Prof.Dr. Sait Yılmaz etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Prof.Dr. Sait Yılmaz etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

13 Şubat 2020 Perşembe

GİZLİ BİLİMLER VE GÖRÜNMEYEN DÜNYA BÖLÜM 2

GİZLİ BİLİMLER VE GÖRÜNMEYEN DÜNYA  BÖLÜM 2







Resim 1: Simyacı 

   Okült, bilimsel yöntem dışındaki yollar ile gizli bilginin araştırılması demektir. Okült bilimler denilince, eski geleneğin devamını sağlayan ezoterik (Batınî) doktrin anlaşılmaktadır. 
Okült bilimler, ‘pozitif’ olarak adlandırılan tüm bilimlerin gerçek prensiplerini ve bütün felsefesini kendinde saklamaktadır. Okültizm, pozitif bilimlerin yerini alıcı değil, onları tamamlayıcıdır. Büyük sayıda fenomenin teori ve pratiğine sahiptir. Simya (alşimi), maji, astroloji ve büyücülük (theurgy) bu çalışmaların başlıcalarıdır. 

    Okültizm, genelde içimizde doğan bazı soruların çözümünü gösterir. Okült çalışmaların üzerine inşa edilmiş inceleme ve araştırma konuları şu şekilde sıralanabilir; 

Ölüm ötesinde ve berisinde ne vardır? 

Nereden gelip nereye gidiyoruz? 

Bu dünyadaki hayat tarzımız ne olmalıdır? 

Bunun için makul bir ölçü var mıdır? 

Kendi kendimizi ıslah edebilir miyiz? 

Doğa kuvvetlerinden yararlanmayı nasıl başarırız? 

Ölüm ötesi âlemlerin yasaları nelerdir? 

 Görünen ve görünmeyen dünyanın tüm kısımlarını birbirine sıkıca bağlayan 
‘ilişkiler'in varlığı temel inceleme konusudur. Görünür dünyanın ikiz kopyası olan ve varlığının başlıca temelini teşkil eden ‘görünmez dünya’nın varlığı dahilinde, evrende mevcut görünmez varlıklar, doğadaki ve insandaki okült güçler ve astral âlem ile ilgili ezoterik bilgiler ele alınmaktadır. 

 Simya.. 

 Simya sözcüğü Mısır’daki Nil çamuruna atfen siyah anlamına gelen Kamt veya 
Qemt’den gelmektedir17. Günümüzdeki modern kimya biliminin temelleri atılmadan binlerce yıl önceden başlayıp, 17. yüzyıla kadar etkileri devam eden, maddeleri birbirine karıştırıp, değiştirmeye çalışan kişiye simyacı, insanların yaptıkları çalışmalara ve bu bilime verilen 


simya
simya

genel ada ‘simya’ denir. Simya, antik çağlardan bu yana uzanan, insanlığın kimya öncesi uğraşısı oldu. Simya’nın okült bir sanat olarak da gözükmesinin nedeni sadece belli kimseler tarafından uygulanabilmesidir. Simyanın ezoterik bir karakteri de vardır. Simya öğrenimi inisiyasyona dayanmakta, kullanılan semboller sadece bu eğitimi geçmiş kişiler tarafından anlaşılabilmektedir. 

 Tarih boyunca simya, mistik ve pratik simya olarak iki yönde gelişmiştir. Pratik 
simya, kimya biliminin doğuşunda büyük rol oynarken, mistik simya, ezoterik felsefenin bir başka çehresi olarak günümüze kadar gelmektedir. Simyanın öteki adı hermetik kimyadır. 
Simya en kaba tabiriyle bakırın, altına dönüştürülme olayı olarak tanımlanmakta dır. Demir, kurşun ve bakır gibi metaller altına ve gümüşe dönüştürülmek için Hermes vazosu adı verilen cam kapta ısıtılırdı. Simya gerçekte bir dönüşüm sanatıdır. Kirli olanı, hasta olanı birçok süreçten geçirerek, arınmış ve mükemmel olana dönüştürmeyi amaçlar. Prensipte, bir yol olarak değerlendirilebilecek olan simya, aslında saf olmayan ruhun, saf ruha dönüştürülmesi sürecidir. Simya felsefesinde Tanrı’nın birliği ve ruhun ölümsüzlüğü yer almaktadır. 

Simya ile uğraşanlar değersiz maddeleri altına çevirmek, hastalıkları tedavi edebilmek ve yaşlanmayı önlemekte kullanılacak filozof taşını bulmak için çalışmışlardır. Simya’nın hedefleri tarihsel süreçte şunlar oldu; 

- Metallerin altın ve gümüşe dönüştürülmesi, 

- Ölümsüzlük iksiri yaratılması, 

- İnsan hayatının dönüştürülmesi. 

 Simyanın amacı, ‘evrensel sihirli unsuru’; evrensel ilacı, gençlik çeşmesini, yaşam iksirini, ‘ölümsüzlük anahtarı’nı elde etmektir. 

Tıpkı mitoloji gibi simyanın da hem batıni/içrek(ezoterik) hem de zahiri/dışrak 
(egzoterik) bir anlamı ve okuması mevcuttur. Bu durum simya literatüründe "iç simya" ve "dış simya" olarak ayrılmaktadır. Dış simyada dört elementin altına doğru felsefe taşı ile birlikte nasıl dönüştürülebileceği ve nasıl ölümsüzlüğün elde edilebileceği arzusu yatar. 

Ezoterik ya da iç simyadaki ‘ars magna (büyük sanat)’ta amaç, dış ya da egzoterik simyadaki gibi maddeleri birbirine dönüştürmeye çalışmak, ölümsüzlüğü elde etmek ya da genç kalmak değil, spiritüel aydınlanma denilen ‘şuur dönüşümü’nü sağlamaktır. Simyacılar, bir anlık yansıma ile kişinin, insan bedenini meydana getiren gaz, sıvı, elektromanyetik ve katı elementlerin, onunla sembolik olarak uyumlu olan kişilik sistemlerin daima bir diğerine 
dönüşmesinin farklı evresinde olduklarını görebilmeyi hedefler. Tıpkı katının sıvıya karışması (simyasal eriyik) ve sıvının katı maddeye dönüşmesi (simyasal koagülasyon) gibi, düşünceler de duyguları tetikler; algılar, düşünceler ve davranışları kışkırtır. Simyasal motto ‘solvenet coagula (çözünme ve donma)’ bu açıdan anlaşılabilir; katılaşmış koruyucu yapıları (fiziksel, algısal, duygusal, zihinsel) çözebiliriz, böylece ruh serbest kalır. 

Simya içerisinde tıp, felsefe, astroloji, kimya, din gibi birçok konuda motifler içerdiği için simyacılar; ölümsüzlük iksirini keşfetmek, sonsuz zenginliğe ulaşmak gibi konularla ilgili çalışmalar da yapmışlardır. Bu nedenle, bir simyacı tarih boyunca bazı zamanlar doktor, kâhin, filozof hatta büyücü olarak kabul edilmiştir. Simyacıların gizemi bilgeler ve anlayanlar için sadece bir ilaçtır. Keşfetmesini ve anlamasını bilir, bu anlaşılması gereken bir doğa sırrıdır ve ahmaklar için her zaman gizlidir yani bir sır olarak kalacaktır. 
Çoğu kez simyacılardan bahsederken, kendini bu çalışmalara adamış kişilerin, ölümsüzlüğü elde etmek için bir formül ele geçirdiklerine dair söylentiler çıkarılır. Uzak geçmişte filozofların hiç bahsetmediği ve simyaya atfedilen başka bir amaç da mutluluğu elde etmektir. Simya altına, gençliğe, mutluluğa sahip olmakla karıştırılıyor gibidir. Öğretinin metafizik derinliğine inilmedikçe, simyacıların da benzer arayışta; mutlu olmak, daima genç olmak veya büyük zenginliklere sahip olmak arayışında oldukları düşünülür. 

 Birbirlerinden zıt cereyanlar halinde ve birbirleri içerisinde, devamlı bir surette doğan madde ve mana akışını asıl birliği ve BİR’i anlama yolunda inceleyen simyacılar, altına ulaşma sembolizmi altında kendi çalışmalarını halktan gizlemişlerdir. Bu simyacılar arasında; Isaac Newton dışında Sir Robert Boyle, Paracelsus, Nicholas Flamel, Edgar Cayce, Arnaldus de Villa Nova, Cabir bin Hayan, El-Razi, Thomas Norton, Denis Zachaire, John Dee, Albert de Bollstaedt, Henrig Brand, Salomon Trismosin gibi birçok tanınmış kişi bulunmaktadır. 




Resim 2: Simyanın Kapısı 
C:\Users\EAKDMK330\Desktop\SimyaKapısı.jpg


Not: Simya kapısı; "gerçeğin kapısı" ya da "kapı" olarak söylenir. Simya gücünün kaynağı olarak bilinir. Simya kapısını gören kişiler aldıkları deneyim sayesinde dönüşüm çemberine ihtiyaç duymazlar. Bir bebek bedendeki 
akıl ve ruhu kapıdan çağırabilir. 

 Temel olan, ilk ilke ‘Madde’nin Birliği’dir. Maddeyi BİR olarak, bir büyük ilksel 
Madde, tüm evrenin temeli olan büyük bir ilksel ilke olarak düşünmek, simyayı geliştiren başka bir ilkeyi de hatırlatır; büyük evrende (makrokozmos) olan ne varsa küçük evrendedir (mikrokozmos). Büyükte olan her şey küçükte de vardır; gökte olan insanda da vardır ve tam tersi de geçerlidir. Bunun anlamı, insani süreçlerimizi genişleterek, kozmik süreçleri anlayabileceğimizdir. Mademki her şey büyük ve küçük, yukarıda veya aşağıda olana hizmet eden temel bir ilksel unsur, bir ilksel ilkeden ayrılmıştır, bir benzerlik, bir ilişki vardır. 

Bu benzerlik temelinde Simya, Doğa’yı bozmaktan uzak benzerliklerin doğrudan bir yolunu izleyerek dönüşümler gerçekleştirerek sürekli olarak çalışacaktır. Görev kesin olarak ister uygulamada ister metafizik olsun (var olan ve simyacıların bildiği) dönüşümdür. Bedenlerden Ruhlara kadar hepsini içine alabilen uygulanan işten bahsediyorsak İlksel Madde’den yola çıkılmalıdır. Tüm maddelerde olduğu gibi bu İlksel Madde’de de Kükürt, Civa ve Tuz’un tipik orantısı verilir. 

 Astroloji.. 

 Simya ile astroloji arasında da sıkı bir ilişki vardır. Her metale bir gezegen karşılık geldiği gibi, bazı reaksiyonların gerçekleşebilmesi için gezegenlerin uygun konumu da gözlenmektedir. Hermes’in öğretisine göre insan iki ruh taşımaktadır. İlki aklın ortağıdır, diğer ruh yıldızlarla bağlantılıdır, onların yörüngesel hareketlerinin etkisi altındadır ve bu nedenle bedenini de ilgilendirir. Bu ruh, gezegenlerden gelip, insan vücuduna yerleşmiştir. 

Vücudu ancak ölümden sonra terk eder, gezegenine geri döner, böylece tanrının görüntüsünü yansıtır. Aklın ortağı ruh ise tanrıya ancak insan bedeni içinde yükselebilir ve kadere boyun eğmek zorundadır 18. 

İçine girdiği insan, kazandığı tanrı ve dünya bilinci sayesinde kendisini kurtarır 19. 

Babillilerin sistemleştirdiği astroloji; insanın varoluşunun rastlantısal doğası 
karşısında, ilahların dahi tabi olduğu yasanın araştırılması, bireyi ‘talih’in kaprislerinden kurtarmanın bir yolu olarak algılanmaktaydı. 

Astroloji, Greko-Romen astroloji kavrayışı, tüm okült bilimler içinde ‘en bilimseli’ sayılagelmiştir; göksel cisimlerin ölümlü-ölümsüz, canlı-cansız tüm varlıkları etkileyen ‘enerji’ kaynakları olduğu düşüncesine dayanır ve Bail (Kalde) ve Mısır yıldız kültlerinden kaynaklanır 20. Astrolojinin temel varsayımı olan, gezegenlerin devinimiyle insan eylemleri arasında doğrudan ve öngörülebilir bir bağ olduğu inancı İskender’in fetihlerinden hemen ardından, esas olarak Stoacıların gerçekleştirdiği, Grek, Mısır ve Babil fikirlerinin kaynaşmasının bir ürünüdür. 

Neo-Platonculuğun “südurlar (ilahi varlığın genişlemesi) kuramı”nın sonraki yüzyıllar boyunca astroloji ve simya düşüncelerinin arka planını oluşturan esasını şu şekilde özetleyebiliriz 21; 

 “Bu felsefe Tanrı’nın varlığını İlk Neden olarak varsaymaktadır. En üst felekteki devinimin nedeni O’dur. O’ndan kesintisiz zincirler halinde her biri kendi öz ve kökeninin bilgisine sahip ayrı Anlaklar (intelligences) neşrolur ve her biri izleyen Anlak’ın ve ona denk düşen feleğin nedenidir. Anlaklar bu şekilde sabit yıldızlar, Zodyak, beş gezegen, güneş ve ayın feleklerine hükmetmektedir. Ayın feleğinin Anlağından içinde ay-altı türeyiş ve bozunum âleminin tüm biçimlerini içeren etkin Anlak neşrolur. Südur süreçlerinde gezegenler yıldızlarla yeryüzü arasında aracılar olarak önemli bir rol oynarlar; çünkü bir gezegen yörüngesinin 
en uzak noktasına vardığında, yıldızların neşrini alır; en yakın noktasında ise bu neşri ay-altı dünyaya aktarır. 

Dahası, her gezegenin altında yatan feleğe devrettiği kendi ruhaniyatı (pneuma) vardır. İnsan ruhu da Anlaklar âleminden inmiştir. Bu nedenle, insan doğası iki zıt yöne sahiptir; bedenine hapsolmuş ruhu göksel feleklerin etkilerine sahiptir; ancak anlağını geliştirirse kendini özgürleştirip göksel kökenine geri dönebilir.” 

Büyücülük.. 

Büyücülük (theurgy), evrenin birbiriyle sempati-antipati ilişkileri içindeki sayısız 
farklı güçlerle dolu olduğu varsayımına dayanmaktadır. Neo-Platoncu filozoflar, mekanik edimlerle bu güçlerin kişi lehine ya da aleyhine harekete geçirilebileceği, yani pratik yarara yönelik olarak kullanılabileceğini varsayan pratik (popüler) büyüyü şiddetle eleştirirken, söz konusu güçlerin ancak evrenin bütünlüğünü, uyumunu ve düzenini kavramış filozof tarafından, manevi yetkinliğe ulaşmaya yardımcı olmak üzere harekete geçirilebileceğini 
düşünen elitist bir yaklaşım sergilemekteydiler 22. 

Risaletu’l-hukemau’l-u’ulemau’l-kudema isimli anonim el yazması bir eserde okült özellikleri ispat için muhtelif örnekler arasında şehir ve beldelerin böylesi özelliklerinden bahsedilir. 

“Çünkü her toprak parçasının kendine mahsus bir havası, sempatik özelliği mevcuttur ki bu özelliği, gök ve yıldızların devrine, mevsimlere, iklim ve akarsulara bağlıdır 23.” 

Bunun tersi olarak bir de cisimler arasında antipatik özellikler vardır. Mesela lahana ve asma arasında böyle bir irtibat vardır. Eğer ikisi bir yerde yan yana ekilseler, asma büyüyüp gelişirken lahana solar. Aslan ile beyaz horoz, akrep ile kertenkele, yılan ile baykuş arasında da benzer antipatik özellikler mevcuttur. 

İhvan-ı Safa, minerallerin sempati ve antipati durumlarını tafsilatı ile incelenmiştir. Onlara göre taşların da hayvanlar ve bitkiler gibi gizli bir şuurları ve latif bir hisleri vardır. Ne var ki, bunların nasıl oldukları yalnızca Allah’ın ilmi dâhilindedir 24. 

Maji.. 

 İnsanlığın en eski öğretisi, hatta dinlerin ve inançların kökeni kabul edilen Maji sanatı ve onun çocuğu olan büyü, her çağda var olan ve etkinliğini sürdüren bir olaydır. 

Maji ilmi insanın tabiat üstüne yaklaşabileceği bir diğer Hermetik uygulamadır. 
Dindar ve ibadet eden insan, -bilerek ya da bilmeyerek- bu amelleriyle birtakım insanüstü varlıkları etkiler; bazılarını cezbederken bazılarını da iter. Her çeşit insanın çektiği ve ittiği ruhaniler vardır. İnsanların çoğu bu gereklerden habersiz yaşarlar. Maji, tüm bilimlerde tıp, zooloji, ziraat, mineraloji vs.- bir yeri olan ilimdir. Maji de kozmolojik bir ilimdir, bir metafiziğe tabidir. 

Çağımızda ise maji kelimesi bir göz boyacılığı haline gelmiştir. Metafizik 
prensiplerinden kopmuş bir tradisyonel ilim olmuştur. Halbuki gaye metafiziktir, diğer tüm ilimler buna göre ele alınır 25. 

İslam Dünyasında Gizli bilimler.. 

Maddi simya, Müslümanlar arasında çok az ilgi görmüş, şarlatanlık ve çocuk oyuncağı olarak telakki edilmişti. Manevi kimya ise çok büyük ilgi gördü. İslam dünyasında simyacı faaliyeti gereği genellikle tabiptir, Sünni dogmalara uzaktır. Madde’nin özünü kavramaya/dönüştürmeye çalıştığından ulema için ‘tehlike’ arz etmektedir. Saray içindeki konumu da oldukça kırılgandır. Kendisi de bir simya öğrencisi olan Halid bin Velid’in altın üretmeyen simyacıların öldürülmesini emrettiği rivayet edilir. Gene bir söylentiye göre el-Razi, halife El-Mansur’un sarayında simya deneyleri yaparken, başarısızlığına kızan halifenin başına vurması üzerine kör olmuştur 26. Filozofun ise filozof olarak kimliği yoktur. Prestiji, genellikle hekimlik mesleğinden kaynaklanır. Ancak, resmi dinsel ya da hükümet kuruluşlarında yer almayışları, uzunca bir süre, düşüncelerini hâkim ideolojiye uydurma zorunluluğundan bağışık kalmalarını sağlamıştır 27. 

Hüseyin Ali el-Kâşifi, okült bilimleri şöyle tasnif eder 28; 

- Kimiya (alşimi), 

- Limiya (sihir), 

- Himiya (nefslerin tesiri), 

- Simiya (duru görü), 

- Rimiya (hokkabazlık). 

Bunların hepsinin ilk harfleri “küllühü sırr” ibaresini oluşturur. Bunlardan hariç, gene bu doğrultuda “rüya tabiri” ilmi, “firaset (iç yüzünü görme)” ilmi, “ihtilaçlar (hareket)” ilmi, “cifr (geleceği görmek)” ilmi, “reml (fal)” ilmi gibi daha alt seviyeli ilimler de vardır. Bütün bu ilimler tebliği, namaz, dua, oruç, cihat ve rukye (üfürükçü duası, efsun, muska) gibi dini pratiklerle irtibatları bulunan uygulamalardır 29. İslam medeniyetinde sahih Batın ilmin 
devamlılığı ve rehberliği altında yaşayan bu ilimler, Batı’da olduğu gibi bir saldırıya uğramamışlardır. 

Arap-İslam simyasını Hermes’e ve Hermetik geleneğe bağlayan en önemli halkalardan biri olan Emevi ve Abbasi dönemlerine bakacak olursak; 

- Emevi simyası; Arap dünyasında simya ile ilgilenen ilk kişi 675-700 arasında 
Mısır’da keşiş Marianos’tan ders gören Emevi prensi Halid bin Yezid ibn-i Muaviye’dir. Genç prens halife olamayınca kendisini tamamen ilme vermiştir. İslam simyası İskenderiye ve Mısır’ın diğer kentleri ile doğrudan temasla gelişmiştir. Simya ve astroloji, İran’la etkileşim içindeki Hint kültür alanının da önemli değerleridir. İran/Sasani krali mitolojisiyle de beslenerek (Cundişapur filozof-hekimleri aracılığıyla) İslam kültürüne aktarılmıştır30. 

- Abbasi Simyası; Hermetik literatür, Abbasiler döneminde daha belirginleşecektir. 
Saray ve çevresi; İran ve Helenistik etkilenimli İslami sanat, mimari, felsefe, bilim ve yazının odağını oluştururken, kentsel ortam da Kur’an tefsirleri, fıkıh, gizemcilik ve ilahiyatın boy verdiği mekânı oluşturmaktadır. 

Fizik ve matematiğe dayalı gökbilim ile gizemli astroloji, birbiriyle iç içe geçmiş bir tarzda karşımıza çıkmaktadır. Gerek Abbasi gerekse diğer İslam devletlerinin saraylarında müneccimlerin hizmetlerinden bolca yararlanılmaktadır. Sultan ve vezirler için yıldız falları düzenlenmektedir. İnsanlığın astrolojik tarihi yazılmıştır. 

İbn Nedim, el-Fihrist’inde maji pratiğini ikiye ayırır. Birincisi “tarike’l-mahmude 
(beyaz maji)” ikincisi ise “tarike’l-mezmune (kara maji)”dir. Birincisi Süleyman peygamberin mesleğidir ki ‘azaim31’ yoludur. İkincisi ise İblis’in kızı Beyza’nın ortaya çıkardığı ‘assahara’ yoludur32. Maji, tradisyonel bilginin tatbikleri içerisinde en aşağı tatbikattır. En hakir görülmüşüdür. 

“Mucizevi işler”, “thelesma”nın (Arapçası; tılsm, Türkçesi; tılsım) yaklaşık bir 
tercümesidir. Bir tılsım, kabaca söylemek gerekirse, prototipi olduğu şeyin güçlerinden herhangi bir şeyin onun içine girmiş olduğu bir remzdir. Bu remz, muayyen bir kozmik mevkide (kevkebde) bir mütekabil ruhi temerküzle donanmıştır. 
Bu çeşit bir büyücü (teürjik) ameliye, görünen suret ile onun görünmeyen prototipi arasındaki vasfi (niteliksel) tekabüliyetlere ve de ayrıca bir ruhi hale ait latif (sübtil) düzey üzerinde yoğunlaştırmak suretiyle bu tekabüliyetlerden müessir olabilecekleri imkânına dayanmaktadır. Bu, bir görünmeyen etkinin taşıyıcısı olarak tılsım ile madeni dönüşümlerin bir mayası olarak simyevi iksir arasındaki benzerlikleri de göstermektedir. 


3. CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..,,

***

12 Şubat 2020 Çarşamba

Dünyanın Geleceği.. BÖLÜM 2

Dünyanın Geleceği..  BÖLÜM 2



 2040-2070 ARASI GEÇİŞ DÜNYASI.. 

- Dünya Nasıl Yönetilecek? 

21. yüzyıl siyasi politikalarının büyük oranda, devletin ideal boyutu ve gücü 
konularında süren tartışmalar etrafında şekillendiğini söylemek yanlış olmaz. Kapitalist bir ülkede devlet otonomisi teorisi ile ilgili hala pek çok soru vardır. Bugünün pek çok işlevi olan büyük modern devleti içinde yasama yanında pek çok kurum, planlama yapmak ve kaynakları dağıtmak için eklemlenmiştir. Bunun istisnası otoriter devletler, tek adam rejimleridir. Beden, insan-makine ve tekniğin birbirine eklemlenme ve dönüşme yeteneği, Kapitalizm kadar modern politika ve temsili demokrasi için de bir kriz kaynağıdır. Teknoloji aynı zamanda 
mutlak hükmedeni ve çaresiz hüküm altına alınanı, devletin egemenliğini ve vatandaşlığı da etkileyerek bir kriz konusu haline gelmektedir. 

 Gelinen aşama 2025-2045 yıllarda güç dengesinin önemli değişimleri tetikleyecek kritik eşiklerden geçeceğini göstermektedir. Bu nedenle, küresel güç piramidinin en üst tabakalardaki aktörleri güvenlik ve savunma alanındaki reform çalışmalarına bu tarihleri hedefleyerek devam etmektedirler. 



Tablo 2: Uluslararası İlişkilerin Dört Modeli 

Kaynak: Volker Rittberger vd., International Organization Polity, Politics, and Policies, Palgrave MacMillan, (New York, 2006), 210. 

Eğer insanoğlu başarabilirse yeni ve güçlü bir BM ile hegemon gücün yasak olduğu „ küresel yönetişime geçecek, başaramazsa yeni dünya düzeni için alternatifler şunlar; 

- Bugünkü düzenin küçük değişimlerle devamı ve kaos, 

- Çok kutuplu ya da iki kutuplu dünya, 

- Atlantik hâkimiyeti, 

- Dünya Devleti, 

- Daha güçlü bir Birleşmiş Milletler 

- Küresel yönetişim, 

- Çok taraflılık, 

- Dünya Konfederasyonu/Federalizmi, 

- Dünya hükümeti / Tanrı Kenti, 

- İngilizce konuşulan bir Hava Diktatörlüğü, 

- Komplocu küresel seçkinler grubunun Yeni Dünya Düzeni, 

- Devletler sistemi? (saatsiz devlet)... 

Dünya saati olmadan yaşamın nasıl olacağı, insan yapımı saatlere tabi dünyayı 
değiştirmeye yönelik bir proje olarak, hayatın karmaşıklığını giderecek alternatif yaşam tarzları tasarlıyor. Zamanı saatlerin dışında söyleme, doğal saatler ile yaşayarak gündelik hayatın boğucu temposundan kurtulma, böylece saati prangaya vurma hedefleniyor 28.
28 Cem Oto, Teknik, Zaman, Politika, Doğu Batı, Dijital Çağ, Yıl: 21, Sayı: 86, Eylül-Ekim 2018, 84-85. 

Olağan zamanın dışında bir yer; Saatsiz Devlet.te yaşayacağız. Modernizm aslında insan ile insan olmayan arasındaki asimetriye dayanmıştı; şeyler, nesneler, hayvanlar ve dahi Tanrı bir yana insan bir yana  29. 
29 Ömer Karadağ, Tekno Ütopist, Tekno-Pesimist Senaryolara A-Modern Alternatifler, Doğu Batı, Dijital Çağ, Yıl: 21, Sayı: 86, Eylül-Ekim 2018, 82. 
29 Oto, a.g.e., (2018), 175. 

Şimdi, yeryüzünün gövdesini kılcal damarlar gibi saran dijital ağlar, 
bireylerin ve toplumların hayatını her alanda büyük değişimlere, dönüşümlere uğratmaya başlıyor. 

 Bugün, dijital teknolojinin getirdiği yenilikler ve tetiklediği dönüşümler, yeni bir 
topluma doğru gitmekte olduğumuzu gösteriyor. Ancak bu evrim süreci, yeni sosyal sorunlar doğurduğu gibi, muazzam bir finansallaşma nın önünü açarak mevcut sosyo-ekonomik sorunları daha da keskinleştirme eğilimine sahiptir. 
Bu sorunlar kurumsal siyasal süreçler içerisinde ele alınmadığı sürece, toplumsal rahatsızlıkların reddiyeci veya maceracı kanallara akması olasıdır. Dijital çağın tekno-kapitalist liberal ideolojisi, modern bilgi ve iktidar kodunu yeniden üretmekte, böylelikle devlet, aile, evlilik, okul gibi modern kurumların güvenirliği ve geçerliliğini sorgulamaktadır 30. 
30 Yetişkin, a.g.e., (2018), 219. 


Bu kurgular diğer yandan sömürü ve kuvvet tekeli gibi tarihi güç mekanizmalarını da gözden geçirecektir. Dijitalin nasıl bir mantıkla işlediği ve bu mantığın bireysel ve kolektif varoluşumuz üzerindeki etkilerini farklı perspektiflerden yorumlamak, dijital etrafında kapsamlı yeni bir toplumsal sistem kurabilmek gereklidir 31. 
31 Necati Erbil Ertürk, Dijital ve Varoluş: Dijitalin Soykütüğüne Doğru, Doğu Batı Düşünce Dergisi, Dijital Çağ, Yıl: 21, Sayı: 86, Eylül-Ekim 2018, 171. 

- Küreselleşme.. 

 Küreselleşme ve neo-liberalizmin sürüklediği dünya ekonomisinde geldiğimiz nokta neo-liberalizimin daha da acımasız ucu olan finansallaşma.dır. Elektronik ve dijitalleşmenin getirdiği gelişmenin hayatın reel kesimine doğrudan müdahale şansı vermesi ile finansal kesim, günlük hayatın akışını kontrol altına aldı. Finansal sermaye reel sektöre etki ederken, sermaye-sınıf çatışmasında emek devre dışı kalıyor. Finansallaşma, sadece üretim ekonomisini bitirmiyor, ne tarafa gideceğine etki ediyor. Ancak, sermayenin kar etme hadleri azalıyor. 

Bugün kuvvetli gibi görülen küreselleşme sürecinin yavaşlama hatta durma olasılığı da vardır. Buna etki edecek faktörler aşağıdaki şekilde öngörülmektedir; 

 - Terörist saldırılar gibi diğer yıkımsal gelişmeler. 

 - Gelişen dünyanın yetersiz sağlık sistemlerine sahip olan evrensel mega şehirlerinde meydana gelebilecek salgın hastalıklar. 

 - Salgın hastalıkların yayılması sonucu artan kaygılar ve azalan seyahatler ve ticari ilişkiler. 

 - Enformasyon teknolojilerine yaygın siber saldırılar. 

 - Sınırlardaki kontrollerin artması. 

 Kimilerine göre; Küreselleşme ile Kapitalizm köklü değişim geçirmiyor, tasfiye 
olmuyor. Kapitalizm çökmüyor ama tarihin akışı içinde yeniden inşa oluyor. Finansal sermaye ile sanayi sermayesi arasındaki gerilim, finansal lehine çözüm getiriyor. Kendisini yok edecek unsurlar engellenmiş durumda olduğundan, kendini yeniden organize ediyor. 

- Kapitalizmin sonu.. 

 Kapitalizmin öncelikli hedefi kâr etmek olduğu için, refah, yüksek üretim ve tüketim, siyasi güç, kahramanlık ve moral gibi değerler daha sonra gelir. Kâr uğruna bütün bunlar ya öne çıkabilir ya da gözden çıkarılabilir. Kapitalist ekonomik sistemin dayandığı psikolojik temel olan insan bencilliği, daha çok kazanıp, daha çok tüketmek isteği ve hırsı, bunun gerektirdiği acımasız rekabet ortamı, insanları birbirinden koparmakta ve yalnızlaştırmaktadır. 

Daha çok para kazanmak, amaç haline gelmekte, diğer insanlar, hatta kişinin yaşamı bile araç haline dönüşmektedir. Kapitalizm çökerken, yeni teknolojik gelişmelerin insan hayatında yapacağı değişimler sosyal hayata yeni bir bakış gerektiriyor. Bugün tüm insanlar için tek tek aradığımız; mutluluk ya da sübjektif refahın (iyi yaşam) nasıl sağlanacağıdır. Halklar hep mutsuz çünkü insanlar mutsuz. Meselenin temelinde tüm insanlık için ortak paydalar bulmak 
ve bunun için topluma ve devletlere düşen rolü belirlemek, bizi evrensel olarak doğru sonuçlara götürecektir. 

 Kapitalizminin son iki yüz yılda yaşadığı krizler içerisinde muhtemelen en dip dalgası ile sarsıldığı bir evredeyiz. Batıda eğitim hala Fordist Kapitalizminin üniversiteleri içerisinden akan Weberyen sorumluluk ve Kantçı vatandaşlık etiği bileşkesi üzerinden yürüyor. 21. yüzyıla kadar iki tür kapitalizm vardı. Bunlardan birincisi (yatırım, üretim) sermaye kapitalizmi idi. Bu klasik kapitalizmde eşya üretilir ve satılırdı. Üretimin üç unsuru; toprak, iş gücü ve sermaye idi. Daha sonra ortaya çıkan finansal kapitalizm ise paradan para kazanmak 
hedef oldu. Bankacılık ve sigorta gibi üretime dayalı olmayan işlemlerden para kazanılmaya başlanıldı. Sonuç, teknoloji gelişirken ekonomilerin gittikçe sanayiden uzaklaşması, diğer yandan halkın yaşam standardının düşmesidir. Sorunun özünde ise sanayi kapitalizminin yerini finans kapitalizminin tamamen doldurması yatmaktadır. Kapitalizm ölürken, küresel sermaye tekelinin arkasındaki güçler, yeni savaşlar ve teknolojilerle paradan para kazanmaya 
devam ediyor ve sizlerin fakirliğe endekslenmiş makûs talihiniz değişmiyor. 

 Finansal kapitalizm, 20. yüzyıla kullandığı yöntemler ve neden olduğu derin etkiler ile onlarca yıl uluslararası sisteme damgasını vurdu 32. 
32 Sait Yılmaz, Kapitalizm Ölürken Öldürüyor, ulusalkanal.com.tr, (10 Ekim 2014). 

Finansal kapitalist sistem, petrol endüstrisi ve silah endüstrisi ile birlikte emperyal ABD küresel doktrininin üç temel unsurundan birisidir. Bu sistemin temel işlevi saldırgan milliyetçiliğin gerektirdiği güvenlik harcamalarını gerekçe göstererek, büyük miktarda kamu gelirinin özel teşebbüse aktarılması, hatta borç patlamasının göze alınması idi. Ülkelerin artan kamu ve özel borçları, onları ABD.nin ekonomik diplomasisinin uydusu haline getirmekte, IMF ve Dünya Bankası.nın kredilerine dayalı para politikaları ekonomileri geliştirmemekte, kutuplaşma artmakta; Afrika, Latin Amerika ve Asya.da hırsız yönetimlere neden olmaktadır. Özelleştirme ve vergilendirilmeyen yabancı yatırımlar ise ülkede verimliliği artırmak yerine sermaye kaçışına ve ülkede medya sahibi tekelleşmenin artmasına yol açmaktadır. Gelinen aşama, teknoloji gelişirken 
ekonomilerin gittikçe sanayiden uzaklaşması, diğer yandan halkın yaşam standartlarının düşmesidir. 

 Kapitalizmin çökmeye başladığı, üretimin Çin.e sıkıştığı bir dünyada, Amerika bilgi teknolojisi ile ayakta kalmaya çalışmakta, başta Avrupa olmak üzere dünyanın geri kalanı ise çözüm için kara para ve askeri müdahale dâhil her türlü yola başvurmaktadır. Son 25 yıldır bu küresel zenginlerin arkasında olduğu savaşlar, felaket tellallığı ve özellikle bilgi ve haberleşme teknolojisinde yaratılan teknoloji köpükleri kısa dönemli büyük kârların edinildiği yeni kapitalizmin türünün de artık sonuna yaklaşıyoruz. Şimdilik enerji kaynaklarını ele 
geçirmeye yönelik örtülü müdahalelerle Ortadoğu ve Afrika.da oyalanıyor. 2010.dan beri Arap Baharı ile Büyük Ortadoğu coğrafyasında seçilmiş ülkelerde “diktatörü kovma” oyunu ile rejimler değiştiriliyor, yaratılan kaos ortamına sürülen terörist gruplarla iç savaşlar çıkartılarak enerji kaynaklarına daha rahat ulaşımın sağlanacağı yeni bir Ortadoğu haritası için yüzbinlerce insanın ölümüne ve milyonlarcasının göç etmesine göz yumuluyor yani felaket 
kapitalizmi devam ediyor 33. 
33 Yılmaz: a.g.e., (10 Ekim 2014). 


 2070 SONRASI VE İNSAN 2.0.. 

2070 sonrası dünya için öngörülenlerin kesinlikle olacağını iddia edemeyiz. Burada açıkladıklarımız bilim ve teknoloji dünyasının en tepesinde çalışanların geleceğe ilişkin beklentileridir. Bu beklentilerin pek çoğu ile ilgili ilk safhaya zaten girilmiş, gelişme aşamasındadırlar. Yakın geçmişte imkânsız gibi görünen bazı düşüncelerin, bugün gerçekleşmeye başladığı dikkate alındığında; bugün hayal gibi görünen düşüncelerin de çok yakın bir gelecekte gerçekleşmesi mümkün olabilir. 2070 sonrasının temel özelliği; insan uygarlığının yönünü kökten değiştirebilecek iletişim, sağlık, enerji, endüstri, ziraat, inşaat, 
ulaştırma gibi alanlarda beklenen yeni küresel dönüşümdür. 

 “Büyük data”nın artması ile her türlü bilgi toplanacak, işlenecek ve (istendiği gibi) anlamlı hale gelecek. Bugün facebook, twitter ile hayatımıza giren “her şeyin interneti” anlayışının yaygınlaşması ile insanı diğer canlılardan üstün kılan akıl tahakküm altına alınacak, bunların kötü amaçlı kullanımı sosyal istikrar sızlıklar gibi güçlü ülkelerin çıkarlarına hizmet eden yöntemler sağlayacaktır. Teknoloji, tüm olumlu sonuçlarının yanı sıra; yeni riskleri, maliyetleri, açmazları ve istenmeyen yan etkileri de beraberinde getirmektedir. Öte yandan, teknoloji sadece güç katan bir araçtır ve ne kadar ilerlerse ilerlesin insan, gelecekteki hayatın en önemli unsuru olmaya devam edecektir. Gelecek yüzyılda 
komünikasyon, biyoteknik, robotik ve yeni endüstri devrimi alanlarında en iyi hazırlığı yapan toplumlar ayakta kalacaktır 34. 
34 Paul Kennedy, Yirmibirinci Yüzyıla Hazırlanırken, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, Çev.F.Ücçan, (Ankara, 1999), 81-120. 

- İnsan 2.0; İnsanımsı Hayat.. 

İnsanın ortalama yaşam süresi 2070 lerde 110 yıla çıkacak, hücre büyüklüğündeki bilgisayarlar insan vücuduna yerleştirilmeye başlanacak. Yalnız yaşayanlar için sosyal robotlar geliştirilecek, sanal arkadaşımız olacak, benzer şekilde yapay zekâya sahip ve kendi yüzü ve sesi olan, sesi tanıyabilen (avatar) robotlar 2030.larda kişisel asistanımız olacak. Halen 9 ülkede kaybolan din olgusu gittikçe ortadan kalkarken, geçmişe özlem ve Mesih beklentisi marjinal hale gelecek. 

Evimiz aynı zamanda işyerimiz ve okulumuz olacak, devlet düzeni gittikçe geri plana çekilirken, aile kurumu da önemini yitirmeye devam edecektir. İnsanlar daha çok kazanmak ve harcamak dışında yani sahip olmak dışında mutluluk kaynakları arayacak. 2040.tan sonra mutluluk arayışı bir endüstri olacak, mutluluk ölçülmeye başlanacak. İnsanlar idealist ama sinik, ifade ettikleri ve gerçek kişilikleri çok farklı olacak, sosyal ağlar ile irtibatlı ama yalnız ve kişisel özgürlüklerine düşkün olacak. 

2040.lardan sonra daha çok alet insan vücuduna yerleştirilerek, gelecekte insan-
makine karşımı yeni bir insan türü (İnsan 2.0) ortaya çıkacak. 2045.de sanal ve gerçek yaşam arasında bir fark kalmayacak. 2060.da insanın beynine ilk makine girecek, bu yüzden bilgisayar virüsleri insanlar için en büyük tehdit olacak. 2095.lerde insan-robot melezi yapılar uzak galaksileri keşfe gidecek, dijital yaşam ölümsüzlüğü getirecek. 2200.de yeni gezegenlerde yaşam ağır vergiye tabi olacak. 

2150.de insanımsılar ortalama 584 yıl, 2275.de ise 800 yıl yaşayacak. Gezegenler arası insan türleri ortaya çıkacak, daha ileride ölümsüzlüğe gidilecek. 

- Nano teknoloji ile yeni organ, yemek ve elbise.. 

 Eğitim gibi sağlık hizmetleri de özelleşirken, sağlık sigortaları sağlık hizmetlerinin dağıtılmasında belirleyici konumda olacak. Önce akıllı telefon uygulamaları ve özel dijital sağlık izleme sistemleri ile kronik hastalıkların ortaya çıkışı engellenerek maliyet-etkinlik sağlanacak. Yaşam ve sağlık dijitalleşecek. Yapay hayat formu ile sağlığınız, enerjiniz, çevre ile etkileşiminiz kontrol altında olacak. 

 Biyonik kulaklardan sonra dişlerin de kendini yenileme imkânının ortaya çıkması ile dişçiler işsiz kalacak, 2030.larda kök hücrelerden organlar yapılacak. Her bireyin genetik özellikleri incelenerek yaşayabileceği hastalık ve sağlık sorunları önceden tespit edilerek, sağlık masrafları azaltılacak. 

 Vücuda yerleştirilecek izleme aygıtları ve 2045 yılına kadar sağlık alanında bazı 
kanser türlerine karşı yeni tedavi yöntemleri, daha gelişmiş hastalık teşhis teknikleri, yapay organlar, beyinden kontrol edilebilen takma kol ve bacaklar gibi gelişmeler beklenmektedir. 

Bununla beraber fiziksel hareketsizlik, obezite ve ilaçlara dayanıklı yeni tür hastalıklar sağlığımızı daha çok tehdit edecektir. 

 Fiziksel ürünlerin yerini dijital hizmetler ve sanal uygulamalar, doğal ürünlerin yerini nano-teknoloji ile üretilen gıdalar alacak. 2050.lerde elbiselerimizde olacak sensörler vasıtası ile tüm sağlık değerlerimiz, depresyon ve intihara eğilim 7/24 uzaktan izlenebilecek. Ancak, bu teknoloji kötü amaçlı kullanımlara da imkân verecek. 

 İnsanlar için doğumdan önce karakter özellikleri seçilebilecek. Alzheimer tedavi 
edilecek, 2050.lere doğru engellilerin kayıp organlarının yeniden büyümesi sağlanacak. 2099.da hastalıkların %99.na çare getirilecek. 

- Eğitim (oyunlaşma), Avatar Arkadaş.. 

 Gelecekte eğitim her zaman elimizin altında olacak, bilgileri ezberletmek yerine, onların arasında ilişki kurmaya odaklanacaktır. Eğitim okulların inisiyatifinden çıkarak online hale gelecek, dersler dijital üniversitelerde herkese açık olacaktır. Bilgisayarların eğitim amaçlı kullanılmasının artması eğitim kurumlarını olumsuz etkileyecek, değişen iş dünyasına yönelik eğitim önem kazanacaktır. 

 Eğitim kurumları uzaktan, daha gayri resmi ve kişiselleştirilmiş eğitime 
yöneleceklerdir. Eğitime devletin katkısı azalırken, öğretmenler ve müdürler dijital çağa ayak uyduracak yaratıcı yöntem ve materyaller bulmak zorunda kalacak. Bir konuya harcanan zaman iki dakikayı geçmeyecek, 2030.larda çocuklar zamanın çoğunu sanal dünyada geçirecek. 

 2040.da çocukların %60.ı fiziksel olarak okula gitmeden eğitim alacak. Eğitimde oyunlaştırma (gamification) yöntemi yani insanların davranışlarını ve eğilimlerini değiştirmek için oyun mekanizmalarının, aslında oyun olmayan aktivitelere uygulanması yaygınlaşacak. 

Yetişkinlerde kişisel avatarlar arkadaşın yerini alacak. İnsanlar yavaş düşünmeye başlayacak, beyin-makine ilişkisi IQ.leri düşürecek. 

 - Özel Hayatın Gizliliği kalmayacak.. 

Dijitalleşmenin güvenliğe iki önemli etkisi; mesafelerin yok olması ve özel bilgilerin ortadan kalkması, elektronik ortamda her türlü bilginin edinilebilmesi ya da çalınabilmesi dir. 
Bugün terörle mücadele yasası maskesi altında banka işlemlerimiz, alışverişlerimiz, internette gezdiğimiz sayfalar, sohbetlerimiz, sağlık durumumuz, seyahatlerimiz, telefon konuşmalarımız kaydediliyor, izleniyor. 

Yeni casus yazılımları ile telefonunuz uzaktan kontrol ile açılabilmekte, kapalı olsa bile bilgisayarınızın kamerası ve mikrofonu ile haberiniz olmadan konuşmalarınız kaydedilmekte, resimleriniz ya da videonuz çekilmektedir. OnStar sistemi dâhilinde arabanıza yerleştirilen mikrofonlar ile konuşmalarınız takip edilmektedir. Diğer yazılım programları ile klavyenizdeki vuruşlar takip edilerek şifreleriniz ve diğer özel bilgileriniz kaydedilmektedir. 

Yakın gelecekte kara kutuların arabalara da konulması zorunlu olacak, halka açık yerlerde detektör kullanılacak, milyarlarca kamera her açıdan sizleri izleyecek, dünya genelinde DNA örnekleriniz tutulacak, özel hayat bitecek. 
Önce, bilgisayarlarda klavye, maus kalkacak, doğrudan beyin-makine etkileşimi 
sağlanacak, bu gelişme beyin kontrolünde de kullanılacak. Her şeyiniz internette kayıt altında olacak, çorabınızın bile IP no.su olduğundan dolapta hangi renkte kaç çorap kaldığını izleyebileceksiniz, herkes de sizin tam kimliğinizi, yerinizi ve statünüzü gerçek zamanlı olarak takip edebilecek. 

- Yeni çalışma hayatı, yapay zeka ve robotlar.. 

Binaların içindeki ofislerde düzenli iş yapmak yerine, ev ya da cafe.lerde dijital 
ortamda projelerimizi takip edebileceğimiz çalışma masaları olacak. Resmi emeklilik 2040.larda kalkacak ve 2050.den sonra çoğu kişi kendi işinde çalışacak. 

Duyusal internet mühendisliği, sanal döviz finansal planlayıcısı, kişisel avatar dizaynı, kuşaklar arası çatışma danışmanı, insan organı üreticisi, hacker ilişkileri yöneticisi, atık bilgi uzmanı, uzay seyahat acentesi, kişisel itibar danışmanı, özel hayatı koruma memuru, dikey çiftçilik, iklim değiştirme, üçüncü nesil seyahat acentesi, finansal kemer sıkma danışmanı, entelektüel eserleri geliştirme uzmanı, şirket etik başkanı, robot ilişkileri danışmanlığı gibi yeni işler iş hayatına katılacak. 

2030.larda Güney Kore.deki evlerin %98.inde robot olacak. Nesneler akıllı olacak, düşünüp tasarlayıp kendi aralarında karar verebilecek. 2050 yılından itibaren akıllı robotların sayısı oldukça artacak. Nesneler sanatlaşacak, resim yapmaya ve müzik bestelemeye başlayacaklar. 

2070.lerde ise insanlarla eşit haklara sahip olacaklar. Robotlara karşı bir akım da doğacak, robotların yasak olduğu yaşam bölgeleri oluşturulacak. Arabalar kendi kendini sürecek. 


Tablo 3: 2070 Sonrası Dünya 

Kaynak: Sait Yılmaz, Uluslararası Güvenlik, Teori, Pratik ve Gelecek, Kaynak Yayınları, (İstanbul, 2018), 653. 

- Dijitalleşme, küresel akıl ve dijital demokrasi.. 

 Dünyada 500 milyon insan her gün en az bir saat internette online oyun oynuyor. Bu insanların ABD.de %55.i, İngiltere.de %60.ı kadın, Facebook.ta yorum yapanların %60.ı, resim koyanların %70.ini de kadınlar oluşturuyor 35. 
35 Al Gore, The Future, Second Edition, WH Allen, (London, 2014), 47. 

Halen ABD.deki boşanmaların %20-30.unda Facebook damgası var. 2025.de bilgisayarlar insan bedenine enjekte edilecek, beyin ile temas sağlanarak hiçbir şeyi unutmayacağız. 2030.larda radyasyonsuz telefonlar başın içine yerleştirilecek, sesli iletişim kalkacak. 



 En küçüğün teknolojisi ile bilgisayarlar 2040.da milyarlarca kez daha hızlı olacak. Bilginin depolanması ve analizindeki gelişmeler neticesi, suç bölgelerinden küresel ısınmaya pek çok tahmin kabiliyetimiz artacak, her şeyin internete bağlanması ile hayatımız sensörlü hale gelecektir. 

 2070.de DNA bilgisayarı ile hayallerimizi kaydedip, paylaşabileceksiniz. Bulut 
sistemi ile birlikte internet, sağlayıcılar, bilgi bankaları yani tüm bilgisayarlar ilave yazılım, hafıza ve işlem gücü ile birbirine bağlanmaktadır. Oluşan bu gezegen sinir sistemi dünya aklını entegre etmektedir. Haberleşme ve bilgisayarlardaki gelişmeler, insanlar arasındaki ortak düşünce ve duyguları geliştirerek, oluşturacağı yeni değerler ve normlar ile küresel bir akıl oluşturacak. 

 Yeni uygarlığın temellerinden biri internet ile birbirine bağlanan insanların 
demokrasiye doğrudan katılımı olacak. Partilere demokrasi yalanı söyleyen liderlerin ikiyüzlü politikaları değil, halkın hemen her konuda tercihini dikkate alan, yatay bir demokrasi topluma yön verecektir. Sosyal medya, şirketlerin ve hükümetlerin halkın isteklerini ve tepkilerini belirlemede daha yaygın olarak kullanılacak, seçimlerde oylamalar sosyal medya üzerinde yapılacak. 

- Nüfus, Demografik değişim, Mega ve akıllı Şehirler.. 

Küresel nüfus 2035 yılından önce muhtemelen 8,5 milyara yükselecektir. Halen 4.7 milyar insan gelişmekte olan ülkelerde yaşıyor. 2025 yılında gelişmiş ülkelerin toplam nüfusunda az bir artış beklenirken, gelişmekte olan ülkelerdeki nüfusun 6.8 milyara ulaşması beklenmektedir. En hızlı artış, ekonomik risk altında olan bölgelerde görülecektir. 

Dünya nüfusu yaşam süresinin gittikçe uzaması, çocuk ölümlerinin azalması ve 
göreceli olarak artan doğum oranları nedeni ile 2045 yılına kadar 8.3 ila 10.4 milyar arasında bir rakama ulaşacaktır36
36 UK Ministry of Defence, Global Strategic Trends – Out to 2045, Fifth Edt., Strategic Trends Programme, (30 April 2014), vi. 


Çalışan nüfus ihtiyacı Batıya göçü sürdürecek. Büyük şehirlerin varoşları suç deposu olmaya devam edecek. 


2013.de dünyada nüfusu 10 milyondan fazla 23 mega şehir varken, 2025 de bu rakam 37 e çıkacak. Kentli göçebe olacak insanların çoğu, on milyondan fazla nüfusu olan şehirlerde yaşayacak. 2050 de Afrika nın %50.si şehirlerde yaşayacak. 


İklim değişikliği, kaynak dağılımı, artan nüfus ve enerji ihtiyacı gibi sorunlar enerji, ulaştırma ve altyapısı ile akıllı şehirler gerektirecek. 2040.da dünyadaki binaların %80.i sanal olarak kopyalanacak. 2060.da çöp toplamanın yerini sıkıştırmalı boru hatları alacak, düşünen şehirlere doğru gidilecek. 

- Yerel enerji Şebekeleri, ulaştırma ve ay turizmi.. 

 Önümüzdeki 30 yılda tarım ürünleri ve su ihtiyacı artarken, hidrokarbonlar en önemli enerji kaynağı olmaya devam edecek, yenilenebilir ve nükleer enerji önemini koruyacaktır. Son 40 yılda dünyadaki otomobil ve kamyon miktarı 250 milyondan 1 milyara ulaştı ve önümüzdeki 30 senede bu rakam da ikiye katlanacak yani petrole olan ihtiyaç çok daha artacaktır. 

 Hâlihazırda fosil, elektrik ve nükleer santrale dayalı enerji şebekeleri ihtiyacı 
karşılamayacak, rüzgâr değirmenleri sökülecek. Kaynak savaşları hız alacak. Temiz enerji adaları, toryum reaktörleri gibi yeni yöntemler denenecek. Elektrikli aletler gittikçe küçülecek, yerel enerji santralleri ortaya çıkacak ve kişisel enerji kullanımının buradan yapılması mecburi olacak. 

 2010 yılında dünya genelinde 55 trilyon yolcu seyahat etmişken, 2045 yılında bu rakamın 106 trilyona çıkması beklenmektedir37. 
37 John Dulac, Global Land Transport Infrastructure Requirements, Estimating Road and Railway Infrastructure Capacity and Costs to 2050, International Energy Agency, (Paris, 2013). 

Deniz yolu ile yapılan taşımacılığın ise 2045 yılına kadar iki katına çıkacağı öngörülmektedir. 

 Ulaştırma araçları gittikçe elektrikli hale gelecek, arabalar rengini değiştirebile cek. 2040 da güneş enerjisi uzaydan ışınlarla yönlendirilerek kullanılacak. 2040 ta aydan başlayarak gezegenlerde maden arama ve işletme faaliyetlerine başlanacak. 

 2070.den sonra dünya üzerindeki enerji kaynakları gereksiz olacak. 2044 te ay turizmi başlayacak, 2070 de uzay özelleşecek ve iş yerleri açılacak. 2100 lerde insanlar galaksiler arası göçlere başlayacak. 2070.lere kadar Japonlar uzay asansörü yapacaklar. Gezegenlerde 2100.e kadar içilebilir su çıkarılacak. 

 - Çevre ve Akıllı Ziraat.. 

2045 yılına kadar dünya nüfusunun %40.ından fazlası su sıkıntısını hissedecektir 38. 
38 Hannah Brock, Competition over Resources: Drivers of Insecurity and the Global South, Oxford Research Group, (2011), http://www.oxfordresearchgroup.org.uk/publications/briefing_papers_and_reports/competition_over_resources_drivers_insecurity_and_global_so 


Küresel ısınma nedeni ile özellikle tropik bölgelerde seller artacak, kuraklık ve sıcak hava dalgalarının süresi ve sıklığında da artış olacaktır. Başta seller ve kuraklık olmak üzere doğal felaketlerin sayısı ve süresi artacak. 

Bütün insanlığı tehdit eden en önemli olgulardan biri iklim değişikliği ve beraberinde getirdiği küresel ısınma, ozon delinmesi, çölleşme ve ormanların yok olması, büyük göçler, içilebilir su kaynaklarının azalması gibi çevre sorunları olacak. 

GMO.lu ürünler artmakta, gıda ve et fiyatları yükselmektedir. Ormanların azalması, çölleşme, iklim ısınması, ozon delinmesi, sanayileşmenin doğal yaşam imkânlarını azaltması gibi gelişmelere yeni tedbirler gerektirmektedir. 2027.de Miami, Venedik ve Dakka gibi şehirlerin büyük kısmı suya batacaktır. 

2032.de okyanus ziraatı ile su altında çiftçilik yapılacak. 2050.de dünya nüfusu %80 şehirlerde yaşayacağı için şehirlere yakın dikey tarım alanları kurulacak. Deniz ürünleri %80 et ihtiyacımızı karşılayacak, balıkçılık insansız yapılacak. 

2050 yılına kadar; büyük okyanus tarım alanları, karbonla mücadele teknolojileri, yapay ormanlar, okyanuslar üzerinde bulut beyazlatma, küresel uzay aynası (güneş ışınlarının etkisini azaltmak için) gibi teknolojiler denenecektir. 

- Güvenlik ve istihbarat; işlemediğimiz suçlar için hapse gireceğiz.. 

 Önceki yüzyıllardaki toprak, demir, petrolün yerine, 21. yüzyılın stratejik kaynağı, satabileceğimiz, saklayabileceğimiz ve hala elimizde tutabileceğimiz “bilgi” olacak. Bilgi; zenginlik ve güç, başkalarının hayatlarını kontrol, sürpriz saldırgan yöntemler için kullanılacaktır. Bilgisayarlar, bilgi ağları ve uydular artan bir şekilde, endüstri üretimini ve modern silah teknolojisini belirleyecektir 39. 
39 Alvin ve Heidi Tofler, 21. Yüzyılın Şafağında Savaş ve Savaş Karşıtı Mücadele. Çev.M.Harmancı, Sabah Kitapları, (İstanbul, 1994), 181. 

Siber yollardan ekonomik casusluk istihbaratta öncelik kazanacak. 

 2030.da 90 milyar alet internete bağlı olacak, her şey birbirine irtibatlanacak, 
internetten çıkmak suç olacak. Bugünkü ikinci nesil polislerin yerini elektronik olarak her ortamı izleyen ve kayıt altına alan, robotlar vasıtası ile suç mahalline müdahale eden polis sistemi alacak. 

 Önümüzdeki 30 yılda devlet terörü ve cinsel şiddet en önemli iç güvenlik sorunu olacak. 2040.lardan itibaren beyine yerleştirilen çipler ile suçlular izlenecek, insanlar sadece işlediği değil işleyeceği suçlar için de tutuklanacak. 2050.den itibaren DNA bilgi bankaları ile insanın evrimi kontrol altına alınacak, biyo-kriminoloji çalışmaları ile insanları suç işlemeye iten nedenlere önlem alınacak. 

Nükleer devletler ve nükleer malzemelerin terörist maksatlar ile kullanımı gittikçe artacak, 2060.da dünyadaki devletlerin %25.inin açık ya da gizli nükleer programları olacak, 2080.de nükleer silahların yerini daha örtülü kitle imha silahları alacak. 

Savunma; sınırsız savaş.. 

Dünya orduları 20. yüzyılın son çeyreğine kadar az çok aynı silah ve mühimmatı 
kullanırdı. 21. yüzyıl bu alanda üç ana gelişme ile başlamaktadır 40
40 John Baylis, James Wirtz, Eliot Cohen, Colin S. Gray, Strategy in the Contemporary World, Oxford University Press, (Oxford, 2002), p.245. 


İmha veya yok etme özelliğinin evrimi, benzeri olmayan platformların ortaya çıkışı ve askeri teknolojide daha büyük sistemlerin yaratılması. 

Halen belirli savaş bölgelerinde büyük konvansiyonel kuvvetlere (tank, top, uçak) dayalı savaş sistemlerinden, görünmezlik, insansız araçlar ve siber savaş vasıtaları ile belirli kişi ve altyapıyı hedef alan bir sisteme geçiş aşamasındayız. Yeni teknolojiler; silahların menzilini artırmakta, reaksiyon süresini azaltmakta ve insan kapasitesini aşacak şekilde savaş alanının koşullarını değiştirmekte, sınırsız hale getirmektedir. 

Ulusların güç sıralamasını asker veya silah sayısı değil, teknoloji güçleri belirleyecek ve askeri güç de bilgi ve uzay tekniğinin bir fonksiyonu olacaktır. 21. yüzyılın savaşları, politika ve güç, ticaret ve endüstri, sanat ve kültür, bilim ve teknoloji gibi alanlarda internet üzerinden bilgi için yapılacaktır. Siber savaş, drone ve robotlar, özelleşmiş savaş, teknoloji ile güçlendirilmiş kişi ve küçük gruplar savaşın doğasını değiştirecektir. 

Dünyada yeni çatışmalar artık Doğu-Batı veya Kuzey-Güney etkisinde kalmayacak, hızlı ve yavaş ülkeler arasında olacaktır. Savaşlarda insanın yerini robotlar alacak, siber savaşlar ile ülkelerin güç kaynakları kesilecek, savaşın boyutları ve sınırları sonsuz olacak. Otonom robotlar biyo-teknoloji ile insan benzeri askerler haline gelecek, Üçüncü Dünya Savaşında ilk defa insanımsı robotlar kullanılacak. 

 DÜNYANIN GELECEĞİ.. 

 Geleceği Kim Yazacak? 

İnsanlık tarihinde yaklaşık 20 uygarlık ortaya çıktı ve bunların on dördü öldü ya da ölmek üzeredir. İşgalciler onların uygarlıklarını önce güç kullanarak dağıttı, düşünceleri ile kültürlerini değiştirdi ve sonunda yuttu. On iki ölen ya da ölmekte olan uygarlığın altısı Avrupalılar tarafından imha edildi ve Batı uygarlığı kültürü içinde erimekteler. Geçmişteki kültürlerin çoğu, er ya da geç, onları tarihin çöplüğüne gönderecek acımasız imparatorluklara yem oldu. 

Ancak, imparatorluklar eninde sonunda yıkılırlar ve geride zengin ve kalıcı 
miraslar bırakırlar. 21. yüzyılda yaşayan herkes neredeyse bir imparatorluğun bakiyesidir. İmparatorluklar genellikle halkların kültür birikimlerinden mümkün olduğu kadar çok şey alan melez medeniyetlere dönüştüler. 

Bugün üç yüzyıllık Batı hegemonyası bir sona yaklaşırken dünyanın yeniden 
yapılanması hala bir Batı öyküsü gibi duruyor 41
41 Mark Mazower, Governing the World, Allen Lane, (2012), 88. 

Batı öyküsü; Napolyon.un kurmak istediği düzene tepki olarak Viyana Kongresi sonrası Avrupa Uyumu, ona tepki olan Milliyetçilik ve Enternasyonalizm (Uluslararasıcılık) ile yol aldı. Karl Marx, emekçileri bir araya getiren bir 
dünya hayal etti. Liberaller ve iş dünyası serbest ticaret ve sanayinin yayılmasını istedi. Bilim insanları, teknik bilgiyi yayacak ve insanlığı bir araya getirecek yeni evrenseller diller hayal etti. 20. yüzyılda uluslararası politikaya beş büyük fikir hâkim oldu 42; 
42 Steven Weber, Bruce W. Jentleson, The End of Arrogance: America in the Global Competition of Ideas, Harvard University Press, (2010), p141. 

- Barış, savaştan daha iyidir. 

- Hegemonya güç dengesinden daha iyidir. 

- Kapitalizm, sosyalizmden daha iyidir. 

- Demokrasi, diktatörlükten daha iyidir. 

- Batı kültürü diğer kültürlerden daha üstündür. 

 Bugün insanlığın yüz yüze geldiği sayısız kötülüklerin, toplumsal-ekolojik yıkımların temelinde olan Kapitalizm.in ideolojik silahı ve meşrulaştırma aracı olan sosyal bilimler; sömürüyü, yağma ve talanı yok sayma işlevi edindi. Sosyal bilimler, 19. yüzyıldan itibaren Batı toplumlarının yapılarına vücut veren; 

 - Kapitalist üretim biçiminin çelişkilerini örtbas etme, 

 - Batı.nın Doğu karşısında elde ettiği üstünlüğe teorik çerçeve teşkil etme, 

 - Batı dünya egemenliğini meşrulaştırma işlevi ile karşımıza çıktı. 

 Sonuç, modern sonrası atık toplum ve ütopyaların sonu ya da distopya dünyasıdır. İçinde yaşadığımız dünya tam anlamı ile distopik bir ortamdır. Bu da -Ne için mücadele edilecek? sorusunu ortaya çıkarmaktadır. Modern dünyanın olumsuzluklarından arınmak ve geleceği yeniden yazmak için sosyal bilimcilere büyük iş düşüyor. 

 Kapitalist çürüme kültüre de yansımıştır; burjuvazinin ekonomik ve siyasi 
mekanizmaları çürüme içinde; felsefe, edebiyat ve sanatı iflas etmiş durumdadır. Acı içindeki hayatta kültürel anlamda bir kış uykusu vardır. Bunun iki istisnası politika ve din.dir. Dinsel inanç gittikçe slogan haline gelirken, gücü artmakta ama sağduyu kaybolmaktadır. Dua okuyan ve ibadet edenler artmış ama din cahillerin elinde kalmıştır. Toplumsal oluşumu ileri taşıyacak yeni bir toplumsal organizasyona öncelikle ihtiyaç var. Büyük bir değişime ihtiyacımız var ama bu değişim ancak devrimsel nitelikte olabilir. Bu devrimin düşünsel hazırlığı için yani küresel ekonominin dönüşümü ve insanın kendi geleceğini şekillendirmesi 
için tamamen yeni bir düşünce sistemine gerek var. 

 ABD, 1840.larda İngiltere.nin yaptığı gibi 1940.larda serbest ticaretin ideolojik 
liderliğini yapmaya başladı 43.
43 Josef Joffe, The Myth of America’s Decline: Politics, Economics, and a Half Century pf False Prophecies, Liveright, (New York, 2013), 352. 

 ABD bugüne kadar uluslararası örgütlerdeki etkinliği ile dünya siyaseti kadar ekonomisine de yön verdi. Dünya pazarlarını istediği gibi paylaştı, parayı kontrol etti, kuralları kendine göre koydu ve ekonomiyi baskı aracı olarak kullandı.  

Kapitalizmin çöküşü ile birlikte yeni uluslararası düzen ABD.nin hegemon rolüne rakip kurum ve eğilimler ortaya çıkardı. Tıpkı, II. Dünya Savaşı sonrasında Bretton Woods kurumları (IMF, Dünya Bankası, GATT) ile yeni bir ekonomik düzen oluşturulması gibi şimdi de standart güç ile dünya kaynaklarının nasıl sahiplenileceği nin kuralları yazılıyor. 

 Şu anda ABD Kongresi.nde 21. yüzyılda uygulanacak daha yüksek ve geçmişten daha korumacı ticaret standartları üzerinde çalışılıyor. 

AB Ticaret Komisyonundan Cecilia Malmström de geleceğin küresel kurallar için altın standartlar oluşturacağını söyledi. Batı yüzyıllardır kendi jeopolitik pozisyonunu muhafaza etmek için hep altın standartlar koymaya alışkındır. Çin, Rusya ve Hindistan da kendi standartlarını koymaya çalışıyor ve standart patlaması yaşanıyor. Yarının tercih edilen standartlarını koyanlar hem büyük ekonomik sıçrama yapacak ve jeopolitik olarak bundan en çok faydalanacak. ABD, artık küresel sermaye ve özelde Wall Street ile ilişkilerini yeniden gözden geçirmeye çalışıyor. 

 21. yüzyılda standartlar savaşını kimin kazanacağı henüz belli değil, ancak bunu yazanlar jeopolitik olarak vasıtalar edinmiş olacaklar. Dünya yeni bir ekonomi teorisi ararken, bugünün akademik teorileri tehlikeli oldukları ölçüde yetersiz ve arkasındaki düşünsel varsayımlar yanlıştır. Sonuçta ABD hegemonyasını meşru kılacak düzeni, fikir çerçevesini ve güç kategorilerini bize enjekte etmektedir. Gerçek bir teori Batı merkezli değil, Batısı diye bir ayırım olmayan dünya üzerinden kendi özel koşulları içindeki aktörlerin ve coğrafyalar ın gerçekleri üzerine kurulmalıdır. Büyük hikâye kimin dünya hükümetini kuracağı değil, çok taraflılık içinde ekonomi ve politiğin nasıl bir araya geleceği, insanların ve insanlığın güvenlik sorunlarının devlet çıkarları öne çıkmadan kolektif bir şekilde nasıl çözüleceğidir. 

 Dijital çağda gerçeğini yitirmiş mutluluk.. 

 Şimdi yeni bir çağın başındayız ve Batının üstünlüğü sona ererken, gelecek konusunda tahminler yapılıyor. Tüm uygarlık değerlerinin ve toplumsal yapının yerle bir olacağı dönemin yani sonun başlangıcındayız. Şimdilik bize düşen 2045.e kadar olan döneme iyi çalışmak; ulus-devlet yapılarımızı korurken, eşitsizlikleri gidermek, halkın refahını artırmak; sadece ülke çıkarlarına dayalı politikaların yanında küresel ısınma, terörizm gibi küresel tehditlere karşı evrensel çıkarları da koruyacak bir anlayış birliği ile küresel yönetişimi 
kuvvetlendirmek, böylece; geleceğin savaşlarını önlerken, kaynakların daha çok savunma dışı güvenlik konularına harcanmasını sağlamak ve bu alanlarda uluslararası işbirliğini artırmaktır. 

Etrafını saran şiddete ve hukuksuzluğa rağmen eğlenmeye devam eden kitleler, 
kapitalizmin daha çok para isteyen aç gözlülüğüne teslim olmuş durumdalar. Bu yeni dönemi beklememeli, yazmalıyız. Dünyanın geleceğinin yeniden yazıldığı bir dönemdeyiz. III. Dünya Savaşından sonra yani 2050 sonrasında muhtemelen teknoloji ağırlıklı bir dünyada yaşayacağız. İnsanlar beyinlerine yerleştirilen çipler vasıtasıyla, küresel bir kontrol mekanizmasına bağlanacak, düşüncelerimiz okunacak. Gelişmiş robotlar hayatımızın doğal bir parçası ve özel asistanımız olacak. Okula ve işe gitmek kavramı kalkacak, bütün bunlar teknolojinin yardımı ile mekân ve zaman kavramı olmadan yerine getirilecek. 

 İnsana gelince.. İnsanlar gelecekte; idealist ama sinik, ifade ettikleri ve gerçek 
kişilikleri çok farklı, sosyal ağlar ile irtibatlı ama yalnız ve kişisel özgürlüklerine düşkün olacaklar. Tarihin bir sonraki aşaması, sadece teknolojik ve örgütsel dönüşümler değil, insan bilinci ve kimliği üzerinde de temelden etki eden dönüşümler içerecektir. Üstelik bu dönüşümler o kadar temelden olacaktır ki, bizzat “insan” kavramını bile sorgulatacaktır. İnsanı başka bir tür yaratığa çevirebilecek bilimsel projeler hızla devam ediyor. Ölüme çare bulamayan insanoğlu ölüm fikri ile yaşamayı öğrendi. Bazılarına göre ölüm hala kaçınılmaz 
bir kader değil sadece teknik bir problemdir ve bir çözümü vardır. Bilim insanlarının en önemli projesi, insanlığa ebedi yaşamı sunmaktır. 

İnsan doğası ve toplumun anahtarı içgüdüler, arzular veya rasyonellik değil; uzun aile hayatı boyunca yaşadığı baskı ve duygu karmaşası sonucu faydacı ego psikolojisi temelli düşüncenin ideolojik ağa temel teşkil etmesiydi. İnsan doğasının merkezindeki bu güdü temel olarak; devlet anlayışı, sosyal yapı ve kültüre de etki etmektedir. Devletin zulmedici kolu altında yaşarken başka insanları ve sevilmeyi umursamamak ya da özgür olmak ve herkesi sevmek, işte bu kavşaktayız. Dünya düzeni, ekonomi, toplum, aile için olduğu kadar 
insanoğlunun yeni yaşam biçimi için de bir Rönesans dönemine başlamak zorundayız. Adalet, eşitlik ve özgürlük temelli bir dünya düzeni için yeni bir evrensel toplum sözleşmesine ihtiyacımız var. Gerçek bir siyaset ve hukuk düzeni için demokrasinin sorunlarını çözmeli, zorlama ve şiddet yöntem ve araçlarına başvurulmasının önlemeliyiz. 

İnsanlık tarihin geldiği eşik sonraki adımın ne olması gerektiğine karar vermektir. Dünya, nereye gittiklerini bilenlere aittir. İnsanlar, dünyaya sonsuz olasılıklar içeren bir yer olarak bakmayı hala öğrenememiştir. Keşifler çağının henüz daha en başındayız. Hala keşfedilmeyi bekleyen muazzam bir sevgi menüsü var önümüzde ve bunu yapamadığımız sürece pek çok duygu ziyan olmaya devam edecek. Modern dürtüler insanları daha geniş bir yaratıcılığa çağırıyor. Dördüncü Sanayi Devrimi ile birlikte insanların temel ihtiyaçları için 
çalışmak zorunda kalmayacağı, zamanını daha çok sevgi ve mutluluğa ayıracak yeni bir sosyal ve ekonomik sistem hayal etmeliyiz. 

 Her yeniçağ, yeni bir kahraman gerektirir. Başarılı bir meslek hayatı artık kimseyi kahraman yapmaya yetmiyor. Din hala bazı coşkulu takipçilere sahip olsa da din adamı olmayı pek az kişi seçiyor. Karizmatik ve devrimci lider tipine büyüyen bir kuşkuyla bakılıyor. Alçak gönüllü kahramanlar konusunda kıtlık çekilmiştir. Karşı kahramanlar bunun için icat edilmiştir. Yapılması gereken geçmişten ders alarak, tek tek bireyleri mutluluğa, halkları ise sömürü ve baskıdan uzak bir düzene götürecek temelleri tespit etmektir. 

Bunun için tüm insanlar için ortak bir iyi olduğunu düşünmek, insanın bu ortak iyi için ortak bir mücadele ve dayanışma geliştirme gücüne de inanmak gerekir. Bu aynı zamanda insanın kimi olmazsa olmazlarının olduğuna, yani insanın ne olduğuna karar vermekle de ilgilidir. Ortak bağların olmaması ya da zamanla unutulması çürüme yapmakta, başlangıçtaki erdemlerini kaybetmektedir. 

 Gerçekle bağlantısını koparmış, birbiriyle göz teması kuramayan, duyguyla 
biçimlenmiş bir beden diline sahip olmayan ve birbirine sarılamayan bir nesil için gelecek tehlikelerle doludur. Geçmişte, bugünkü yüzeysel, sentetik bir mutluluktan çok daha fazlasına sahiptik. Hayalleri, arzuları, korkuları ve desiseleri olan ve istediğinde silemediğimiz-ekleyemediğimiz, sıklıkla seçemediğimiz ve en önemlisi de gerçek, yaşayan, nefes alan insanlardık. Şimdi, güdümlü, araçsallaşmış, cilalı imajların ardında gizli bölgeler gibiyiz. 

Gerçeğe dayanamayan bir zaman, mekan içinde hakiki bir olaya, duruma dahil olamadan dijital bir evrenin sanal akışında sürüklenip duruyoruz. Dijital çağın mutluluğu da mutsuzluğu da hakikatini yitirmiştir ki, bu durum mutlu ve mutsuz olmaktan daha hayatidir 44. 
44 Ahmet İlhan, Dijital Çağ ve Mutluluk Halleri, Doğu Batı Düşünce Dergisi, Dijital Çağ, Yıl: 21, Sayı: 86, Eylül-Ekim 2018, 109. 

 Sonuç; Altıncı büyük yok olma ve Evrenin sırrı.. 

2150 sonrasının senaryoları mı? Dünyada son 540 milyon yılda beş büyük yok olma (en son 65 yıl milyon önce) yaşandı yani tüm canlılar doğal bir felaket sonrası öldü. Birinci dünya; göktaşı, ikincisi; buzul çağı, üçüncüsü; sel ile yok oldu. İncil ve Kuran.da yeni kıyametin işaretleri ortak bir şekilde ifade edilmektedir; büyük bir deprem. Yeni yok olmayı bir asteroit çarpması veya büyük bir volkan patlaması tetikleyebilir. 2056.de büyük bir asteroit çarpması bekleniyor. Okyanuslar gittikçe buharlaşmakta ve bu tabaka güneş ışıklarını 
örtmektedir. Aşağıda hapsolan ısının neden olduğu aşırı sıcaklar zamanla her yeri kavurmaya başlayacaktır. Geriye kavrulmuş ve paslı bir dünya kalacaktır. Güneş %40 daha parlak hale gelecek, dünyada geride kalan her şey yanarak kül olacaktır. Bu yüzden gittikçe daha sıcak bir dünyada yaşam mücadelesi veriyoruz 45. 
45 National Geographic, Akıbetimiz, 26 Şubat 2011, 11.45. 

Evrenin yüzde 98.i görünmezdir. Evrenin kütlesinin sadece yüzde 4.ü insanları, 
yıldızları ve gezegenleri oluşturan atomlardan meydana gelmektedir. Evrenin yüzde 23.ünü esrarengiz “karanlık madde”, yüzde 73.ünü ise karanlık enerji oluşturuyor. Evren, fiziksel kozmoloji kapsamında maruz kaldığı hızlı genişlemeden dolayı “şişmiş” bir yapıdadır. Ancak, Evrenin yapısı ile fizik kanunları bir araya geldiği zaman, ortaya çıkan “quantum teorisi” evrenin bir yerlerinde geçmişin sonsuz defa tekrarlandığı bir alan olduğunu öne sürüyor. Yani evrenin bir yerlerinde, sonsuz sayıda siz varsınız. Bu kozmolojinin küçük, kötü sırrıdır. 

Işık yer çekimini, yer çekimi de zamanı kontrol ettiğine göre yer çekimini kontrol ederek zamanda yolculuk yapabiliriz. Eğer zamanda yolculuğu başarabilirsek, 13 milyar yıl geriye gittiğimizde Büyük Patlama.ya dönmüş olacak ve evren ile ilgili çok önemli sırları ortaya çıkaracağız. Belki de o yıllara kadar çaresi bulunmaz bir virüs ya da bir göktaşı altıncı yok olmaya neden olacak, insan hayatı bitecek, belki de bazılarımız evrende yeni bulunan bir 
dünyaya kaçma fırsatı bulacak. Belki de uzayda bulunacak yabancı bir uygarlık veya yeni bir dünyanın bulunması, gittikçe ölümsüz hale gelecek insan hayatının demografisini kökten değiştirecek. 

Dijital çağın getireceği dönüşümlere bağlıdır. Bugünün yapay zeka/süper zeka 
çalışmaları, Sanayi 4.0 konusunda yapılan atılımlar, günümüz makinelerinin akılları konusunda yeni düşünce biçimlerinin gündeme gelmesine yol açabilir. Şimdi yeni kuşak bir insan modeline geçiş aşamasındayız. Bu geçiş; 2150 sonrası için insanın kimliği, sosyal etkileşimleri yanında literatür ve eğitimden, iş ve sağlığa yaşam tarzında da kökten değişimlerin habercisi olabilir. Bu dünya, akıllara aşırı iletişimin getirdiği anonimlik, büyük gürültü, post-panoptizm (yeni gözetleme biçimleri, büyük göz) gibi dijital gelişmeler yanında 
video kaydeden protez göz, saatte 40 km. hızla koşan biyonik bacak, drone ile pizza teslimatı, sağlığınızın uzaktan kontrolü (vücut ısısı, kan şekeri, kalp atışları vb.) gibi yeni teknolojilerle insan hayatını temelden değiştirebilir 46. 
46 Oto, a.g.e., (2018), 82. 

 Dijital ortam çevrimiçi bir dünyada tüm insanları birbirine daha yakından 
irtibatlayabilir. Dijital çağda asıl soru şuradadır; insan, insan kalmakta ısrar edecek mi? İnsan sonrasından bahsetmek böyle bir ısrarın göstergesidir. İnsan çağı artık geçip gitmiştir 47. 
47 Nil Göksel, Gelen, Doğu Batı Düşünce Dergisi, Dijital Çağ, Yıl: 21, Sayı: 86, Eylül-Ekim 2018, 141. 

Buna tanrı-insan, ölümsüz insan da dâhildir. İnsan; oluşa katılmayı, ağa bağlanmayı, şeylerle etkileşime girmeyi yani „olmayı. seçecek. Tanrı, her şeyi başlatmak için sadece „Ol!. demişti. Kutsal kitapların insanlık tarihi ile yazdığı pek çok şey bilim tarafından doğrulanmadı. Adem in altı bin yıl önce dünyaya indiği, dünyanın düz olduğu, kıyametin saati ile ilgili öngörüler geçersiz hale geldi. Ama insanlık bilim yolu ile en başa, tanrıya dönebilir. 

Nasıl mı? 

Bu daha çok felsefenin ve metafiziğin konusu. Onları da başka bir makaleye bırakalım.. Ama evren ile ilgili bir sır daha verelim; her şey Akıl.da çünkü Tanrı orada saklı. Aklımız her şeyi anlamakta sınırlı kabiliyete sahip değildir, yapmamız gereken şey hep sorgulamak yani aklımızı sınırlarını zorlamaktır. 

 Uluslararası düzenin kurallarını, kapitalizme ve moderniteye alternatif bir sistemi kurgulayarak yeniden yazmalıyız. Bu yüzden, siyasi yetkilerin sınırlanması, zenginliğin daha eşit dağıtılması, devlet yetkileri ve gelirlerinin nasıl kullanılacağı ile ilgili yeni bir sosyal sözleşmeye, yeni bir devlet anlayışına ihtiyaç var. Böyle bir düzen için önce Batı haricindeki diğerlerinin yükselmesi ve sistemde adil bir pay sahibi olması bir başlangıç ve denge dönemi olabilir. Bu da ancak Batı dışındakilerin de her alanda ve daha fazla kurumlaşması ile vücut 
bulabilir. Burada aklımıza şu soru gelebilir. Türkiye için gelişen küresel şartlar içinde en uygun geleceği kim yazacak? Çünkü bunu biz yazmazsak, başkalarının hikâyesine uyum sağlayacağız. Geçmişte tüm devrimsel değişimlerin düşünce alt yapıları bir profesör ve iki doktora öğrencisi ile başlamıştı. 

Futurist konularda Gönüllü olarak çalışmak isteyen öğrencilerimiz ya da araştırmacılarımız bana Şahsen başvurabilirler. 


***

Dünyanın Geleceği.. BÖLÜM 1

Dünyanın Geleceği..  BÖLÜM 1 




Prof.Dr. Sait Yılmaz 
07 Ağustos 2019 



“Evrenin en Anlaşılmaz Özelliği, Anlaşılabilir Olmasıdır.” 

Albert Eistein 

 Giriş.., 

 Çoğumuz hayatın günlük akışı içinde bizim için önemli gördüğümüz bazı şeylere odaklanmış durumdayız. Örneğin bugünlerde kimisi üniversite seçme sınavı sonuçlarına kimisi futbol takımının yeni transferi ile ilgili haberlere dikkatini vermiş durumda. Biraz daha büyük resimden bakarsak, „Ülkede neler oluyor, nereye gidiyoruz?. endişesi başlıyor. 

Yarınlarımızdan çocuklarımızın geleceği için korkuyoruz. Ama daha da büyük ölçekten bakarsak „Dünya nereye gidiyor?. sorusu pek ilgimizi çekmiyor. Hâlbuki farkında değilsiniz ama insanlığın tarih yolculuğu içinde çok önemli bir dönüm noktasındayız. 

 NATO.da iken bir İngiliz araştırma ekibin raporunu okumuştum. Şöyle diyordu; 
dünyanın var olması ve yok olması arasındaki süre 365 gün kabul edilecek olursa şu an 27 Aralık akşamı 18.00.deyiz. Bu zaman zarfında petrolün bulunması ve tükenmesi arasında geçen süre ise sadece 2 saniyedir. Tarih hem sona yaklaşıyor hem de oldukça hızlandı. İnsanoğlunun birikimi olan politika, felsefe, ekonomi, sanat, din ve bilim gibi kavramların hepsi devrimsel bir değişimin arifesinde. Son 250 yıla damgasını vuran Batı medeniyeti ve 
modernite.nin dönemi bitiyor. Modernite.nin büyük anlatısı (ütopyası) bitti, elimizde onun artığı (distopyası) kaldı. 

 20. yüzyıla girerken hiç kimse bu yüzyılın iki büyük dünya savaşına yol açacağını, Sovyetler Birliği ve Çin.in yükselişini, sömürgeci imparatorlukların sona ereceğini, teknoloji ve bilgi devriminde ortaya çıkacak yenilikleri öngörememişti. Hiçbir yüzyıl takvimin gösterdiği ilk yılında başlamaz. Örneğin 19. yüzyıl 1800 yılında değil, 1789.da başlamıştı. 

Fransız Devrimi sonrası Avrupa.da yaşanan güç çekişmelerinin neden olduğu sömürgecilik ve emperyalist politikalar dünya olaylarına damgasını vurdu. 20. yüzyılı başlatan ise 1870.de Alman Birliği.nin kurulması oldu ve sonrasında yaşanan güç çekişmeleri iki dünya savaşına yol açtı. 

21. yüzyıl ise çok ilginç bir şekilde aynı yıla rastlayan üç önemli gelişme ile 1989.da başladı. Bu üç gelişmeden ilki olan Sovyetler Birliği.nin çöküşü, dünyadaki güç dengesini ve güvenlik ortamını değiştirdi. İnternet ve haberleşme teknolojisindeki gelişmeler küreselleşme olgusuna ve bugün yaşadığımız bilgi çağına vücut verdi. Diğer gelişmesi ise klonlama ve gen terapisinde yaşanan gelişmelerdir. Birinci Dünya Savaşı ilk defa zehirli gazlar kullanıldığı için kimyacıların, İkinci Dünya Savaşı ise füzeler ve nükleer silahların kullanılması nedeni ile fizikçilerin savaşı olmuştu. Üçüncü Dünya Savaşı ise insan benzeri (insan-makine) yapıların savaştığı biyo-teknolojinin savaşı olacaktır. 

 Devlet, aile, kapitalizm, ticaret, toplum, üniversite gibi kurumların modası geçiyor. Şimdi süper-modernite zamanı yani tarih yeniden yazılacak. Peki, tarihi kim yazacak? Yeni insan yaşamının standartlarını kim belirleyecek? Yeni yaşam biçiminde ahlak, hukuk, çalışma, eğitim, sağlık, erkek-kadın, aşk, mutluluk ilişkilerinin yeri ne olacak? 

Halen prototipleri geliştirilmiş olan geleceğin dünyasının teknolojileri hayatımıza nasıl yön verecek? 

İşte bu makalede bunlara yer vereceğiz. İlk büyük kırılma 2040.da büyük savaşların sonunda olacak, geçiş dönemini müteakip 2070 sonrasındaki yeni dünya düzeninde bugünkü insanın yerini, insan 2.0 alacak. Elimizde 2150 sonrasını bekleyen güçlü senaryolar da var. Bütün bunları okumadan geleceğinize ve çocuklarınıza yatırım yapmayın. 

 Tarih Yolculuğunun Neresindeyiz? 

 İlk insanın (Homo Sapiens) ortaya çıktığı 70 bin yıldan öncesinden beri insanlar 
yiyecek ararken bir yerden başka yere göç etti. İlk uygarlıklar yiyecek ve su için büyük nehirlerin etrafında kurulmuştu. İlk Tarım Devrimi, insanlığın elindeki toplam gıda miktarını arttırdı. Çiftçilik, büyük ölçekli siyasi ve sosyal sistemlerin kurulmasına yol açtı. Her yerde ortaya çıkan yöneticiler ve seçkinler, köylülerin emeğiyle üretilen fazla gıdayla beslenip, çiftçileri boğaz tokluğuna mahkûm ettiler. El konan bu yiyecekler, siyaseti, savaşları, sanatı ve felsefeyi canlandırdı. Altı bin yıl önce Mezopotamya.da başlayan ve dünyanın diğer bölgelerine de yayılan Kentsel Devrim, yoğun tarım için sulama ihtiyacı ile birlikte ilk 
mühendislik projelerinin doğmasına yol açtı. 

Babilli matematikçiler; çarpma, bölme, kare, küp, Pisagor üçlüleri gibi matematik işlemlerini kullanmaya başladı. Antik Yunan kültürü, Batı medeniyetlerinin temeli olarak kabul edilir. Roma İmparatorluğu üzerinde olduğu gibi Avrupa kültürü için de çok büyük etkisi vardır. Platon ve Aristoteles gibi kadim Yunan âlimleri, başta felsefe ve siyasal rejimler başta olmak üzere insanlığın düşünce sistemine çok önemli etkiler yaptı. M.Ö. 5. yüzyılda 
Yunanlılar otonom devletlerden ilk uluslararası toplumu oluşturdular. Roma, ilk çağın en büyük ve en güçlü imparatorluğudur. Romalılar, (devletler yerine) halklar arasında ilk uluslararası hukuk sistemini kurdular. Roma İmparatorluğu askeri teknoloji, denizcilik teknolojisi, çimento kullanımı, su kemerleri gibi birkaç teknolojiye bağlı olarak büyümüştü. 

Orta Çağ.da krallar, kendilerini Tanrı ya da onun yeryüzündeki temsilcisi ilan ettiler. Topraklarını işleyenler; asiller ve savaşçı çeteleri tarafından sindirildiler. Kaleler, tapınaklar, anıtlar inşa edildi. Bu esnada dünyanın diğer ucu olan Çin.de imparator, insanlığın tamamına yayılan mutlak ve evrensel bir siyasi ve kültürel hiyerarşinin zirvesinde kendini görüyordu. Avrupa ile Çin arasındaki bölgenin büyük bölümünde ise, İslamın kendine özgü evrensel dünya düzeni kavramı egemendi 1. Yedinci yüzyıldan itibaren üç kıtaya yayılmaya başlayan İslamın evrensel düzen modeli, tüm dünyayı Peygamber Hz. Muhammedin mesajıyla uyum içine sokulmuş üniter bir sistemde birleşene dek, inançsızların yaşadığı tüm bölgelere verilen ad ile “Darülharb”a yayılmayı hedefliyordu. 

1 Henry Kissinger, World Order, Penguin Books, (New York, 2015), 15. 

Orta Çağ.ın başında Batı Uygarlığı, kendi kendine yeterli malikânelerin etrafında 
organize olmuş, tamamen tarıma dayalı, ticaret veya sanayisi olmayan bir ekonomik sisteme sahipti. Ortaçağ boyunca insanlar feodal sınırlar, kaleler, şehirler içinde yaşıyordu. Avrupada devlet ve toplum düzenini etkileyen üç dönüm noktası oluştu; 

 - Protestan Reformu, 

 - İtalyan Rönesansı, 

 - Aydınlanma. 

14. ve 16. yüzyıldaki İtalyan şehir devletleri uluslararası toplumda bankacılık, ticaret, kültür ve sanatsal uyanış (Rönesans) için bir model yarattı. Rönesans İtalya.sı; egemenlik yetkisinin dini otoriteden laik yetkililere, yerelden merkezi otoriteye geçmesi ile ilk devlet düzenini yarattı. Protestanlığın yayılması, Kilise.nin otoritesinin zayıflamasını sağladı. 1648 yılında Katolik ve Protestanlık arasındaki 30 yıl süren savaşları bitiren Westfalia Antlaşması ile bağımsız devletler sistemi kuruluyordu. Evrensel bir yönetim yerine, her bir devlete kendi 
toprakları üzerinde egemenlik hakkı tanındı. Batıda, kilise yani din nihai bir meşruiyet kaynağı olmaktan çıkmıştı. Kilise ancak bu tarihten sonra bilgiye ve bilime dost olmaya başlamıştır. Avrupa, kendi çok devletli düzenini kurarken, Osmanlı İmparatorluğu bunu bir düzen değil, Batıya doğru yayılmak için istifade edilecek bir bölünme kaynağı sayıyordu. 

 Avrupa tarihinin dönüm noktası olan 1789.daki Fransız Devrimi ile monarşik 
yönetimlerden medeni haklara saygılı yönetim anlayışına dönüşüm başlamıştır. Kralların kutsal haklarının yerini, „Halkların Kutsal Hakları. aldı. İnsanlar kan bağlarını keşfetti ve uluslara bölündü. Ulus-devlet anlayışı, dünya sisteminin merkezine oturdu. Ulus-devletin ortaya çıkması, milliyetçilik akımının da gelişmesine yol açtı. Bu kavram, 1715 yılından itibaren İngiltere.de daha çok ulusal bilinç, ulusal karakter anlamında kullanılmaya başlanmıştı 2. Modern devletin başlıca ilkeleri; egemenlik, eşitlik ve toprak bütünlüğüdür. 
2 Onur Öymen, Ulusal Çıkarlar: Küreselleşme Çağında Ulus Devleti Korumak, Remzi Kitabevi, (İstanbul, 2005), 33-34. 

Bugünün dünyası büyük ölçüde moderndir. Modern dünya düzenin temeli, BM 
Sözleşmesinin ruhuna uygun şekilde; devletlerine egemenliğine ve toprak bütünlüğüne saygı, iç işlerine müdahale etmeme prensiplerine dayanmaktadır. Westfalia mantığına uygun bu düzene, son yıllarda Batının başka ülkelerin iç işlerine müdahale hakkı veren Liberal Düzen anlayışı meydan okumaktadır. 

19. yüzyılın siyaset ve ideolojisini; Fransız Devrimi, ekonomik tarihini ise önemli 
ölçüde Sanayi Devrimi belirledi 3
3 Eric J. Hobsbawm, Devrim Çağı 1789-1848, Çev. Bahadır Sina Şener, Dost Kitabevi Yayınları, (Ankara, 2005), 63. 

İngiltere.de 1725 yılı civarında başlayan yeni Tarım Devrimi; yiyecek üretimi, elli yıl sonra 1775.deki Sanayi Devrimi ise fabrika üretimi ile alakalıydı 4. 
4 Carroll Quigley, A History Of The World In Our Time, MacMillan, (1966), 16. 


Sanayi Devrimi ile Batı dünyası, kendisini feodal ve dini etkiden kurtardı. 
Geçtiğimiz 250 yıl boyunca besinimizi çoğunlukla şehirlerde çalışarak sağladık. Bu süre atalarımızın avcı ve toplayıcılıkla geçirdiği on binlerce yılın yanında çok az bir süredir. Küresel gücün merkezi, 1759 ile 1850 yılları arasında Avrupa.ya kaydı. Hâlbuki 1770.de Avrupalıların, Müslümanlara, Hintlilere ve Çinlilere karşı belirgin bir teknolojik üstünlüğü yoktu. Avrupa mucizesinin altında yüzyıllar boyunca çeşitli olayların bir araya gelmesi ile oluşan güç kaynaklarındaki dev büyüme oldu. 

Avrupa.nın böylesi bir potansiyeli geliştirmesinin altında modern bilim ve Kapitalizm yamaktadır. Kırılma noktası, 1492.de Kolomb.un İspanya.dan Batıya doğru yelken açarak, Doğu Asya.ya giden yeni bir yol arama macerasına giriştiğinde gerçekleşti. Modern Avrupalılar için imparatorluk kurmak bilimsel olduğu kadar emperyal bir projeydi. Avrupalı fatihler, edindikleri yeni topraklara ait bilgiler konusunda yerel halktan bile daha donanımlı olabilmeyi becerdiler. 

Bu sayede onları yönetebildiler ve kaynaklarını sömüre bildiler. Bunu 
yaparken yerel halkı, onların da yararına çalıştıkları konusunda inandırabildiler. Tam üç yüz yıl boyunca Avrupalılar, keşfedip fethettikleri yerlerden edindikleri zenginlik ve başardıkları bilimsel ilerlemelerle Asya.yı aralarında bölüştüler. Avrupalı olmayan kültürler ancak 20. yüzyılda gerçekten küresel bir vizyon edinebil diler. 

İngilizce konuşan iki büyük güç, 250 yıldır dünyayı yönlendirmektedir. İngiltere ve Amerika bunu daha çok Kapitalizm yolu ile yaptı. Bu sadece ticari avantajlar değil diğer ülkelere kendi geleneklerini ve modernite yi taşıma imkânı da sağladı. Modernitenin temel unsurları tartışmalı olsa da genellikle; genellikle devlet olmayı, endüstriyel ekonomi, Kapitalizm ve sınıf sistemini kapsar. Aydınlanma döneminde, liberalizm ve modern devlet anlayışı, modernitenin temel dayanakları oldu. Liberalizm ve modern devletin uyum sağlamasına milliyetçilik yardım etti. Ekonomik yönden ulusal pazarın ortaya çıkmasında;  ulus-devlet, vergi almak için vilayetleri ve yereli merkeze bağladı. Merkezileşme ve vergilendirme, liberalleri merkezci devletlerin yanında olmaya itti. Henüz Batı Uygarlığının önceki pek çok uygarlık gibi yoluna devam edip etmeyeceği, kendi içinde yeni bir çatışma dönemine girip-girmeyeceği belli değil. 

MODERN HAYATIN DEĞİŞMEKTE OLAN DİNAMİKLERİ.. 

Uluslararası düzen.. 

Uluslararası sistemde ne ülke içinde ne de dışında evrensel bir hukuk anlayışı yani adalet hiçbir zaman çalışmamıştır. Dünya ülkelerinin sınırları, olması gereken hukuk açısından geçersizdir. Çünkü bütün barış anlamları silahların gölgesinde ve adaletsiz bir şekilde yapılmıştır. Tek tek çıkar beklentisi içinde olanlardan oluşan devlet bürokrasisi, aslında mafyatik bir çeteden başka bir şey değildi. Geçmişten bugüne gücü elinde tutan önderler, siyasiler, elitler ve daha altta toplanan iş adamları ve bilgi yayıcıların esas görevi, geleneksele dayanan hınç mekanizmasının verimliliğini artırmak oldu 5. 
Özgür Taburoğlu, Felaketler: Yeryüzüne Teslim Olan Dünya, Doğu Batı Düşünce Dergisi, Yıl: 20, Sayı: 80, Mart, Nisan, Mayıs 2017, 51. 


Halk ise toplumsal katmanlara ayrılmıştı; tacirler, zanaatkârlar, orta sınıf imtiyazsızlar (burjuva), köylü, köle vb. Modern dönem devlet ve sınıf ilişkilerinin kökeninde „ özel mülkiyet. kurumu yatar. Mülkiyet hakkı ile birlikte bağımsız tüccar sınıfı ortaya çıktı. Böylece ekonomik ağ içinde bağımsızlık arttı. Tüccarlık ve sanat, uygarlık içinde bağımsız konumlar edindiler. 

 Modern dünya düzeninde, klasik devlet sistemi dokunulmazlığını sürdürür. Devletler, güç tekelini elinde tutarlar ve bu gücü birbirine karşı kullanma hazırlıklı olmalıdırlar. Sistemin bu bölümünde istikrar ve asayiş olmasının nedeni, buradaki güç dengesi ve statükonun korunmasının egemen devletlerin çıkarına olmasıdır 6. 
6 Robert Cooper, Ulus Devletin Çöküşü, Güncel Yayıncılık, (İstanbul, 2005), 34. 

Ancak, modern dünyanın teorik çerçevesi olan serbest pazar, hegemonya, Batı kültürü (Modernizm), barış ve demokrasi gibi kavramlar dünya politikalarında ve Amerikan dış politikasında 20. yüzyıldaki değerini önemli ölçüde kaybetmektedir. Modern dünyanın sonu gelmekte, onun temel birimleri olan devlet, kapitalizm ve sanayileşme derin kriz içindedir. Modern toplum elektriğe, iletişime, bilgi akışına bağlıdır. Belli bir süre bunu ortadan kaldırırsanız hastaneler, hava yolları, 
bankalar çalışmaz, gıdalar depolanamaz. Sonuç olarak, Modernlik henüz tamamlanmamış bir projedir. Modernlik projesinden geriye atık bir toplum kalmıştır 7. 
7 Mesut Hazır & Talha Deveci, Hayat Bir Distopyadır, Modernlikten Postmodernliğe Bir Ütopya-Distopya Dikotomisi İçinde Toplum, Doğu Batı Düşünce Dergisi, Yıl: 20, Sayı: 80, Mart, Nisan, Mayıs 2017, 113. 

Bugünkü dünyayı ABD.nin tek süper güç olduğu, tek kutuplu ve asimetrik güç 
dengesi içinde bir uluslararası düzen şeklinde tanımlıyoruz. Rusya.nın 2014 yılında Ukraynadaki savaşı ile birlikte Soğuk Savaş Sonrası dönem bitti. Tekrar büyük güçlerin mücadelesine yani jeopolitiğe dönüldü. Uluslararası düzenin evriminin aşağıdaki aşamalardan geçtiğini söyleyebiliriz 8; 
8 Sait Yılmaz, 21. Yüzyılda Neler Olacak? academia.edu.tr (06 Kasım 2013). 

- Yunan şehir devletleri (M.Ö.500-100), 

- Rönesans İtalyası (M.S. 1300-1500), 

- Westfalia Anlaşmaları (1648), 

- Milliyetçilik (1789), 

- Avrupa Merkezli Dünya (1650-1950), 

- Versay Anlaşmaları (1918), 

- Soğuk Savaş.ın İki Kutuplu Dünya Düzeni ve Küreselleşme (1950), 

- Tek Kutuplu Dünya (ABD Hegemonyası; 1990-) 

Soğuk Savaş.ın uluslararası düzeni, tarihte ilk kez birbirlerinden oldukça bağımsız iki güç kümesini yansıtıyordu; Sovyetler Birliği.yle ABD arasındaki nükleer denge ve Atlantik ittifakındaki iç denge. Avrupa.nın Amerikan nükleer korumasından yararlanabilmesi karşılığında ABD.nin üstünlüğü kabul edilmişti. Soğuk Savaş.ın bitişi Almanya.nın birleşmesi ve Doğu Avrupa.daki Sovyet kontrol sistemine tabi devletler kuşağının hızla serbest kalmasına yol açtı. Avrupa, bağımsız bir kimlik oluşturmaya koyuldu. Avrupa Birliği 2002 yılında ortak para birimi, 2004.te resmi bir siyasi yapı yarattı. Yeni yapı Westfalia dan vazgeçişi temsil ediyordu. 

Batılı güçler gelene kadar „Asya. anlamında bir sözcük yoktu ve bu kıtadaki yaklaşık 50 kadar devletin bir araya gelmesi ve bütünlük sağlaması için koşullar hiç oluşmamıştı. Ortak bir dini, hatta Batıdaki gibi kollara ayrılmış bir ortak dini bile olmamıştır. Etnik, dilsel, dini, toplumsal ve kültürel farklılıklar acı verici bir biçimde derinleşmiştir. Japonya hariç Asya, sömürgeci uluslararası düzenin kurbanı oldu. Mevcut bölgesel düzendeki değişimler kanlı oldu. 1970.lerden sonra belirginleşen Asya Kaplanlarının yükselişi, refah ve ekonomik dinamizmi ortaya çıkardı. Çin, 1979da rota değiştirerek, ideoloji dışı siyaset ve ekonomik 
reform politikası izlemeye başladı. Günümüzde ise biri Güney Asya.da diğeri Doğu Asya da iki güç dengesi ortaya çıkıyor. Ancak, dengeleyici özelliğini zayıf tarafa kaydırarak denge kurabilen bir ülkeye ikisinde de rastlanmıyor. 

Orta doğuda bir modernleşmeye çalışan devletlerin laik ve milliyetçi liderleri, Batının İslamcıları daha pratik bulması nedeni ile Arap sosyalizmi ve Sovyetlere yakınlaştı. Bu bölünmenin temelinde İslam vizyonu değil, ulusal çıkarlar vardı. 1980.lerden sonra ortaya çıkan İslamcılar, radikal grupları kullanarak Ortadoğu.daki düzeni dine dayanan, evrensel bir ilahi düzen ile değiştirme vaadinde bulunuyorlar. Siyasal İslam, Mısır.da olduğu gibi iktidarı ele geçirme ve hemen otoritesini kurumsallaştırma yolunu seçmişti. Arap Baharı ile Batının 
ılımlı İslam güçleri süratle radikalleşti ve vahşet görüntüleri ortaya çıktı. Orta doğuda etnik ve dini kimlikler üzerinden sahada iç ve dış pek çok güç mücadelesi devam ediyor. Kabileler, özerk milisler kendi halifelikler ini arıyor. 

Bugünkü devletlerarası ortam, kaba kuvvet ve gücün geçerli olduğu, gerçek ve geçerli bir hukuk düzeninin olmadığı, bir kaos ve düzensizlik ortamıdır. 21. yüzyıl dünya düzeninin yetersizliklerinin başında şu konular gelmektedir; 

 - Düzenin temel birimi olan ulus-devletin doğası kimlik sorunları ile hedef haline geldi; başarısız devletler, Afrika kıtası ve Ortadoğu gibi bölgelerin tamamlanmamış devletleri istikrarsızlık kaynağı olmaya devam ediyor. 

- Dünyanın siyasi ve ekonomik örgütleri birbirleriyle çelişki içindedir. 

- Büyük güçlerin en önemli meselelerde birbirlerine danışmaları ve işbirliğine 
girmeleri için etkili bir mekanizma bulunmamaktadır. 

Devletlerin başarısızlığı.. 

Devlet, yaklaşık 10 bin yıl önceye, Mezopotamya.da ortaya çıkan ilk tarım 
toplumlarına kadar uzanan eski bir sosyal kurumdur. İyi yetiştirilmiş bürokrasiye sahip devlet, Çin.de binlerce yıl varlığını sürdürmüştür. Büyük orduları, vergi toplama gücü ve geniş topraklar üzerinde egemenlik yetkesi uygulayan merkezi bürokrasisiyle modern devletin Avrupa.da ortaya çıkışı ise, daha yenidir ve dört-beş yüz yıl öncesine, Fransız, İspanyol ve İsveç monarşilerinin dönüşümüne uzanır. Böylece bugün de devam eden „devlet merkezli. uluslararası sistem başlamıştır. Bu gelişmeler sayesinde devletler; bürokratik, diplomatik ve 
askeri kurumsallaşmaya yöneldi. Devletlerin ellerinde bulundurdukları meşru güç tekeli, bireylerin Thomas Hobbes.un „herkesin herkesle savaşı. dediği şeyden kurtulmasını sağladı ama dünya ölçeğindeki çatışma ve savaşlara da temel oluşturdu. 

 Toplumun ihtiyaçlarının sağlanması, korunması ve idamesi devlet sürecini 
oluşturmuştur. Devletin belli başlı öğeleri; bir halk (nüfus), bu halkın üzerinde yaşadığı bir ülke veya toprak ve düzeni sağlayan ortak yasalardır. Devlete can (dinamizm) ve ruh veren insan toplumuna "ulus (millet)" denir. Kapitalizm ve ulus-devletin birbirine ihtiyacı vardı ve bu da daha önceden var olan ideolojik ve askeri ağlara eklemlendi. Böylece Weberin „devlet. tanımına gelindi; belirli bir coğrafi alanda asker ve polisi kontrol eden örgütlenme. Alman sosyolog Max Weber (1864-1920), I. Dünya Savaşı sonrasındaki kaotik ortamda devlet.in 
tanımını şu şekilde yapmışt 9
9 Hans. H. Gerth & C. Wrights Mills, Max Weber Sosyoloji Yazıları, Çev.: T.Parla, Hürriyet Vakfı, (İstanbul, 1993), 79. 

“Devlet, bir ülke üzerinde meşru güç kullanımı tekelini başarı ile elinde bulunduran yapıdır”. Weberin devlet konsepti; hiyerarşi, rutin süreçler ve rasyonel normlar üzerine kurulmuş bürokratik kurumların rollerini vurguluyordu. 

 Soğuk Savaş.tan bu yana, zayıf ya da başarısız devletler, uluslararası düzen için en önemli sorun haline geldi 10
10 Chester Crocker, Engaging Failing States, Foreign Affairs, 82-5, (2003), 32-45. 

Siyasal küreselleşme, eskiden uluslararası sistemin temel aktörü olan ulus-devletin üstünlüğünü sarsmış ve ulus-devleti, yetkilerini başkalarıyla paylaşmaya mecbur bırakmıştır. Öte yandan, kimlik sorunlarının dış politikada bozucu unsur olarak kullanılması birçok ülkede iç istikrarı olumsuz yönde etkilemeye devam ediyor. 21. yüzyıl dünyasında zayıf ve başarısız devletlerin sayısı güçlü olanlardan daha fazladır. Daha zayıf, başarısız olmakta olan ve başarısız devlet sayısı yüzyıl öncesine göre iki katına çıktı. Bu hassas devletler, dünya nüfusunun çoğunluğunu temsil ediyor 11
11 Sait Yılmaz, Başarısız Devlet, academia.edu.tr, (Nisan 2019). 


Bu devletler, aynı zamanda pek çok fırsatçı devletin, devlet dışı aktörün (silahlı gruplar, özerk bölgeler, siyasi akımlar) hedefinde dirler. Başka devletlerin ve silahlı grupların koalisyon halinde saldıracağı bir av 
haline gelen başarısız devletlerin toprakları 21. yüzyılın savaş alanları ve kriz bölgeleridir 12. 
12 Arch Puddington, Freedom in the World 2009: Setbacks and Resilience, Freedom House, (January 2009), 21. 
http://www.freedomhouse.org/uploads/fiw09/FIW09_OverviewEssay_Final.pdf. 

 1990.larda başlayan yeni güvenlik çalışmaları kırılgan devletleri ele alıyordu. 
Kırılganlığın kaynağı olarak kalkınma, çatışma ve istikrar sorunları görüldü ve bu kapsamda politikalar geliştirilmeye çalışıldı 13. 
13 David Carment, Stewart Prest, Yiagadeesen Samy, Security, Development, and the Fragile State Bridging the Gap between Theory and Policy, Routledge, (2010), 86. 

Dünyadaki kırılgan devletler dünya nüfusunun yaklaşık altıda birini oluşturuyor. Bu devletlerin halkının özellikleri arasında şunlar sayılmaktadır 14; 
14 Andrew Branchflower, Sarah Hennell, Sophie Pongracz, Malcolm Smart, How Important are Difficult Environments to Achieving the MDGs? PRDE Working Paper No. 2, Poverty Reduction in Difficult Environments Team, Policy Division, (London, 2004). 

- %28-35.i tamamen fakirdir, 

- %32-46 çocuklar ilkokul eğitimi almamaktadır, 

- %41-51 çocuklar doğumdan sonra beş gün içinde ölmektedir, 

- %33-44 anne ölümleri, 

- %34-44 HIV/AİDS ölümleri, 

- %27-35 içilebilir temiz su eksikliği. 

Dünyada 70 kadar otoriter devlet var. Bunlardan Çin, Rusya ve İran dâhil 20 kadarı güçlü devletlerdir. Bunlar gücünü zorlayıcı kurumlarından alır. Demokratik olmayan devletlerin çoğu zayıftır. Hem zorlayıcı kurumları hem de devlet işlevlerinin yeterliliği sınırlıdır. Bu yüzden, hem meşruiyetleri azdır hem de çeşitli silahlı gruplar ve siyasi hareketler devletten daha meşru hale gelmiştir. Bazı zayıf otoriter devletler başka devlet ve devlet dışı aktörlerle fırsatçı ittifaklar kurarak, zayıf performanslarını ve meşruiyet sorunlarını tazmin etmeye çalışmaktadır. Otoriter rejimler ya da ABD.nin demokratik bulmadığı ülke 
yönetimleri de kendilerini savunmak için politikalarını koordine etmekte, demokratikleşme baskısına karşı gelmek için başarılarını paylaşmaktadırlar. 

Günümüzde Rusya, İran, Çin, Venezüella ve diğer otoriter ülkeler Batının liberal demokratik düzenine karşı sistemli bir şekilde denge oluşturmaya çalışıyorlar 15. 
15 Steven Heydemann, Authoritarian Learning and Current Trends in Arab Governance, in “Oil, Globalization, and Political Reform,” Brookings Institute Doha Discussion Paper, 2009, (January 31, 2011). 

Modernlik ve Kapitalizm.. 

 Modern dönem devlet ve sınıf ilişkilerinin kökenleri Roma İmparatorluğu.nun 
çöküşünden sonraki birkaç yüzyıla kadar geri gider. Önce imparatorluk sonrası kurulan küçük ve zayıf devletlerde „özel mülkiyet. kurumu ortaya çıktı. Devleti oluşturan temel olarak kral ve etrafındakiler ile kralın kendi toprakları ve yargı ücretlerinden elde ettiği gelirlerdi. Kilise huzuru sağlayacak düzenlemelerin adresiydi. Özel mülkiyet ve devlet ilişkisi askeri ağları tetikledi, büyük ve düzenli ordulara ihtiyaç duyuldu. Bilim ve imparatorlukların birbirlerine destek olarak gerçekleştirdikleri muazzam ilerlemelerin arkasında önemli bir güç vardı; 
Kapitalizm. Avrupalılar, 18. yüzyılda tüccarlara ilişkin fikirlerini değiştirmeye başladılar. Büyük sermaye, çiftçilerin ve küçük girişimcilerin dünyasını hemen herkesi ücretli çalışana dönüştürerek değiştirdi. Büyük sermaye onları tüketime ikna etti, doymak bilmeyen, daha zengin ama daha kolay incinir tüketicilere dönüştürdü. 

 Modernite ve onun ekonomik biçimi olan Kapitalizm, geçen iki yüzyılında sömürü, baskı, devlet şiddeti, savaş, soykırım, hastalık, kıtlık, ekolojik tahribat, kriz ve borç dolu ütopik tasavvurunun karanlık yüzünün ortaya çıkmasına zemin hazırladı. 20. yüzyıl, mafya ve çetelerin kol gezdiği, uyuşturucu, fuhuş ve şiddetin arttığı, devlet ve aile gibi belli bir kutsiyet arz eden kurumların yozlaşmış olduğu bir sosyal düzen ortaya çıkardı. Sonuç, modern sonrası atık toplum ve ütopyaların sonu ya da distopya dünyasıdır. Arkasında „küresel sermaye. dediğimiz elit bir grubun paylaşım savaşları bugün ulus-devlet yapısını hedef alarak, hedefleri olan yeni dünya düzenine giden yolda kendi içinde de savaşıyor. Dünyanın her yerinde insanlar yoksulluk ve açlık içinde iken küresel sermayenin pastasından faydalanmak isteyen devlet adamı, bilim insanı, medya çalışanı vb aydın kesimler yeni emperyalizmle mücadele etmek yerine ona eklemlenerek konumunu sürdürmeyi tercih ediyor 16. 
16 Küresel sermayenin kimliği ve çalışma sistemi için bakınız Sait Yılmaz, Küresel Sermaye ve Türkiye, Kaynak Yayınları, (İstanbul, 2012). 

 Toplum (insan yaşamı); 

 İngilizler dünyaya farklı bir şekilde bakıyordu. İngiliz devlet ve bilim insanları “Her şeyi ben bilirim diyen kral” ya da “kutsal kitaba göre yaşamayı dayatan din” değil “bilim”i öne çıkardı. Kilisenin savunduğu ve kutsal kitaplarda yer alan “Tanrı.nın aklından geçenleri anlamak için yaratıldığımız” tezinin yerine, Francis Bacon (1561-1626) tarafından “Tanrının insanı Adem.in cennetten kovulmasıyla yitirdiği doğayı yeniden keşfetmesi için yarattığı” mantığı ortaya kondu 17. 
17 Jeremy Black, A Short Histroy of Britain, (London, 2015), 221. 

Bu kavram, 17. yüzyıldaki Bilimsel Devrim.in önünü açtı. Doğa yasalarının nasıl çalıştığını keşfetmek yolunda, özellikle Sir İsaac Newton (1642-1727) 
tarafından kurulan Kraliyet Derneği.nin astronomi, matematik ve fizik alanındaki çalışmalarında büyük ilerlemeler kaydedildi. Gözlem ve deneylere dayalı bilim sayesinde insanlık geleneksel din öykülerinde anlatılandan farklı bir biçimde gelişti. 

 Avrupa, beş yüzyıl önce insan hayatını yeniden düzenlemek için dört yeni katalizör getirdi 18; 
18 Theodore Zeldin, İnsanlığın Mahrem Tarihi, Çev.E.Özsayar, Ayrıntı Yayınları, (İstanbul, 2003), 25-26. 

 - Özgürlük ve güzelliğin dinin karanlığından kurtarılması, 

 - Yeni keşif ve teknolojiler sayesinde dünyanın her yeri ile temasa geçilmesi, 

 - İnsana ve insan ihtiyaçlarına daha fazla önem, 

 - Dine nasıl bakılması gerektiği ile ilgili yeni bir anlayış. 

Bir taraftan farklı dini görüşlere hoşgörü ile bakılması (dinde çoğulculuk) sağlanırken, John Locke, dinin içten bir inanış olarak tanınmasını sağlayan yeni bir insanlık teorisi geliştirdi. Kötülük kavramının yeniden tanımlanması dinde değişim kadar insan yaşamına bakışı da değiştirdi. Tanrının dünyanın işleyişine doğrudan müdahalede bulunduğu ve insanın tüm varlıklardan üstün olduğu görüşü zayıfladı ve insanlığın kendi çevresini oluşturma kapasitesi öne çıktı. Artık insanlar doğaya körü körüne boyun eğmeyecekti. Bu yaklaşım yeni 
çözümler bulma kararlılığına yol açtı böylece Tarım, Ulaşım ve Sanayi Devrimleri.nin temeli atıldı. Bunun yansımaları bilim sayesinde denizlerde boylam ölçümünden, demiryolu ve buharlı makineler bulunmasına, elektrikten arabaya kadar pek çok yeniliğin ortaya çıkmasında görüldü. 

Bilim, doğadaki zenginliklerin tanınmasını ve kullanılmasını mümkün kıldı. Ancak siyasi sistemi, Aydınlanma ve bilimsel yönü ile dünyanın en büyük gücü olan İngiltere, sanayileşme, kentleşme ile birlikte dünya ekonomisine yön verirken emperyalizmi ve sömürgeciliği seçti. Deniz gücü uzak yerlere saldırmasına imkân sağladı. 19. ve 20. yüzyılda İngiliz yönetimleri bir yandan Almanya ile uluslar arası rekabet içinde iken savaşlara girerken, insanca yaşama sürecine, kentleşme ve laikliğe odaklandılar. Modernite ile birlikte liberal anlayış çerçevesinde çağdaşlaşma, sosyal yardım, sigorta, vergiler gibi kavramları 
devlet yönetimine kazandırdılar. İşgal ettiği Mısır, Hindistan ve Irak.ta muhalefeti bastırdı ama Türkiye.den çekilmek zorunda kaldı. Bugün yeni bir Rönesans olasılığı çılgınca görülse de insanlığı uykusundan uyandırmanın, yenilenmenin bir sosyal patlamaya hızla gittiği dönemdeyiz. Bu aynı zamanda insanlığın sorunlarının evrensel çerçevede ele alınma gereği ile birlikte düşünülmelidir. Ülke halkları da kendi içine gömülmüşlükten kurtarılmalıdır. 

 Dünya genelinde bir ahlaki çöküş yaşanmaktadır. Ahlak kuralları toplumlarda 
kendiliğinden oluşan, toplum yaşantısını düzenleyen kurallardır. Pek çok ülkede bilinçli bir ahlak eğitimi verilmemekte, dolaylı şekilde ve değişik yorumlarla öğrenilmektedir. Dünya genelinde ahlaki çöküş ile birlikte diğer yandan köktencilik, dini fanatizm ve terörizm 
yükselmektedir. 

 Bugünün halklarının sorunları geçmişten pek farklı değildir; 

- İmtiyazlı bir sınıfı daha çok koruyan, istismara açık bir devlet ve adalet düzeni, 

- Gittikçe zengini daha çok zengin, fakiri ise daha yoksul yapan bir ekonomik düzen, 

- Eğitim başta olmak üzere hayatın her alanında fırsat eşitsizliği, bunu besleyen rant ve yolsuzluklar, 

- Dünya düzeninde milliyetçilik ve din istismarı üzerine kurgulanmış açgözlü ve acımasız güç politikaları, 

- Eğitilerek ve algı yönetimi ile bilgisiz ya da cahil bırakılan insan kitleleri, 

- Devlet egemenliği ve toprak bütünlüğünün giderek işlevsiz hale gelmesi, 

- Toplumun temeli olan ailenin bunalımı ve kadınların zincirlerinin hala kırılamaması. 

 Ütopya sayesinde, insanoğlu umudunu ve iyimserliğini kaybetmemeye çalışmıştır. 

Kendi yazgısını elinde tutamayan toplum, huzursuzluk ve aldırışsızlık içindedir. Korkular içinde yaşamayı kabullenmiş (ya da kabullenmek zorunda bırakılmış) bir toplum ve bu korkulardan beslenen, varlığı buna bağlı mekanizmaların söz sahibi olduğu bir toplum manzarası çizilmektedir. Bu, çoklu belirsizlik içinde bir unutma uygarlığıdır. 

 Belirsizlik ve karamsarlık; 

 Belirsizlik ise mevcut durumu ve geleceği anlamlandırmak konusundaki karmaşıklığı ifade eder. İnsan hayatı da gittikçe belirsizliklerin yol açtığı bunalımlar içindedir. İnsanların kendileri, işleri ya da ailelerinin geleceği hakkındaki belirsizlikler ülke genelinde karamsarlığı beslemektedir. 

Tüketim toplumu içinde her şeyi elde edebilme imkânı ve cinsel özgürleşemeye 
rağmen, zenginler bile hayata karamsar bakmaktadır. Dünyanın her köşesine yayılmış sefaletten, her tür suçu işlemeye ve savaşmaya kadar dünyada var olan tüm sorunların asıl nedeni, insanlığın duygu ve düşüncelerindeki olumsuzluk halidir. 

 Teknoloji ile birlikte hayatın nabzı hızlanmış; iş, eğitim, seyahat, eğlenceyi mevcut zaman dilimine sıkıştıran insanlar, her gün yeni bir şeyler daha tıkıştırarak kendine ait zamanı ağzına kadar doldurmuştur. Bir yanda hayat gereğinden hızlı akarken, diğer yandan iş yerindeki gerginliğin, sıkılığın, monotonluğun insanların geriye kalan zamanları nasıl geçirmeleri gerektiği konusunda bir arayış başlatmıştır. 

 Kadın-Erkek İlişkileri.. 

Tarihte farklı toplumlar, farklı toplumsal hiyerarşileri benimsediler. Ancak, insanlar her yerde kendilerini erkekler ve kadınlar olarak ayırdılar ve hemen her yerde erkekler daha iyi konumdaydı. Tarih boyunca kadınlar, kadın gibi davranma baskısı altında yaşadılar. Evin erkeği fiziken güçlü ve evin geçiminden sorumlu olduğu için, ona karşı çıkmak akıl karı değildi. 

Erkeklerin kadınlara duyduğu arzu, yüzyıllar içinde şekil değiştirdi. İki yüzyıl önce kadınlar, erkeklerle arasındaki bağlarda bir dönüşüm sağladı. Böylece ilişkiler zarafet, neşe ve romantizm kazandı. Kadınlar, mantığın neşe ve kibarlık içinde yürüyebileceğini gösterdiler. Ancak, hala çözülmesi gereken çok sorun var. 

İnsanlar, eş seçerken; önce sihirli karşılaşmayı beklediler sonra bulabilecekleri en iyisiyle yetinmeye karar verdiler ve pişman olmayacaklarını umdular. Kadınların giderek daha serüvenci olmaları ve hayattan beklentilerini hiç durmadan yükseltmeleri, erkekleri her gün biraz daha yetersiz bulmaları yönünden önlenemez bir trend var. Aradığı erkek, onun sahip olmadığı becerilere sahip olmalı, hayranlık duyabilmeli. 

 Öte yandan, kadın ruhunu anlamaya heveslenmek, pek çok erkeğin kapalı tutmayı tercih ettiği bir kapıyı açmak demekti. Hiçbir erkeğin gönlünde tek bir kadına yetecek kadar yer yoktur. Evlilik dışı ilişkiler ve boşanma bu gerçeğe ayak uydurmanın pek de yaratıcı yolları olamamıştır. Bugün dünyada geçmişte çok nadir rastlanan iki kadın tipi var; eğitimli kadınlar ve boşanmış kadınlar. 

 Aile.. 

 Aile kurumunun kendinden beklenen görevi layıkıyla yerine getirmesi hiçbir zaman mümkün olmamıştır. Aile elbette rahatlatıcı bir kucaklama, güvenli bir sığınak, ölümün bile ortadan kaldıramadığı hatıralar demektir. Aile için öngörülen amaçlar yüzyıllar içinde defalarca değişmiştir. Aile değerleri yüzyıllar boyunca o kadar büyük değişimler geçirmiştir ki, bu değerlerin anlamı giderek daha yoğun bir belirsizlik perdesine bürünmektedir. 

 Aile kurumunun kendisine nasıl bir varlık nedeni yakıştıracağı ve amaçlarını nasıl gerçekleştireceği konusunda daimi bir kararsızlık içindedir. Aile kurumunu, kolay bir hayat isteyen kadınların sığındığı bir Huzurevi, erkekler için bir hapishane ve çocuklar için bir cehennem olarak tanımlayanlar oldu. 

Bu, insanların aileye bağladığı umutları genellikle boşa çıkarmış olması karşısında duyulan hayal kırıklığını dile getiriyordu. 

Aile kurumundaki kriz devam ediyor, ebeveynler ve çocuklarının birbirlerinden 
beklentilerinin değişti. Çocukların görevi, anne-babaları için para kazanmak yerine, onların kazandıklarını harcamak haline dönüştü. Aile içinde ekonomik ortaklığın yerine sevgiyi koymak kolay olmadı. Bütün sarıp sarmayıcılığına rağmen aile hayatının fazla kısıtlayıcı ve yavan gelmeye başladığı dönem devam ediyor. 

 Aşk ve Sevgi.. 

Aşk, henüz tamamlanmamış bir devrimdir. Yepyeni bir aşk sanatına ihtiyacımız var çünkü aşkın başka biçimlere bürünme şansı fazladır. Yeni insan tiplerinin ortaya çıkması her zaman tutkulara yeni bir yön verir. Bütün aşklarda bir düzeye kadar görme kusuru vardır. 

Zamanla görme kusuru düzelmeye başlar ve her şeyi olmasını istediğimiz gibi görmekten vazgeçip, olduğu gibi görmeye başlarız. Bu nedenle, aşk, hayal edilenle gerçek arasındaki fark edilinceye kadar geçen zamandır 19. 
19 Mehmet Sungur, Aşk Görme Kusuru, Evlilik ise Tedavisidir, Milliyet, (23 Nisan 2016). 

Günümüzün hızla tüketen bilgi teknolojisi toplumunda, aşk; uyandığınız anda yok olan bir rüya oldu. „Seni seviyorum. ifadesinin posası çıktı. Gene de aşk, kendisini kuşkuya karşı koruyabilen az sayıda başarı biçiminden biridir. Aşksız geçen bir hayat boşa geçmiştir. Ama mutlu evliliğin sırrı, aşk değildir, aşk asla yetmez. Gerçek aşk, “farkındalık içeren bir sevgi” ile sağlanır. 

 Bugün insanların büyük bölümü için sevgi, en etkili büyüdür. Yeryüzünden gelip geçen insanların pek azı herkesi sevdi. İnsan, etrafından uzaklaştıkça şiddeti azalan bir sevecenlik çemberi içinde yaşıyor. İnsanın özleyebileceği nihai ve en yüksek hedef, sevgidir 20. 
20 Viktor E. Krankl, İnsanın Anlam Arayışı, Okyanus Yayınları, (İstanbul, 2010), 52. 

Bir başka insanı, kişiliğinin en derindeki çekirdeğinden kavramanın tek yolu 
sevgidir. 

Korku ve Kaçış.. 

 Özlemini çektikleri saygıya kavuşmak için insanların en sık başvurdukları çare dine sarılmak oldu. Yönetenleri zorbalıkları, hakaretleri ve günlük hayatta karşılaşılan zorluklar dış benliğe değip geçtiğinde, daha derinlerdeki inançların verdiği avuntu her şeye rağmen katlanmayı kolaylaştırıyordu. 

Dinin korkutmaktan vazgeçmesi sonrasında insanlar, sanki var olma duygusunun vazgeçilmez bir parçası imiş gibi yeni korkular icat etmeye başladılar. 

On sekizinci yüzyıldan itibaren yeni korkunun çerçevesi „güvenlik oldu. 1762 de ilk sigorta şirketi ortaya çıktı. Güvensizlik, bugün en yaygın şikâyet haline geldi. 

 Endüstri toplumunun çıkış noktası yoksulluktan kaçış olmuştu. Bu, günümüzde boş zamana, hobilere ve spora doğru bir kaçışa dönüştü. Endişelerin daha fazla ciddiye alınmasını önlemek üzere kayıtsızlığa, mizaha ve alaycılığa itibar edilmeye başlandı. Evlilikten boşanmaya ve sonra aynı yoldan geriye uzanan kaçış rotası, durmadan yeni şeritlerin eklendiği bir otoyoldur. 

 İnsanların büyük bölümü düşmanları ile savaşmak yerine ondan kaçmayı tercih 
etmiştir. Kaçmak, hakkı teslim edilmemiş bir sanattır, çünkü girebildiği pek çok biçime rağmen hayata karşı bir tepki olarak algılanmamıştır. İnsanlar, kendi hayat tarzını seçmesine rağmen tatmin olamıyor. Bu yüzden, gezgincilik ve seyahate ilgi gittikçe artmaktadır. 

 2040’A KADAR NELER OLACAK? 

Geleceğin Trendleri.. 

 Gelecek çalışmaları ilk defa 1960.ların başında ABD.deki Hudosn Institute, MIT gibi araştırma üniversiteleri ve RAND Corporation gibi askeri düşünce kuruluşlarının yaptığı tahmin ve öngörülere dayanmıştı. İkinci tarihsel aşama 1960.ların sonlarından 1980.li yıllara kadar küresel ticari çıkarlarla örtüşen gelecek kurgularını kapsamaktaydı. Gelecekle ilgili tasarım kurgusunun neo-liberalleşmesi ile küresel ölçekli kurumların hegemonyası da şiddetlenmiştir. Günümüz tekno-kapitalist liberal ideolojisi, modern bilgi ve iktidar kodunu 
yeniden üretmekte, böylelikle devlet, aile, evlilik, okul gibi modern kurumların güvenirliği ve geçerliliğini sorgulamaktadır 21. 
21 Ebru Yetişkin, Bir Başka Tasarım: Gelecek Endüstrisi ve Parataktik Tasarım Kurgular, Doğu Batı Düşünce Dergisi, Dijital Çağ, Yıl: 21, Sayı: 86, Eylül-Ekim 2018, 219. 

Bu kurgular, diğer yandan sömürü ve kuvvet tekeli gibi tarihi güç mekanizmalarını da gözden geçirecektir. 


Soğuk Savaş sonrasında başlayan pek çok trendin (AB.nin geleceği, küreselleşme, teknolojinin getirecekleri, ulus-devlet içindeki krizler, etnik çatışmalar, küresel ısınma, Çin.in yükselişi vb.) henüz ucu açıktır ve bu da geleceğin okunmasını zorlaştırmaktadır. Belirsizlik, politika yapıcıların güvenliğimize zarar verecek olan aktör ve trendlerin gelecekteki 
davranışları ve niyetleri hakkında emin olamamaları durumudur 22. 
22 Ken Booth, Nicholas J. Wheeler, The Security Dilemma: Fear, Cooperation and Trust in World Politics, Palgrave MacMillan, (London, 2008), 9. 

Bu nedenle, uzun dönemli değerlendirmelere ilişkin birden çok tahminde bulunmak zorunda kalınmakta, her türlü gelişmeye karşın çok yönlü projeksiyonlar, alternatif senaryolar hazırlamak zorunluluğu kendini hissettirmektedir. Bu durum uluslararasındaki güvenlik çelişkisini artırmakta, komplo teorilerine ve abartılmış silahlanma gayretlerine yol açmaktadır. Seçtiğimiz liderler, ülke gelirlerinin önemli bir bölümünü hala savunmaya ve silahlanmaya harcamaktadır. 

Tarih artık hızlanmış, geçmişte önümüzdeki 30-40 yıla yönelik gelecek tahminleri yapılabilirken, bugün 5-10 sene sonrasını görmek zorlaşmıştır. Ancak, günümüzden 2040 yılına kadar dünyada olacak olanları ana başlıklar halinde şu şekilde sıralayabiliriz; 

- Asya-Pasifike güç kayması, 

- Zengin yoksul kutuplaşması, aşırı milliyetçilik ve etnik, dinsel çatışmalar, 

- Demografik değişimler (göç ve nüfus artışı), 

- Silahlanma ve yeni savaş teknolojileri, 

- Yeni enerji kaynakları üzerine mücadele, 

- Büyük Savaşlar; 

 * İran Savaşı (2020), 

 * Kore Savaşı (2030), 

 * Üçüncü Dünya Savaşı (2035), 

- Yeni uluslararası düzene geçiş (Siyasi, askeri, sosyal vb. yeni evrensel kurumlar), 

- Daha önce görülmemiş yeni hastalıklar, küresel ısınma, çölleşme, çevre kirliliği, 

- Büyük depremler; Kaliforniya ve İstanbul, 

- Şirket-sermaye akışı ile küresel ekonominin evrimi, 

- Teknolojik gelişmelerin ilerlemesi (robot, yapay zekâ vb.). 

Bugüne kadar dünya tarihinde bilinen en büyük deprem Şili.de 9.5 şiddetinde oldu. Amerikalı bilim adamlarına göre olabilecek en büyük deprem 10.dan daha büyük şiddet ile Kaliforniya.da gerçekleşecek. 2028.de İstanbul.da büyük bir deprem bekleniyor. Çok öldürücü bir salgın hastalığın (biyolojik virüsler) ortaya çıkması yüzbinlerce insanı öldürebilir. İklim değişikliği sonucu toz, sülfür dioksit ve karbondioksitin konsantre olması ile ortaya çıkacak, volkanik kış dünyada ısıyı oldukça düşürecek, ziraat yapılamayacağı için yiyecek fiyatları artacak ve büyük göçler yaşanacak. 

Küresel güç mücadelesi; Gelecek elli yılın en büyük ilgi ve etki odağı durumun da bulunacak Avrasya coğrafyası, klasik jeopolitik teorilerin ana hedefi olması konumunu devam ettirmektedir. Küresel politikalar yeni yüzyılda, merkezi Avrasya.yı kontrol etme hedefine yönelecektir. Avrasya.nın konumu gelecekte yeni jeopolitik konfigürasyonlar ve kontrol arttırıcı yeni stratejik girişimlerle şekillenecektir. 

Önümüzdeki 30 yıl içinde küresel güç mücadelesinin geleceği aşağıdaki eğilimler 
sonucunda belirlenecektir; 

- Küreselleşme, 

- ABD hegemonyasının devamlılığı, 

- Rusya.nın toparlanması, 

- Çin.in yükselişi, 

- AB.nin entegrasyonu, 

- NATO nun genişlemesi. 


Tablo 1: Uluslararası Sistem ve Güç Dinamikleri 

Kaynak: UK Ministry of Defence, Global Strategic Trends – Out to 2040, Fourth Edt., Strategic Trends Programme, (30 April 2014), p.vi-xxii. 

 Yukarıda açıklanan genel trendlerin yanında radikal değişim olasılıkları da 
mevcuttur 23; 
23 Sait Yılmaz, Uluslararası Güvenlik, Teori, Pratik ve Gelecek, Kaynak Yayınları, (İstanbul, 2018), 653. 

 - ABD.nin çöküşü, 

- NATO ve/veya AB.nin dağılması, 

- Küresel ekonomik krizin aşılamaması, 

- Rusya.nın çözülmesi, 

- Rusya-Çin savaşı, 

- Terörizmin yayılması, 

- Nükleer savaş, 

- Yeni bir ideolojinin ortaya çıkışı, 

- İnsan hayatını tamamen değiştirecek bir teknolojinin (ışınlanma vb.) ortaya çıkışı, 

- Petrol yerine geçecek yeni bir enerji kaynağının bulunması. 

 Dünya birincil enerji tüketiminde petrol, gaz ve kömürün (% 37 petrol, % 27 kömür, % 24 doğal gaz, % 6 nükleer ve % 6 diğer (su, rüzgâr vs.) payı % 88.dir. Dünya doğal gaz tüketimi de hızla artış sürecindedir. Bunda doğal gazın elektrik üretimi için kullanılması da etkili olmaktadır. 

Yolsuzluk, eşitsizlik, açlık, yoksulluk; Dünya devletlerinin ve dünya insanlarının 
gelirleri ve yaşam standartları arasında önemli farklılıklar var. Demokrasi, insan hak ve özgürlüklerinin uygulamaları dünya genelinde yetersizdir. Yolsuzluk, küresel olarak ciddi bir problem, ekonomilerin kanseridir. Başarısız devletlerin diğer bir önemi özelliği de yolsuzluğun yaygınlaşmış olmasıdır. Yolsuzluğu hukuksuz bir şekilde kişisel kazanç sağlamak için resmi makamların kullanılması olarak tanımlayabiliriz 24. 
24 Claire Berlinski, The Dark Figure of Corruption, Policy Review, No.155, (May 29, 2009). 

Yolsuzluk, milyonlarca yoksulluk ve sefalet içindeki insanın paralarının çalınmasının sebebi ve sosyal, ekonomik ve siyasi huzursuzlukların kaynağıdır. Özetle yolsuzluk, yoksulluğun hem nedeni hem de azaltılmasının önündeki engeldir. 

Geçmişte olduğu gibi ekonomik problemlerin temelinde herkes için daha fazla eşitlik, fırsat ve özgürlük arayışı vardır. Dünya nüfusunun %40.ı günde iki dolardan daha az para ile geçiniyor. 2 milyar kişi hala elektrik kullanamıyor. Dünya nüfusunun yüzde 50'si dünya kaynaklarının ve zenginliklerinin % 1'ine, dünya nüfusunun yüzde 1'i dünya kaynaklarının ve zenginliklerinin yüzde 50'sine sahiptir. 2050 yılında dünya nüfusu 9 milyar olacak yani bugüne göre %50 artacaktır 25. 
25 Colin I. Bradford, Restoring America's Leadership Legitimacy, Guardian Unlimited, (July 9, 2007). 

Geliriniz yok, işiniz yok, varlık yok ama can attığınız pek çok şey var. Borçlandırılarak yaşıyoruz. 

Nüfus olarak küçülen ve yaşlanan zengin Batı ile büyüyen ve nispeten genç nüfusa sahip yoksul Doğu ve Güney arasında kişi başına düşen gelir açısından çok büyük eşitsizlik mevcuttur. Halen dünyada bir milyar kişi uluslararası yoksulluk standardı olan günde bir doların altında bir gelirle yaşamaktadır. Bundan sonraki 2 milyar kişi ise günde 2 dolar gelire sahiptir. Yoksulluk grubu içinde yaşlı, özürlü, genç, göçmen, HIV/AIDS hastası gibi insanlar da bulunmakta, bu da durumu daha hassas hale getirmektedir. 

Yeni bir ekonomik sistem ihtiyacı; Bir yandan bilimsel ve teknolojik devrim, diğer tarafta Fransız Devrimi ve Sanayileşme toplum hayatımızda siyasi, ekonomik ve toplumsal yapımızda büyük değişim ve ilerlemelere yol açtı. Öte yandan, ideolojiler ve hükümet biçimlerinin getirdiği anlaşmazlıklar dünya savaşlarına neden oldu. Bu savaşların galibi gibi gözüken kapitalizm ve demokrasi bugün önemli çelişkiler içinde ve “üç aylık kapitalizm”, “dijital demokrasi” gibi kavramlar yeni arayışları ifade ediyor. Kapitalizm ölürken bugün olan bitenler 200 yıl öncesinin teorisyenlerinin öngörülerine uymuyor, yeni bir ekonomi teorisine ihtiyaç var. 

Dünyada devam eden ekonomi trendlerini şu şekilde aşağıdaki şekilde özetleyebiliriz; 

- İş, sermaye, kaynaklar ve ulus-devlet ilişkilerinin yeniden şekillendiği bir ekonomik sistem içinde küresel ekonomiye tam entegrasyon, 

- Hayat standartları artarken, gelir eşitsizliğinin devam etmesi, 

- Ekonomilerin finansallaşması, üretimin Çin.e kayması, 

- Yüksek teknolojinin getirdiği yeni üretim biçimleri, kapitalizmin krize girmesi. 

Teknolojik işler gittikçe sıradan insanların kapasitesini zorlarken, yeni üretim 
sisteminde köylü ve işçinin yerini „otomasyon. alacaktır. Alet kullanan, malzemeye şekil verebilen, bilgiyi kullanabilen yapay zekâ robotları, pek çok işe talip olacaktır. 

El işçiliğine dayalı üretim sanayisinden, bilgiye dayalı ekonomiye geçilecektir. İş 
imkânlarının çok azalması, orta sınıfın yok olması, gelirlerinin çoğunun sermaye sahibine gitmesi büyük krizlere yol açacaktır. Moleküler ekonomi ve nanoteknolojinin malzeme bilimlerinde sağlayacağı gelişme ile (molekül ve atomları yönlendirerek) özellikle küçük ürünlerde 3 boyutlu kopya alma (3D Printing) imkânı üretimi oldukça hızlandıracaktır. 

Tarımda verimli topraklar azalırken, organik olmayan tarımda üretimi azaltacaktır. Suya ihtiyaç artacak, zararlılar gittikçe bağışıklık kazanırken, bitkilerin genetik çeşitliliği yok olmaya devam edecek, küresel ısınma kuraklığı artıracaktır. Küresel nüfus artarken gıdaya olan ihtiyaç özellikle ete yönelik tercih artacak, tarım alanları şehir kenarlarına 
kaydırılacaktır. 

Bireycilik ve kolektivizm arasında arayışlar sürerken, ekonomide Gskandinav 
kapitalizmi, dijital Maoizm ya da Çin yolu gibi yeni modeller ortaya çıkabilir. Ekonomiler gittikçe finansallaşırken, yüksek teknolojinin getirdiği yeni üretim biçimleri ortaya çıkacak. 

Örümcek tedarik zincirlerine bağlı “sanal küresel fabrikalar” ile yüz yüze alışveriş sona erecek. İşçi ihtiyaçlarının sanal yollardan edinilmesi ile başka ülkelerde daha ucuz iş gücüne yönelinecek (outsourcing), bunu işçiliğin robotlara ve otomatik sistemlere devredilmesi (robosourcing) izleyecek. 

 Dördüncü Sanayi Devrimi neler getirecek? 

 Tarih boyunca yeni teknolojiler ve dünyayı yeni algılama biçimleri ekonomik 
sistemlerde ve sosyal yapılarda derin bir değişimi tetiklediğinde her seferinde devrimler gerçekleşmiştir. Birinci Endüstri Devrimi üretimin makineleşmesi, İkinci Endüstri Devrimi üretimin serileşmesi olarak tanımlanırken, Üçüncü Endüstri Devrimi ise üretimin otomasyonu olarak tanımlandı. Bu süreçler özetle kas kuvvetinden mekanik kuvvete geçişi getirdi. Bugün dördüncü endüstri devrimi ile akıllı ve bağlantılı makine ve sistemleri konuşuyoruz. Bu devrimle teknolojiler iç içe geçip kaynaşmış ve fiziksel, dijital ve biyolojik alanlarda karşılıklı etkileşimler hâkim olmuştur. 

 Geldiğimiz aşama Dördüncü Sanayi Devrimi.dir yani sanayi üretiminde insanın yerini büyük ölçüde robotlar alacak, fabrikalar karanlık olacaktır. Gelecekte emek (işçi, çalışan) kesimi söz sahibi olamadıkça sermayeyi elinde tutanlar ile çalışanlar arasındaki yabancılaşma artacaktır. Mavi yakalılar (üretimde yer alanlar/işçiler) kaybolurken, beyaz yakalılar (hizmet sınıfında çalışanlar) öne çıkacaktır. İşçilik ya da emekçi veya çalışan artık kol gücünden beyin gücü ile üretime yani tasarıma diğer adı ile yaratıcılıkta kayıyor. 

 Reel sektörde; inovasyon, yaratıcılık ve beyin gücünü (tasarım) öne çıkarıyor. Gelecek kurgusu tasarımı büyük bir endüstri bağına dönüşecektir. Ancak, yabancılaşma ve tasarım gücü için henüz çok erken; geçiş dönemindeyiz. Özetle, insanın üretim sürecinde yer alış biçimi; işbölümü/iş ortadan kalkacak; şu anda bu bölümde yaşıyoruz. Dijitalleşme, sosyal medya ve iletişim ağları ile alternatif yaşam biçimleri ortaya çıkıyor. 

 Büyük savaşlar.. 

 Dünya devletleri arasındaki ilişkileri düzenleyecek, gereğinde yaptırım 
uygulayabilecek (zorlayıcı güç kullanacak) devletler üstü bir siyasi otorite ve gerçek anlamda devletler arası bir hukuk düzeni bulunmamaktadır 26. 
26 Hüseyin Pazarcı, Uluslararası Hukuk Dersleri, 1. Kitap, Turhan Kitabevi, (Ankara, 2001), 15. 

Kısmen, bu amaçla kurulmuş olan BM örgütünü, Güvenlik Konseyi daimi üyelerine tanınmış olan veto yetkisi etkisiz hale getirmektedir. İçinde bulunduğumuz tek kutuplu sistemde ABD nin hegemonik güç kapasitesinin aşınması ile birlikte Çin ve Rusya gibi aktörlerin rekabeti daha belirgin hale gelmiştir. Soğuk Savaş.ın sonrasında NATO.nun düşman listesinden çıkan Rusya, tekrar tehdit haline gelince jeopolitiğe döndük ve uluslararası sistemdeki anarşi dönemi dünya 
gündemini belirsizliğe sürüklüyor. Geçmişte dünya böyle bir durumda 15 kez karşılaştı ve 11.i ancak büyük bir savaşla sona erdi ve yeni galibin hegemonyası ile istikrar sağlandı. 

 Geleceğin üç büyük savaş senaryosu şu şekildedir 27; 
27 Sait Yılmaz, Ulusal Savunma Teknoloji, Savaş, Strateji, Kum Saati Yayınları, (İstanbul, 2009, 143. 

 - Gran: Senaryosu; Bu savaşta, nükleer, kimyasal veya biyolojik savaş başlıklı 
füzeler kullanılacaktır. Bu nedenle, ABD tarafından füze (kalkanı) savunma sistemi geliştirilmeye çalışılmaktadır. ABD savaşa İran.ın derinliğindeki kilit hedefleri bombalayarak başlayacaktır. Füzeler ve hava saldırıları ile desteklenen bir konvansiyonel taarruz da söz konusu olabilir. 

- Kuzey Kore Senaryosu; Kuzey Kore nin nükleer silah edinme isteğinin temel 
nedeni Güney.i işgal etmesine karşılık olarak ABD.nin nükleer silah kullanmasına karşı koymaktır. Kuzey Kore, uzun yıllardır ABD nin nükleer saldırısına hazırlanmakta ve yer altında köstebek bir toplum yaratacak kadar yer altı sığınağı geliştirmiştir. 

 - Çin (Üçüncü Dünya) Savaşı Senaryosu; Savaşı tetikleyen, Çin.in Tayvan.ı işgali ve Güney Çin Denizi nde ancak savaş yolu ile çözülebilecek egemenlik sorunları olacaktır. 2040 sonrasını bekleyen bu savaş için Çin, öncelikle ekonomik olarak ABD yi yakalamayı hedeflemekte, bu yüzden şimdilik „barışçı yükselme. stratejisi izlemektedir. 

Üçüncü Dünya Savaşı büyük olasılıkla Güney Çin Denizi etrafındaki birçok sorunun aynı anda patlaması ile ABD ve Çin.in başı çektiği iki ittifak arasında yaşanacak ve bu savaş sonrası dünya yeni bir düzene gidecektir. Savaş ne kadar sıkı ve karşı imha edici olursa yeni düzenin istikrar sağlama imkânı o kadar çok olacak. Tıpkı Birinci ve İkinci Dünya Savaşında olduğu gibi taraflar diğerinin kayıtsız şartsız teslim olmasını bekleyecek. Dünyadaki insan nüfusu nükleer silahların da kullanılması nedeni oldukça azalacak. 

Savaşlar artık büyük şehirleri de savaş alanı haline getirmiş, terörle mücadele gibi sonu olmayan uzun savaş yöntemi ortaya çıkmıştır. Öte yandan savaş, bir çözüm olmaktan oldukça uzaklaşmıştır. Gelecekte savaşlar sadece ordular arasında değil, büyük ölçüde bugün terörist, gerilla, haydut ve soyguncu dediğimiz ve resmi olarak tanımlanamayacak gruplar arasında olacak. 

Üçüncü Dünya Savaşının ana özelliği bugün prototipleri hazırlanan insan-makine sistemlerin kullanılması olacaktır. 

2 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..,,

***