Bu uygulamaların İslam ve normal Müslümanlar tarafından kabul görmediğinin altını çizmek gerekir. Ayrıca, bahsettiğim gibi, gelecek nesillerin bu ideolojilerden ve uygulamalardan etkilenmemesini sağlamak için yapısal sebepler üzerinde durmak önemlidir. 

DAEŞ’in yayılmasının neden olduğu bir diğer sorun ise Irak’taki tartışmalı bölgelerdir. Bu zaten çözüm bekleyen sorunlardan biriydi. 2014 yılından 
bu yana yaşanan yeni gelişmelerden dolayı bu özellikle Kerkük gibi bazı tartışmalı bölgelerde peşmergenin kontrolü ele geçirmesi ile yeni 
bir boyut kazanmıştır. Kerkük meselesine ilişkin görüşlerinizi veya Bağdat’ın görüşlerini bizimle paylaşabilir misiniz? Gelecek aylarda, özellikle de 
DAEŞ sonrası dönemde nasıl gelişme gösterecek? 

Genel bir kaide olarak; tartışmalı bölgelerden bahsedildiğinde güce başvurarak ülke istikrarı ve uzun vadeli barışçı çözümler bulamazsınız. Bu sadece 
Irak’ta böyle değil, bunu diğer ülkelerdeki örneklere bakarak da öğrenebiliriz. Müzakere, uzlaşı ve anlaşmalar yoluyla tatminkar bir sonuca ulaşmak için 
ortaklarınızla çalışmanız gerekmektedir. Sahada gerçekçi davranmanın yardımcı olacağını düşünmüyoruz. 

Bu şekilde devam etmeyecek ve gerek Kerkük olsun gerekse Ninova ve Diyala olsun sorunları daha da kötüleştirecektir. Bu hususlara ilişkin üzerinde 
durulması gereken yasal bir çerçeve vardır. Bildiğiniz gibi, Irak anayasası ve ilgili kanunlar bu sorunlara değinmek için uygulamaya dayalı adımları belirlemiştir. 
Güç kullanarak belirli sorunları çözmeye çalışmak ve diğer vilayetlerdeki diğer sorunları çözümsüz bırakmak doğru değildir. Son birkaç yılın uygulamalarını 
kesinlikle onaylamıyoruz. Bu uygulamalar meseleleri daha karışık bir hale getirmiştir. Birlikte oturup bu konuları tartışmamız ve anayasada ve ilgili 
kanunlarda belirlenen yasal çerçeveleri kullanmamız gerektiğine inanıyoruz. DAEŞ başlangıçta Irak’taki bazı vilayetlerin kontrolünü ele geçirmiş, kendisini 
Irak toplumunun belli unsurlarını desteklemeye geliyormuş gibi yansıtmıştır. Bugün, Irak’ta iki yılı aşkın süredir devam eden hakimiyetinin ardından, böyle 
bir durumun söz konusu olmadığı ortaya çıkmıştır. 

Bu şehirleri kontrol etmek ve toplum ve topluluklara hükmetmek istiyorlardı. Bu bölgelerde yaşayan insanların haklarını suistimal ettiler. İnsanlar neden 
olunan yıkımı, mezhepçilik ve aşırıcılık propagandasını ve eğer uygulamalarına devam edebilselerdi topluluklar ve genç nesil üzerinde sahip olabilecekleri 
etkiyi kendileri gördü. 

Hepimiz farklılıklara saygı gösterme, ortaklarımızla uygun müzakere fırsatlarını değerlendirme, bu sorunları uygun yasal çerçeve içinde ele alma sorumluluğu 
altındayız. Karşılıklı olarak kabul edilebilecek bir anlaşmaya varabileceğimize eminim. Nihayetinde, farklı bölgelerdeki farklılıklara bakıldığında, Irak 
anayasasının Irak toprak bütünlüğü ve birliğine saygı duyulması gerektiğini belirttiği konusunda hepimizin hemfikir olması gerektiğine inanıyorum. Bu 
farklılıklara değinmek için yasal çerçeveler kullanmamız gerekir. İyi yönetişim uygulamalarını benimseyecek sorumlu kurumlar ile birlikte daha sağlam ve 
istikrarlı bir demokrasi inşa etmek için birlikte çalışmamız gerekir. Bu Irak’ta sahip olduğumuz tüm kaynakların insanların yararına kullanılması ve sürdürülebilir kalkınmanın ortaya çıkmasını sağlayacaktır. 

Türkiye’nin de hassasiyetle yaklaştığı bir diğer husus ise Irak’taki Türkmenlerin durumudur. Türkmen gruplar da DAEŞ terör eylemlerinden 
etkilenmiş ve bulundukları topraklardan çıkarılmıştır. Bazıları Türkiye’de, bazıları Irak’ın farklı bölgelerindedir. Bazıları güneye gitmiştir, bazıları 
ise IKBY’de bulunmaktadır. Birliğin sağlandığı bir Irak’ta Türkmenlerin geleceğine ilişkin ne söyleyebilirsiniz? 




Bildiğiniz gibi, Irak’taki Türkmenler önemli bir etnik unsuru teşkil etmektedir. Irak’taki üçüncü en büyük etnik unsur olup, Musul, Tel Afar, Kerkük, 
Bağdat gibi belli şehirlerde ve diğer şehirlerde önemli bir varlık göstermektedir. Irak vatandaşlarını nasıl görüyorsak Türkmenleri de öyle görüyoruz. Hepsi 
aynı haklara sahip olarak, ülkenin inşasına katkı sağlamaları gerekir. Seçimlere katılabiliyorlar. Bildiğiniz üzere, Irak parlamentosunda kendi temsilcileri var. 
Vilayet meclisleri ve yerel hükümetlerin yanı sıra, ulusal hükümette ve bakanlıklarda da kendi temsilcileri bulunmaktadır. Yakın zamanda kabinede 
bakanlarının bulunmasına ilişkin yaşanan soruna yönelik tartışmalar yaşandı. Bunun meşru bir beklenti olduğunu düşünüyorum ve bu soruna çözüm 
getirebilmek adına ilgili parti ve bloklarda olduğu gibi parlamentoda da temsilcilerinin olması gerektiğine inanıyorum. Parlamentodaki parti ve bloklarla 
çalışarak bu beklenti karşılanabilir. 

Destekleyici konuşmanız için teşekkür ederiz. Irak Kürdistan Bölgesel Yönetiminin bağımsızlık çağrısı ve zaman zaman yapılan tartışmalara ilişkin 
ne söylersiniz? Bağdat ve Erbil arasındaki ilişkilerin geleceğine yönelik ne bekleyebiliriz? 

Kürdistan bölgesinin bağımsızlığı konusuna gelindiğinde, bildiğiniz üzere, bölgedeki taraflar ve yerel halk arasında bir fikir birliği bulunmamaktadır. 
Bazıları bu doğrultuda harekete geçme zamanının geldiğine inanırken diğerleri aynı görüşte değildir. Mevcut durum bu doğrultuda harekete geçme zamanının 
geldiğine inananların haklı olduğunu göstermemektedir. Şu anda, bildiğiniz üzere, siyasi farklılıklar, siyasi ortam, daha şeffaf ve sağlam kurumlara 
duyulan ihtiyaç ve iyi yönetişim, kamu kaynaklarının daha iyi kullanılması gibi büyük sorunlarla karşı karşıyalar. Kürdistan bölgesinin ve Irak’taki bazı 
bölgelerin karşılaştığı ve hala devam eden güvenlik sorunları mevcuttur. Şu anda karşılaştıkları ekonomik zorluklar da vardır. Petrol fiyatlarında son zamanlarda görülen düşüş ve artan savunma giderleri bölgenin henüz tamamen bağımsızlığa hazır olmadığını göstermektedir. Bazı siyasetçiler bu konuda 
konuşmalar yapmıştır. Şahsen, bu görüş anayasanın ilgili maddelerine dayanarak belirtilmektedir. Irak’ta ademi merkeziyetçi bir sistemin olması gerektiğini düşünüyorum. Anayasa Irak’ın toprak bütünlüğünü korumak için Irak vatandaşlarının birlikte çalışılması gerekliliğini savunmaktadır. Kilit kurumlarımızın daha iyi işlediği sağlam, demokratik bir sistem geliştirmek için birlikte çalışmamız gerekir. Yolsuzlukla mücadele ettiğimizden ve kurumlarımızın uygun kamu kaynaklarını etkin bir şekilde kullandığından emin olmamız gerekir. Bu Kürdistan’a özgü bir durum değil. Irak’taki tüm bölgelerde bu gelişmeler görülmelidir. 

Tüm Irak vatandaşları bu büyük amaçları yerine getirmek istemektedir. Bildiğiniz gibi, diğer ülkelerdeki tecrübelere bakıldığında, bu sosyal, siyasi 
ve ekonomik kalkınmayıı gerçekleştirmek için zamana ihtiyacımız olduğu görülmektedir. Hesap verebilir ve etkin kurumları olan sağlam bir demokrasi inşa etmek için yıllar değil on yıllar alacak kadar uzun çalışma yapılması gerektirmektedir. 

Bildiğiniz gibi, bu süreci son on üç yılda başlattık. İşgal altındayken, işgalle birlikte hataların yapıldığı, terörün hakim olduğu, günümüzdeyse IŞİD 
tehdidinin bulunduğu ve petrol fiyatlarının düştüğü böylesine zorlu bir ortamda demokratik geçiş sürecini yaşadık. Bizim yaşadığımız gibi zorlu bir ortamda 
çalıştığınızda, eski rejimin anlamsız savaşlara ve ekonomik yaptırımlara neden olduğu yanlış politikalarından sonra bizlere kalan bu mirası düşünecek olursanız 
önemli hedeflere ulaşmak için sabırlı olmamız, çok çalışmamız ve insanları birlikte çalışmaya teşvik etmemiz gerektiğini fark etmeniz uzun sürmeyecektir. 
Birlikte çalışmak, demokratik kurumlarımızı sağlamlaştırmak ve etkinleştirmek, farklılıklarımıza diyalog ve müzakerelerle değinmek ve bu meselelere 
değinmek için uygun anayasal ve yasal çerçeveleri kullanmak diğer bölgelerde olduğu gibi, Kürdistan bölgesindeki kardeşlerimizin de menfaatine olacaktır. 

Petrol fiyatlarından bahsettiniz. Bu aynı zamanda Irak’ın ekonomik yapısını da bütünüyle etkiliyor. Ayrıca bu anlaşmazlık ortamında, düşen petrol fiyatlarına ek olarak petrol üretimi ve sevkiyatının altyapısı da zarar görmektedir. Petrolün Irak ekonomisine katkısı konusunda beklentileriniz ve çalışmalarınız nelerdir? Petrol üretimi ve ihracından elde edilen gelirleri artırmak için özel olarak ne gibi çalışmalar yapıyorsunuz? 

Irak’taki en önemli sektör enerji sektörüdür. Dış gelirlerimizin neredeyse %90’ını petrol ihraç ederek karşılıyoruz. Şu anda Irak, Petrol İhraç Eden Ülkeler 
Örgütü (OPEC)’ne üye ülkeler arasında ikinci sırada yer almaktadır. Petrol rezervlerimizin 170 milyar varilin üzerinde olduğu bilinmektedir. İspatlanmış 
petrol rezervleri yönünden Irak dördüncü sıradadır. Başlatmış olduğumuz yeni petrol arama çalışmaları sayesinde mevcut durumun değişmesi de mümkün. 
Geçtiğimiz yıllarda petrol/doğalgaz endüstrisini ge-liştirmek için birçok çalışma yaptık. 2009’dan bu yana petrol üretimimiz günlük 2 milyon varilden azken neredeyse 4 milyon varile yükseldi. Üretimin çoğunu güneydeki petrol yataklarından temin ediyoruz. Mevcut rakamlara göre, kabaca, üretimin %80’i 
güneyden %20’si ise kuzeyden karşılanmaktadır. Güneyden günde ortalama 3,5 milyon varil civarı ihraç etmeye devam ediyoruz. Kerkük ve Kürdistan 
bölgesinden ise tahminen 5-6 yüz bin varil civarında ihraç edilmektedir. 

Bildiğiniz üzere Kerkük ve Kürdistan bölgesindeki topraklardan ortalama 5 yüz bin varillik petrol sevkiyatı yapılması hususunda Irak hükümeti ve 
Kürdistan Bölgesel Yönetimi arasında bir anlaşma imzalanmıştı. Bu anlaşma çok olumlu bir gelişme olarak görülmüştü ve Irak hükümeti anlaşmayı sürdürmekte 
istekliydi. Maalesef, Kürdistan Bölgesel Yönetimi anlaşmada belirtilen miktarda petrolü vermekten vazgeçti. Bu sebeple özellikle Kerkük’ten ihraç edilen petrolde aksaklıklar yaşandı. Geçtiğimiz 8 aydır Kürdistan Bölgesel Yönetimi Irak hükümetinden bağımsız olarak, Ceyhan boru hattından petrol ihraç etmektedir. Bu meselenin çözülmesini umuyoruz. Şuanda, meseleyi ele almak üzere görüşmeler, müzakereler yapılmaktadır. 

Gelecekteki çalışmalarımıza gelince, haliyle, petrol üretim oranımızı ve ihraç kapasitemizi artırma projelerimizi devam ettirmeyi planlıyoruz. Irak’ın 
üretim oranını günde 5 milyon varil üzerinde arttırabileceğini, günlük maksimum üretimi de 4 milyon varilden 9 milyona çıkarabileceğini tahmin ediyoruz. 
Petrol fiyatlarındaki düşüş ve IŞİD’e karşı savaşta savunmaya yapılan harcamaların artması haliyle planlarımızı uygulamamızı olumsuz etkiledi. Petrol 
fiyatlarının ne zaman normale döneceğini tahmin etmemiz oldukça zor. Mevcut fiyatların üreticiler ve dünya geneli için uygun olmadığını düşünüyoruz. 
Gelecekte fiyatların artmasını umuyoruz. 



Varil başı 70 ABD dolarının makul olduğunu düşünüyoruz. Bu rakam yeniden yapılandırma planımıza devam etme konusunda ihtiyaçlarımızı karşılamaya yetecektir. Hedeflerimize ne kadar sürede ulaşırız bilmiyorum. Gelecek yıl petrol fiyatlarının önemli oranda artmasını ümit ediyoruz. Petrol yataklarımızı geliştirme projelerimizi uygulamaya devam edecek, Irak’taki doğalgaz endüstrisini geliştirmek için de daha fazla yatırım yapmaya çalışacağız. 

Irak’ta doğalgaz üretim oranı giderek artmaktadır. Şu anda ülkenin ihtiyacı olandan biraz daha fazlasını üretiyoruz. Irak daha fazlasını üretebilmek 
için büyük potansiyele sahip. Irak’ın bazı bölgeleri ile Kürdistan Bölgesi’nde başarılı işler yapan uluslararası şirketlere sözleşmeler gönderilmiştir. 

Doğalgaz alanında Türkiye’yle de işbirliği yapmak mümkündür. Enerji sektörümüzü geliştirmek için yatırım anlamında Türk şirket ve kuruluşların 
ilgisini çekme konusunda hevesliyiz. Ayrıca Türkiye’nin petrol ve doğal gaz ihtiyacının bir kısmını temin etme konusunda da istekliyiz. Bu her iki ülke 
için de kazançlı olacaktır. Söylediğim gibi ihraç kapasitemizi artırmaya ihtiyacımız var. Diğer bir seçenek ise Ceyhan boru hattının kapasitesini arttırmak olacaktır. Rafineri, stratejik stok kapasitesi ve petrokimya tesisleri gibi konularda her iki ülkenin de ortak projelerde yer alma ihtimali söz konusudur. Bu da her iki ülkenin yararına olacaktır. Irak’ın Ankara Büyükelçisi olarak görev yapacağım süre zarfında, Türkiye’nin Irak enerji sektörüne yatırımlarını, Türkiye’nin Irak’tan aldığı petrol ve doğalgaz miktarını ve Ceyhan boru hattının kapasitesini artırma gibi konularda ilerleme kaydetmeyi umuyorum. 

İkili ilişkilerden söz açılmışken, kritik bir konjonktürde göreve geldiniz. Türkiye-Irak ilişkilerini siyasi, ekonomik ve sosyokültürel alanlarda 
geliştirmek için ne gibi çalışmalar yapıyorsunuz? 

Türkiye-Irak ilişkileri, Irak açısından oldukça önemli. Türkiye ile ilişkilerimizin siyasi, ekonomik, eğitim, kültürel, güvenlik gibi farklı boyutları var. 
Ayrıca Türkiye’de 40’a yakın ilde yaşayan birçok Iraklı var. Tüm bu etkenler, hedeflerimize ulaşabilmemiz için ulusal ve yerel düzeydeki muhataplarımıza 
ilaveten özel sektörle birlikte çalışmayı daha da önemli kılıyor. İkili ilişkilerde kaydedilen ilerlemeyi göstermeleri itibariyle, rakamlara dikkatli bakmak 
gerekmektedir. 2003-2004 yıllarında Irak ve Türkiye arasındaki ticaret hacmi 950 milyon ABD doları değerindeydi. 2013 yılında ise bu rakam 13 milyar 
ABD dolarına ulaştı. Yaklaşık 14 katlık bir artış söz konusudur ki bu da son derece önemlidir. Bölge ülkeleri veya diğer ülkelerle ticarette benzer bir artış olmamıştır. 

Irak’ta yüzlerce Türk kuruluşu maliyeti 20 milyar ABD dolarını bulan projeler yürütmektedir. Buradan da özellikle ekonomi alanında Türkiye ve 
Irak arasındaki ilişkilerde olumlu gelişmeler kaydedildiğini görebiliyoruz. 

Bildiğiniz gibi, iki ülke arasındaki ticarette ciddi bir düşüş yaşanması ile ilintili olarak ilişkilerimizde de son iki yıldır bir yavaşlama söz konusudur. Geçen 
yılın güncel rakamlarına göre ticaret hacmi 10 milyar dolara düşmüştür. Yine de yüksek bir rakam ve Irak Türkiye’nin en büyük ticaret ortaklarından 
biri olmaya devam ediyor. Bu rakamın düşmesinin nedenlerini ele almak için birlikte çalışmalıyız. Türk askerlerinin Kuzey Irak’ta özellikle Musul yakınlarındaki varlığı gibi her iki ülkenin hükümetleri arasında gerginliğe sebep olan etmenler üzerinde durulabilir. Suriye’deki savaş konusunda da görüş ayrılıkları var. Ayrıca her iki ülke, PKK ve IŞİD’in neden olduğu terör faaliyetlerine karşı, güvenlik konusunda en üst seviyede işbirliği içinde olmalıdır. Elbette bu meselelerin üzerinde durulmalıdır ve iki hükümet de bunu yapmaktadır. Bu sorunları daha yapıcı bir ortamda çözmek ve diğer konularda da ilerleme kaydedebilmek için mutlaka daha fazla gayret göstermeliyiz. Ekonomik ve ticari ilişkiler ve ticareti iyileştirme konusunda ise sadece merkezi yönetim birimleri ile değil, yerel yönetim birimleri, illerdeki kurumlar ve özel sektörle de çalışmamız gerektiğine inanıyorum. Bu bağlamda, geçtiğimiz 3 buçuk aydır diğer illerle de irtibat halindeyim. Şu ana kadar Gaziantep, Adana, Mersin, Kilis, İstanbul, Yalova, Sakarya ve yakın zamanda da İzmir olmak üzere 8 ili ziyaret ettik. Yerel yönetim, özel sektör ile ticaret ve sanayi odalarıyla yakın ilişkiler kurmaya gayret edeceğiz. 

Hâlihazırda iş görüşmeleri, ticaret ve yatırım toplantıları düzenlemek amacıyla meslektaşlarımızla çalışmalar yürütüyoruz. Toplantılardan biri Ekim ayının 
ikinci yarısında Gaziantep’te yapılacak. İstanbul ve İzmir’de de benzer hazırlıklar yapıyoruz. Antalya gibi önemli illerde de bu tarz toplantılar düzenlemeliyiz. 
Önceden imzalamış olduğumuz anlaşmaları uygulamamız için birlikte hareket etmeliyiz. Bir sonraki Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyi’ne 
zemin hazırlamak için yakın mesai içinde olmalıyız. 

Sadece ilgili bakan ve bakanlıklar değil, özel sektör de her iki ülke için de önemli olan sektörlerden katılıcımlarla temsil edilmelidir. İki ülke arasında eğitim 
ve kültür alanındaki ilişkileri geliştirmeye, buna ek olarak terörle mücadele ve güvenlik tehditlerini azaltma konusunda en üst seviyede işbirliği içinde 
olmaya devam edeceğiz. Hem son zamanlarda gerginliğe neden olan olaylara çözüm getireceğimize hem de ticaret hacmimizi artırma hedeflerimize ulaşmak 
için uygun ortamı yaratacağımıza inanıyorum. Bunu başarırsak, ticaret hacmimizi yılda 13 milyar dolara çıkarmakla kalmayacağız, bu rakamı daha da 
artıracağız; böylece Irak’ın, Almanya’dan sonra, Türkiye’nin en büyük ticaret ortaklarından biri haline gelmesi muhtemel olacaktır. 

Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyi’nden bahsettiniz. Bu Konsey ikili ilişkileri stratejik bir vizyonla yürütmek için faydalı bir platform olmuştur. Bir sonraki toplantının ne zaman yapılması bekleniyor? Toplantının gündeminde öne çıkan başlıklar nelerdir? 

Bildiğiniz gibi, Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyi 2009 yılında kurulmuş tur. Geçtiğimiz yıllarda, biri Bağdat’ta diğeri de Ankara olmak üzere iki toplantı yapıldı. Son toplantı Aralık 2014’te yapılmıştır. Bir sonraki toplantının bu yılın sonuna doğru veya gelecek yılın başında, Bağdat’ta yapılması planlanıyor. Bu anlamda hazırlıklar yapmaya başladık. Belirttiğim gibi, gerginliğe sebep olan konulara çözüm getirebilmemiz için olumlu ilerleme kaydetmemiz gerekiyor. Ayrıca üçüncü toplantının uygun bir zamanda yapılabilmesi ve toplantıdan mümkün olan en iyi sonuçları alabilmemiz için ülke ve il düzeyindeki 
kuruluşları ve özel sektörü devreye sokmamız gerekmektedir. Bu sayede siyaset, güvenlik, ekonomi, ticaret, eğitim ve kültür gibi çeşitli alanlardaki 
ilişkilerimizi geliştirmek için çalışmalarımızı hızlandırabiliriz. 

Bazı illeri ziyaret ettiğinizi söylediniz. Sanırım bu ziyaretlerinizle Irak vatandaşlarının durumlarını yakından takip ediyorsunuz. Türkiye’de çeşitli 
illerde yaşayan birçok Irak vatandaşı var. Onlarla temasa geçmek, onların yaşam koşullarını iyileştirmek ve iki ülke arasında daha yapıcı bir 
bağ oluşturmalarını sağlamak için ne gibi çalışmalar yapıyorsunuz? 

Mayıs ayı sonunda Ankara’ya geldiğimden beri Türkiye’de yaşayan Iraklılar ile temasa geçmek hem benim hem de Elçiliğimizin öncelikleri arasındadır. 
Çok sayıda Iraklı var; en güvenilir rakamlara göre 41 ile dağılmış 300 binden fazla Iraklı Türkiye’de yaşıyor. Hâlihazırda Türkiye’de yaşayan 3 grup Iraklı var. 
Birinci grupta uzun yıllar önce Türkiye’ye gelmiş ve yerleşmiş olan Iraklılar var. Bu grup Irak’ta bulunan farklı mesleklerden insanları temsil ediyor. Aralarında 
doktorlar, akademisyenler, işadamları var. İkinci grupta ise Türkiye’ye son on yıl içinde gelen Iraklılar var. Bu grupta da çoğunluğu Türkiye’ye yerleşmiş, 
mal-mülk sahibi, iş sahibi insanlar var. Çalışıyorlar, kendilerini geçindiriyorlar ve Türkiye’de yapabildikleri işler için mutlu gibi gözüküyorlar. Üçüncü grup 
ise aralarındaki en geniş ve temasa geçip yardım edilmesi en zor olan grup. Çoğu IŞİD’in özellikle Ninovah, Salahaddin ve Al-Anbar gibi illere yayılmasından 
sonra Türkiye’ye geldi. Hâlihazırda Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği’ne sığınma talebinde bulunan 140 bin Iraklı var. Bu rakama göre 
Türkiye’de yaşayan Iraklıların yarısı evlerini terk etmek zorunda kalan sığınmacılardır. 

<  Hepsi korunmasız; hiçbiri çalışmıyor. Çocuklarını okula gönderme konusunda sıkıntı yaşıyorlar. Ayrıca kaynak yetersizliği yüzünden kabul edilebilir düzeyde sağlık hizmeti alma konusunda da zorlanıyorlar. >

Bu yüzden, bu kişilerle gerektiği gibi ilgilenebilmek için bu illeri ziyaret ediyoruz. Gittiğimiz her yerde vali ve belediye başkanlarıyla görüşüyor, ticaret odalarını ve üniversiteleri ziyaret ediyor; bunun yanında Irak vatandaşlarını davet ettiğimiz özel toplantılar da yapıyoruz. Bazen bu illerde bulunan Irak özel okullarını ziyaret ediyoruz. Bu ziyaretler sayesinde göç durumu, çocukların okula gönderilmesi, sağlık hizmetleri veya çalışamayanların ne gibi sorunlarla karşılaştıklarını görmüş oluyoruz. 
,
 


Tüm bu sorunları Elçilik olarak tek başımıza çözmemiz mümkün değildir. Sorunların bazıları için Irak’taki ilgili bakanlık ve kurumlarla birlikte hareket etmemiz gerekecektir. 
Bu sorunların birçoğu Türkiye’deki ilgili kurumları da ilgilendiriyor. Bu yüzden Milli Eğitim Bakanlığı gibi ilgili bakanlıkları ziyaret ediyor, ayrıca İçişleri 
Bakanlığı’ndan da randevu almaya çalışıyoruz. Türkiye’de yaşayan Iraklıların sorunlarına çözüm getirebilmek için ilgili ortakların bir araya gelmesi 
gerekmektedir. 

Bir diğer önemli husus ise, Türkiye’de yaşayan Iraklıların sahip olduğu bilgi ve birikimden faydalanmaktır. Bu gruplar içinde doktorların, hemşirelerin, 
öğretmenlerin, öğretim üyelerinin, işadamlarının, hukukçuların ve hatta emekli diplomatların da olduğunu biliyoruz. Bu insanların bir araya gelmelerini; 
kendi topluluklarını, konseylerini, derneklerini kurmalarını, ilgili bakanlıklarla iletişime geçmelerini ve birbirlerine yardım etmelerini sağlamalıyız. Böylece 
hedeflerimizi gerçekleştirmeye bir adım daha yaklaşacağız. Bu konu önceliğimiz olmaya devam edecektir. Son 2-3 ayda elde ettiğimiz sonuçlar oldukça 
olumluydu. Gruplar içindeki algıyı, Irak Hüküme-ti’nin ve Büyükelçiliği’nin Iraklı gençlerle temasa geçmek, onlarla görüşmek, onların başarılarını ve    karşılaştıkları zorlukları dinlemek istediği yönünde değiştirmeyi başardık. Bu zorluklara çözüm bulabilmek için Türk yetkililerle, Irak’taki ilgili bakanlık ve kurumlarla birlikte çalışıyoruz. Hem Türkiye’deki hem de Irak’taki kurumları harekete geçirerek ve Türkiye’de yaşayan Irak halkını kendileri için bir şey yapmaya teşvik ederek, hedeflerimize ulaşacağımıza inanıyorum. Bu sayede Türkiye’de yaşayan Iraklılar da daha iyi koşullarda yaşayabilecektir. 

Irak’a geri dönmesi gerekenlere ya da geri dönmek isteyenlere yardım etmeye de devam edeceğiz. Bunun için Birleşmiş Milletler Mülteci Yüksek Komiserliği, Türk ve Iraklı yetkililerle iletişim halindeyiz. Geçen hafta, çoğunluğu ailelerden oluşan, gönüllü olarak geri dönmek istediklerini belirten ve yardım isteyen 240 vatandaşımıza Irak Hava Yolları aracılığıyla bir uçuş ayarladık. Bu durum çok olumlu karşılandı. Geri dönenlerden birçoğu evlerine döndükleri için çok mutlu olduklarını ifade ettiler. 

Şu anda da geri dönmek isteyen birçok Iraklı var. İleride başka uçuşlar ayarlayabilmek için Göç ve Göçmenler Bakanlığı, Ulaştırma Bakanlığı ve Irak Hava Yollarıyla çalışıyoruz. 

Çalışmalarımızı sürdürmeye de devam edeceğiz. 

Sayın Büyükelçi, vakit ayırdığınız için çok teşekkür ederiz. 


***

14 Şubat 2015 Cumartesi

TÜRKİYE'NİN SURİYE KÜRTLERİNE BAKIŞ AÇISI ( SÖYLEŞİ )




TÜRKİYENİN  SURİYE KÜRTLERİNE BAKIŞ  AÇISI ( SÖYLEŞİ )



IMPR Başkanı Doç. Dr. Veysel Ayhan Cenevre 2, Suriye ve Rojava (Batı) Kürdistan’daki gelişmeler hakkında Rojeva Kurd’e bir söyleşi verdi. Ayhan Rojava’daki halkın isteklerine dikkat çekip, Rojava’nın Kürdistan Federal Hükümetinden beklentilerine de dikkat çekti. Söyleşinin yayına hazırlanmasını IMPR Okul Gazi Üniversitesi Temsilcisi Leyla Kaya gerçekleştirilmiştir.
Cenevre 2 Konferansı Suriye üzerinde nasıl bir sonuç ve etki yaratır?
Cenevre 2 süreci hala devam etmektedir. Cenevre 2 ile ilgili dört konu önem kazanmıştır. Bunlardan birincisi Geçiş Hükümetinin kurulmasıdır. İkinci konusu ise İnsani boyuttur. Üçüncüsü ise ikincisiyle ilişkili taraflar arasında bazı bölgelerde ateşkes sağlanmasıdır. Dördüncüsü ise tüm aktörleri bir masa etrafında toplanmalarını sağlamaktır. Geçici Hükümetin kurulması şimdilik mümkün görünmüyor; çünkü Suriye’deki bütün kesimler Cenevre’de temsil edilmemektedirler. Kürtlerin, İran’ın, İslami Cephe ve DAİŞ (Devletil İslami-IŞID) temsilcileri Cenevre’de bulunmamaktadır. Şayet bir bölgede savaşan tarafların barış görüşmelerinden dışlanması söz konusu olursa, görüşmelerden siyasi bir sonuç elde edilmesini beklemek oldukça güçtür. Çünkü, Cenevre’de alınacak herhangi bir kararı uygulayacak olan güçlerde nihai aşamada Suriye içerisinde güç kullanan aktörler olduğu açıktır. Ancak, insani yardımlar ve geçici ateşkes için, Cenevre 2’nin bir etkisi olabilir. Ama yine de bütün tarafların katılımı ve oluşumları önemlidir. Aynı zamanda Esad rejiminin temsilcileri de oradadır, bundan üç sene önce bazı ülkeler biz Esad’ı tanımıyoruz, hiçbir meşrutiyeti yok ve haftalar içinde düşecek diyorlardı. Ama bugün görüyoruz ki onunla oturuyorlar, ilişki kuruyorlar ve bu da Esad’ın kendini kabul ettirmeyi başardığını göstermektedir.
Neden Kürtler orada değildiler ve katılan Kürtler kimdi, ne istiyorlardı?
Cenevre 2’den önce Yüksek Kürt Konseyi, Kürtlerin üçüncü taraf olarak katılması gerektiğini ifade etmişti. Aynı zamanda Rusya da bunu yönelik açıklamalarda bulunmuştu. Eğer Kürtler üçüncü taraf olarak katılsaydılar, Dünya da onları meşru bir güç olarak kabul edecekti. Irak’taki Kürtler gibi, çünkü Irak’taki Kürtler de 1991-2003 arası dönemdeki tüm müzakere süreçlerine bağımsız katılmışlardır. Bu yüzden Irak Kürtleri bugün hepimizin tanık olduğu gelişmişlik seviyesini yakalamayı başarmışlardır. Suriye’de her halkın ve kesimin kendi çıkarlarını diğerlerinden daha iyi koruyacağı açıktır.
Kantonların ilan edilmesi hakkında ne düşünüyorsunuz? Bu Kantonların bir örneği var mı?
Kanton ismi Ortadoğu’da yeni olan bir kavram olmasına karşın toplumsal yaşamlarına baktığımızda buna uygun olduklarını görmekteyiz. Halı hazırda ilan edilen sistem incelendiğinde kısmı düzeyde İsviçre’nin sistemine benzediğini düşünmekteyim. Şimdilik iki Kanton’ın bağımsızlığını ilan ettiler. Cizîrê ve Kobanê ve sonra da Efrîn Kantonu ilan edilecek. Kantonların en önemli özelliği kantonlar düzeyinde Yasama, Yürütme ve Yargı’nın yerel otoriteye devredilmiş olmasıdır. Ayrı ayrı olarak her üç Kanton’un kendine ait bir parlamentosu olacak. Her Kanton kendi içinde Irak’taki Kürdistan bölgesi gibi özerk olacaktır. Kanton hükümetleri kendi içinde sağlıktan eğitime, asayişten sınırların korunmasına kadar geniş bir alanda tek yetkili organ olacaktır. Bu yönüyle Kanton içinde yaşayan halklar kendi kendilerini yöneteceklerdir. Esasında bu sistem halı hazırda Suriye’de farklı isimler ve şekillerde vücut bulmuş bulunmaktadır. Örneğin IŞID aynı yöntemle Rakka’yı yönetmektedir. Tevhid, Halep’in bir kısmını yönetmekte, Baas rejimi ise diğer bölgede. Dolayısıyla Suriye’de halı hazırda farklı rejimlerin ve otoritelerin oluştuğu görülmektedir.
Sizler Suriye’deki Kürtlerin, Kürdistan Bölgesi Hükümetinden ne istedikleri hakkında bir raporu kısa süre içerisinde yayınlayacaksınız. Bu kapsamda Rojava’daki Kürtler Güney’den ne istiyorlar?
Suriye’deki Kürtler diyorlar ki, üç tarafımız sarılmış ve ölümlerle kaplıdır. Ancak Güney bizim açımızdan nefes alacağımız bir vatandır. Biliyoruz ki Kürdistan halkı bizimledir, bizim başarılı olmamızı istiyorlar ve yürekleri bizlerledir. Suriye halkıyla yapılan görüşmede Suriyeliler açık bir şekilde yıllarca kimliksiz yaşadıklarını bugün Dünya tarafından tanındıklarını ifade etmişlerdir. Suriyeli Kürtler Suriye içerisinde yaşanan Şii-Sünni, El Kaide ve diğerlerinin arasındaki savaşta taraf olmadıklarını belirtmişlerdir. Mücadelelerinin Rojava’nın korunmasına odaklı olduğunu ve Suriye’nin geri kalanında yer almadıklarını belirtmektedirler. Bazıları bu savaşta yanlışlıkların olabileceğini çünkü ağır bir savaş yaşandığını ifade etmişlerdir. Özellikle insani yardım konularında büyük bir yokluk ve kıtlık yaşandığını ve Kürt hükümetinin kendilerine yardım elini uzatması gerektiğini belirtmişlerdir. Siyasi partilerin farklı beklentileri elbette vardır; ancak halk insani yardımların olmasını istiyor.
Türkiye’nin Rojava’daki rolü nedir?
Suriye Kürtlerinin algısına bakıldığında simdiye kadar Türkiye’nin rolü olumsuzdur. Suriye Kürtlerinin önemli bir kısmına göre Türkiye El-Kaide’ye yardım etti ve Rojava’daki mücadeleyi etkisizleştirmek istedi. Cenevre 2’de Kürtlerin temsilcilerinin orada olmamasını, insani yardımlar konusunda, duvar örülme politikası gibi bazı konularda yanlışlar yapıldığını düşünmektedir. Bu yüzden Türkiye’nin siyasetine güvenmiyorlar; Türkiyenin onlara yardım eli uzatmadığını ileri sürmektedirler.
Türkiye’nin Rojava politikasını nasıl değerlendirmek gerekir?
Bir asırdır Kürt sorunu Türkiye’deki en büyük sorunların başında geldiği açıktır. Irak’taki özerk bölgenin Irak Anayasasında var olmasına rağmen uzun bir süre tanımama sorunu yaşandı. Şimdi de Suriye’de özerk bölgeler oluşmaktadır. Irak ve Suriye’den sonra gündemde Türkiye’deki Kürtlerin de statüleri söz konusu olacağı düşünülmektedir. Barış görüşmelerinde de Türkiye Kürtlerin istekleri, Suriye’deki Kürtlerin kazanımlarından farklı bir şey olmayacağını öngörebiliriz. Eğer Suriye’deki Kürtler otonomilerini elde etseler, Türkiye’deki Kürtler de otonomiyi isteyeceklerdir. Suriye ve Irak Kürtlerinden daha alt düzeyde bir hakkı kabul etmeleri biraz güç gözüküyor. Daha açık bir deyişle Suriye’de Kürtlerle ilgili her gelişme doğrudan Türkiye Kürtlerini de ilgilendirme ve ikisi de birbirlerinden etkilenmektedirler.
http://www.impr.org.tr/rojeva-kurd-rojavadaki-kurtler-cenevre-2-ve-kanton-yonetimleri/#.VN93K_msWSo