12 Şubat 2020 Çarşamba

Dünyanın Geleceği.. BÖLÜM 1

Dünyanın Geleceği..  BÖLÜM 1 




Prof.Dr. Sait Yılmaz 
07 Ağustos 2019 



“Evrenin en Anlaşılmaz Özelliği, Anlaşılabilir Olmasıdır.” 

Albert Eistein 

 Giriş.., 

 Çoğumuz hayatın günlük akışı içinde bizim için önemli gördüğümüz bazı şeylere odaklanmış durumdayız. Örneğin bugünlerde kimisi üniversite seçme sınavı sonuçlarına kimisi futbol takımının yeni transferi ile ilgili haberlere dikkatini vermiş durumda. Biraz daha büyük resimden bakarsak, „Ülkede neler oluyor, nereye gidiyoruz?. endişesi başlıyor. 

Yarınlarımızdan çocuklarımızın geleceği için korkuyoruz. Ama daha da büyük ölçekten bakarsak „Dünya nereye gidiyor?. sorusu pek ilgimizi çekmiyor. Hâlbuki farkında değilsiniz ama insanlığın tarih yolculuğu içinde çok önemli bir dönüm noktasındayız. 

 NATO.da iken bir İngiliz araştırma ekibin raporunu okumuştum. Şöyle diyordu; 
dünyanın var olması ve yok olması arasındaki süre 365 gün kabul edilecek olursa şu an 27 Aralık akşamı 18.00.deyiz. Bu zaman zarfında petrolün bulunması ve tükenmesi arasında geçen süre ise sadece 2 saniyedir. Tarih hem sona yaklaşıyor hem de oldukça hızlandı. İnsanoğlunun birikimi olan politika, felsefe, ekonomi, sanat, din ve bilim gibi kavramların hepsi devrimsel bir değişimin arifesinde. Son 250 yıla damgasını vuran Batı medeniyeti ve 
modernite.nin dönemi bitiyor. Modernite.nin büyük anlatısı (ütopyası) bitti, elimizde onun artığı (distopyası) kaldı. 

 20. yüzyıla girerken hiç kimse bu yüzyılın iki büyük dünya savaşına yol açacağını, Sovyetler Birliği ve Çin.in yükselişini, sömürgeci imparatorlukların sona ereceğini, teknoloji ve bilgi devriminde ortaya çıkacak yenilikleri öngörememişti. Hiçbir yüzyıl takvimin gösterdiği ilk yılında başlamaz. Örneğin 19. yüzyıl 1800 yılında değil, 1789.da başlamıştı. 

Fransız Devrimi sonrası Avrupa.da yaşanan güç çekişmelerinin neden olduğu sömürgecilik ve emperyalist politikalar dünya olaylarına damgasını vurdu. 20. yüzyılı başlatan ise 1870.de Alman Birliği.nin kurulması oldu ve sonrasında yaşanan güç çekişmeleri iki dünya savaşına yol açtı. 

21. yüzyıl ise çok ilginç bir şekilde aynı yıla rastlayan üç önemli gelişme ile 1989.da başladı. Bu üç gelişmeden ilki olan Sovyetler Birliği.nin çöküşü, dünyadaki güç dengesini ve güvenlik ortamını değiştirdi. İnternet ve haberleşme teknolojisindeki gelişmeler küreselleşme olgusuna ve bugün yaşadığımız bilgi çağına vücut verdi. Diğer gelişmesi ise klonlama ve gen terapisinde yaşanan gelişmelerdir. Birinci Dünya Savaşı ilk defa zehirli gazlar kullanıldığı için kimyacıların, İkinci Dünya Savaşı ise füzeler ve nükleer silahların kullanılması nedeni ile fizikçilerin savaşı olmuştu. Üçüncü Dünya Savaşı ise insan benzeri (insan-makine) yapıların savaştığı biyo-teknolojinin savaşı olacaktır. 

 Devlet, aile, kapitalizm, ticaret, toplum, üniversite gibi kurumların modası geçiyor. Şimdi süper-modernite zamanı yani tarih yeniden yazılacak. Peki, tarihi kim yazacak? Yeni insan yaşamının standartlarını kim belirleyecek? Yeni yaşam biçiminde ahlak, hukuk, çalışma, eğitim, sağlık, erkek-kadın, aşk, mutluluk ilişkilerinin yeri ne olacak? 

Halen prototipleri geliştirilmiş olan geleceğin dünyasının teknolojileri hayatımıza nasıl yön verecek? 

İşte bu makalede bunlara yer vereceğiz. İlk büyük kırılma 2040.da büyük savaşların sonunda olacak, geçiş dönemini müteakip 2070 sonrasındaki yeni dünya düzeninde bugünkü insanın yerini, insan 2.0 alacak. Elimizde 2150 sonrasını bekleyen güçlü senaryolar da var. Bütün bunları okumadan geleceğinize ve çocuklarınıza yatırım yapmayın. 

 Tarih Yolculuğunun Neresindeyiz? 

 İlk insanın (Homo Sapiens) ortaya çıktığı 70 bin yıldan öncesinden beri insanlar 
yiyecek ararken bir yerden başka yere göç etti. İlk uygarlıklar yiyecek ve su için büyük nehirlerin etrafında kurulmuştu. İlk Tarım Devrimi, insanlığın elindeki toplam gıda miktarını arttırdı. Çiftçilik, büyük ölçekli siyasi ve sosyal sistemlerin kurulmasına yol açtı. Her yerde ortaya çıkan yöneticiler ve seçkinler, köylülerin emeğiyle üretilen fazla gıdayla beslenip, çiftçileri boğaz tokluğuna mahkûm ettiler. El konan bu yiyecekler, siyaseti, savaşları, sanatı ve felsefeyi canlandırdı. Altı bin yıl önce Mezopotamya.da başlayan ve dünyanın diğer bölgelerine de yayılan Kentsel Devrim, yoğun tarım için sulama ihtiyacı ile birlikte ilk 
mühendislik projelerinin doğmasına yol açtı. 

Babilli matematikçiler; çarpma, bölme, kare, küp, Pisagor üçlüleri gibi matematik işlemlerini kullanmaya başladı. Antik Yunan kültürü, Batı medeniyetlerinin temeli olarak kabul edilir. Roma İmparatorluğu üzerinde olduğu gibi Avrupa kültürü için de çok büyük etkisi vardır. Platon ve Aristoteles gibi kadim Yunan âlimleri, başta felsefe ve siyasal rejimler başta olmak üzere insanlığın düşünce sistemine çok önemli etkiler yaptı. M.Ö. 5. yüzyılda 
Yunanlılar otonom devletlerden ilk uluslararası toplumu oluşturdular. Roma, ilk çağın en büyük ve en güçlü imparatorluğudur. Romalılar, (devletler yerine) halklar arasında ilk uluslararası hukuk sistemini kurdular. Roma İmparatorluğu askeri teknoloji, denizcilik teknolojisi, çimento kullanımı, su kemerleri gibi birkaç teknolojiye bağlı olarak büyümüştü. 

Orta Çağ.da krallar, kendilerini Tanrı ya da onun yeryüzündeki temsilcisi ilan ettiler. Topraklarını işleyenler; asiller ve savaşçı çeteleri tarafından sindirildiler. Kaleler, tapınaklar, anıtlar inşa edildi. Bu esnada dünyanın diğer ucu olan Çin.de imparator, insanlığın tamamına yayılan mutlak ve evrensel bir siyasi ve kültürel hiyerarşinin zirvesinde kendini görüyordu. Avrupa ile Çin arasındaki bölgenin büyük bölümünde ise, İslamın kendine özgü evrensel dünya düzeni kavramı egemendi 1. Yedinci yüzyıldan itibaren üç kıtaya yayılmaya başlayan İslamın evrensel düzen modeli, tüm dünyayı Peygamber Hz. Muhammedin mesajıyla uyum içine sokulmuş üniter bir sistemde birleşene dek, inançsızların yaşadığı tüm bölgelere verilen ad ile “Darülharb”a yayılmayı hedefliyordu. 

1 Henry Kissinger, World Order, Penguin Books, (New York, 2015), 15. 

Orta Çağ.ın başında Batı Uygarlığı, kendi kendine yeterli malikânelerin etrafında 
organize olmuş, tamamen tarıma dayalı, ticaret veya sanayisi olmayan bir ekonomik sisteme sahipti. Ortaçağ boyunca insanlar feodal sınırlar, kaleler, şehirler içinde yaşıyordu. Avrupada devlet ve toplum düzenini etkileyen üç dönüm noktası oluştu; 

 - Protestan Reformu, 

 - İtalyan Rönesansı, 

 - Aydınlanma. 

14. ve 16. yüzyıldaki İtalyan şehir devletleri uluslararası toplumda bankacılık, ticaret, kültür ve sanatsal uyanış (Rönesans) için bir model yarattı. Rönesans İtalya.sı; egemenlik yetkisinin dini otoriteden laik yetkililere, yerelden merkezi otoriteye geçmesi ile ilk devlet düzenini yarattı. Protestanlığın yayılması, Kilise.nin otoritesinin zayıflamasını sağladı. 1648 yılında Katolik ve Protestanlık arasındaki 30 yıl süren savaşları bitiren Westfalia Antlaşması ile bağımsız devletler sistemi kuruluyordu. Evrensel bir yönetim yerine, her bir devlete kendi 
toprakları üzerinde egemenlik hakkı tanındı. Batıda, kilise yani din nihai bir meşruiyet kaynağı olmaktan çıkmıştı. Kilise ancak bu tarihten sonra bilgiye ve bilime dost olmaya başlamıştır. Avrupa, kendi çok devletli düzenini kurarken, Osmanlı İmparatorluğu bunu bir düzen değil, Batıya doğru yayılmak için istifade edilecek bir bölünme kaynağı sayıyordu. 

 Avrupa tarihinin dönüm noktası olan 1789.daki Fransız Devrimi ile monarşik 
yönetimlerden medeni haklara saygılı yönetim anlayışına dönüşüm başlamıştır. Kralların kutsal haklarının yerini, „Halkların Kutsal Hakları. aldı. İnsanlar kan bağlarını keşfetti ve uluslara bölündü. Ulus-devlet anlayışı, dünya sisteminin merkezine oturdu. Ulus-devletin ortaya çıkması, milliyetçilik akımının da gelişmesine yol açtı. Bu kavram, 1715 yılından itibaren İngiltere.de daha çok ulusal bilinç, ulusal karakter anlamında kullanılmaya başlanmıştı 2. Modern devletin başlıca ilkeleri; egemenlik, eşitlik ve toprak bütünlüğüdür. 
2 Onur Öymen, Ulusal Çıkarlar: Küreselleşme Çağında Ulus Devleti Korumak, Remzi Kitabevi, (İstanbul, 2005), 33-34. 

Bugünün dünyası büyük ölçüde moderndir. Modern dünya düzenin temeli, BM 
Sözleşmesinin ruhuna uygun şekilde; devletlerine egemenliğine ve toprak bütünlüğüne saygı, iç işlerine müdahale etmeme prensiplerine dayanmaktadır. Westfalia mantığına uygun bu düzene, son yıllarda Batının başka ülkelerin iç işlerine müdahale hakkı veren Liberal Düzen anlayışı meydan okumaktadır. 

19. yüzyılın siyaset ve ideolojisini; Fransız Devrimi, ekonomik tarihini ise önemli 
ölçüde Sanayi Devrimi belirledi 3
3 Eric J. Hobsbawm, Devrim Çağı 1789-1848, Çev. Bahadır Sina Şener, Dost Kitabevi Yayınları, (Ankara, 2005), 63. 

İngiltere.de 1725 yılı civarında başlayan yeni Tarım Devrimi; yiyecek üretimi, elli yıl sonra 1775.deki Sanayi Devrimi ise fabrika üretimi ile alakalıydı 4. 
4 Carroll Quigley, A History Of The World In Our Time, MacMillan, (1966), 16. 


Sanayi Devrimi ile Batı dünyası, kendisini feodal ve dini etkiden kurtardı. 
Geçtiğimiz 250 yıl boyunca besinimizi çoğunlukla şehirlerde çalışarak sağladık. Bu süre atalarımızın avcı ve toplayıcılıkla geçirdiği on binlerce yılın yanında çok az bir süredir. Küresel gücün merkezi, 1759 ile 1850 yılları arasında Avrupa.ya kaydı. Hâlbuki 1770.de Avrupalıların, Müslümanlara, Hintlilere ve Çinlilere karşı belirgin bir teknolojik üstünlüğü yoktu. Avrupa mucizesinin altında yüzyıllar boyunca çeşitli olayların bir araya gelmesi ile oluşan güç kaynaklarındaki dev büyüme oldu. 

Avrupa.nın böylesi bir potansiyeli geliştirmesinin altında modern bilim ve Kapitalizm yamaktadır. Kırılma noktası, 1492.de Kolomb.un İspanya.dan Batıya doğru yelken açarak, Doğu Asya.ya giden yeni bir yol arama macerasına giriştiğinde gerçekleşti. Modern Avrupalılar için imparatorluk kurmak bilimsel olduğu kadar emperyal bir projeydi. Avrupalı fatihler, edindikleri yeni topraklara ait bilgiler konusunda yerel halktan bile daha donanımlı olabilmeyi becerdiler. 

Bu sayede onları yönetebildiler ve kaynaklarını sömüre bildiler. Bunu 
yaparken yerel halkı, onların da yararına çalıştıkları konusunda inandırabildiler. Tam üç yüz yıl boyunca Avrupalılar, keşfedip fethettikleri yerlerden edindikleri zenginlik ve başardıkları bilimsel ilerlemelerle Asya.yı aralarında bölüştüler. Avrupalı olmayan kültürler ancak 20. yüzyılda gerçekten küresel bir vizyon edinebil diler. 

İngilizce konuşan iki büyük güç, 250 yıldır dünyayı yönlendirmektedir. İngiltere ve Amerika bunu daha çok Kapitalizm yolu ile yaptı. Bu sadece ticari avantajlar değil diğer ülkelere kendi geleneklerini ve modernite yi taşıma imkânı da sağladı. Modernitenin temel unsurları tartışmalı olsa da genellikle; genellikle devlet olmayı, endüstriyel ekonomi, Kapitalizm ve sınıf sistemini kapsar. Aydınlanma döneminde, liberalizm ve modern devlet anlayışı, modernitenin temel dayanakları oldu. Liberalizm ve modern devletin uyum sağlamasına milliyetçilik yardım etti. Ekonomik yönden ulusal pazarın ortaya çıkmasında;  ulus-devlet, vergi almak için vilayetleri ve yereli merkeze bağladı. Merkezileşme ve vergilendirme, liberalleri merkezci devletlerin yanında olmaya itti. Henüz Batı Uygarlığının önceki pek çok uygarlık gibi yoluna devam edip etmeyeceği, kendi içinde yeni bir çatışma dönemine girip-girmeyeceği belli değil. 

MODERN HAYATIN DEĞİŞMEKTE OLAN DİNAMİKLERİ.. 

Uluslararası düzen.. 

Uluslararası sistemde ne ülke içinde ne de dışında evrensel bir hukuk anlayışı yani adalet hiçbir zaman çalışmamıştır. Dünya ülkelerinin sınırları, olması gereken hukuk açısından geçersizdir. Çünkü bütün barış anlamları silahların gölgesinde ve adaletsiz bir şekilde yapılmıştır. Tek tek çıkar beklentisi içinde olanlardan oluşan devlet bürokrasisi, aslında mafyatik bir çeteden başka bir şey değildi. Geçmişten bugüne gücü elinde tutan önderler, siyasiler, elitler ve daha altta toplanan iş adamları ve bilgi yayıcıların esas görevi, geleneksele dayanan hınç mekanizmasının verimliliğini artırmak oldu 5. 
Özgür Taburoğlu, Felaketler: Yeryüzüne Teslim Olan Dünya, Doğu Batı Düşünce Dergisi, Yıl: 20, Sayı: 80, Mart, Nisan, Mayıs 2017, 51. 


Halk ise toplumsal katmanlara ayrılmıştı; tacirler, zanaatkârlar, orta sınıf imtiyazsızlar (burjuva), köylü, köle vb. Modern dönem devlet ve sınıf ilişkilerinin kökeninde „ özel mülkiyet. kurumu yatar. Mülkiyet hakkı ile birlikte bağımsız tüccar sınıfı ortaya çıktı. Böylece ekonomik ağ içinde bağımsızlık arttı. Tüccarlık ve sanat, uygarlık içinde bağımsız konumlar edindiler. 

 Modern dünya düzeninde, klasik devlet sistemi dokunulmazlığını sürdürür. Devletler, güç tekelini elinde tutarlar ve bu gücü birbirine karşı kullanma hazırlıklı olmalıdırlar. Sistemin bu bölümünde istikrar ve asayiş olmasının nedeni, buradaki güç dengesi ve statükonun korunmasının egemen devletlerin çıkarına olmasıdır 6. 
6 Robert Cooper, Ulus Devletin Çöküşü, Güncel Yayıncılık, (İstanbul, 2005), 34. 

Ancak, modern dünyanın teorik çerçevesi olan serbest pazar, hegemonya, Batı kültürü (Modernizm), barış ve demokrasi gibi kavramlar dünya politikalarında ve Amerikan dış politikasında 20. yüzyıldaki değerini önemli ölçüde kaybetmektedir. Modern dünyanın sonu gelmekte, onun temel birimleri olan devlet, kapitalizm ve sanayileşme derin kriz içindedir. Modern toplum elektriğe, iletişime, bilgi akışına bağlıdır. Belli bir süre bunu ortadan kaldırırsanız hastaneler, hava yolları, 
bankalar çalışmaz, gıdalar depolanamaz. Sonuç olarak, Modernlik henüz tamamlanmamış bir projedir. Modernlik projesinden geriye atık bir toplum kalmıştır 7. 
7 Mesut Hazır & Talha Deveci, Hayat Bir Distopyadır, Modernlikten Postmodernliğe Bir Ütopya-Distopya Dikotomisi İçinde Toplum, Doğu Batı Düşünce Dergisi, Yıl: 20, Sayı: 80, Mart, Nisan, Mayıs 2017, 113. 

Bugünkü dünyayı ABD.nin tek süper güç olduğu, tek kutuplu ve asimetrik güç 
dengesi içinde bir uluslararası düzen şeklinde tanımlıyoruz. Rusya.nın 2014 yılında Ukraynadaki savaşı ile birlikte Soğuk Savaş Sonrası dönem bitti. Tekrar büyük güçlerin mücadelesine yani jeopolitiğe dönüldü. Uluslararası düzenin evriminin aşağıdaki aşamalardan geçtiğini söyleyebiliriz 8; 
8 Sait Yılmaz, 21. Yüzyılda Neler Olacak? academia.edu.tr (06 Kasım 2013). 

- Yunan şehir devletleri (M.Ö.500-100), 

- Rönesans İtalyası (M.S. 1300-1500), 

- Westfalia Anlaşmaları (1648), 

- Milliyetçilik (1789), 

- Avrupa Merkezli Dünya (1650-1950), 

- Versay Anlaşmaları (1918), 

- Soğuk Savaş.ın İki Kutuplu Dünya Düzeni ve Küreselleşme (1950), 

- Tek Kutuplu Dünya (ABD Hegemonyası; 1990-) 

Soğuk Savaş.ın uluslararası düzeni, tarihte ilk kez birbirlerinden oldukça bağımsız iki güç kümesini yansıtıyordu; Sovyetler Birliği.yle ABD arasındaki nükleer denge ve Atlantik ittifakındaki iç denge. Avrupa.nın Amerikan nükleer korumasından yararlanabilmesi karşılığında ABD.nin üstünlüğü kabul edilmişti. Soğuk Savaş.ın bitişi Almanya.nın birleşmesi ve Doğu Avrupa.daki Sovyet kontrol sistemine tabi devletler kuşağının hızla serbest kalmasına yol açtı. Avrupa, bağımsız bir kimlik oluşturmaya koyuldu. Avrupa Birliği 2002 yılında ortak para birimi, 2004.te resmi bir siyasi yapı yarattı. Yeni yapı Westfalia dan vazgeçişi temsil ediyordu. 

Batılı güçler gelene kadar „Asya. anlamında bir sözcük yoktu ve bu kıtadaki yaklaşık 50 kadar devletin bir araya gelmesi ve bütünlük sağlaması için koşullar hiç oluşmamıştı. Ortak bir dini, hatta Batıdaki gibi kollara ayrılmış bir ortak dini bile olmamıştır. Etnik, dilsel, dini, toplumsal ve kültürel farklılıklar acı verici bir biçimde derinleşmiştir. Japonya hariç Asya, sömürgeci uluslararası düzenin kurbanı oldu. Mevcut bölgesel düzendeki değişimler kanlı oldu. 1970.lerden sonra belirginleşen Asya Kaplanlarının yükselişi, refah ve ekonomik dinamizmi ortaya çıkardı. Çin, 1979da rota değiştirerek, ideoloji dışı siyaset ve ekonomik 
reform politikası izlemeye başladı. Günümüzde ise biri Güney Asya.da diğeri Doğu Asya da iki güç dengesi ortaya çıkıyor. Ancak, dengeleyici özelliğini zayıf tarafa kaydırarak denge kurabilen bir ülkeye ikisinde de rastlanmıyor. 

Orta doğuda bir modernleşmeye çalışan devletlerin laik ve milliyetçi liderleri, Batının İslamcıları daha pratik bulması nedeni ile Arap sosyalizmi ve Sovyetlere yakınlaştı. Bu bölünmenin temelinde İslam vizyonu değil, ulusal çıkarlar vardı. 1980.lerden sonra ortaya çıkan İslamcılar, radikal grupları kullanarak Ortadoğu.daki düzeni dine dayanan, evrensel bir ilahi düzen ile değiştirme vaadinde bulunuyorlar. Siyasal İslam, Mısır.da olduğu gibi iktidarı ele geçirme ve hemen otoritesini kurumsallaştırma yolunu seçmişti. Arap Baharı ile Batının 
ılımlı İslam güçleri süratle radikalleşti ve vahşet görüntüleri ortaya çıktı. Orta doğuda etnik ve dini kimlikler üzerinden sahada iç ve dış pek çok güç mücadelesi devam ediyor. Kabileler, özerk milisler kendi halifelikler ini arıyor. 

Bugünkü devletlerarası ortam, kaba kuvvet ve gücün geçerli olduğu, gerçek ve geçerli bir hukuk düzeninin olmadığı, bir kaos ve düzensizlik ortamıdır. 21. yüzyıl dünya düzeninin yetersizliklerinin başında şu konular gelmektedir; 

 - Düzenin temel birimi olan ulus-devletin doğası kimlik sorunları ile hedef haline geldi; başarısız devletler, Afrika kıtası ve Ortadoğu gibi bölgelerin tamamlanmamış devletleri istikrarsızlık kaynağı olmaya devam ediyor. 

- Dünyanın siyasi ve ekonomik örgütleri birbirleriyle çelişki içindedir. 

- Büyük güçlerin en önemli meselelerde birbirlerine danışmaları ve işbirliğine 
girmeleri için etkili bir mekanizma bulunmamaktadır. 

Devletlerin başarısızlığı.. 

Devlet, yaklaşık 10 bin yıl önceye, Mezopotamya.da ortaya çıkan ilk tarım 
toplumlarına kadar uzanan eski bir sosyal kurumdur. İyi yetiştirilmiş bürokrasiye sahip devlet, Çin.de binlerce yıl varlığını sürdürmüştür. Büyük orduları, vergi toplama gücü ve geniş topraklar üzerinde egemenlik yetkesi uygulayan merkezi bürokrasisiyle modern devletin Avrupa.da ortaya çıkışı ise, daha yenidir ve dört-beş yüz yıl öncesine, Fransız, İspanyol ve İsveç monarşilerinin dönüşümüne uzanır. Böylece bugün de devam eden „devlet merkezli. uluslararası sistem başlamıştır. Bu gelişmeler sayesinde devletler; bürokratik, diplomatik ve 
askeri kurumsallaşmaya yöneldi. Devletlerin ellerinde bulundurdukları meşru güç tekeli, bireylerin Thomas Hobbes.un „herkesin herkesle savaşı. dediği şeyden kurtulmasını sağladı ama dünya ölçeğindeki çatışma ve savaşlara da temel oluşturdu. 

 Toplumun ihtiyaçlarının sağlanması, korunması ve idamesi devlet sürecini 
oluşturmuştur. Devletin belli başlı öğeleri; bir halk (nüfus), bu halkın üzerinde yaşadığı bir ülke veya toprak ve düzeni sağlayan ortak yasalardır. Devlete can (dinamizm) ve ruh veren insan toplumuna "ulus (millet)" denir. Kapitalizm ve ulus-devletin birbirine ihtiyacı vardı ve bu da daha önceden var olan ideolojik ve askeri ağlara eklemlendi. Böylece Weberin „devlet. tanımına gelindi; belirli bir coğrafi alanda asker ve polisi kontrol eden örgütlenme. Alman sosyolog Max Weber (1864-1920), I. Dünya Savaşı sonrasındaki kaotik ortamda devlet.in 
tanımını şu şekilde yapmışt 9
9 Hans. H. Gerth & C. Wrights Mills, Max Weber Sosyoloji Yazıları, Çev.: T.Parla, Hürriyet Vakfı, (İstanbul, 1993), 79. 

“Devlet, bir ülke üzerinde meşru güç kullanımı tekelini başarı ile elinde bulunduran yapıdır”. Weberin devlet konsepti; hiyerarşi, rutin süreçler ve rasyonel normlar üzerine kurulmuş bürokratik kurumların rollerini vurguluyordu. 

 Soğuk Savaş.tan bu yana, zayıf ya da başarısız devletler, uluslararası düzen için en önemli sorun haline geldi 10
10 Chester Crocker, Engaging Failing States, Foreign Affairs, 82-5, (2003), 32-45. 

Siyasal küreselleşme, eskiden uluslararası sistemin temel aktörü olan ulus-devletin üstünlüğünü sarsmış ve ulus-devleti, yetkilerini başkalarıyla paylaşmaya mecbur bırakmıştır. Öte yandan, kimlik sorunlarının dış politikada bozucu unsur olarak kullanılması birçok ülkede iç istikrarı olumsuz yönde etkilemeye devam ediyor. 21. yüzyıl dünyasında zayıf ve başarısız devletlerin sayısı güçlü olanlardan daha fazladır. Daha zayıf, başarısız olmakta olan ve başarısız devlet sayısı yüzyıl öncesine göre iki katına çıktı. Bu hassas devletler, dünya nüfusunun çoğunluğunu temsil ediyor 11
11 Sait Yılmaz, Başarısız Devlet, academia.edu.tr, (Nisan 2019). 


Bu devletler, aynı zamanda pek çok fırsatçı devletin, devlet dışı aktörün (silahlı gruplar, özerk bölgeler, siyasi akımlar) hedefinde dirler. Başka devletlerin ve silahlı grupların koalisyon halinde saldıracağı bir av 
haline gelen başarısız devletlerin toprakları 21. yüzyılın savaş alanları ve kriz bölgeleridir 12. 
12 Arch Puddington, Freedom in the World 2009: Setbacks and Resilience, Freedom House, (January 2009), 21. 
http://www.freedomhouse.org/uploads/fiw09/FIW09_OverviewEssay_Final.pdf. 

 1990.larda başlayan yeni güvenlik çalışmaları kırılgan devletleri ele alıyordu. 
Kırılganlığın kaynağı olarak kalkınma, çatışma ve istikrar sorunları görüldü ve bu kapsamda politikalar geliştirilmeye çalışıldı 13. 
13 David Carment, Stewart Prest, Yiagadeesen Samy, Security, Development, and the Fragile State Bridging the Gap between Theory and Policy, Routledge, (2010), 86. 

Dünyadaki kırılgan devletler dünya nüfusunun yaklaşık altıda birini oluşturuyor. Bu devletlerin halkının özellikleri arasında şunlar sayılmaktadır 14; 
14 Andrew Branchflower, Sarah Hennell, Sophie Pongracz, Malcolm Smart, How Important are Difficult Environments to Achieving the MDGs? PRDE Working Paper No. 2, Poverty Reduction in Difficult Environments Team, Policy Division, (London, 2004). 

- %28-35.i tamamen fakirdir, 

- %32-46 çocuklar ilkokul eğitimi almamaktadır, 

- %41-51 çocuklar doğumdan sonra beş gün içinde ölmektedir, 

- %33-44 anne ölümleri, 

- %34-44 HIV/AİDS ölümleri, 

- %27-35 içilebilir temiz su eksikliği. 

Dünyada 70 kadar otoriter devlet var. Bunlardan Çin, Rusya ve İran dâhil 20 kadarı güçlü devletlerdir. Bunlar gücünü zorlayıcı kurumlarından alır. Demokratik olmayan devletlerin çoğu zayıftır. Hem zorlayıcı kurumları hem de devlet işlevlerinin yeterliliği sınırlıdır. Bu yüzden, hem meşruiyetleri azdır hem de çeşitli silahlı gruplar ve siyasi hareketler devletten daha meşru hale gelmiştir. Bazı zayıf otoriter devletler başka devlet ve devlet dışı aktörlerle fırsatçı ittifaklar kurarak, zayıf performanslarını ve meşruiyet sorunlarını tazmin etmeye çalışmaktadır. Otoriter rejimler ya da ABD.nin demokratik bulmadığı ülke 
yönetimleri de kendilerini savunmak için politikalarını koordine etmekte, demokratikleşme baskısına karşı gelmek için başarılarını paylaşmaktadırlar. 

Günümüzde Rusya, İran, Çin, Venezüella ve diğer otoriter ülkeler Batının liberal demokratik düzenine karşı sistemli bir şekilde denge oluşturmaya çalışıyorlar 15. 
15 Steven Heydemann, Authoritarian Learning and Current Trends in Arab Governance, in “Oil, Globalization, and Political Reform,” Brookings Institute Doha Discussion Paper, 2009, (January 31, 2011). 

Modernlik ve Kapitalizm.. 

 Modern dönem devlet ve sınıf ilişkilerinin kökenleri Roma İmparatorluğu.nun 
çöküşünden sonraki birkaç yüzyıla kadar geri gider. Önce imparatorluk sonrası kurulan küçük ve zayıf devletlerde „özel mülkiyet. kurumu ortaya çıktı. Devleti oluşturan temel olarak kral ve etrafındakiler ile kralın kendi toprakları ve yargı ücretlerinden elde ettiği gelirlerdi. Kilise huzuru sağlayacak düzenlemelerin adresiydi. Özel mülkiyet ve devlet ilişkisi askeri ağları tetikledi, büyük ve düzenli ordulara ihtiyaç duyuldu. Bilim ve imparatorlukların birbirlerine destek olarak gerçekleştirdikleri muazzam ilerlemelerin arkasında önemli bir güç vardı; 
Kapitalizm. Avrupalılar, 18. yüzyılda tüccarlara ilişkin fikirlerini değiştirmeye başladılar. Büyük sermaye, çiftçilerin ve küçük girişimcilerin dünyasını hemen herkesi ücretli çalışana dönüştürerek değiştirdi. Büyük sermaye onları tüketime ikna etti, doymak bilmeyen, daha zengin ama daha kolay incinir tüketicilere dönüştürdü. 

 Modernite ve onun ekonomik biçimi olan Kapitalizm, geçen iki yüzyılında sömürü, baskı, devlet şiddeti, savaş, soykırım, hastalık, kıtlık, ekolojik tahribat, kriz ve borç dolu ütopik tasavvurunun karanlık yüzünün ortaya çıkmasına zemin hazırladı. 20. yüzyıl, mafya ve çetelerin kol gezdiği, uyuşturucu, fuhuş ve şiddetin arttığı, devlet ve aile gibi belli bir kutsiyet arz eden kurumların yozlaşmış olduğu bir sosyal düzen ortaya çıkardı. Sonuç, modern sonrası atık toplum ve ütopyaların sonu ya da distopya dünyasıdır. Arkasında „küresel sermaye. dediğimiz elit bir grubun paylaşım savaşları bugün ulus-devlet yapısını hedef alarak, hedefleri olan yeni dünya düzenine giden yolda kendi içinde de savaşıyor. Dünyanın her yerinde insanlar yoksulluk ve açlık içinde iken küresel sermayenin pastasından faydalanmak isteyen devlet adamı, bilim insanı, medya çalışanı vb aydın kesimler yeni emperyalizmle mücadele etmek yerine ona eklemlenerek konumunu sürdürmeyi tercih ediyor 16. 
16 Küresel sermayenin kimliği ve çalışma sistemi için bakınız Sait Yılmaz, Küresel Sermaye ve Türkiye, Kaynak Yayınları, (İstanbul, 2012). 

 Toplum (insan yaşamı); 

 İngilizler dünyaya farklı bir şekilde bakıyordu. İngiliz devlet ve bilim insanları “Her şeyi ben bilirim diyen kral” ya da “kutsal kitaba göre yaşamayı dayatan din” değil “bilim”i öne çıkardı. Kilisenin savunduğu ve kutsal kitaplarda yer alan “Tanrı.nın aklından geçenleri anlamak için yaratıldığımız” tezinin yerine, Francis Bacon (1561-1626) tarafından “Tanrının insanı Adem.in cennetten kovulmasıyla yitirdiği doğayı yeniden keşfetmesi için yarattığı” mantığı ortaya kondu 17. 
17 Jeremy Black, A Short Histroy of Britain, (London, 2015), 221. 

Bu kavram, 17. yüzyıldaki Bilimsel Devrim.in önünü açtı. Doğa yasalarının nasıl çalıştığını keşfetmek yolunda, özellikle Sir İsaac Newton (1642-1727) 
tarafından kurulan Kraliyet Derneği.nin astronomi, matematik ve fizik alanındaki çalışmalarında büyük ilerlemeler kaydedildi. Gözlem ve deneylere dayalı bilim sayesinde insanlık geleneksel din öykülerinde anlatılandan farklı bir biçimde gelişti. 

 Avrupa, beş yüzyıl önce insan hayatını yeniden düzenlemek için dört yeni katalizör getirdi 18; 
18 Theodore Zeldin, İnsanlığın Mahrem Tarihi, Çev.E.Özsayar, Ayrıntı Yayınları, (İstanbul, 2003), 25-26. 

 - Özgürlük ve güzelliğin dinin karanlığından kurtarılması, 

 - Yeni keşif ve teknolojiler sayesinde dünyanın her yeri ile temasa geçilmesi, 

 - İnsana ve insan ihtiyaçlarına daha fazla önem, 

 - Dine nasıl bakılması gerektiği ile ilgili yeni bir anlayış. 

Bir taraftan farklı dini görüşlere hoşgörü ile bakılması (dinde çoğulculuk) sağlanırken, John Locke, dinin içten bir inanış olarak tanınmasını sağlayan yeni bir insanlık teorisi geliştirdi. Kötülük kavramının yeniden tanımlanması dinde değişim kadar insan yaşamına bakışı da değiştirdi. Tanrının dünyanın işleyişine doğrudan müdahalede bulunduğu ve insanın tüm varlıklardan üstün olduğu görüşü zayıfladı ve insanlığın kendi çevresini oluşturma kapasitesi öne çıktı. Artık insanlar doğaya körü körüne boyun eğmeyecekti. Bu yaklaşım yeni 
çözümler bulma kararlılığına yol açtı böylece Tarım, Ulaşım ve Sanayi Devrimleri.nin temeli atıldı. Bunun yansımaları bilim sayesinde denizlerde boylam ölçümünden, demiryolu ve buharlı makineler bulunmasına, elektrikten arabaya kadar pek çok yeniliğin ortaya çıkmasında görüldü. 

Bilim, doğadaki zenginliklerin tanınmasını ve kullanılmasını mümkün kıldı. Ancak siyasi sistemi, Aydınlanma ve bilimsel yönü ile dünyanın en büyük gücü olan İngiltere, sanayileşme, kentleşme ile birlikte dünya ekonomisine yön verirken emperyalizmi ve sömürgeciliği seçti. Deniz gücü uzak yerlere saldırmasına imkân sağladı. 19. ve 20. yüzyılda İngiliz yönetimleri bir yandan Almanya ile uluslar arası rekabet içinde iken savaşlara girerken, insanca yaşama sürecine, kentleşme ve laikliğe odaklandılar. Modernite ile birlikte liberal anlayış çerçevesinde çağdaşlaşma, sosyal yardım, sigorta, vergiler gibi kavramları 
devlet yönetimine kazandırdılar. İşgal ettiği Mısır, Hindistan ve Irak.ta muhalefeti bastırdı ama Türkiye.den çekilmek zorunda kaldı. Bugün yeni bir Rönesans olasılığı çılgınca görülse de insanlığı uykusundan uyandırmanın, yenilenmenin bir sosyal patlamaya hızla gittiği dönemdeyiz. Bu aynı zamanda insanlığın sorunlarının evrensel çerçevede ele alınma gereği ile birlikte düşünülmelidir. Ülke halkları da kendi içine gömülmüşlükten kurtarılmalıdır. 

 Dünya genelinde bir ahlaki çöküş yaşanmaktadır. Ahlak kuralları toplumlarda 
kendiliğinden oluşan, toplum yaşantısını düzenleyen kurallardır. Pek çok ülkede bilinçli bir ahlak eğitimi verilmemekte, dolaylı şekilde ve değişik yorumlarla öğrenilmektedir. Dünya genelinde ahlaki çöküş ile birlikte diğer yandan köktencilik, dini fanatizm ve terörizm 
yükselmektedir. 

 Bugünün halklarının sorunları geçmişten pek farklı değildir; 

- İmtiyazlı bir sınıfı daha çok koruyan, istismara açık bir devlet ve adalet düzeni, 

- Gittikçe zengini daha çok zengin, fakiri ise daha yoksul yapan bir ekonomik düzen, 

- Eğitim başta olmak üzere hayatın her alanında fırsat eşitsizliği, bunu besleyen rant ve yolsuzluklar, 

- Dünya düzeninde milliyetçilik ve din istismarı üzerine kurgulanmış açgözlü ve acımasız güç politikaları, 

- Eğitilerek ve algı yönetimi ile bilgisiz ya da cahil bırakılan insan kitleleri, 

- Devlet egemenliği ve toprak bütünlüğünün giderek işlevsiz hale gelmesi, 

- Toplumun temeli olan ailenin bunalımı ve kadınların zincirlerinin hala kırılamaması. 

 Ütopya sayesinde, insanoğlu umudunu ve iyimserliğini kaybetmemeye çalışmıştır. 

Kendi yazgısını elinde tutamayan toplum, huzursuzluk ve aldırışsızlık içindedir. Korkular içinde yaşamayı kabullenmiş (ya da kabullenmek zorunda bırakılmış) bir toplum ve bu korkulardan beslenen, varlığı buna bağlı mekanizmaların söz sahibi olduğu bir toplum manzarası çizilmektedir. Bu, çoklu belirsizlik içinde bir unutma uygarlığıdır. 

 Belirsizlik ve karamsarlık; 

 Belirsizlik ise mevcut durumu ve geleceği anlamlandırmak konusundaki karmaşıklığı ifade eder. İnsan hayatı da gittikçe belirsizliklerin yol açtığı bunalımlar içindedir. İnsanların kendileri, işleri ya da ailelerinin geleceği hakkındaki belirsizlikler ülke genelinde karamsarlığı beslemektedir. 

Tüketim toplumu içinde her şeyi elde edebilme imkânı ve cinsel özgürleşemeye 
rağmen, zenginler bile hayata karamsar bakmaktadır. Dünyanın her köşesine yayılmış sefaletten, her tür suçu işlemeye ve savaşmaya kadar dünyada var olan tüm sorunların asıl nedeni, insanlığın duygu ve düşüncelerindeki olumsuzluk halidir. 

 Teknoloji ile birlikte hayatın nabzı hızlanmış; iş, eğitim, seyahat, eğlenceyi mevcut zaman dilimine sıkıştıran insanlar, her gün yeni bir şeyler daha tıkıştırarak kendine ait zamanı ağzına kadar doldurmuştur. Bir yanda hayat gereğinden hızlı akarken, diğer yandan iş yerindeki gerginliğin, sıkılığın, monotonluğun insanların geriye kalan zamanları nasıl geçirmeleri gerektiği konusunda bir arayış başlatmıştır. 

 Kadın-Erkek İlişkileri.. 

Tarihte farklı toplumlar, farklı toplumsal hiyerarşileri benimsediler. Ancak, insanlar her yerde kendilerini erkekler ve kadınlar olarak ayırdılar ve hemen her yerde erkekler daha iyi konumdaydı. Tarih boyunca kadınlar, kadın gibi davranma baskısı altında yaşadılar. Evin erkeği fiziken güçlü ve evin geçiminden sorumlu olduğu için, ona karşı çıkmak akıl karı değildi. 

Erkeklerin kadınlara duyduğu arzu, yüzyıllar içinde şekil değiştirdi. İki yüzyıl önce kadınlar, erkeklerle arasındaki bağlarda bir dönüşüm sağladı. Böylece ilişkiler zarafet, neşe ve romantizm kazandı. Kadınlar, mantığın neşe ve kibarlık içinde yürüyebileceğini gösterdiler. Ancak, hala çözülmesi gereken çok sorun var. 

İnsanlar, eş seçerken; önce sihirli karşılaşmayı beklediler sonra bulabilecekleri en iyisiyle yetinmeye karar verdiler ve pişman olmayacaklarını umdular. Kadınların giderek daha serüvenci olmaları ve hayattan beklentilerini hiç durmadan yükseltmeleri, erkekleri her gün biraz daha yetersiz bulmaları yönünden önlenemez bir trend var. Aradığı erkek, onun sahip olmadığı becerilere sahip olmalı, hayranlık duyabilmeli. 

 Öte yandan, kadın ruhunu anlamaya heveslenmek, pek çok erkeğin kapalı tutmayı tercih ettiği bir kapıyı açmak demekti. Hiçbir erkeğin gönlünde tek bir kadına yetecek kadar yer yoktur. Evlilik dışı ilişkiler ve boşanma bu gerçeğe ayak uydurmanın pek de yaratıcı yolları olamamıştır. Bugün dünyada geçmişte çok nadir rastlanan iki kadın tipi var; eğitimli kadınlar ve boşanmış kadınlar. 

 Aile.. 

 Aile kurumunun kendinden beklenen görevi layıkıyla yerine getirmesi hiçbir zaman mümkün olmamıştır. Aile elbette rahatlatıcı bir kucaklama, güvenli bir sığınak, ölümün bile ortadan kaldıramadığı hatıralar demektir. Aile için öngörülen amaçlar yüzyıllar içinde defalarca değişmiştir. Aile değerleri yüzyıllar boyunca o kadar büyük değişimler geçirmiştir ki, bu değerlerin anlamı giderek daha yoğun bir belirsizlik perdesine bürünmektedir. 

 Aile kurumunun kendisine nasıl bir varlık nedeni yakıştıracağı ve amaçlarını nasıl gerçekleştireceği konusunda daimi bir kararsızlık içindedir. Aile kurumunu, kolay bir hayat isteyen kadınların sığındığı bir Huzurevi, erkekler için bir hapishane ve çocuklar için bir cehennem olarak tanımlayanlar oldu. 

Bu, insanların aileye bağladığı umutları genellikle boşa çıkarmış olması karşısında duyulan hayal kırıklığını dile getiriyordu. 

Aile kurumundaki kriz devam ediyor, ebeveynler ve çocuklarının birbirlerinden 
beklentilerinin değişti. Çocukların görevi, anne-babaları için para kazanmak yerine, onların kazandıklarını harcamak haline dönüştü. Aile içinde ekonomik ortaklığın yerine sevgiyi koymak kolay olmadı. Bütün sarıp sarmayıcılığına rağmen aile hayatının fazla kısıtlayıcı ve yavan gelmeye başladığı dönem devam ediyor. 

 Aşk ve Sevgi.. 

Aşk, henüz tamamlanmamış bir devrimdir. Yepyeni bir aşk sanatına ihtiyacımız var çünkü aşkın başka biçimlere bürünme şansı fazladır. Yeni insan tiplerinin ortaya çıkması her zaman tutkulara yeni bir yön verir. Bütün aşklarda bir düzeye kadar görme kusuru vardır. 

Zamanla görme kusuru düzelmeye başlar ve her şeyi olmasını istediğimiz gibi görmekten vazgeçip, olduğu gibi görmeye başlarız. Bu nedenle, aşk, hayal edilenle gerçek arasındaki fark edilinceye kadar geçen zamandır 19. 
19 Mehmet Sungur, Aşk Görme Kusuru, Evlilik ise Tedavisidir, Milliyet, (23 Nisan 2016). 

Günümüzün hızla tüketen bilgi teknolojisi toplumunda, aşk; uyandığınız anda yok olan bir rüya oldu. „Seni seviyorum. ifadesinin posası çıktı. Gene de aşk, kendisini kuşkuya karşı koruyabilen az sayıda başarı biçiminden biridir. Aşksız geçen bir hayat boşa geçmiştir. Ama mutlu evliliğin sırrı, aşk değildir, aşk asla yetmez. Gerçek aşk, “farkındalık içeren bir sevgi” ile sağlanır. 

 Bugün insanların büyük bölümü için sevgi, en etkili büyüdür. Yeryüzünden gelip geçen insanların pek azı herkesi sevdi. İnsan, etrafından uzaklaştıkça şiddeti azalan bir sevecenlik çemberi içinde yaşıyor. İnsanın özleyebileceği nihai ve en yüksek hedef, sevgidir 20. 
20 Viktor E. Krankl, İnsanın Anlam Arayışı, Okyanus Yayınları, (İstanbul, 2010), 52. 

Bir başka insanı, kişiliğinin en derindeki çekirdeğinden kavramanın tek yolu 
sevgidir. 

Korku ve Kaçış.. 

 Özlemini çektikleri saygıya kavuşmak için insanların en sık başvurdukları çare dine sarılmak oldu. Yönetenleri zorbalıkları, hakaretleri ve günlük hayatta karşılaşılan zorluklar dış benliğe değip geçtiğinde, daha derinlerdeki inançların verdiği avuntu her şeye rağmen katlanmayı kolaylaştırıyordu. 

Dinin korkutmaktan vazgeçmesi sonrasında insanlar, sanki var olma duygusunun vazgeçilmez bir parçası imiş gibi yeni korkular icat etmeye başladılar. 

On sekizinci yüzyıldan itibaren yeni korkunun çerçevesi „güvenlik oldu. 1762 de ilk sigorta şirketi ortaya çıktı. Güvensizlik, bugün en yaygın şikâyet haline geldi. 

 Endüstri toplumunun çıkış noktası yoksulluktan kaçış olmuştu. Bu, günümüzde boş zamana, hobilere ve spora doğru bir kaçışa dönüştü. Endişelerin daha fazla ciddiye alınmasını önlemek üzere kayıtsızlığa, mizaha ve alaycılığa itibar edilmeye başlandı. Evlilikten boşanmaya ve sonra aynı yoldan geriye uzanan kaçış rotası, durmadan yeni şeritlerin eklendiği bir otoyoldur. 

 İnsanların büyük bölümü düşmanları ile savaşmak yerine ondan kaçmayı tercih 
etmiştir. Kaçmak, hakkı teslim edilmemiş bir sanattır, çünkü girebildiği pek çok biçime rağmen hayata karşı bir tepki olarak algılanmamıştır. İnsanlar, kendi hayat tarzını seçmesine rağmen tatmin olamıyor. Bu yüzden, gezgincilik ve seyahate ilgi gittikçe artmaktadır. 

 2040’A KADAR NELER OLACAK? 

Geleceğin Trendleri.. 

 Gelecek çalışmaları ilk defa 1960.ların başında ABD.deki Hudosn Institute, MIT gibi araştırma üniversiteleri ve RAND Corporation gibi askeri düşünce kuruluşlarının yaptığı tahmin ve öngörülere dayanmıştı. İkinci tarihsel aşama 1960.ların sonlarından 1980.li yıllara kadar küresel ticari çıkarlarla örtüşen gelecek kurgularını kapsamaktaydı. Gelecekle ilgili tasarım kurgusunun neo-liberalleşmesi ile küresel ölçekli kurumların hegemonyası da şiddetlenmiştir. Günümüz tekno-kapitalist liberal ideolojisi, modern bilgi ve iktidar kodunu 
yeniden üretmekte, böylelikle devlet, aile, evlilik, okul gibi modern kurumların güvenirliği ve geçerliliğini sorgulamaktadır 21. 
21 Ebru Yetişkin, Bir Başka Tasarım: Gelecek Endüstrisi ve Parataktik Tasarım Kurgular, Doğu Batı Düşünce Dergisi, Dijital Çağ, Yıl: 21, Sayı: 86, Eylül-Ekim 2018, 219. 

Bu kurgular, diğer yandan sömürü ve kuvvet tekeli gibi tarihi güç mekanizmalarını da gözden geçirecektir. 


Soğuk Savaş sonrasında başlayan pek çok trendin (AB.nin geleceği, küreselleşme, teknolojinin getirecekleri, ulus-devlet içindeki krizler, etnik çatışmalar, küresel ısınma, Çin.in yükselişi vb.) henüz ucu açıktır ve bu da geleceğin okunmasını zorlaştırmaktadır. Belirsizlik, politika yapıcıların güvenliğimize zarar verecek olan aktör ve trendlerin gelecekteki 
davranışları ve niyetleri hakkında emin olamamaları durumudur 22. 
22 Ken Booth, Nicholas J. Wheeler, The Security Dilemma: Fear, Cooperation and Trust in World Politics, Palgrave MacMillan, (London, 2008), 9. 

Bu nedenle, uzun dönemli değerlendirmelere ilişkin birden çok tahminde bulunmak zorunda kalınmakta, her türlü gelişmeye karşın çok yönlü projeksiyonlar, alternatif senaryolar hazırlamak zorunluluğu kendini hissettirmektedir. Bu durum uluslararasındaki güvenlik çelişkisini artırmakta, komplo teorilerine ve abartılmış silahlanma gayretlerine yol açmaktadır. Seçtiğimiz liderler, ülke gelirlerinin önemli bir bölümünü hala savunmaya ve silahlanmaya harcamaktadır. 

Tarih artık hızlanmış, geçmişte önümüzdeki 30-40 yıla yönelik gelecek tahminleri yapılabilirken, bugün 5-10 sene sonrasını görmek zorlaşmıştır. Ancak, günümüzden 2040 yılına kadar dünyada olacak olanları ana başlıklar halinde şu şekilde sıralayabiliriz; 

- Asya-Pasifike güç kayması, 

- Zengin yoksul kutuplaşması, aşırı milliyetçilik ve etnik, dinsel çatışmalar, 

- Demografik değişimler (göç ve nüfus artışı), 

- Silahlanma ve yeni savaş teknolojileri, 

- Yeni enerji kaynakları üzerine mücadele, 

- Büyük Savaşlar; 

 * İran Savaşı (2020), 

 * Kore Savaşı (2030), 

 * Üçüncü Dünya Savaşı (2035), 

- Yeni uluslararası düzene geçiş (Siyasi, askeri, sosyal vb. yeni evrensel kurumlar), 

- Daha önce görülmemiş yeni hastalıklar, küresel ısınma, çölleşme, çevre kirliliği, 

- Büyük depremler; Kaliforniya ve İstanbul, 

- Şirket-sermaye akışı ile küresel ekonominin evrimi, 

- Teknolojik gelişmelerin ilerlemesi (robot, yapay zekâ vb.). 

Bugüne kadar dünya tarihinde bilinen en büyük deprem Şili.de 9.5 şiddetinde oldu. Amerikalı bilim adamlarına göre olabilecek en büyük deprem 10.dan daha büyük şiddet ile Kaliforniya.da gerçekleşecek. 2028.de İstanbul.da büyük bir deprem bekleniyor. Çok öldürücü bir salgın hastalığın (biyolojik virüsler) ortaya çıkması yüzbinlerce insanı öldürebilir. İklim değişikliği sonucu toz, sülfür dioksit ve karbondioksitin konsantre olması ile ortaya çıkacak, volkanik kış dünyada ısıyı oldukça düşürecek, ziraat yapılamayacağı için yiyecek fiyatları artacak ve büyük göçler yaşanacak. 

Küresel güç mücadelesi; Gelecek elli yılın en büyük ilgi ve etki odağı durumun da bulunacak Avrasya coğrafyası, klasik jeopolitik teorilerin ana hedefi olması konumunu devam ettirmektedir. Küresel politikalar yeni yüzyılda, merkezi Avrasya.yı kontrol etme hedefine yönelecektir. Avrasya.nın konumu gelecekte yeni jeopolitik konfigürasyonlar ve kontrol arttırıcı yeni stratejik girişimlerle şekillenecektir. 

Önümüzdeki 30 yıl içinde küresel güç mücadelesinin geleceği aşağıdaki eğilimler 
sonucunda belirlenecektir; 

- Küreselleşme, 

- ABD hegemonyasının devamlılığı, 

- Rusya.nın toparlanması, 

- Çin.in yükselişi, 

- AB.nin entegrasyonu, 

- NATO nun genişlemesi. 


Tablo 1: Uluslararası Sistem ve Güç Dinamikleri 

Kaynak: UK Ministry of Defence, Global Strategic Trends – Out to 2040, Fourth Edt., Strategic Trends Programme, (30 April 2014), p.vi-xxii. 

 Yukarıda açıklanan genel trendlerin yanında radikal değişim olasılıkları da 
mevcuttur 23; 
23 Sait Yılmaz, Uluslararası Güvenlik, Teori, Pratik ve Gelecek, Kaynak Yayınları, (İstanbul, 2018), 653. 

 - ABD.nin çöküşü, 

- NATO ve/veya AB.nin dağılması, 

- Küresel ekonomik krizin aşılamaması, 

- Rusya.nın çözülmesi, 

- Rusya-Çin savaşı, 

- Terörizmin yayılması, 

- Nükleer savaş, 

- Yeni bir ideolojinin ortaya çıkışı, 

- İnsan hayatını tamamen değiştirecek bir teknolojinin (ışınlanma vb.) ortaya çıkışı, 

- Petrol yerine geçecek yeni bir enerji kaynağının bulunması. 

 Dünya birincil enerji tüketiminde petrol, gaz ve kömürün (% 37 petrol, % 27 kömür, % 24 doğal gaz, % 6 nükleer ve % 6 diğer (su, rüzgâr vs.) payı % 88.dir. Dünya doğal gaz tüketimi de hızla artış sürecindedir. Bunda doğal gazın elektrik üretimi için kullanılması da etkili olmaktadır. 

Yolsuzluk, eşitsizlik, açlık, yoksulluk; Dünya devletlerinin ve dünya insanlarının 
gelirleri ve yaşam standartları arasında önemli farklılıklar var. Demokrasi, insan hak ve özgürlüklerinin uygulamaları dünya genelinde yetersizdir. Yolsuzluk, küresel olarak ciddi bir problem, ekonomilerin kanseridir. Başarısız devletlerin diğer bir önemi özelliği de yolsuzluğun yaygınlaşmış olmasıdır. Yolsuzluğu hukuksuz bir şekilde kişisel kazanç sağlamak için resmi makamların kullanılması olarak tanımlayabiliriz 24. 
24 Claire Berlinski, The Dark Figure of Corruption, Policy Review, No.155, (May 29, 2009). 

Yolsuzluk, milyonlarca yoksulluk ve sefalet içindeki insanın paralarının çalınmasının sebebi ve sosyal, ekonomik ve siyasi huzursuzlukların kaynağıdır. Özetle yolsuzluk, yoksulluğun hem nedeni hem de azaltılmasının önündeki engeldir. 

Geçmişte olduğu gibi ekonomik problemlerin temelinde herkes için daha fazla eşitlik, fırsat ve özgürlük arayışı vardır. Dünya nüfusunun %40.ı günde iki dolardan daha az para ile geçiniyor. 2 milyar kişi hala elektrik kullanamıyor. Dünya nüfusunun yüzde 50'si dünya kaynaklarının ve zenginliklerinin % 1'ine, dünya nüfusunun yüzde 1'i dünya kaynaklarının ve zenginliklerinin yüzde 50'sine sahiptir. 2050 yılında dünya nüfusu 9 milyar olacak yani bugüne göre %50 artacaktır 25. 
25 Colin I. Bradford, Restoring America's Leadership Legitimacy, Guardian Unlimited, (July 9, 2007). 

Geliriniz yok, işiniz yok, varlık yok ama can attığınız pek çok şey var. Borçlandırılarak yaşıyoruz. 

Nüfus olarak küçülen ve yaşlanan zengin Batı ile büyüyen ve nispeten genç nüfusa sahip yoksul Doğu ve Güney arasında kişi başına düşen gelir açısından çok büyük eşitsizlik mevcuttur. Halen dünyada bir milyar kişi uluslararası yoksulluk standardı olan günde bir doların altında bir gelirle yaşamaktadır. Bundan sonraki 2 milyar kişi ise günde 2 dolar gelire sahiptir. Yoksulluk grubu içinde yaşlı, özürlü, genç, göçmen, HIV/AIDS hastası gibi insanlar da bulunmakta, bu da durumu daha hassas hale getirmektedir. 

Yeni bir ekonomik sistem ihtiyacı; Bir yandan bilimsel ve teknolojik devrim, diğer tarafta Fransız Devrimi ve Sanayileşme toplum hayatımızda siyasi, ekonomik ve toplumsal yapımızda büyük değişim ve ilerlemelere yol açtı. Öte yandan, ideolojiler ve hükümet biçimlerinin getirdiği anlaşmazlıklar dünya savaşlarına neden oldu. Bu savaşların galibi gibi gözüken kapitalizm ve demokrasi bugün önemli çelişkiler içinde ve “üç aylık kapitalizm”, “dijital demokrasi” gibi kavramlar yeni arayışları ifade ediyor. Kapitalizm ölürken bugün olan bitenler 200 yıl öncesinin teorisyenlerinin öngörülerine uymuyor, yeni bir ekonomi teorisine ihtiyaç var. 

Dünyada devam eden ekonomi trendlerini şu şekilde aşağıdaki şekilde özetleyebiliriz; 

- İş, sermaye, kaynaklar ve ulus-devlet ilişkilerinin yeniden şekillendiği bir ekonomik sistem içinde küresel ekonomiye tam entegrasyon, 

- Hayat standartları artarken, gelir eşitsizliğinin devam etmesi, 

- Ekonomilerin finansallaşması, üretimin Çin.e kayması, 

- Yüksek teknolojinin getirdiği yeni üretim biçimleri, kapitalizmin krize girmesi. 

Teknolojik işler gittikçe sıradan insanların kapasitesini zorlarken, yeni üretim 
sisteminde köylü ve işçinin yerini „otomasyon. alacaktır. Alet kullanan, malzemeye şekil verebilen, bilgiyi kullanabilen yapay zekâ robotları, pek çok işe talip olacaktır. 

El işçiliğine dayalı üretim sanayisinden, bilgiye dayalı ekonomiye geçilecektir. İş 
imkânlarının çok azalması, orta sınıfın yok olması, gelirlerinin çoğunun sermaye sahibine gitmesi büyük krizlere yol açacaktır. Moleküler ekonomi ve nanoteknolojinin malzeme bilimlerinde sağlayacağı gelişme ile (molekül ve atomları yönlendirerek) özellikle küçük ürünlerde 3 boyutlu kopya alma (3D Printing) imkânı üretimi oldukça hızlandıracaktır. 

Tarımda verimli topraklar azalırken, organik olmayan tarımda üretimi azaltacaktır. Suya ihtiyaç artacak, zararlılar gittikçe bağışıklık kazanırken, bitkilerin genetik çeşitliliği yok olmaya devam edecek, küresel ısınma kuraklığı artıracaktır. Küresel nüfus artarken gıdaya olan ihtiyaç özellikle ete yönelik tercih artacak, tarım alanları şehir kenarlarına 
kaydırılacaktır. 

Bireycilik ve kolektivizm arasında arayışlar sürerken, ekonomide Gskandinav 
kapitalizmi, dijital Maoizm ya da Çin yolu gibi yeni modeller ortaya çıkabilir. Ekonomiler gittikçe finansallaşırken, yüksek teknolojinin getirdiği yeni üretim biçimleri ortaya çıkacak. 

Örümcek tedarik zincirlerine bağlı “sanal küresel fabrikalar” ile yüz yüze alışveriş sona erecek. İşçi ihtiyaçlarının sanal yollardan edinilmesi ile başka ülkelerde daha ucuz iş gücüne yönelinecek (outsourcing), bunu işçiliğin robotlara ve otomatik sistemlere devredilmesi (robosourcing) izleyecek. 

 Dördüncü Sanayi Devrimi neler getirecek? 

 Tarih boyunca yeni teknolojiler ve dünyayı yeni algılama biçimleri ekonomik 
sistemlerde ve sosyal yapılarda derin bir değişimi tetiklediğinde her seferinde devrimler gerçekleşmiştir. Birinci Endüstri Devrimi üretimin makineleşmesi, İkinci Endüstri Devrimi üretimin serileşmesi olarak tanımlanırken, Üçüncü Endüstri Devrimi ise üretimin otomasyonu olarak tanımlandı. Bu süreçler özetle kas kuvvetinden mekanik kuvvete geçişi getirdi. Bugün dördüncü endüstri devrimi ile akıllı ve bağlantılı makine ve sistemleri konuşuyoruz. Bu devrimle teknolojiler iç içe geçip kaynaşmış ve fiziksel, dijital ve biyolojik alanlarda karşılıklı etkileşimler hâkim olmuştur. 

 Geldiğimiz aşama Dördüncü Sanayi Devrimi.dir yani sanayi üretiminde insanın yerini büyük ölçüde robotlar alacak, fabrikalar karanlık olacaktır. Gelecekte emek (işçi, çalışan) kesimi söz sahibi olamadıkça sermayeyi elinde tutanlar ile çalışanlar arasındaki yabancılaşma artacaktır. Mavi yakalılar (üretimde yer alanlar/işçiler) kaybolurken, beyaz yakalılar (hizmet sınıfında çalışanlar) öne çıkacaktır. İşçilik ya da emekçi veya çalışan artık kol gücünden beyin gücü ile üretime yani tasarıma diğer adı ile yaratıcılıkta kayıyor. 

 Reel sektörde; inovasyon, yaratıcılık ve beyin gücünü (tasarım) öne çıkarıyor. Gelecek kurgusu tasarımı büyük bir endüstri bağına dönüşecektir. Ancak, yabancılaşma ve tasarım gücü için henüz çok erken; geçiş dönemindeyiz. Özetle, insanın üretim sürecinde yer alış biçimi; işbölümü/iş ortadan kalkacak; şu anda bu bölümde yaşıyoruz. Dijitalleşme, sosyal medya ve iletişim ağları ile alternatif yaşam biçimleri ortaya çıkıyor. 

 Büyük savaşlar.. 

 Dünya devletleri arasındaki ilişkileri düzenleyecek, gereğinde yaptırım 
uygulayabilecek (zorlayıcı güç kullanacak) devletler üstü bir siyasi otorite ve gerçek anlamda devletler arası bir hukuk düzeni bulunmamaktadır 26. 
26 Hüseyin Pazarcı, Uluslararası Hukuk Dersleri, 1. Kitap, Turhan Kitabevi, (Ankara, 2001), 15. 

Kısmen, bu amaçla kurulmuş olan BM örgütünü, Güvenlik Konseyi daimi üyelerine tanınmış olan veto yetkisi etkisiz hale getirmektedir. İçinde bulunduğumuz tek kutuplu sistemde ABD nin hegemonik güç kapasitesinin aşınması ile birlikte Çin ve Rusya gibi aktörlerin rekabeti daha belirgin hale gelmiştir. Soğuk Savaş.ın sonrasında NATO.nun düşman listesinden çıkan Rusya, tekrar tehdit haline gelince jeopolitiğe döndük ve uluslararası sistemdeki anarşi dönemi dünya 
gündemini belirsizliğe sürüklüyor. Geçmişte dünya böyle bir durumda 15 kez karşılaştı ve 11.i ancak büyük bir savaşla sona erdi ve yeni galibin hegemonyası ile istikrar sağlandı. 

 Geleceğin üç büyük savaş senaryosu şu şekildedir 27; 
27 Sait Yılmaz, Ulusal Savunma Teknoloji, Savaş, Strateji, Kum Saati Yayınları, (İstanbul, 2009, 143. 

 - Gran: Senaryosu; Bu savaşta, nükleer, kimyasal veya biyolojik savaş başlıklı 
füzeler kullanılacaktır. Bu nedenle, ABD tarafından füze (kalkanı) savunma sistemi geliştirilmeye çalışılmaktadır. ABD savaşa İran.ın derinliğindeki kilit hedefleri bombalayarak başlayacaktır. Füzeler ve hava saldırıları ile desteklenen bir konvansiyonel taarruz da söz konusu olabilir. 

- Kuzey Kore Senaryosu; Kuzey Kore nin nükleer silah edinme isteğinin temel 
nedeni Güney.i işgal etmesine karşılık olarak ABD.nin nükleer silah kullanmasına karşı koymaktır. Kuzey Kore, uzun yıllardır ABD nin nükleer saldırısına hazırlanmakta ve yer altında köstebek bir toplum yaratacak kadar yer altı sığınağı geliştirmiştir. 

 - Çin (Üçüncü Dünya) Savaşı Senaryosu; Savaşı tetikleyen, Çin.in Tayvan.ı işgali ve Güney Çin Denizi nde ancak savaş yolu ile çözülebilecek egemenlik sorunları olacaktır. 2040 sonrasını bekleyen bu savaş için Çin, öncelikle ekonomik olarak ABD yi yakalamayı hedeflemekte, bu yüzden şimdilik „barışçı yükselme. stratejisi izlemektedir. 

Üçüncü Dünya Savaşı büyük olasılıkla Güney Çin Denizi etrafındaki birçok sorunun aynı anda patlaması ile ABD ve Çin.in başı çektiği iki ittifak arasında yaşanacak ve bu savaş sonrası dünya yeni bir düzene gidecektir. Savaş ne kadar sıkı ve karşı imha edici olursa yeni düzenin istikrar sağlama imkânı o kadar çok olacak. Tıpkı Birinci ve İkinci Dünya Savaşında olduğu gibi taraflar diğerinin kayıtsız şartsız teslim olmasını bekleyecek. Dünyadaki insan nüfusu nükleer silahların da kullanılması nedeni oldukça azalacak. 

Savaşlar artık büyük şehirleri de savaş alanı haline getirmiş, terörle mücadele gibi sonu olmayan uzun savaş yöntemi ortaya çıkmıştır. Öte yandan savaş, bir çözüm olmaktan oldukça uzaklaşmıştır. Gelecekte savaşlar sadece ordular arasında değil, büyük ölçüde bugün terörist, gerilla, haydut ve soyguncu dediğimiz ve resmi olarak tanımlanamayacak gruplar arasında olacak. 

Üçüncü Dünya Savaşının ana özelliği bugün prototipleri hazırlanan insan-makine sistemlerin kullanılması olacaktır. 

2 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..,,

***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder