13 Şubat 2020 Perşembe

11 EYLÜL SONRASI ABD NİN ORTADOĞU POLİTİKASI VE TÜRKİYEYE YANSIMALARI., BÖLÜM 3

11 EYLÜL SONRASI ABD NİN ORTADOĞU POLİTİKASI VE TÜRKİYEYE YANSIMALARI., BÖLÜM 3



2- Yeni Amerikan Yüzyılı Projesinin Etkisi 

Yeni Amerikan Yüzyılı Projesini kurgulayanlar yeni muhafazakarlardır. 
Yeni muhafazakarlar genellikle Amerikan Enterprise Institute ve Heritage Foundation gibi think-tank’ler de bir araya gelmiş bir grup elitist entellektüel’den oluşmaktadır. Kısaca neocon olarak da isimlendirilen Yeni Muhafazakarların başını çeken grup öncülerden bazıları ise; Paul Wolfowitz, Donald Rumsfeld, 
Dick Cheney, Richard Perle, Condoleeza Rice gibi isimlerdir. Çok sayıda medya, düşünce kuruluşu, akademi, enstitü, vakıf, lobi şirketi ve halkla ilişkiler firması ile doğrudan bağlantılı olan Yeni muhafazakarlar Bahar 1997’de bir düşünce kuruluşu olan Amerikan Yüzyılı Projesini (The Project for the New American Century PNAC) oluşturmuşlardır. PNAC yeni muhafazakârların siyaset okulu konumundadır. PNAC aslında bir örgütten çok, bir örgüt ağının koordinasyonu görünümündedir. 

Yeni muhafazakarlar 1990’lardan itibaren hükümetlerde etkin olmaya başlamışlardır.1992’de birinci Bush yönetiminde savunma Politikası Kurulu (Defense Policy Board) başkan yardımcısı Paul Wolfowitz, ABD’nin Soğuk Savaş Sonrası Askeri Konumu’nu değerlendirdiği bir rapor hazırlamıştır.17 Bu raporda; ABD’nin soğuk savaş sonrası, politik ve askeri stratejisi’nin bir numaralı hedefinin, rakip bir süper gücün ortaya çıkmasını önlemek olması 
gerektiği, bunun için; Amerika Birleşik Devletleri’nin gerekirse tek taraflı olarak hareket etmeye hazır olması gerektiği belirtilerek, daha aktif ve müdahaleci politika önerileri gündeme getirilmiştir.18 Yeni Muhafazakarların yaklaşımını içeren bu rapor basına sızmış19 tartışmalara ve tepkilere neden olmuş, sonuçta 
yeterli destek bulamamış ve Başkan Bush görevden ayrılınca da rafa kaldırılmış tır.20 1992 planı bazı uzmanlara göre Amerikan Yeni Yüzyılı Projesi için ana belge niteliğindedir.1997’deki ilkeler bildirgesi de, 1992 planı ile uyumlu olarak oluşturulmuştur.21 

Kısaca Neo-Con(neo-conservative) olarak da adlandırılan Yeni Muhafazakarlar, neler yapmak istemektedir? Yeni Amerikan Yüzyılı Projesi’nin nihai amacı nedir? Bu soruların cevaplarını bulmak için 1997 Misyon Raporunu ve imzacıların tümünü aktarmakla başlanılabilir. 

Yeni Amerikan Yüzyılı Projesi Misyon Raporu 1997. 22 

Amerikan dış politikası ve savunma politikası kendi haline bırakılmıştır. Muhafazakarlar, Clinton yönetiminin tutarsız politikalarını eleştirmişlerdir. Ayrıca kendi sıralarından tecrit yanlısı politikalarında direnmişlerdir. Fakat Muhafazakar lar Amerika’nın dünyadaki rolü ile ilgili stratejik bir vizyonu emin bir şekilde geliştirmemişlerdir. Amerikan dış politikası ile ilgili geleceğe yönelik ilkeler belirlememişlerdir. Stratejik amaçlar üzerine varılan potansiyel bir anlaşmayı örtbas etmek için taktiklerdeki farklılıklara müsaade etmişlerdir. Amerikan 
güvenliğini koruyacak ve yeni yüzyılda amerikan çıkarlarını yüceltecek bir savunma bütçesi için mücadele etmemişlerdir. 

Bunu değiştirmeyi amaçlıyoruz. Durumu ele almayı ve Amerika’nın küresel liderliğini desteklemek için bir araya gelmeyi amaçlıyoruz. 

20. yüzyıl sona ererken, Birleşik Devletler dünyanın egemen gücü olarak bulunmaktadır. Batıyı Soğuk Savaş’ta zafere taşımış olarak, Amerika bir fırsat ve meydan okuma ile karşı karşıyadır. Birleşik Devletler’in geçmiş on yılların başarıları üzerine inşa edilebilecek bir vizyonu var mıdır? Birleşik Devletler, yeni yüzyılı Amerikan ilkeleri ve çıkarlarına uygun biçimde şekillendirmeye yönelik bir karara varmış mıdır? 

Fırsatı kaçırma ve meydan okumaya cevap verememe tehlikesi içindeyiz. Geçmiş yönetimlerin biriktirdiğini (hem askeri yatırımlar hem de dış politika kazanımları) sermayeden yemekteyiz. Dışişlerindeki ve harcamalarındaki kesintiler, devlet idaresindeki araçların kullanımındaki ihmaller ve kararsız liderlik, dünya genelindeki Amerikan etkisinin sürdürülmesini giderek güçleştirmektedir. 
Kısa vadeli ticari çıkarlar için verilen sözler, stratejik düşüncelerin  önemsen memesi yönünde bir tehdit oluşturmaktadır. 

Sonuç olarak, ulusun mevcut tehditleri karşılama ve ileride karşımıza çıkacak potansiyel meydan okumalarla mücadele yeteneğini riske ediyoruz. 

Reagan yönetiminin başarılarındaki esaslı unsurları unutmuş görünüyoruz: Hem mevcut hem de gelecekteki meydan okumalara hazır güçlü bir ordu, Amerikan ilkelerini dışarıda özel olarak ve cesaretle yüceltecek bir dış politika ve Birleşik Devletler’in küresel sorumluluklarını kabul eden ulusal bir liderlik. 

Doğal olarak, Birleşik Devletler gücünü nasıl kullandığı konusunda ölçülü olmalıdır. Fakat küresel liderliğin bize yüklediği sorumluluklardan veya bu uygulamanın bağlı olduğu maliyetlerden güvenli biçimde kaçınamayız. Amerika’nın Avrupa, Asya ve Ortadoğu’daki barış ve güvenliğin sağlanmasında hayati bir rolü vardır. Eğer sorumluluklarımızdan kaçınırsak, temel çıkarlarımıza 
meydan okumalara davetiye çıkarmış oluruz. 20. yüzyıl tarihi, krizler başlama dan önce şartların biçimlendirilmesinin ve tehditler büyümeden onları karşılamanın önemli olduğunu öğretmiştir. Bu yüzyılın tarihi Amerikan liderliğinin amaçlarını kucaklamayı öğretmiştir. 

Amacımız Amerikalılara bu dersleri hatırlatmak ve bugün için ortaya çıkan sonuçlara dikkat çekmektir. Dört sonucu şu şekilde sıralayabiliriz. 

-Günümüzde küresel sorumluluklarımızı sürdürmek ve gelecek için silahlı kuvvetlerimizi modernize etmek için savunma harcamalarımızı arttırmalıyız. 

-Demokratik müttefiklerimizle olan ilişkilerimizi güçlendirmeli ve çıkarlarımız ile değerlerimize düşman olan rejimlere meydan okumalıyız. 

-Yurt dışında politik ve ekonomik özgürlüğü teşvik etmeliyiz 

-Güvenliğimize, gönencimize ve ilkelerimize uygun bir uluslar arası düzenin korunması ve geliştirilmesi için Amerika’nın biricik rolüne dair sorumluluğu kabul etmeliyiz. 


Reagancı bir askeri güç ve manevi açıklık politikası günümüz şartlarına uygun değildir. Fakat Birleşik Devletler geçtiğimiz yüzyılın başarıları üzerinde inşa edildiyse, gelecekte güvenliğimizi ve büyüklüğümüzü sağlamak için bunları yapmamız kaçınılmazdır.23 

İmzalayanlar 

Eliot Abrams Steve Forbes Fred C. Ikle Gary Bauer Paula Dobriansky Donald Kagan Aaron Friedberg Francis Fukuyama I. Lewis Libby William J. Bennett Dick Cheney Dan Quayle Jeb Bush Frank Gaffney Peter W. Rodman Elliot A. Cohen Zalmay Khalilzad Stephen P. Rosen Midge Decter Norman Podhoretz Henry S. Rowen Donald Rumsfeld Vin Weber George Weigel Paul Wolfowitz 

1998’de aynı imzacılardan bir çoğu, Başkan Clinton’a Irak’ın işgalini savundukları açık bir mektup göndermişlerdir.24 

26 Ocak 1998 

Sayın Başkan, 

Size (bu mektubu) yazmamızın nedeni, Irak’a yönelik mevcut ABD politikasının başarısız olması ve yakın bir gelecekte Ortadoğu’da, Soğuk Savaş’ın sona ermesinden bugüne değin gördüklerimizden çok daha ciddi bir tehditle karşılaşmamız ihtimalidir. 

Yakında yapacağınız Birliğin Durumu konuşmanızda, bu tehdide yanıt verecek açık ve kararlı bir eylem planı ortaya koyma fırsatınız bulunmaktadır. Bu fırsatı kaçırmamanızı ve ABD’nin ve bütün dünyadaki dost ve müttefiklerinin çıkarlarını 
koruyacak yeni bir stratejiyi kesin bir dille açıklamanızı ısrarla tavsiye ediyoruz. 

  Bu strateji her şeyden önce Saddam Hüseyin rejiminin iktidardan uzaklaştırılmasını hedeflemelidir. Bu zor, ancak gerekli girişim için gereken her türlü desteği vermeye hazırız. Aylardır, Saddam Hüseyin’in ‘çevrelenmesi’ stratejisi sürekli aşınmaktadır. Son olayların da gösterdiği üzere, Saddam 
Hüseyin’in BM denetçilerini engellediği durumlarda, BM yaptırımlarını 
sürdürmek veya Saddam’ı cezalandırmak için, Körfez Savaşı müttefiklerimize bağımlı kalmaya artık devam edemeyiz. Saddam Hüseyin’in kitle imha silahları üretmemesini sağlama imkanımız ciddi şekilde azalmıştır. Sonuçta top yekun denetim başlasa bile bugün bu ihtimal çok zayıftır. Irak’ın kimyasal ve 
biyolojik silah üretimini denetlemenin imkansız değilse de çok zor olduğu tecrübe ile sabittir. Denetçilerin birçok Irak tesisine uzun zamandır girememiş olmaları, Saddam’ın bütün sırlarını açığa çıkartabilmeleri ihtimalini zayıflatmaktadır. Sonuç olarak, pek uzak olmayan bir gelecekte, Irak’ın bu silahlara sahip olup olmadığı hususunda makul bir yargıya varmamız mümkün olmayacaktır. 

Bu belirsizlik, kendi başına, bütün Ortadoğu’da ciddi istikrarsızlık unsuru olacaktır. Saddam’ın kitle imha silahlarını fırlatma imkanına kavuşması durumunda -bu mecrada devam ettiğimiz takdirde bu imkana kavuşması hemen hemen kesindir-bölgedeki Amerikan birliklerinin, İsrail gibi müttefiklerimizin ve 
dostlarımızın güvenliğinin ve dünya petrol arzının önemli bir bölümünün tehlikeye sokulacağını ilave etmeye gerek bulunmamaktadır. 

Sizin tarafınızdan da doğru bir şekilde açıklandığı üzere Sayın Başkan, 21. yüzyılın dünyasının güvenliğini büyük ölçüde bu tehditle ne şekilde başa çıkacağımız belirleyecektir. 

Tehdidin büyüklüğü dikkate alındığında, koalisyon müttefiklerimizin 
sarsılmamaları ve Saddam Hüseyin’in işbirliği yapması temelindeki mevcut politika, tehlike arz edecek ölçüde yetersizdir. Kabul edilebilir tek strateji, Irak’ın kitle imha silahlarını kullanmasını veya kullanma tehdidinde bulunması ihtimalini bertaraf edecek bir stratejidir. Bunun yakın vadedeki anlamı, diplomasi belirgin bir şekilde başarısız kaldığı için, askeri harekat yapmayı kabullenmektir. Uzun vadedeki anlamı ise, Saddam Hüseyin’in ve rejiminin iktidardan uzaklaştırılması dır. Amerikan dış politikasının bundan sonraki hedefi bu olmalıdır. Bu hedefi ortaya koymanızı ve yönetiminizin (hükümetinizin) dikkatini Saddam Hüseyin’in 
iktidardan uzaklaştırılmasını sağlayacak bir stratejiye yöneltmenizi şiddetle tavsiye ediyoruz. Strateji, birbirinin tamamlayıcısı olacak diplomatik, siyasi ve askeri çabaların sarf edilmesini gerektirecektir. 

Bu politikanın uygulanmasının zorluklarını ve tehlikelerini bilmekle birlikte, bunu yapmamanın yaratacağı tehlikelerin çok daha büyük olacağına inanıyoruz. 

BM Güvenlik Konseyi Kararları’nın, Körfez Bölgesi’ndeki hayati çıkarlarımızı korumak için, askeri seçenek de dahil olmak üzere, ABD’ye gerekli önlemleri alma hakkı tanıdığını düşünüyoruz. 

Her halükarda, Amerikan politikası, BM Güvenlik Konseyi’nde oydaşma (konsensüs) sağlanması hususundaki yanlış ısrarla felce uğratılmamalıdır. Size kati ve kararlı şekilde harekete geçmeyi şiddetle tavsiye ederiz. ABD ve müttefiklerine yönelik kitle imha silahı tehdidini bertaraf etmek için harekete 
geçtiğiniz takdirde, ülkemizin en hayati ulusal güvenlik çıkarları doğrultusunda hareket etmiş olacaksınız. Zayıflık ve rehavete dayanan bir davranışa sürüklendiğimiz takdirde, çıkarlarımızı ve geleceğimizi riske sokacağız. 

Elliot Abrams, Jeffrey Bergner, Francis Fukuyama, William 
Kristol, Donald Rumsfeld, Paul Wolfowitz, Richard L. Armitage, 
John Bolton, Robert Kagan, Richard Perle, William Schneider, R. 
James Woolsey, William J. Bennett, Paula Dobriansky, Zalmay 
Khalilzad, Peter W. Rodman, Vin Weber, Robert B. Zoellick 

Yeni Muhafazakarlar, 11 Eylül saldırılarından sonra Bush’un saldırı sonrası yapmış olduğu açıklamaları öven ve desteklerini sunan bir mektubu da kaleme almışlardır.25 

Saygıdeğer George W. Bush 
Amerika Birleşik Devletleri Başkanı 
Sayın Başkan 

Bu yazıyı, terörizme Karşı savaşta “dünyanın zaferine önderlik etme” konusundaki takdire değer kararlılığınızı desteklediğimizi belirtmek için yazıyoruz. Terörist örgütlere ve onları barındıran ve destekleyenlere karşı “yaygın ve sürekli kampanya çağrınızı bütünüyle destekliyoruz. ABD’nin korkunç 11 eylül saldırısının suçlulularını bulması ve cezalandırması gerektiğini açıklayan 
Dışişleri Bakanı Powell ile aynı görüşteyiz ve onun dediği gibi “dünyanın her neresinde olursa olsun terörizmin peşine düşmeli ve uzantıları ve köklerine kadar hakkından gelmeliyiz”. ABD politikasının, sadece bu olaydan sorumlu kişileri bulmakla kalmayıp, aynı zamanda dünyada bize karşı iyi niyet beslemeyen ve geçmişte ABD personeline, ABD çıkarlarına ve müttefiklerimize 
karşı saldırı düzenleyen diğer gurupları da hedef alması gerektiği konusunda Dışişleri Bakanı ile aynı görüşteyiz. 

21.yüzyılın ilk savaşını başarı ile gerçekleştirmek ve sizinde belirttiğiniz gibi “Birleşip terörizmi bozguna uğratarak gelecek kuşaklara iyilikte bulunmak” için aşağıda belittiğimiz adımların kapsamlı bir stratejinin zorunlu bileşenleri olduğuna inanıyoruz. 

Usame Bin Ladin: Terörizme karşı mevcut savaşın kilit hedefinin(ama kesinlikle tek hedef değil) Usame Bin Ladin’i ve onun işbirlikçi ağını yok etmek olduğu konusunda hemfikiriz. Bu amaca ulaşmak için, Afganistan’da yapılması gereken askeri eylemi ve bu ülkedeki Taliban karşıtı güçlerin ihtiyaç duyduğu mali ve askeri yardımın sağlanmasını destekliyoruz. 

Irak: Dış İşleri Bakanı Powell’ın Saddam Hüseyin’in “yeryüzünün 
önde gelen teröristlerinden biri” olduğuna ilişkin son açıklamasına katılıyoruz. Irak devletinin ABD’ye yönelik son saldırıya bir şekilde yardım etmiş olması muhtemeldir. Kanıtlar Irak ile saldırı arasında doğrudan bağlantı kuramasa bile, terörizmin ve destekçilerinin kökünü kazımayı amaçlayan bir strateji, Saddam  Hüseyin iktidarını devirme doğrultusunda kararlı bir girişimi içermek zorundadır. Böyle bir çabaya girişilmemesi, uluslar arası terörizme karşı savaşta erken ve kesin bir teslimiyete meydan verecektir. Bu nedenle, Amerika Birleşik Devletleri’nin Irak muhalefetine tam bir askeri ve mali destek vermesi gerekir. 
Irak muhalefetine, faaliyet göstereceği bir güvenli bölge sağlamak için Amerikan askeri gücü kullanılmalıdır. Irak muhalefetine verdiğimiz sözlerin arkasında durabilmek için Amerikan güçleri her anlamda hazır olmalıdır. 

Hizbullah: Hizbullah dünyanın önde gelen terörist örgütlerinden biridir. Bu örgütün, 1998’de Afrika’daki Amerikan elçiliklerinin bombalanmasıyla ilişkili olduğundan ve 1983’te Beyrut’taki ABD piyadeleri kışlasının bombalanmasına karışmış olduğundan kuşkulanılıyor. Hizbullah kesin olarak, Bakan Powell’ın dile getirdiği “bize karşı iyi niyet beslemeyen” ve “geçmişte ABD personeline, 
ABD çıkarlarına ve müttefiklerimize karşı saldırılar düzenleyen” guruplar kategorisine giriyor. Bu yüzden terörizme karşı savaşın Hizbullah’ı hedef alması gerekir. ABD yönetiminin, İran ve Suriye’den Hizbullah’a ve operasyonlarına verdikleri tüm askeri, mali ve politik desteği durdurmalarını talep etmesi gerektiğine inanıyoruz. İran ve Suriye’nin buna uymayı reddetmesi halinde, 
yönetim, terörizme destek verdiği bilinen bu devletlere karşı uygun misilleme önlemlerini ele almalıdır. 

İsrail ve Filistin Özerk Yönetimi: İsrail, özellikle Ortadoğu’da, uluslararası terörizme karşı Amerika’nın en sadık müttefiki olmuştur ve halen öyledir. Amerika Birleşik Devletleri dostumuz olan bu demokratik ülkeyi terörizme karşı savaşında her bakımdan desteklemelidir. Filistin Özerk Yönetimi’nin Kontrolü altındaki bölgelerden kaynaklanan terörizmi durdurması ve İsrail’e karşı terörist saldırıları planlayanları hapse atması konusunda ısrarlı olmalıyız. Filistin yönetimi teröre karşı harekete geçene kadar Amerika Birleşik Devletleri ona daha fazla yardımda bulunmamalıdır.

 ABD Savunma Bütçesi:Terörizme karşı ciddi ve muzaffer bir savaş, savunma harcamalarında büyük bir artışı gerektirir. Bu savaşı gerçekleştirmek, ABD’nin iyi silahlanmış bir düşmanla uğraşmasını gerektirebilir ve dünyanın her yerinde çıkarlarımızı savunma yeteneğimizi korumamızı zorunlu hale getirir. Bu savaşı 
kazanmamızı sağlamak için –ne kadar olursa olsun- gereken savunma fonlarını istemekte hiçbir tereddüt gösterilmemesini kuvvetle tavsiye ediyoruz. 

Kuşkusuz daha yapılacak çok şey var. Terörizme karşı bu savaşa diğer ülkelerin yardımını sağlamak için diplomatik çabalara ihtiyaç duyulacaktır. Elimizdeki ekonomik ve mali araçların kullanılması gerekecektir. İhtiyaç duyulacak bir askeri eylemin doğası gereği atılması gereken adımlar olacaktır. Bununla birlikte, kanaatimizce, bu savaş etkin biçimde yürütülecekse ve başarılı bir 
sonuca ulaştırılacaksa, yukarıda ana hatlarını çizdiğimiz aşamalar asgari zorunlulukları oluşturmaktadır. Bunları yazmaktaki amacımız, siz bu savaşta zafere ulaşmada ulusa önderlik etmek için yapılması gerekenleri yaparken desteğimizle yanınızda olduğumuz konusunda sizi temin etmektir. Saygılarımızla. 

İmzalayanlar: 

William Kristol, Richard V. Allen, Gary Bauer, Jeffrey Bergner, Eliot Cohen, Seth Cropsey, Midge Decter, Thomas Donnelly, Nicholas Eberstadt, Hillel Fradkin, Aaron Friedberg, Francis Fukuyama, Frank Gaffney, Jeffrey Gemdin, Reuel Marc, Gerecht Charles Hill, Bruce P. Jackson, Eli S. Jacobs, Michael Joyce, Donald Kagan, Robert Kagan, Jeane Kirkpatrick, Charles Krauthammer, John Lehman, Clifford May, Martin Peretz, Richard Perle, Norman Podhoretz, Stephen P. Rosen, Randy Scheunemann, Gary Schmitt, William Schneider, Jr., Henry Sokolski, Richard H.Shultz, Stephen J.Solarz, Vin Weber, Leon Wieseltier, Marshall Wittmann 

Bu belgelerden de yararlanarak Yeni Muhafazakarların düşüncelerini şu şekilde özetleyebiliriz: 

Yeni muhafazakarlar, Soğuk Savaş döneminde yaratılan bütün küresel kurum, kuruluş ve örgütlerin (ve dolayısıyla hukukun) SSCB’nin çöküşüyle gereksiz leştiğini, bunların hegemonya alanını daraltıcı bir işlev gördüklerini belirtmişler dir. Bir önceki döneme ait hukuk, kurum ve düzenin ortadan kaldırılması nı savunmuşlardır.26 Yeni Muhafazakarlara göre:20. yüzyıl boyunca birbirini kontrol altında tutan ve ABD’nin aşırı uçlara kaymasını önleyen liberal ve realist politikalar, ABD’nin gücünün hiçbir başka güç tarafından sınırlandırılamadığı günümüz dünyasında artık anlamsız kalmıştır. Soğuk Savaş’ın sona ermesinden sonra küresel hegemon güç konumuna erişen ABD’nin küresel çıkarları karşısındaki tüm engellerin kaldırılması gerekmektedir. 

Yeni muhafazakarlara göre; Çok kutuplu bir dünya, barış güvencesi değil, savaş tehlikesidir. ABD’nin başat güç olarak varlığı, uluslararası sistemin önü alınamaz bir kaosa sürüklenmesinin önündeki teminattır; ekonomik, askerî ve siyasi gücüyle 

ABD, sistemin düzenleyicisi ve hâmisidir;27 Dünyaya demokrasiyi ABD taşıyacaktır. ABD dünyanın lideridir. 
Bu konumu sürdürebilmek: askerî, diplomatik ve ekonomik gücü gerektirir. Hükümet teknolojik ve iktisadî üstünlüğü nü ve askerî avantajlarını pekiştirmek için para harcamalıdır. Özellikle, Savunma harcamalarının artırılmasıyla ABD, kendisine “meydan okunamaz güç” olarak kalmaya devam edecektir. ABD’nin bütün dünyada, kendisini saldırılamaz kılacak, kalıcı askeri üsleri olmalıdır. ABD’ye ve Amerikalılara yönelik tehditlerin önlenmesi için mevcut uluslararası 
hukuk düzeninde etkili tedbirler alınamaması halinde, bu düzenin ötesine geçilmesi gerekirse ABD tek başına hareket ederek bu tehditlerin üstesinden gelmelidir. Diplomasinin çare getirmediği yerde askeri harekat kabul edilebilir yöntemdir. ABD bu hedefe yönelik olarak, müttefikleriyle ve diğer uluslarüstü örgütler ile mutabakat teminine mecbur değildir. 

Yeni muhafazakarlar, 1990’lı yıllardan itibaren ABD’deki bütün hükümetlerde etkili olmuşlardır. Ama asıl etkinliklerini Kasım 2000’de yapılan başkanlık seçimlerini George W. Bush’un kazanmasından sonra göstermişlerdir. Amerikan dış politikasının oluşturulmasında ve yürütülmesinde etkili olan mevkilere “Yeni 
Muhafazakarlar” olarak adlandırılan isimler getirilmiştir. Bunlar arasında Başkan Yardımcısı Dick Cheney, Ulusal Güvenlik Danışmanı Condoliza Rice, Savunma Bakan Yardımcısı Paul Wolfowitz, Savunma Bakanlığı Müsteşarı Doug Feith Lewis ve Savunma Bakanlığı Danışmanı Richard Perle28 sayılabilir. 

11 Eylül terör saldırılarının ABD’de yarattığı atmosfer, Yeni Muhafazakarlar için bulunmaz bir fırsat olmuştur. Uzun zamandır planlarını ortaya koymak için fırsat bekleyen Yeni Muhafazakarlara aradıkları stratejilerini uygulama fırsatı sunmuş tur. Soros’a göre; 

Yeni Amerikan Yüzyılı projesi ile gündeme gelen muhafazakarların projeleri, Bush Yönetiminde etkin kadrolara gelmelerine ve 11 Eylül’e kadar gündemde olmasına rağmen, başlıca iki nedenden ötürü uygulamaya geçirilememişti. Birincisi: Başkan Bush’un kesin olarak ABD başkanı olduğu ve Amerika’yı temsil ettiği konusu spekülasyonlara neden olmuştur. Amerika başkanı kesin bir 
vekalet olmadan ABD yüksek mahkemesi tarafından yapılan tek bir seçimle başkan olmuştur. İkincisi ise; bu proje için yapılacak yüksek orandaki askeri harcamaların savunulmasını sağlayacak ve meşru sayabilecek açıkça tanımlanmış somut bir düşman yoktur. 

Nitekim 11 Eylülden önce üzerinde durulan savunma konuları, terörizme karşı yapılacak savaş değil, füze savunma sistemleri olmuştur. 11 Eylül, bu engelleri ortadan kaldırmış ve Başkanın terörizme karşı ilan ettiği savaşta Amerikan kamuoyu başkana büyük oranda destek vermiştir. Yönetim de, ulusu derinden etkileyen bu korkuyu bilinçli bir şekilde gündemde tutmuştur.29 

2002 Eylül’ünde de açıklanan, ABD’nin Yeni Ulusal Güvenlik Stratejisi’nde, Yeni Muhafazakarların öteden beri savuna geldikleri görüşler, geniş ölçüde yer bulmuş30 ve devlet politikası haline gelmiştir. Güvenlik Doktrini’nde üç ana konu öne çıkmıştır: 
Birincisi; küresel askerî, ekonomik, diplomatik ve kültürel alanlarda ABD’nin başat rolünü, mutlak denetleyici düzeyine taşıması için alınacak önlemler; ikincisi; geleneksel tehdit merkezli savunma anlayışının, yani saldırılara karşı meşru müdafaa yaklaşımının, olası tehditleri önlemeye yönelik önalıcı saldırı yaklaşımıyla değiştirilmesi; üçüncüsü; mevcut uluslararası hukukun, 

ABD’nin beklentilerini tatmin etmediği noktalarda by-pass edilebilmesidir. 
Özetle, 1990’dan sonra ABD tek süper güçtür. 2001 başından itibaren ABD’nin özellikle savunma ve dışişleri bakanlıklarında etkili olan muhafazakarlar da, ABD’nin tek süper güç olarak bu durumun önüne serdiği fırsatlardan sonuna kadar yararlanması arzusunda olmuşlardır. 

BU BÖLÜM DİPNOTLARI;

17 Paul Wolfowitz, Draft of the 1992 Defense Planning Guidance,1992 
    http://www.csmonitor.com/specials/neocon/spheresInfluence.html, 
    http://www.pbs.org/wgbh/pages/frontline/shows/iraq/etc/wolf.html,  erişim:16.01.2007 
18 Barton Gellman, “Pentagon Would Preclude A Rival Superpower” 
    The Washington Post March 11, 1992, Patrıck E. Tyler, “U.S. Strategy 
    Plan Calls For Insurıng No Rıvals Develop” The New York Times, march 8, 1992, erişim:16.04.2007 
19 Patrıck E. Tyler, “U.S. Strategy Plan Calls For Insurıng No Rıvals Develop” The New York Times, march 8, 1992, erişim:16.04.2007 
20 Paul Wolfowitz, Defense Planning Guidance, 1992, 
    http://www.pbs.org/wgbh/pages/frontline/shows/iraq/etc/wolf.html, Draft of the 1992 
    “Defense Planning Guidance”, 
    http://www.csmonitor.com/specials/neocon/spheresInfluence.html erişim:16.05.2007 
21 Kemal Evcioğlu, ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi, Umay Yayınları, İzmir, 2005, s:81 
22 Project for the New American Century (PNAC), 
    http://www.csmonitor.com/specials/neocon/spheresInfluence.html, erişim:16.05.2007 
23 The Project for the New American Century (PNAC),Statement of Principles,Haziran 1997, 
    http:/newamericancentury.org, Aktaran:George Soros,Amerikan Üstünlüğü Hayali, Yanlış Kullanılan Amerikan 
    Gücünün Düzeltilmesi, Doğan Selçuk Öztürk (Çev)., İstanbul:Truva Yayınları,2005.s:22-23 
24 PNAC letter to Clinton, 
    http://www.csmonitor.com/specials/neocon/spheresInfluence.html, erişim:16.01.2007 
25 PNAC letter to Bush, 
    http://www.csmonitor.com/specials/neocon/spheresInfluence.html erişim:16.01.2007 
26 Thomas Barnett, Pentagon’un Yeni Haritası, 1001 Kitap Yayınları, İstanbul 2004, s. 27 
27 Çagrı Erhan, “Yeni Muhafazakarların Gözüyle Türkiye’nin Değişen Vizyonu, Görüş Dergisi: Temmuz 2003 S:30-31 
28 Erhan “Yeni Muhafazakarların….”, s: 30-31 
29 Soros, Amerikan Üstünlüğü.…, s;26-27 
30 The National Security Strategy of the United States of America September 2002 
 http://www.globalsecurity.org/military/library/policy/national/nss-020920.pdf,Erişim:16.11.2006 


4. CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..

***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder