Göç ve Kamu Politikaları: Suriye Krizi Üzerine Bir Analiz BÖLÜM 1
Arif Akgül,
Alican Kaptı, ve
Oğuzhan Ömer Demir,
Arif Akgül, Doç. Dr. Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Öğretim Üyesi, arifakgul@yahoo.com;
Alican Kaptı, Doç. Dr. Artvin Çoruh Üniversitesi Öğretim Üyesi, akapti@artvin.edu.tr; Oğuzhan
Ömer Demir, Doç. Dr. Giresun Üniversitesi Öğretim Üyesi, oodemir@gmail.com.
** Bu makale, ilk olarak 22 Eylül 2015 tarihinde Sakarya Üniversitesi tarafından düzenlenen VI.
Kamu Politikaları Çalıştayında sunulmuş olan bildirinin, genişletilmiş ve gözden geçirilmiş şeklidir.
Özet:** Bu Makale , Suriye krizinin etkilerini kamu politikaları açısından değerlendirerek, Suriye krizi sonrası ortaya çıkan süreci tanımlamak, tarif etmek ve söz konusu sürecin ortaya çıkardığı durumu kamu politikaları açısından analiz etmeyi amaçlamaktadır.
Bulgular büyük ölçüde Adıyaman, Şanlıurfa, Gaziantep ve Kilis illerinde gerçekleştirilen bir alan çalışmasına dayalıdır. Suriyelilerin yaşadığı beş geçici barınma merkezi ile kent merkezlerinde yürütülen çalışmada, mülakatlar ve gözlemler yapılmıştır. Söz konusu veriler PEST analizi kapsamında oluşturulan model ile sistematik olarak analiz edilmiş ve Suriye krizinin hangi politika alanlarına etki ettiği ortaya konulmuştur. Sonuç olarak Suriye krizi sonrası ortaya çıkan karışıklığın, politika yapımını, politika uygulamalarını ve alanda çalışan görevlileri önemli ölçüde etkilediği görülmüştür. Öncelikle, Türkiye’de yaşayan Suriyelilere yönelik yapılacak olan her türlü girişim (eğitim, sağlık, güvenlik gibi konularda) birden fazla kamu politika alanını ilgilendiren bir konudur. İkinci olarak, süreç içerisinde farklı kamu politikalarının aktörleri örgütsel olarak sınırlı rasyonellik çerçevesinde hareket edebilmektedirler.
Son olarak, Suriye krizi; güvenlik, dış politika, düzensiz göç, terörizm, ekonomik maliyet gibi ölçülemeyen birçok belirsizliği içinde barındırdığından, etkili kamu politikalarının yapımı ve uygulanması güçleşmektedir.
Giriş
2011 yılında Ortadoğu’da “Arap Baharı” olarak ortaya çıkan süreç Tunus, Libya, Mısır gibi ülkelerle birlikte Suriye’yi de etkilemiş ve Suriye’de ortaya çıkan kriz ve iç çatışmalar, Türkiye ve bazı bölge ülkelerini önemli ölçüde etkilemiştir (Cagaptay ve Menekse, 2014; İçduygu, 2015; Phillips, 2012).
Bu süreçte yüzbinlerce Suriyeli rejimden kaçıp bölge ülkelerine (Lübnan, Ürdün ve Türkiye gibi) sığınmış ve Türkiye son iki yıl içerisinde çok büyük mülteci akınına uğramıştır. Türkiye’nin bu süreçteki mülteci politikası, açık kapı politikası çerçevesinde gelişmiş ve Türkiye’deki Suriyelilerin statüsü geçici koruma olarak belirlenmiştir1.
Göç İdaresi Genel Müdürlüğü verilerine göre Türkiye’de geçici kamplarda kalan Suriyelilerin sayısı yaklaşık 279.000, şehir merkezlerinde yaşayan Suriyelilerin sayısı ise 2,5 milyon civarındadır.
Türkiye’nin geçtiğimiz 5 yılda (2011-2015) Suriyeliler için yapmış olduğu kamu harcaması ise 9 milyar doların üzerine çıkmıştır (AFAD, 2015).
Türkiye’nin Suriye ile olan ilişkileri ve dış politika parametreleri tarih, uluslar arası ilişkiler ve bölgesel çalışmalar çerçevesinde ve disiplinler arası yaklaşımlarla incelenmiş bir konudur (Robbins, 2007; Bishku, 2012; Olson,1997; Hale, 2009; Aras ve Köni, 2002). Bu araştırmaların birçoğu
Türkiye’nin Suriye’yle olan ilişkilerini farklı sorunlar perspektifinde incelemiş
özellikle su sorunu, Hatay meselesi, güvenlik, terör ve çatışma gibi konular ön
plana çıkmıştır. Nitekim PKK konusu 1990’lı yıllarda Türkiye Suriye ilişkilerinde
en önemli meselelerin başında gelmekteydi. Ancak 2000’li yılların başından
itibaren, Suriye konusu Türkiye’nin Orta Doğu ülkeleriyle olan ilişkileri çerçevesinde gelişmeye başlamış ve farklı ilişki modelleri ortaya çıkmıştır (Öniş,
2011; Oğuzlu, 2008; Bishku, 2012; Aras, 2012). 2004 yılında Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın karşılıklı resmi ziyaretleri ve ardından imzalanan serbest ticaret anlaşması yeni bir dönemin başlangıcı kabul edilmiştir (Kirişçi, 2011). Sonrasında birçok sektörde(güvenlik,
kültür, turizm, tarım gibi) imzalanan anlaşmalar ve projeler iki ülke ilişkilerini
daha da ileri götürmüştür.
Bu ilişkiler 2009 yılında ortaklaşa gerçekleştirilen askeri bir tatbikata kadar
varmıştır. Ne var ki, liderler arası iyi niyet temennilerinin ve ülkeler arası yakınlaşmaların zirve yaptığı 2010 yılının hemen sonrasında, ortaya çıkan Arap
Baharı adı verilen olaylar Suriye’yi de etkilemiş ve sonrasında ilişkiler çok kısa
bir sürede kopma noktasına gelmiştir. 2011 yılının başlarında ortaya çıkan kriz
sonrası, iki ülke arasında birçok görüşme gerçekleştirilmiş olsa da, bu durum
2. Dünya Savaşından bu yana yaşanan en büyük göç olayını engelleyememiştir.
2012 yılında önce ABD ardından Mart 2012’de Türkiye, Şam’daki Büyük elçiliklerini kapatmışlardı 3. Neticede Suriye’deki yönetim ile muhalifler arasında süren çatışmalar sonrası Türkiye’ye ve bölge ülkelerine büyük bir göç
akını başlamıştır. Başta Suriye’ye komşu ülkeler olmak üzere, zaman içinde
Avrupa ülkeleri ve hatta ABD ve Kanada bu göç hareketinden etkilenmiştir.
Türkiye’nin yaşadığı bu kriz iç politikayı da önemli ölçüde etkilemiş; sağlık, eğitim, güvenlik, sosyal haklar, barınma, çalışma gibi birçok sorunu beraberinde getirmiştir (Berti, 2015; Cagaptay ve Menekse, 2014; Dinçer vd., 2013). Bu çerçevede, Türkiye’nin Suriye krizi sonrası uygulamış olduğu kamu politikalarının etkinliği ve analizi, kamu yönetimi ve politikaları disiplini için önemli bir araştırma konusu olarak karşımıza çıkmıştır. Ne var ki son yıllarda yapılan araştırmalar genellikle uluslararası ilişkiler, siyaset bilimi, güvenlik çalışmaları ve ekonomi disiplinleri çerçevesinde incelenmiş, kamu politikası ve yönetimi perspektifinden analizler oldukça sınırlı kalmıştır. Dolayısıyla kamu politikası disiplini çerçevesinde üretilen bilimsel verilerin ortaya konulması ve araştırma sonuçlarının kanun koyucu ile uygulayıcılarının dikkatine sunulmasının oldukça önemli olduğu değerlendirilmektedir.
Bu araştırmanın en temel amaçlarından birisi Türkiye’nin Suriye krizi
konusunda almış olduğu kararların ve uygulamaya koyduğu politikaların
ortaya çıkardığı durumu alan araştırmasıyla ortaya koymak, elde edilen
bulguları ise PEST analizi yöntemiyle analiz etmektir. PEST analizi, kurumların
ve organizasyonların politik ekonomik, sosyal ve teknolojik açılardan
nasıl etkilendiğini sistematik olarak inceleyen bir yöntemdir. Bu amaçla,
PEST analizi bu çalışmaya uyarlanarak, Suriye krizinin Türk kamu politikalarına
etkisi incelenmiştir.
1. Yöntem
Bu çalışmada, Suriye krizi sonucu geliştirilen kamu politikalarını tespit
edebilmek ve değerlendirebilmek amacıyla 2013 yılında Suriye sınırına yakın
bazı illerde yapılan bir alan araştırmasının bulguları PEST analizi kapsamında
oluşturulan bir modelle sistematik olarak incelenmiştir.
Alan araştırması; Adıyaman, Şanlıurfa, Gaziantep ve Kilis illerinde
gerçekleştirilmiştir. Araştırma kapsamında Suriyelilerin kaldığı beş geçici
barınma merkezi ile kent merkezlerinde çalışma yürütülmüştür. Araştırma
sürecinde yöntem olarak yapılandırılmış ve yarı yapılandırılırmış mülakat
yöntemi ile yerinde gözlem teknikleri kullanılmıştır. Bu çerçevede, bölgede
görev yapan kamu görevlileri, STK’lar ve mültecilerle mülakatlar gerçekleştirilmiştir.
Elde edilen veriler PEST analizi kapsamında oluşturulan model
ile sistematik olarak analiz edilmiştir.
PEST analizi, yaygın olarak çevre analizinde kullanılan bir tekniktir.
Analiz kapsamında politik, ekonomik, sosyal ve teknolojik faktörlerin çevreye
olumlu veya olumsuz etkileri ortaya konulmaktadır. Çevre analizinde
politik faktörler değerlendirilirken ilgili yasalar, vergi sistemi, dış ticaret
düzenlemeleri, hükümet politikaları, mevcut hükümetin durumu, devletin
müdahalesi ve uluslararası ilişkiler gibi geniş bir alanda değerlendirmeler
yapılmaktadır. Ekonomik faktörlerin analizinde ise dünyadaki genel
ekonomik durum, uluslararası ekonomik kuruluşların durumları ve etkisi,
ülkedeki ticari döngü, enflasyon oranları, ekonomik büyümedeki değişimler,
faiz durumu ile para ve kredi kaynakları, işgücü durumu ve enerji maliyeti
ve durumu gibi konular değerlendirmeye tabi tutulmaktadır. Çevre
analizinde sosyal faktörler ise; toplumun çevreye olan hassasiyeti, tüketici
davranışları, çalışma eğilimleri, gelir dağılımları, toplumun eğitim durumu,
nüfus oranı ve yaş dağılımı, doğum ve ölüm oranları ve toplumun kültürel
ve etik değerleri gibi konularda geniş değerlendirmeler yapılmaktadır. Son
olarak, çevre analizinde teknolojik faktörlerin analizi yeni teknoloji kullanımı,
alternatif enerji kullanımı, IT kullanım yaygınlığı, ARGE kaynakları
ve harcamaları, ekolojik durumlar ve altyapı teknolojisi gibi konuların
değerlendirilmesiyle yapılmaktadır (Arabacı, 2010).
PEST analizi sadece ekolojik çevrede değil her alanda kullanıma sahiptir.
Bundan dolayı PEST modeli kullanım alanına göre güncellenebilen dinamik
bir yapıya sahiptir. Çevrenin özelliğine göre yeni ana ve alt faktörler
eklenebileceği gibi mevcut faktörlerin de elimine edilmesi söz konusudur.
Bu tamamen çevrenin kapsamı ve araştırmacının kapasitesine bağlıdır.
Araştırmacılar makro düzeydeki (ülke, bölge ve kıta gibi geniş ölçekteki)
problemlerle ilgili araştırma sorularını cevaplamada güçlük yaşamaktadırlar.
Peng ve Nunes (2007) PEST analizinin geniş ölçekli araştırma soruları
için uygun bir metot olduğunu ileri sürerek, Çin ölçeğinde bilgi sistemleri
politikalarının analizini gerçekleştirmişlerdir. Buchanan ve Gibb (1998)
problemlerin gerçek durumunu anlamak ve çözüm geliştirmek için çevresel
durumların çok iyi analiz edilmesi ve anlaşılması gerektiğini, bunun içinde
PEST analizinin iyi bir yöntem olduğunu vurgulamaktadır. Ayrıca Ward ve
Rivani (2005) PEST analizinin örgütlerin iç ve dış çevrelerini şekillendiren,
örgütlerin kapasitelerini ve durumlarını önemli ölçüde belirleyen durumları
anlamada kullanılabilecek bir yöntem olduğunun altını çizmiştir. Bunun
yanında Duncan (1972) fiziksel ve sosyal faktörlerin örgütlerin karar verme
süreçleri önemli ölçüde şekillendirdiğini ve örgütün mevcut durumunu anlamak
için PEST yönteminin alt yapısını oluşturacak şekilde bu faktörlerin
iyi analiz edilmesinin gerektiğini vurgulamaktadır. Ward ve Rivani (2005)
ise PEST analizinin örgütleri anlamak için bir uydu görevini gördüğünü
belirtmiştir. Dolayısıyla, PEST analizinin çok geniş ölçekli konuları sistematik
bir şekilde daraltma ve büyük fotoğrafı göstermede etkili bir yöntem
olduğu görülmektedir.
PEST analizi örgütleri politik, ekonomik, sosyal ve teknolojik yönleriyle
inceleyerek örgütün içerisinde bulunduğu durumu ortaya koymakta ve
örgütün karşı karşıya kalmış olduğu riskleri, fırsatları ve gelişim olanaklarını
ortaya koymaktadır (Arabacı, 2010).
Her ne kadar PEST etkili bir yöntem olarak gösterilse de örgütlerin
içerisinde bulundukları durumları ve problemleri her yönüyle açıklamada
sınırlılıkları bulunmaktadır. Bu noktada PEST modelinde araştırmacının
sorusu ve çalışılan ölçekteki problem yoğunluğuna göre bir güncelleme
yapılabilmektedir.
Nitekim bu araştırmada Suriye krizinin teknolojik faktörler yönüyle Türkiye’yi
önemli ölçüde etkilememiş olması, bunun yanında güvenlik konularının daha
fazla ön plana çıkması sebebiyle bir güncelleme yapılarak PEST modeli PESG
modeline dönüştürülmüştür. Bu araştırmada PEST analizi yöntemi kullanılarak
Suriye krizi sonrası Türkiye iç politikalarının nasıl etkilendiğini, ülkenin karşı
karşıya kaldığı risk durumlarını ve fırsatları tanımlamayı hedeflemektedir.
Ayrıca araştırma, Suriye krizinden etkilenen iç politikaların oluşturduğu
problem durumlarını tanımlamayı ve politikaların gelişimi için öneriler
geliştirmeyi amaçlamaktadır.
Bu çalışma kapsamında Suriye krizinin Türkiye kamu politikalarını
nasıl etkilediğini araştırmak amacıyla PEST modeli mevcut sürece uyarlanarak
krizin alt alanlarda oluşturmuş olduğu etkiler belirlenerek yeni bir
model oluşturulmuştur. Oluşturulan yeni PEST modeli şu şekildedir:
Şekil 1. Suriye krizinin PEST modeli
Şekil 2’deki diyagramda, Suriye krizinin zorunlu göçe yol açtığı belirtilmektedir.
Bu süreç daha çok uluslararası ilişkiler, uluslararası hukuk ve dış politika disiplinlerinin çalışma alanına girmektedir. Göç sonrası ortaya çıkan yapı ve yeni süreçler ise kamu politikasının en önemli çalışma alanını oluşturmaktadır. Nitekim göç sonrası Türkiye’ye gelen Suriyeliler konusunda yönetim, kaynak dağılımı, hukuki ve sosyal konuların her birisi kamu yönetiminin ve kamu politikalarının merkezinde olan konulardır.
Şekil 2. Suriye krizi sonrası oluşan göçün etki diyagramı
2. Bulgular ve Analiz
2.1. Politik Çevre
Suriye krizinin Türkiye ve dünya üzerinde oluşturduğu dalgalanmalar siyasi ve
politik çevrenin Suriye konusundaki ilgisini önemli ölçüde arttırmıştır. Türk
hükümetinin uyguladığı kısa ve orta vadeli politikalar halkı doğrudan ve dolaylı
olarak etkilediğinden, kamuoyu Suriye politikalarını yakından takip etmiş ve
siyasi iktidarın başarısını değerlendirmede önemli bir araç olarak kullanmıştır.
Özellikle krizden ilk etkilenen bölgeler bu süreci yakinen takip etmiştir.
Bu açıdan politik çevre Suriye politikalarının başarılı yönlerini (mülteciler meselesi gibi) iç kamuoyuna gösterme eğiliminde olmuştur. Diğer taraftan uluslararası örgütler (Avrupa Birliği, UNHCR, IOM gibi) ve sivil toplum kuruluşları Suriyeli mülteciler konusunu yakından takip etmiş ve gerek kamplarda gerekse
kent merkezlerinde çalışmalar yürütmüştür. Genel olarak Suriye krizi ile ilişkili
politikalar, dış politikada yaşanan değişimler, uluslararası dengeler, Suriye
krizine karşı hükümet politikasının oluşumu, yasal ve siyasal düzenlemeler ve
olası bir savaş-çatışma şeklinde başlıklara ayrılabilir.
Bölgedeki denge ve dinamiklerin hızlı bir değişime uğraması ve krizin sebep
olduğu alanların oldukça geniş ve belirsiz olması Türkiye’nin uyguladığı iç
ve dış politikaların zamana ve şartlara göre değişmesine sebep olmuştur.
Özellikle, Suriye konusunda uluslararası politikaların stratejik değişime uğraması Türkiye’nin hem dış hem de iç politikaların etkinliği açısından oldukça hassas ve temkinli davrandığı ve krizin perde arkasında görünmeyen etkilerini tahmin ederek politikaları işe koşmasını zorunlu kılmıştır. Alanda görev yapan
üst düzey bir yetkilinin bu konudaki yaklaşımı konunun politik, stratejik ve
oldukça farklı açılardan değerlendirilmesi gerektiğini göstermektedir:
“Suriye’yle ilgili gelişmeler sürekli, an be an takip edilmelidir. Her gün olaylar
değişiyor. Bu iş nereye gidiyor nasıl sonuçlar verecek her gün takip etmeliyiz.
Alandaki gruplar, katmanlar, Türk insanı bu konuya nasıl bakıyor araştırılması
gerekiyor. Şimdiye kadar, kaçakçılık, ticaret, çadır, sınır gibi konularla ilgilendik.
Ancak Suriye sorununun arkasında yatan sebeplere hiç girmedik. Suriye
konusunda ipin ucu çok başka yerlerdedir. Suriye krizi bizim başımıza
örülmüş bir çoraptır.”
Suriyeli mültecilerin sayı olarak oldukça fazla olması ve bölgedeki istikrarsızlığın
uzun süre devam etmesi Türkiye’nin Suriye politikasındaki karar/kararlarını
oldukça güçleştirmiştir. Özellikle uluslararası alanda sürekli değişen
dengeler, Türkiye’nin uyguladığı politikaları da devamlı olarak değiştirmiştir.
Ayrıca mültecilerin kamp alanlarını terk edip ülke geneline yayılması problemin
boyutunu daha da büyütmüş ve kontrol altına alınamayacak bir duruma
getirmiştir. Çünkü ülke geneline yayılan mülteciler vatandaşları sosyal ve ekonomik yönden etkileyebilecek farklı problemlerin oluşumuna sebep olmuştur.
Bu nedenlerden dolayı politik çevre, yasal ve siyasal düzenlemeleri yaparken
kendi vatandaşları, mülteciler ve uluslararası dengeler arasında kalarak net
politika üretip hayata geçirme fırsatı bulamamıştır. Bunun sonucu olarak da
problemlerin çözümü için gerekli olan politikalar zamanında üretilememiş ve
sorunlar daha çok büyümüştür.
Türkiye’nin Suriye ile olan resmi politikalarında süreç içerisinde değişim
göstermesi sürecin etkin yönetimi için bir gereklilik olarak görülmektedir.
Çünkü Suriye ile ilgili uluslararası aktörlerin rolleri ve politikaları değişebilmekte
ve Türkiye tüm değişikliklerden doğrudan etkilenmektedir. Dolayısıyla
Türkiye’nin Suriyeliler ile ilgili iç politika kararlarını olabildiğince esnek ve geniş
zamana yayarak ürettiği görülmektedir. Bölgede görevli bir kamu görevlisinin
şu ifadesi Türkiye’nin Suriye politikalarının uygulanmasında ne derece
temkinli davrandığını ve bunun politik çevreyi şekillendirdiğini göstermektedir:
“Şu anki Suriye politikası, bu işten en az zararla nasıl sıyrılabiliriz ya da kurtulabiliriz ona bakmamız gerekiyor. Suriye konusunda, süreç uzayacak gibi gözüküyor.
Dolayısıyla bu durumu kendi lehimize nasıl çevirebiliriz ve pozitif hale getirebiliriz onun yollarına bakmamız gerekiyor.”
Suriye krizi sonrası Türkiye’ye gelen mülteciler ülkelerinin savaş ve iç karışıklık
durumlarından dolayı Türkiye’deki konumlarını belirsiz hale getirmiş
ve bunun sonucu olarak farklı sorunlar ortaya çıkmıştır. Suriyeli vatandaşların
kendi içlerindeki ayrışmalar problemlerin daha da büyümesine sebep olmaktadır.
Suriye’de muhtar olan bir mültecinin şu ifadesi konunun önemini vurgulamaktadır:
“Suriye konusunda İslam ülkelerindeki ayrışma bizi çok üzüyor. Bir olmamız
gerekiyordu. Savaş uzadıkça da gruplar küçülüyor ve muhalifler arasındaki
ayrılık artıyor. Bu durum rejimin işine geliyor. Bir an önce birlikte hareket
ederek ülkemizi bu durumdan kurtarmamız gerekiyor.”
Gelen mülteciler zaman zaman Suriye’deki iç karışıklıkların bir uzantısı
haline gelebilecek tutum ve davranışlara girebilmekte ve karışıklıklara sebep
olabilmektedirler. Nitekim zaman zaman farklı gruplar arasında anlaşmazlık
ve farklı tarafların çatışmalarıyla sonuçlanan güvenlik problemleri de belirmiştir.
2.2. Ekonomik Çevre.,
Ekonomik çevre konusunda genel olarak; dünyadaki genel ekonomik durum,
uluslararası ekonomik kuruluşların durumları ve etkisi, ülkedeki ticari döngü,
enflasyon oranları, ekonomik büyümedeki değişimler, faiz durumu ile para ve
kredi kaynakları, işgücü durumu ve enerji maliyeti ve durumu gibi konular değerlendirmeye tabi tutulabilmektedir.
Suriye krizi konusunda Türkiye’nin ekonomik alanda son yıllarda kazanmış
olduğu ivme ciddi şekilde etkilenmiştir. Bu çerçevede, krizin oluşturduğu
ekonomik dalgalanmalar, mültecilere çalışma hakkı verilmesi, istihdam politikalarındaki değişim, ithalat-ihracat dengeleri ve sektörel değişimler bu çerçevede politika yapım süreçlerine etki etmiştir.
Özellikle işgücü ve istihdam alanında kendi problemleriyle başa çıkma
gayreti içerisinde bulunan Türkiye, Suriyeli mültecilerin ülke geneline yayılmasıyla daha büyük problemlerle karşı karşıya kalmıştır. Krizle meydana gelen gelişmeler ekonomik alandaki birçok dengeleri önemli ölçüde alt üst etmiştir.
Mültecilerin ülke genelinde yasal zemin oluşturulmadan kayıtdışı çalıştırılmaları
ucuz işçilik sorununu beraber getirmiş ve Türkiye’nin kendine özgü ekonomik
politikalarını olumsuz etkilemiştir. Diğer taraftan kayıtdışı işçilerin sosyal
güvenlik korumalarından yararlanamaması da altı çizilmesi gereken bir başka
ekonomik sorundur.
Bir iş adamının aşağıdaki ifadesi risklere ilişkin konuyu değerlendirmesi
bakımından oldukça anlamlıdır:
“Toplam ihracatımız geriliyor. Başka pazarlara yönelmek zorunda kaldık. Gaziantep olarak şuan 177 ülkeye ihracat yapıyoruz. 2023 yılı için biz işadamları olarak bir söz verdik: ‘30 Milyar Dolar ihracata ulaşacağız’ diye. Maalesef Irak’taki pazarı da kaybediyoruz. Suriye olayları çıkınca ihaleleri kaybetmeye başladık. Bu boşluğu İran doldurdu ve Irak pazarına iyice yerleşti. Türkiye, krizde taraf olunca Irak da bu konuda tarafını belli etti ve ticarette İran’dan yana oldu.”
Bunun yanı sıra bölgede yaşanan karışıklık ve istikrarsızlık Türkiye’nin tüm
Ortadoğu ülkeleriyle olan ticaret hacmini olumsuz olarak etkilemiştir. Gerek
Suriye, gerekse bölgedeki diğer ülkelerle olan ekonomik işbirlikleri sarsıntıya
uğramış, ithalat ve ihracat olumsuz etkilenmiştir. Buna karşın Suriyeli mültecilerin Türkiye’de bulunmaları ülkedeki ticari döngüyü, üretim maliyetlerini
ve vasıfsız iş gücü piyasasını olumlu ölçüde etkilemiştir. 11 Ocak 2016 tarihli
Bakanlar Kurulu Yönetmeliği ile geçici koruma altındaki Suriyeli mültecilere
çalışma izni hakkı verilmesi yaşanan bazı sorunları giderebilecektir.
2 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,,
***
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder