FOSİL YAKIT PİYASALARI VE PİYASA DİNAMİKLERİNDE YAPISAL KIRILMA BÖLÜM 2
Deniz güvenliğinin ötesinde, uzun yatırım devrelerinin ya da kısa vadeli finansal spekülasyonların enerji fiyatlarında yol açtığı aşırı istikrarsızlık, bazı ülkeleri alternatif arz düzenlemelerine yönelmeye teşvik edebilecektir. Bu da diğer bir yapısal hassasiyet unsurudur. Uzun vadeli sözleşmeler ya da üretime dönük kaynaklara sahip olma, stratejik güvenlik kaygılarını azaltmaya
yardımcı olabilir. Afrika ve Latin Amerika’daki Çin yatırımları bu yöndeki hamlelerdir.
Petrol ticaretinde, arzı küresel piyasadan uzaklaştıran ikili alımsatım işlemlerinin etkisi kısa vadede muhtemelen sınırlı olacaktır.
Öte yandan, bu gibi düzenlemeler çoğalırsa, petrol ticaretinin küreselleşmiş yapısı tehlikeye girebilir. Kısmen bölünmüş bir petrol piyasası bile, farklı ekonomik ve jeopolitik güvenlik kaygıları nedeniyle, çok farklı küresel bir enerji düzeni ortaya çıkarabilecektir. 20-30 yıllık bir perspektifte, Türkiye’nin enerji politikasının bu düşük olasılıklı, yüksek tesirli yapısal değişim unsurunu da hesaba katması makul olacaktır.
Gaz ticaretinde, yapısal kırılma olasılığı daha güçlü ve yakındır. Bölünmüş bir piyasa yapısından piyasa entegrasyonuna doğru bir eğilim olduğu görülmektedir. Ancak küresel emtia piyasalarıyla ilgili güvenlik ve fiyat istikrarsızlığı kaygıları, küresel gaz ticaretinin bütün oyuncular tarafından tam olarak benimsenmesini sınırlayabilir. Petrole karadan erişime önem veren Çin, buna paralel olarak, Türkmen gazına daha şimdiden sondaj ve boru hattı yatırımları yapmaktadır.
Yine de gaz piyasasındaki entegrasyon eğilimi etkisini göstermektedir. AB ile Rusya Federasyonu arasındaki karşılıklı enerji bağımlılığı üzerinde LNG ticaretinin yakın zamanda gözlemlenen dönüştürücü etkisi, bu yönde örnek olarak kaydedilmelidir. İngiltere, İspanya, Fransa ve İtalya gibi AB ülkeleri, LNG’yi yeniden gaza dönüştürme tesislerine büyük yatırımlar yapmaktadır. Avrupa için alternatif gaz arz kaynaklarının bulunması, pazarlık gücü dengesini değiştirmektedir. Pazarlık gücündeki değişim, etkisini şimdiden Rusya Federasyonu’nun uzun vadeli sözleşmeleri yeniden müzakere etmeye razı olmasında ve Asya piyasalarına daha fazla odaklanmasında göstermektedir. Rusya Federasyonu ile AB arasındaki karşılıklı bağımlılığın evrimi, gaz piyasalarının küresel entegrasyonunun doğrudan bir sonucudur.
Bu değişim sürecinin Türkiye’nin transit ülke rolü ve Hazar bölgesi kaynaklarına erişimi üzerinde de yansımaları olabilecektir
TESPİT 10
ii. Küresel fosil yakıt piyasası yapısındaki bir dönüşüm neden önemli olacaktır?
Piyasa yapısındaki değişimlerin Türkiye’nin enerji politikasına olası etkilerini değerlendirmeden önce, söz konusu değişimlerin
aşağıdaki alanlardaki küresel yansımalarını ele alarak, çerçeveyi kısaca özetlemekte fayda vardır:
i. Enerji güvenliği,
ii. Fiyatlar ve fiyatlandırma,
iii. Ticaret ve yatırım yapıları.
1. Enerji güvenliği üzerindeki olası etkiler
Teorik olarak, küreselleşmiş enerji piyasaları arz güvenliği sağlar ve tüm ülkeler için piyasa dinamikleri içerisinde herkese açık bir pazarlık ortamı oluşturur. Küreselleşmiş bir piyasada, tek bir tedarikçinin ya da ithalatçının fiyatları etkileme ya da arz güvenliğini tehdit etme yeteneği sınırlıdır. Tedarikçileri birbiriyle ikame etme imkânı, tedarik ya da geçiş ülkelerinin
bu ağırlıklarını ithalatçılar üzerinde siyasi ya da ekonomik nüfuz aracı olarak kullanabilmeleri riskini sınırlar. Bu nedenle, piyasaların küreselleşmiş olması, uluslararası enerji ticaretinde nispeten sağlam bir enerji güvenliği paradigması sunar. Çeşitli ticaret ortakları arasındaki piyasaya dayalı alışveriş, jeopolitik dengeleri bozabilecek karşılıklı bağımlılıkları ortadan kaldırır.
Bunun alternatifi olan bölünmüş piyasalar paradigması ise, bazı tarafların, çoğunlukla da tedarikçilerin, ticari olmayan ağırlık kazanmasına yol açan karşılıklı jeopolitik bağımlılıklarla iç içe geçmiştir. Türkiye’nin doğalgaz arz güvenliği ile ilgili kaygıları ve kaynaklarını çeşitlendirme arzusu, bu ikili bağımlılık koşullarının ülkede uyandırdığı endişenin yansımasıdır.
Gaz ticaretinin iç içe geçen bağımlılıkları, bu ikili güvenlik kaygılarının ötesinde, ticari açıdan akılcı girişimleri erteleyen karmaşık siyasi çıkmazlar da üretmektedir. Örneğin, AB ile Rusya Federasyonu arasındaki gaz bağımlılığını Rus tarafının devam ettirmek istemesi Hazar bölgesinden gaz ihracatına, dolaylı olarak da Türkiye’nin transit ülke rolüne kısıtlayıcı etki yapmaktadır.
Rusya Federasyonu’nun Avrupa’yla gaz ticareti stratejisi, büyük ölçüde, Avrupa’nın Rus gaz arzına bağımlı bırakılması, dolayısıyla da rakip Hazar bölgesi gazına erişiminin geciktirilmesi stratejisine dayanmaktadır. Rusya Federasyonu nun güneyden gaz akışını sağlayacak projelerle ilgili bariz isteksizliği bu tercihin bir göstergesidir. Ulusal çıkarlar açısından anlaşılır olmakla birlikte, küresel açıdan verimsiz olan bu gibi stratejiler, bölünmüş piyasa yapısı bağlamında sıklıkla karşılaşılan neticelerdir.
2. Fiyatlandırma üzerindeki olası etkiler
Petrol fiyatları likit küresel piyasalarda belirlenir. Farklı gösterge petrol fiyatları (WTI, Brent) genellikle birbirini yakından takip eder.47
Spekülasyon ve stok birikimi bu piyasalar arasında fiyat farkının oluşmasına yol açabilse de,48 bunlar birbirine bağlı piyasalardır.
OPEC’in ihracatı da bu gösterge düzeylerine bağlıdır. Farklı piyasalar arasındaki fiyat korelasyonu, petrol piyasalarının küreselleşmesini tartmak açısından yararlı bir ölçüdür.
Öte yandan, doğalgaz için küresel bir fiyat yoktur. ABD, Avrupa ve Asya-Pasifik bölgesinde fiyatlandırma sistemleri farklıdır. Doğu Asya ve Avrupa’da çoğu işlem, petrole endeksli uzun vadeli sözleşmelerden oluşurken, ABD ticaretine spot gaz piyasaları hakimdir.
Son dönemdeki gelişmeler, spot fiyatları ile petrole endeksli fiyat düzeyleri arasındaki farkı büyütmüştür. Kaya gazından kaynaklanan gaz bolluğu, ABD’deki spot fiyatlarını, enerji eşdeğeri petrol fiyatlarının çok altına düşürmüştür. LNG arbitraj bağlantısı, ABD ve diğer bölgesel piyasaları arasındaki fiyatları kısmen birbirine yaklaştıran mekanizma işlevi görebilir. ABD’de yeni sıvılaştırma tesisleri ve ihracat için gerekli izinlerin verilmesi küresel arbitraj ticareti için zorunlu hale gelecektir. Her ne kadar Amerikan gaz ihracatı terminalleri için izinler şu ana kadar sınırlı olmuşsa da, gelecek yıllarda bu rakamların artması muhtemeldir.49
Petrole endeksli uzun vadeli sözleşmeleri olan Avrupa’daki gaz tüketicileri, büyük maliyet farklarıyla karşı karşıya kalmışlar ve bazıları tedarikçilere baskı yaparak sözleşme fiyatlarının yeniden müzakere edilmesini sağlamışlardır. Petrole bağlı bölgesel gaz fiyatlandırması ile LNG aracılığıyla küresel spot fiyatlandırması arasındaki farklılaşma yoğun fiyat pazarlıklarına sebep olmaktadır.
Gaz bolluğunun ve LNG arzındaki büyümenin devam etmesi durumunda, küresel gaz piyasasının giderek büyüyen bir bölümü spot ya da spota endeksli gaz fiyatlandırmasına geçebilir.
Küresel olarak belirlenecek olası spot fiyat nedeniyle doğalgaz piyasa yapısında meydana gelebilecek dönüşüm, Türkiye gibi ithalatçılar için enerji maliyeti açısından önemli sonuçları olan çok farklı fiyatlandırma dinamikleri doğurabilecektir.
Spot fiyatların petrole endeksli fiyatlar karşısında mevcut maliyet avantajının, gelecek yıllarda tersine dönebileceği de belirtilmelidir.
Doğalgaz altyapı yatırımlarındaki düşük fiyatlardan kaynaklanan ertelemelerin, uzun vadede gaz fiyatlarının yükselmesine yol açma riski vardır. Gaz piyasasında süregelen entegrasyonun maliyet etkisini ivedilikle dikkate almayı gerektiren husus, mevcut düşük spot fiyatlardır. Ancak uzun dönemli esas hedef, bu dönemsel fiyat avantajına odaklanmayarak, Türkiye’nin gaz satın alma stratejisini küresel gaz fiyatlandırma mekanizmasındaki muhtemel köklü değişime hazırlamak olmalıdır. Bu hazırlık, sözleşme tasarımından finansal risk yönetimi operasyonlarına kadar bir dizi öğeyi içerecektir.
Piyasa yapısındaki değişimlerin enerji ürünlerini fiyatlandırma uygulamaları üzerinde doğrudan etkisi vardır. Türkiye’nin ulusal yüksek gaz faturası düşünüldüğünde, küresel gaz arzında yeni fiyatlandırma dinamiklerine hazırlıklı olunması büyük önem taşımaktadır.
3. Ticaret ve yatırım yapıları üzerindeki olası etkiler
Büyük küresel piyasaların, ticaret ve yatırım dinamikleri daha aktif ve oyuncu sayıları daha fazladır. Piyasalar likitleştikçe, riskleri ayrıştırmak ve yeniden dağıtmak için daha ayrıntılı ticari işlemler geliştirilmekte ve ticari faaliyetler enerji alanının merkezine taşınmaktadır. Benzer şekilde, çeşitli enerji varlıklarına yatırım yapan portföy oyucularının sayısının artması beklenebilir.
Doğalgaz sisteminin arama, çıkarma, sıvılaştırma, taşıma, yeniden gazlaştırma ve depolama gibi pek çok bileşeni vardır.
Dikey olarak entegre işlemler giderek yaygınlaşmaktadır. Katar gazının İngiltere’ye arzı bunun bir örneğidir. LNG tedarikçisi Katar, Galler’deki South Hook terminaline de yatırım yapmıştır. Benzer şekilde, Avustralya gazının Japon alıcıları, Gorgon gibi üretime dönük varlıklarda hisse satın almıştır.
Portföy yatırımcıları, yeni gelişen küresel gaz düzeninde bir diğer kilit oyuncu grubunu oluşturmaktadır. Bu yatırımcılardan;
uluslararası petrol ve gaz şirketleri ile zincirin orta halkasındaki oyuncular, dünya genelinde arama, çıkarma, sıvılaştırma, yeniden gazlaştırma ve pazarlama tesislerine yatırım yapmaktadır. Böylece bu büyük küresel oyuncular, enerji sektörünün temel oyuncuları ve finansörleri durumuna gelmektedirler.
Ticarete odaklanan oyuncular da, satıcı ve/veya alıcı portföylerini kullanarak enerji teslimatlarını eşleştirdiklerinden, ticaret alanının
önemli unsurlarıdırlar. Bunlar, toptan enerji satın alabilmek ya da satabilmek için tüketicileri ya da üreticileri bir araya getirmekte
ve alım- satım işlemi üzerinden kâr elde etmektedirler.
TESPİT 11
iii. Türkiye’nin enerji politikası ve küresel enerji piyasasının yapısı
Gaz piyasaları, karşılıklı bölgesel bağımlılıkların gevşemesi, spot fiyatlandırmanın artması ve küresel ticari oyuncuların sayısının
çoğalmasıyla birlikte daha da küreselleşebilir.
Bu dönüşüm yavaş ilerleyen bir süreç olabileceği gibi, LNG arzında kritik eşiğin aşılmasından sonra, belli bir noktada hız da kazanabilir.
Bir diğer olasılık ise talep baskıları ve güvenlik kaygıları nedeniyle ithalatçıların enerji güvenliği önlemi olarak arz kaynaklarına fiziksel (coğrafi) yakınlığı tercih etmesi sonucu söz konusu dönüşümün hiçbir zaman gerçekleşmemesidir. Burada kaydedilmesi gereken en önemli nokta, böyle bir değişimin gerçekleşme olasılığının gerçekleşmeme olasılığından yüksek olması ve Türkiye’nin enerji politikasının bu ihtimali hesaba katarak tasarlanması gerekliliğidir.
Petrol piyasalarında ise, aksi yönde bir değişimin gerçekleşme olasılığı düşüktür. Bununla birlikte kısmi bir bölünmenin ilk işaretlerini saptamak için petrol piyasalarındaki gerginlik vejeopolitik gelişmeler dikkatle izlenmelidir.
Gelişmelerin politikalar üzerindeki olası etkileri ele alınırken, bu bölümün başındaki akış sırası korunarak sırasıyla enerji güvenliği, enerji maliyetleri ve enerji ticareti/yatırımları üzerindeki etkiler değerlendirilmiştir. Türkiye’nin transit ülke rolü üzerindeki olası etkileri ise, yatırım konularıyla birlikte tartışılacaktır.
1. Enerji güvenliği üzerindeki olası etkiler
1.1. Doğalgaz arz güvenliği
Bölünmüş yapıdaki piyasalarda, enerji ithalatçısı konumundaki ülkeler, genellikle toplam ithalat bileşimi içinde tek bir arz kaynağının ağırlığını azaltmaya ve kaynakları çeşitlendirmeye gayret ederler. Bunun yanı sıra, arz riskleri karşısında ağırlık oluşturabilecek ikili karşılıklı bağımlılıklar yaratmaya da çalışabilirler. Bu gibi karşılıklı bağımlılıklar temel mallar ya da hammadde bağımlılığını kapsayabileceği gibi enerji transit bağımlılığını da içerecek şekilde genişletilebilir.
Türkiye’nin mevcut doğalgaz arz güvenliği, bölünmüş piyasa modeline dayanmaktadır. Türk ekonomisi, özellikle de enerji sektörü, doğalgaza büyük ölçüde bağımlıdır. Doğalgaz tüketiminin %50’sinden fazlası tek bir tedarikçiden –Rusya Federasyonu–, %80’inden fazlası da Rusya Federasyonu, İran ve Azerbaycan olmak üzere üç tedarikçiden, tamamı boru hattı ticaretiyle karşılanmaktadır (Tablo 4). Bu durum, ulusal enerji güvenliğinde temel zafiyete işaret etmektedir.
Başlıca tedarikçi olan Rusya Federasyonu’yla dengeli karşılıklı bir bağımlılık söz konusu değildir. Türkiye’nin enerji transit ülkesi rolü, Rusya Federasyonu karşısında kendisine sınırlı ağırlık sağlamaktadır. Rus petrolünün Boğazlar’dan taşınması uluslararası hukukun koruması altında olduğu gibi, Türkiye halihazırda Rus gaz ihracatı için transit ülke konumunda da değildir.
Sınırlı tedarikçi grubuna aşırı bağımlılık yaratan bu durum karşısında, Cezayir, Nijerya ve Katar’dan50 LNG ithalatıyla arz tabanını çeşitlendirmeye yönelik çabalar mevcuttur. Güvenilir ve likit küresel LNG piyasalarına geçiş, LNG kullanımına yönelik artan eğilimi giderek kolaylaştıracak ve haklı kılacaktır.
Azerbaycan ile Şah Deniz II gaz sahasına erişime yönelik gerçekleştirilen anlaşma aynı zamanda arz üzerindeki baskıyı bir miktar hafifletecektir. Ancak Türkiye’nin çok az sayıdaki aktöre olan bağımlılığı devam edecektir.
Ayrıca Irak, Mısır ve Türkmen gazına erişim için yeni boru hatları ve anlaşma planları da mevcuttur. Mısır ve çevresindeki siyasi istikrarsızlık ve Türkmenis tan’la ilgili bölgesel siyasi engeller düşünüldüğünde, Irak orta vadede nispeten daha ümit verici bir fırsat sunmaktadır. Ancak Irak gazına erişimin, daha kapsamlı bir ikili enerji işbirliği çabasının parçası olarak ele alınması gerekmektedir [KUTU 2]. Daha uzun vadeli doğalgaz arz perspektifi, İran’ın geniş gaz kaynaklarını da göz önünde bulundurmalı ve uluslararası siyasi kaygılar ve çatışmalar son bulduğunda süratle İran’ın gaz ihracatının kolaylaştırılması planlanmalıdır. Son olarak, yakın zamanda Doğu Akdeniz’de bulunan doğalgaz rezervleri Türkiye’nin alternatif gaz tedarikçilerine erişimi için yeni seçenekler ve fırsatlar sunmaktadır.
Ancak, süreç mülkiyet anlaşmazlıkları ile ilgili yasal ve siyasi güçlüklerin dikkatli bir biçimde yönetilmesini gerektirmektedir.
Çalışma Grubu, ulusal politikanın, kaynak çeşitlendirmeyi stratejik bir hedef olarak daha sistemli bir şekilde ortaya koyması ve takip etmesi gerektiği inancındadır. Açıkça tanımlanmış ve ölçülebilir hedefler, küresel gaz arzının değişen ortamında ulusal politikaya rehberlik etmelidir. Yükselen LNG ticareti ve likit gaz piyasaları, Türkiye’nin potansiyel gaz kaynaklarını komşularının ötesine genişletmesini gerçekçi bir hedef haline getirmektedir.
Net olarak tanımlanan ve izlenen bir enerji güvenliği kuralı aynı zamanda; hesap verebilirlik, şeffaflık ve uzun vadeli stratejik süreklilik sağlayacaktır.
Arz bileşimini yeniden şekillendirmek için gerekli manevra alanı bugüne kadar sınırlı kalmıştır. Bunun yerine gaz politikasında, çok geniş siyasi sonuçları da olan, karşılıklı bağımlılıklara dayalı bir yöntem benimsenmiştir.
AB’nin arz güvenliği için yakın zamanda benimsediği kural, Türkiye koşullarına uyarlanarak orta vadeli enerji güvenliği önlemi olarak kurgulanabilir.51 Aralık 2010’da yürürlüğe giren AB Düzenlemesi, doğalgaz güvenliğinin hacim olarak en büyük gaz arzı altyapısındaki olası bir aksamayla baş edebilecek esneklikte olmasını öngörmektedir (n-1). Bir başka deyişle, en büyük arz altyapısındaki olası bir aksama süresince, ekonominin faaliyetini sürdürmeye hazırlıklı olması gerekmektedir. Türkiye, orta vadede benzer bir n-1 kuralını benimsemelidir. Ayrıca, Türkiye’nin çeşitli arz altyapıları arasındaki yüksek risk korelasyonu dikkate alındığında, söz konusu n-1 kuralının, bu defa iki arz kaynağındaki aksamaları göğüsleyecek bir n-2* kuralıyla güçlendirilmesi gerekmektedir.
n-1 kuralı, Türkiye için 2009’da Ukrayna’yla bağlantılı Batı boru hattı kesintisi ve İran’ın gaz arzında yaşanan çeşitli kesintiler vesilesiyle sınanmıştır. Ancak en büyük arz altyapısı olan Mavi Akım boru hattındaki bir kesinti karşısında sistemin esnekliğinin ne olacağı henüz test edilmemiştir. n-1/n-2* kuralı gibi bir arz güvenliği hedefine erişmek için, çeşitli politika unsurları arasında koordinasyon sağlanması gerekmektedir:
- Yeni arz kaynaklarına zamanında yatırım: Mevcut altyapıyla arasında düşük korelasyon olan ve düşük riskli arz kaynaklarına yatırım yapmaya öncelik verilmelidir. Örneğin, Türkmen gazına erişim çeşitli nedenlerle son derece
arzulanır olmakla birlikte, mevcut boru hattı altyapısının kullanılması, n-1 kuralındaki enerji güvenliği kaygılarını hafifletmeyecektir.
LNG arzının mevcut altyapıyla risk korelasyonu daha zayıf olacağı için güvenlik açısından cazip bir arz kaynağı sunmaktadır.
n-1/n-2* kuralı uyarınca arz tabanını çeşitlendirmek için, Türkiye’nin muhtemelen “yeniden gazlaştırma” kapasitesine yatırım yapması gerekecektir.
Entegre ve derinlik kazanan piyasalara doğru dönüşümün fiilen gerçekleşip gerçekleşmediğini değerlendirmek için, spot LNG piyasalarının evrimini izlemek de önem taşımaktadır.
Böyle bir değişimin gerçekleşmesi halinde, mevcut altyapıyla korelasyonu olmayan, düşük riskli LNG arz kaynaklarının n-1 ya da n-2* kuralına göre en öncelikli arz kaynakları arasında olması gerekmektedir.52
Arz kaynaklarını çeşitlendirme yönündeki stratejik çabaya paralel olarak, şu anda şekillenmekte olan entegre gaz piyasalarındaki kısa vadeli aksamalara ya da dalgalanmalara karşı alınacak önlemlere yatırım yapmak da önem taşımaktadır:
- Depolamaya yatırım: Türkiye’nin acil durumlar için depolama kapasitesi, %10’un altında bir depolama/talep oranıyla, OECD ülkeleri arasında en düşük seviyededir. Enerji güvenliği önlemi olarak, bu kapasitenin artırılması gerekmektedir. Ancak, gaz depolamanın maliyetli olması nedeniyle ihtiyacın titizlikle hesaplanması gerekmektedir. Çeşitlenmiş LNG erişimi ve iyi işleyen spot LNG piyasaları, depolama kapasitesinin düşüklüğünü telafi edeceği gibi bunun tersi de mümkündür.
- Esnek tüketim: Daha önce de vurgulandığı gibi, fosil yakıt tüketiminde ekonominin esnekliği enerji güvenliği açısından çok önemlidir. Yakıt değiştirebilme önemli bir esneklik unsurudur. Kömür santrallerindeki kapasite fazlası, gaz arzı kesintiye uğradığında bu santrallere geçilmesine izin verir. Gaz arzı kesintiye uğradığında, çift yakıtlı santrallerde petrole geçilebilir. Talep kesilince petrole geçme imkânı olan tüketiciler de esnekliğe katkıda bulunurlar. Hiç kuşkusuz, yakıt esnekliği yedekleme gerektirdiğinden maliyetli bir iştir.
Gaz arzındaki olası bir kesinti azalan taleple dengelendiği ölçüde, acil durumlar için arz ve depolama ihtiyacı sınırlı olacaktır. Aynı şekilde, n-1/n-2* kuralı daha yumuşak bir şekilde uygulandığında, talep, olağan tüketim kalıplarına değil, esnek tüketim kalıplarındaki asgari seviyeye dayanarak hesaplanabilir. Bu nedenle, n-1/n-2* kuralına göre, gerek depolama gerek esnek tüketim yatırımları, birbiriyle bağlantılı arz güvenliği mekanizmasının bileşenleridir.
ÖNERİ 3
1.2. Petrol arz Güvenliği
Petrolün küreselleşmiş piyasada ticareti yapılmakta ve buna bağlı olarak, Türkiye çok çeşitli kaynaklardan petrol tedarik edebilmektedir. Petrolle ilgili mevcut enerji güvenliği sorununun niteliği, doğal gazdakinden farklıdır.
Küreselleşmiş petrol piyasası bağlamında, genel enerji güvenliğinde sorun, küresel petrol ticaretinde bir çöküş ya da finansal açıdan sürdürülemeyecek bir fiyat artışı olasılığıdır.
Türkiye’de ağırlıklı olarak ulaşım sektöründe kullanılan petrol, yıllık petrol tüketiminin %51’ini oluşturmaktadır.53 Türkiye’de şu an için motorlu ulaşım ve taşımacılık büyük oranda petrole bağımlı olup, fiyat esnekliği çok düşüktür.
Petrol arz güvenliğinin daha mutlak bir ulusal güvenlik boyutu da vardır. Silahlı kuvvetlerin talepleri de dahil ülkenin petrol gereksinimi silahlı çatışma dönemlerinde özellikle önem kazanacaktır. Ordunun petrol arzı için denizden erişimi emniyet altına alma becerisinin yanında petrolü rafine etme kapasitesi, stratejik depolama tesislerinin bulunması da, bu ihtimale yönelik politika hazırlığının temel unsurlarıdır.
Küresel petrol piyasalarının mevcut durumunda, küresel arzdaki kısa dönemli aksamalar ve fiyat dalgalanmaları, ulusal stratejide öne çıkan kaygı konularıdır. Bu gibi durumlarda arz için kaynak depolama, başka ülkelerdeki petrol ve doğalgaz kaynaklarında hisse sahibi olmak, finansal riskten korunmaya yönelik yatırımlar, piyasa dalgalanmalarına karşı alınabilecek olası önlemlerdir. Talebin fiyat artışına duyarlı olması ve azalması, dalgalanmaların bir ölçüye kadar sindirilmesine yardım edecek olmakla beraber mevcut talebin esneklik düzeyi maalesef çok düşüktür. Talep esnekliğinin sağlanması için, taşıt filosunun petrole olan mutlak bağımlılığının azaltılması ve başka enerji kaynaklarıyla işleyen toplu taşıma araçlarının devreye sokulması gerekecektir. Burada da, esneklikten
sağlanacak faydalar, uygulama maliyetleriyle bağlantılı olarak değerlendirilmeli dir.
Fiyat istikrarsızlığı artar ve/veya arz kesintileri sıklaşırsa, küresel piyasada kısmi bir parçalanma yaşanabilir; bu durumda Türkiye yeni koşullara ayak uydurabilmek için daha fazla yapısal mekanizmaya ihtiyaç duyacaktır. Petrol tedarikçileriyle dengeli karşılıklı bağımlılıklar ve petrol üreticisi komşu ülkelerde üretime dönük varlıklarda edinilecek hisseler bu gibi yapısal çözümlerin
öğeleri dir.
Karşılıklı bağımlılıkla ilgili olarak, Türkiye’nin halihazırdaki petrol transit ülkesi statüsü, küresel petrol arzı sisteminde bir çöküş ya da uzun vadeli bölünme ihtimali karşısında önemli avantaj oluşturmaktadır. Türkiye, böyle bir ihtimal ya da yapısal değişim yaşandığında, geçiş rolü karşılığında, tedarikçilerle güvenli arz pazarlığı yapabilir. Petrol transit ülkesi statüsü, bazı tedarikçilerle Türkiye arasında çok temel bir karşılıklı bağımlılık oluşturmanın yanı sıra önemli bir petrol güvenliği mekanizması işlevi de görebilir. Azerbaycan, Irak, Rusya Federasyonu ve Kazakistan için Türkiye bir petrol transit ülkesi olduğundan, bu tedarikçilerin bir kısmıyla dengeli ve karşılıklı bağımlılığın oluşturulması, petrolde arz güvenliğini sağlamak için yeterli olabilir. Söz konusu ülkelerde üretime dönük yatırımlar karşılıklı bağımlılığı daha da artıracaktır.
Bu ülkeler arasında, Irak’ın sahip olduğu muazzam potansiyel doğrudan bir fırsat sunmaktadır. Coğrafi yakınlık, mevcut boru hattı bağlantısı ve artan ticaret, Irak’ı bölgede doğal bir enerji ortağı haline getirmektedir [KUTU 2].
Yüksek güvenlik riski taşıyan, bölünmüş petrol piyasaları karşısında en etkili yapısal önlem, petrole olan bağımlılığı azaltmak olacaktır. Artan biyoyakıt kullanımı, çift yakıtlı taşıtlar ve uzun vadede elektrikli otomobiller, talep dinamiklerindeki yapısal değişimin öğeleri olup, petrol arzı riski bağlamında Türkiye’nin esnekliğini temelden güçlendirecektir.
ÖNERİ 4
KUtU 2
2. Fiyatlandırma üzerindeki olası etkiler
Aşağıda vurgulandığı üzere; ulusal gaz arzının maliyeti, ağırlıklı olarak, uzun vadeli arz sözleşmelerindeki petrole endeksli fiyatlandırma ile belirlenirken; petrol maliyetleri, ağırlıklı olarak, spot piyasa dengesi tarafından belirlenmekte dir.
2.1. Doğal gaz
Gaz piyasalarındaki entegre ve likit spot piyasalara geçiş yönündeki yapısal değişimin, piyasanın yönlendirdiği geçerli bir fiyatlandırma seçeneği sunması olasıdır. Uzun vadeli sözleşmelere dayanan gaz fiyatlandırmasında, petrole endekslemek yerine spot gaz endekslemesine ya da en azından, karma bir formülasyona geçilebilir. Alternatif olarak, gazın gittikçe artan hacimlerde,
uzun vadeli sözleşmeler olmaksızın, spot piyasalarda ticareti de yapılabilir.
Bu durum, hem entelektüel düzeyde hem de uygulama bakımından çok önemli bir politika sınavı oluşturmaktadır. Türkiye ulusal enerji faturasının bir kısmını spot gaz piyasalarına bağlamayı tercih etmeli midir? Bunu tercih ederse, mevcut tedarikçilerini var olan sözleşmeleri değiştirmeye ikna edebilir mi, yoksa sadece yeni gaz arzında spot fiyatlandırmaya mı geçmelidir?
Spot fiyatlar önümüzdeki yıllarda muhtemelen dalgalanacak ve petrole endeksli fiyatlandırmalar dan daha düşük ya da daha yüksek olabilecektir. Son zamanlar da, gaz bolluğunun bir sonucu olarak, gaz fiyatlarının petrole kıyasla çok düşük seviyelere indiği görülmüştür. ABD fiyatının olağanüstü düşük olmasının yanında, Avrupalı ithalatçılar için cazip spot gaz fiyatları da bulunmaktadır.
Ancak düşük gaz fiyatlarının orta vadede daha fazla tüketimi teşvik etmesi ve yeni gaz yatırımlarını frenlemesi olasılığı da bulunduğundan bu durum nihai spot gaz fiyatlarında artışa da yol açabilir.
Bu nedenle, petrole endeksli ve spot gaza bağlı fiyatlandırma arasında siyasi tercihi yapmak kolay değildir. Temel değişim,
DİPNOTLAR;
47. Geçtiğimiz dönemde, WTI ile Brent arasında, esas olarak Cushing’deki lojistik problemlerden kaynaklanan büyük bir fiyat farkı ortaya çıkmıştır.
Ancak, ABD’nin Ortabatısı ile Körfez kıyısı arasındaki boru hattında petrolün akış yönünün değiştirilmesi ertesinde bu fark kapanmıştır.
Blas, J. “WTI-Brent price divergence hits record $16, 10 Şubat 2011”, bkz.
http://www.ft.com/cms/s/0/3295504e-3550-11e0-aa6c-00144feabdc0.html#axzz1DWIkOjo1.Farchy, J. “Crude Switch Triggers US Oil Recovery”, 17 Kasım 2011, bkz.
http://www.ft.com/cms/s/0/07c0c7b0-113a-11e1-9d04-00144feabdc0.html#ixzz1eDMTogv0.
48. Agy.
49. WEO 2012, s. 129.
50. Türkiye ve Katar arasındaki müzakerelere yönelik yayımlanan son raporlar, Katar’ın Türkiye’deki bir LNG tesisine yatırım
yapma konusunda ön ilgisinin olduğuna işaret etmektedir.
51. Yeni düzenleme 12 Kasım 2010’da AB’nin Resmi Gazete’sinde yayımlanmış ve 2 Aralık 2010’da yürürlüğe girmiştir. Bkz. Regulation (EU) No 994/2010 concerning measures to safeguard security of gas supply and repealing Council Directive 2004/67/EC.
52. Öte yandan, LNG yatırımları özel yatırımcılar tarafından üstlenilebilir. n-1 kuralına göre, LNG arzının payını artırma yönünde stratejik bir karar alınırsa, iyi işleyen, likit, serbestleştirilmiş doğalgaz piyasalarının yaratılması esastır. Bu dönüşümün ayrılmaz bir parçası olarak, 2001 tarihli Gaz Piyasası Kanunu’nda belirlendiği üzere, BOTAŞ’ın rolü iletimle sınırlanmalıdır.
53. Bu veriler 2011 yılındaki Enerji Dengesi ile ilgili olarak, T.C. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nın internet sayfasından (www.enerji.gov.tr) alınan
istatistiklere dayanmaktadır.
54. Bu veriler T.C. Ekonomi Bakanlığı’nın internet sitesinden (www.ekonomi.gov.tr) alınan istatistiklere dayanmaktadır.
55. Türkiye Müteahhitler Birliği, bkz. www.tmb.org.tr.
3 CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..,,
***
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder