Sönmez KÖKSAL etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Sönmez KÖKSAL etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

19 Şubat 2020 Çarşamba

YENİ ENERJİ TEKNOLOJİLERİ (YET) VE “ZAMANLAMA BELİRSİZLİĞİ” BÖLÜM 1

YENİ ENERJİ TEKNOLOJİLERİ (YET) VE “ZAMANLAMA BELİRSİZLİĞİ”  BÖLÜM 1


Küresel iklim değişikliği kaygıları, enerji verimliliğinden ve temiz
enerjiden yana güçlü bir argüman oluşturmaktadır. Benzer şekilde,
enerji güvenliği de enerji verimliliğini ve çoğu zaman temiz
enerjiyi desteklemektedir. Gerek enerji verimliliği, gerekse temiz
enerji, yeni teknolojilerin geliştirilmesine, iyileştirilmesine ve
uygulanmasına dayanmaktadır. Dolayısıyla, enerji tartışmalarının
şekillenmesinde, geleneksel fosil yakıt jeopolitiğinin yanı sıra
teknoloji politikaları da hızla önem kazanmaktadır. Enerji
politikaları, siyasi ya da ekonomik değerlendirme konusu olduğu
kadar, teknoloji politikası meselesi haline de gelmiştir.
Temiz ve verimli enerji yönündeki eğilim sürekli ve belirgin
olmakla birlikte, dönüşümün kapsamı ve hızı belirsizdir. Bu
değişimin hızı; fosil yakıt fiyatları, kamuoyunun nükleer enerjiyi
benimseme iştahı, iklim değişikliğinin gözle görülür ve zararlı
işaretleri, fosil yakıtların neden olduğu çatışmalar ve krizler,
teknolojik iyileşmeler ve maliyet düşüşleri, kamuoyunun değerleri
ve tercihleri ile ulusal ve uluslararası politikalar gibi çok çeşitli
unsura bağlıdır. Dolayısıyla bu eğilim; krizler, toplumsal talepler,
siyasi öncelikler gibi unsurların etkisine bağlı olarak yavaşlayıp
hızlanabilir.

Hangi teknolojinin hangi noktada ve ne ölçüde hız kazanacağını
tahmin etmek son derece güç olduğundan, en basit ve yalın
politika önerisi, teknoloji portföyü yaklaşımının benimsenmesi
olacaktır. Ancak portföy yaklaşımı sorunun özünü, yani esas
olarak enerji teknolojisi alanındaki öngörülemeyen geniş çaplı
yapısal kırılmaları yönetme ve bunlardan yarar sağlama gereğini
maskelememelidir.

Örneğin, Işık Yayan Diyot (LED) gibi hızla yayılan, görünürde
basit olan teknolojilerin küresel enerji kullanımı üzerinde önemli
etkisi olabilir. LED teknolojisindeki maliyet düşüşleri ve teknolojik
iyileşmeler aydınlatma sektöründe temel bir dönüşüm yaratabilir.

ABD Ulusal Bilimler Akademisi (NAS), LED kullanımıyla küresel
enerji tüketiminde %10 oranında toplam tasarruf potansiyeli
olduğunu bildirmektedir.58 Bu gibi dönüşümlerin zamanı ve hızı,
küresel enerji tablosunu önemli ölçüde etkileyebilir, ancak sürecin
hızı belirsizdir.
Kuşkusuz yeni teknolojilerin karşılaştığı ve aşılması güç zorluklar
olacaktır. Teknolojilerden pek çoğu başarılı da olamayabilir, hatta
ayakta bile kalamayabilir. Önemli olan, teknik ve ekonomik
bakımdan uygulanabilir hale geldikleri takdirde, enerji denklemi
üzerinde önemli ve sistemi sarsıcı etkisi olabilecek bir dizi
teknolojik olasılığı hesaba katmaktır. Bu gibi yapısal ve hızlı
değişimler, teknolojik gelişmenin doğasında vardır ve enerji
politikası tasarımları bu değişimlere hazırlıklı olmalıdır. Böylesine
belirsizlikler karşısında, politika tasarımı, fırsatlar ortaya
çıktığında bunlardan yararlanmaya imkân tanıyacak ve gerekli
dönüşümlerin önündeki kilitlenmeleri engelleyecek politikalara
yatırım yapmalıdır.

Ulusal enerji politikasının teknoloji cephesi, iki ayrı başlık altında
düşünülebilir:
- Ulusal ekonomide YET uygulamalarının ne zaman ve nasıl
hayata geçirileceği (teknolojinin özümsenmesi),
- Küresel YET üreticisi ve tedarikçisi olunup olunmayacağı ve
olunabilecekse, bunun yöntemleri (teknoloji üretimi).
“Teknolojinin özümsenmesi” problemi, temelde bir enerji politikası
meselesidir. Hedef, yeni verimlilik ve üretim teknolojilerini
kullanarak enerji maliyetlerinin düzeyini ve istikrarsızlığını
azaltmak, enerji kaynaklarını çeşitlendirmek ve enerji güvenliğini
artırmaktır. Yeni enerji teknolojileri enerji maliyet eğrisini
sürekli olarak iyileştirip aşağı çektiğinden, buradaki kritik
mesele zamanlamadır. Yapılması gereken, teknoloji özümseme
zamanlamasını ekonomi için optimal maliyet profilini sağlayacak
şekilde belirlemek ama bunu yaparken de sorumsuz bir küresel
iklim oyuncusu olarak algılanmaya mahal vermemektir.
“Teknoloji üretimi” problemi ise, esas olarak bir sanayi
ya da teknoloji politikası meselesidir. Politika yapıcılar,
enerji teknolojilerinin çeşitli segmentlerini stratejik açıdan
değerlendirmeli ve ulusal bilgi ile üretim birikiminin yeni
teknolojilerde rekabetçi stratejiyi destekleyebilecek güçte
olup olmadığına karar vermelidirler. Sanayi politikasının ufku
geleceğe açıldıkça, yeni teknolojilerin zamanlamaya ve kapsama
ilişkin taşıdığı belirsizlik, ulusal teknoloji üretim kapasitesinde
esnekliklere ve ileride başka fırsatlar yaratabilecek seçeneklere
yapılacak yatırımlara daha fazla odaklanmayı gerektirecektir.
“Teknoloji üretimi” ve “teknolojinin özümsenmesi” birbiriyle
ilintili, ancak farklı hedeflerdir. Politikaların tasarımında hedefler
konusunda net olmak önemlidir. Yeni enerji teknolojilerinin üretimi
için ulusal kapasiteye yatırım yapmak, teknolojiyi özümsemeye
yönelik önlemlerden daha farklı politikalar ve kurumsal
mekanizmalar gerektirir. Politika yapıcıların amaçlarında açık ve
net olmaları, ifade ettikleri amaçlar doğrultusunda ihtiyaca uygun
politikalar oluşturmaları gerekmektedir.
İki ana politika hedefinin birbirinden net sınırlarla ayrılması, hedefe
odaklı politika tasarımı açısından büyük önem taşımakla birlikte, bu iki
hedef arasındaki karşılıklı etkileşimin farkında olmak ve gerektiğinde
bu etkileşimden faydalanmak politika süreçlerini güçlendirecektir:
i. Teknoloji özümseme politikaları teknoloji üretimi için yerel
talep yaratabilir:

Yeni enerji teknolojileri için ulusal talep yaratılması, enerji
sektörünün bazı segmentlerinde ulusal sınai/teknolojik
yetkinliğin gelişmesini teşvik edebilir. Ancak söz konusu
segmentlerde uluslararası boyutta arz kapasitesini hedefleyen
bir sanayi politikası olmadığı takdirde, sadece iç pazar
ölçeğiyle başarılı olma ihtimali düşüktür.

ii. Sanayi/teknoloji politikası, teknoloji özümseme politikalarına
öngörü kazandırabilir:

Yeni enerji teknolojilerine ilişkin sanayi/teknoloji politikasının
doğası gereği ileriye dönük olması sebebiyle yeni teknolojilerde
öngörülen gelişmeler konusunda ulusal tartışmayı beslemesi
muhtemeldir.

iii. İnsan sermayesi ve bilgi birikimi:

Teknolojinin üretimi ya da özümsenmesi sırasında kazanılan
bilgi birikimi, her iki alanda da yararlı bir girdi oluşturabilir.
İnsan sermayesi bu açıdan özellikle önemlidir.
Enerji teknolojileri politikalarının hedefleri net biçimde ayrıştırılırken,
teknoloji üretiminin ve teknolojiyi özümsemenin birbirini karşılıklı
güçlendiren dinamiklerinin farkında olmak, daha iyi tasarlanmış ve
daha odaklı politika girişimlerine olanak sağlayacaktır. Entelektüel
disiplini korumak güç olmakla beraber, politikaların verimliliği ve
etkisi açısından bu yaklaşımın önemli bir artısı olduğu görülecektir.



ÖNERİ 8:

Enerji stratejisi ve planlaması, siyasi ve ekonomik değerlendirmeler
yanında, giderek teknoloji politikalarını da içermektedir.
“Yeni enerji teknolojileri üretme kapasitesi” ve “mevcut
teknolojileri özümseme kapasitesi” enerji teknolojisi politikasının
iki ayrı bileşenidir.

Türkiye’nin enerji teknolojileri politikası ile ilgili tartışmalar
ve ilgili kurumlar, bu iki hedefi birbirinden net şekilde ayıracak
biçimde yapılandırılmalıdır. Hedeflerin belirlenmesinde
entelektüel ve kurumsal disiplin, enerji teknolojisi politikasının
verimliliği ve etkisi açısından kritik önem taşımaktadır.

Teknoloji özümseme politikaları, ileride esneklik sağlayacak
seçeneklere yatırım yapma gereği ve bu yatırımlarda üstlenilecek
belirsizlikler ve maliyetler göz önünde tutulduğunda, ülke boyutunda
düşünülmesi gereken süreçlerdir. Özel sektör oyuncularının ileriye
doğru ulusal ölçekte fırsat yaratabilecek bu gibi seçeneklere yatırım
yapmak için gerekli zaman ufkuna, risk alma arzusuna ya da mali
kaynaklara sahip olmaları düşük olasılıktır. Bu ölçekte belirsizliklere
cevap ararken, kamu öncü ve yol gösterici rol üstlenmek durumundadır.
YET üretim politikaları da, benzer biçimde, kamu desteğini ya da
en azından rehberliğini gerektirmektedir. YET, küresel ekonomik
faaliyetin potansiyel olarak geniş ve çeşitlilik gösteren bir alanını
oluşturmaktadır. Ön yatırımların büyüklüğü, önemli belirsizlik
unsurları ve piyasa aksaklıkları düşünüldüğünde, kamu sektörünün
sürece katılımı büyük önem taşımaktadır. YET’in ticarileşmesindeki
ana aktörler yine özel şirketler olacağından, kamu politikasını
oluşturma, koordinasyonunu sağlama ve uygulama mekanizmalarının,
kamu sektörü ile özel sektör arasındaki pratik bütünleyici unsurlara
dayanması gerekmektedir.



ÖNERİ 9:

YET’in üretim ve özümsenme sürecinde; belirsizlik, uzun vade,
beklenmeyen maliyetler, ölçek ekonomisi, hatta mevcut enerji
şirketlerinden gelecek siyasi direnç gibi unsurlar söz konusudur.
Kamu sektörünün katılımı, rehberliği ve politika desteği olmadan,
bu yapısal engellerin çoğunun üstesinden gelmek mümkün
değildir. Kamunun YET’in geliştirilmesinde öncü rol üstlenmesi
gerekmektedir.

Türkiye’nin enerji politikaları, enerji teknolojileri konusunda,
kamu sektörü için tutarlı, iyi tanımlanmış, şeffaf ve profesyonelce
yürütülecek bir rol belirlemelidir.

Bir sonraki bölümde, dünya genelinde yeni enerji teknolojilerinde
hedeflenen ve gerçekleşen yatırımlarla ilgili bazı gelişmeler
özetlenmektedir.
Bu özet, Türkiye’nin enerji teknolojisi politikaları için faydalı bir
çerçeve sunmaktadır. Ardından, teknoloji özümseme ve teknoloji
üretimi meseleleri ele alınmakta; bölüm, kurumsal analiz ve önerilerle
son bulmaktadır.

a) Türkiye’nin YET Politikası için Çerçeve: Dünya YET’e Hangi Hızla Yatırım Yapmaktadır?

IEA, mevcut politikalar devam ettiği takdirde, enerji bağlantılı
CO2 salınımlarının 2050 yılına kadar iki katına çıkacağını
bildirmektedir. Bu durum aynı zamanda uzun dönemde küresel
sıcaklığın 6°C’nin üzerinde artarak insanlık için yıkıcı sonuçlar
doğuracağı anlamına gelmektedir. Enerji bağlantılı CO2
salınımlarının 2050 yılına kadar ortalama yarısı kadar artacağı
alternatif iyimser senaryonun ise %80 olasılıkla küresel ısınmayı
2°C’nin altında tutması beklenmektedir.59 Bu ikinci senaryo tüm
dünyada YET’in geliştirilmesi ve bu alanlara yatırım yapılmasını
içeren daha kapsamlı bir stratejiyi gerektirir. Dünyanın gerekli
yeni teknolojilere geçişi ertelediği her yıl, söz konusu geçiş daha
maliyetli bir hal alarak, yakında ulaşılması imkansızlaşacak bir
hedef haline gelebilir.

2°C senaryosu, 2050 yılına kadar düşük karbon enerjisi teknolojilerinde mevcut politikalara oranla 36 trilyon dolar ek
yatırım gerektirmektedir.60 Bu ölçekte yatırımlar YET alanında önemli bir büyüme olacağı anlamına gelmektedir.

İyimser senaryonun iddialı hedefleri Türkiye’nin uzun vadeli
karbon ve enerji yoğunluğu politikaları ile YET’i özümseme hızı
için önemli bir ölçüt oluşturmaktadır. Her ne kadar Türkiye’nin şu
andaki performansı endişe verici olmasa bile, eylemsizlik, dünya
daha yüksek verimliliğe ve düşük emisyon hedeflerine yönelirse
geride kalma riskini doğurabilir.

Ancak gerçekçi değerlendirme yapabilmek için, teorik olarak
hesaplanan yatırım ihtiyaçlarının ötesine bakmak ve mevcut
uygulamalarda dünyanın bu alanda ne kadar yatırım yaptığını
değerlendirmek gerekir. Mevcut Araştırma-Geliştirme-Uygulama
(AR-GE ve Uygulama) harcamaları ve yeni enerji teknolojileri
yatırımları, daha gerçekçi bir ölçüt sunmaktadır.
IEA raporuna göre, 2009 yılı için dünya genelinde enerji alanında
kamu tarafından yapılan AR-GE ve Uygulama harcaması ortalama
10 milyar dolar seviyesinde gerçekleşmiştir. Ancak, 2050 yılına
kadar 2°C artış sınırını aşmamak için, Uluslararası Enerji Ajansı
tarafından öngörülen ortalama küresel yıllık AR-GE ve Uygulama
yatırım miktarı 40-90 milyar dolardır. Bu AR-GE ve Uygulama
harcamalarının yarısının özel sektör tarafından üstlenileceği
öngörülürse, Uluslararası Enerji Ajansı Araştırma-Geliştirme-
Uygulama alanında dünyada kamu kaynaklarından 10-35 milyar
dolarına karşılık gelen bir ilave yıllık bütçe ihtiyacı olduğunu
hesaplamaktadır.61 Küresel ısınmanın tehdidine yönelik birçok siyasi
açıklama yapılsa da, OECD ülkelerinin enerji alanındaki AR-GE ve
Uygulama harcamalarının AR-GE ve Uygulama bütçesi içindeki
payı 2000 yılından bu yana %3 ile %4 seviyelerinde kalmıştır.62
AR-GE ötesinde düşük karbon teknolojilerindeki mevcut küresel
yatırımlar da benzer bir tablo çizmektedir. IEA düşük karbon
senaryosunun başarılması için yenilenebilir enerji alanındaki mevcut
260 milyar dolarlık yatırımın 2030 yılında yıllık 1 trilyon dolara
ulaşması gerektiğini bildirmektedir.63

OECD üyesi olmayan ülkelerdeki yatırım açığı da benzer şekilde
çarpıcıdır. 2°C senaryosu için, OECD üyesi olmayan ülkelerde
gerekli olacak ilave düşük karbon teknolojisi yatırımı 2010 yılından
2020 yılına kadar yıllık 226 milyar dolar olarak öngörülmektedir.
Gerekli olacak ilave yatırımlar 2020 yılından 2030 yılına kadar ise
439 milyar dolar civarındadır. 64

Bu ölçümler Türkiye’deki enerji politikası tartışmaları açısından iki
önemli çıkarım sağlamaktadır. Birincisi, küresel YET sektörü henüz
arzulanan ve tahmin edilen düzeye yakın hızda büyümemektedir. Ancak
iklim krizine ilişkin beklenen küresel farkındalık, politikalar üzerinde
toplumsal baskı yarattığında bu sektörün çok daha hızlı bir büyüme
eğrisi göstermesi olasıdır. YET sanayii ümit edilen hızlı büyüme
sürecine girene kadar, Türkiye’nin kendisini konumlandırmak için
hâlâ zamanı bulunmaktadır. Göründüğü kadarıyla YET’in kaçınılmaz
büyüme süreci, iyi konumlanmış imalat ve bilgi sektörlerine sahip
ülkelere fırsatlar sunabilecektir.

İkinci çıkarım, Türkiye’nin YET’i özümseme zamanlaması ve hızıyla
ilgilidir. Ne yazık ki, küresel AR-GE ve uygulama performansının ve
yeni teknoloji yatırımlarının sunduğu tablo, yakın gelecekte karbon
salınımlarını düşürme yönünde kararlı bir küresel stratejiye işaret
etmemektedir. Bu bağlamda, Türkiye’nin karbon salınımlarını azaltma
stratejisi ile temiz enerji yatırımlarının hızı da buna göre ayarlanmalıdır.



TESPİT 12:

Enerji alanında AR-GE ve uygulama çalışmaları ile YET
yatırımlarına ayrılan küresel kaynaklar, henüz, küresel ısınmayı
2°C’yle sınırlama hedefine ulaşabilmek için yetersiz kalmaktadır.
Karbon salınım hedefleriyle ilgili beyanlar, yeterli yatırımlarla
desteklenmemektir.


2. Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..,,

***

FOSİL YAKIT PİYASALARI VE PİYASA DİNAMİKLERİNDE YAPISAL KIRILMA BÖLÜM 4

FOSİL YAKIT PİYASALARI VE PİYASA DİNAMİKLERİNDE YAPISAL KIRILMA  BÖLÜM 4





ÖNERİ 6:

Türkiye’nin gaz alanındaki potansiyel transit ülke rolüne dair söylemler, ağırlıklı olarak, enerji koridorunun yapılandırılmasına odaklanırken, bir yandan da daha merkezi bir ticari role sahip olabilme olasılığını gündemde tutmuştur.

Doğalgaz piyasalarının mevcut dönüşümü Türkiye’nin bölgede daha merkezi bir enerji ticareti rolünü düşünmesi için yeni bir ortam sunmaktadır.

Artan LNG ticaretinin küresel gaz ticaretindeki dengeyi stratejik kaygılardan, ticari çıkarlara kaydırması muhtemeldir. Bu çerçevede, Türkiye’nin böyle bir merkezi ticaret rolüne sahip olması sadece güvenilir kaynaklara erişimi değil, aynı zamanda yönetimsel yetkinlik ve ticari oyuncuların makul beklentilerinin
karşılanmasını gerektirecektir.

Bölgede gelişen bir enerji ticaret alanı, zaman içerisinde aktif ve geniş küresel piyasalara ortak erişim sağlayarak, bölgede ulusal çıkarları katı karşılıklı bağımlılık ilişkilerinden kaynaklanan rekabetten arındırıp, bu çıkarların ortak ticari hedefler etrafında buluşmasını sağlayabilir.

Türkiye’nin doğalgaz ticaretinde olası bir merkez olma rolüne yönelik ekonomik ve siyasi olabilirlik değerlendirmesi yapılmalıdır. Bu değerlendirme, uzun dönemli riskler ile bu rolün sağlayabileceği yeni firsatları da dikkate almalıdır.

iv. Fosil yakıt stratejilerinin yürütülmesinde kurumsal boşluklar ve öneriler.,


Ulusal petrol ve gaz arz güvenliği, makro stratejiyi oluşturmanın ötesinde, bu stratejiyi hayata geçirecek ulusal yetenek de gerektirmektedir. Uzun vadeli stratejinin planlanmasında genellikle kamu öncülük rolünü üstlenmektedir. Ancak stratejinin uygulanması kaçınılmaz olarak, belli düzeyde özel sektör katılımını gerektirmektedir. Özel sektör, enerji stratejisinin hayata geçirilmesini
kolaylaştırmak, hatta bu stratejiyi ileri taşımak için gerekli olacak projelerin ve uluslararası işbirliklerinin yönetimine finansal kaynak, teknoloji ve uzmanlık desteği sağlayabilir. Arama, çıkarma, geliştirme, rafine etme, sıvılaştırma ya da yeniden gazlaştırma faaliyetlerinde ulusal yürütme kapasitesinin yeterli olmaması, ulusal hedeflere erişimi sınırlayabilir.

Önceki tartışmada işaret edildiği gibi, petrol ve gaz piyasaları bölünmüş ya da entegre olabilirler. Bölünmüş piyasalarda, tedarikçilerle karşılıklı bağımlılıkların yaratılması pazar bozulmalarına karşı belli bir sigorta işlevi görür. Petrol ve gaz
ihraç eden ülkelerde Türkiye’nin üretime dönük varlıklara ya da enerji altyapısına yapacağı yatırımlar, bu ülkelerle dengeli enerji işbirliğine ve karşılıklı bağımlılığa imkân sağlayacaktır. Türkiye fosil yakıt zengini ülkelerle çevrilidir ve bölge geliştikçe, bu gibi dengeli karşılıklı bağımlılıklar için yatırım fırsatları doğacaktır


[KUTU 2]. 

Bu fırsatları kollamak ve değerlendirmek için siyasi liderliğin yanı sıra yürütme kapasitesi de gerekmektedir.
Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı (TPAO), bölgede yürütme alanında uzmanlık birikimine sahip bir oyuncu durumundadır.
Bunun ötesinde stratejik hedefin önemi ve büyüklüğü düşünüldüğünde, Türkiye’nin enerji alanındaki teknoloji, finans ve yürütme kapasitesini genişletmesi ve güçlendirmesi ülkeye önemli fayda sağlayacaktır.

Küresel düzeyde entegre piyasalarda, özel sektörün rolü daha da öne çıkmaktadır. Türkiye doğalgazda ve/veya petrolde daha önemli bir bölgesel geçiş ve ticari rol üstlenmek hedefini benimserse, Türk özel sektörünün bu süreçte aktif rol üstlenmesi gerekecektir. Böyle iddialı bir girişim; boru hatları, rafineriler, sıvılaştırma ve yeniden gazlaştırma üniteleri ile geniş depolama tesisleri gibi büyük altyapı yatırımları gerektirecektir. Ayrıca, destekleyici nitelikte finansal piyasalarla, iyi işleyen ve güvenilir ticaret ortamına ihtiyaç
duyulacaktır. Öte yandan, uluslararası büyük enerji oyuncularının gelişen havzaya çekilmesi yanında, komşu tedarikçilerin projede pay sahibi olmalarını sağlamak için, ticari anlaşmalara yönelinmesi de gerekecektir. Türkiye’nin kilit bir enerji oyuncusu olarak konumlanması hiç kuşkusuz devletin liderliğini gerektirecek, ancak bu, özel sektörün yaygın katılımının asli rol oynayacağı, son
derece karmaşık bir süreci gerekli kılacaktır.

Bu nedenle, Türkiye’nin fosil yakıtlarla ilgili enerji stratejisi, kamu ile özel sektör arasında çok sıkı koordinasyon gerektirmektedir.

Bu koordinasyonu destekleyecek etkin kurumsal mekanizmaların olmaması durumunda, iyi tasarlanmış enerji stratejilerinin yürütülmesi bile son derece zor olacaktır.
Özel girişimciler arasındaki doğal rekabet düşünüldüğünde, sektör oyuncularını koordine edecek kurumsal mekanizma tasarlanırken sorunların ve risklerin ortaya çıkması kaçınılmazdır. Koordinasyon ve işbirliğinin, firmalar arası rekabet dinamiklerinden bağımsız makro strateji düzeyinde kalmasını sağlamak önemlidir. Aynı şekilde, devlet ile özel sektör arasında yakın bir ilişkinin de
kendine özgü riskleri vardır ve ilişkinin, mümkün mertebe şeffaf olması gerekir. Doğası gereği gizli yürütülen ticari süreçleri denetlemek için de bağımsız hesap verebilirlik mekanizmaları oluşturulmalıdır.

Koordinasyonun tereddüt yaratabilecek yapılar ile kurumsallaştırılması uygulamada sorunlara yol açabilir. Bunun yerine, sürece iyi tanımlanmış sorunlar üzerinden başlamak daha uygun olabilir. Bu rapordaki tartışmaların ışığında, Türkiye’nin Irak’a yönelik enerji stratejisi ile değişmekte olan küresel gaz piyasaları ticaretinde üstleneceği muhtemel rol, önemli ulusal çıkarların söz konusu olduğu iki tanımlı alandır. Özel sektör oyuncularının ve ilgili kamu yetkililerinin bu iki alanda ulusal yol haritalarını tartışmak ve öneriler geliştirmek üzere bir araya gelmeleri, uzun vadeli koordinasyon için ilk odak noktasını
oluşturacak ve itici gücü sağlayacaktır. Ancak, daha geniş bölgedeki büyük potansiyel göz önünde bulundurulduğunda, Irak ile başlayacak sürecin başından itibaren daha uzun dönemli bir bölgesel stratejiyle tamamlanması vizyonu gerekli görülmektedir.


Uzun vadede, bu iki alanın ötesine geçecek ve ulusal enerji stratejilerini destekleyecek, kamu-özel sektör işbirliğine dayalı kapsamlı kurumsal yapıların oluşturulması hedeflenmelidir.


ÖNERİ 7 – KURUMSAL:

Rapor, petrol ve doğalgaz arz stratejilerinin gerçekçi bir şekilde yürütülmesi için yürütme yeteneğine ihtiyaç duyulduğunu saptamaktadır. Ulusal strateji ile yürütme yeteneğini karşılıklı olarak güçlendirecek mekanizmaların tesisi, kamu sektörü ile özel sektör arasında yakın koordinasyon gerektirmektedir.

Koordinasyonun baştan tereddüt yaratabilecek kapsamlı yapılar yoluyla kurumsallaştırılması uygulamada sorunlara yol açabilir.

Çalışma Grubu, bunun yerine, ilk adım olarak Türkiye’nin enerji stratejisinin temel iki alanında yol haritalarını çizmek üzere iki geçici ve şeffaf komitenin oluşturulmasını önermektedir.

Komitelerde, önde gelen özel sektör oyuncularının yanı sıra ilgili kamu yetkililerinin de görev almaları öngörülmektedir:

i) Türkiye-Irak/Bölgesel Enerji İşbirliği Komitesi
ii) “Doğalgaz Ticaret Merkezi olarak Türkiye” Yol Haritası Komitesi

Bu komiteler, Türkiye’nin uzun vadeli enerji stratejilerini destekleyecek, kamu ve özel sektör arasında daha yakın koordinasyona dayalı kurumsal yapıların oluşturulmasını hedeflemelidir.

DİPNOTLAR;

56. IEA (2010), Medium-Term Oil and Gas Markets 2010, OECD/IEA, Paris, s. 200.
57. TPAO’nun Şah Deniz’deki %9’luk oranı bir istisnadır.


***


FOSİL YAKIT PİYASALARI VE PİYASA DİNAMİKLERİNDE YAPISAL KIRILMA BÖLÜM 3

FOSİL YAKIT PİYASALARI VE PİYASA DİNAMİKLERİNDE YAPISAL KIRILMA  BÖLÜM 3



Bu nedenle, petrole endeksli ve spot gaza bağlı fiyatlandırma arasında siyasi tercihi yapmak kolay değildir. Temel değişim, spot piyasaya bağlı fiyatlandır manın geçerli bir alternatif haline gelmiş olmasıdır. Dolayısıyla, politika yapıcıların da gaz satın alma planlarında bu durumu hesaba katmaları gerekmektedir.
Amerika’daki kaya gazı kaynaklarındaki artışın ve LNG/boru hattı kapasitesindeki fazlanın neden olduğu gaz bolluğunun fiyatları frenlemesi olasıdır. Ancak bu durum, Çin ve Hindistan’ın hızla artan talebinin, arzı beklenenden daha erken bir tarihte tüketmesiyle değişebilir.

Orta ve uzun vadede, yenilenebilir enerjinin azalan birim maliyetlerinin, enerji üretiminde gazın fiyat duyarlılığını artırması ve gaz fiyatları üzerinde yapısal fren işlevi görmesi beklenebilir.
Bu nedenle, ulusal arzda spot piyasa fiyatlandırmasının ulusal enerji faturalarına olumlu katkı yapabileceğini varsaymak için yapısal nedenler mevcuttur. 

Bu olasılığın daha fazla irdelenmesi gerekmektedir.

Spot gaza bağlı fiyatlandırmaya geçişin pratik boyutu ayrı bir konudur. Kısa vadede, genellikle LNG alımları spot fiyatlandırmadan etkilenir ama Türkiye’de LNG’nin işlem kapasitesi sınırlıdır. Orta ve uzun vadede, yeni yapılacak yeniden
gazlaştırma tesisleri fiyatlandırma uygulamalarında böyle bir değişimin olma ihtimalini artıracaktır. Benzer şekilde, Türkiye mevcut boru hattı sözleşmelerini yeniden müzakere edebilir ya da boru hattı alım fiyatlarını belirli oranda spot seviyelerine bağlayan yeni kontratlar müzakere edebilir.

Gaz bolluğunun bir sonucu olarak, uzun vadeli tedarikçiler petrole endeksli fiyatlandırma formüllerini bazı alıcılar ile sınırlı sürelerle değiştirmeyi kabul etmişlerdir. Gazprom ve E.ON Ruhrgas, gaz hacminin %15’ini üç yıllık bir dönem için spot fiyatlara bağlamaya razı olmuştur. Gas Terra ise, yeni sözleşmelerde gaz fiyatlarını petrole endeksli fiyatlandırmadan ayıran maddelere yer vermekte dir.56  Piyasa güçleri, daha şimdiden, tedarikçileri spot gaz fiyatlarına endeksli fiyatlandırmayı bir seçenek olarak

sunmaya ikna etmektedir. Gaz piyasalarının yapısındaki dönüşüm de gaz fiyatlandırmasının dinamiklerini şimdiden etkilemektedir. Türkiye’nin spot gaza bağlı fiyatlandırmayı ülkenin gaz faturasına dahil etmeye karar vermesi halinde, mevcut sözleşmeleri yeniden müzakere etmek ve/veya yeni arzlarda sistemli bir şekilde spot fiyatlandırmasına geçmek için kararlı bir politika girişiminde bulun ması gerekecektir.

Kısmi spot fiyatlandırmasına geçme kararı ve bunun ayrıntılı formülasyonu teknik bir konudur. Ancak bunun arzulanır ve ihtimal dahilinde bir seçenek olduğunu düşünmek için yeterince neden bulunmaktadır. Gaz piyasalarının giderek daha entegre, likit ve güvenilir hale gelmesi durumunda, bu seçenek giderek daha da geçerli olacaktır. Türkiye enerji politikasını planlamada
bu dönüşüm için hazırlıklı olmalıdır.

2.2. Petrol

Petrol fiyatı küresel piyasalarda belirlendiğinden, Türkiye diğer ülkelerin karar vericileriyle birlikte fiyat dalgalanmalarıyla mücadele etmektedir.

Fiyatlarla ilgili bu geleneksel politika sorununun ötesinde, stratejik planlamada göz önünde bulundurulması gereken diğer olasılık da, petrol fiyatlarında meydana gelebilecek kalıcı yapısal artıştır.

Talep cephesinde, yakıtlar arası ikame mekanizmaları, politika tasarımının temel öğesi olmalıdır. Esnek yakıtlı taşıtlar, CNG’yle çalışabilen çift yakıtlı taşıtlar ve elektrikli taşıtlar, yakıtlar arası ikame imkânını güçlendirebilecek altyapı dönüşümleridir.

Arz cephesinde, kalıcı fiyat artışlarına karşı korunma mekanizmalarına ağırlık verilmelidir. Petrol ithalatçısı Türkiye için, zor olmakla birlikte en makul mekanizma, bu gibi ihtimallere karşı doğal korunma mekanizmaları planlamak ve bunlara yatırım yapmaktır.

Üretime dönük petrol varlıklarına yapılacak yatırımlar, doğal korunma sağlayabilir. Bu varlıkların Türkiye’ye transit bağımlılılığı olan bir ülkede yer alması, özellikle güvenilir mekanizmalar teşkil edecektir. Irak’taki yeni petrol sahalarına yatırımlar bu bakımdan önemli bir fırsat sunmaktadır.

Alternatif olarak, yukarıda tartışılan ikili bağımlılıklar, bir fiyatlandırma bağlantısını içerecek şekilde de tasarlanabilir. Petrol üreticisi ülkeyle karşılıklı bağımlılık, Türkiye’nin enerji transit ülke rolüne ya da temel malların ihracatına dayandırılacak olursa, geçiş ücreti ya da mal fiyatlandırmaları, önceden belirlenmiş koşullara göre petrol fiyatlarına bağlanabilir.



ÖNERİ 5:

Doğal gaz ve petrol fiyatlandırmaları piyasa yapılarıyla yakından ilişkilidir:

i- Gaz piyasalarının artan entegrasyonu, petrole bağlı geleneksel fiyatlandı  manın yanında, daha likit ve güvenilir spot doğalgaz fiyatlandırmasının oluşmasına zemin hazırlamaktadır. Türkiye, ülkenin gaz satın alma stratejisini planlayıp şekillendirirken bu değişimi göz önünde bulundurmalıdır.

Mevcut gaz bolluğu ve yenilenebilir kaynakların birim maliyetinin uzun vadede düşme trendinde olması, gaza bağlı spot fiyatlandırmaya en azından kısmi bir geçişe şimdilik destek vermektedir. Bu geçiş, mevcut sözleşmelerin yeniden müzakere edilmesiyle ya da yeni satın alma anlaşmalarında spot piyasa
fiyatlandırmasının tercih edilmesiyle sağlanabilir.

ii- Yapısal değişimler petrol fiyatlarında kalıcı bir artış yönünde baskı oluşturabilir.

Türkiye’nin petrol arzı stratejisi, bu gibi gelişmeleri yakından izlemeli ve bu gibi düşük olasılıklı, yüksek tesirli ihtimallerin ekonomik etkilerine karşı doğal korunma mekanizmalarını devreye sokmaya hazır olmalıdır. Petrol varlıklarında üretime dönük yatırımlar ve petrol ihracatçısı ülkelerle petrol fiyatına bağlı  karşılıklı temel meta bağımlılıkları muhtemel seçenekler olarak göz önünde bulundurulmalıdır.

3. Enerji yatırımları ve “transit ülke” stratejisi üzerindeki olası
etkiler

Türkiye’nin önemli bir geçiş ülke olma stratejisi esasen enerji koridoru işlevine odaklanırken, bir yandan da enerji ticaretinde daha merkezi bir role sahip olma amacına hizmet etmektedir.

Salt koridor işlevi ekonomik açıdan düzenli ama sınırlı bir gelir akışı sağlamakta ve Türkiye’nin enerji ticaretinde faal ve öncü bir oyuncu olabilme ihtimalini içermemektedir.

Siyasi anlamda, koridor işlevi, ihracatçı ve ithalatçı ülkelerin Türkiye’nin güvenli boru hattına erişim sağlama hizmetine bağımlılığına neden olur. Ancak, sorumlu bir uluslararası aktör, boru hattı hizmete girdikten sonra böyle bir bağımlılığı çok özel durumlar hariç gündeme getiremez. Koridor işlevi sadece çatışma veya diğer güvenlik krizlerinden kaynaklanan enerji arz sisteminin çöküşü gibi çok olağanüstü durumlar sırasında enerji güvenliğine katkıda bulunabilir. Ayrıca, koridor işlevi şu ana kadar Türkiye’ye komşu ülkelerin arama, çıkarma ve üretim faaliyetlerinde etkin bir ortak olmasını sağlayacak gerekli imkanları sağlamamıştır.57

Kabul edilmelidir ki, koridor işlevi, merkezi ticaret rolüne göre nispeten uygulan ması daha kolay bir stratejidir. Koridor işlevinin daha faal bir ticaret rolü için ön koşul olduğu da öne sürülebilir.

Ancak, küresel gaz piyasasının yapısındaki değişiklikler bu değerlendirmeyi yeniden gözden geçirmeyi gerekli kılmaktadır.

Yapısal değişim bölgesel enerji ticaretinde Türkiye’nin stratejik rolünün dikkatli bir biçimde yeniden düşünülmesini ve şekillendirilmesini gerektirebilir.

Doğalgaz piyasalarında tedarikçilerden alıcıların üstünlüğüne yönelik mevcut dönüşüm yapısal bir değişimin ilk evresi olabilir.

Gaz bolluğu ve LNG ticaretinin artması alıcılara büyük bir arz hacmi ve çeşitlilik imkanı sağlamaya başlamıştır. Alıcıları destekleyen mevcut denge devam ettiği sürece, talebe erişimi sağlamanın ve onu kontrol etmenin uluslararası gaz piyasalarının temel rekabet unsurlarından biri haline gelmesi de muhtemeldir.
Bu durumda, küresel ticaret alanında talebin koordinasyonunu sağlayan özel aktörlerin ilgisini çekmek ulusal tedarikçileri ikna etmek kadar önemli olacaktır.

Eğer bu aşama kalıcı bir değişime işaret ederse, o zaman Türkiye için daha merkezi bir ticari rol üstlenme ve komşu ülkelerdeki arz ile artan LNG talebini ve geleneksel boru hattına dayanan talepleri buluşturma fırsatı doğabilir. Her ne kadar bunun gibi bir fırsatın doğması böyle bir stratejinin Türkiye için mutlaka ticari açıdan arzulanacağı anlamına gelmese de, ülke için yakından takip edilmesi gereken yeni bir stratejik seçenek sunmaktadır.

Bu yeni gelişen ortamda üstlenilecek ticari rol, özel sektörün ticari öncelikleriyle tedarikçi ülkelerin çıkarlarınının eşgüdümünü sağlamak durumundadır. Özel sektör ayağında, Türkiye’nin gaz ticaretinin merkezi haline geleceği bir ortamda, ticaret yapanların ve portföy yatırımcılarının kendilerini Türkiye’de yaratılacak
değerde paydaş olarak konumlandırmalarını sağlayacak ortak çıkarların oluşturulması çok kolay değildir. Ancak, bu oyuncuları Türkiye’nin merkezi rolüne ikna etmek LNG piyasalarının gelişimi ve gaz piyasalarının evrimi sayesinde kolaylaşmaktadır.

Arz kısmında ise, gaz zengini komşu ülkeler, zaman içerisinde, LNG sıvılaştırma altyapısı da dahil olmak üzere gerekli tesislerin sağlandığı faal bir ticaret noktasına erişimi kendi çıkarlarına uygun bulabilirler. Herhangi bir piyasa ortamında olduğu gibi, burada da artan hacmin sağladığı verim dinamiklerinin söz konusu olması muhtemeldir. Makul bir ticaret hacminin oluşması yeni talebi
ve bölgesel arzı tetikleyecektir. Tedarikçi komşu ülkelerdeki siyasi çıkmazlar göz önünde tutulduğunda, gelişen bir enerji ticaret merkezinin varlığı karar verme sürecini hızlandırabilir.

Türkiye’de aktif bir enerji piyasasının varlığı, zaman içerisinde, İran’ın bile küresel sisteme girişini kolaylaştırma ve hızlandırma potansiyeline sahiptir.


Başarılı bir enerji ticaret bölgesinin oluşumu, Türkiye’ye aynı zamanda uzun zamandır eksikliğini duyduğu, tedarikçi devletlerin enerji varlıklarında paydaş olma imkanını da sağlayabilir. Portföy yatırımcıları olası bir enerji ticaret bölgesinde paydaş olabilirlerse, bu oyuncularla birlikte ortak finansman sağlamak ve bölgede dikey bütünleşmiş yapılar oluşturmak imkan dahilinde olabilir.

Doğalgaz ticaret merkezi girişiminin planlanması, koordinasyonu ve son uygulaması şüphesiz yoğun çaba gerektirecektir. Hukukun üstünlüğü, öngörülebilir mevzuat ile düzenlemeler ve düşük işlem maliyetleri böyle bir girişimin olmazsa olmazıdır. Ancak, ölçeklenirlik, ulusal avantaj ve bu avantajın doğuracağı dolaylı sonuçlar düşünüldüğünde getirinin yüksek olması muhtemeldir.

Türkiye’nin gaz ticaretinde daha merkezi bir role sahip olmasının ekonomik fizibilitesi mutlaka yapılmalı, kapsamlı bir uygulanabilirlik değerlendirmesi ve yol haritası hazırlanmalıdır.
Küresel doğalgaz piyasasındaki değişiklik, küresel enerji düzeninin her cephesine nüfuz edecektir. Eski sınırlamalar evrilebilir, zayıflayabilir ya da hatta tamamen ortadan kalkabilir. Türkiye’nin geçiş ülkesi olma stratejisi ile bölgesinde arama, çıkarma ve üretime yönelik yatırım politikaları yeniden değerlendirilmeli ve
eğer gerekli ise revize edilmelidir. Mevcut dönüşümün sunacağı imkanlar Türkiye’nin enerji rolünün geleceği açısından çok önemli fırsatlar sunabilir.

4. CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..,,


***

FOSİL YAKIT PİYASALARI VE PİYASA DİNAMİKLERİNDE YAPISAL KIRILMA BÖLÜM 2

FOSİL YAKIT PİYASALARI VE PİYASA DİNAMİKLERİNDE YAPISAL KIRILMA  BÖLÜM 2




     Deniz güvenliğinin ötesinde, uzun yatırım devrelerinin ya da kısa vadeli finansal spekülasyonların enerji fiyatlarında yol açtığı aşırı istikrarsızlık, bazı ülkeleri alternatif arz düzenlemelerine yönelmeye teşvik edebilecektir. Bu da diğer bir yapısal hassasiyet unsurudur. Uzun vadeli sözleşmeler ya da üretime dönük kaynaklara sahip olma, stratejik güvenlik kaygılarını azaltmaya
yardımcı olabilir. Afrika ve Latin Amerika’daki Çin yatırımları bu yöndeki hamlelerdir.

    Petrol ticaretinde, arzı küresel piyasadan uzaklaştıran ikili alımsatım işlemlerinin etkisi kısa vadede muhtemelen sınırlı olacaktır.

Öte yandan, bu gibi düzenlemeler çoğalırsa, petrol ticaretinin küreselleşmiş yapısı tehlikeye girebilir. Kısmen bölünmüş bir petrol piyasası bile, farklı ekonomik ve jeopolitik güvenlik kaygıları nedeniyle, çok farklı küresel bir enerji düzeni ortaya çıkarabilecektir. 20-30 yıllık bir perspektifte, Türkiye’nin enerji politikasının bu düşük olasılıklı, yüksek tesirli yapısal değişim unsurunu da hesaba katması makul olacaktır.

    Gaz ticaretinde, yapısal kırılma olasılığı daha güçlü ve yakındır. Bölünmüş bir piyasa yapısından piyasa entegrasyonuna doğru bir eğilim olduğu görülmektedir. Ancak küresel emtia piyasalarıyla ilgili güvenlik ve fiyat istikrarsızlığı kaygıları, küresel gaz ticaretinin bütün oyuncular tarafından tam olarak benimsenmesini sınırlayabilir. Petrole karadan erişime önem veren Çin, buna paralel olarak, Türkmen gazına daha şimdiden sondaj ve boru hattı yatırımları yapmaktadır.

Yine de gaz piyasasındaki entegrasyon eğilimi etkisini göstermektedir. AB ile Rusya Federasyonu arasındaki karşılıklı enerji bağımlılığı üzerinde LNG ticaretinin yakın zamanda gözlemlenen dönüştürücü etkisi, bu yönde örnek olarak kaydedilmelidir. İngiltere, İspanya, Fransa ve İtalya gibi AB ülkeleri, LNG’yi yeniden gaza dönüştürme tesislerine büyük yatırımlar yapmaktadır. Avrupa için alternatif gaz arz kaynaklarının bulunması, pazarlık gücü dengesini değiştirmektedir. Pazarlık gücündeki değişim, etkisini şimdiden Rusya Federasyonu’nun uzun vadeli sözleşmeleri yeniden müzakere etmeye razı olmasında ve Asya piyasalarına daha fazla odaklanmasında göstermektedir. Rusya Federasyonu ile AB arasındaki karşılıklı bağımlılığın evrimi, gaz piyasalarının küresel entegrasyonunun doğrudan bir sonucudur.

Bu değişim sürecinin Türkiye’nin transit ülke rolü ve Hazar bölgesi kaynaklarına erişimi üzerinde de yansımaları olabilecektir



TESPİT 10 

ii. Küresel fosil yakıt piyasası yapısındaki bir dönüşüm neden önemli olacaktır?

    Piyasa yapısındaki değişimlerin Türkiye’nin enerji politikasına olası etkilerini değerlendirmeden önce, söz konusu değişimlerin
aşağıdaki alanlardaki küresel yansımalarını ele alarak, çerçeveyi kısaca özetlemekte fayda vardır:

i.   Enerji güvenliği,
ii.  Fiyatlar ve fiyatlandırma,
iii. Ticaret ve yatırım yapıları.


1. Enerji güvenliği üzerindeki olası etkiler

    Teorik olarak, küreselleşmiş enerji piyasaları arz güvenliği sağlar ve tüm ülkeler için piyasa dinamikleri içerisinde herkese açık bir pazarlık ortamı oluşturur. Küreselleşmiş bir piyasada, tek bir tedarikçinin ya da ithalatçının fiyatları etkileme ya da arz güvenliğini tehdit etme yeteneği sınırlıdır. Tedarikçileri birbiriyle ikame etme imkânı, tedarik ya da geçiş ülkelerinin
bu ağırlıklarını ithalatçılar üzerinde siyasi ya da ekonomik nüfuz aracı olarak kullanabilmeleri riskini sınırlar. Bu nedenle, piyasaların küreselleşmiş olması, uluslararası enerji ticaretinde nispeten sağlam bir enerji güvenliği paradigması sunar. Çeşitli ticaret ortakları arasındaki piyasaya dayalı alışveriş, jeopolitik dengeleri bozabilecek karşılıklı bağımlılıkları ortadan kaldırır.

   Bunun alternatifi olan bölünmüş piyasalar paradigması ise, bazı tarafların, çoğunlukla da tedarikçilerin, ticari olmayan ağırlık kazanmasına yol açan karşılıklı jeopolitik bağımlılıklarla iç içe geçmiştir. Türkiye’nin doğalgaz arz güvenliği ile ilgili kaygıları ve kaynaklarını çeşitlendirme arzusu, bu ikili bağımlılık koşullarının ülkede uyandırdığı endişenin yansımasıdır.

Gaz ticaretinin iç içe geçen bağımlılıkları, bu ikili güvenlik kaygılarının ötesinde, ticari açıdan akılcı girişimleri erteleyen karmaşık siyasi çıkmazlar da üretmektedir. Örneğin, AB ile Rusya Federasyonu arasındaki gaz bağımlılığını Rus tarafının devam ettirmek istemesi Hazar bölgesinden gaz ihracatına, dolaylı olarak da Türkiye’nin transit ülke rolüne kısıtlayıcı etki yapmaktadır.

Rusya Federasyonu’nun Avrupa’yla gaz ticareti stratejisi, büyük ölçüde, Avrupa’nın Rus gaz arzına bağımlı bırakılması, dolayısıyla da rakip Hazar bölgesi gazına erişiminin geciktirilmesi stratejisine dayanmaktadır. Rusya Federasyonu nun güneyden gaz akışını sağlayacak projelerle ilgili bariz isteksizliği bu tercihin bir göstergesidir. Ulusal çıkarlar açısından anlaşılır olmakla birlikte, küresel açıdan verimsiz olan bu gibi stratejiler, bölünmüş piyasa yapısı bağlamında sıklıkla karşılaşılan neticelerdir.

 2. Fiyatlandırma üzerindeki olası etkiler

    Petrol fiyatları likit küresel piyasalarda belirlenir. Farklı gösterge petrol fiyatları (WTI, Brent) genellikle birbirini yakından takip eder.47
Spekülasyon ve stok birikimi bu piyasalar arasında fiyat farkının oluşmasına yol açabilse de,48 bunlar birbirine bağlı piyasalardır.
OPEC’in ihracatı da bu gösterge düzeylerine bağlıdır. Farklı piyasalar arasındaki fiyat korelasyonu, petrol piyasalarının küreselleşmesini tartmak açısından yararlı bir ölçüdür.

    Öte yandan, doğalgaz için küresel bir fiyat yoktur. ABD, Avrupa ve Asya-Pasifik bölgesinde fiyatlandırma sistemleri farklıdır. Doğu Asya ve Avrupa’da çoğu işlem, petrole endeksli uzun vadeli sözleşmelerden oluşurken, ABD ticaretine spot gaz piyasaları hakimdir.

Son dönemdeki gelişmeler, spot fiyatları ile petrole endeksli fiyat düzeyleri arasındaki farkı büyütmüştür. Kaya gazından kaynaklanan gaz bolluğu, ABD’deki spot fiyatlarını, enerji eşdeğeri petrol fiyatlarının çok altına düşürmüştür. LNG arbitraj bağlantısı, ABD ve diğer bölgesel piyasaları arasındaki fiyatları kısmen birbirine yaklaştıran mekanizma işlevi görebilir. ABD’de yeni sıvılaştırma tesisleri ve ihracat için gerekli izinlerin verilmesi küresel arbitraj ticareti için zorunlu hale gelecektir. Her ne kadar Amerikan gaz ihracatı terminalleri için izinler şu ana kadar sınırlı olmuşsa da, gelecek yıllarda bu rakamların artması muhtemeldir.49
Petrole endeksli uzun vadeli sözleşmeleri olan Avrupa’daki gaz tüketicileri, büyük maliyet farklarıyla karşı karşıya kalmışlar ve bazıları tedarikçilere baskı yaparak sözleşme fiyatlarının yeniden müzakere edilmesini sağlamışlardır. Petrole bağlı bölgesel gaz fiyatlandırması ile LNG aracılığıyla küresel spot fiyatlandırması arasındaki farklılaşma yoğun fiyat pazarlıklarına sebep olmaktadır.

Gaz bolluğunun ve LNG arzındaki büyümenin devam etmesi durumunda, küresel gaz piyasasının giderek büyüyen bir bölümü spot ya da spota endeksli gaz fiyatlandırmasına geçebilir.

   Küresel olarak belirlenecek olası spot fiyat nedeniyle doğalgaz piyasa yapısında meydana gelebilecek dönüşüm, Türkiye gibi ithalatçılar için enerji maliyeti açısından önemli sonuçları olan çok farklı fiyatlandırma dinamikleri doğurabilecektir.
Spot fiyatların petrole endeksli fiyatlar karşısında mevcut maliyet avantajının, gelecek yıllarda tersine dönebileceği de belirtilmelidir.
Doğalgaz altyapı yatırımlarındaki düşük fiyatlardan kaynaklanan ertelemelerin, uzun vadede gaz fiyatlarının yükselmesine yol açma riski vardır. Gaz piyasasında süregelen entegrasyonun maliyet etkisini ivedilikle dikkate almayı gerektiren husus, mevcut düşük spot fiyatlardır. Ancak uzun dönemli esas hedef, bu dönemsel fiyat avantajına odaklanmayarak, Türkiye’nin gaz satın alma stratejisini küresel gaz fiyatlandırma mekanizmasındaki muhtemel köklü değişime hazırlamak olmalıdır. Bu hazırlık, sözleşme tasarımından finansal risk yönetimi operasyonlarına kadar bir dizi öğeyi içerecektir.

   Piyasa yapısındaki değişimlerin enerji ürünlerini fiyatlandırma uygulamaları üzerinde doğrudan etkisi vardır. Türkiye’nin ulusal yüksek gaz faturası düşünüldüğünde, küresel gaz arzında yeni fiyatlandırma dinamiklerine hazırlıklı olunması büyük önem taşımaktadır.

3. Ticaret ve yatırım yapıları üzerindeki olası etkiler

Büyük küresel piyasaların, ticaret ve yatırım dinamikleri daha aktif ve oyuncu sayıları daha fazladır. Piyasalar likitleştikçe, riskleri ayrıştırmak ve yeniden dağıtmak için daha ayrıntılı ticari işlemler geliştirilmekte ve ticari faaliyetler enerji alanının merkezine taşınmaktadır. Benzer şekilde, çeşitli enerji varlıklarına yatırım yapan portföy oyucularının sayısının artması beklenebilir.

   Doğalgaz sisteminin arama, çıkarma, sıvılaştırma, taşıma, yeniden gazlaştırma ve depolama gibi pek çok bileşeni vardır.

Dikey olarak entegre işlemler giderek yaygınlaşmaktadır. Katar gazının İngiltere’ye arzı bunun bir örneğidir. LNG tedarikçisi Katar, Galler’deki South Hook terminaline de yatırım yapmıştır. Benzer şekilde, Avustralya gazının Japon alıcıları, Gorgon gibi üretime dönük varlıklarda hisse satın almıştır.

   Portföy yatırımcıları, yeni gelişen küresel gaz düzeninde bir diğer kilit oyuncu grubunu oluşturmaktadır. Bu yatırımcılardan;
uluslararası petrol ve gaz şirketleri ile zincirin orta halkasındaki oyuncular, dünya genelinde arama, çıkarma, sıvılaştırma, yeniden gazlaştırma ve pazarlama tesislerine yatırım yapmaktadır. Böylece bu büyük küresel oyuncular, enerji sektörünün temel oyuncuları ve finansörleri durumuna gelmektedirler.

   Ticarete odaklanan oyuncular da, satıcı ve/veya alıcı portföylerini kullanarak enerji teslimatlarını eşleştirdiklerinden, ticaret alanının
önemli unsurlarıdırlar. Bunlar, toptan enerji satın alabilmek ya da satabilmek için tüketicileri ya da üreticileri bir araya getirmekte
ve alım- satım işlemi üzerinden kâr elde etmektedirler.



TESPİT 11 


iii. Türkiye’nin enerji politikası ve küresel enerji piyasasının yapısı 

    Gaz piyasaları, karşılıklı bölgesel bağımlılıkların gevşemesi, spot fiyatlandırmanın artması ve küresel ticari oyuncuların sayısının 
çoğalmasıyla birlikte daha da küreselleşebilir. 

Bu dönüşüm yavaş ilerleyen bir süreç olabileceği gibi, LNG arzında kritik eşiğin aşılmasından sonra, belli bir noktada hız da kazanabilir.
Bir diğer olasılık ise talep baskıları ve güvenlik kaygıları nedeniyle ithalatçıların enerji güvenliği önlemi olarak arz kaynaklarına fiziksel (coğrafi) yakınlığı tercih etmesi sonucu söz konusu dönüşümün hiçbir zaman gerçekleşmemesidir. Burada kaydedilmesi gereken en önemli nokta, böyle bir değişimin gerçekleşme olasılığının gerçekleşmeme olasılığından yüksek olması ve Türkiye’nin enerji politikasının bu ihtimali hesaba katarak tasarlanması gerekliliğidir.

Petrol piyasalarında ise, aksi yönde bir değişimin gerçekleşme olasılığı düşüktür. Bununla birlikte kısmi bir bölünmenin ilk işaretlerini saptamak için petrol piyasalarındaki gerginlik vejeopolitik gelişmeler dikkatle izlenmelidir.
Gelişmelerin politikalar üzerindeki olası etkileri ele alınırken, bu bölümün başındaki akış sırası korunarak sırasıyla enerji güvenliği, enerji maliyetleri ve enerji ticareti/yatırımları üzerindeki etkiler değerlendirilmiştir. Türkiye’nin transit ülke rolü üzerindeki olası etkileri ise, yatırım konularıyla birlikte tartışılacaktır.

1. Enerji güvenliği üzerindeki olası etkiler

1.1. Doğalgaz arz güvenliği

     Bölünmüş yapıdaki piyasalarda, enerji ithalatçısı konumundaki ülkeler, genellikle toplam ithalat bileşimi içinde tek bir arz kaynağının ağırlığını azaltmaya ve kaynakları çeşitlendirmeye gayret ederler. Bunun yanı sıra, arz riskleri karşısında ağırlık oluşturabilecek ikili karşılıklı bağımlılıklar yaratmaya da çalışabilirler. Bu gibi karşılıklı bağımlılıklar temel mallar ya da hammadde bağımlılığını kapsayabileceği gibi enerji transit bağımlılığını da içerecek şekilde genişletilebilir.
Türkiye’nin mevcut doğalgaz arz güvenliği, bölünmüş piyasa modeline dayanmaktadır. Türk ekonomisi, özellikle de enerji sektörü, doğalgaza büyük ölçüde bağımlıdır. Doğalgaz tüketiminin %50’sinden fazlası tek bir tedarikçiden –Rusya Federasyonu–, %80’inden fazlası da Rusya Federasyonu, İran ve Azerbaycan olmak üzere üç tedarikçiden, tamamı boru hattı ticaretiyle karşılanmaktadır (Tablo 4). Bu durum, ulusal enerji güvenliğinde temel zafiyete işaret etmektedir.

Başlıca tedarikçi olan Rusya Federasyonu’yla dengeli karşılıklı bir bağımlılık söz konusu değildir. Türkiye’nin enerji transit ülkesi rolü, Rusya Federasyonu karşısında kendisine sınırlı ağırlık sağlamaktadır. Rus petrolünün Boğazlar’dan taşınması uluslararası hukukun koruması altında olduğu gibi, Türkiye halihazırda Rus gaz ihracatı için transit ülke konumunda da değildir.

   Sınırlı tedarikçi grubuna aşırı bağımlılık yaratan bu durum karşısında, Cezayir, Nijerya ve Katar’dan50 LNG ithalatıyla arz tabanını çeşitlendirmeye yönelik çabalar mevcuttur. Güvenilir ve likit küresel LNG piyasalarına geçiş, LNG kullanımına yönelik artan eğilimi giderek kolaylaştıracak ve haklı kılacaktır.

Azerbaycan ile Şah Deniz II gaz sahasına erişime yönelik gerçekleştirilen anlaşma aynı zamanda arz üzerindeki baskıyı bir miktar hafifletecektir. Ancak Türkiye’nin çok az sayıdaki aktöre olan bağımlılığı devam edecektir.

Ayrıca Irak, Mısır ve Türkmen gazına erişim için yeni boru hatları ve anlaşma planları da mevcuttur. Mısır ve çevresindeki siyasi istikrarsızlık ve Türkmenis tan’la ilgili bölgesel siyasi engeller düşünüldüğünde, Irak orta vadede nispeten daha ümit verici bir fırsat sunmaktadır. Ancak Irak gazına erişimin, daha kapsamlı bir ikili enerji işbirliği çabasının parçası olarak ele alınması gerekmektedir [KUTU 2]. Daha uzun vadeli doğalgaz arz perspektifi, İran’ın geniş gaz kaynaklarını da göz önünde bulundurmalı ve uluslararası siyasi kaygılar ve çatışmalar son bulduğunda süratle İran’ın gaz ihracatının kolaylaştırılması planlanmalıdır. Son olarak, yakın zamanda Doğu Akdeniz’de bulunan doğalgaz rezervleri Türkiye’nin alternatif gaz tedarikçilerine erişimi için yeni seçenekler ve fırsatlar sunmaktadır.

Ancak, süreç mülkiyet anlaşmazlıkları ile ilgili yasal ve siyasi güçlüklerin dikkatli bir biçimde yönetilmesini gerektirmektedir.
Çalışma Grubu, ulusal politikanın, kaynak çeşitlendirmeyi stratejik bir hedef olarak daha sistemli bir şekilde ortaya koyması ve takip etmesi gerektiği inancındadır. Açıkça tanımlanmış ve ölçülebilir hedefler, küresel gaz arzının değişen ortamında ulusal politikaya rehberlik etmelidir. Yükselen LNG ticareti ve likit gaz piyasaları, Türkiye’nin potansiyel gaz kaynaklarını komşularının ötesine genişletmesini gerçekçi bir hedef haline getirmektedir.

    Net olarak tanımlanan ve izlenen bir enerji güvenliği kuralı aynı zamanda; hesap verebilirlik, şeffaflık ve uzun vadeli stratejik süreklilik sağlayacaktır.
Arz bileşimini yeniden şekillendirmek için gerekli manevra alanı bugüne kadar sınırlı kalmıştır. Bunun yerine gaz politikasında, çok geniş siyasi sonuçları da olan, karşılıklı bağımlılıklara dayalı bir yöntem benimsenmiştir.

    AB’nin arz güvenliği için yakın zamanda benimsediği kural, Türkiye koşullarına uyarlanarak orta vadeli enerji güvenliği önlemi olarak kurgulanabilir.51 Aralık 2010’da yürürlüğe giren AB Düzenlemesi, doğalgaz güvenliğinin hacim olarak en büyük gaz arzı altyapısındaki olası bir aksamayla baş edebilecek esneklikte olmasını öngörmektedir (n-1). Bir başka deyişle, en büyük arz altyapısındaki olası bir aksama süresince, ekonominin faaliyetini sürdürmeye hazırlıklı olması gerekmektedir. Türkiye, orta vadede benzer bir n-1 kuralını benimsemelidir. Ayrıca, Türkiye’nin çeşitli arz altyapıları arasındaki yüksek risk korelasyonu dikkate alındığında, söz konusu n-1 kuralının, bu defa iki arz kaynağındaki aksamaları göğüsleyecek bir n-2* kuralıyla güçlendirilmesi gerekmektedir.

n-1 kuralı, Türkiye için 2009’da Ukrayna’yla bağlantılı Batı boru hattı kesintisi ve İran’ın gaz arzında yaşanan çeşitli kesintiler vesilesiyle sınanmıştır. Ancak en büyük arz altyapısı olan Mavi Akım boru hattındaki bir kesinti karşısında sistemin esnekliğinin ne olacağı henüz test edilmemiştir. n-1/n-2* kuralı gibi bir arz güvenliği hedefine erişmek için, çeşitli politika unsurları arasında koordinasyon sağlanması gerekmektedir:

- Yeni arz kaynaklarına zamanında yatırım: Mevcut altyapıyla arasında düşük korelasyon olan ve düşük riskli arz kaynaklarına yatırım yapmaya öncelik verilmelidir. Örneğin, Türkmen gazına erişim çeşitli nedenlerle son derece
arzulanır olmakla birlikte, mevcut boru hattı altyapısının kullanılması, n-1 kuralındaki enerji güvenliği kaygılarını hafifletmeyecektir.

   LNG arzının mevcut altyapıyla risk korelasyonu daha zayıf olacağı için güvenlik açısından cazip bir arz kaynağı sunmaktadır. 

   n-1/n-2* kuralı uyarınca arz tabanını çeşitlendirmek için, Türkiye’nin muhtemelen “yeniden gazlaştırma” kapasitesine yatırım yapması gerekecektir.
Entegre ve derinlik kazanan piyasalara doğru dönüşümün fiilen gerçekleşip gerçekleşmediğini değerlendirmek için, spot LNG piyasalarının evrimini izlemek de önem taşımaktadır.

Böyle bir değişimin gerçekleşmesi halinde, mevcut altyapıyla korelasyonu olmayan, düşük riskli LNG arz kaynaklarının n-1 ya da n-2* kuralına göre en öncelikli arz kaynakları arasında olması gerekmektedir.52

   Arz kaynaklarını çeşitlendirme yönündeki stratejik çabaya paralel olarak, şu anda şekillenmekte olan entegre gaz piyasalarındaki kısa vadeli aksamalara ya da dalgalanmalara karşı alınacak önlemlere yatırım yapmak da önem taşımaktadır:

- Depolamaya yatırım: Türkiye’nin acil durumlar için depolama kapasitesi, %10’un altında bir depolama/talep oranıyla, OECD ülkeleri arasında en düşük seviyededir. Enerji güvenliği önlemi olarak, bu kapasitenin artırılması gerekmektedir. Ancak, gaz depolamanın maliyetli olması nedeniyle ihtiyacın titizlikle hesaplanması gerekmektedir. Çeşitlenmiş LNG erişimi ve iyi işleyen spot LNG piyasaları, depolama kapasitesinin düşüklüğünü telafi edeceği gibi bunun tersi de mümkündür.

- Esnek tüketim: Daha önce de vurgulandığı gibi, fosil yakıt tüketiminde ekonominin esnekliği enerji güvenliği açısından çok önemlidir. Yakıt değiştirebilme önemli bir esneklik unsurudur. Kömür santrallerindeki kapasite fazlası, gaz arzı kesintiye uğradığında bu santrallere geçilmesine izin verir. Gaz arzı kesintiye uğradığında, çift yakıtlı santrallerde petrole geçilebilir. Talep kesilince petrole geçme imkânı olan tüketiciler de esnekliğe katkıda bulunurlar. Hiç kuşkusuz, yakıt  esnekliği yedekleme gerektirdiğinden maliyetli bir iştir.

Gaz arzındaki olası bir kesinti azalan taleple dengelendiği ölçüde, acil durumlar için arz ve depolama ihtiyacı sınırlı olacaktır. Aynı şekilde, n-1/n-2* kuralı daha yumuşak bir şekilde uygulandığında, talep, olağan tüketim kalıplarına değil, esnek tüketim kalıplarındaki asgari seviyeye dayanarak hesaplanabilir. Bu nedenle, n-1/n-2* kuralına göre, gerek depolama gerek esnek tüketim yatırımları, birbiriyle bağlantılı arz güvenliği mekanizmasının bileşenleridir.



ÖNERİ 3 

   1.2. Petrol arz Güvenliği


Petrolün küreselleşmiş piyasada ticareti yapılmakta ve buna bağlı olarak, Türkiye çok çeşitli kaynaklardan petrol tedarik edebilmektedir. Petrolle ilgili mevcut enerji güvenliği sorununun niteliği, doğal gazdakinden farklıdır.

   Küreselleşmiş petrol piyasası bağlamında, genel enerji güvenliğinde sorun, küresel petrol ticaretinde bir çöküş ya da finansal açıdan sürdürülemeyecek bir fiyat artışı olasılığıdır.
Türkiye’de ağırlıklı olarak ulaşım sektöründe kullanılan petrol, yıllık petrol tüketiminin %51’ini oluşturmaktadır.53 Türkiye’de şu an için motorlu ulaşım ve taşımacılık büyük oranda petrole bağımlı olup, fiyat esnekliği çok düşüktür.
Petrol arz güvenliğinin daha mutlak bir ulusal güvenlik boyutu da vardır. Silahlı kuvvetlerin talepleri de dahil ülkenin petrol gereksinimi silahlı çatışma dönemlerinde özellikle önem kazanacaktır. Ordunun petrol arzı için denizden erişimi emniyet altına alma becerisinin yanında petrolü rafine etme kapasitesi, stratejik depolama tesislerinin bulunması da, bu ihtimale yönelik politika hazırlığının temel unsurlarıdır.

   Küresel petrol piyasalarının mevcut durumunda, küresel arzdaki kısa dönemli aksamalar ve fiyat dalgalanmaları, ulusal stratejide öne çıkan kaygı konularıdır. Bu gibi durumlarda arz için kaynak depolama, başka ülkelerdeki petrol ve doğalgaz kaynaklarında hisse sahibi olmak, finansal riskten korunmaya yönelik yatırımlar, piyasa dalgalanmalarına karşı alınabilecek olası önlemlerdir. Talebin fiyat artışına duyarlı olması ve azalması, dalgalanmaların bir ölçüye kadar sindirilmesine yardım edecek olmakla beraber mevcut talebin esneklik düzeyi maalesef çok düşüktür. Talep esnekliğinin sağlanması için, taşıt filosunun petrole olan mutlak bağımlılığının azaltılması ve başka enerji kaynaklarıyla işleyen toplu taşıma araçlarının devreye sokulması gerekecektir. Burada da, esneklikten
sağlanacak faydalar, uygulama maliyetleriyle bağlantılı olarak değerlendirilmeli dir.

Fiyat istikrarsızlığı artar ve/veya arz kesintileri sıklaşırsa, küresel piyasada kısmi bir parçalanma yaşanabilir; bu durumda Türkiye yeni koşullara ayak uydurabilmek için daha fazla yapısal mekanizmaya ihtiyaç duyacaktır. Petrol tedarikçileriyle dengeli karşılıklı bağımlılıklar ve petrol üreticisi komşu ülkelerde üretime dönük varlıklarda edinilecek hisseler bu gibi yapısal çözümlerin
öğeleri dir.

Karşılıklı bağımlılıkla ilgili olarak, Türkiye’nin halihazırdaki petrol transit ülkesi statüsü, küresel petrol arzı sisteminde bir çöküş ya da uzun vadeli bölünme ihtimali karşısında önemli avantaj oluşturmaktadır. Türkiye, böyle bir ihtimal ya da yapısal değişim yaşandığında, geçiş rolü karşılığında, tedarikçilerle güvenli arz pazarlığı yapabilir. Petrol transit ülkesi statüsü, bazı tedarikçilerle Türkiye arasında çok temel bir karşılıklı bağımlılık oluşturmanın yanı sıra önemli bir petrol güvenliği mekanizması işlevi de görebilir. Azerbaycan, Irak, Rusya Federasyonu ve Kazakistan için Türkiye bir petrol transit ülkesi olduğundan, bu tedarikçilerin bir kısmıyla dengeli ve karşılıklı bağımlılığın oluşturulması, petrolde arz güvenliğini sağlamak için yeterli olabilir. Söz konusu ülkelerde üretime dönük yatırımlar karşılıklı bağımlılığı daha da artıracaktır.

   Bu ülkeler arasında, Irak’ın sahip olduğu muazzam potansiyel doğrudan bir fırsat sunmaktadır. Coğrafi yakınlık, mevcut boru hattı bağlantısı ve artan ticaret, Irak’ı bölgede doğal bir enerji ortağı haline getirmektedir [KUTU 2].
Yüksek güvenlik riski taşıyan, bölünmüş petrol piyasaları karşısında en etkili yapısal önlem, petrole olan bağımlılığı azaltmak olacaktır. Artan biyoyakıt kullanımı, çift yakıtlı taşıtlar ve uzun vadede elektrikli otomobiller, talep dinamiklerindeki yapısal değişimin öğeleri olup, petrol arzı riski bağlamında Türkiye’nin esnekliğini temelden güçlendirecektir.



ÖNERİ 4 



KUtU 2 


2. Fiyatlandırma üzerindeki olası etkiler


Aşağıda vurgulandığı üzere; ulusal gaz arzının maliyeti, ağırlıklı olarak, uzun vadeli arz sözleşmelerindeki petrole endeksli fiyatlandırma ile belirlenirken; petrol maliyetleri, ağırlıklı olarak, spot piyasa dengesi tarafından belirlenmekte dir.

2.1. Doğal gaz

Gaz piyasalarındaki entegre ve likit spot piyasalara geçiş yönündeki yapısal değişimin, piyasanın yönlendirdiği geçerli bir fiyatlandırma seçeneği sunması olasıdır. Uzun vadeli sözleşmelere dayanan gaz fiyatlandırmasında, petrole endekslemek yerine spot gaz endekslemesine ya da en azından, karma bir formülasyona geçilebilir. Alternatif olarak, gazın gittikçe artan hacimlerde,
uzun vadeli sözleşmeler olmaksızın, spot piyasalarda ticareti de yapılabilir.

Bu durum, hem entelektüel düzeyde hem de uygulama bakımından çok önemli bir politika sınavı oluşturmaktadır. Türkiye ulusal enerji faturasının bir kısmını spot gaz piyasalarına bağlamayı tercih etmeli midir? Bunu tercih ederse, mevcut tedarikçilerini var olan sözleşmeleri değiştirmeye ikna edebilir mi, yoksa sadece yeni gaz arzında spot fiyatlandırmaya mı geçmelidir?
Spot fiyatlar önümüzdeki yıllarda muhtemelen dalgalanacak ve petrole endeksli fiyatlandırmalar dan daha düşük ya da daha yüksek olabilecektir. Son zamanlar da, gaz bolluğunun bir sonucu olarak, gaz fiyatlarının petrole kıyasla çok düşük seviyelere indiği görülmüştür. ABD fiyatının olağanüstü düşük olmasının yanında, Avrupalı ithalatçılar için cazip spot gaz fiyatları da bulunmaktadır.
Ancak düşük gaz fiyatlarının orta vadede daha fazla tüketimi teşvik etmesi ve yeni gaz yatırımlarını frenlemesi olasılığı da bulunduğundan bu durum nihai spot gaz fiyatlarında artışa da yol açabilir.

Bu nedenle, petrole endeksli ve spot gaza bağlı fiyatlandırma arasında siyasi tercihi yapmak kolay değildir. Temel değişim,


DİPNOTLAR;

47. Geçtiğimiz dönemde, WTI ile Brent arasında, esas olarak Cushing’deki lojistik problemlerden kaynaklanan büyük bir fiyat farkı ortaya çıkmıştır. 
     Ancak, ABD’nin Ortabatısı ile Körfez kıyısı arasındaki boru hattında petrolün akış yönünün değiştirilmesi ertesinde bu fark kapanmıştır.
     Blas, J. “WTI-Brent price divergence hits record $16, 10 Şubat 2011”, bkz.
     http://www.ft.com/cms/s/0/3295504e-3550-11e0-aa6c-00144feabdc0.html#axzz1DWIkOjo1.Farchy, J. “Crude Switch Triggers US Oil Recovery”, 17 Kasım 2011, bkz. 
     http://www.ft.com/cms/s/0/07c0c7b0-113a-11e1-9d04-00144feabdc0.html#ixzz1eDMTogv0.
48. Agy.
49. WEO 2012, s. 129.
50. Türkiye ve Katar arasındaki müzakerelere yönelik yayımlanan son raporlar, Katar’ın Türkiye’deki bir LNG tesisine yatırım 
yapma konusunda ön ilgisinin olduğuna işaret etmektedir.
51. Yeni düzenleme 12 Kasım 2010’da AB’nin Resmi Gazete’sinde yayımlanmış ve 2 Aralık 2010’da yürürlüğe girmiştir. Bkz. Regulation (EU) No 994/2010 concerning measures to safeguard security of gas supply and repealing Council Directive 2004/67/EC.
52. Öte yandan, LNG yatırımları özel yatırımcılar tarafından üstlenilebilir. n-1 kuralına göre, LNG arzının payını artırma yönünde stratejik bir karar alınırsa, iyi işleyen, likit, serbestleştirilmiş doğalgaz piyasalarının yaratılması esastır. Bu dönüşümün ayrılmaz bir parçası olarak, 2001 tarihli Gaz Piyasası Kanunu’nda belirlendiği üzere, BOTAŞ’ın rolü iletimle sınırlanmalıdır.
53. Bu veriler 2011 yılındaki Enerji Dengesi ile ilgili olarak, T.C. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nın internet sayfasından (www.enerji.gov.tr) alınan
istatistiklere dayanmaktadır.
54. Bu veriler T.C. Ekonomi Bakanlığı’nın internet sitesinden (www.ekonomi.gov.tr) alınan istatistiklere dayanmaktadır.
55. Türkiye Müteahhitler Birliği, bkz. www.tmb.org.tr.


3 CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..,,

***

FOSİL YAKIT PİYASALARI VE PİYASA DİNAMİKLERİNDE YAPISAL KIRILMA BÖLÜM 1

FOSİL YAKIT PİYASALARI VE PİYASA DİNAMİKLERİNDE YAPISAL KIRILMA  BÖLÜM 1




III- FOSİL YAKIT PİYASALARI VE “PİYASA DİNAMİKLERİNDE YAPISAL KIRILMA”

a) Fosil Yakıtlarda Genel Resim

Fosil yakıtlar orta vadede küresel enerji arzına hakim olmaya devam edecektir. Diğer enerji kaynaklarına zamanlama belirsizliği taşıyan geçiş ise, özünde teknoloji politikaları sorunudur. Diğer enerji kaynakları aşağıdaki bölümlerde ayrıca ele alınacağı için bu bölümde sadece fosil yakıtlar değerlendirilecektir.

Düşük maliyet, güvenli erişim ve sürdürülebilirlik, fosil yakıt kaynakları düşünüldüğünde öne çıkan üç temel unsurdur. Petrol, gaz ve kömür, bu üç amaç bağlamında farklı özellikler göstermektedir.

Örneğin, kömür kaynakları dünya geneline dağılmışken, petrol ve gaz 33 Coğrafi olarak yoğunlaşmış vaziyettedir; dolayısıyla, erişim açısından risk profilleri nitelik olarak birbirinden farklıdır. Petrol ve kömür çoğunlukla küresel piyasalarda alınıp satılırken, gaz ticaretinin önemli bir bölümü uzun dönemli sözleşmelere dayanmaktadır; dolayısıyla fiyatlandırma bakımından risk profilleri de farklılık
göstermektedir. Kömürün karbon içeriği, enerji eşdeğeri gaz ya da petrolün kinden daha yüksektir. Aynı zamanda, kömür santralleri yerel çevreye daha fazla kirletici madde yaymaktadır ve sürdürülebilirlik açısından kömürün risk profili doğalgaz ve petrolden farklılık göstermektedir.

Üç temel hedefe ulaşma konusunda, devletin rehberlik edeceği ulusal bir strateji geliştirmek mi, yoksa bu karmaşık politika sorununa optimal çözümü bulmayı piyasa dinamiklerine bırakmak mı daha uygundur? Eğer devletin rehberlik edeceği bir ulusal stratejiye gerek var ise, bu strateji sadece ulusal arz güvenliğine mi odaklanmalı, yoksa ülkenin enerji tüketim altyapısı için de hedefler mi belirlemelidir?

Fosil yakıtlara erişim güvenilir, kesintisiz ve iyi işleyen küresel piyasalarla sağlanabiliyor olsaydı, ulusal enerji sorunu küresel enerji fiyatlarını ve ulusal talep trendlerini tahmin etmekten ve bu veriler doğrultusunda yatırım kararlarını almaktan ibaret olurdu.
Bu basitleştirilmiş senaryoda, piyasalar fiyat sinyallerine cevap vermek açısından daha iyi bir konumda oldukları için ulusal stratejiye duyulan ihtiyaç da sınırlı olacaktır. Devlet bu sürece, temelde özel sektör oyuncuları için açık ve şeffaf kurallar koyarak ve piyasadaki aksaklıklara çözüm bularak dahil olacaktır. Devlet ayrıca, ekonomi yönetiminin gereği olarak ulusal enerji faturasının toplam yükünü sınırlamak ve değişkenliğini azaltmak için mekanizmalar oluşturmaya çalışacaktır.34 Bu önlemler, ağırlıklı olarak, fosil yakıt piyasalarındaki kısa dönemli aksamalara ya da dalgalanmalara karşı koyma mülahazalarıyla şekillenecektir.

Ancak bugün dünyanın içinde bulunduğu koşullarda, güvenilir ve kesintisiz fosil yakıt arzına kesin gözüyle bakmak mümkün değildir. Ulusal arzda uzun süreli, yapısal aksamalar yaşanma riski, konuyu ulusal güvenlik meselesi haline getirmekte ve enerji politikalarına devletin daha fazla müdahalesini gerektirmektedir.

Bu tehdit, mevcut ikili enerji ilişkilerinin kolayca ikame edilemediği bölünmüş piyasalarda özellikle belirgindir. Boru hatlarına dayalı gaz arzı, bu risk dinamiğini üreten güncel bir örnektir.

Ulusal enerji güvenliğinde, arz risklerine karşı aşağıdaki farklı stratejiler izlenebilir:

- Yerli arz tabanını genişletmek
- Ülkenin temel malları (hammaddeler, madenler vb.) sağlama kapasitesini ya da enerji ihracatçısı ülkelerin dünya piyasalarına erişimini kolaylaştıran coğrafi konumunu ağırlık olarak kullanarak, enerji ihracatçısı ülkelerle daha geniş çaplı karşılıklı bağımlılık yaratmak
- Her fosil yakıt için tedarikçi tabanını çeşitlendirmek, fiilen, küresel entegre piyasa yapısına yaklaştırmaya çalışmak.

Son iki strateji, kaçınılmaz olarak tedarikçi ülkelerle ilişkilerin şekillendirilmesi ve yönetimi açısından kamunun aktif katılımını gerektirmektedir. Öte yandan, yerli arz tabanını genişletme işi, ilkesel olarak özel sektör oyuncuları tarafından üstlenilebilir; ancak enerji kaynakları genellikle ulusal varlıklar olarak kabul edilmekte ve devletler, arama ve geliştirme faaliyetlerinde denetim gücünü belli ölçüde ellerinde tutmaktadır.

   Devletin ulusal enerji stratejisindeki rolünün, güvenilir kaynak arzını sağlamanın ötesinde, ulusal enerji tüketim altyapısını biçimlendirmeyi de kapsamasının gerekip gerekmediği, farklı fakat aynı derecede önemli bir sorudur. Türkiye, ulusal enerji güvenliğinin parçası olarak, ulusal enerji tüketiminde kömür, gaz ve petrolün payı için somut hedefler koymalı mıdır? 35
Söz konusu yakıtlar birbiriyle ikame edilebilir olduğu ve arz riski profilleri farklılık gösterdiği ölçüde, kamu yönetimine arz riski daha az olan yakıtı tercih etme ve ulusal tüketim altyapısını da bu yönde değiştirme seçeneği haklı olarak daha cazip görünecektir.

Ancak, devletin stratejik kararlarıyla yönlendirdiği tüketim altyapısı özel sektörün özgür iradesiyle tercih edeceği yatırım kararlarından uzaklaştıkça, ekonomi açısından optimal olmayan kararların verilme ihtimali artacaktır. 

Bu nedenle, politika yapıcılar arz riskleri arasındaki farkları dikkatle değerlendirmeli; fakat talep yönlü politika hedeflerini belirlerken, kontrollü davranmalı ve özel sektörün tercihleri üzerindeki etkilerini sınırlı tutmalıdırlar.

Türkiye özelinde, fosil yakıt tüketimindeki en önemli ikame imkânı, sanayide ve enerji üretiminde kömür ile gaz arasında bulunmaktadır. Ulaşım için petrol ile diğer yakıtlar arasındaki ikame imkânı da ileride önemli olabilir; ancak bunun uygulanabilir bir seçenek durumuna gelmesi büyük çaplı altyapı yatırımları gerektirecektir.36

   Bu çerçeve içerisinde Türkiye doğalgaz üreticisi olmadığı ve doğalgaz piyasalarının mevcut bölünmüş yapısından etkilendiği için, gaz kaynaklarına erişim Türkiye için ciddi bir arz riski oluşturmaktadır. Buna karşılık, Türkiye’nin yerli linyit kaynaklarına sahip olmasının yanı sıra kömürün küresel piyasalarda ticaretinin yapılması, arz riskini daha makul seviyede tutmaktadır. Mevcut koşullarda, Türkiye için kömür arzı doğalgaz arzından daha az riskli görünmekte dir. Ancak risk algıları zaman içinde değişmektedir. Soğuk Savaş ertesinde, gaz üreticileriyle ikili ilişkilerde algılanan risk düzeyleri düşük olduğu için Türkiye hızla doğalgaz santrallerinin kurulmasına ve toplam gaz tüketiminde hızlı artışa izin vermişti (Şekil 2). 

Son yıllarda, algılanan risk düzeyleri tersine dönmüş ve kömürden yana güçlenen stratejik tercih ilgi görmeye başlamıştır. IEA’nın 2009 tarihli en son Türkiye Raporu, sanayide ve enerji üretiminde yerli linyit kullanımının artmasıyla, kömürün enerji tüketimindeki tahmini payında olan yükselişe işaret etmektedir.37
Arz riski profillerinin zaman içinde dalgalandığı göz önünde bulundurulduğunda, mevcut kömür ve gaz tüketim hedeflerini, ileriye dönük kömür ve gaz arzlarındaki risk farkını hesaba katarak değerlendirmek gerekecektir. Kaya gazı kaynaklarındaki artışın, sıvılaştırılmış doğalgaz (LNG) ticaretindeki küresel genişlemenin ve küresel gaz piyasalarındaki genel entegrasyonun, önümüzdeki
on yıllarda gazın arz riski profilini değiştirmesi olasıdır. Entegre gaz piyasaları daha güvenilir hale geldikçe, gaz ve kömür arz kaynakları arasındaki risk farkının azalması beklenebilir ve kömür tüketimini artırmanın gerekçesi zayıflayabilir. En azından, mevcut tahmini düzeylerin değişen risk profillerini yansıtacak şekilde yeniden hesaplanması gerekebilir.

Ulusal enerji tüketimi hedeflerine ilişkin kararların çerçevesi konusunda açık ve şeffaf olunması büyük önem taşımaktadır. Devlet tarafından belirlenen ulusal stratejinin, piyasanın belirlediği dinamiklere tercih edilmesi durumunda, şeffaflık özellikle önem kazanacaktır. Söz konusu stratejik hedeflerin, eskiyen risk algılarına dayalı yatırımlara kilitlenmesinin engellenmesi ve ileriye dönük verilere dayanılarak gözden geçirilmesi de aynı derecede önemlidir.

Ulusal enerji stratejisinin fosil yakıtlar arasında tüketim dağılımını hedeflemesi nin gerekip gerekmediği konusunda düşünürken, göz önünde bulundurulması gereken bir başka husus da, gelecekteki politika tercihlerinin farklı fosil yakıtlara yükleyeceği nispi maliyetlerdir. Politikaların belirlediği maliyetler esas olarak devlet tarafından belirlenen bir değişken olduğundan, yetkililer özel sektöre göre bilgi avantajına sahiptirler ve uzun vadeli yatırımlarda özel sektör oyuncularına politika tercihleri konusunda rehberlik etmeli, öngörülebilirlik sağlamalıdırlar.

Gelecek onyıllar için, politikaların belirlediği maliyet unsurları arasında en bariz olanı karbon fiyatlandırmasıdır. Küresel sürdürülebilirlik kaygılarının, yerel çevre kirliliği meselelerinin ve beklenen karbon kaynaklı kırılganlık unsurlarının, gelecekte gaz ve kömür maliyetleri üzerinde farklı maliyet etkisi yaratması muhtemeldir. Kömür doğalgazdan çok daha fazla karbon salınımına sebep olmaktadır.
   
    CO2 fiyatlandırması ya da vergisi, küresel düzeyde benimsendiği takdirde, kuşkusuz, kömüre gazdan daha yüksek bir maliyet dayatacaktır38 39. Küresel kamuoyu halen böyle bir politikanın benimsenmesini sağlamak için yeterince kararlı görünmüyor olabilir, ancak felaket boyutlarındaki iklim olayları, beklenenden daha erken tarihte bu yönde bir talep artışına neden olabilir.

    Aynı şekilde, mevcut küresel ekonomik durum karbon salınım vergilerinin uygulanmasına elverişli olmamakla beraber, ekonomik şartların iyileşmesiyle birlikte bu durum da değişebilir.

Enerji santralleri uzun ömürlü olduklarından, yatırım kararlarında karbon salınım maliyetleri olasılığının hesaba katılması önemlidir.

Karbon fiyatlandırması bir politika kararının sonucu olacağından, politika yapıcılar, piyasa oyuncularına rehberlik etmek için karbon fiyatlandırmasına ilişkin düşünce ve niyetlerinde son derece şeffaf olmalıdırlar. Aksi takdirde, yatırım kararları hem yatırımcılar hem de muhtemelen ülke ekonomisi için maliyet getirici sonuçlar doğurabilecektir. Ulusal stratejide karbon maliyeti ile ilgili üstü kapalı olarak yer alan böylesine temel bir varsayımın iyi planlanıp netleştirilmesi, daha bilinçli bir ulusal tartışmanın yürütülmesini sağlayacak ve karar alma sürecinde yatırımcılara yardımcı olacaktır.



TESPİT 9  



ÖNERİ 2  


    Fosil yakıtlar arası genel çerçeveyi bu şekilde çizdikten sonra, gelecek onyıllarda doğalgaz ve petrolün arz güvenliği ve
fiyatlandırma dinamiklerinde kırılmalara yol açabilecek temel yapısal değişiklikler daha ayrıntılı incelenecektir.

b) Petrol ve Gaz Piyasalarındaki Olası Yapısal Kırılmalar

Doğalgaz ve petrolün piyasa yapıları farklıdır. Gaz piyasaları, esas olarak büyük hacimlerde gazı taşıma güçlükleri yüzünden bölgesel ve bölünmüş vaziyettedir. Buna karşılık, petrol piyasaları küresel olarak entegredir. Bu bölüm, gaz ve petrolün piyasa yapılarındaki olası dönüşümlere ve bu gibi yapısal değişimlerin Türkiye’nin enerji politikasına etkisinin değerlendirilmesine odaklanmaktadır.

Petrol, entegre fiyatlandırmayla küresel olarak alınıp satılan bir metadır. Petrolün kalitesi bölgeden bölgeye değişse ve rafineriler açısından farklı maliyetlere sebep olsa da, çoğu petrol kaynağı arasında fiilen bir ikame imkânı vardır. 2011 yılında, küresel ham petrol üretiminin %50,5’i uluslararası düzeyde alınıp satılmış ve bu ticarette bölgelerarası uzun mesafe ticareti ağırlıklı olmuştur.40 41 Petrolde küresel olarak benimsenmiş gösterge fiyatlar ve likit vadeli işlem piyasaları mevcuttur.

Öte yandan, gaz piyasaları bölünmüş yapıdadır. Uluslararası toplam doğalgaz ticareti, 2011 yılında toplam üretimin %31,3’ü düzeyinde gerçekleşmiştir. Toplam küresel gaz tüketiminin sadece %10,1’i LNG olarak gerçekleşmiş, kalan %21,2’si ise tüketiciye boru hatlarıyla ulaşmıştır.42 Boru hattı ticareti, doğası gereği LNG kadar esnek değildir ve fiilen,43 aynı fiziksel altyapıya bağlı ülkeler arasında yürütülen bölgesel bir ticarettir. Japonya ve Güney Kore gibi piyasalar Ortadoğu’dan uzun mesafe LNG ticaretine bel bağlamış olsalar da, toplam LNG ticareti hacmi henüz gaz piyasalarının küresel entegrasyonunu destekleyecek
seviyeye ulaşmamıştır.

    Bu mevcut piyasa yapıları gelecek dönemlerde zıt yönlerde bir evrim gösterebilir. Yeni gaz kaynaklarındaki beklenmedik artış ve LNG kapasitesindeki küresel büyüme, gaz ticaretinde piyasanın entegrasyonu yönünde güçlü bir itici güç oluşturmaktadır. IEA tarafından hazırlanan “Gazın Altın Çağı” senaryosunda, gaz kullanımının 2035’e kadar %50 oranında artacağı ve dünya enerji talebinin %24’ünü oluşturacağı öngörülmektedir.44 2011 yılında %42 olan LNG’nin bölgelerarası küresel gaz ticaretindeki payının ise, 2035 itibarıyla, hızla büyüyen küresel gaz piyasasında %50’ye kadar yükselmesi beklenmektedir.45

Bu durumda, boru hattı ticareti bölgeler arası gaz ticaretinin hâlâ %50’si düzeyinde kalacak olsa da, kritik eşiğin ötesindeki LNG likiditesinin piyasanın küresel entegrasyonunu sağlamak için yeterli olması beklenebilir. LNG ticareti ekonomik açıdan makul ve kolay erişilir bir seçenek haline geldikten sonra, bunu takip eden arbitraj faaliyetinin küresel piyasa entegrasyonunu sağlaması olasıdır. Küresel gaz piyasaları; bölgesel karşılıklı bağımlılıkların gevşediği, yeni ticaret eksenlerinin46 ve daha sıkı küresel bağlantıların geliştiği bir evreye giriyor olabilir.

Daha önce de işaret edildiği gibi, böyle bir gelişme doğalgazın arz riski profilini düşürecek ve doğalgazı Türkiye için daha cazip bir enerji kaynağı durumuna getirecektir. Bu nedenle, Türkiye’nin enerji stratejisinin umut vaat eden bu değişimden yarar sağlamak üzere düzenlenmesinin gereği vardır. Öte yandan, petrol ticaretinin küreselleşmiş, oldukça güvenli piyasa yapısının devam etmesi beklenmektedir. 

    Yine de küresel güvenlik kaygıları ve fiyat istikrarsızlığından kaçınma arzusu, bazıoyuncuları ikili petrol yatırım ve ticaret düzenlemeleri aramaya zorlayabilir. Petrol üreticisi ülkelerde siyasi çalkantıların sıklığıve etkisi, bazı ithalatçı ülkeleri daha güvenli, coğrafi olarak yakın petrol kaynaklarına yöneltebilir. Çin’in, Kazakistan gibi dört tarafıkarayla çevrili Asya ülkeleriyle artan bağlantıları, ya da Sudan gibi oyuncularla yakın yatırım ilişkileri dikkatle izlenmelidir.

İkili düzenlemelerin sayısındaki ve hacmindeki artışın sebepolabileceği küresel likiditeden sapmalar, uzun vadede küresel ekonomik düzenin temel dayanak larından biri olan küreselleşmişpetrol ticaretini baltalayabilir.
Enerji piyasası yapılarındaki bu gibi dönüşümlerin olası etkileriçok derin olabilir. Söz konusu etkiler, jeopolitik olarak karşılıklı bağımlılıkların ve geniş enerji güvenliği ortamının yeniden şekillenmesinden, fiyat belirleme mekanizmalarına ve gerekli geçiş güvenliği düzenlemelerinin yeniden düşünülmesine neden olabilir.

i) Küresel petrol ve gaz piyasalarının evrimini neler belirleyecektir?

Öncelikle, bir metada küresel piyasaların oluşabilmesi için, ometanın teknik ve ticari olarak uzun mesafe nakliyesinin mümkün olması gerekir. Bu bağlamda petrol bu kritere uymaktadır. LNG piyasalarının da hızla büyümesiyle birlikte, doğal gaz teknik olarak küreselleşme eğilimine girmiştir.

    İkinci olarak, arzın daraldığı, fiyatların yükselip istikrarsızlaştığı dönemlerde, ülkelerin ulusal arz güvenliği kaygıları ve riskten kaçınma istekleri güçlenecektir. Bu nedenle, Asya’daki yüksek talep artışı, enerji oyuncularının küresel piyasalara bağımlılığı kabullenmelerini test edecektir. Bununla beraber, ABD, Çin,Pasifik bölgesi ve Avrupa’da geleneksel olmayan yeni gaz kaynakları ile yeni ve bol petrol kaynakları beklentisi, risk algısını zayıflatacak ve küresel enerji piyasalarının entegrasyonuna destekleyici etki yapacaktır.

   Üçüncüsü, büyük güçler arasında arz kaynaklarını tehlikeye sokabilecek olası siyasi gerginlikler ya da bölgesel çatışmalar, ulusal politika yapıcılarının riskten kaçınma eğilimini besleyecek ve daha ihtiyatlı olunmasına yol açacaktır. Bu gibi durumların kalıcı izler bırakması ve enerji piyasalarında bölgeselleşmeyle bölünmeyi teşvik etmesi olasıdır. Ortadoğu’daki siyasi ve toplumsal çalkantı bu kaygıları destekleyecek potansiyele sahiptir.

   Son olarak, piyasaların evriminde belirleyici rol oynayacak en önemli etken, küreselleşmiş piyasa modelinin yapısal zafiyetleri ile büyük oyuncuların bu zafiyetlere stratejik olarak nasıl yaklaşacaklarıdır. Deniz güvenliğine bağımlılık ve aşırı fiyat dalgalanmaları, küreselleşmiş piyasa paradigmasıyla ilgili önemli kaygı unsurlarıdır. Çin ve Hindistan gibi büyük oyuncular, bu sakıncaları büyük birer risk olarak kabul ettikleri ölçüde, piyasa dışı çözümler arayabilir ve küresel piyasayı bölebilirler. Deniz güvenliği, küresel enerji ticaretinin kilit öğesi ve hassasiyet unsurudur. Küresel taşımacılık güvenliği, entegre emtia piyasalarının işlemesinin ana unsurudur. Küreselleşmiş enerji piyasaları şu an için ABD kontrolündeki deniz güvenliğine ihtiyaç duymakta, bu da dolaylı olarak ABD’ye dünya genelinde jeopolitik avantaj sağlamaktadır. ABD’nin bu ağırlığı, bazı ülkeler için enerji güvenliği riski oluşturabilir. Çin’in, yakın zamanda açılan Kazakistan petrol ve Türkmenistan doğalgaz boru hatları ile Orta Asya’daki enerji kaynaklarına karadan erişime odaklanması ve Malakka Boğazı’na alternatif oluşturan Myanmar boru hattı, bu gibi güvenlik kaygılarının yansıması olarak değerlendirilebilir.

   Alternatif olarak, Amerika’nın hızla artan yerli petrol üretimi ve Amerika kıtasının kaynaklarıyla kendine yetme ihtimali, küresel deniz güvenliğinde Amerika’nın üstlendiği sorumluluğun azalmasına yönelik kaygıların oluşmasına sebebiyet verebilir ve entegre küresel petrol piyasalarına olan güven bu durumdan zarar görebilir.


DİPNOTLAR;


33. Yeni gaz rezervleri daha dağınık gibi görünse de, resmin bütününe bakıldığında, rezervler coğrafi olarak Ortadoğu ile Rusya Federasyonu’nda 
yoğunlaşmaktadır.
34. Bu gibi önlemler, finansal mekanizmalar ya da enerji bakımından zengin coğrafyalarda üretime dönük varlıklara yatırımlarla sağlanacak yapısal işlemleri
 içerebilir. Bir fosil yakıt piyasasındaki kısa dönemli fiyat artışlarının toplam ulusal enerji faturası üzerindeki etkisini hafifletmek için, yakıtların birbiriyle 
ikame etme olanaklarına yatırım yapmak da gerekli olabilir. Özel sektör oyuncuları, enerji tüketiminde yakıtlar arasında arzulanan ikame imkânını 
sağlayacak ikili yakıt teknolojilerine ya da yedeklemelere yeterince yatırım yapmayabilirler.
35. Bu çerçeve yenilenebilir ve nükleer enerjiyi de içerecek şekilde genişletilebilir, ancak fosil yakıtların ikamesi zaman alacağından, 
 analizi basitleştirmek amacıyla dar tutulmuştur.
36. Örneğin, sıkıştırılmış doğalgaz (CNG) ya da melez plug-in’lerin kullanımı enerji sisteminde petrol için bir ikame imkânı yaratacaktır, ancak bu henüz başlangıç aşamasındadır.
37. IEA Turkey 2009 Review, s. 151.
38. Almanya’nın izlediği alternatif strateji, büyük ölçüde yerli linyit kaynaklarına dayalıdır ve ortaya çıkan karbon salınımlarını, yenilenebilir enerjiye yapılan büyük yatırımlarla telafi etmeye çalışmaktadır. Ancak Türkiye’nin yenilenebilir enerji teknolojisinin ya da yatırım potansiyelinin bu aşamada böylesine bütünlükçü bir dengelemeyi sürdürmesi zor görünmektedir.
39. Karbon tutma ve depolama teknolojisinin hem doğalgaz hem de kömür santrallerinde kullanılmaya başlanması halinde, salınım düzeyleri birbirine yaklaşabilir. 
      Ancak, karbon tutma ve depolama yatırımları da, nispi karbon salınım maliyetleri ile ilgili politika kararlarından büyük ölçüde etkilenecektir.
40. Eni (2012), World Oil & Gas Review 2012; EIA International Energy Statistics, 2011.
41. Toplam petrol ve petrol ürünleri ticaretinin küresel ham petrol üretimine oranı %77,4’tür.
42. BP Statistics, 2012.
43. Sıvılaştırma tesisleri boru hattına bağlanmış olabilir, ancak boru hattı ticareti ağırlıklı olarak, birbirine fiziksel olarak bağlı piyasalar arasında yürütülmektedir.
44. Yeni Politikalar Senaryosu, WEO 2012’den alıntılanmıştır.
45. WEO 2012, s. 148-150
46. Örneğin, IEA’nın Gazın Altın Çağı (Golden Age of Gas) senaryosu, Çin ile Rusya Federasyonu arasında güçlü bir gaz ticareti ekseninin oluşma ihtimalini
      tartışmaktadır.



2. Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..,,

***