13 Şubat 2020 Perşembe

Eski Mısır ve Helen Dünyasından İslam Coğrafyası ve Anadolu’ya Yolculuğu, BÖLÜM 2

Eski Mısır ve  Helen Dünyasından İslam Coğrafyası ve Anadolu’ya Yolculuğu, BÖLÜM 2






3. Hermetizmin Dinlere Etkileri 

3.1. İbraniler ve Hermetik Öğreti 

3.2. Antik Yunan’ın Hermes’i Öğrenmesi 


En eski bilgiler, Âdem’in oğulları tarafından, içerdikleri doğal sanat konularıyla beraber, iki levha üzerine, Hiyeroglif denilen şifreli yazıyla işlenerek gömüldü. Bu bilgilerin büyük kısmı Tufan’dan sonra Mısır’da tekrar kullanıldı ve Musa tarafından ‘İsrail’in çocuklarına’ aktarıldı. Gerçekten de Tevrat’taki Tekvin babı ile Osiris’in insanlığı yok ettiği Tufan arasında, İbrani dini ritüelleri ile Mısırlıların dini ritüelleri arasında, örneğin bazı çarpıcı benzerlikler vardır (Wallis, 
1999, ss. 39-40). İbrani kutsal kitabında Enoh (Hanoh, Hermes) yedi yerde geçer. Enoh, insan ırkının yedinci neslidir. Onun Allah’a itaat içinde bir ömür geçirdiği, Tanrı’ya yürüdüğü ölmediği ve bunun onun ölümü görmemesi için Tanrı tarafından yapıldığı söylenir. Enoh’un Tanrı’nın sırlarını öğrendiği ve levh-i mahfuza muttali olduğu yazılıdır. Kabbala’nın Zohar bölümünde Hanoh’un kitap sahibi olduğu ve “bu Hikmetin Sırrı idi” denilmektedir. Ayrıca dünyanın sonuna doğru Enoh, Elijah (İlyas) ile birlikte ‘yol açıcı’, ‘hazırlayıcı’ Mehdi rolünü 
oynayacaktır. Zaman zaman yeryüzünde gözükmektedir. Bazı kimselere gözükmekte, onlara ilham vermektedir (Encyclopedia Judaica, Cilt IV, s. 193). 

Helenistik çağdan çok önceleri özellikle ticaret amacıyla Mısır’a yerleşen Grekler tarafından Mısır’ın yazı-bilgelik tanrısı Thoth, Hermes ile özdeşleştirildi. Helenistik dönemin sonlarına, daha çok Mısır’ın Roma İmparatorluğu’nun bir parçasına dönüştüğü ilk miladi yüzyıllarda ise Hermes Trismegistus’e (Üç Kere Büyük Hermes) dönüştü. Yunan bilgeliği ve özellikle de doğa felsefesi, temelinde Mısır kaynaklıdır. Mısırlı rahipler doğanın gizemini çözmeyi başarmışlardı. 
Buradan dağıtılan bilgiler, Pers rahipleri ve filozoflarınca büyü olarak nitelendi. Bilgelik öğretilerini bilmecesel şekillerle, karartılmış sözlerle aktarmak bir Mısır geleneğiydi ve bu gelenek şair Homer’in mısralarında en iyi şekilde yansıtılmıştır. Onu, bu geleneği Musa Yasaları ve Eski Ahitle harmanlayan Pisagor takip eder (Telle, 1608, ss. 6-8). Platon’un on üç yıl, Pythagoras’ın ise yirmi küsur yıl doğuda, Mısır’da ders gördükleri bazı tarihçilerce anlatılır. 

Homeros, hiyeroglifleri okumasını öğrendi. Bazı müellifler, Yunan destanlarının şairi Homeros’un Mısır’da yaşadığını ve Teb’de doğduğunu ileri sürerler. Platon iki yerde aritmetiğin, cebirin, geometrinin, yazının ve diğer bazı ilimlerin kurucusu olarak bir Mısır ilahi kişisi olan Theut’tan (Thoth) bahseder (Eflatun, 1943, s. 25). Platon’daki Hermes etkisi şu sözleri ile daha iyi anlaşılır: “İnsan göksel bir bitkidir. Gerçekte insan ters duran bir ağaca benzer, kökleri göğe dönmüştür, dalları toprağa dalar.” 

3.3. Yeni Platonculuk, Gnostisizm ve Hermetizm 

İnsan ve âlemin açıklanmasında, M. S. 1. yüzyılın düşünürleri, Doğu Akdeniz’in rasyonel olmayan bazı doktrinlerine başvurmak zorunda kaldılar. Bu yüzden söz konusu dönemde Gnostikler, Yeni-Platoncular ve Hermetistleri birbirinden ayırabilmek hayli güçtü. Hermetizmin ilmi yönü (ilmi Hermetizm) daha sonra bazı Grek ekollerinin felsefi düşüncelerinin oluşumuna zemin hazırladı. Vulgar Hermetizmin içerdiği majik ameliyeler ise insanın kemale erdirilmesi, onun ilahileştirilmesi için bazı ritüellerdi. Hermetik felsefe iki tip insan üretti. Birincisi, eski Mısır’da olduğu gibi daha çok irfani (gnostik) bir insan, ikincisi eski Yunan’da olduğu gibi daha çok bilge (sage) insandı. Roma dönemi ile birlikte, polis’in tanımlayıcı çerçevesi dışına çıkma anlamında Grek bireyinde bireyci bir yöneliş ve selamet kültlerine, artan bir münzevilik ve öte-dünyacılığa, bu arada yeniden yorumlanmış halleriyle (Grek ve Doğulu) gizem kültlerine ve derneklerine ardından da Gnostik akımlara artan bir ilgiye yol açar. Arkaik ve Klasik çağlardan beri devam eden felsefi-dinsel gizemlere, Helenistik dönemden itibaren İsis ve Mithra gibi ‘Doğulu’ gizemler de eklenecektir. 

Patrizzi’ye (1553) göre, Greklerin bütün felsefi sistemleri, Phytagorasçıların mistik matematikleri, Platon’un etiği ve teolojisi, Aritoteles ve Stoacıların fizikleri hep bu Hermes’in yazdığı eserlerden alınmadır; “Eğer Hermetik felsefe Grek felsefesinden çıkma değilse, o zaman şurası kesindir ki, Grek felsefesi Hermetik felsefeden çıkmadır.” Sokrates ve Platon'a göre felsefenin ana ereği, insanın mutluluğu ve yetkin (kâmil) yaşamının sağlanmasıdır. Yetkin bir yaşam, ancak erdemli bir hayat sürmekle elde edilebilir. Metafizik anlayış, Aristoteles'de, 
‘Tanrıbilimsel’ (Théologique) bir veçhe kazanmaktadır. Sokrates’ten da önce yaşamış olan Protogoras “insan her şeyin ölçüsüdür” derken Platon Yasalar’da, “her şeyin ölçüsü insan değil, Tanrı’dır” demektedir. Tanrısal akıl ya da doğrudan Tanrı olarak tarif edilen ‘Nous’ işe karışmadan önce Evren, Demokritos'un materyalist (özdekçi) öğretisi ile betimlediği mekanik bir tözdür. Platon'a göre ise, ‘Evren’ Nous tarafından biçimlendirilerek ‘Kaos'dan düzene’ geçirilmiş, ruhu ve zekâsı olan bir canlıdır. Büyük düzenleyici, kendisi gibi önsüz ve sonsuz bir 
töz bulmuş ve ona biçim vermiştir. Evren, Tanrı tarafından bilinen ‘dünya ideası’na uygun olarak ve benzetilerek biçimlendirilmiş bir görüntüdür (Platon, 1997, s. 237). 

Sokrates’in “kendini bil” sözü, insanın kendini ruhsal bir tecrübe içinde yeniden 
sorgulamasını ve ahlaki yönden yeniden oluşturmasını içermektedir. Böylece insan medenileşme yolunda kişinin istediği şey olumlu değerlere yükselmektir. Adaletsizliğe, kötülüğe karşı savaşmaktır. Halk hikmetinin, felsefi düşünüşün ve büyük dinlerin hedefi budur (Önel, 2007, s. 101). Doğada bütün olup bitenler bir amaca (telos) yöneliktir. Her şeyin gerçek nedeni ‘Nous’tur. Platonculuk, Batı Hıristiyanlığı için temel felsefî öğreti olarak kalmıştır. 

M. S. 3. yüzyılda biçimlenen Neo-Platonculuk, İskender’in fetihleriyle birlikte yoğunluk kazanan Grek felsefesi ile Doğu bilgeliği arasındaki kültürleşmenin bir ürünüdür. Eklektik bir felsefe olan Neo-Platonculuğu biçimlendiren unsurlar arasında Mısır’a yerleşen Greklerin taşıdığı Platonculuk, İskenderiye Yahudiliği, hatta Mısır’da bulunan Hintli bilginlerin Budistik öğretileri sayılmaktadır (Wilder, 1869). Geç Grek ve Roma dönemlerinde özellikle kentlerde baskıcı Roma devletine karşı bir protesto dini haline gelen Gnostisizm, dünya işlerinden el 
çekerek maddeye önem vermeme eğilimindeydi (Erbströsser, 1984, s. 16). Gnostik görüşler, özellikle de içerdiği düalizm, Ortaçağ Avrupası’na damgasını vuran Rafızi hareketlere yön veren ilkeler olmuştur. 

Kilise’nin 2. yüzyıldan itibaren savaş açtığı Gnostik öğretiler, 3.yüzyıldan itibaren Roma İmparatorluğu’nda yavaş yavaş silinirken, 3. yüzyılda Mezopotamya’da Manes’in öğretilerinde boy verdi. Manikeizm, Batıda Roma’yı etkilerken, Asya’da Türkistan’a (Uygurlar) ve Çin’e dek uzanmıştır. İran’da ise Zerdüştlük biçimiyle devlet dini halini alacaktır. 

3.4. Hıristiyanlık ve Hermetizm 

Gnostisizm, dünyevi varoluşun ve genelde Kozmos’un tümüyle negatif sayılması, dünya ve insan varoluşu üzerindeki toplumsal, siyasal ya da kozmik kudretlere ilişkin her türlü talebin reddi üzerine temellenmektedir. Kötümser bir ruh halinden doğan Gnostisizm, kötülüğün varlık nedenini açıklama çabası içindedir (Bleeker, 1967, s. 234). İnsanların ay-üstü âlemin acımasız hükmünden, ancak gnosis (irfan) aracılığıyla özgürleşebileceklerini savunan Gnostisizm, en 
yetkin sözcülerini Edessa (Urfa), Antioch (Antakya), Ephesus, İskenderiye ve Roma’da bulmuştur. Tüm gnostik tarikatların ortak yönü, yukarıdaki dünyanın gizlerini açıklayan ve yalnızca seçilmişlere selamete erişme olanağı sağlayan, kimi ayrıcalıklı bireylere gizemli biçimde vahyedilmiş bilgi ya da Gnosis’in koruyucusu oldukları savıdır. Hermetik gelenek, Mısır dini ile Gnostisizm arasındaki kayıp halkadır. O devrin bilginlerine göre, nefse hakim olmanın kudretini elde etmek için beden, ruh ve fikrin bütünüyle değişmesi ve her türlü 
kötülüklerden tamamen arınması gerekmekteydi ki bu da ancak kalbi, aklı ve iradeyi terbiye etmekle mümkündü. Bu seyr-ü sülük yolunda insan, ruhunda mevcut olan ince hisleri uyandırıp zenginleştirebilirdi. Derin ve samimi bir cehtten sonra insan kâinatın Batıni kuvvetleriyle içsel bir irtibat kurabilirdi. Ancak bu dereceye ulaşan kişi başkalarını irşat edebilirdi (Kılıç, 2018). 

Esas olarak Neo-Platonculuk, Gnostisizm ve Hermetizm olarak tezahür eden ve nihai ürününü Hıristiyanlıkta bulan bu arayışlardan (Kılıç, 2018, s. 187). 

- Neo-Platonculuk, derin maneviyatçılığı, Platon düşüncesi ile bağlantısı ve biçimlenişinden kısa bir süre sonra İmparatorluk otoritelerini ve özellikle de senatoryal kesimi rahatsız eden yükselen Hıristiyanlığın tek alternatifi olarak algılanması nedeniyle, Klasik çağın bir kalıtı olarak Roma soylularınca benimsenerek desteklenmiş gözükmektedir. 

- Gnostisizm ise, çağdaş araştırmacılarca, ağırlıklı olarak, kendi kökenlerine yabancılaşarak Helenleşmiş, ancak yine de Helenistik ortamda kendilerini uyumsuz hisseden diyaspora (özellikle İskenderiye) Yahudilerinin bir ürünü olarak yorumlanmaktadır. 

- Hermetizm ise bu iki akımdan farklı olarak, daha az yapılanmış, daha muğlak bir malzeme olarak görülmelidir. Hıristiyanlığa yer yer eklemlenebilen Neo-Platonculuk ve Gnostisizm’in tersine Hermetizm, içindeki tek tanrıcı argümanlar sayesinde kısa bir süre Kilise Babaları’nca dikkate alınmakla birlikte, Hıristiyan düşünsel dünyası için ‘dışsal’, yani ‘Pagan’ olarak kalmış ve böyle mahkûm edilmiştir. 

Antikçağın sona ermesiyle birlikte, Hermetizm kendisini besleyen toprağından koparıldı. Roma İmparatorluğu, daha doğru bir anlatımla Doğu Roma, 5. yüzyılda çöktü. Clovis, Hristiyanlığı seçti ve Avrupa’nın jeopolitik ağırlık noktası Alplerin kuzeyine kaydı. M.S. 529’da, Atina felsefe okulu Jüstinyen tarafından kapatılınca, Antikçağ’da sembolik anlamda sona erdi. Antikçağ geleneklerinin bitmesiyle, Hermetizm yaşama şansını kaybetti. Şayet Hermetizm, kendisine kültürel bilinç içinde yer bulduysa nedeni Kilise Babalarının onu benimsemesi ve Arap bilginlerin Hermes Trismegistos resmini özenle korumalarıdır. Karanlık Ortaçağ’da Hermetizm Antikçağın Hıristiyanlık dogmasının gölgesi altında kaybolmuştu. Ortaçağ’da Augustinus “Tanrı Devleti” adlı eserinde, Hıristiyanlıklar Hermetizm arasında herhangi bir bağlantı kurmanın mümkün olamayacağını söylemişti (Ebeling, 2017, s. 73). Augustinus, Hermetizmi büyücülük ve Pagan putperestliği olarak algılamıştı. Yüksek ve Ortaçağ’da birçok eser Arapçadan Latinceye çevrilince, Mısırlı bilge Hermes Trismegistos’un resmi yeniden ortaya çıktı. 

Erken Yeniçağ’da Hermetizm, Hıristiyan inancını tanıyan bir öğreti olarak dikkat çeker. Yukarıda içerikleri verilen Hermetica’ların Batı düşünce tarihinde ilk çevrisine Ficino (Marsilius Ficinus)10 tarafından yapılan ve 1483’te Venedik’te basılan Poimandres ile başlanır. Hermetizmin Rönesans çağında yeniden keşfedilmesinin önde gelen ismi Cosimo de Medici oldu. Gerçek dinin ne olduğu sorusu 16. yüzyılda giderek önem kazandı. Sapkınlık toplumsal bir yara halini almıştı. ‘Cadıların ateşe atılması’ genellikle geç Ortaçağ’da değil erken Yeniçağ’da görülen bir ceza yöntemiydi (von Dülmen, 1994, ss. 78-96). Hermetik metinlerin çevrilmesiyle 17. yüzyıla kadar etkisi sürecek Hermetizmin Rönesans dönemi başladı. Rönesans filozofları büyük ölçüde Corpus Hermeticum’a dayanırken, Paracelsizm yanlıları Zümrüt Tabletleri, Hermes Trimegistos’un en önemli kanıtı olarak görürler. Hermetizm öğretisi Rönesans’ın elinde profan hale geldi ve iç boyuttaki ilerleme metotları için dış boyuttaki teknolojik, bilimsel ilerlemeler için bir ilham kaynağı oldu. Okült bilimler, maji, astroloji, simya, farklı doğrultuda çatışmaya başladılar. Rönesans’ta bir hedef kayması oldu ve bu ilimlerin tecrübeye verdikleri önem yanlışlıkla deneysel ilimlerin doğmasına sebebiyet verdi. Daha sonra da deneyciler dini prensibi bir kenara iterek sadece yaptıkları deneyi kutsallaştırmaya, bir müddet sonra da bunun teorisini yapmaya başlayacaklardır.11 Rasyonalist gelişmeler gittikçe hız kazanır. Hermes’in ruhta gerçekleştirmeyi düşündüğü devrim (dönüşüm), Rönesans aydınlarınca dışta yapılmaya çalışılır. İlk dönemlerin kutsal ve bütüncül simya anlayışı, modern kimyaya; astroloji anlayışı, modern astronomiye; maji anlayışı, modern bilime dönüşecektir. 1554 yılında Turnebus 
tarafından Paris’te Grekçe orijinal metinler yayımlanır (Ermeniceye de çevrilmiştir). Hermetica’lar en baş dini metinlerden sayılır. 1643’te Hollanda diline, 1706’da Almancaya çevrilir. İlk İngilizce çeviri Arapçadan 1650 yılında yapılır. Hermetik düşünceler, kıta Avrupa’sından Britanya adalarına ulaşır. Thomas More, Ütopya’sında bu doğrultuda bir yaklaşım sergiler. Tommaso Campanella, Güneş Ülkesi isimli eserinde açıkça Hermetik motifler kullanır. Dönemin diğer düşünürleri Agrippa, Robert Fludd ve Athanasius Kircher’in 
Hermetizmi müdafaaları hararetle sürer.12 1614 yılı Isaac Casaubon’un Londra’da yazdığı makaleyle, Hermetizm tarihinin önemli dönüm noktalarından biridir. Casaubon’a göre Hermetik metinler Mısır’a ait bilgelikleri içermiyor, Hıristiyanlık sonrası ortaya çıkan Platoncu ve Hıristiyan felsefelerini değersiz yazı örneklerinden oluşuyordu. Casaubon, Corpus Hermeticum ile Hıristiyanlığın birçok noktada içeriksel benzerlikler gösterdiğini yani İncil’e dayandığını ve 
daha geç bir zamanda yazıldığını söylüyordu (Grafton, 1991, s. 86). Sahte bir Hermes, Hıristiyanların kendi öğretilerini putperestlere tanıtma amacıyla metinleri yeniden kaleme almış, metinler Eski Mısır ile bağlantısını koparmıştır (Ebeling, 2017, ss. 138-139). 

Tarih 


Tablo 1. Hermetizm Kronolojisi 



17. yüzyıldan itibaren Hermetizm artık bilim, egemenlik ve teolojinin başarılı birlikteliğini temsil etmemektedir. Gerek İncil ve Luther’in bağnazlara karşı aldığı tavır gerekse modern bilimlerin ortaya çıkışı bu çok eski bilgelik geleneğini geniş ölçüde yıktı. Hermes Trismegistos, 18. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Masonluk (özellikle Gül Haçlılara dâhil olanlar) içinde de özellikle aydınlanma kurumu içinde önemli bir rol edinmeye başlar. 20. yüzyıl ile birlikte Batı’da 
Hermetizmin asıl, bozulmamış esprisine bir yönelişin olduğu görülmektedir. 1884’de Dublin’de ‘Hermes Society’ kurulur. Teofizist G. R. S. Mead, 1900’lerde Hermetizmi yorumlayan yazılar yazar. Rose-Croix, Golden Dawn gibi diğer bazı okült cemiyetler, gerçek Hermetizmin kendileri olduğunu iddia ederler (Guenon, 1970, s. 121). 

Ezoterik Hermetizmin mirasçılarından Julius Evola (1898-1974) için Hermetizm, ‘simya’ demekti çünkü Ortaçağ’da ve Rönesans’ta Hermetik simyacı gelenek ile tamamen iç içeydi. Simyanın kökeni kimya, yani maddelerin pratik kullanımı için değişmesi değil, ‘gizem bilgisiydi’. Evola’ya göre şayet bir dünyanın yaradılışı öteki dünyada gerçekleşti ise bu tanımlanamaz. Günümüzde Batı’da ‘Hermetik düşünce’ denildiğinde daha çok astroloji, simya, maji ve okült bilimler anlamında ki vulgar Hermetizm anlaşılmaktadır. Rene Guenon’a göre; bu ekoller Üst Prensip’i (tradisyon) ihmal ettikleri için en nihayetinde, olsa olsa bir takım küçük bilgeliklerle uğraşmaktadırlar ve orijinalinden sapmışlardır (Guenon, 2004, s. 65). 

4. İslam ve Hermetizm 

4.1. İslam ve Hermetik Gelenek.. 

Hermetik anlayışlar İdris peygamber üzerinde canlanmış ve İslam içinde kabul görmüştür (Işık, 2007, ss. 55-56). Müslüman düşünürlerin İdris, hakkında vermiş oldukları bilgilerin ekserisi İbrani kaynaklardaki bilgilerle örtüşmektedir. 

İdris peygamber Kuran’da iki kez anılır: (1) “Kitapta İdris’i de an, o sadık bir peygamberdi, biz onu ali (yüce) bir mevkiye yükselttik” (Meryem Suresi, 56-57. ayetler). (2) “İsmail, İdris, Zülkifl, bunların her biri sabredenlerdi. Onları rahmetimiz içine aldık. Onlar salihlerdendi” (El Enbiya Suresi, 85-86. ayetler). 

Bunun yanında İslam anlatımlarında İdris’in Şit’ten sonra peygamber olan, 30 sayfalık kitap sahibi olduğu kabul edilen, ilk defa kalem kullanan, ilk dikişi diken, kendisine göklerin sırrı verilen ve ilk göğe çekilen peygamber olduğu belirtilir. 

İslam tarih ve takabat kitaplarında İdris ile ilgili bir hayli bilgi vardır. Bunlardan bazıları aşağıdaki gibidir (İbn’ül Esir, 1985, ss. 54-56): 


 3 CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..,,

***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder