9 Şubat 2020 Pazar

Avrupa Birliği Ortak Güvenlik ve Savunma Politikaları

Avrupa Birliği Ortak Güvenlik ve Savunma Politikaları 


Türkiye’nin Bu Politikaya Olası Katkıları 

Arda DİLMAÇ 


Özet 

Bu çalışmanın konusu, Avrupa Birliği Güvenlik ve Savunma Politikasını inceleyip, Türkiye AGSP ilişkilerini değerlendirmek ve Türkiye’nin olası katkılarına araştırmaktır. 

Avrupa güvenlik sisteminde Türkiye önemli bir parçadır. İkinci Dünya Savaşı sonrasında NATO ve Birleşmiş Milletler kurumlarına da üye olan Türkiye AGSP içinde yer almalıdır. Bu çalışmada Türkiye’nin olası bir katılma sonucunda AGSP’ye yapabileceği katkılar vurgulanmıştır. Özellikle Türkiye’nin NATO ve Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi operasyonlarında yaptığı katkılar ve 
11 Eylül Sonrası dönemde ortaya çıkan yeni güvenlik endişeleri üzerinden duruşu araştırılmıştır. Türkiye’nin gerek bu tecrübesi gerekse ülke duruşu ile AGSP için önemi gösterilmiştir. 


Giriş 

Avrupa Birliği ekonomik merkezli kurulmuş ulus-üstü bir organizasyondur. 
Başlangıçta ekonomik ilişkilerini geliştirmeyi planlayan AB, Soğuk Savaş dönemi boyunca güvenliğini de toplu (kolektif) bir savunma örgütü olan NATO üzerinden sağlıyordu. Lakin hem Soğuk Savaş’ın bitişi hem de Birliğin ortak politikaları kapsamındaki hareketler AB içerisinde ortak bir güvenlik ve dış politika kurulması konusunu gündeme getirdi. 

Soğuk Savaş’tan sonra AB'nin güvenlik konularına olan ciddiyeti arttı. Soğuk Savaş boyunca Avrupa, o dönemdeki Toplulukları üzerinden ekonomik gücünü arttırıyor ve NATO üzerinden de dış tehditlere karşı toplu savunma yapıyorlardı. 267 Özellikle kendi sınırları etrafında ve gücünü hissettirmek istediği sınır dışı alanlarında meydana gelen olaylara müdahil olamama konusu da AB’yi NATO karşısında güçsüz bir konuma getirmekteydi. 

Avrupa ve çevresindeki olaylara daha fazla dahil olmak isteyen AB, ekonomik anlamda büyük güç iken askeri ve siyasi anlamda çok güçsüz görünüyordu. Ayrıca NATO’nun Avrupa üzerindeki etkisini biraz daha kırıp ABD bağımlılığından kurtulmak isteyen AB üye devletleri, hızlı bir şekilde güvenlik ve savunma politikalarını kurmak ve geliştirmek istiyordu. Böylelikle NATO karşısında Avrupa’da rüştünü de ispat edebilecekti. 

AB kamuoyu da Avrupa’da bir güvenlik politikası kurulmasını destekliyordu. Örneğin 2004 yılında “Eurobarometer” tarafından yapılan ankete göre AB vatandaşlarının %78’i Avrupa Güvenlik ve Savunma Politikası’nın oluşturulmasını istiyordu.268 Ayrıca AGSP’nin geliştirilmesinin Avrupa bütünleşmesine de katkı yapacağına inanılmaktaydı.269 

Soğuk Savaş sonrasında AB'nin kendine bir yer bulma çabaları dış ve güvenlik 
konuları üzerinden yeni bir “Avrupa Kimliği” yaratarak başladı.270 Sonra antlaşmalar ve AB Zirveleri ile kapsamı daha da geliştirildi ve mevcut halini aldı. 

Türkiye, AB'nin savunma ve güvenlik konularını destekleyen bir tutum almıştı. 
Özellikle AB'nin güvenlik yapısının dışında kalmak istemiyordu. AB kriz yönetimlerinde yer almak ve bu politikalara katkı sağlayarak içerde olma hakkını korumak istiyordu.271 Ayrıca Türkiye, 11 Eylül sonrası oluşan yeni güvenlik endişeleri kapsamında AB ile ortak çıkarlara sahiptir ve AB’nin dış politikalarına gerek diplomatik gerekse askeri anlamda hatırı sayılır katkılar da yapabilir. 

Avrupa Güvenlik ve Savunma Politikası 

1990’lı yıllara gelindiğinde AB güvenlik ve savunma politikaları alanında adımlar 
atılmaya başlandı. 1990-1991 Körfez Savaşı ve Yugoslavya’nın parçalanması sürecinde askeri alandaki yetersizlikler ve askeri gücün kısıtlılığı iyiden iyiye kendini gösterdi. Bu süreçte Avrupa Birliği, ABD’nin liderliğine ve askeri gücüne bel bağlamıştı. Bu da Birlik içerisinde tartışmalara sebep olmuştu. Fakat Balkanlardaki krizlerde ABD, AB’ye “yükün paylaştırılması” konusunda baskı yapıyordu. İşte bu gelişmelerin ışığında 1994 senesinde Avrupa Güvenlik ve Savunma Kimliği (AGSK-ESDI) için girişimler başladı.272 

Birlik içerisindeki St. Malo toplantısı bir dönüm noktası olmuş ve bu toplantıyı takip eden Köln, Helsinki ve Nice Zirveleri, AGSP’nin özerkleşmesi ve daha etkin hale gelmesi için kilometre taşı özelliği göstermişlerdir.273 

Haziran 1999 Köln AB Zirvesi’nde “Avrupa Ortak Savunma ve Güvenlik Politikasının Güçlendirilmesi Bildirgesi” yayınlanmış ve bu bildirge kapsamında “Ortak Dış ve Güvenlik Politikası” amaçları belirtilmiştir.274 

Aralık 1999 Helsinki Zirvesi'nde, Köln Bildirgesi’nin içeriği teyit edildi ve 
“Petersberg Görevleri” dahilindeki tüm etkinlikleri gerçekleştirebilecek bir askeri güç oluşturulması konusu onaylanarak “Temel Hedef” belirlendi. Bu hedef kapsamında “Acil Müdahale Gücü” oluşturulmasına ve bu güce AB üyesi olmayıp da NATO üyesi olan devletlerin katılımı hakkında düzenleme yapılmasına da karar verildi. 275 

Nice Zirvesi’nde AGSP’nin kurumsal yapısına son şekli verildi ve yeni askeri yapılar getirildi. Zirvede BAB'ın işlevine son verildi ve AB "Acil Müdahale Gücünün" kurulmasına karar verildi.276 

Türkiye ve AGSP İlişkileri 

Türkiye ve AGSP ilişkilerini anlayabilmek için öncelikle BAB ve Türkiye ilişkilerine göz atmak gerekmektedir. Türkiye BAB’a ortak üye olmuştu ve operasyonların planlama ve kuvvet oluşturma sürecinde bazı avantajlara sahip olmuştu. Fakat BAB’ın Nice Zirvesi ile faaliyetlerine son verilmesiyle Türkiye bu hakları da yitirmiş oldu ve AB savunmasına dair konularda karar mekanizması içinde yer alma hakkını da kaybetmişti.277 Nice Zirvesi’nin BAB’ı tasfiye etmesi sonucunda Türkiye’nin AB güvelik ve savunma politikalarına dahil olması ancak NATO destekli harekatlar boyutuna kalmıştı. Bu durum da Türkiye AGSP 
ilişkilerinde yeni bir dönem başlayacağını işaret ediyordu. 

Kasım 2001 itibariyle Türkiye’nin AGSP çerçevesinde uzlaşma sağlayamadığı iki 
nokta vardı. Bu noktalardan birincisi AGSP dahilindeki uygulamaların müttefik ülkelere karşı kullanılmamasının garantisinin verilmesiydi. İkincisi ise Türkiye’nin yakın coğrafyasında meydana gelecek AB operasyonlarına Türkiye’nin katılımının garanti edilmesiydi. 278 Kıbrıs ve Ege konusunda muhtemel bir çatışma durumunda AB Ordusu’nun Yunanistan tarafında yer alması Türkiye tarafında kaygı yaratmıştı.279 

İşte bu durumlar ışığında, Türkiye AB’nin NATO planlama tesislerine erişebilmesini engelleyen bir tutum belirledi ve bunu NATO üzerinden gösterdi. Bu tıkanıklık, ABD, Britanya ve Türkiye arasındaki anlaşma ile son buldu. Ankara Mutabakatı (2 Aralık 2001) olarak bilinen bu uzlaşıda iki önemli sorunun aşılmasıyla Türkiye’nin vetosu kaldırıldı.280 

2001 tarihinden sonra gerek Türkiye’nin hem NATO üyesi hem de AB aday üyesi olmasından gerekse mevcut çekincelerin çözülmesinden dolayı AGSP ve Türkiye ilişkilerine dair ciddi bir gelişme olmadı. Türkiye kendi güvenlik çıkarlarının ortada olduğu veya sınırları yakınındaki konularda danışılma garantisi almıştı. Ayrıca NATO üyesi ve AB aday ülkesi olduğu için AGSP hakkında söz sahibiydi. Ama Türkiye’nin AGSP’ye yapabileceği katkılar 
azımsanamayacak kadar fazladır. 

Türkiye’nin AGSP’ye Katkısı 

Türkiye’nin olası AB üyeliği ile AGSP yapabileceği katkıların büyüklüğü konusunda tartışmalar bulunmaktadır. Bu çalışmanın son kısmı da olası üyelik durumda Türkiye’nin AGSP’ye yapabileceği katkıların gerekçeleri belirtilmiştir. Ortak çıkarlar ve endişeler çerçevesinde Türkiye ile AB arasında ciddi bir bağ olduğunu söylemek yanlış olmaz. 

Türkiye’nin yapabileceği katkılarının kökleri güvenlik ağırlıklı birçok alan üzerinden açıklanabilir. Bu alanlar arasında Türkiye’nin stratejik ve jeopolitik konumu, AGSP ve NATO arasındaki organik bağ, Türkiye’nin çok kültürlü ve çok yönlü ülke yapısı, Soğuk Savaş bitişi sonunda ortaya çıkan konjonktür, Türkiye’nin askeri kuvveti ve özellikle Balkanlarda gerçekleşen çatışmaların barışla sonuçlanması için Türkiye’nin yaptığı çalışmalar sayılabilir. 

Öncelikle Türkiye’nin stratejik konumu yeni güvenlik endişeleri açısından önemli bir yer tutmaktadır. 11 Eylül sonrası oluşan konjonktürde Türkiye bulunduğu coğrafya ve bu coğrafyadaki laik ve demokratik ülke duruşu ile diğer ülkelere nazaran sivrilmektedir. AGSP içerisinde Türkiye gibi bir ülkenin olması gerek diğer ülkelerin AB algısı adına gerekse AB’nin Türkiye ile ortak olan güvenlik endişeleri adına pozitif bir imaj yaratabilir. Özellikle bu coğrafyadan bir ülkenin AB içersinde güvenlik karar mekanizmalarında bulunması AB’nin güvenile  bilirliğini arttıracaktır. 

Ayrıca Türkiye jeopolitik konum açısından AB’nin önceliği olan bir noktada 
bulunmaktadır. Türkiye Avrasya ana kıtasında sahip olduğu yer ile hem Akdeniz Havzası’na hem de Orta Doğu’ya ulaşılabilirliği ile stratejik bir noktada yer almaktadır.281 AB Komşuluk Politikalarının geliştirilmesiyle bu bölge üzerindeki AB’nin çıkarları ve uygulamalarında ciddi artışlar olmuştur. Bu artan çıkarların kontrolü için Türkiye’nin jeopolitik konumu, zamanında ABD’nin de yaptığı gibi, AB için de önemli bir yer tutmaktadır. 282 AB bu bölge üzerindeki ülkelerle gerek Komşuluk bağlarını daha da ileri götürmek gerekse bölge üzerinde 
oluşabilecek olaylara daha etkili bir şekilde dahil olabilmek için Türkiye’nin bu jeopolitik konumunun getirilerine ihtiyaç duymaktadır. 

Türkiye Soğuk Savaş boyunca Avrupa savunması için önemli bir rol oynamıştı 283 ve NATO-Varşova Paktı ülkeleri sınırlarının üçte birini savunan bir ülke olmuştu. 284 Günümüzde ise güvenlik endişelerinin yeniden ateşlendiği bir bölgede yer alan ülke olarak yine bu denli ciddi meseleler için Türkiye eskisi kadar önemli bir rol alacak pozisyondadır. Zaten Avrupa güvenlik ve savunması bölünmez bir bütündür ve Türkiye de bu savunmanın ayrılmaz bir parçasıdır. 

Bu sebeple Türkiye’nin dışlanmaması ve Avrupa bünyesindeki her savunma 
organizasyonlarında var olması gerekmektedir.285 

AB’nin Türkiye’ye ihtiyacı 11 Eylül saldırıları sonrasında yeni tehditler sebebiyle 
artmıştır. Özellikle 2003 İstanbul, 2004 Madrid ve 2005 Londra saldırıları AB ve Türkiye arasında organik bir bağ yaratmıştı. Ayrıca küresel terör, insan kaçakçılığı, uyuşturucu ve kitle imha silahları kaçakçılığı, kara para aklama, etnik ve dini çatışmalar gibi Avrupa’nın ve Türkiye’nin günümüzde karşı karşıya olduğu sorunların286 çözümü konusu da AB ve Türkiye’yi yan yana getirmektedir. 

AB’ye Türkiye’nin üye olmasıyla AB’nin sınırlarının genişleyeceği ve bu genişleme ile AB’nin istikrarsız ülkelerin sınırlarına ulaşacağını287 iddia eden kişiler bulunmaktadır. Fakat bu genişleme ile sınırların ulaştığı noktaları farklı bir bakıştan da inceleyebiliriz. Türkiye’nin üyeliği ile Ortadoğu, Orta Asya, Kafkaslar, Balkanlar ve Akdeniz bölgelerine AB politikaların daha hızlı etki edebileceği, daha sağlam temellerde hareket edeceğini, komşuluk politikalarının daha inanılır ve hızlı nüfuz edebilecek şekilde yürütüleceğini de görmezden gelmek yanlış olur.288 Ayrıca şu anki AB sınırlarının ve politikalarının, her ne kadar kara 
bağlantısı olmasa da, bu bölgelere ulaştığını da söylemek yanlış olmaz. Aksine Türkiye’nin de Birliğe dahil olmasıyla 11 Eylül sonrası oluşan ve bu coğrafyalar merkezli yeni güvenlik sorunlarının çözümü ve kontrolünde daha güçlü bir AB görebiliriz. 

Türkiye’nin bir NATO üyesi olduğu ve NATO-AB bağından önceki bölümde 
bahsetmiştik. Türkiye’nin NATO içerisinde aldığı aktif roller ve katkıları da AGSP için Türkiye’nin olası rolleri ve katkılarının bir tanıtımı gibi durmaktadır. Öncelikli olarak AB’nin son genişlemelerine rağmen, mevcut vatandaşlarının % 95’e yakın kısmı aynı zamanda NATO üye ilklerinin vatandaşlarıdır ve görüldüğü gibi NATO üye ülkelerinin AB içersindeki yoğunluğu NATO ülkelerinin AGSP adına konumunu göstermektedir.289 Bununla birlikte Türkiye NATO içerisinde ABD’den sonra en güçlü ikinci orduya sahip290 ve 800,000 kişilik güçlü ordusuyla Avrupa’nın en büyük ordu olarak AB’nin savunma kapasitesini arttırabilecek tir.291 Türkiye NATO’nun en büyük ikinci kara ordusuna sahip olmakla birlikte 
beşinci büyük deniz gücüne, NATO’nun hava jetlerinin %20.5’ine, kargo uçaklarının %20’sine ve envanter jetlerinin (inventory jets) %22.5’ine sahiptir.292 

NATO içersindeki operasyonlarda yaptığı katkılarla etkinliği gösteren Türkiye, bu 
krizlerdeki çözüm süreçlerinde edindiği tecrübe, bölgesindeki güvenlik ciddiyeti ve barış yanlısı duruşuyla AB’nin ihtiyaç duyduğu hem askeri hem de politik özelliklere sahiptir. Bunun yanında Türkiye ve AB’nin çakışan güvenlik kaygıları ile çözüm önerileri de birleşince AGSP içerisinde yapabileceği katkılar ve yardımlar tahmin edilebilir hale gelmektedir. 

Türkiye’nin Balkanlarda, Somali’de ve yakın zamanda Afganistan’da barışın 
kurulması için önemli ölçüde katkıları olmuştur. Örneğin, 1995 senesinde 1450 kişilik birlikle UNPROFOR’a katıldı. NATO bünyesinde IFOR ve SFOR’a 1200 kişilik birlikle katıldı ve Bosna Hersek ile Makedonya’daki polis operasyonlarına katkıda bulundu. Ayrıca Temmuz 2002 senesinde Afganistan’daki NATO’nun ISAF birliklerinde 9 ay bulundu ve 2005 senesinde tekrardan bu operasyona katıldı. 293 Dahası Türkiye, Kosova’da istikrarsızlığın ortadan kaldırılması için azami çabayı göstermiş ve Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi çerçevesinde kurulan Kosova Uygulama Kuvveti (KFOR), Bileşmiş Milletler Kosova Geçici İdari Misyonu (UNMIK) ve AGİT Misyonu’na da katılmıştır.294 

Özellikle Avrupa’nın içinde ve AB’nin hemen yanında Balkanlarda meydana gelen çatışmalar ve bu çatışmaların çözümü konusunda Türkiye çok ciddi inisiyatifler almıştır. 

Bölgede etkili ulus-üstü örgüt olan AB, uluslararası örgüt olan NATO, Birleşmiş Milletler ve AGİT gibi örgütlerle birlikte Türkiye’de coğrafi bağlarının bulunduğu Balkanlar çatışmalarının çözümünde aktif rol almıştır.295 

Türkiye’nin Bosna’da IFOR, SFOR ve UNPROFOR’a birlikler gönderdiğini yukarıda 
belirtmiştik. Bunun yanında Bosna’da Dayton Barışı'ndan sonra ABD’nin “Eğit ve Donat” programı çerçevesinde kurulan MPRI adlı özel bir şirket üzerinden Bosna’da askeri katkılarda bulunmuş ve bu çerçevede ABD’nin silah yardımının yanında Türkiye de eğitim kısmıyla ilgilenmiştir.296 

 Türk Hükümeti Kosova’da baş gösteren krizin ilk anlarından beri çatışmanın 
diplomatik yollarla çözümü için ciddi çaba göstermişti, fakat sonuçlar umulduğu gibi olmayınca 1999 senesinde NATO müdahalesinde aktif rol almıştı. NATO’nun hava harekatları için uçak (önce 10 sonra 8 adet F-16 ve 3 tanker uçağı) tahsis etmişti. Dahası Arnavutluk’ta konuşlandırılan İnsani Yardım Kuvveti’ne (AFOR) Sahra Hizmet Bölüğü ile katılmıştır. Mart 2005 itibariyle de Kosova’da görev yapmakta olan Polis Gücü’ne (UNMIK-CIVPOL) toplamda 214 personel ile katkıda bulunmuştur.297 

Son olarak da Türkiye Makedonya’daki silahlı militanların silahsızlandırılması adına 2001’de başlayan NATO bünyesindeki Zorunlu Hasat (Essential Harvest) ve Sarı Tilki (Amber Fox) harekatlarına katılmıştır. 2003’de yetkiyi NATO’dan devralan AB’nin Concordia harekatına iki “Hafif İrtibat Timi” ile destek vermiştir. AB tarafından Makedonya’da oluşturulan PROXIMA Polis gücüne de jandarma personeli bazında katkı sağlamıştır. 298 

Görüldüğü gibi Avrupa’da meydana gelen bu çatışmalarda gerek NATO üyesi kimliği ile gerekse NATO görevi AB’ye devrettikten sonra destekleyen Türkiye’nin AGSP’den ayrı bir biçimde anılması yanlış bir ifade olur. Bunun yanında bu NATO ve Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kapsamındaki operasyonlarda gösterdiği başarı ve kazandığı tecrübeler ile AB’nin müdahil olacağı bütün alanlarda da AGSP için önemli bir ülke olacağı da aşikardır. 

Son olarak da Türkiye’nin hem çok-kültürlü yapısı hem de demokratik-laik devlet şekli 11 Eylül sonrası dönemde ortaya çıkan yeni güvenlik sorunlarında AB’nin dahil olduğu konularda gerek çözüm süreçleri için gerekse inandırıcılığı için AGSP içersinde olması gerekir. Çünkü Türkiye’nin İslam modeli AB’nin de vurguladığı Batı değerlerine uygun ve bu değerlerle bağdaşan bir modeldir.299 Ayrıca AB’nin müdahil olduğu konularda Türkiye’nin de yer alması demek, Türkiye gibi Müslüman nüfusun fazla olduğu ülkelerde AB algısı üzerinde 
pozitif etkiler yapar. 

Sonuç 

AB, savunma ve güvenlik konularında NATO’ya ciddi anlamda bağımlıydı ve 
NATO’nun bu konu üzerinde AB’ye baskı yapabileceği, diğer bir ifadeyle Birliğin ABD bağımlılığı, AB içinde tartışmalara yol açmaktaydı. Ayrıca ciddi bir dış politikanın da eksikliği hissedilmekteydi. İşte bu eleştirilerden ve baskılardan kurtulmak isteyen AB dış politika, savunma ve güvenlik meselelerine ciddi yaklaşmaya başladı ve AGSP oluşturuldu. 

Türkiye, kurulduğu ilk aşamadan beri, Avrupa’ya olan yakınlığını her fırsatta 
belirtmiştir. Soğuk Savaş boyunca NATO’da yer alması ve gerektiğinde üzerine düşeni yapmasıyla, Soğuk Savaş sonrasında yine NATO ve Birleşmiş Milletler destekli, çatışmaların önlenmesi ve barış ortamının kurulması için yapılan girişimlerin ve operasyonların da hem destekçisi hem de gerektiğinde aktörlerinden biri olmuştur. 

Bu çerçevede kendisini ilgilendiren ve aynı zaman da AB’yi ilgilendiren sorunlarda söz hakkı olması gerekmektedir. Ayrıca AGSP kapsamında Türkiye’yi ilgilendiren konulara da müdahil olması gerekmektedir. Bunun yanında AB’nin güvenlik ve savunma konularında hem Türkiye’nin sahip olduğu tecrübe, hem de ulusal kimliğinin getirdiği ve yeni güvenlik sorunlarına karşı arabulucu özelliği gösterebilecek yapısı gereği etkin bir rol almalıdır. 

Yukarıda da görüldüğü üzere Türkiye’nin AGSP içerisinde bulunmak için yeterince sebebi vardır ve göz ardı edilemeyecek kadar önemli katkıları olacaktır. 

Kaynakça 

Baç, M., M,.“Turkey’s Accession to the EU: its Potential Impact on Common European 

Security and Defense Policy”, Turkey And European Security: IAI-Tesev Report, Giovanni 

Gasparini (Edt.), Roma, 2006, ss. 13-28. 

Bilgin, P., “A Return to ‘Civilization Geopolitics’ in the Mediterranean? Changing 

Geopolitical Images of the European Union and Turkey in the Post-Cold War Era” 

Geopolitics, Cilt: 9, Sayı: 2, Oxfordshire, 2007, ss. 269-291. 

Buharalı, C.,“Turkey’s Foreign Policy Towards Eu Membership: A Security Perspective”, 

Turkish Policy Quarterly, Cilt: 3, Sayı: 3, İstanbul, 2004, ss. 1-18. 

Büyükbaş, H., “Avrupa Güvenlik Strateji Belgesi ve Türkiye”, Ankara Üniversitesi SBF 

Dergisi, Cilt: 61, Sayı: 1, Ankara, 2006, ss. 37-66. 

Caşın, M. H., Özgöker, U., Çolak H., Küreselleşmenin Avrupa Birliği Ortak Güvenlik ve 

Savunma Politikasına Etkisi: Avrupa Birliği, Nokta Kitap Yayınları, 1. Baskı, İstanbul, 2007. 

Chaıbı, D., Akçapar, B., “Turkey’s EU Accession: The Long Road from Ankara to Brussels”, 

Yale Journal of International Affairs, Cilt:1 Sayı: 2, New Haven, 2006, ss. 50-57. 

Çayhan, E., “Towards a European Security and Defense Policy: With or Without Turkey?”, 

in: Turkey and the European Union Domestic Politics, Economic Integration and International 

Dynamics, Editör: Ali Çarkoğlu - Barry Rubin, Frank Cass Publisher, Londra, 2003, ss. 35- 55. 

Demirdöğen, Ü., “Nice Zirvesi Sonrasında Avrupa Güvenlik ve Savunma Politikası ve 

Türkiye”, İstanbul Kültür Üniversitesi Güncesi, Cilt: 1, Sayı: 2, İstanbul, 2002, ss. 69-76. 

Desai, S., “Turkey in the European Union: A Security Perspective – Risk or Opportunity”, 

Defense Studies (Routledge), Cilt: 5, Sayı: 3, Londra, 2005, s. 366-393. 

Efe, H.,“AB’nin Gelişen Avrupa Güvenlik ve Savunma Politikası ve Türkiye“, Gazi 

Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, Cilt: 9, Sayı: 3, Ankara, 2007, ss. 127-145. 

Elbasan P., Şeker, B. Ş.,“Balkanlarda Güvenliğin Sağlamasında Türkiye’nin Rolü ve 

Karşılıklı Çıkarlar”, in: 21’inci Yüzyılda Uluslararası Örgütlerin Güvenlik Yaklaşımları ve 

Balkanlar’ın Güvenliği, Uluslararası Balkan Kongresi, Kocaeli Üniversitesi, Kocaeli, 28-29 Nisan 2011, ss. 603-618 

Gasparini, G., Silvestri, S.,“A Strategic Approach”, Turkey And European Security: IAI 

TESEV Report, Giovanni Gasparini (Edt.), Roma, 2006, ss. 65-75. 

Tangör, B., Avrupa Güvenlik Yönetişimi: Bosna, Kosova ve Makedonya Krizleri, Seçkin Yayınları, 1. Baskı, 2008, s. 175. 

Tangör, B., “Dış Güvenlik ve Savunma Politikaları” Avrupa Birliği: Tarihçe, Teoriler, 
Kurumlar ve Politikalar, Editör: Belgin Akçay – İlke Göçmen, Seçkin Yayınları, 1. Baskı, Ankara, 2012, ss. 579-610. 

Yılmaz, S., “Turkey and the European Union: A Security Perspective”, Turkey And 

European Security: IAI-Tesev Report, Giovanni GASPARINI (Edt.), Roma, 2006, ss. 51-65. 

Zhussipek, G., “Avrupa Güvenlik ve Savunma Politikası’nın Tanımı ve Düşünsel Arka Planı”, Uluslararası Hukuk ve Politika Dergisi, 
Cilt: 5 Sayı: 19, Uşak, 2009, ss. 71-88. 

BU BÖLÜM DİPNOTLARI;

267 Seiju DESAI, “Turkey in the European Union: A Security Perspective – Risk or Opportunity”, Defense Studies (Routledge), Cilt: 5, Sayı: 3, 2005, s. 369 
268 http://ec.europa.eu/public_opinion/archives/eb/eb62/eb62_en.htm (erişim tarihi 16.05.2013) 
269 Galym ZHUSSIPBEK, “Avrupa Güvenlik ve Savunma Politikası’nın Tanımı ve Düşünsel Arka Planı”, Uluslararası Hukuk ve Politika Dergisi, Cilt: 5 Sayı: 19, 2009, s. 77 
270 Pınar BİLGİN, “A Return to ‘Civilization Geopolitics’ in the Mediterranean? Changing Geopolitical Images of the European Union and Turkey in the Post-Cold War Era”, Geopolitics, Cilt: 9, Sayı: 2, 2007, s. 270 
271 Can BUHARALI, “Turkey’s Foreign Policy Towards EU Membership: A Security Perspective”, Turkish Policy Quarterly, Cilt: 3, Sayı: 3, 2004, s. 6 
272 Burak Tangör, “Dış Güvenlik ve Savunma Politikaları”, İçinde: Avrupa Birliği: Tarihçe, Teoriler, Kurumlar ve Politikalar, Belgin AKÇAY ve İlke GÖÇMEN (Edt.), Seçkin Yayınları, Ankara, 2012, s. 589 
273 Ülkü Demirdöğen, “Nice Zirvesi Sonrasında Avrupa Güvenlik Savunma Politikası ve Türkiye”, İstanbul Kültür Üniversitesi Dergisi, Cilt: 1, Sayı: 2, 2002, s. 70 
274 Tangör, 2012, s. 590-591 
275 Haydar Efe, “AB’nin Gelişen Avrupa Güvenlik ve Savunma Politikası ve Türkiye“, Gazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, Cilt: 9, Sayı: 3, 2007, s. 133 
276 EFE, 2007, s. 135 
277 Burak Tangör, Avrupa Güvenlik Yönetişimi: Bosna, Kosova ve Makedonya Krizleri, Seçkin Yayınları, 2008, s. 175 
278 Demirdöğen, 2002, s. 74-75 
279 Esra Çayhan, “Towards a European Security and Defense Policy: With or Without Turkey?”, İçinde: Turkey and the European Union Domestic Politics, Economic Integration and International Dynamics, Ali Çarkoğlu ve Barry Rubin (Edt.), Frank Cass Publisher, Londra, 2003, s. 176 
280 Çayhan, 2003, s. 48 
281 Efe, 2007, s. 139 
282 Giovanni Gasparini ve Stefano Silvestri, “A Strategic Approach”, Turkey And European Security: IAI-Tesev Report, 2006, s. 69 
283 Çayhan, 2007, s. 46 
284 Efe, 2007, s. 129 
285 Çayhan, 2003, s. 46 
286 Efe, 2007, s. 129 
287 Hakkı Büyükbaş, “Avrupa Güvenlik Strateji Belgesi ve Türkiye”, Ankara Üniversitesi SBF Dergisi, Cilt: 61, Sayı: 1, 2006, s. 62 
288 Efe, 2007, s. 139 
289 Büyükbaş, 2006, s. 45 
290 Çayhan, 2003, s. 46 
291 Denis Chaıbı ve Burak Akçapar, “Turkey’s EU Accession: The Long Road from Ankara to Brussels”, Yale Journal of International Affairs, Cilt:1 Sayı: 2, 2006, s. 54 
292 Meltem Müftüler Baç, “Turkey’s Accession to the EU: its Potential Impact on Common European Security and Defense Policy”, Turkey And European Security: IAI-Tesev Report, Giovanni Gasparini (Edt.), Roma, 2006, s. 25 
293 Suhnaz Yilmaz “Turkey and the European Union: A Security Perspective”, Turkey And European Security: IAI-Tesev Report, Giovanni Gasparini (Edt.), Roma, 2006, s. 61 
294 Pınar Elbasan ve Burak Ş. Şeker, “Balkanlarda Güvenliğin Sağlamasında Türkiye’nin Rolü ve Karşılıklı Çıkarlar”, İçinde: 21’inci Yüzyılda Uluslararası Örgütlerin Güvenlik Yaklaşımları ve Balkanlar’ın Güvenliği, Uluslararası Balkan Kongresi, Kocaeli Üniversitesi, Kocaeli, 28-29 Nisan 2011, s. 615 
295 Elbasan ve Şeker, 2011, s. 618 
296 Tangör, 2008, s. 197 
297 Tangör, 2008, s. 198-200 
298 Tangör, 2008, s. 200-201 
299 Baç, 2006, s. 23 

***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder