13 Şubat 2020 Perşembe

GİZLİ BİLİMLER VE GÖRÜNMEYEN DÜNYA BÖLÜM 4

GİZLİ BİLİMLER VE GÖRÜNMEYEN DÜNYA  BÖLÜM 4



Cadılık ve Büyücülük.. 

 Büyü ve büyücülük gibi kavramlar, en az insanlık tarihi kadar eskidir. Cadılarla 
ilişkilendirilecek birçok hikayenin kaynağı antik dünyadır. Cadılar, doğa güçlerine egemen olmayı amaçlayan binlerce yıllık pratiğin, Neolitik çağlarda olağanüstü bir gelişme göstermiş bir büyü geleneğinin belki de son mirasçılarıydılar. Hermes’in (Kral Toth) adını verdiği Tarot falı bugüne ulaştı. Babil döneminden günümüze kadar gelen yıldız falları, halen insanlar tarafından inanç içinde baktırılmaktadır. O dönemlerde Mısırlılar, Babil’den öğrendikleri yıldız haritaları ve fallar aracılığıyla kehanetler yaparak tüm hayatlarını biçimlendirmeye 
çalışmışlardır. M.Ö. 3000'li yıllarda, Mısır uygarlığı döneminde bu inançlar, uygulama ve kullanma anlamında zirve yapmış; batıda Roma döneminde; doğuda ise Çin'de geliştirilmiş ve bugünkü bilinen halini almıştır. Cinler, efsunlar ve gizli güçler ile irtibata geçmeye çalışan Museviler, büyü ile oldukça fazla uğraşmışlardır. 

 Tarihte ilk olarak eski Roma’da karşımıza çıkan cadıları Ortaçağ boyunca ve yakın tarihe kadar Avrupa’nın her ülkesinde ve yakın bir döneme kadar da Güney Afrika’da bulmak mümkündür. Daha 358’de İmparator II. Konstantin her türlü büyüyü yasaklamıştı. 430'lü yıllarda büyü, iyi veya kötü bir özellik taşıyıp taşımamasına bakılmaksızın şeytanla yapılmış bir anlaşmanın sonucu olarak kabul edildi. Oysa eski Roma’da sadece kötü büyüler bir yargı suçu sayılıyordu. Büyünün suç sayılmaya başlaması ile cadı avcılığının temelleri de atılmış 
oldu. 580’de Kraliçe Fredegunde döneminde Paris’te cadılar yakıldı. Teolog B. Von Worms (965-1025) cadıların şeytanla işbirliğine girdiğini ve Hıristiyanlığa karşı savaşan kâfirler olduğunu açıkladı. Bu, özel olarak kadınları ifade etmemesine rağmen kadınların maruz kaldıkları bir suçlamaydı. Yasal olarak ilk cadı yargılanması 1204 yılında gerçekleşti. 

 Ortadoğu çıkışlı üç büyük din her türlü büyücülüğü yasaklayınca, neolitik büyücül doğa dinlerinin açık ve gizli izleyicileri cadı konumuna düştüler 49. 

Avrupa’yı oluşturan kavimler, eski pagan inanç ve uygulamalarını Hıristiyanlaştırmalarından sonra da bir ölçüde, Hıristiyan mitolojisinden aldıkları öğelerle kaynaştırarak sürdürme yoluna gitmişlerdi. Cadı görünen kadınlar, üç büyük dinin içinde, üç büyük dine karşın, neolitik kökenli büyücül teknik ve uygulamalarını sürdürmenin anlayışla karşılanacağını düşünmüştü. Ama herkesi 
potansiyel cadı olarak gören kilise böyle düşünmüyordu50. 1080 yılında Papa Gregor VII yaşanan büyük bir doğa felaketinin ardından yaptığı açıklamada bu olayın tanrının bir cezası olduğunu ifade etmesinden sonra 1115 yılında otuz kadın aynı günde yakılmıştır. Fransa’da 1143’de Katharosçu Heretiklere (kâfirler) ilişkin takip sürecinin başlatıldı. Heretik Valdesçi hareketin 1173’te Fransa’da faaliyete geçti. Papa III. Innokentius tarafından 1199’da yayınlanan ferman (Vergentis in senium) ile Heretiklerin takip ve yargılanmasına olanak 
veren yasa kabul edildi. 

 15. yüzyıla kadar kadın veya erkek büyücüler arasında bir fark göze çarpmıyordu. Fakat, bu yüzyıldan başlayarak yaklaşık iki asırdan fazla bir süre boyunca büyücülük adeta kadınlara özgü bir suç haline getirildi ve cadı kavramı ortaya çıktı. Kadın yüreğinin doğuştan kötülüğe eğilimli olduğu ve bu yüzden de büyücülüğe daha uygun olduğu ileri sürülüyordu. Cadıların hepsinin kadın olmasa da, cadılığa yönelenlerin arasında kadınların çoğunlukta olduğu görüşü önemli bir saptamadır. Şamanlığa ve elbette bu bağlamda anahanlığa (kadın 
önceliği) dayanan asıl nedenlerin dışında, bu tarz bir nüfus yapılanmasının bir ucu da cadılığın özünde beliren, geleneksel kalıpların dışında sayılabilecek bir muhalefet biçimidir. 

Bunlar içinde yeni düzene (feodalite) ayak uydurmayıp yitirecek hiçbir şeyi kalmamış köylü erkekler, antik gizemciliğe ilgi duyan aydınlar, libertenler, farklı nedenlerle toplum dışına itilmiş çeşit çeşit nonkonformistler, inançsızlar, inanç arayanlar, eşcinseller, cadılığın potansiyel bir muhalif güç olduğunu düşünen maceracılar vardı51. Kilisenin farklı, toplumdışı bulduğu herkesi cadılıkla suçlaması da böyle bir koalisyonu zorunlu kılmış olduğu söylenebilir. Margaret Murray’a göre, cadılığın başlıca toplumsal tabanını yalnızca eskicil pagan inançlarına bağlılıklarını sürdürenler oluşturuyordu 52. 

 Ortaçağ Hıristiyanlığının ödünsüz dogmacılığına karşı, doğal olgulara alternatif bir açıklama arayarak, bilimsel düşüncenin ortamını hazırlayanlar arasında, cadı denen bir takım adsız öncüleri de vardı. Francis Bacon ve Galileo gibi bilim öncülerinin büyücülükle suçlandıklarını hatırlayalım. Engizisyon sorgucusu için cadı büyücü, sapkın, vb.nin dışında bir bilim adamı kategorisi bulunmuyordu53. Ancak, cadılarla ilgili bugünkü algının oluşması Rönesans dönemine dayanır. Kimin cadı olup olmadığının belirlenmesi keyfiyete dayanmış, cadılara yönelik ölüm cezaları iktidar olanlar tarafından, kendi iktidarını özellikle de kadınlar 
üzerindeki iktidarını güçlendirmek ve yeniden üretmek için kullanılmıştır. 

 15. yüzyılda Papa, cadıların gece uçtuğunu söylediği için, gece sokakta yalnız yürüyen yaşlı kadınlar şeytanın toplantısına gitmekle suçlanabiliyordu. Kadınların süpürge ile uçtukları iddia edilen bu yıllarda Leonardo de Vinci ilk uçak modelini çiziyor ama uçma denemesi başarısızlıkla sonuçlanıyordu. Cadı avı resmen 1430’da (Saoyen, Dauphiné – Fransa) başladı ve 1431’de Jeanne d’Arc’ın yakıldı. Karşılaşılan kötülüğü yok etmek için başvurulan büyücülük, Ortaçağ’da dinsel bir suç olarak görülüyor ve sert bir şekilde cezalandırılıyordu. Bu dönemde (15. yüzyıldan 17. yüzyıl sonlarına kadar) cadıların en çok suçlandıkları şey, havaları bozmaktı. Sadece Almanya’da 1450 ile 1550 yılları arasında 100 
bin cadının öldürüldüğü tahmin edilmektedir. 1543’de bir gece önce fırtınada donanması batan Danimarka kralı, bundan cadıların sorumlu olduğunu düşünerek, binlerce yaşlı kadını yaktırmıştır. 1570’deki iklim felaketini takiben Avrupa çapında yaşanan büyük açlık cadı avlarını hızlandırdı. 1585 yılında Trier’de o kadar çok kadın cadılık suçlaması ile yakılmıştı ki, iki köyde sadece iki kadın kalabildi. 1630 yılında ise Würzburg Bischof’u 1200 kadın ve erkeğin yakılmasına neden oldu. 

Büyücülük tarihi boyunca sürekli gündemde kalan şey kadın özellikle yaşlı kadın 
düşmanlığı olmuştur 54. Cadılar toplumun kötülüklerini yansıtan günah keçileri oldular. Toplu halde cadıların yakılması veya linç edilmesi olaylarının benzerlerini tarihte sıkça görmek mümkündür. Bu sayı bazen bir kaç ay içinde 250'den fazla kurbanı kapsamaktaydı. Bazı tek olaylarda sayı 500'ü bile buluyordu. 16. yüzyıl hukukçusu Jean Bodin’e göre; cadı, şeytani araçlar yardımıyla bir şeyi denetlemeye ve yürütmeye bilinçli olarak çalışan kimsedir Bilinçli olması hukuksal olarak cadılığa yargı yolunu açardı 55. 16. yüzyıl fizikçisi Johann Weyel’e göreyse cadılar zayıf, bunak, aldatılmış ve yanlış yola sapmış yaşlı kadınlardır ve biz onlara ceza vermek yerine sempati göstermeliyiz. Fiziksel olarak tehlikeli zehir kullanan cadılar olsa bile bu laik bir suçtur; kimse inançlarından ve ibadetlerinden ötürü yargılanmamalıydı. İsveçli fizikçi Paracelsus’un yaklaşımı ilginçti; “Büyülü nesneleri ve kimyasal maddeleri, yıldız ve gezegenlerle birlikte kullanmak evrenin büyük ve doğal enerjisini kontrol sağlar ve bu enerjiyi kullanan kimse felaketler de yaratsa cadı olmaktan çok doktordur” 56. 




Resim 3: Cadılar Her Zaman Yaşlı Kadınlar Değildir. 

Not: Genel inanışa göre, cadılar çirkin, karga burunlu, yaşlı bir kadın olarak tasvir edilse de kırmızı uzun saçlı, çevresinde bir (kara) kedi ya da kuş besleyen genç cadı motifleri de vardır. 

1626-1630’da cadı avlarının Almanya’da zirve yaparken, 1692’de Salem (Amerika) cadı davaları başladı. Büyücülük suçlamasıyla bir kişinin son olarak öldürüldüğü tarih, İngiltere için 1682 yılıdır. Büyücülüğü suç sayan yasa İngiltere’de ve İskoçya’da 1736 yılında kaldırıldı. Bunun anlamı, büyücülüğün artık toplumsal öneminin azalmış olmasıydı. Fransa’da en son 1718’de, İspanya’da ise 1780’de bir büyücü yakıldı. İrlanda’da büyücülüğe karşı olan 
yasa 1821’e kadar yürürlükte kaldı. Büyücülüğün etkisi, bilimsel düşüncenin ve bilginin gelişmesiyle gerilemiştir. Meteoroloji alanında elde edilen yeni bilgiler, fırtınaların ortaya çıkışında bastonlu kocakarıların payını artık yok derecesine indirmişti. Paratonerin kullanımı konusunda da benzeri bir durum yaşandı. Paratoner kullanan ‘günahkâr’ insanlar ölmezken, kullanmayan ‘masumların’ ölmesi, paratonere olan güveni ve bu aygıtın yayılmasını sağladı. 

Büyücülük, kendi ritüellerinin geçerliliğinin çürütülmesinden ziyade, artık ciddiye alınacak bir ritüel olmaktan çıkması nedeniyle önemini yitirdi. Bu dönem bilimsel düşüncenin artık kıta çapında etkili olmaya başladığı bir çağdır. 

 18. yüzyılda cadılar artık tehdit olarak görülmüyor, köylüler arasında ortaya çıkmış bir batıl inanç olarak değerlendiriliyordu. 1768 Çin’de cadı takipleri devam ediyordu. 13 Haziran 1782’de Avrupa’da (İsviçre) son yasal cadı (Anna Göldi) infazı yapıldı. 1835’de Alman yazar-masalbilimci Jacob Grimm cadıları ‘bilge kadınlar’ olarak tanımladı. 1860-1900 döneminde Meksika ve Rusya’da illegal cadı infazları devam etti. 1900’de Afrika kıtasında cadı karşı hareketin güç kazandı. 1948-1980 arasında Batı Hindistan’da yüzlerce kişinin cadı oldukları gerekçesiyle katledildi. 1996 yılında Güney Afrika Cumhuriyeti’nin kuzey 
bölgesinde cadı takipleri yapıldı57. Günümüz Türkiye’sinde cadılar, yaramaz ve sevimli kız çocukları ile yaşlı ve huysuz kadınlardan ibarettir. Ancak, büyücülük günümüzde de tamamen yok olmuş değildir. Fakat toplumsal etkisi ve önemi artık çok düşük düzeydedir. 2000 yılı Birleşmiş Milletler ve Uluslararası Af Örgütü raporlarına göre başta Tanzanya, Papua Yeni Gine, Kongo, Nijerya, Endonezya, Tayland gibi ülkeler ve Güney Amerika (Brezilya), Orta Amerika, Hindistan, Afrika kıtası olmak üzere çok sayıda bölgede cadı avları tüm hızıyla sürmektedir. Bununla beraber, ABD, İngiltere ve Polonya gibi ülkelerde büyücülük okulları 
hizmet vermekte, Trump örneğinde görüldüğü gibi büyücüler faaliyetlerini bir folklor gösterisi gibi açıkta icra etmektedirler. 

 Cadılık Kültü.. 

 Eski Hıristiyan Avrupa’da cadılar şeytanî güçlerle ve şeytanla ilişkilen dirilirlerken, günümüzde, cadılar kendilerini iyilikçi ve ahlak olarak da olumlu insanlar şeklinde tanımlamakta, diğer insanlarca da böyle bilinmektedirler. Tarihî örneklerde cadıların çoğu kadın olmasına rağmen, erkekler de cadı olabilirler. Erkek cadılara, gerek tarihte, gerek mitolojide, ‘büyücü’ adı verilmiştir. Çoğu kültürde cadılık dinî uygulamalar, ölümden sonra yaşam, ruhlar, sanrılar, paranormal olaylarla iç içedir. Cadılık, genel olarak büyünün kullanım 
alanı olarak karakterize edilmiştir. Öte yandan ritüel, ayin ve kutlamalar için toplanan cadı gruplarının varlığı da ortadadır. Ortaçağın başlarında ünlü bir kilise yasası, geceleri Diana’ya tapınan kadınları suçlamaktaydı. Bu kadınlar, kanuna göre, yalnızca Tanrının yapabileceklerini şeytanın ya da kendilerinin yapabileceğini düşündürülerek aldatılmışlardı. 

Gerçek şeytana tapınma ise Alman Luciferianları ve Bohemian Adamiteleri arasında ortaya çıkmıştır 58. Cadı kültü, kilisenin 15. yüzyılda gücünü toparlamasıyla yok edilmeye başlansa da pagan ritüelleri bütün o dönem boyunca yaşamaya devam etmiştir. 

 Büyülerin zamana, mekâna ve de insana olmak üzere çok geniş boyutları vardır. Bir büyü, yapılışına göre farklılıklar gösterebilir. İnsanın iş düzeni, aşk hayatı, sağlığı gibi aklınıza gelen her türlü konuda büyü yapılması mümkündür. Büyüler, zengin, sağlıklı olmak, başarılı olmak, bir kişiye veya kişilere yardım etmek gibi iyi amaçlarla veya birini cezalandırmak gibi kötü amaçlarla da yapılabilir. Kötü amaç ile yapılan büyü, kişilerin fiziksel yapısını bozmak, iradesini kontrol etmek, fikirleri ve hareketleri değiştirmek amaçlarıyla yapılan geçici ve kalıcı etkiler yaratmaktadır. Bu tür büyülerde insanların psikolojik yapıları bozulur ve hayatı kötü yönde etkilenir. Büyü uygulamalarının kısa zamanlı, uzun süreli ve ölünceye kadar olanları vardır. 

 İngiltere’de kara büyünün kanıtı; düşmanlarının balmumu heykelcikleriyle ya da diken veya iğneyle delinmiş kulaklarıyla birlikte yakalananlar, düşmanlara zarar vermek için lanetli tabletler kullanılması, büyü amaçlı cesetler (necromany) kullanılması, kasaba mezarcılarında ölü bebeklerin saç ve tırnaklarının çalınması oldu59. Ancak, toplumların yaşadığı her felaketten (katillik, hırsızlık, verimsizlik, ürünlerin azalması, fırtınalar, depremler, ırza geçme gibi suçlar) yine cadılar sorumlu tutuldu. Öte yandan İngiliz büyücü John Dee büyü ve astrolojinin I Elizabeth ve mahkemeleri için kullanıldığını bildirmektedir 60. Örneklerini 
çoğaltabileceğimiz cadı gibi davranan ve gizli güç kullanabildiğine inanılan bu insanların yargılanmamıştı. Bununla birlikte, özellikle köylerde, kara büyüyü yok etmek için ak büyüyle uğraşanlar da vardı. Yararlı görülen bu insanların şeytanla ve cadılarla başa çıkmaları konusunda komşularına yardımcı olduklarına inanılıyordu. Görüldüğü gibi iki tip cadılık anlayışı ortaya çıkmakta: bir yanda cadıları zarar verici büyü kullananlar olarak görenler, diğer yanda ise cadıları örgütlenmiş bir grup olarak şeytana tapanlar olarak görenler. 

 Cadılık kendi içerisinde beşe ayrılmaktaydı; 

 - Gardnerian; çağdaş Cadılığın babası olarak söz edilen Gerald Gardner tarafından kurulmuştur. Gerald Gardner’in kendi yazdığı Gölgeler Kitabı’na dayandırılır. O’nun ritüellerine bağlı kalınır. 

 - Alexandrian; Alex ve Maxine Sanders tarafından kurulmuştur. Gardnerian’lara göre daha ılımlı ve esnektir. 

 - Miras; Aileden gelip, kuşaktan kuşağa aktarılan cadılıktır. 

 - Geleneksel; cadılığı içgüdüsel olarak uygulayanlardır. Genellikle cadılığı daha 
keşfetmeden, maji uygular ve yönergeleri öğrenirler. 

 - Hedgewitch; Çalışmaları tamamen toprak ve doğaya dayanan cadılardır. Hemen hemen sadece, otlar ve bitkilerle çalışırlar. 

 Toplumumuzda yaygın olarak yapılan ve en çok karşılaşılan başlıca üç türlü büyü grubundan bahsedebiliriz. 

 Ak büyü; amacı iyilik olan bir kişiyi kendine bağlamak, sevgiliyle arayı 
kuvvetlendirmek, düşmanın dost olmasını sağlamak, gözü dışarıda olan erkeklerin eşine bağlı olmasını sağlamak, boşanma durumlarının önüne geçmek gibi büyülerdir. 

 Kara büyü; bir insanı mahvetmek, ruhsal ve fiziksel yapısını bozmak, kaza-bela 
bulaştırmak, yaptığı işlerin ters gitmesini sağlamak, karanlık güçlerle iş birliği yapmak gibi amaçları vardır. 

 Kırmızı büyü; insanları öldürmek, aklını sakatlamak, intihara sürüklemek, karanlık güçlerin desteğini almak, lanete bulaştırmak, ölülerle anlaşmak gibi başka bir kişiye kalıcı zarar verme amacıyla kullanılan en tehlikeli büyü çeşididir. 

 Cadılar, bu geleneklere bağlı kalarak ‘Münzeviler’ ya da ‘Cadılar Meclisi’ denen 
gruplar halinde çalışırlar. Cadılar Meclisi, belirli aralıklarla buluşan ve birlikte çalışan bir cadı grubudur. 13 kişiden oluşmak zorunda değildir. Ama 3’ten fazla kişi barındırmalıdır. Kendi başına çalışan cadıya, ‘Münzevi Cadı’ denir. Aynı cinsiyette bile olsa, birlikte çalışan iki cadının ilişkisine de “ortaklık” denir. 

 Cadılık hem bir din hem bir yaşam biçimidir. Cadılık eğitimi; iksir hazırlama, majisel ayinler, sembol okuma vb. konuları içerir. Araplar bu işi sonradan öğrenmiştir ve çoğu Arapça büyü tesirsiz ve hayalidir. Günümüz cadıları daha çok maji konusuna eğilimlidir. Üst mevkilerde yer alan çoğu cadı dalga beden varlıklarla iletişim kurma, onları etki altına alma ve iksir hazırlama konusunda uzmandır. Muska yazmak ise, doğu okültizminde vardır. 

 Günümüzde büyünün bütün çeşitleri modern bilimce reddedilir. Gerçekte gelişen teknoloji ve pozitif bilimler, büyücülük kavramına karşı olan inanışı en alt seviyeye indirebilmeyi başarmış olsa da, büyü gerçeği hâlâ inkâr edilemeyen varlığını sürdürmektedir. 

İslam Dünyasında büyücülük.. 

Ortaçağ İslam dünyasında, popüler kültür düzleminde Hermes’in (İdris Peygamber) adına bağlanan özgül bir astrolojik-simyasal büyü literatüründen söz etmek (Hermes’e atfedilen Grekçe’den çevrilmiş kitaplar dolaşımda olmakla birlikte) genelde mümkün değildir. 

Bir başka deyişle, İslam popüler kültüründe yıldızların etkilerine bağlı büyü formülleri, yıldız falcılığı ya da baz metalleri altına dönüştürme yolundaki çabalar eksik değildir. Ancak, 

Hermes/İdris örneğin Ptoleme-Roma döneminde Mısır’da ya da geç Antikite/erken ortaçağ Harran’ında olduğu üzere büyüsel işlemlerin, özellikle de astrolojik ve simyasal olanların özgül olarak atfedildiği mistik ya da ilahi bir kişi olmaktan çıkmıştır. Uygarlığın sanatlarını ve gizli bilgileri muhafaza edip aktaran, yazıyı bulan, bir “kültür kahramanı” kimliği edinmiştir 61. Hermetik simya anlayışı da hastalıkların sonuçlarından ziyade doğrudan doğruya sebeplerini araştırmaya yönelen Hippokratesçi tababet anlayışıyla uyuşmaktaydı. Bu 
beraberlik İslami dönemde de sürmüş ve tecrübi metodun doğmasına zemin hazırlamıştır ki bilahare bu metot metafizik ve mistik kalıbından çıkarılınca bilimin ana metodu haline gelecekti. İslam’da da bu metot, sembolik mahiyeti boşaltılarak Zekeriya er-Razi tarafından gerek tıpta gerekse simyada kullanılacaktır. Zekeriye er-Razi, manevi simyadan maddi simyaya geçiş noktasıdır 62. 

Ortaçağ İslam halk kültürünün evren kavrayışı, İslam öncesi Arap sistemleri ve 
Kur’an’daki göndermelerden Hint-İran düşünce sistemlerine, kültür çevriminde dolaşımda olan pseudo-epigrafik kutsal Hıristiyan-Yahudi yazmalarına, bölgenin Helenistik etkilerden kalıttıklarına kadar çok farklı etkilenimler altında biçimlenmiştir ve Hermetize bir kozmografidir. Bu kozmografiye göre 63; 

“Yerler ve gökler yedişer kattır. Her bir eflak ve yer katının üst yüzeyinin düz olduğu ve bunların dairevi olduğu, enlerinin ise 500 yıllık yol uzaklığında olduğu düşünülmektedir. 

Dünya disk biçimli olarak tasarlanmaktadır. Kıta ve adalar el Bahr ül-Muhit (denizler) ile çevrilidir. Bunların çevresinde ise Kaf Dağı yer almaktadır. Bu diskin eni, boyu ve kalınlığı 200 günü denizde, 200 günü ıssız çölde, 80’i Yecüc Mecüc, geri kalanı ise diğer yaratıkların ülkesinde olmak üzere 500 günlük yol olarak tahmin edilmektedir. Buna göre, yeryüzünün yaşanan bölümü çöldeki bir çadırla kıyaslanabilir. 

Arapların bildiği dünya, Afrika batısından Hindistan doğusuna, Habeşistan sınırlarından Rusya’ya uzanır. Kendilerinin ise tam ortasında (kimilerine göre Mekke, kimilerine göre Kudüs) yer aldıklarını düşünmektedirler… Her bir ülke 10 günlük mesafede yer almaktadır. Kaf Dağları, dünyanın sınırını oluşturmaktadır. Cinlerin esas memleketi burasıdır.” 

Yukarıda özetlenen kozmos tasarımı İslam’ın ulema yorumunun vaaz ettiğinden çok daha karmaşık ve irrasyonel bir ortama gönderme yapmaktadır. İçinde etkileyen güçlerin (melekler, cinler, şeytanlar, periler vb.) çoğulluğu aynı zamanda onların uygun yollardan müdahale edilebilirliğini getirmektedir. Böylelikle muskalar, tılsımlar, hatemler (mühürler), niranc’lar, azimetler, vefklar (etkili dualar) vb. aracılığıyla harekete geçirilmeye ve etkilenmesi istenen kişiye yönelik müdahalede bulunmalarına çalışılmaktadır. 

Böyle bir İslam dünyasında büyüye başvurulması şaşırtıcı olmayacaktır. Bunda 
kuşkusuz büyü ve sihir uygulamaları yasak kabul edilmekle birlikte Hz. Muhammed’in majini insana faydalı olan sahalarında uygulamalarına izin vermiş olması ya da öyle sayılması da etkili olmuştur64. 

İslam dini, büyüyü inkâr etmemiş fakat itikatı bozduğu, tevhid inancına zarar verdiği, kötüye kullanıldığı ve kontrolü mümkün olmadığı için yasaklamıştır. İslamiyet'te büyü yapmak, tıpkı fal bakmak gibi açıkça haram kabul edilir. Ancak bazı İslam âlimleri büyüye karşı önlem alabilme gibi nedenlerle ve büyüyü uygulamamak kaydıyla öğrenilmesini helal görmüşlerdir. Müslümanlarca büyüden korunmanın en etkili yolunun, felak ve nas sûrelerini okumak olduğuna inanılır. Dini bütün kimselerin büyüden korunduğu da genel bir kabul görür. Kur’an’ı Kerim’de şeytanın oynadığı rolü bazı insanların da üstlenebileceği ifade edilir. 


5. Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..,,

***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder