REFAH-YOL HÜKÜMETİ DÖNEMİ BÖLÜM 2
_Sincan’da Tankların Geçişi:
4 Şubat 1997 tarihinde Ankara'nın Sincan ilçesinde Etimesgut Zırhlı Birlikler Okulu ve Eğitim Tümen Komutanlığı'na bağlı çeşitli askeri araçlardan oluşan
konvoy, ilçe sokaklarından Akıncı Üssü'ne "motorlu yürüyüş" gerçekleştirmiştir. Bu yürüyüş, ülke genelinde heyecana neden olurken, Milli Savunma Bakanı Turhan Tayan, olayın normal bir tatbikat olduğunu, eğitim çalışmaları kapsamında gerçekleştirildiğini söylemiştir. Olay gazetelere “ Sincan’dan Ordu Geçti ” başlığı ile yansımıştır.96
Genelkurmay, "altı ayda bir yapılan normal eğitim faaliyeti" olarak açıkladığı geçişin, "tesadüfen bu tarihe denk geldiğini" bildirmiştir. Daha sonra bu olay
Genelkurmay 2. Başkanı Çevik Bir tarafından “Demokrasiye balans ayarı yapıldı” veya “rejime ince ayar yapıldı” şeklinde değerlendirilmiştir.
Askere ait olduğu öne sürülen bu sözlere tepki gösteren RP’li Kahraman EMMİOĞLU, “Bu kafaları duvara çarpmalı. Eğer sen politika yapacaksan çıkar elbiseni. Güreş Paşa gibi politika yap” demiştir.97
Başbakan Necmettin Erbakan, partisinin grup toplantısında Ankara'nın Sincan ilçesinde düzenlenen Kudüs Gecesi'ni değerlendirirken, demokratik bir ülkede
bu tür etkinlikler olabileceğini; Türkiye'nin büyük atılımlar yaptığını, ancak bazı çevrelerin yeniden büyük Türkiye'nin kurulmasından rahatsızlık duyduklarını savunarak; "Bazı çevreler, bazı fosiller, acaba ne yapsak da ülkenin havasını bozsak, huzuru, barışı, kardeşliği engellesek diye düşünüyorlar" demiştir.
Adalet Bakanı Şevket Kazan da TBMM Genel Kurulu'nda ANAP Ankara Milletvekili Nejat Arseven'in Sincan'da yaşanan olaylara ilişkin konuşmasını yanıtlarken, hiç kimsenin demokratik rejim üzerine oyun oynamaya hakkı olmadığını belirterek, Sincan Belediye Başkanı Bekir Yıldız'ın, RP'nin 400 belediye başkanından biri olduğunu söylemiştir. Kazan, Ankara Devlet Güvenlik Mahkemesi'nin olayla ilgili soruşturma başlattığını, RP Meclis Grubu'nun da duyarlığını ortaya koyarak, üç milletvekilini olayı soruşturmakla görevlendirildiğini söylemiştir.
CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, partisinin grup toplantısında yaptığı konuşmada, Sincan'da yaşanan olaylar için RP'nin laik, demokratik cumhuriyete dönük bir tepki içinde olduğunu herkesin görmesi gerektiğini belirterek, cumhuriyeti savunan herkesi, karşı tepki göstermeye çağırmıştır.
Büyük Birlik Partisi Muhsin YAZICIOĞLU ise “Türkiye’de asla Nusayri iktidarının oluşmasına izin vermeyeceğiz” diyerek tepkisini ortaya koymuştur.98
Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, "Neden demokrasiyi işletmeye çalışmıyoruz da darbe tartışması yaratıyoruz?" demiştir.
Cumhurbaşkanı Demirel, gerginlik yaratan türban konusunun gündemden çıkarılmasını isteyerek RP'yi uyarmış; İran'ın Ankara Büyükelçisi Muhammed Rıza Bagheri'nin, Sincan Belediyesi tarafından düzenlenen "Kudüs Gecesi"ndeki konuşmasıyla Türkiye'nin içişlerine karışarak "yanlış yaptığını" söylemiştir.
ÇİLLER, "Ülke bütünlüğünü hangi kararlılıkla savunduysak, devletin itibarını yurt dışında nasıl savunduysak, demokrasiyi de aynı kararlılıkla savunuruz" demiştir.
ABD Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Nicholas Burns ise “Sivil hükümet, Türkiye’nin Avrupa’daki konumu için önemlidir. Türkiye’de derin bir istikrarsızlık konusunda
bazılarının taşıdığı kaygıyı paylaşmıyoruz.” demiştir.
7 Şubat 1997 tarihinde, Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel tarafından kabul edilen TBMM Başkanı Mustafa Kalemli görüşme sonrasında yaptığı açıklamada,
Cumhurbaşkanı Demirel ile Türkiye'nin laik, çağdaş yapısında geri gidiş olamayacağı konusunda görüş birliğinde olduklarını söylemiştir.
9 Şubat 1997 tarihinde, Cumhurbaşkanı Demirel yayımladığı bayram mesajında “Din uhrevî alanı, hukuk ise dünyevî alanı tanzim eder. İslam’da zorlama yoktur.
İnanç ve ibadet özgürlüğü Cumhuriyet’in titizlikle savunduğu bir ilkedir. Dini siyasallaştırmaya çalışanlar hem günah hem de suç işlemektedirler” demiştir.
ANAP Genel Başkanı Mesut Yılmaz Sakarya'da yaptığı konuşmada, koalisyon hükümetinin üniversiteden silahlı kuvvetlere kadar toplumun tüm kurumlarında
gerginlik yarattığını belirterek "Silahlı kuvvetler tanklarını Ankara'nın ortasında yürütmek suretiyle bir mesaj vermek gereğini duyuyorsa durum vahimdir" demiştir.
DSP Genel Başkanı Bülent Ecevit yaptığı yazılı açıklamada, cumhuriyeti tehdit eden gelişmeler karşısında RP dışındaki tüm partileri, laik demokrasiyi korumak
ve RP'li bir hükümetten kurtulmak için güç birliğine çağırdıklarına dikkat çekmiştir.
15 Şubat 1997 tarihinde Adalet Bakanı Şevket Kazan, düzenlediği Kudüs Gecesi'nde sarf ettiği laiklik aleyhindeki sözleri nedeniyle tutuklanan Sincan eski
Belediye Başkanı Bekir Yıldız'ı Ankara Merkez Kapalı Cezaevi'nde ziyaret etmiştir.
18 Şubat 1997 tarihinde Demirel: “Ne Cezayir, ne de İran olan Türkiye’de şeriat istenemez. Şeriat isteyen, Atatürk Cumhuriyeti’nin koyduğu hukuk sistemine
ve hukuk devletine karşı çıkıyor demektir. Şeriatı kimse getiremez.” demiştir.
21 Şubat 1997 tarihinde “ İran terörist devlet muamelesi görmeli.” diyen Org. Çevik Bir, Sincan’dan geçen tanklarla ilgili olarak da; “ Demokrasiye balans ayarı yaptık” demiştir.
22 Şubat 1997 tarihinde, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı Kayseri’deki üniformalı korumalar nedeniyle RP’yi ikinci kez uyarmıştır.
27 Şubat 1997 tarihinde, Anayasa Mahkemesi Başkanı Yekta Güngör Özden, Ankara'da basın mensuplarının çeşitli sorularını yanıtlarken, laikliğin, cumhuriyetin değiştirilmesi önerilemez niteliği olduğunu vurgulayarak, "Cumhuriyete karşı olanlar ile ümmetçilik, Arap milliyetçiliği ve din sömürüsü eylemlerini sürdürenler, tersine söylemlerle laikliği suçlama kurnazlığına sapıyorlar. Kavga yaratıp tırmandıranlar, inançlara saygısı olmayanlardır" demiştir.
Sincan olayı ile ilgili olarak, dönemin Genelkurmay Başkanı Org. İsmail Hakkı Karadayı’nın 25.06.2012 tarinde Komisyonumuza verdiği bilgilerde
“ Tankların yürüdüğünden haberinin olmadığını ” öne sürmüştür.99
Öte yandan, 08.10.2012 tarihli dinlemede Kadir Sarmusak da tankların geçişinden önce Dz.K.K.lığı personelinin haberdar edildiğini ifade etmiştir.100
_ Sendika eylemleri ve Cumhuriyet mitingleri:
İşçi sendikalarının bu dönemde toplumsal muhalefetin önemli bir unsuru olduğu görülmüştür. Buna mukabil, TÜSİAD,101 yayınladığı raporlarla bu süreci
desteklemiştir.
TÜRK-İŞ Yönetim Kurulu, REFAH-YOL Hükümet Programının açıklanmasının hemen ardından 10 Temmuz 1996 tarihinde Başbakan Erbakan’a bir mektup
göndermiştir. Mektupta; 12 Eylül 1980 sonrasında kabul edilen mevzuatla birçok temel hak ve sendikal hak ve özgürlükler üzerindeki kısıtlamaların devam
ettiği vurgulanarak, çalışma mevzuatının ILO Sözleşmeleri ile uyumlu hale getirilmesi, SSK’nın mali sorunlarının çözümlenmesi, terörle etkin şekilde mücadele edilmesi, yüzde 82,9’a çıkan enflasyon oranı altında ezilen çalışan ve emeklilerin satınalma güçlerinin iyileştirilmesi, kaçak işçilik ve taşeronlaşmanın
önlenmesi vb. talepler dile getirilmiştir.
6 Ekim 1996 tarihinde yapılan TÜRK-İŞ 17. Olağan Genel Kurulu sonucunda yayımlanan Görüş ve Talepler başlıklı basın bildirisinde, “Demokratikleşme”
başlığı altında, çeşitli siyasi taleplerin yanı sıra, “dini eğitim ve öğretimde devletin gözetim ve denetimi etkinleştirilmelidir” ifadesi yer almıştır.
TÜRK-İŞ’in, Temmuz-Kasım 1996 ayındaki hükümete yönelik sözkonusu tutumu, Susurluk olayının ardından, Aralık 1996 ayından itibaren iyiden iyiye değişmeye başlamıştır. Bu çerçevede, Genel Merkezi İstanbul’da olan sendikaların yöneticileri, işyeri temsilcileri ve işyerlerinden katılan büyük bir işçi grubu, Taksim Atatürk Anıtı’na yürümüş ve Anıta çelenk koyarak “Temiz Toplum, Temiz Siyaset” çağrısında bulunmuş; 21 Aralık 1996 tarihinde ise TÜRK-İŞ
Başkanlar Kurulunca alınan karar kapsamında “Türkiye’ye Sahip Çık” kapalı salon toplantısı İstanbul Bostancı Gösteri Merkezi’nde yapılmıştır.102
27 Aralık 1996 tarihinde TÜRK-İŞ heyetinin Cumhurbaşkanı Demirel’e yaptıkları ziyarette, hükümetin başta işçiler olmak üzere çalışanların ve halkın sorunlarını
çözmede başarısız olduğu, demokratikleşme yönünde hiçbir somut adım atılamadığı, başta işçiler olmak üzere, çalışanların ücretlerinde enflasyon nedeniyle ücretlerdeki büyük aşınma meydana geldiği, işsizliğin arttığı dile getirilerek, bu hususları içeren bir mektup takdim edilmiştir. Mektupta, ayrıca, REFAH-YOL hükümetinin 18 Ekim 1996 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan karar uyarınca zorunlu emekliliği yeniden başlatması, taşeronluk sistemi ve özelleştirme uygulamaları eleştirilmiş, Cumhurbaşkanından mafya ve çetelerle ilişkiler ve uyuşturucu kaçakçılığı konusundaki iddiaların ciddiyetle soruşturulması istenmiştir.
Bu ziyaretin ardından, Cumhurbaşkanı Demirel’le sıkı bir diyalog geliştiren TÜRK-İŞ Başkanlar Kurulu, hükümetin dış politikası ve diğer uygulamaları hakkında çok sayıda bildiri yayımlayarak, toplumu demokratik kitle eylemlerine katılmaya çağırmıştır. Bu çerçevede, 3 Aralık 1996 tarihinde yayımlanan TÜRK İŞ Başkanlar Kurulu Bildirisi’nde, “Hükümet, dış politikada Devletimizin geleneksel politikasının dışına çıkarak, Mısır ve Libya ziyaretlerinde olduğu gibi, ulusal onurumuzu zedeleyici bir tutum sergilemiştir. Tüm dünyanın ilgi alanı olan Avrasya Bölgesi, Refahyol Hükümeti tarafından sistemli bir biçimde ihmal edilmektedir.” denildikten sonra, “Başkanlar Kurulumuz, Ülkemize, Halkımıza ve Devletimize yönelik tehditlerin sona erdirilmesi, dile getirilen sorunlarımızın çözümü ve isteklerimizin yerine getirilmesi amacıyla, meşru ve demokratik kitle eylemlerine başvuracaktır. Bu eylemlerimiz, sorunları parlamenter demokratik düzen içinde çözebilmenin güvencesidir. TÜRK-İŞ Başkanlar Kurulu, tüm halkımızı ve demokratik kuruluşları bu mücadeleye katılmaya çağırmaktadır.” açıklaması yapılmıştır.
21 Aralık 1996 tarihinde yayımlanan “Türkiye’ye Sahip Çık!” başlıklı Bildirge’de, “Refahyol Hükümeti, uyguladığı politikalarla, çalışanlara, halkımıza ve
Türkiye Cumhuriyetinin ana özellikleri olan insan haklarına, demokrasiye, laikliğe, sosyal hukuk devletine ve emperyalizme karşı ilk başarılı kurtuluş savaşının önderi Mustafa Kemal Atatürk’ün temsil ettiği çağdaş uygarlık anlayışına karşı ısrarla düşmanca bir tutum ve davranış içindedir.” denilmiştir.
5 Ocak 1997 tarihinde, Ankara’da, TÜRK-İŞ, DİSK, DSP ve Atatürkçü Düşünce Derneği öncülüğünde “ Gerçekleştirilen mitingde “ Türkiye’ye Sahip Çık!
Demokrasi İçin Mücadele Et!” sloganıyla bir miting yapılmıştır. Bu mitingde konulan TÜRK-İŞ Başkanı Bayram Meral, “Mollalar laik sistemi asla değiştiremez. Bu çağdaş ülkenin güvencesi bizleriz” demiştir. Bu miting, Cumhuriyet Gazetesi’nin 6 Ocak 1997 tarihli nüshasında, “Mollalara Geçit Yok” manşetiyle verilmiştir.
Bu dönemde, TÜRK-İŞ, DİSK, TÜSİAD, TESK ve TOBB yöneticileri, demokrasi ve hukukun karşısında, darbecilerin yanında yer almışlardır.
29 Ocak 1997 tarihinde CHP Kadın Kolları, Türk Kadınlar Birliği, Türk Hukukçu Kadınlar Derneği ve Atatürkçü Düşünce Derneği üyesi kadınlar, RP'nin türbanı
yasallaştırma girişimlerini protesto etmiştir. CHP Kadın Kolları Genel Başkanı Güldal Okuducu, RP'nin türbanı bir tür şeriat üniforması olarak gördüğünü
belirterek, "Bütün Türkiye bunun masum bir inanç örtünmesi olmadığını çok iyi bilmelidir" demiştir.
3 Şubat 1997 tarihinde, TÜRK-İŞ Başkanı Bayram Meral imzasıyla Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı’ya üç sahifelik bir rapor sunulmuştur.
“Laiklik” ilkesi ve Devrim Kanunlarına aykırı hareketlerin dikkat çekildiği bu raporun, daha sonra Genelkurmay Başkanı tarafından Cumhurbaşkanlığı DEMİREL’e tevdi edildiği ve DEMİREL tarafından da bir özel mektup ekinde Başbakan ERBAKAN’a gereği için gönderildiği anlaşılmaktadır.103
26 Şubat 1997 tarihinde, Türk-İş, DİSK ve TESK tarafından, rejime yönelik tehditlere karşı güç birliği kararı alındığı açıklanmıştır. Aynı gün, İstanbul kadın
kuruluşları birliği, laiklik için eylem başlatmıştır. 27 Şubat 1997 tarihinde, Türk-İş, DİSK ve TESK köşke çıkmıştır. Aynı gün, Birinci Ordu Komutanı
Org. Hüseyin Kıvrıkoğlu İstanbul Devlet Güvenlik Mahkemesi’ni ziyaret etmiştir.
_Tarikat Mensuplarına iftar yemeği olayı:
11 Ocak 1997 tarihinde Başbakan Necmettin Erbakan tarafından Başbakanlık Resmi Konutu’nda, Diyanet temsilcileri, Diyanet İşleri Eski başkanları,
İlahiyat Fakültelerinin dekan ve öğretim üyeleri, Müftü ve Vaizler ile din adamlarının aralarında bulunduğu toplam kırka yakın kanaat önderine iftar yemeği verilmiştir. Organize edilen iftar yemeğine birtakım görevli ve resmi din adamlarının katılması, kamuoyunda günlerce tartılışmıştır.
Bu kişilerin Konuta girişlerinde sakallı, sarıklı ve cüppeli görüntüleri televizyonlarda günlerce yayımlanmıştır. Basında tarikat yemeği olarak lanse
edilen haberlerde, bu olay “irtica kalkışması” olarak yansıtılmıştır.
Hürriyet Gazetesi yazarı Sedat Ergin, bu olayın “bardağı taşıran son damla” olduğunu ifade etmiştir. 104 Bu olay hakkında, 16 Ocak 1997 tarihinde,
CHP Genel Sekreteri Adnan Keskin ve 33 milletvekili, Başbakan Necmettin Erbakan'ın Başbakanlık Konutu'nda verdiği yemekle ilgili olarak Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'na suç duyurusunda bulunmuştur. Bu olay Başsavcının parti kapatma iddianamesinde de yer almıştır.
Komisyonumuzca bilgisine başvurulan dönemin tanıklarından Zaman Gazetesi imtiyaz sahibi Alaaddin Kaya; “O yemekte Diyanet İşleri Başkanımız da vardı…
bugünün çok daha büyük çapta yapılan, devlet ricalinde yapılan yemeklerin belki de minyatürüydü yani, o bir bahaneydi, yoksa o yemeğin içinde böyle sıkıntı
yaratacak, efendim, insanları hesaba çekilmesini gerektirecek bir şey yoktu.” demiştir.105
_REFAH-YOL Hükümetinin Dış Politikası:
28 Şubat döneminde, başta ABD olmak üzere, dış güçlerin, resmi düzeyde, Türkiye’de demokrasinin sekteye uğratılmaması koşuluyla, iktidarda bulunan
REFAH-YOL’un uluslararası alanda atmış olduğu bir kısım adımlardan rahatsızlığın dair açıklama yaparken, fiili bir darbeye de ışık yakmaması, darbe heveslisi kesimlerde hayal kırıklığına yol açmıştır.
28 Şubat sürecinde, hem ABD’nin, hem de AB’nin 106 28 Şubat MGK kararları sonrasında, resmi düzeyde, ciddi bir eleştiride bulunmadıkları görülmekle birlikte, 28 Şubat sürecini açıkça desteklediklerini veya bu sürece müdahil olduklarını yansıtan herhangi bir husus tespit edilememiştir.
Öte yandan, Avrupa Komisyonu tarafından 1998 yılından itibaren yayımlanan İlerleme Raporlarında ve diğer resmi belgelerde, “sivil-asker ilişkileri” başlığı
altında, üst düzey askerlerin demeçleri, MGK ve MGK Genel Sekreterliğinin yapısı ve rolü, MGK Kararlarının siyaset üzerindeki etkisi, YAŞ, Jandarmanın
konumu vd. hususlarda çeşitli eleştirilerin mevcut olduğu bir vakıadır.
_Hükümet Programına ve Koalisyon Protokolüne Göre Dış Politika:
REFAH-YOL Koalisyon Hükümetinin Programında,107 bir yandan “Ankara Antlaşması ve Gümrük Birliğiyle amaçlanan nihaî hedeflere ulaşılabilmesi için,
yasal düzenlemeler dahil gerekli çalışmaların yapılacağı” belirtilirken; diğer yandan da “Türk cumhuriyetleri ve İslam ülkeleriyle ekonomik, ticarî, sosyal ve
kültürel ilişkilerin geliştirilmesi için yürütülen faaliyetlere hız kazandırılacak; bu ülkelerle olan, işgücü, mal, hizmet ve sermaye dolaşımının kolaylaştırılması için
gerekli tedbirler alınacaktır” çok boyutlu ve “şahsiyetli” dış politika yürütüleceği vurgusu yapılmıştır.
Hükümet Programında kullanılan “Batı” ve “Doğu” arasındaki bu dengeli dil, hükümetin görevi süresince yumuşak karnı olarak görülecektir.
REFAH-YOL Hükümeti döneminde, Bakanlıklar arası görev dağılımını düzenleyen Başbakanlık Genelgesiyle; Dışişleri Bakanlığı görevi, Başbakan Yardımcısı
Tansu ÇİLLER’e; Kıbrıs ve Türk Cumhuriyetleri ile ilişkilerin sorumluluğu ise Devlet Bakanı Abdullah GÜL’e verilmiştir. 18 Aralık 1996 tarihli bir başka genelgeyle de, “Türki Cumhuriyetler, yurtdışında yaşayan Türkler ve İslam ülkeleri ile tüm ekonomik ve kültürel işlerin koordinasyonu” görevi de yine Bakan GÜL’e verilmiştir. Bu durum nedeniyle Meclisteki muhalefet partilerince, Devlet Bakanı Gül’ün “gölge dışişleri bakanı” olarak nitelendirilmiştir.108
Erbakan’ın yurtdışı seyahatleri nedeniyle 8 Ekim 1996 tarihinde Bitlis Milletvekili Kamran İnan ve 22 arkadaşı hükümetin izlediği dış politika konusunda
genel görüşme yapılması, Zonguldak Milletvekili Mümtaz Soysal ile 20 arkadaşının109 Bakanlar Kurulu, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ise
Başbakan Necmettin Erbakan hakkında gensoru açılması için verdiği önergelerde:110
REFAH-YOL Hükümetinin dış politikası, “iki başlı olmak”la eleştirilmiş, Başbakan Necmettin ERBAKAN “Doğu ve Afrika ülkelerinden”, Başbakan Yardımcısı
Tansu ÇİLLER ise “ABD ve Avrupa ülkelerinden” sorumluymuş gibi dış politika yürüttükleri öne sürülerek;111 REFAH-YOL Hükümeti ve özellikle
Başbakan ERRBAKAN, “… İmparatorluk döneminin deneyimlerini de taşıyan Türk hariciyesini devre dışı bırakmakla ”, “ Uluslararası görüşmelerde, Dışişleri Bakanlığının deneyimli kadrosunu devre dışı bırakmakla ” ve “kimi görüşmelerin devlet arşivine girmesini engellemekle” eleştirilmiştir.112
Refah Parti’li Bülent ARINÇ ise bu gensoruların tek sebebinin “darbeyle, laikle, Atatürkçülükle yıkamayacaklarını anladıkları bir Hükümeti, şimdi, Libya’da olan
bitenlerle yıkmaya çalışmak” olduğunu öne sürmüştür.113 ARINÇ, bu konuda şunları söylemiştir: “Bakınız, Refah Partili bir Hükümetin kurulmasına, 24 Aralıktan itibaren karşı çıkılmıştır. Bu, demokrasi adına fevkalade utanılacak bir durumdur. Halkın oyunu almış, 6 milyondan fazla insanı temsil eden bir legal siyasî kuruluşa, uzaydan gelmiş gözüyle bakıp, onu bir cüzamlı haline koymak kimsenin haddi değildir.”114
Dış Politika Uygulamaları:
_ Çekiç Güç:
27 Temmuz 1996’da gerçekleştirilen MGK toplantısında, Türkiye’nin karşı karşıya olduğu iç ve dış güvenlik tehditleri hakkında ilk kez bilgi alan Erbakan,
Türkiye’nin özellikle ABD, AB ve İsrail’le ilişkilerinin önemi konusunda bilgilendirilmiştir. Erbakan, bu bilgilendirmenin yapıldığı MGK toplantısının hemen sonrasında, Ağustos ayı içinde, muhalefetteyken karşı çıktığı Çekiç Güç’ün görev süresinin beş ay uzatılmasına ilişkin tezkerenin kabul edilmesine onay vermiş; ayrıca Türkiye ve İsrail Genelkurmay Başkanlıkları tarafından müzakere edilen, “Türkiye-İsrail Askeri Eğitim ve Savunma Sanayii Anlaşması”nı imzalamıştır.
Başbakan Erbakan’ın, iktidara gelmeden önce her fırsatta karşı olduğunu ifade ettiği Çekiç Güç’le ilgili bu adımı muhalefeti rahatsız etmiş ve daha üç ay önce
Çekiç Gücün görev süresinin uzatılmasına ilişkin görüşmeler sırasında Refah Partisi sözcülerinin uzatmaya karşı çıktıklarını hatırlatılarak çelişkili bir politika
izlendiği savunulmuştur.115
_ Başbakan ERBAKAN’ın İslam ülkeleriyle Temasları
Başbakan Necmettin ERBAKAN, Türkiye’nin kuruluşundan bu yana devam eden “yüzünü Batıya dönme” tavrını bir nebze olsun değiştirmek, İslam ülkeleri
arasunda alternatif bir işbirliği modeli oluşturulmasına öncelik etmek ve Ortadoğu, Asya ve Afrika ülkeleriyle ilişkileri geliştirmek maksadıyla, Ağustos ve
Ekim 1996 aylarında, Müslüman ülkeleri ziyaret etmiştir. Bu gezi, İran’ı “terörist ülke” olarak niteleyen ABD tarafından116 tepkiyle karşılanmıştır.
_Başbakan ERBAKAN’ın Libya Ziyareti:
Başbakan Erbakan, Ağustos ayında Müslüman ülkelere gerçekleştirdiği yurt dışı gezilerinin ikincisini, Ekim 1996 ayı başında Mısır, Libya ve Nijerya’yı
kapsayacak şekilde yapmıştır. On gün süren bu gezi programındaki özellikle Libya gezisinde meydana gelen olaylar basında yoğun olarak eleştirilmiştir.
Geziye ilişkin kararnamenin İçişleri Bakanı Mehmet Ağar tarafından imzalanmaması, DYP ve hükümet içinde sıkıntıya sebep olmuştur.
(Bu konuda 10/11/2012 tarihinde Mehmet AĞAR Komisyonumuza açıklamalarda bulunmuştur.)
Erbakan’ın Kaddafi’yle yaptığı görüşme, iç basında “skandal” olarak değerlendirilmiştir.117 16 Ekim 1996 tarihinde TBMM’de yapılan görüşmelerde söz alan Devlet Bakanı GÜL, Kaddafi’nin “yanlış, hatalı, tasvip etmeyeceğimiz bir konuşma yaptığını”118 fakat basında anlatılanın aksine orada kendisine gereken cevabın verildiğini ifade etmiştir. Tepkiler üzerine, Çiller, Erbakan’a haber vermeksizin, Trablusgarp Büyükelçisini geçici olarak Ankara’ya çağırmıştır.119
Libya gezisi,120 sadece muhalefet tarafından değil, ABD tarafından da resmi düzeyde eleştirilmiştir.
_İsrail:
Bu dönemde, Orta Doğu Barış Sürecindeki olumlu gelişmeler ve Türkiye’nin Suriye’den duyduğu rahatsızlığın artmasından dolayı, 1990’ların ikinci yarısında
her alanda ivme kazanmıştır. Bu süreçte, askeri ve ekonomik işbirliği ilişkilerdeki canlanmanın iki temel alanını oluşturmuştur.121
Bu çerçevede, 23 Şubat 1996 tarihindeki Askeri Alanda Eğitim ve Teknik İşbirliği Çerçeve Anlaşmasına dayanılarak 28 Ağustos 1996’da imzalanan Savunma Sanayi İşbirliği Anlaşması, Türk kamuoyunda en çok ses getiren anlaşma olmuş; iki ülke arasında savunma alanında bilgi transferi ve teknisyenlerin karşılıklı olarak eğitimi alanlarında çalışmaları bu anlaşmayla başlatılmıştır.
Bu gelişmeye paralel olarak, 54 F-4 savaş uçağı İsrail Uçak Sanayii (Israeli Aircraft Industry, IAI) fabrikasında 1996’dan itibaren modernize edilmiş;
tarafların ortaklaşa düzenlediği tatbikatlar,122 askeri alanda işbirliğinin bir diğer boyutu olmuştur.
Bu dönemde hızla gelişen Türk-İsrail işbirliği iç kamuoyunda farklı tepkilere yol açmıştır. Türkiye’de öncülüğünü askerlerin yaptığı bir grup, Türkiye’nin İsrail’le
yakınlaşmasını başından itibaren istemiş ve desteklemiştir. Öte yandan, bu yakınlaşma Refah Partisi tarafından temsil edilen kesimlerin bir kısmında,
Refah Partisi’nin iktidarı döneminde İsrail’le imzalanan bu anlaşmaların onaylanması tepkiyle karşılanmıştır.123
_İran’la İlişkiler:
İran gezisinde, iki ülke arasında 25 yıldır gündemde olan, ancak bir türlü imzalanamayan doğalgaz boru hattı yapımına ilişkin ön anlaşma imzalanmıştır.
Öte yandan, Başbakan Erbakan’ın, Aralık 1996 ayında İran ile Savunma Sanayii ve İşbirliği Anlaşması imzalanacağını açıklaması, Devlet Bakanı Abdullah Gül’ün,
İran’la ortak helikopter yapımı projesinden bahsetmesi, Dışişleri bürokrasisinde ve askerde rahatsızlık yaratmıştır.
İran Cumhurbaşkanı Rafsancani’nin 20 Aralık’taki Türkiye ziyareti üst düzey askerler ve ABD tarafından tepkiyle karşılanmış; Ankara’ya gelen bir İran heyetinin TAI tesislerini ziyaret etme isteğinin Milli Savunma Bakanı tarafından reddedildiği öne sürülmüştür.124
Milli Savunma Bakanı Turan Tayan, bu iddiayı reddetmiştir.
_D-8 Toplantısı:
Başbakan Necmettin ERBAKAN, kalkınmakta olan Türkiye, İran, Pakistan, Bangladeş, Malezya, Endonezya, Mısır ve Nijerya arasında siyasi ve ekonomik
ilişkilerin derinleştirilmesi amacıyla geliştirilen “D-8 Grubu” projesinin öncülüğünü yapmıştır.
Bu maksatla, 4-5 Ocak 1997 tarihlerinde, İstanbul'da yapılan toplantı akabinde, İran, Pakistan ve Türk yetkililer tarafından gerçekleştirilen "Afganistan" konulu
üçlü toplantıda sonunda yapılan ortak basın açıklamasında, Afganistan'da bulunan gruplara ateşkes çağrısında bulunulmuştur. Meclis’te ise Hükümet aleyhindeki gensoruların birleştirilerek görüşüldüğü 16 Ekim 1996 tarihinde yapılan görüşmelerde,125 Söz alan Mesut Yılmaz bu projeyi eleştirmiştir.126
BÖLÜM DİPNOTLARI;
79 Yaşar Dedelek, Şinasi Altıner, Tevfik Diker ve İrfan Demiralp.
80 Bu milletvekillerinden bazıları, 7 Ocak 1997 tarihinde kurulan milletvekilleri tarafından Demokrat Türkiye Partisi (DTP) içinde yer almıştır.
81 Hükümeti programında, özetle, mahalli idarelerin yetki, idari ve mali açıdan güçlendirileceği, eğitim ve sağlık alanlarına ayrılan kamu kaynaklarının
artırılacağı, sosyal hayatta tahribata yol açan talih oyunları işletmelerinin cazibe merkezi haline gelmelerinin önleneceği, din hizmetlerine önem verileceği,
din hizmeti sunan görevlilerin her türlü siyasi düşünce ve etkilerin dışında tutulması konusundaki hassasiyetin korunacağı, vakıfların çalışmalarının teşvik
edileceği, kamu yatırımlarında sağlık ve eğitim sektörlerine, bölgesel gelişmişlik farklarının giderilmesine ağırlık verileceği, terörle mücadeleye önem verileceği,
Olağanüstü Hal uygulamasının “gerekli tedbirler” alınarak kaldırılacağı, Türk Cumhuriyetleri ve İslam Ülkeleri ile ekonomik, ticari, sosyal ve kültürel
ilişkilerin geliştirilmesi yönünde yürütülen faaliyetlere hız kazandırılacağı, İslam Konferansı Teşkilatı Ekonomik ve Ticari İşbirliği Daimi Komitesi (İSEDAK)
çerçevesindeki ekonomik işbirliği faaliyetlerine etkin bir şekilde katılmaya devam edileceği, Avrupa ile İslam Konferansı Teşkilatı (İKT) üyesi ülkeler arasındaki
ekonomik ilişkilerin geliştirilmesine çaba gösterileceği, Avrupa Birliği'ne tam üye olması hedefi ile imzalanan Gümrük Birliği’nin sağlıklı bir biçimde gelişmesinin
sağlanacağı vb. hususlar yer almıştır.
82 "Kültür Bakanı İsmail Kahraman Taksim'e Cami istemeyen yobazdır, dedi" Milliyet Gazetesi, 20 Temmuz 1996; "Tahrikler bitmiyor - Refah Partisi türban, hac, kurban derileri, Taksim'e cami krizlerini, yeni krizler yaratarak daha da tırmandırıyor" Hürriyet Gazetesi, 2 Nisan 1997; "Tanklı Protesto- Erbakan: Cami yapılacak diye kuduruyorlar: Refah Grubu'nda konuşan Erbakan, Taksim'e Cami yapılmasına karşı çıkanları "gulu gulu dansı yapan yamyamlara benzetti"
Sabah Gazetesi, 2 Mayıs 1997; "RP Belediyelere yeni yetkilerin verilmesi için yaptırdığı çalışmayla, Taksim'e cami yapılması ve Ayasofya'nın cami olması
engellerini aşmayı planlıyor" Milliyet Gazetesi, 23 Nisan 1997.
83 Erkan YÜKSEL, Medya Güvenlik Kurulu, T.C. Anadolu Üniversitesi Yayınları, Eskişehir, 2004, s.30-31.
84 Hürriyet Gazetesi, 7 Eylül 1996.
85 Erkan YÜKSEL, Medya Güvenlik Kurulu, T.C. Anadolu Üniversitesi Yayınları, Eskişehir, 2004, s.35.
86 Hürriyet Gazetesi, 30 Eylül 1996.
87 Genelkurmay Başkanlığı’nın 11.10.2012 tarih ve ADMÜŞ:0940-1094-12 90035870 sayılı yazısı.
88 Meral AKŞENER, 25 Haziran 2012 tarihinde Komisyonumuza bu konuda şunları söylemiştir. Aczimendiler mevzuuna gelince: O dönem çok enteresandı.
Şimdi, şöyle bir şey: Mesela görüyorsunuz, yani burada acayip bir şey var, görüyorsunuz, fakat bütün basın yayın hurra, bütün televizyon kanalları hurra şeklinde. Ne oluyor? Size düşen görev, yani herkesin sizden beklediği, bunların ne olup ne olmadığını araştırmak şeklinde. Ha bire araştırıyorsunuz. Çünkü… Hukukçular açısından benim ne dediğim anlaşılıyordur. Bakan olarak sizin göreviniz, yapılan şikâyete onay vermek, araştırın, soruşturun şeklinde onay vermek. Ama esas mesele şu: Şimdi, orada ben sivil toplum örgütlerini derken hepsini söylüyorum, üniversiteler derken hepsini söylüyorum, yani kurumsal yapıları. Öyle altısı, beşi, ikisi, üçü değil, tamamını söylüyorum. Şimdi, çok büyük bir yalnızlık söz konusu oldu. Yani arkanızda sizin bir sivil desteğiniz olmuş olsa ona göre. Herkese de çemkiriyor kardeşim. Şimdi, çemkiren….”
89 Kadir SARMUSAK, 08.10.2012 tarihli dinlemede şunları söylemiştir: Dikkat buyurun, Fadime Şahin ama ben bunu hiç önemsemedim çünkü o zaman normal bir insanı takip ederseniz hiçbir şey olmadı.
… Şöyle, ben üniversitede görevlendirildim. Çok doğru, onu açıklayacaktım, özür dilerim… Üniversite içerisinde o dönemde sol örgütler bir yapılanma
içerisindeydi, daha doğrusu dışarıda takip ettiğimiz sol örgüt Niğde’de açılan Evrensel Sanat Merkezi çerçevesinde… Daha önce bu Evrensel Sanat Merkezleri
hem Atatürkçü Düşünceyi kullanarak hem başka sebeplerden dolayı kapatıldı ve bu kapatılmanın gerekçelerinin tamamında öyle bir onay almışlardı ki
bakanlıktan, ticari müessese gibi gözüküyorlardı. Ben bütün onayı incelemiştim. Bu Evrensel Sanat Merkezi adı altında faaliyet gösteren kurum, af buyurun,
beyaz kadın ticareti dahi yapmaya yetkiliydi. Yani verilen onayda her şeyi yapabilir aldığı yetkiyle yani kişi bakanlığa başvurmuş ve bu onayı almıştı.
Bu esnada biz… Niğde Belediyesi Cumhuriyet Halk Partisine aitti. Ben orada bu kaynaklar normalde açıklanmaz ama çok zaman geçtiği için, on beş yıl
geçtiğinden dolayı- sadece halkla ilişkiler müdiresini çok iyi bir eleman yapmıştım. Niğde’de olan her şeyi biliyordum önceden, hatta kime ne kadar
para verildiğini bile.
90 Hürriyet Gazetesi, 9 Kasım 1996.
91 Türkiye’de “devlet sırrı” kavramı her zaman tartışma yaratmıştır. Bilgi Edinme Kanunu’na göre; “Açıklanması halinde devletin emniyetine, dış ilişkilerine, milli savunmasına ve milli güvenliğine açıkça zarar verecek, niteliği itibarıyle devlet sırrı olan ve yetkili makamlar tarafından usulüne uygun şekilde gizlilik dereceleri ile korunan bilgi ve dokümanlar, bu kanun kapsamı dışındadır.” denilerek “devlet sırrı” tanımlanmaya çalışılmıştır.
92 Şevket KAZAN’a ilişkin Tutanak.
93 Şükrü Karatepe’nin 02/11/2012 tarihli Komisyon Tutanağı.
94 İçişleri Bakanlığı “BAKANLIK MAKAMINA” 22/08/2000 tarihinde gönderilen mektup Ek’tedir.
95 Bekir YILDIZ’a ilişkin 10/10/2012 tarihli Tutanak.
96 Komisyonda dinlenen Gazeteci Fatih ÇEKİRGE, Sincan olayları hakkında şunları söylemiştir: “… Sincan’da tanklar yürüdü. O günkü tesadüf bu…
Ben de merak ettim hakikaten, geriye dönüp bakıyoruz yani. Daha doğrusu bizim Sedat biraz iyi şey yapar. Baktık, Hürriyet’teki haber şöyle: “Sincan’da tanklar yürüdü.” Ertesi gün yani aynı gün Sabah’ta da var, Hürriyet’te de var, aynı gün, 4’ü veya 5’i. Bakarsanız orada da resmin altında şunu yazıyor, diyorki:
“İki tank bozulduğu için meydanda kaldı.” Yani, tanklar meydanda kalmış, önüne giden, gidip çekiyor zaten. Ya bozuldu ya bozdular yani fotoğraftan
kaçmasın diye. Bu, Hürriyet’in ertesi günkü 1’inci sayfasının fotoğraf alt yazısıdır. Yani, hay Allah tankı kaçırdım bir daha geçirin diye bir şey yok, zaten bozuk bırakmışlar.
Yani kaçmasın diye. Dolayısıyla, o bir şehir efsanesi, bu hep söylendi çok teşekkür ediyorum sorduğunuz için -kayda geçmesini açısından söylüyorum-
o tanklar orada zaten duruyordu.”
97 Bu sözler karşısında (E) Korg.Nevzat BÖLÜGİRAY’ın kendi kitabında yer alan “öyleyse birçok sanık milletvekili dokunulmazlık zırhını çıkarmayarak neden
yargıdan kaçıyor” şeklinde özetlenebilecek sözleri, Türkiye’de asker-siyaset ilişkilerinin anlaşılması bakımından önem arz etmektedir. Nevzat BÖLÜGİRAY,
28 Şubat Süreci 1, Tekin Yayınevi, Ankara, 1999, s.91.
98 Komisyonumuzun görüşlerine başvurduğu Hasan Hüseyin CEYLAN, bu konuşmanın YAZICIOĞLU’nun helikopterinin düşürülmesine sebep olduğunu öne
sürmüştür.
99 İsmail Hakkı KARADAYI’nın 25/06/2012 tarihli Komisyon Tutanağı.
100 Kadir SARMUSAK’ın 8/10/2012 tarihli Komisyon Tutanağı.
101 Komisyonumuzda dinlenen eski TİSK Başkanı Refik BAYDUR, TÜSİAD hakkında şunları söylemiştir: “ Bugüne kadar TÜSİAD’ın üyesi değilim.
Niye değilim? Şunun için değilim. Bunu, rahmetli Vehbi Bey de ısrar etti söyledim, Nejat Bey de ısrar etti söyledim ve hâlen söylüyorum:
Devletimizin yasaları -hepinizi kastediyorum- iki faktör önünde gelişiyor çalışma hayatı yönünden; bir tanesi işçi, bir tanesi işveren. İşçiye bir kanun yapmış;
Sendikalar Kanunu, Toplu Sözleşme Kanunu, Çalışma Kanunu. Demiş ki: “ Sen bu haklarını sendika ile korursun. Gider üye olursun, sendika ile korursun.”
İşverene iki hak vermiş. Bir hakkı odalarda vermiş, bir hakkı işveren sendikalarında vermiş. Onun için bir üçüncü seyahate lüzum yok kararındayım.”
102TÜRK-İŞ Resmi İnternet Sayfası, Eylemlerimiz, “ 1961'DEN İTİBAREN TÜRK-İŞ’İN EYLEMLERİ”,
http://www.turkis.org.tr/index.dyn?wapp=11365F51-2C09-4DEC-87AF-0DDC590F1A1Cwww.turkis.org.tr
103 CUMHURBAŞKANLIĞI SÜLEYMAN DEMİREL ARŞİVİ, Dolap No:91703, Fihrist No:22357-230.
104 Erkan YÜKSEL, Medya Güvenlik Kurulu, T.C. Anadolu Üniversitesi Yayınları, Eskişehir, 2004, s.56.
105 Alaaddin KAYA’nın Komisyon Tutanağı.
106 1998 yılında Avrupa Komisyonu tarafından yayımlanan Türkiye İlerleme Raporunda 28 Şubat krizi eleştirilmemiştir. Keza AB, 28 Şubat’tan on ay sonra,
16 Ocak 1998 tarihinde Refah Partisinin Anayasa Mahkemesi tarafından “laiklik karşıtı odak” olma gerekçesiyle kapatılmasında da net bir tavır almamıştır.
107 Refahyol Koalisyon Hükümetinin Programı için Bkz. http://www.tbmm.gov.tr/hukumetler/HP54.htm
108 “Seçil ÖZYANIK, “Refahyol Hükümetinin Dış Politikası”, Ankara Üniversitesi, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, 2005, s. 27” içinde Gencer Özcan,
“Yalan Dünyaya Sanal Politikalar”, Onbir Aylık Saltanat, 1. baskı, der. Gencer Özcan, İstanbul, Boyut Kitapları, 1998, s.181.
109 Sonradan Kazım Üstüner de bu gensoru önergesine katılmıştır.
110 Önerge metinleri için Bkz.
http://www.tbmm.gov.tr/tutanaklar/TUTANAK/TBMM/d20/c011/tbmm20011004.pdf, (Erişim Tarihi: 06 Eylül 2012), ss. 272-276 ve
http://www.tbmm.gov.tr/tutanaklar/TUTANAK/TBMM/d20/c011/tbmm20011005.pdf, (Erişim Tarihi: 07 Eylül 2012), ss. 349-350.
111 http://www.tbmm.gov.tr/tutanaklar/TUTANAK/TBMM/d20/c011/tbmm20011004.pdf, s.272.
112 http://www.tbmm.gov.tr/tutanaklar/TUTANAK/TBMM/d20/c011/tbmm20011004.pdf, s.275.
113 A.g.k., ss. 94-95
114 A.g.k., s. 93.
115 A.g.k., s. 430-433.
116 Financial Times Gazetesi’nde, bu gezinin ABD’yi “ Çileden Çıkardığını ” ve ABD’nin Türkiye’den diplomatik desteğini çekmesinin söz konusu olduğunu ifade
edilmiştir. 14 Ağustos 1996 tarihli Hürriyet Gazetesinde bu durum “ 70 Yıllık imajımız güme gidiyor ” şeklinde değerlendirilmiştir.
117 7 Ekim tarihli Hürriyet Gazetesinde “ Küstah Libyalının sözlerini başını tavana çevirerek dinleyen Erbakan, hiç tepki göstermedi ” yorumu yapılmış;
Milliyet Gazetesinde ise “ Libya faciası ” manşeti atılmıştır. Zaman Gazetesi başyazarı Fehmi Koru “ REFAHYOL Hükümeti en büyük darbeyi çölün ortasında
kurulu bir çadırda, gözlerini sağa sola kaçırarak konuşan ,diplomasi kurallarını tanımayan Kaddafi’den aldı ” yorumunu yapmıştır.
118 Görüşme tutanakları için Bkz.
http://www.tbmm.gov.tr/tutanaklar/TUTANAK/TBMM/d20/c012/tbmm20012008.pdf, (Erişim Tarihi: 7 Eylül 2012), s. 119-120.
119 Hakan AKPINAR, 28 Şubat “Postmodern” Darbenin Öyküsü, Ümit Yayıncılık, Ankara, 2001, s.103.
120 Ayrıca bkz. Hüseyin GÜLERCE’ye ilişkin 15/10/2012 tarihli Tutanak.
121 Çağrı Erhan ve Ömer Kürkçüoğlu, “İsrail’le İlişkiler”, Türk Dış Politikası, Kurtuluş Savaşından Bugüne Olgular, Belgeler, Yorumlar, cilt II, 9.baskı, der.
Baskın Oran, İstanbul: İletişim, 2004, s.571.
122 Çağrı Erhan ve Ömer Kürkçüoğlu, s. 572.
123 Çağrı Erhan ve Ömer Kürkçüoğlu, s. 574.
124 Hakan Akpınar, 28 Şubat Postmodern Darbesinin Öyküsü, Birharf Yayınları, İstanbul 2006, s.140-141
125 Görüşme tutanakları için Bkz.
http://www.tbmm.gov.tr/tutanaklar/TUTANAK/TBMM/d20/c012/tbmm20012008.pdf, (Erişim Tarihi: 7 Eylül 2012), s. 65-132.
126 A.g.k., s. 84.
***