ULUSAL GÜVENLİK., BÖLÜM 3
Ulusal Güvenlik Kavramının Çok Boyutluluğu ve Karmaşık Yapısı
Uluslararası ilişkilerin giderek daha girift ve karmaşık bir hal aldığı, aktörlerin, tehditlerin, karar birimlerinin çoğaldığı günümüzde geleneksel yaklaşımların yetersiz kalması nedeniyle ulusal güvenlik kavramının yeniden değerlendirilmesine yönelik tartışmalar yoğunluk kazanmıştır. Bu maksatla geliştirilen kuramların sağladığı kısmi katkıya karşın tek başlarına yeterli olamadıkları görülmüştür. Ulusal güvenlik kavramının bir “büyük kuram” şeklinde açıklanamamasının pek çok nedeni olabilirse de esasen bu sorunun, kendi içinde gizli iki kademeli bir cevabı varıdır. Birincisi küçük ölçekli (mikro) yaklaşımlarla büyük ölçekli (makro) çözümler üretilemez; ekonomik küreselleşmecilerin, çevrecilerin, Feministler in yaklaşımları güvenlik kavramını zenginleştirirse de bütünüyle çözümleyemez. İkincisi, yukarıda “Ulusal Güvenlik Anlayışının Değişkenliği ve Göreceliği” başlıklı bölümde değinilen yapısal nedenlerden ötürü güvenlik bütüncül, tek bir çözümle izah edilemez.
Ulusal güvenlik kavramının çok boyutlu ve karmaşık niteliği, devlet merkezli geleneksel yaklaşımdan köklü bir değerler dizini (paradigma) kaymasını ifade eder ve konunun farklı inceleme düzey ve birimlerinde irdelenmesini gerektiren geniş kuramsal tartışmaların kapısını aralar. Bu yeni yaklaşımın özünde bir devletle sınırlı olmayan, herkes için kabul edilebilen genel bir güvenlik arayışı yatmaktadır. Bu nedenle ulusal güvenlik, bütün boyutlarıyla ve karmaşık yapısını oluşturan devlet, uluslararası ortam ve kimlik özellikleriyle incelenmelidir. Bu kuramsal tartışmaların uygulamadaki anlamı, ulusal güvenliğin kimler tarafından ve ne şekilde sağlandığı veya tehdit edildiği sorusunun cevabı ile ilgilidir. Diğer bir
ifadeyle ulusal güvenlik siyasetinin belirlenmesine ilişkindir.
ifadeyle ulusal güvenlik siyasetinin belirlenmesine ilişkindir.
Ulusal Güvenlik Kavramının Boyutları,
Herkes için kabul edilebilen genel bir güvenlik anlayışı, daha kapsayıcı bir yaklaşımı ve yeni çözümlemeleri zorunlu kılmıştır.48
Soğuk Savaş dönemindeki savunma ağırlıklı yaklaşımın terk edilerek, güvenlik ortamının oluşturulmasının önem kazandığı bu yeni dönemde, ulusal güvenlik kavramı genişliğine ve derinliğine yeni boyutlar kazanmıştır.
XXI. yüzyılın güvenlik anlayışında, salt tehdit tabanlı yaklaşım terk edilerek riskler ve fırsatlar da ulusal güvenliğin kapsamına dâhil olmuştur. Ayrıca tehdit kavramı, devlet dışı aktörlerden kaynaklanan tehlikeleri de içerecek şekilde genişlemiştir. Bu nedenle ulusal güvenliğin askeri güvenliği içeren geleneksel çizgisi devam etmekle birlikte; ekonomi, çevre, sağlık, cinsiyet, kültür, refah, kimlik gibi hususlar da ulusal güvenliğin konuları arasına girmiştir.
Ulusal güvenlik kavramının derinlik kazanması; devletin üzerinde ve dışındaki alanlarda güvenlik arayışlarını ifade eder. Gerçekten de güvenlik konusu üzerine tartışmalar, devlet merkezli anlayışın sorgulanarak güvenliğin diğer konulara da istinat edebileceğini öneren yaklaşımlarla derinleşmiştir. Bu son dönemdeki derinleşme; bölgesel ve küresel kimlikler gibi yukarı doğru ve bireye kadar toplumu oluşturan bütün grupları içerecek şekilde aşağı doğru gerçekleşmiştir.49
Ulusal Güvenliğin Karmaşık Yapısı Günümüzde ulusal güvenlik kavramının çok kimlikli (devlet, uluslararası ortam ve kimlik) yapısı, devletin uluslararası ortamın diğer aktörleriyle olan ilişkilerine karmaşık bir yapı kazandırmıştır.
Ulusal Güvenlik Bakımından Devlet, Uluslararası Ortam ve Kimlik.
Devlet Düzeyi, Günümüzde devletle sınırlı olmayan herkes için kabul edilebilen genel güvenlik anlayışı, devlet gerçeğini reddetmez, daha geniş algılar. Diğer taraftan devletin başlıca güvenlik olgusu olması onun tek güvenlik vasıtası olduğu anlamına da gelmez.50
İnsanlığın ulaşabildiği en gelişmiş sosyal örgütlenme biçimi olan devletin, gücün her çeşidini elinde bulundurması onu uluslararası ortamın ve ulusal güvenliğin en belirleyici aktörü yapar. Nitekim Max Weber devleti; “Belirli bir toprak parçası üzerinde, meşru fiziksel güç kullanma tekeline -başarıyla- sahip çıkan bir insan topluluğu” olarak tanımlamıştır.51 Tarihsel oluşumu ve kuramsal dayanağı ne olursa olsun devlet, her şeyden önce bir güvenlik yapılanmasıdır.52 Tersinden okursak, güvenlik hiçbir şeye ait olmadığı kadar devlete dairdir; devletin temel işlevidir. Devletin unsur ve işlevleri -ne şekilde tanımlanırsa tanımlansın 53- ulusal güvenliğin konusudur. Bu nedenlerden ötürü güvenlik kavramı ulusal olma özelliğini muhafaza eder. Yeni güvenlik çalışmalarının insan güvenliğini merkeze almayı önermesi, devletin güvenliğini ortadan kaldırmaz. Devlet güvenliğinin sağlanması yurttaşların güvenliğini sağlamak için ön şarttır. Asıl sorun devletin güvenliğini sağlanmış olduğuna kimin nasıl karar verdiğidir.54
Devletin beka ve refah gibi iki temel ihtiyacı, ulusal güvenlik anlayışının temelini oluşturduğu kadar, iç ve dış siyasette iki temel sorunun da kaynağıdır.
Bunlar: “Devletin Yüce Çıkarı” ve “Güvenlik Çıkmazı”dır.
_ Devletin Yüce Çıkarı ( Alî menfaat) (raison d’État),
Kaynağını Makyavel’in devlet işlerinin yapısına ilişkin yaklaşımlarından alan devletin yüce çıkarı (raison d’État) terimi; her devletin kendi çıkarını gözetmesinin, bu uğurda amansız bir güç mücadelesine girmesinin doğal, haklı ve kaçınılmaz olduğu anlamına gelir. Devletin güvenliği o kadar büyük önem taşır ki güvenliği sağlamak için yöneticiler ahlaki ve hukuki değerleri ihlal edebilir.55
Emniyetin ikame, savaşların telafi edilemez kayıpları güvenliği devletin en önemli işlevi haline getirir. Konu güvenlik olunca, kaynakların kullanılması sorgulanmaz, güvenlik arayışları dış politikanın temel belirleyeni olur.56 Ulusal güvenlik kavramının devletin başlıca yüce çıkarı olması ve belirsizliği, devleti yönetenlerin, kavramı yanıltıcı bir şekilde kullanmalarına,57 ahlak ve yasa dışı olayları ulusal güvenlik örtüsü altında gizlemelerine58 ve muhalefete karşı üstünlük kazanmalarına olanak sağlar.59
_ Güvenlik Çıkmazı,
Uluslararası ortamın anarşik yapısı, bütün devletleri diğerlerinin potansiyel hasmı haline getirir. Bu durumda devletler sadece kendi güçlerine dayanmak, kendi kendilerine yeterli olmak ve çıkarlarının gerçekleşmesi için diğer devletlere bel bağlamamak durumundadır; çünkü devletler arasındaki ilişkilerde güvensizlik esastır. Güvensizliğin temelinde, diğer devletin saldırı kapasitesine sahip olmasından kaynaklanan korku vardır.60
Uluslararası ortamın anarşik yapısı, devletler arasındaki mücadeleyi, sıfır toplamlı bir hale getirir. Ulusal güvenliğin en temel yasasını oluşturan bu durum John Hertz tarafından “Güvenlik Çıkmazı” terimi ile açıklamıştır.61 Buna göre; varlıklarını devam ettirebilmek için sürekli güvenlik arayışı içinde hareket eden devletler, kendi güvenliklerini artırdıkça diğer devletlerin güvenliğini tehdit ederler. Devletlerin güvenlik arayışlarının bu kışkırtıcı yönü diğer devletleri de kendi güvenliklerini artırmaya zorlar.
Güvenliğin algıya bağımlı öznel yapısı her zaman daha fazla emniyet ihtiyacını körükler. Güvenlik ölçülemez ve güvenlik için ne kadar gücün yeterli olacağı iki nedenden ötürü kestirilemez: Birincisi, güç bağıl ve ölçülemez olduğundan hasmın kuvvetinin kaç katına sahip olunması gerektiği bilinemez. İkincisi, güç değişken olduğundan elde edilen güç üstünlüğünün ne kadar bir süre için devam ettirileceği kestirilemez.62
Ayrıca konu bekadan refaha doğru kaydıkça güvenlik, saldırganlığın telaffuz edilen hali olur. Çarlık Rusya’sı Dış İşleri Bakanı Gorçakov’un; “Ülkenin refah ve güvenliğini tehdit eden yarı-barbar kavmin kalmaması için giriştiğimiz mücadele nin sonunda yeni fethedilen topraklarda yeni kabilelerin tehdidine maruz kaldık” yönündeki yakınması bu duruma örnektir.63
Benzer şekilde, II. Dünya Savaşı öncesinde Almanya; 1919 Versay Barış Anlaşmasının koşullarını ülke ekonomisine, Sovyet Rusya ve Fransa arasındaki jeopolitik sıkışmasını toprak bütünlüğüne tehdit olarak algılamıştır.
Devletlerin ulusal güvenlik adına saldırgan bir şekilde davranma istekleri böyle davranacakları anlamına gelmez. Zira devletlerin davranışları sadece istekleri ile değil aynı zamanda kapasiteleriyle de sınırlıdır.64 Ayrıntıları ardıl bölümde sunulacak olan ulusal güvenlik kapasitesi, bir güç bileşeni olduğundan devletin uluslararası ortamdaki muhataplarının konumuna göre değer kazanır.
Devletlerin ulusal güvenlik adına saldırgan bir şekilde davranma istekleri böyle davranacakları anlamına gelmez. Zira devletlerin davranışları sadece istekleri ile değil aynı zamanda kapasiteleriyle de sınırlıdır.64 Ayrıntıları ardıl bölümde sunulacak olan ulusal güvenlik kapasitesi, bir güç bileşeni olduğundan devletin uluslararası ortamdaki muhataplarının konumuna göre değer kazanır.
Uluslararası Ortam Düzeyi,
Uluslararası ortamın aktörleri: devletler, devlet niteliğini kazanmamış sosyal ve siyasal alt gruplar, uluslararası ve uluslar üstü kuruluşlar, sivil toplum kuruluşları (STK) ve hükûmet dışı kuruluşlar (HDK), ulus-aşan ticari kuruluşlar (Trans National Corporations-TNC)/çok uluslu şirketler (ÇUŞ/Multinational Companies-MNC) ve bireylerdir. Uluslararası ortam özellikle devletler bakımından anarşik bir yapıya sahiptir ve hiyerarşik bir düzen arz etmez. Bu ortamda devletlerin başlıca aktör olması onların diğer aktörlerden etkilenmedikleri anlamına da gelmez.
Joseph Nye’ın, uluslararası ortamın çok boyutlu yapısını ortaya koyan yaklaşımı, bu konudaki diğer kuramlara nazaran, ulusal güvenlik kavramının bütün boyutlarını kapsaması bakımından öne çıkmaktadır. Buna göre dünya siyaseti, üç boyutlu bir satranç tahtası haline gelmiştir. Satranç tahtasının birinci boyutunda devletler arasındaki askerî ilişkiler yer almaktadır. Bu katmanda hegemonya ve tek kutupluluk kavramlarını kullanmak anlamlıdır. Buna karşın, satranç tahtasının ikinci boyutunda yer alan ülkeler arasındaki ekonomik ilişkilerde gücün dağılımı çok kutupludur. Gücün ikinci boyutunda hegemonya kavramı bir anlam taşımamakta dır. Satranç tahtasının üçüncü boyutunda, terörizm, uluslararası suçlar, iklim değişikliği ve bulaşıcı hastalıkların yayılması gibi çok çeşitli sorunlar ve hükümet dışı aktörler yer almaktadır. Bu kademede de hegemonyadan veya imparatorluktan söz etmek olanaklı değildir.65
Ulusal güvenlik kavramının ortam ile etkileşimi, birbiriyle ilişkili başlıca iki düzlemde gerçekleşir. Bunlar; devletlerin devletlerle ve devletlerin uluslararası ortamın diğer aktörleriyle olan ilişkileridir. Bu ilişkilerden hiçbiri bağdaşık (homojen) olmayıp, 66 ayrışık (heterojen) özellikler taşırlar.
BU BÖLÜM DİPNOTLARI;
48 Pınar Bilgin, “Güvenlik Çalışmalarında Yeni Açılımlar: Yeni Güvenlik Çalışmaları”, SAREM Stratejik Araştırmalar Dergisi, Sayı.14 (Ocak) 2010, s. 69-96.
49 MacFarlane ve Khong, op. cit., s. 1.
50 Mangold, op. cit., s. 10.
51 Max Weber, “Politics as a Vocation”, H.H. Gerth ve C.W. Mills (Ed.) From Max Weber, New York: Oxford University Press, 1972, s. 78
52 Mangold, op. cit., s. 10.
53 Charles Tilly, devleti şöyle tanımlamıştır: “Belli sınırları olan bir bölgede yaşayan bir nüfusu idare eden bir organizasyon,
1) Aynı toprak sınırları içinde faaliyet gösteren diğer organizasyonlardaki farklılaşmış
2) Özerk
3) Merkezileşmiş ve
4) Bölümleri birbirleriyle resmî bir koordinasyon içinde çalışıyor ise, devlettir”.
( Charles Tilly, The Formation of National States in Western Europe,
Princeton University Press, 1975, s. 70). Christopher Pierson’a göre modern devletin başlıca özellikleri:
Princeton University Press, 1975, s. 70). Christopher Pierson’a göre modern devletin başlıca özellikleri:
1) Şiddet araçlarının tekeli (denetimi)
2) Toprak
3) Egemenlik
4) Anayasallık
5) Kişisel olmayan iktidar
6) Kamu bürokrasisi
7) Yetki/meşruiyet
8) Yurttaşlık
9) Vergilendirmedir. (Christopher Pierson, Modern Devlet, (Çev. D.Hattatoğlu), İstanbul, Çiviyazıları, 2000, s. 24).
54 Bilgin, op.cit s., 77.
55 Gianfranco Poggi, Devlet: Doğası, Gelişimi ve Geleceği. İstanbul, Bilgi Üniversitesi Yayınları, 2007, s. 115.
56 F.S. Northedge, The International PoliticalSystem. Londra, Faber&Faber, 1976, s. 224.
57 Wolfers, op. cit., s. 147.
58 Jordan vd. op. cit., s. 3.
59 Buzan op. cit., s. 9.
60 John Mearsheimer, “Anarchy and the Struggle for Power”, K.A. Mingst ve J.L. Snyder (Ed.), Essential Readings in World Politics, Londra, Norton Series, 2008, s. 60-79.
61 John Hertz, “Idealist Internationalism and the Security Dilemma”, World Politics, Cilt 2, No. 2, 1950, s. 171-201.
62 Mearsheimer, op. cit., s. 64.
63 Mangold, op. cit., s. 31.
64 Mearsheimer, op. cit., s. 65.
65 Joseph S. Nye Jr, Soft Power: The Meansto Success in World Politics. New York, Public Affairs, 2005, s. 4.
66 Barry Buzan vd. (1998: 17) devletler arasındaki ilişkilerin bağdaşık olduğunu ileri sürmüşlerdir.
4. CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..,,
***