Stratejik Araştırmalar Merkezi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Stratejik Araştırmalar Merkezi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

10 Kasım 2018 Cumartesi

IRAK VE SURİYE'DEKİ GELİŞMELERİN TÜRKİYE'YE ETKİLERİ BÖLÜM 4


IRAK VE SURİYE'DEKİ GELİŞMELERİN TÜRKİYE'YE ETKİLERİ BÖLÜM 4



IŞİD’İN YAYILMASI VE GÜÇLENMESİ GENEL TESPİTLER 

• İlk aşamada Irak’ta el-Kaide’nin bir uzantısı olarak kurulan, 2006’dan itibaren “Irak İslam Devleti”, 2013’ten itibaren Irak-Şam İslam Devleti (IŞİD) ismini kullanan örgüt güçlendikten ve Suriye’ye doğru yayıldıktan sonra el-Kaide ile bağlarını koparmış ve müstakil hareket etmeye başlamıştır. 
• IŞİD’in ortaya çıkışı Esed rejiminin Batılı ülkeler nezdindeki imajını nispeten düzeltirken Irak’ta Şii karşıtlığına dayalı söylemlerle hareket etmesi Şii-Sünni ayrışmasını derinleştirmiştir. 
• IŞİD başta Musul olmak üzere Sünni Arap bölgelerini istila ederek bu bölgelerde ciddi bir demografik değişime neden olmuştur. 
• IŞİD’in Musul’u ele geçirmesinden itibaren yaklaşık 300 bin Türkmen ülke içerisinde yerlerinden olmuş, 3 bin Türkmen ailesi ülkeyi terk ederek Türkiye ve İran’a kaçmış, 500 Türkmen hayatını kaybetmiştir. 
IŞİD’in faaliyet alanını genişletmesiyle bölgelerini terk etmek zorunda kalan Türkmenler, coğrafi olarak Arap ve Kürt bölgeleri arasında sıkışmıştır. 
• IŞİD Irak’ta Musul bölgesinde Suriye’de ise Deyrizor ve Haseke bölgelerindeki petrol sahalarının bir bölümünü elinde tutmaktadır. 
• ABD, IŞİD’le mücadeleye yönelik dört boyutlu bir strateji açıklamış, dört boyutta atılacak adımların nihai hedefinin IŞİD’i önce zayıflatmak, daha sonra tamamen etkisiz hale getirmek olduğunu ifade etmiştir. 
• IŞİD, Türkiye’nin istikrarını bozucu terörist eylemlerde bulunabilir. IŞİD’e katılmış Türk uyruklu militanların Türkiye’ye dönünce benzer faaliyetlere yönelme ihtimali vardır.
• Türkiye’nin IŞİD’in tüm dünyada yadırganan gayrı insani uygulamalarına karşı çıkmasından daha tabi bir şey yoktur. Türkiye’nin, sınırlarının ötesinde yürüttüğü faaliyetler göz önünde bulundurulduğunda IŞİD’e müsamaha ile bakması mümkün değildir. 

*IŞİD’in Türkiye’deki faaliyetleriyle ilgili ayrıntılar için bkz. 
Ek-2: IŞİD’in Türkiye’deki Faaliyetleri



SONUÇ 

ABD sonrası Irak’ta Maliki’nin Şii eksenli politikaları ve giderek otoriterleşmesinin yol açtığı krizler, Suriye’de ise iç savaşın uzaması ve el-Kaide bağlantılı grupların örgütlenmesi bölgede tehlikeli bir güç boşluğu meydana getirmiştir. Bu kaos ortamında başta IŞİD olmak üzere el-Kaide bağlantılı örgütler ve PKK/KCK bölge güvenliğini ve Türkiye’nin milli güvenliğini 
tehdit eden önemli dinamiklere dönüşmüştür. Suriye iç savaşının yol açtığı 
sığınmacılar meselesi ise Türkiye açısından giderek ağırlaşan bir külfet halini 
almıştır. Türkiye, ABD ile ilişkilerin zedelendiği ve AB üyelik sürecindeki 
ivmenin kaybedildiği bu dönemde Irak-Suriye hattındaki gelişmelerle birlikte 
Orta Doğu’da zemin kaybetmektedir. 

Irak’taki mezhepsel gerilimden beslenerek ortaya çıkan ve Suriye’ye yayılan 
IŞİD, bu iki ülkede belirli bölgelerdeki fiili hâkimiyetini sürdürmekte, Batılı 
ülkelerde Esed rejimiyle diplomatik ilişkilerin yeniden tesisi yönünde oluşan 
kamuoyunu güçlendirmekte ve Türkiye’yi Suriye’deki tutumunda yalnızlaştırmaktadır. 

Irak ve Suriye’deki güç boşluğu bu ülkelerde PKK/KCK’nın daha 
rahat faaliyet göstermesine yol açmakta ve bölge genelinde Kürk kökenli siyasi 
beklentileri artırmaktadır. Çözüm sürecini Suriye’deki PYD yapılanmasını 
tahkim etmek için kullanan terör örgütü, Türkiye’den dağa çıkardığı çocuk ve 
gençleri PYD saflarında savaşmak için bu ülkeye götürmeye devam etmekte, 
IŞİD’le mücadele adı altında Batılı ülkeler nezdinde sempati kazanmaktadır. 
Bu çerçevede Türkiye’nin kendi sınırları içindeki Kürt sorununu çözmek ve 
örgütü silahsızlandırmak amacıyla başlattığı çözüm süreci daha büyük engellerin 
yer aldığı bir ortamda sürdürülmektedir. 

IŞİD ve PKK/KCK tehditleri birlikte düşünüldüğünde Suriye ve Irak sınırlarının 
güvenliğinin artırılmasının öncelikli olarak ele alınmasının gerekli olduğu değerlendirilmektedir. Bu konjonktürde Türkiye’nin Irak’ta iktidara 
gelen Abadi hükümetiyle birlikte Bağdat merkezi yönetimiyle ilişkilerini geliştirmesi önem arz etmektedir. Bağdat merkezi yönetimiyle ilişkilerin olumlu seyretmesi, Türkiye’nin IŞİD krizinin ardından Irak’ta farklı bölgelere dağılan Türkmenlerin asimilasyonunun engellenmesi için gerektiğinde girişimlerde bulunmasını mümkün kılabilecektir. Benzer şekilde, Türkiye’nin krizin seyrine etki edebilmesi açısından Suriye iç savaşının çözümü doğrultusundaki uluslararası girişimlerin dışında kalınmamasının faydalı olacağı ifade edilebilir. 
Bu kapsamda Türkiye’nin PYD’ye karşı tutumunun bütün Suriye Kürtlerine 
karşı olmadığının vurgulanması, PYD’nin Suriye Kürtlerini temsil etmediğinin 
altının çizilmesi terör örgütünün bu ülkedeki faaliyetlerinin meşruiyet 
kazanmasının engellenmesi için elzemdir. 

Irak ve Suriye’deki mevcut şartlar göz önünde bulundurulduğunda, Türkiye’nin 
tek başına hareket etmesi halinde bölgedeki etkinliğinin sınırlı kalacağını hatırdan çıkarmamak uygun olacaktır. Türkiye’nin Orta Doğu’da insan hakları 
ve demokrasi ilkelerinin ihyası ve öne çıkarılması yönündeki genel görüşünü 
uluslararası toplumla birlikte ve uyum halinde gerçekleştirmeye çalışmasının 
daha ihtiyatlı bir hareket tarzı olacağı şüphesizdir. Bu genel görüşe gölge düşürecek politikaların Türkiye’nin istikameti hakkında şüphelere yol açacağı 
aşikâr dır. Böyle bir durumun ise Türkiye’yi gerek uluslararası alanda gerek 
bölgesinde yalnızlaştırılabilecegi değerlendirilmektedir. 


EK - 1 

TÜRKİYE’YE SURİYELİ SIĞINMACI AKINI 

Suriye’den Türkiye’ye sığınmacı akını, Nisan 2011’de çatışmalardan kaçan 
Suriyelilerin sığınma talebinde bulunmasıyla başlamıştır. İlk etapta Suriye’de 
yaşanan krizin kısa sürede sona ereceği ve sığınmacıların ülkelerine döneceği 
beklenmiş, ancak bu beklenti gerçekleşmemiş ve Suriyeli sığınmacı akını 
devam etmiştir. Türkiye, bu süreçte çatışmalardan kaçan Suriyeliler için “açık 
kapı” politikası uygulamış ve sığınmacıların geçici olarak barınması için yerleşim 
yerleri kurmaya başlamıştır. İç savaşın şiddetlenmesiyle Türkiye’ye 
sığınan Suriyeli sayısında belirgin bir artış gerçekleşmiş, Mart 2015’e gelindiğinde resmi rakamlara göre 1 milyon 700 bin, sivil toplum kuruluşlarının raporlarına göre ise 2 milyonun üzerinde Suriyelinin Türkiye’ye sığındığı tespit 
edilmiştir. Türkiye, açık kapı politikasıyla kabul ettiği Suriyelilerin ihtiyaçları 
için bütün imkânlarını seferber etmiş, 2015’e gelindiğinde yapılan harcamalar 
toplamda 5 milyar doları aşmıştır. Resmi harcamalar dışında, Türkiye menşeli 
sivil toplum kuruluşları da sığınmacılara 700 milyon dolar civarında destek 
sağlamıştır. 

Sığınmacıların Statüsü 

Türkiye’deki Suriyelilerin statüsüne ilişkin ciddi bir belirsizlik olduğu görülmektedir. 

İlgili yayınlarda ve literatürde Türkiye’deki Suriyeliler için misafir, 
mülteci, sığınmacı, göçmen gibi farklı tanımlamalar görmek mümkündür. 
Ancak bu kavramların hukuki anlamları birbirinden farklı olup, her kavramın 
karşılığı olan statüye göre elde edilen haklar da değişmektedir. Bu nedenle 
sığınmacı ve mülteci arasındaki temel farkları ortaya koymak faydalı olacaktır. 
Sığınmacılar kapıdan çevrilememekte, ihtiyaçları karşılanmakta, iade 
edilememekte, fakat kamplarda bekletilmektedir. Mülteci statüsündekilere ise 
bunlara ilaveten oturma ve çalışma izni verilmektedir. Ayrıca mülteciler sosyal 
haklardan da yararlanabilmektedir. Bu konudaki karışıklığın temel sebebi 
Türkiye’de sığınma hakkını kapsamlı biçimde düzenleyen yasal bir mevzuatın 
olmamasıdır.54 

Türkiye, 1951 tarihli Mültecilerin Hukuki Durumuna İlişkin Cenevre 
Sözleşmesi’ne taraftır. Ancak bu Sözleşme’yi “coğrafi sınırlama” çekincesi 
ile kabul ettiğinden, Avrupa dışından gelip iltica talep edenlere “mülteci” 
statüsü tanımamakta, Avrupa dışından gelenlere sadece “geçici sığınma” 
koruması sağlamaktadır. 

Türkiye, bu çerçevede Suriyeli sığınmacılara mülteci statüsü vermemiş, Suriyeliler için “misafir” ifadesini kullanmayı tercih etmiştir. Bu ifadenin hukuki bir karşılığı bulunmadığı için Suriyeliler, Ekim 2011’den itibaren İçişleri Bakanlığı’nın 1994 Yönetmeliği’nin 10. maddesi uyarınca “geçici koruma statüsüne” alınmıştır. Suriyelilerin durumuna ilişkin ilk hukuki düzenleme 30 Mart 2012 tarihli, 62 sayılı “Türkiye’ye Toplu Sığınma Amacıyla Gelen Suriye Arap Cumhuriyeti Vatandaşlarının ve Suriye Arap Cumhuriyetinde İkamet Eden Vatansız Kişilerin Kabulüne ve Barındırılmasına İlişkin Yönerge” olmuştur. Bu yönerge ile Suriyelilerin “geçici koruma” altında oldukları kabul edilmiştir. Uluslararası standartlarla asgari ölçüde de olsa uyumlu olan bu uygulama, açık kapı politikası, geri dönmede zorlama yapılmaması, bireysel statünün belirlenmemesi, kamplarda barınma ve temel hizmetlerin sunulmasını ihtiva etmektedir.55 

Türkiye, Suriyeli sığınmacıların statüsündeki belirsizliği gidermek maksadıyla 
Nisan 2013’te 6458 sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu’nu 
çıkarmıştır. Nisan 2014’te yürürlüğe giren kanun, Türkiye’de bulunan mültecilerin hukuki statüsünü açıklığa kavuşturacak bazı maddeler içermektedir. 

Ekim 2014’te bu kanuna dayanarak sığınmacılar için Geçici Koruma Yönetmeliği 
çıkarılmıştır. Yönetmelik, Türkiye’de kendilerine “geçici koruma 
statüsü” verilen Suriyelilerin bağlı oldukları geçici koruma rejimine bir düzenleme getirmiş, Suriyeli sığınmacıların yasal statüleri, hakları ve alacakları 
sosyal yardımları netleştirmiştir.56 

Sığınmacıların Kaydedilmesi 

Türkiye’de Suriyeli sığınmacılarla ilgilenmesi için Başbakan Yardımcısı Numan 
Kurtulmuş görevlendirilmiş, alanda “T.C. Başbakanlık Suriyeli Sığınmacılar 
Genel Koordinatörlüğü” oluşturmuştur. 20 Eylül 2012 tarihli Başbakanlık 
Genelgesi’yle de “Türkiye’de bulunan Suriyeli sığınmacılar konusunda 
kamu kurumları arasındaki her türlü konunun koordinasyonuyla ilgilenmek 
üzere” Gaziantep’te görev yapmak üzere bir Koordinatör Vali atanmıştır. Bu 
koordinasyon çabalarına rağmen, Türkiye’nin “açık kapı” politikasının zamanla 
adeta “açık sınır” haline dönüşmesi neticesinde sınırları geçerek giriş 
yapan Suriyelilerin kayıtlarını tutmak zorlaşmıştır. Birleşmiş Milletler Mülteciler 
Yüksek Komiserliği’nin (BMMYK) Suriyeli sığınmacılar için yürüttüğü 
kayıt ve statü belirleme uygulamasını durdurmasıyla Türkiye’de kampların 
hazırlanması ve koordinasyonunu Afet ve Acil Durum Koordinasyon Başkanlığı 
(AFAD) ve Kızılay üstlenmiştir. Sığınmacıların kayıt işlemleri ve kimlik 
dağıtımı ise Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından yapılmaktadır. Ancak kayıt 
işlemleri henüz merkezi hale getirilememiştir.57 

Suriyeli sığınmacıların %13-14’ü 10 ildeki 22 kampta yaşamakta, ama asıl büyük kitle yani en az 1,4 milyonu kamplar dışında yaşamaktadır. Kamplar Adana, Adıyaman, Gaziantep, Hatay, Kahramanmaraş, Kilis, Malatya, Mardin, 
Osmaniye ve Şanlıurfa’da bulunmaktadır. Kamplar dışında en yüksek sayıda 
Suriyelinin yaşadığı şehir yaklaşık 330 bin kişi ile İstanbul’dur. İstanbul’dan 
sonra 253 bin kişi ile Gaziantep, 240 bin kişi ile Şanlıurfa, 204 bin kişi ile 
Hatay gelmektedir. Kilis 86 bin, Mardin 78 bin, Adana 61 bin ve Kahramanmaraş 60 bin Suriyeliye ev sahipliği yapmaktadır. Bu iller dışında Türkiye’nin diğer 11 ilinde ise 10-50 bin arası Suriyelinin yaşadığı tahmin edilmektedir. 5 Kasım 2014 tarihli verilere göre Türkiye’de bulunan 1 milyon 600 bin civarındaki Suriyeliden 1 milyon 97 bini kayıt altına alınmıştır. Bu sayı, 500 bin üzerindeki Suriyelinin Kasım 2014 başlarında henüz kayıt altına alınmadığını, kayıt altına alınanların oranının %68 düzeyinde kaldığını ve %32 oranında açık olduğunu göstermiştir. Suriyelilerin başlangıçta kısa zamanda geri dönecekleri farz edilerek kayıt işlemlerinin gereksiz görülmesi ve sığınmacı akınının sürekli artmasının bu açıkta etkili olduğu değerlendirilmektedir.58 

Sığınmacıların Temel Sorunları 

-Barınma 

Gelir durumu ile doğru orantılı olan barınma konusu, sığınmacıların sosyoekonomik koşullarına göre değişmektedir. Türkiye’de sığınmacılar kalacakları konutları kendi imkânları ile temin etmektedir. Suriye’de maddi durumu iyi olan ve bu imkânlarını Türkiye’ye taşıyabilenler satın alma veya kiralama yoluyla rahat bir şekilde ikamet etmektedir. Ancak tüm mal varlığını Suriye’de bırakan veya maddi durumu yetersiz olan sığınmacılar Türkiye’de oldukça kötü koşullarda barınmaya devam etmektedir.59 
AFAD tarafından yapılan araştırmalar kamp dışında yaşayan sığınmacıların, 
kamplarda yaşayanlara göre temel gereksinimlere daha fazla ihtiyaç 
duyduğunu göstermektedir. Kamp dışındaki sığınmacıların %81’i ısınma kaynağının yetersiz olduğunu ifade etmiştir. Soğuk kış günlerine rağmen sığınmacıların konutlarının yarıya yakınında ısıtıcı yoktur. Bu yüzden kış ayları sığınmacılar için oldukça zor geçmektedir. Özellikle sınırdaki şehirlerde yoğun talep nedeniyle konut kiraları yükselmiştir. Kilis ve sınırdaki diğer şehirlerde kira 
fiyatlarında %100’e varan artışlar yaşanmıştır. Bundan dolayı barınma için 
uygun olmayan bodrumlar, depolar vb. ek mekânlar da sığınmacılar tarafından 
kiralanmakta dır. Kamp dışındaki sığınmacıların yaşadığı konutlardaki 
temel ihtiyaç malzemelerinin niteliksel ve niceliksel olarak ciddi eksiklikleri 
bulunmaktadır. Barınma olanakları açısından diğer temel sorunlar; çok sayıda 
sığınmacının küçük konutlarda bir arada yaşaması, banyo ve lavabo yetersizliği, 
temizlik koşulları, kontratsız kiralamadan kaynaklanan sıkıntılar ve 
yetersiz ev eşyaları olarak özetlenebilir. 

-Dil ve İletişim 

Türkiye’deki Suriyeli sığınmacıların en temel sorunlarından biri de Türkçe 
bilmemeleridir. Türkmen kökenliler hariç sığınmacıların önemli bir kısmı 
Türkçe konuşamamakta ve en temel ihtiyaçlarını dahi ifade edememektedir. 
Sığınmacılar dil bilmedikleri için başta sağlık konusu olmak üzere resmi işlemlerde nereye başvuracaklarını da bilememektedir. Bu duruma sosyo-kültürel farklılıklardan kaynaklanan uyum problemleri de eklenince sorun daha 
da büyümekte ve basit anlaşmazlıklarda bile uzlaşma sağlanamamaktadır. Bu 
konuda devletin ve STK’ların çalışmalarının yetersiz kaldığı veya çok yavaş 
işlediği gözlenmektedir. Dil öğrenemeyen sığınmacılar, kendileri için mevcut 
olan hizmetlere nerede ve nasıl erişim sağlayacakları ile ilgili bilgiden ve bilgilendirmeden yoksun kalmaktadır. 

-Sağlık 

Türkiye’deki kamplarda kalan tüm sığınmacıların tıbbi tedaviye ücretsiz erişim 
imkânı vardır. Kamp dışında yaşayan sığınmacılar içinse AFAD tarafından 
valiliklere gönderilen “Suriyeli Misafirlerin Sağlık ve Diğer Hizmetleri” 
konulu genelge ile kayıtlı sığınmacıların sağlık hizmetlerine erişimi konusundaki 
sınırlamaları kaldırılmıştır. Eylül 2013’teki genelgeyle bütün sığınmacılar, 
hastane ve polis tarafından kaydı yapıldıktan sonra sağlık hizmetlerinden 
faydalanmaya devam etmiştir. 

Kamp dışında yaşayan sığınmacıların sağlık hizmetlerinden yararlanma oranı 
kampta yaşayanlardan daha düşüktür. Suriyeli sığınmacıların yarıdan fazlası 
Türkiye’deki sağlık hizmetlerinden faydalanmıştır. Sığınmacıların %82’si aldığı 
sağlık hizmetinden memnun kaldığını ifade etmiştir. Sağlık Bakanlığı’nın  
verilerine göre Ekim 2014’e kadar 5,5 milyon muayene işlemi gerçekleştirilmiş, 
161 bin ameliyat yapılmış ve 32 bin 854 doğum gerçekleştirilmiştir. Ayrıca 
hastaneye sevk sayısının 516 bin, hasta yatış sayısının ise 200 bin civarında 
gerçekleştiği açıklanmıştır. 

Sığınmacılar da en sık karşılaşılan sağlık sorunları yüksek ateş, ishal ve cilt 
problemleridir. Ayrıca sığınmacıların yarıdan fazlasının psikolojik desteğe ihtiyacı vardır. Sığınmacı çocuklar arasında çocuk felci aşısı olmayanların oranı 
da oldukça yüksektir. Bu durum diğer çocuklar için ciddi bir tehdit niteliği 
taşımaktadır. Kamp dışında yaşayan Suriyeli kadınların gebelik takibi, çocukların aşılanması gibi koruyucu sağlık hizmetlerinden faydalanma oranı da çok düşüktür. Genç kızların taciz ve istismardan dolayı ruh ve sinir hastalıklarına yakalanma riskinin fazla olduğu görülmektedir. Mağduriyet nedeniyle yapılan kısa süreli evliliklerin sonrasında fuhşun yaygınlaşmış olması, cinsel yollarla bulaşan hastalıkların artmasını da beraberinde getirmiştir. 

Sığınmacıların sağlık hizmetine erişim oranı ise %65 civarındadır. Sağlık hizmetlerine erişim noktasında en önemli problemlerin başında doktorlarla sağlıklı bir iletişim için dil engeli ve tedavi olduğu halde ilaç alamama gelmektedir. Sığınmacıların %55’i tedavi sonrası ilaç almakta zorlanmaktadır. Düzenli ilaç kullanımı ve takip gerektiren kronik hastalıklarda sağlık hizmetine erişim imkânı daha da zorlaşmaktadır. 

-Eğitim 

Türkiye’de yabancılar dâhil tüm çocukların ilk ve orta öğrenim görme hakkı, 
kanunlarla koruma altına alınmıştır. Türkiye’de kamp dışında yaşayan sığınmacı 
çocuklar devlet okullarına kayıt yaptırabilmektedir. İkamet izni olmayan 
sığınmacılar ise okullara misafir statüsünde devam edebilmektedir. Buna ek 
olarak sığınmacı çocuklar STK’lar veya yerel makamlar tarafından desteklenen, 
gönüllü Suriyeli öğretmenlerin bulunduğu gayri resmi okullara ve kurslara 
da gidebilmektedir. Ayrıca kamplarda Suriye’deki eğitim müfredatını 
uygulayan ve Arapça eğitim veren okullar da bulunmaktadır.60 

Temel ihtiyaçlardan mahrum olan sığınmacıların eğitim konusunu göz ardı 
ettiği görülmektedir. Türkiye’de bulunan Suriyelilerin % 53’ünden fazlası 18 
yaş altındaki çocuk ve gençlerdir. Suriyeli çocukların eğitimi konusunda hem 
başlangıçta kalıcılığın bu kadar uzayacağı öngörülemediğinden hem de eğitim dilinin Türkçe olmasından kaynaklanan sorunlar yaşanmaktadır. Kamplar 
içinde durum nispeten iyi olsa da genelde okullaşma %15-20 düzeyinde 
kalmıştır. Üniversitelerle ilgili olarak ise Yüksek Öğretim Kurumu tarafından 
alınan karar sonrasında sınırdaki 7 üniversitenin sığınmacıları özel öğrenci 
statüsünde kayıt etmesine olanak tanınmıştır. İkamet kaydı dahi olmayan sığınmacıların resmi uygulamalardan habersiz olması da önemli bir engel teşkil 
etmektedir. Sığınmacıların büyük kısmının düşük eğitim seviyesine sahip 
olması, çocuklarının eğitimi noktasında ailelerinin kayıtsız kalmasına neden 
olmaktadır. Kamp dışında yaşayan sığınmacıların kamplarda yaşayanlara nazaran eğitim konusunda daha çok problemle karşılaştığı da gözlenmektedir. 
Eğitim alanında en temel sorun olarak dil konusu ön plana çıkmaktadır. Dil 
sorunu %33 oranında eğitim için önemli bir engel teşkil ederken, kırtasiye 
ihtiyaçları %18 ile bir diğer sorun olarak görülmektedir. Diploma ve sertifika 
gibi resmi evraklara iç savaş şartları sebebiyle ulaşılamaması da aksaklıklara 
neden olmaktadır. Sığınmacı çocuklara karşı okul ortamında dışlama, yok sayma ve aşağılama gibi durumlarla da sıkça karşılaşılmaktadır. Sığınmacıların 
önemli bir kısmının kalıcı olacakları varsayıldığında eğitim alanında teşvik 
edici adımların bir an önce atılması ve bu konuda ileriye dönük stratejilerin 
hazırlanması elzemdir. 

-İstihdam 

Türkiye’deki yabancıların çalışmalarını izne bağlayan ve yabancılara verilecek 
çalışma izinleri ile ilgili esasları belirleyen 4817 sayılı Yabancıların Çalışma 
İzinleri Hakkında Kanun gereğince Suriyelilerin bir işveren yanında işçi 
olarak veya kendi işyerlerini açarak çalışmaya başlamadan önce izin almaları 
gerekmektedir. Sığınmacıların çalışma izinleri, Çalışma ve Sosyal Güvenlik 
Bakanlığı tarafından belli değerlendirmeler neticesinde verilmekte veya reddedilmektedir. 

Buna rağmen sığınmacıların büyük bir kısmının hem çalışma 
izni olmadan hem de sigortasız çalıştığı bilinmektedir. 30 Ocak 2013’te Gaziantep’teki bir fabrikada meydana gelen patlamada iki Suriyelinin hayatını 
kaybetmesi sonrasında sığınmacılara ilişkin çalışma izni süreci başlatılmıştır. 
Emniyet’in ikamet izni verdiği Suriye uyruklu yabancıların çalışma izni alabilmesi kolaylaştırılmıştır. İlgili bakanlığın yürüttüğü çalışmalar çerçevesinde 
sığınmacılara verilen çalışma izni süresi ikamet izni sürelerini aşmayacak 
olup, durumu uygun bulunan Suriyeliler değerlendirme kriterlerine tutulmadan 
çalışma izni alabilmektedir. Suriyelilerin çalışma izni başvurularını kolaylaştırmak için diğer yabancılar için aranan kriterlerin de aranmadığı gözlenmektedir.

Suriyelilerin büyük bir kısmının Türkiye’ye kaçak yollarla girmiş olması, ikamet 
izinlerinin bulunmaması, istihdam edildikleri sektörlerin geçici işlerden 
oluşması, işverenlerin ucuz emek talebi, çalışma izni almanın külfetli olması, 
sığınmacıların yasal prosedürlerden habersiz olması bu konudaki başlıca 
problemler olarak öne çıkmaktadır. Bir diğer önemli sorun da sığınmacıların 
piyasanın oldukça altında ücretlerle ucuz iş gücü olarak çalıştırılmasıdır. Sığınmacılar tarım, inşaat, tekstil ve endüstriyel sektörlerde ucuz iş gücü olarak 
çalıştırılmaya devam etmektedir. Suriyeli sığınmacıların meslek dağılımına 
bakıldığında erkeklerin %18’inin kadınların ise %87’sinin herhangi bir mesleğinin olmadığı bilinmektedir. Genel olarak sığınmacıların çok küçük bir 
kısmının profesyonel meslek sahibi olduğu görülmektedir. Bundan dolayı 
geçimini sağlamak zorunda olan sığınmacılar bulabildikleri her türlü işte ücrete 
bakmadan çalışmaktadır. Sığınmacıların her türlü işte düşük ücretle ve 
sigortasız çalışması, iş gücünü ve ücret seviyesini olumsuz etkilemiştir. Bu 
durum da yerel halkta endişeye neden olmaktadır.61 Bu noktada sığınmacıların 
istihdamı konusunda gerekli düzenlemelerin bir an önce yapılması önem arz 
etmektedir. 

Suriyeli Sığınmacıların Türkiye’ye Etkileri 

-Toplumsal Etkiler 
Türkiye’deki Suriyeli sığınmacılar açık bir şekilde topluma uyum sorunu yaşamaktadır. 

Sığınmacılar ile yerel halk arasında farklı dil, kültür ve yaşam 
tarzından kaynaklanan sorunlar yerel halkın tepkisinin en önemli nedenleri 
olarak öne çıkmaktadır. Ayrıca, çok eşliliğin ortaya çıkması, buna bağlı boşanmaların artması, kadın ve çocuk istismarının yaşanması, bazı şehirlerde 
etnik ve mezhepsel kutuplaşmaları körüklemesi ve çarpık yapılaşma ortaya 
çıkan toplumsal etkiler arasında gösterilebilir. Ayrıca sınırdaki illerde “Suriyeli 
gelin” meselesi yüzünden boşanmalar da artmış durumdadır. Araştırmalara 
göre sınır illerindeki boşanmaların yaklaşık %20’si Suriyeliler nedeniyle 
gerçekleşmektedir. 

Sığınmacıların yarattığı bir diğer sosyal problem çocuk işçiliğidir. Suriyeli çocuklar çeşitli dükkânlarda çırak ve üretim yapan fabrikalarda ucuz işgücü olarak çalıştırılmaktadır. Bazı sınır illerinde yaşanan bir diğer kaygı demografik 
değişimin yaşanması ve bunun yarattığı güvensizlik hissidir. Sınırdaki illerde 
yaşayan yerel halk, kendi şehirlerinde azınlık durumuna düştükleri hissi içindedir. Suriyeliler sınırdaki şehirlerde hassas demografik yapıyı değiştirmekte, bu değişim de yerel halk arasında güvensizlik hissi oluşturmaktadır. 

-Ekonomik Etkiler

Uluslararası toplumun mali yardımlarda yetersiz kaldığı Suriyelilerin tüm 
ihtiyaçlarının Türkiye tarafından karşılanması, konunun iktisadi boyutunun 
gündeme gelmesine neden olmuştur. Nisan 2011-Mart 2015 döneminde Suriyeli 
sığınmacılara yapılan yardım miktarı 5 milyar doları geçmiştir. Bu rakama, 
Suriyeli sığınmacılara sınır ötesinde STK’lar aracılığıyla yapılan yardım 
eklendiğinde, Türkiye’nin Suriyeliler için yaptığı harcama miktarı daha büyük 
bir meblağa ulaşmaktadır. Kamp dışında şehirlerde yaşayan 1 milyondan 
fazla Suriyelinin devlet bütçesine getirdiği yük konusunda ise kapsamlı bir 
araştırma henüz yapılmamıştır. 

Suriyelilerin ekonomik alandaki etkilerine genel olarak bakıldığında risk ve 
fırsatlar iç içe geçmiştir. Suriyeliler genelde Türk ekonomisine özelde ise yerel 
ekonomiye belli açılardan etki etmektedir. Sığınmacıların şehirlerde yol 
açtığı ortak etki kiraların artışıdır. Bu durum ev sahipleri açısından fırsat niteliğindeyken, kiracılar için sıkıntı oluşturmaktadır. Ayrıca sınır illerinde hayat 
pahalılığı da ortaya çıkmıştır. Talep arttıkça temel gıda maddeleri, ev fiyatları 
yükselmiştir. Bu nedenlerle sınır illerinde enflasyon oranı, Türkiye ortalamasının 
üzerinde çıkmaktadır. Makroekonomik açıdan bakıldığında, Suriyelilerin 
genel bütçe ve işsizlik rakamlarına da etkisi olduğu görülmektedir. İç savaş 
öncesinde de sınır illerinde görülen kaçakçılığın kriz ile beraber miktarı ve 
boyutu artmıştır. Suriyelilerin sanayide, tarımda ve küçük çaplı işletmelerde 
kaçak yollarla ucuz işgücü olarak çalıştırılması da yerel halkta tepkiye neden 
olmaktadır. Yerel halk iş fırsatlarının ellerinden alındığı şeklinde bir düşünceye 
sahiptir. Türk toplumunun özellikle ekonomiye gelen yükü önemsediği 
anlaşılmaktadır. Hacettepe Üniversitesi tarafından yapılan bir araştırmaya 
göre halkın % 70’i, Türk ekonomisinin sığınmacılardan dolayı zarar gördüğü 
görüşündedir. Bunu takiben % 61’i ise Türkiye’de yoksullar varken Suriyelilere 
yardım yapılmasına tepki göstermektedir.62 
-Güvenlik Etkileri Türkiye’de Suriyeli sığınmacılar konusunun güvenlik boyutunun ihmal edilmemesi ve dikkatle incelenmesi gerekmektedir. Suriyeli sığınmacıların oluşturabileceği en ciddi güvenlik riski yerel halk arasında var olan tepkinin bir 
kışkırtma neticesinde şiddet içeren kitlesel tepkiye neden olmasıdır. Ufak 
çapta asayiş olayları neredeyse bütün sınır illerinde yaşanmaktadır. Mevcut 
sürecin devamı durumunda Gaziantep ve Kahramanmaraş’ta 2014 Temmuz 
ayında yaşanan olaylar diğer sınır illerinde de görülebilir. Yerel halktan gelen 
tepkilerin en tehlikeli sonucu ise Suriyelilerin örgütlenerek kendi adalet ve 
güvenliklerini sağlama ihtiyacı hissetmesidir. Suriyelilerin örgütlenmesi iki 
toplumun giderek kutuplaşmasına neden olmaktadır. 

Türkiye’deki vatandaşların en büyük korkularından biri kendilerini terör saldırılarına açık hissetmesidir. Suriyeliler arasında Esed rejimine çalışan kişilerin, IŞİD ya da PKK/KCK mensuplarının bulunabileceği, bu kişilerin terör 
eylemleri yapabileceği yönünde ciddi kaygılar söz konusudur. Cilvegözü ve 
Ceylanpınar sınır kapısındaki patlamalar ve Mayıs 2013’de Reyhanlı’daki 
bombalı saldırılar, sığınmacılarla birlikte gelen yasa dışı grupların, sınır ve 
iç güvenliğe oluşturduğu tehdide işaret etmektedir. Sığınmacıların karıştığı 
adli vakaların veya terör eylemlerinin yaşanması ise tüm Suriyelilere bakışı 
olumsuz yönde etkileyebilir. 

Suriyeli sığınmacıların kenar mahallelerde bir arada yaşamlarını sürdürmesi 
uyum sürecini zorlaştırmakta ve orta ve uzun vadede güvenlik sorunlarının 
doğmasına neden olmaktadır. Sığınmacıların zor koşullar altında yaşıyor 
olmaları her türlü suç ve şiddet ortamının doğup gelişmesi açısından uygun 
şartlara yol açmaktadır. Eğitim almamış, düşük gelir seviyesine sahip, dışlanmışlık hissi içinde kimlik bunalımı yaşayan gençlerin gelecekte pek çok suçun kaynağını oluşturacağı ve yeni güvenlik risklerinin ortaya çıkmasına neden olacağı ifade edilebilir.

EK - 2 

IŞİD’İN TÜRKİYE’DEKİ FAALİYETLERİ 

IŞİD’in Irak-Suriye hattında artan etkinliği Türkiye’nin milli güvenliği açısından 
tehlike arz etmektedir. IŞİD terör örgütü Türkiye’yi militan temin 
edebileceği ve lojistik destek alabileceği bir ülke olarak görmektedir. 2013 
yılına kadar Türkiye’yi doğrudan hedef alan söylem ve eylemlerden uzak 
duran örgüt Irak ve Suriye’de belirli bölgelere fiilen hâkim olduktan sonra 
Türkiye’yi açıktan tehdit etmeye başlamıştır.63 IŞİD, 11 Haziran 2014 tarihinde 
Türkiye’nin Musul Başkonsolosluğu’na saldırmış, Başkonsolos ile 48 
personeli rehin almıştır. Türk toprağı sayılan konsolosluğu askerî karargâha 
dönüştüren örgüt, 49 konsolosluk görevlisini 101 gün rehin olarak tutmuştur.64 
Türkiye’nin Batı ile ilişkilerinden rahatsız olduğunu dile getiren IŞİD, 
Türkiye’ye yönelik tehditlerini 2014 yılında artırarak sürdürmüştür. Reyhanlı, 
Niğde, Ceylanpınar saldırıları ve Şanlıurfa’da bomba yüklü bir aracın ele 
geçirilmesinden örgütün Türkiye içinde eylem yapabilme kapasitesine sahip 
olduğu anlaşılmaktadır. IŞİD’in Türkiye’deki saldırıları örgütün mezhep temelli 
çatışmaları Türkiye’ye taşıyacağı yönündeki endişeleri de artırmıştır. 
IŞİD saldırıları ve tehditleri sonrasındaki gelişmeler üzerine harekete geçen 
Türkiye’nin örgüte karşı sıkı tedbirler almaya başladığı görülmektedir. Bu 
çerçevede IŞİD’in terör örgütü listesine eklendiği, ABD ve Avrupa Birliği ile 
işbirliği yapılarak Suriye’ye geçmeye çalışan yabancı militanların gözaltına 
alındığı, sınırdaki silah ve mal kaçakçılığını önlemek üzere operasyonlar gerçekleştirildiği gözlenmiştir. Şubat 2015’te Türkiye’de IŞİD’e üyelikten ilk kez 
bir Türk vatandaşı tutuklanmıştır.65

IŞİD, Esed rejiminin uluslararası düzeyde yeniden meşruiyet kazanmasına 
yol açmakta, Türkiye’nin Suriye iç savaşındaki tutumunda yalnızlaşmasına 
neden olmaktadır. Batı kamuoyunda Suriye gündeme geldiğinde artık asıl tehdit 
olarak kendi halkına karşı kimyasal silah kullanan Baas rejimi değil IŞİD 
öne çıkmaktadır. Batı kamuoyunda IŞİD’in güçlenmesinin nedenleri arasında 
savaşçıların Türkiye üzerinden Suriye’ye geçerek örgüte katıldığı iddiaları 
sıklıkla dile getirilmektedir. Bu iddialar dile getirilirken, sınırdan geçişlere 
yönelik yeterli tedbirleri almadığı için Türkiye’ye karşı eleştirel bir dil kullanılmaktadır. 

IŞİD, 2013-2014 döneminde Suriye ve Irak’taki etki alanını genişlettikten 
sonra Türkiye’ye açılan sınır kapılarını ve Türkiye sınırını kontrol etmeye yönelmiştir. 
Türkiye IŞİD tehdidi ile birlikte en uzun kara sınırına sahip olduğu 
güney hattında güvenlik riskleri ile karşı karşıya kalmıştır. IŞİD’in Irak ve 
Suriye’de kontrol ettiği bölgelerin çoğu sınırda ya da sınıra yakın bölgelerdedir. 
Türkiye-Suriye arasındaki sınır kapılarından bazıları örgütün denetimindedir. 
Bu durum sınır boyunda kaçakçılık, insan ticareti ve radikalizmin 
artışına yol açmıştır. 

IŞİD’in ilerleyişinden rahatsız olan Batılı devletler, örgütün Türkiye sınırındaki 
adımlarını yakından takip etmektedir. Özellikle ABD ve Avrupa Birliği 
Türk hükümetinden sınırlardaki denetimi artırmasını talep etmektedir.66 Türkiye de sınır güvenliğini artırmak için irade göstermekte, IŞİD tarafından ele 
geçirilen sınır kapıları kapatılmaktadır. Suriye sınırında IŞİD tarafından kontrol 
edilen Cerablus ve Telabyad’ın karşısında yer alan Karkamış ve Akçakale 
sınır kapıları Türkiye tarafından kapatılmıştır. Sınırda IŞİD’in fiilen hâkim 
olduğu bölgelerin karşısında Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından güvenlik önlemleri alınmaktadır. IŞİD’in saldırı ihtimaline karşı güvenlik güçleri sınır 
hattındaki devriye görevlerini sıklaştırmış, Gaziantep ve Şanlıurfa’da hâkim 
noktalara konuşlandırılan radar üsleri 24 saat alan taraması yapmaya başlamıştır. 
IŞİD’e karşı sınırda artırılan önlemlere ek olarak Türkiye içinde de 
örgüte yönelik operasyonlar gerçekleştirilmektedir. 
Savaştığı cepheler artan IŞİD’in daha fazla savaşçıya ihtiyaç duyduğu görülmektedir. 
Bu nedenle IŞİD örgüte katılımda geçmişe nazaran daha kolay bir 
süreç uygulamaktadır. 81 farklı ülkeden katılımın olduğu ve militan sayısının 
30 bini aştığı örgütte Türk vatandaşlarının da bulunduğu basına yansımaktadır. 
Türkiye açısından asıl tehlikenin IŞİD bünyesindeki Türkiye uyruklu 
militanların eve dönmesinin ardından ortaya çıkacağı değerlendirilmektedir. 
Irak ve Suriye’deki çatışmalarda tecrübe kazanan militanların Türkiye’de de 
örgütle bağlantılarının devam edeceği ve örgütün hedefleri doğrultusunda terör 
eylemlerinde kullanılabileceği öngörülmektedir. 


BU BÖLÜM DİPNOTLARI;



54 Türkiye İltica Hakkı İzleme Raporu, (Ankara: İnsan Hakları Araştırma Derneği, 2013), 7. 
55 Suna G. Ihlamur-Öner, “Türkiye’nin Suriyeli Mültecilere Yönelik Politikası,” Ortadoğu Analiz, Cilt: 6 Sayı 61 (Mart-Nisan 2014): 44. 
56 Kemal Kirişci ve Raj Salooja, “Northern Exodus: How Turkey Can Integrate Syrian Refugees,” Foreign Affairs, 16 Nisan 2014, Erişim tarihi: 18 Aralık 2014, http://www.foreignaffairs.com/articles/141186/kemal-kirisci-and-raj-salooja/northern-exodus.
57 Ihlamur-Öner, “Türkiye’nin Suriyeli Mültecilere..,” 44. 
58 Murat Erdoğan, “Türkiye’deki Suriyeliler: Toplumsal Kabul ve Uyum,” HUGO, (Kasım 2014), 13. 
59 The Rising Costs of Turkey’s Syrian Quagmire, International Crisis Group, no.220, 30 
Nisan 2014, Erişim tarihi: 22 Ocak 2015, http://www. crisisgroup.org/~/media/Files/europe/ 
turkey-cyprus/turkey/230-the-rising-costs-of-turkey-s-syrian-quagmire.
60 Kemal Kirişci, “Syrian Refugees and Turkey’s Challenges: Going Beyond Hospitality,” BROOKINGS, Mayıs 2014, Erişim tarihi: 17 Ocak 2015, http://www.brookings.edu/~/media/ research/files/reports/2014/05/12-turkey-syrian-refugees-kirisci/syrian-refugees-and-turkeyschallenges-may-14-2014.pdf.
61 “Türk Kamuoyunun Sığınmacılara Yönelik Bakış Açısı,” EDAM, Ocak 2014, Erişim tarihi: 2 Şubat 2015, http://edam.org.tr/Media/IcerikFiles/12/ EdamAnket2014.1.pdf.
62 Murat Erdoğan, “Türkiye’deki Suriyeliler..” 30.
63 “IŞİD’den Türkiye’ye Süleyman Şah Tehdidi,” Radikal, 22 Mart 2014, Erişim tarihi: 
5 Şubat 2015, http://www.radikal.com.tr/dunya/isidden_turkiyeye_suleyman_sah_tehdidi-
1182667. 
64 “Rehineler Serbest, Türkiye IŞİD’e Karşı Koalisyona Katılacak mı?,” BBC, 20 Eylül 2014, 
Erişim tarihi: 22 Ocak 2015, http://www.bbc.co.uk/turkce/haberler/2014/09/140920_canli_
musul_isid_rehineler_serbest. 
65 “IŞİD Üyeliğine Türkiye’de İlk Tutuklama,” Milliyet, 4 Şubat 2015, Erişim tarihi: 22 Şubat 
2015, http://www.milliyet.com.tr/isid-uyeligine-turkiye-de-ilk-gundem-2008407/.
66 “How Does ISIS Fund Its Reign of Terror?,” Newsweek, 6 Kasım 2014, Erişim tarihi: 14 Ocak 2015, http://www.newsweek.com/2014/11/14/how-does-isis-fund-its-reignterror-282607.html.



KAYNAKÇA 

Ahmed, Hevidar. “KNC Leader: Syrian Kurds are Disappointed by PYD’s 
Actions.” Abdülhekim Beşar’la Söyleşi, Rudaw, 1 Ağustos 2012, Erişim tarihi: 
5 Mart 2015, http://www.rudaw.net/english/interview/5030.html. 
[Ahmed Toma Suriye Geçici Hükümeti 
Başkanı Oldu], Al-İttihat, 15 Aralık 2013, Erişim tarihi: 25 Aralık 2014, 
http://www.alittihad.ae/details.php?id=86578&y=2013. 
Akın, Arda. “Esad’dan 3 Yeni PKK Kampı.” Hürriyet, 28 Temmuz 2012, Erişim 
tarihi: 24 Şubat 2014, http://www.hurriyet.com.tr/gundem/21086011.asp. 
[el-Anbar Aşiretleri Bağdat Hükümetine 
Verdiği Sürenin Dolduğunu İlan Etti], Skynewsarabia, 28 Aralık 2013, Erişim 
tarihi: 25 Aralık 2014, http://www.skynewsarabia.com/web/article/509286/. 
Başer, Hacer. “Moskova’da Suriye İçin Toplandılar.” Anadolu Ajansı, 29 Ocak 
2015, Erişim tarihi: 29 Ocak 2015, http://www.aa.com.tr/tr/haberler/457617-- 
moskovada-suriye-icin-toplandilar. 
Dinçer, Osman B. ve Ömer F. Topal. Increasing Violence and Deeping Divisions: 
Rise of Radical Groups and Iraq’s Uncertain Future. Ankara: USAK, 
Haziran 2014. 
, [Doha’da 
Kurulan Suriye Muhalif ve Devrimci Ulusal Koalisyonu’nun Anlaşma Metni], 
All4syria, 11 Kasım 2012, Erişim Tarihi: 12 Aralık 2014, http://all4syria. 
info/Archive/58917. 
Ebu-Haniye, Hasan. [Ayrışmanın Temelindeki 
İslam Devleti ve el-Kaide], Arabi21, 17 Ağustos 2014, Erişim tarihi: 9 
Şubat 2015, http://arabi21.com/story/769616/. 
Erdoğan, Murat. “Türkiye’deki Suriyeliler: Toplumsal Kabul ve Uyum.” 
HUGO, Kasım 2014, Erişim tarihi: 22 Ocak 2015, http://www.hugo.hacettepe.
edu.tr/HUGO-RAPOR-TurkiyedekiSuriyeliler.pdf. 
“Fransız Senatör: PKK terör listesinden çıkarılsın.” BestaNûçe, 16 Ocak 
2015, Erişim tarihi: 8 Mart 2015, http://www.bestanuce1.com/164681/fransizsenator-
pkk-teror-listesinden-cikarilsin. 
“Halid Hoca SMDK’nın Yeni Başkanı Seçildi,” Anadolu Ajansı, 5 Ocak 2015, 
Erişim tarihi: 5 Ocak 2015, http://www.aa.com.tr/tr/dunya/445075--halidhoca-
smdknin-baskani-secildi.
Harari, Michal. “Status Update: Shi’a Militias in Iraq.” Institute for the Study 
of War (ISW), 16 August 2010, Erişim tarihi: 10 Mart 2015, http://www.understandingwar.
org/sites/default/files/Backgrounder_ShiaMilitias.pdf. 
“How Does ISIS Fund Its Reign of Terror?.” Newsweek, 6 Kasım 2014, Erişim 
tarihi: 14 Ocak 2015, http://www.newsweek.com/2014/11/14/how-doesisis-
fund-its-reign-terror-282607.html. 
Ihlamur-Öner, Suna G. “Türkiye’nin Suriyeli Mültecilere Yönelik Politikası.” 
Ortadoğu Analiz, Cilt: 6 Sayı 61 (Mart-Nisan 2014): 42-45. 
[Irak Göçmenler Bakanlığı: 
Irak’ta Göçmen Sayısı 2.6 Milyona Yükseldi], Alnajafnews, 21 Şubat 
2015, Erişim tarihi: 21 Şubat 2015, http://alnajafnews.info/?p=120908. 
[Irak-Şam İslam Devleti’nin Kuruluşu], Chahednews, 
13 Kasım 2014, Erişim tarihi:15 Aralık 2014, http://chahednews.com/ 
article/37152/. 
[Irak’ta 2014 Yılında 
Şiddet Kurbanı 11 bin Şehit ve 17 bin Yaralı], Alliraqnews, 29 Aralık 
2014, Erişim tarihi:11 Ocak 2015, http://alliraqnews.com/2011-05-01-06-29- 
29/161337--11-17-2014-.html. 
“IŞİD’den Türkiye’ye Süleyman Şah Tehdidi.” Radikal, 22 Mart 2014, Erişim 
tarihi: 5 Şubat 2015, http://www.radikal.com.tr/dunya/isidden_turkiyeye_suleyman_
sah_tehdidi-1182667. 
“IŞİD Üyeliğine Türkiye’de İlk Tutuklama.” Milliyet, 4 Şubat 2015, Erişim 
tarihi: 22 Şubat 2015, http://www.milliyet.com.tr/isid-uyeligine-turkiye-deilk-
gundem-2008407/. 
[İslami Direnişçi Asaib el- 
Hak’ın Siyasi Programı], http://ahlualhaq.com/index.php/permalink/3125. 
html. 
Killi, Selame. [Kaidet el-Cihad 
fi Bilad el-Rafideyn’den DAİŞ’e Kronolojik Analiz], Al-Araby, 9 Ağustos 
2014, Erişim tarihi: 11 Kasım 2014, http://www.alaraby.co.uk/opinion/
2014/8/9/. 
[Kimyasal Silahlar Hakkında Birleşmiş Milletler’in 
2118 Sayılı Kararı’nın Tam Metni], State, 27 Kasım 2013, Erişim tarihi: 11 
Ocak 2015, http://photos.state.gov/libraries/syria/982645/wp-pdfs/SC2118Ar. 
pdf.
Kirişci, Kemal ve Raj Salooja. “Northern Exodus: How Turkey Can Integrate 
Syrian Refugees.” Foreign Affairs, 16 Nisan 2014, Erişim tarihi: 18 Aralık 
2014, http://www.foreignaffairs.com/articles/141186/kemal-kirisci-and-rajsalooja/
northern-exodus. 
Kirişci, Kemal. “Syrian Refugees and Turkey’s Challenges: Going Beyond 
Hospitality.” BROOKINGS, Mayıs 2014, Erişim tarihi: 17 Ocak 
2015, http://www.brookings.edu/~/media/research/files/reports/2014/05/12- 
turkey-syrian-refugees-kirisci/syrian-refugees-and-turkeys-challengesmay-
14-2014.pdf. 
Knights, Michael. “The Evolution of Iran’s Special Groups in Iraq.” CTC Sentinel, 
Cilt: 3 Sayı: 11-12 (Kasım 2010): 12-16. 
Knights, Michael. “The Iraqi Security Forces: Local Context and the US Assistance.” 
The Washington Institute for Near East Policy, Haziran 2011, Erişim 
tarihi: 12 Şubat 2015, http://www.washingtoninstitute.org/policy-analysis/
view/the-iraqi-security-forces-local-context-and-u.s.-assistance. 
“Kürt Aydınların PYD İsyanı.” Al Jazeera, 5 Mayıs 2014, Erişim tarihi: 2 
Mart 2015, http://www.aljazeera.com.tr/haber/kurt-aydinlarin-pyd-isyani. 
Lasseter, Tom. “Kurds in Iraqi Army Proclaim Loyalty to Militia.” Knight 
Ridder Newspapers, 28 Aralık 2005, Erişim tarihi: 10 Şubat 2015, http:// 
www.rense.com/general69/kirds.htm. 
Lewis, Jessica D. Al-Qaeda in Iraq Resurgent: The Breaking the Walls Campaign, 
Part I. Institute for the Study of War (ISW), Middle East Security Report 
14, September 2013. 
[Maliki Ramadi’yi Ziyaret Etti ve Anbar’daki 
Aşiretlerle Görüştü], Alarabiya, 15 Şubat 2014, Erişim tarihi: 15 Şubat 
2015, http://www.alarabiya.net/ar/arab-and-world/2014/02/15/. 
[Mela Krikar Irak Kürdistan’ına 
Girdiği Anda Yakalanacaktır], Elaph, 10 Şubat 2015, Erişim tarihi: 15 Şubat 2015, 
http://www.elaph.com/Web/News/2015/2/981976.html. 
[de Mistura Bütün Tarafların 
Önerisine Destek Vereceğini Ümit Ediyor], Al-Watan, 11 Şubat 2015, 
Erişim tarihi: 14 Şubat 2015, http://www.alwatan.sy/view.aspx?id=27702.
Muhammed Ebu Zeyd, Ahmed. 
[Bağışlardan Petrol Zenginliğine: IŞİD Nasıl Dünyanın En 
Zengin Terör Örgütü Oldu?], Rcssmideast, 9 Ekim 2014, Erişim tarihi: 22 
Aralık 2014, http://www.rcssmideast.org/Article/2668/%D9%83%D9%8A 
%D9%81. 
“Obama: We Will Destroy ISIS.” Readynews, 11 Eylül 2014, Erişim tarihi: 15 
Ocak 2015, http://readynews.org/11-09-2014/id18322.html. 
Oğuz, Gamze Türkoğlu. “Suriye’yi İran ve Rusya Ayakta Tutuyor.” Anadolu 
Ajansı, 30 Aralık 2014, Erişim tarihi: 15 Mart 2015, http://www.aa.com.tr/tr/ 
haberler/442974--suriyeyi-iran-ve-rusya-ayakta-tutuyor. 
Phillips, David L. “Remove the PKK From the Terror List.” Huffington Post, 
21 Mayıs 2013, Erişim tarihi: 12 Mart 2015, http://www.huffingtonpost.com/ 
david-l-phillips/pkk-terror-group-status_b_3289311.html. 
“PKK, terör listesinden çıkarılabilir.” Hürriyet, 20 Ağustos 2014, Erişim tarihi: 
10 Mart 2015, http://www.hurriyet.com.tr/avrupa/27038943.asp. 
“PYD’den Rakiplerine Engel.” Al Jazeera, 25 Nisan 2014, Erişim tarihi: 3 
Mart 2015, http://www.aljazeera.com.tr/haber/pydden-rakiplerine-engel. 
[ Rapor: 
IŞİD Petrol Satışından Günlük 2 Milyon Kazanıyor], Al-Quds, 20 Ekim 2014, 
Erişim tarihi: 20 Aralık 2014, http://www.alquds.co.uk/?p=238216. 
“Rehineler Serbest, Türkiye IŞİD’e Karşı Koalisyona Katılacak mı?.” BBC, 
20 Eylül 2014, Erişim tarihi: 22 Ocak 2015, http://www.bbc.co.uk/turkce/haberler/
2014/09/140920_canli_musul_isid_rehineler_serbest. 
“Resettlement, Humanitarian Admission, and Other Forms of Admission for 
Syrian Refugees 2013/2014 Pledges,” BMMYK, Şubat 2014, Erişim tarihi: 25 
Ocak 2015, http://www.unhcr.org/52d565699.pdf. 
Rêziknama Partiya Yekîtiya Demoqrat (PYD) [PYD Parti Tüzüğü], 2010, 
http://www.pydrojava.net/ku/index.php?option=com_content&view=section 
&layout=blog&id=24&Itemid=73. 
Semin, Ali. “Maliki’nin İç ve Dış Politikasında Ankara-Tahran Ekseni.” BİLGESAM, 
4 Şubat 2013, Erişim tarihi: 10 Şubat 2015, http://www.bilgesam. 
org/incele/1098/-maliki%E2%80%99nin-ic-ve-dis-politikasinda-ankaratahran-
ekseni/#.VPmcTXysWtY.
Semin, Ali. “Suriye Krizi, PYD ve 2. Cenevre Konferansı.” BİLGESAM, 5 
Şubat 2014, Erişim tarihi: 21 Ocak 2015, http://www.bilgesam.org/incele/96/- 
suriye-krizi--pyd-ve-2--cenevre-konferansi/#.VSRb1ZPl_HI. 
Semin, Ali. “ABD İşgali Sonrası Irak’ta Milli Güvenliğin Kurumsallaşma 
Sorunu.” Uluslararası Güvenlik Kongresi Bildiriler Kitabı Cilt II (Kocaeli, 
Nisan 2014), 810-828. 
Semin, Ali. “Irak’ta Anbar Krizi ve Siyasi Denklemin Değişme İhtimali.” BİLGESAM, 
15 Nisan 2014, Erişim tarihi: 25 Mart 2015, http://www.bilgesam. 
org/incele/809/-irak%C2%92ta-anbar-krizi-ve-siyasi-denklemin-degismeihtimali/#.
VR0-747qX2Q. 
Smyth, Phillip. “Iran’s Afghan Shiite Fighters in Syria.” The Washington 
Institute for Near East Policy, 3 Haziran 2014, Erişim tarihi: 14 Mart 2015, 
http://www.washingtoninstitute.org/policy-analysis/view/irans-afghan-shiitefighters-
in-syria. 
Smyth, Phillip. “The Shiite Jihad in Syria and Its Regional Effects.” The 
Washington Institute for Near Eastern Policy, Şubat 2015, Erişim tarihi: 10 
Mart 2015, http://www.washingtoninstitute.org/uploads/Documents/pubs/ 
PolicyFocus138-v3.pdf. 
“Suriye‘de Seçim Sonuçları Belli Oldu.” Akşam Gazetesi, 4 Haziran 2014, 
Erişim tarihi: 2 Aralık 2014, http://www.aksam.com.tr/dunya/suriyede-secimsonuclari-
belli-oldu/haber-313530. 
[Suriye Krizi: Suriye’deki 
Silahlı Grupların Kronolojisi], BBC, 21 Ocak 2014, Erişim tarihi: 21 Aralık 
2014, http://www.bbc.co.uk/arabic/middleeast/2014/01/131213_syria_rebels_ 
background. 
The Rising Costs of Turkey’s Syrian Quagmire. International Crisis Group, 
no.220, 30 Nisan 2014, Erişim tarihi: 22 Ocak 2015, http://www. crisisgroup.
org/~/media/Files/europe/turkey-cyprus/turkey/230-the-rising-costs-ofturkey-
s-syrian-quagmire. 
“Türk Kamuoyunun Sığınmacılara Yönelik Bakış Açısı.” EDAM, Ocak 
2014, Erişim tarihi: 2 Şubat 2015, http://edam.org.tr/Media/IcerikFiles/12/ 
EdamAnket2014.1.pdf. 
Türkiye İltica Hakkı İzleme Raporu, Ankara: İnsan Hakları Araştırma Derneği, 
2013.
“Unanimously Adopting Resolution 2199 (2015), Security Council Condemns 
Trade with Al-Qaida Associated Groups, Threatens Further Targeted 
Sanctions.” Erişim tarihi: 12 Şubat 2015, http://www.un.org/press/en/2015/ 
sc11775.doc.htm. 
Under Kurdish Rule: Abuses in PYD-Run Enclaves of Syria. Human Rights 
Watch, Haziran 2014, Erişim tarihi: 10 Mart 2015, http://www.hrw.org/ 
news/2014/06/18/syria-abuses-kurdish-run-enclaves. 
[Uzman: Irak’ta IŞİD’e Karşı Savaşa Günlük 24 Milyon Dolar 
Harcanıyor: Ülkede Fakirlik ve İşsizlik Büyük Oranda Arttı], Ynewsiq, 
10 Ağustos 2014, Erişim tarihi: 10 Ocak 2015, http://ynewsiq.com/index. 
php?aa=news&id22=6536#.U_W_lMV_utY.


5 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,

***


IRAK VE SURİYE'DEKİ GELİŞMELERİN TÜRKİYE'YE ETKİLERİ BÖLÜM 3


IRAK VE SURİYE'DEKİ GELİŞMELERİN TÜRKİYE'YE ETKİLERİ BÖLÜM 3




2.3. Suriye’nin Kuzeyindeki PYD Örgütlenmesi 

PKK terör örgütü, kuruluşundan itibaren Suriye’nin kuzeyini Orta Doğu’da 
planladığı bağımsız devletin sınırlarına dâhil etmeyi hedeflemiş, Hafız Esed 
iktidarının sağladığı himaye örgütün bu ülkede faaliyet göstermesini sağlamıştır. 
Örgüt, 1990’lı yıllarda özellikle finansman ve militan elde etmek için 
Suriyeli Kürtlere yönelik yoğun bir propaganda yürütmüş, dağ kadrosunun bir 
kısmını bu bölgedeki çocuk ve gençlerden oluşturmuştur. 1999’da Öcalan’ın 
yakalanmasının ardından yapısal değişikliklere giden PKK, 2002’deki 8. 
Kongresinde teröristbaşının avukatları aracılığıyla gönderdiği talimatlar doğrultusunda 

Suriye’de örgütlenme kararı almıştır. Örgüt bu kararın ardından 17 Ekim 2003 tarihinde PYD’nin (Parti Yekitiya Demokrat-Demokratik Birlik Partisi) kuruluşunu ilan etmiş, müteakip günlerde örgüte müzahir medya ile örgütün Türkiye ve Avrupa’daki uzantıları PYD’nin kuruluşuyla ilgili propaganda amaçlı yayınlar yapmıştır. Bu dönemde Ankara-Şam ilişkilerindeki olumlu gelişmelere rağmen örgüt, Suriye’nin kuzeyindeki faaliyetlerini PYD adı altında sürdürmeye devam etmiştir. 

2003-2006 döneminde terör örgütü içinde PYD’nin Suriye’deki Kürt siyasi 
partileri karşısında zayıf kaldığı, KONGRA-GEL sisteminin bu bölgede tesis 
edilemediği yönünde tartışmalar öne çıkmış ve örgütlenmeye ağırlık verilmesi 
yönünde kararlar alınmıştır. Örgüt bu doğrultuda 2007’den itibaren PYD’yi, 
KCK projesinin Suriye’deki parça örgütlenmesi32 şeklinde yapılandırmaya 
başlamıştır. PYD, terör örgütünün Türkiye, İran ve Irak’taki diğer uzantıları 
gibi “demokratik konfederalizm” olarak takdim ettikleri paradigmayı esas 
almış ve Suriye’nin kuzeyinde ilk etapta özerklik elde etmeyi hedeflemiştir. 
Terör örgütü, 2011’de Arap ayaklanmalarının Suriye’ye sıçramasıyla bu ülkedeki 
faaliyetlerini artırabileceği bir konjonktür yakalamış, ülkenin kuzeyinde 
muhalefete karşı Esed rejimine işbirliği teklifinde bulunmuş ve olumlu cevap 
almıştır. 2012’de iç savaşın şiddetlenmesiyle Esed rejimi, kuzeyden çekilirken 
Suriyeli Kürtlerin muhalefet saflarına katılmasını engellemek ve muhaliflerin 
etkinliğini sınırlandırmak maksadıyla bu bölgeyi fiilen terör örgütüne 
teslim etmiş, daha önce Suriye’ye girişini yasakladığı Salih Müslim’i ülkeye 
davet etmiştir. 
Esed rejiminin, terör örgütü yöneticilerinden Fehman Hüseyin ve Mustafa 
Karasu’yla yapılan görüşmelerin ardından örgüte mali destek sözü verdiği basına yansımış, bu süreçte İdlip, Kobani ve Kamışlı’da örgütün kamp açmasına 
ve örgüt mensuplarının Irak’tan Suriye’ye geçişine müsaade edilmiştir.33 Örgüt 
diğer taraftan Türkiye’de 2013’te başlatılan çözüm sürecindeki çatışmasızlık 
ortamını Suriye’deki faaliyetlere odaklanmak için kullanmaya, bu ülkedeki 
özerklik hedefine ağırlık vermeye başlamıştır. Terör örgütü bu kapsamda 
Suriye’nin kuzeyindeki silahlı militan varlığını artırmaya öncelik vermiş, ilk 
etapta mevcut dağ kadrosunun bir kısmını, daha sonra ise çözüm sürecinde 
Türkiye’den dağa çıkardığı çocuk ve gençleri Kandil’de kısa bir eğitimin ardından 
bu bölgeye sevk etmiştir. Örgüt aynı zamanda Suriye’nin kuzeyindeki 
özerklik teşebbüsü için Türkiye’de ve uluslararası kamuoyunda “Rojava Devrimi” 
sloganıyla propaganda yürütmüş, Esed rejiminin desteğiyle yerleştiği 
bölgedeki örgütlenmesine halk devrimi kisvesi kazandırmaya çalışmıştır.34 
PYD Esed rejiminin sağladığı destekle Suriye’nin kuzeyinde kendi tekelinde 
hareket edecek bir idari yapı kurmaya çalışmış, bölgedeki Kürt siyasi partilerini 
devre dışı bırakmak amacıyla Ulusal Konsey (daha sonra Batı Kürdistan 
Halk Meclisi) adlı çatı örgütü tesis etmiştir. Ancak PYD bu girişimden sonuç 
alamamış, Suriyeli Kürt siyasi partilerin büyük çoğunluğu Barzani’nin 
öncülüğünde 2011’de kurulan Kürt Ulusal Konseyi’ne katılmayı tercih etmiştir. 
PYD, Esed rejiminin devrilme ihtimalini dikkate alarak Temmuz 
2012’de imzaladığı Erbil Anlaşması’yla Kürt Ulusal Konseyi’ne katılmışsa 
da, bölgede tek taraflı hareket etmeye devam etmiş ve KCK projesi çerçevesindeki nihai bağımsızlık hedefinden vazgeçmemiştir.35 

PYD bu süreçte bölgedeki varlığına rakip olarak gördüğü Kürt siyasileri, aşiret liderlerini ve aktivistleri suikastlarla etkisiz hale getirmiş, Esed rejimi aleyhinde protesto gösterileri düzenleyen Suriyeli Kürtleri şiddet kullanarak bastırmıştır.36 
PYD, 2013’ten itibaren Suriye’nin kuzeyindeki örgütlenmesini Afrin, Kobani 
ve Cezire’de özerk bir yönetime dönüştürmeye, bölgedeki siyasi ve silahlı 
varlığını kurumsallaştırmaya yönelmiştir. PYD, Nisan 2014’te bir “siyasi partiler 
kanunu” çıkardığını ilan etmiş, bu sözde kanunla hedeflediği özerk bölge 
dâhilindeki Kürt siyasi partileri sindirebileceği “yasal” zemini oluşturmaya 
çalışmıştır.37 PYD’nin bölgede özellikle Kürt muhaliflere karşı gerçekleştirdiği 
insan hakkı ihlalleri38 ve otoriter bir yönetim tesis etme girişimi, Suriye’de 
olduğu gibi, bölgedeki diğer Kürtlerde de rahatsızlığa yol açmış, Avrupa, 
Irak ve Türkiye’den 115 Kürt aydın Mayıs 2015’te PYD’ye karşı bir bildiri 
yayımlamıştır. Kürt aydınlar bildiride PYD’nin Suriye’nin kuzeyinde şiddet 
kullanarak otoriter bir yapı kurduğunu, Kürt Ulusal Konseyi’ndeki partileri 
baskı altına almaya ve kendisine muhalif Kürt gazeteci ve yazarları etkisiz 
hale getirmeye çalıştığını ifade etmiştir.39 

Türkiye’nin ve Kürt aydınların PYD’yle ilgili rahatsızlığına rağmen, IŞİD’in 
Suriye iç savaşında artan görünürlüğüyle birlikte başta ABD olmak üzere Batılı 
devletler bu örgüte yönelik tutum değiştirmeye başlamıştır. PYD, Batılı 
devletlerin kamuoylarında radikal IŞİD’e karşı savaşan seküler ve işbirliği yapılabilecek bir örgüt olarak öne çıkarılmış, IŞİD’in Kobani saldırısı sonrasında 
Batı medyasında PYD/YPG hakkında propaganda sayılabilecek ölçüde olumlu 
yayınlar yapılmıştır. Kobani çatışmalarında IŞİD’e karşı netice alınmasını 
mümkün kılan koalisyon güçlerinin hava harekâtı, ÖSO ve Peşmerge’nin desteği 
göz ardı edilerek suni biçimde PYD’nin rolü vurgulanmıştır. Batılı medya 
organlarında örgütün özellikle kadın militanlarının fotoğraflarına yer verilmiş, 
“cinsiyet ayrımı yapmayan PYD” imajı oluşturulmuş ve IŞİD’e karşı savaştığına 
dikkat çekilerek PYD’nin desteklenmesi gerektiği görüşü işlenmiştir. 
Bu süreçte bazı Batılı uzmanlar, Türkiye’deki çözüm süreci ve PYD’nin IŞİD 
karşısındaki mücadelesinden dolayı ABD ve Avrupalı devletlerin PKK’yı 

Terör örgütü listelerinden çıkarması gerektiğini dile getirmeye başlamıştır.40 
PYD ayrıca 2013’ten itibaren yurtdışı temaslarını artırarak muhatap kabul 
edilmeye çalışmış ve uluslararası destek arayışına girmiştir. PYD lideri Salih 
Müslim Nisan 2013’te İsveç’i, aynı yıl içinde Ağustos’ta İran’ı, Aralık ayı 
içinde de Rusya Federasyonu ve Çin Halk Cumhuriyeti’ni ziyaret etmiş, bu 
ziyaretler çerçevesinde Suriye’deki faaliyetlerinin desteklenmesini talep etmiştir. 
PYD, Ocak 2015’te Moskova’da Esed rejimi ile muhalefet temsilcileri 
arasındaki toplantıya katılmıştır. Örgütün muhatap kabul edilme girişimlerden 
sınırlı da olsa netice almaya başladığı gözlenmiş, PKK’yı terör örgütü 
olarak tanıyan Batılı ülkeler de PYD ile ilgili belirgin bir tutum değişikliğine 
gitmiştir. Washington, Kobani çatışmaları sırasında Türkiye’nin PYD’ye 
destek koridoru açmasını talep etmiş, Amerikan Dışişleri Bakanlığı, PKK ile 
PYD’nin ayrı gruplar olduğu yönünde açıklamalarda bulunmuştur. 8 Şubat 
2015 tarihinde ise PYD’nin iki kadın temsilcisi Fransa Cumhurbaşkanı Hollande 
tarafından Elysee Sarayı’nda ağırlanmıştır. Paris tarafından organize ve 
finanse edilen görüşmede PYD temsilcileri Fransa’dan daha fazla silah ve lojistik 
destek talep etmiştir.

SURİYE İÇ SAVAŞINDA DEĞİŞEN DENGELER GENEL TESPİTLER 

• Suriye iç savaşı, Esed rejimine sağlanan istikrarlı desteğe karşılık muhalefet içindeki bölünmüşlük, Özgür Suriye Ordusu’nun yeterince desteklenmemesi ve savaşa farklı silahlı grupların müdahil olmasından dolayı sonuçlanamamıştır. 
• İç savaşta el-Kaide bağlantılı grupların görünürlüğü arttıkça dünya kamuoyunda rejime karşı savaşan muhalefetin büyük ölçüde radikal gruplardan oluştuğu yönünde bir algı oluşmuştur. 
• Rusya gerek Güvenlik Konseyi’ndeki tutumuyla gerekse silah sağlayarak Esed rejimine verdiği desteği istikrarlı biçimde sürdürmüş, İran ise Devrim Muhafızları’na bağlı Kudüs Gücü’yle iç savaşa katılmış, 
ÖSO’ya karşı Hizbullah’ı ve Irak’taki Şii milisleri seferber etmiştir. 
• ABD, kitle imha silahlarının kullanılmasını kırmızı çizgi olarak belirlemesine rağmen Esed rejiminin devrilmesine yönelik bir müdahaleye sıcak bakmamış, Doğu Guta’daki kimyasal saldırının ardından Rusya ile Suriye’deki kimyasal silahların imha edilmesi konusunda anlaşmayı tercih etmiştir. 
• II. Cenevre Konferansı’yla birlikte Esed rejimi Batılı ülkeler tarafından yeniden muhatap alınmış, rejimle muhalefet arasında bir uzlaşı hükümetiyle krizin çözülebileceği yaklaşımı öne çıkmıştır. 
• Suriye’de çözüme yönelik gerçek bir değişimden bahsedilmesi için Esed’siz bir Şam yönetiminden ziyade Baas rejiminin devrilmesinin daha sağlıklı bir sonuç olacağı ifade edilebilir. Baas rejiminin devrilmesi ise Suriye’de devlet otoritesinin tamamen ortadan kaldırılması şeklinde olmamalı, devlet kurumları ve düzen 
korunarak bir rejim değişikliği sağlanabilmelidir. Krizin çözüme kavuşturulması sadece bir ailenin iktidardan uzaklaştırılmasına indirgenirse, bu çözümün ülkedeki totaliter yönetimin el değiştirmesinden başka bir sonuca hizmet etmeyeceği değerlendirilmektedir. 
• İç savaştan dolayı Türkiye’ye sığınan Suriyelilerin sayısı gayrı resmi verilere göre 2 milyonu aşmış, ancak uluslararası toplum sığınmacılar meselesinde kayda değer bir destek sağlamamıştır. Türkiye’deki Suriyeli sığınmacıların hukuki statüsüyle ilgili belirsizlik devam etmekte, sığınmacılar barınma, dil, eğitim ve sağlık alanlarında sorunlarla karşılaşmaktadır.* 
• İç savaşın yol açtığı şartlarda, PKK/KCK Esed rejiminin desteğiyle Suriye’nin kuzeyinde PYD örgütlenmesine ağırlık vermiş ve Türkiye’deki çözüm sürecini istismar ederek Kandil’deki dağ kadrosunun bir bölümünü bu ülkeye kaydırmıştır. Terör örgütü KCK projesi çerçevesinde Suriye’nin kuzeyinde özerk bir yönetim inşa etmeye odaklanmış, Batılı devletler ise IŞİD tehdidiyle birlikte PYD ile ilgili tutum değiştirmeye başlamıştır. 
* Türkiye’deki Suriyeli sığınmacılar hakkında ayrıntılı veriler ve değerlendirmeler için bkz. Ek -1: Türkiye’ye Suriyeli Sığınmacı Akını

3. IŞİD’İN YAYILMASI VE GÜÇLENMESİ 

IŞİD, ilk defa 1999 yılında Ürdün asıllı Ebu Musab el-Zerkavi liderliğinde 
“Tevhid ve Cihad” adı altında örgütlenen radikal unsurlardan neşet etmiş, işgalin ardından Irak’ta faaliyet göstermeye başlamıştır. “Tevhid ve Cihad” adlı 
örgüt, el-Kaide ile yapılan görüşmelerin ardından Ekim 2004’te Usame Bin 
Ladin’e bağlılığını bildirmiş, bu tarihten itibaren “İki Nehir Topraklarındaki 
el-Kaide” (Kaidet el-Cihad fi Bilad el-Rafideyn) ismini kullanmıştır. IŞİD 
unvanının ortaya çıkışına kadar örgüt farklı adlar kullanmışsa da, 2004’te benimsenen bu isme istinaden basında ve ilgili literatürde örgüt kastedilirken 
daha çok “Irak el-Kaidesi” ifadesi tercih edilmiştir. 

Irak el-Kaidesi, Şii karşıtlığına dayalı söylemler geliştirerek Irak’ta örgütlenmeye başlamış, işgalin ilk yıllarında Şii camilerini ve din adamlarını hedef alan intihar saldırılarıyla dikkat çekmiştir. Örgüt, işgalle birlikte öne çıkan 
mezhepsel ayrımı istismar ederek taraftar toplamaya çalışmış, Sünni direnişçi 
silahlı gruplara nüfuz etmeyi, bu gruplara dâhil olmayı amaçlamıştır. Zerkavi, 
bu amaç doğrultusunda örgüt yönetiminde yerli militanlara yer vermeye başlamış, Iraklı Ebu Abdurrahman’ı yardımcısı olarak atamış41 ve Ocak 2006’da 
Mücahitler Şura Konseyi adı altında bazı Sünni direnişçi gruplarla birleşme 
girişiminde bulunmuştur. Irak el-Kaidesi böylece Sünni direnişçi grupların 
terörle özdeşleştirilmesine yol açarken, Şiilere karşı terör eylemleriyle de ülkedeki mezhepsel gerilimi tırmandırmış ve 2006-2007 yıllarındaki mezhep 
eksenli iç savaşı tetiklemiştir. 

Irak el-Kaidesi, 2006’ya gelindiğinde Sünni nüfusun yoğun olduğu Anbar, 
Bağdat, Diyale, Selahaddin ve Musul’da etkili bir aktöre dönüşmüş, farklı 
mekânlarda eşzamanlı eylemler gerçekleştirebilen eğitimli militanlardan oluşan 
hücreler teşkil etmiştir. Bu dönemde ABD, Irak el-Kaidesi’ne yönelik operasyonlara öncelik vermiş ve örgütle mücadele hedefiyle Sünni Arap aşiretlerin Sahva Gücü’nü kurmasına destek olmuştur. Haziran 2006’da ABD güçleri tarafından düzenlenen operasyonda Zerkavi öldürülmüş, ancak Zerkavi’nin öldürülmesi örgütün dağılmasına yol açmamış, Ebu Ömer el-Bağdadi (Hamid Davut el-Zavi) yeni lider olmuştur. Örgüt, Ebu Ömer el-Bağdadi liderliğinde Ekim 2006’dan itibaren “Irak İslam Devleti” ismini kullanmaya başlamış, ilk hükümet kabinesini kurduğunu duyurmuş ve sözde devletin sınırlarının Anbar, Kerkük, Musul, Diyale, Selahaddin, Babil ve Vasıt vilayetlerini kapsadığını beyan etmiştir.42 

2007’de ABD liderliğindeki koalisyon kuvvetleri, Irak güvenlik güçleri ve Sahva Gücü’nün operasyonları neticesinde oldukça zayıflayan 
Irak el-Kaidesi Anbar ve Diyale’den çekilmiştir.


2007’de ABD liderliğindeki koalisyon kuvvetleri, Irak güvenlik güçleri ve 
Sahva Gücü’nün operasyonları neticesinde oldukça zayıflayan Irak el-Kaidesi 
Anbar ve Diyale’den çekilmiş, 2008’e gelindiğinde örgütün faaliyet alanı 
Musul’la sınırlı hale gelmiştir. Nitekim örgüt 2009’da sözde devletin başkentini 
Musul olarak açıklamış ve bu dönemde Sünni Araplar nezdinde oldukça 
marjinalleşmiştir. Nisan 2010’da ABD ve Irak güçlerinin, Sisar bölgesinde 
Ebu Ömer el-Bağdadi ve örgüt yönetiminde son yıllarda öne çıkan Ebu Hamza 
el-Muhacir’in kaldıkları eve düzenledikleri operasyonda iki lider de öldürülmüştür. 

Mayıs 2010’da Ebu Bekir el-Bağdadi (İbrahim Avad İbrahim el-Bedri 
el-Sammarrai) örgütün yeni lideri olmuştur.43 2008-2011 yılları arasında neticede liderlik kadrosu büyük ölçüde etkisiz hale getirilen ve etki alanı daralan 
örgüt düşük profilli eylemler dışında Irak’ta ciddi bir varlık gösterememiştir. 
Irak el-Kaidesi, Amerikan askerlerinin çekilmesini müteakiben 2012-2013 
döneminde ise 2004-2006 yıllarında elde ettiği etkinliği yeniden kazanma fırsatı 
yakalamıştır. 2012’den itibaren Maliki’nin Sünni karşıtı politikalarının 
Irak’ta mezhepsel ayrışmayı derinleştirmesi ve Suriye iç savaşının yol açtığı 
güç boşluğu örgüte yeniden güçlenebileceği şartları sağlamıştır. Örgüt Irak’ta 
işgalin ilk yıllarında olduğu gibi Şubat 2012’den itibaren Sünni Araplar adına 
Şii karşıtı propagandalara başlamış ve müteakip aylarda güvenlik güçlerine 
karşı bomba yüklü araçlarla onlarca saldırı gerçekleştirmiştir. Örgüt Temmuz 
2012-Temmuz 2013 döneminde Irak’ta gerçekleştirdiği hapishane baskınlarıyla 
serbest kalmasını sağladığı tecrübeli militanlarını bünyesine dâhil etmiş, 
böylece eylem kabiliyetini geliştirmiş ve faaliyet alanını genişletmiştir. Aralık 
2012’de Rafi el-İsavi’nin tutuklanmasının ardından başta Anbar olmak üzere 
Sünni nüfusun yoğun olduğu bölgelerde başlayan Maliki karşıtı protestolar, 
örgüte taraftar toplayabileceği bir konjonktür sağlamıştır.44 
Irak el-Kaidesi, Ağustos 2012’den itibaren Suriye iç savaşındaki el-Kaide 
bağlantılı diğer unsurlarla koordinasyon kurmuş, İran destekli Esed rejimine 
karşı Iraklı Sünni nüfustan, yakın coğrafyadaki Müslüman ülkelerden 
ve Batılı devletlerdeki Müslüman nüfustan savaşçı teminine yönelik yoğun 
bir propaganda başlatmıştır. Ebu Bekir el-Bağdadi, örgütün faaliyet alanını 
Suriye’ye genişletmek maksadıyla Nisan 2013’te örgütün ismini “Irak-Şam 
İslam Devleti-IŞİD” olarak değiştirmiş, bu ülkedeki el-Kaide irtibatlı elleti 
ve el-Kaide], Nusra Cephesi’ne hâkim olmaya çalışmıştır. Suriye iç savaşı ve Irak güvenlik güçlerinin yetersizliğinden dolayı iki ülke sınırının geçirgen oluşu, örgüte sınırın iki tarafında da hareket edebileceği şartları sağlamış, örgüt Irak’ta silahlı militan varlığını artırırken Suriye’ye doğru yayılma imkânı elde etmiştir. Irak el-Kaidesi, Suriye’ye doğru yayıldıktan sonra el-Nusra Cephesi’yle birleşme 
hususunda el-Kaide’nin merkezi yönetimiyle ters düşmüş, 2013’ten itibaren 
müstakil hareket etmeye başlamıştır. 

IŞİD’in ortaya çıkışı Esed rejiminin Batılı ülkeler nezdindeki imajını nispeten 
düzeltirken Irak’ta Şii karşıtlığına dayalı söylemlerle hareket etmesi Şii-Sünni 
gerilimini tırmandırmıştır. 2014 yılına gelindiğinde yaklaşık 30 bin silahlı militana sahip olduğu tahmin edilen IŞİD, Irak’ta özellikle Sünnilerin yaşadığı 
bölgeleri ele geçirmeye teşebbüs etmiş, güvenlik güçleriyle çatışmaya girmiş 
ve sosyal medyada çarpıcı biçimde sürekli görünür olmaya çalışmıştır. IŞİD, 
Irak’ta ötekileştirilen ve Maliki iktidarı döneminde baskıya maruz kalan Sünni 
Arapların bir kısmının tepkisel desteğini almayı başarmış, başta yakın çevredeki 
Müslüman ülkeler olmak üzere yurtdışından binlerce çocuk ve gencin 
Irak ve Suriye’deki çatışmalara katılmasını sağlamıştır. IŞİD böylece Irak’ta 
Sünni Arapların bölünmesine ve siyaseten zayıflamasına yol açmış, Suriye 
iç savaşında muhalefetin Esed rejimi karşısında zayıflamasına neden olmuş 
ve dünya kamuoyunda terörizmin Sünni Müslümanlarla ilişkilendirilmesine 
yönelik yürütülen propagandaya malzeme oluşturmuştur.45 

IŞİD Arapça ve İngilizce Dabık ve el-Şamıh adında iki ayrı aylık dergi çıkarmaktadır. 

Ayrıca Musul’da ve Rakka’da yayın yapan iki radyo istasyonu bulunmaktadır. 
Örgüt bütün açıklamalarını İngilizce, Fransızca, Almanca, İspanyolca, 
Urduca ve diğer birkaç yabancı dile tercüme ederek yayımlamaktadır. 
Propaganda araçlarını iyi kullanan IŞİD, Haziran 2014 tarihinde “Hudutları 
Aşmak” adını verdiği önemli bir video yayımlamış ve sözde İslam Devleti/Hilafet 
Devleti’ni ilan etmiştir. Bu tarihten sonra örgüt, IŞİD yerine “İslam Devleti” 
ismini kullanmaya başlamıştır. Sözde halifenin ise Ebu Bekir el-Bağdadi 
olduğu duyurulmuş, IŞİD lideri Bağdadi 5 Temmuz 2014’de Musul’da Cuma 
hutbesi vermiştir.

IŞİD’in finansman temin etmek için çeşitli yöntemler izlediği görülmektedir. 
Bu yöntemler şu şekilde sıralanabilir: 

• Bağış ve hibe: Uluslararası medyada çıkan raporlara göre, birçok Körfezli zengin ve iş adamı Irak ve Suriye’de IŞİD’e para ve lojistik 
destek vermektedir. 

IŞİD Arapça ve İngilizce Dabık ve el-Şamıh adında iki ayrı aylık dergi 
çıkarmaktadır. Ayrıca Musul’da ve Rakka’da yayın yapan iki radyo istasyonu bulunmaktadır.


• Zekât ve sadakalara el koyma: Özellikle 2011-2012 yılarında pek 
çok din adamı ve dini televizyon kanalları Suriye’de Esed rejimine 
karşı direniş gösteren halka destek amacıyla zekât, fitre ve bağış 
yapma çağrısında bulunmuştu. Suriyelilere yapılan zekât ve sadaka 
gibi bağışların doğrudan veya dolaylı olarak IŞİD’e ve el-Nusra 
Cephesi’ne gittiği belirtilmektedir. 
• Fidye: Örgüt yabancı gazetecileri, diplomat ve devlet memurlarını 
kaçırarak serbest bırakılmaları karşılığında milyonlarca dolar elde 
etmektedir. IŞİD iki Japon rehine için 200 milyon dolar para talep 
etmiştir. 
• Petrol ve diğer doğal kaynaklar: Örgüt Irak ve Suriye’de irili 
ufaklı yaklaşık 80 petrol kuyusunu kontrol etmektedir. IŞİD, kontrolündeki 
petrol kuyularından ayda 2 milyon dolar elde etmektedir. 
• Vergi adı altında haraç: Örgüt kontrolündeki bölgelerdeki esnaf, 
sanayici, çiftçi ve işadamlarından haraç toplamaktadır. IŞİD’in aylık 
topladığı miktarın 6 milyon dolar olduğu belirtilmektedir. 
• Tesislere el koyma: IŞİD’in eline geçen bölgelerdeki hastaneler, 
alışveriş merkezleri, restoranlar ve elektrik santrallerden milyonlarca 
dolar kazandığı ifade edilmektedir. Suriye’de elde ettiği bazı bölgelerden 
Esed rejimine elektrik ve petrol sattığı örnek gösterilebilir. 
• Kamu kuruluşlarından elde edilen gelir: Örgüt ele geçirdiği bölgelerde 
hükümet binalarından ve bankalardan büyük miktarlarda nakit 
ele geçirmiştir. Örneğin Musul’u kontrol ettiğinde Musul bankasından 
420 milyon dolar ve altın elde etmiştir. 
• Tarım ve hububattan elde edilen gelir: IŞİD Irak ve Suriye’de 
çok sayıda ekili tarım arazileri ve çiftliğe el koymuştur. Örgütün 
hâlihazırda Irak’ın buğday üretiminin üçte birini kontrol ettiği tahmin 
edilmektedir.46 

3.1. IŞİD ve Musul Krizi 


IŞİD’in Irak’ın en büyük ikinci kenti Musul’u ele geçirmesi hem Irak hem 
Orta Doğu açısından tarihi bir gelişme olarak nitelendirilebilir. IŞİD Haziran 
2014’te 1500-2000 kişilik silahlı bir grupla, Irak ordusuna bağlı 30 bin askerin 
konuşlu bulunduğu Musul’u 48 saat içerisinde ele geçirmiştir. Askerlerin büyük 
çoğunluğunun kenti savaşmadan terk etmesi Irak’taki etnisite ve mezhebe 
dayalı güvenlik yapısının başarısız olduğunu göstermiş, Musul Valisi’nin İçişleri 
Bakanlığıyla yaptığı görüşmenin basına yansıması ise kentin düşmesinde 
Maliki’nin ihmalinin bulunduğuna işaret etmiştir. Krizin ardından Erbil’e 
sığınan Vali Etil el-Nuceyfi’nin dönemin İçişleri Bakanı Vekili Adnan Esedi 
ile Musul’un ele geçirilmesinden bir gün önce yaptığı görüşmeler yayımlanmıştır. 
Yayımlanan görüşmeler, Vali el-Nuceyfi’nin Bağdat’ı IŞİD tehlikesiyle 
ilgili bilgilendirdiğini, Kürt Yönetimi’nden Peşmerge gücünün gönderilmesini 
talep ettiğini ancak bu talebin dönemin Başbakanı Maliki tarafından reddedildiğini ortaya çıkarmıştır. 

IŞİD’in Musul’u ele geçirmesi, Irak’ın insani kaybını ağırlaştırmış, özellikle 
Sünni Arap nüfusun yaşadığı bölgelerde ağır insan hakkı ihlallerine ve ciddi 
bir demografik değişime neden olmuştur.47 Örgüt fiilen hâkim olduğu bölgelerde şiddet eylemleriyle korku yayarak halkı baskı altına almış, Hıristiyan 
ve Yezidileri dinlerini değiştirmeleri için ölümle tehdit ederken Ramazan 
Bayram’ında Müslümanlara bayram namazı kılmayı yasaklamıştır. Haziran 
2014’te Musul’un düşmesinden itibaren başta Musul olmak üzere Telafer, 
Sincar, Mahmur, Selahaddin, Diyale, Tuzhurmatu, Tikrit, Anbar kentlerinden 
göç etmek zorunda kalanların sayısı 2,6 milyonu aşmıştır. Birleşmiş Milletler 
Irak’a Yardım Görev Gücü’nün (UNAMI) Irak raporunda, 2014 yılı Irak 
için oldukça kanlı bir yıl olarak nitelendirilmiştir. Raporda Irak’ta, Musul’un 
IŞİD’in denetimine geçmesinin ardından terörist eylemler ve saldırılar neticesinde 11.844 kişinin öldüğü, 17.235 kişinin yaralandığı açıklanmıştır.48 
IŞİD’in Musul’u ele geçirmesi ayrıca Irak’ın mali kaybını artırmış ve kültürel 
mirasına zarar vermiştir. Örgüt Musul’a girdikten sonra kentteki tüm kamu 
kuruluşlarına el koymuş, merkez bankasında bulunan külçe altınları ve 420 
milyon doları gasp etmiştir. IŞİD’in Musul’u ele geçirmesinden önce Irak’ta 
işsizlik oranı yüzde 12 iken yüzde 25’e kadar yükselmiştir.


Irak ordusunun, Musul’da direnememesi güvenlik güçlerinde 
kurumsallaşmanın sağlanamadığını, etnisite ve mezhebe 
dayalı yapının başarısız olduğunu göstermiştir. 

Musul’un düşmesiyle gençler arasındaki işsizlik oranı yüzde 28’den 38’e yükselmiş, yoksulluk sınırının altında kalan nüfus oranı ise yüzde 19’dan yüzde 30’a çıkmıştır.

3.2. IŞİD Krizinin Türkmenlere Etkileri 

Irak’ta Türkmenler IŞİD krizinden doğrudan etkilenmiş, örgüt enerji zenginliği 
ve verimli tarım arazileriyle bilinen Türkmen bölgelerini istila etmiş 
ve bu bölgelerdeki nüfus yapısının değişmesine yol açmıştır. IŞİD’in 10 
Haziran’dan itibaren Musul’un Telafer ilçesi ve civar köyleri, Selahattin iline 
bağlı Tuzhurmatu, Süleyman Beg, Yengice, Emirli, Bastamlı, Kerkük’e bağlı 
Tazehurmatu ilçesi, Tirkalan, Yayçı ve Beşir köyü, Diyale’ye bağlı Karatepe, 
Hanekin, Sadiye gibi Türkmenlerin yoğunlukta olduğu bölgelere saldırmış, 
Türkmenleri hedef almıştır. Örgüt, saldırdığı yerleşim birimlerinde Türkmenlere 
karşı katliamlar gerçekleştirmiş, yerlerini terk eden ve sığınabilecek yer 
bulamayan Türkmenler kırsal bölgelerde kendi kaderine terk edilmiştir. 
IŞİD’in Musul’u ele geçirmesinin ardından takriben 300 bin Türkmen ülke 
içerisinde yerlerinden olmuş, 5 binden fazla Türkmen ailesi ülkeyi terk ederek 
Türkiye’ye sığınmak zorunda kalmıştır. Bununla birlikte yaklaşık 500 Türkmen 
ise IŞİD tarafından katledilmiş veya kaldıkları mülteci kamplarının olumsuz 
şartlarından dolayı hayatını kaybetmiştir. Sadece Temmuz ve Ağustos aylarında 
sıcaklığın 50 derecenin üzerinde olduğu günlerde neredeyse her gün 5-10 çocuk 
yaşamını yitirmiştir.50 Türkmen nüfusunun 20 bin civarında olduğu Emirli 
nahiyesi, IŞİD’in kuşatmasına karşı 84 gün direnmiş, ancak Şii milis gücü Bedir 
Tugayları ve İran Devrim Muhafızları’na bağlı Kudüs Gücü’nün desteğiyle 
kurtarılmıştır. 

Bölgelerini terk etmek zorunda kalan Türkmenler hâlihazırda 
coğrafi olarak Arap ve Kürt bölgeleri arasında sıkışmış durumdadır.

Musul krizinde, uluslararası toplum Irak’taki insani dramlar karşısında seçici 
ve ayrımcı bir tavır sergilemiştir. Başta ABD olmak üzere Batılı devletler ve 
bölge ülkeleri IŞİD’in Ağustos 2014’te Musul’daki Yezidilerin yaşadığı Sincar 
(Kürtçe Şengal) ilçesine ve Mahmur’a düzenlediği saldırılara ivedilikle 
tepki göstermiş, ancak aynı dönemde Türkmenlerin maruz kaldığı insan hakkı 
ihlalleri karşısında benzer bir tepki göstermemiştir. BM ve diğer uluslararası 
teşkilatlar, 10 Haziran’dan itibaren IŞİD’in denetimindeki Türkmen bölgelerinde 
yaşanan insani dram karşısında sessiz kalmayı tercih etmiş, Batılı ülkeler 
Emirli nahiyesinde Türkmenlerin 84 gün boyunca IŞİD tarafından kuşatılmasına 
tepki göstermemiştir. Gerek bölgesel aktörler gerekse uluslararası 
toplum, IŞİD kuşatmasındaki Telafer, Tuzhurmatu’ya bağlı Yengice, Bastamlı 
ve Emirli, Diyale’ye bağlı Karatepe, Hanekin ve Celavla’da Türkmenlerin yaşadığı insani dramın sona erdirilmesi için harekete geçmemiştir. Ancak BM, 
ABD ve Avrupa Birliği, IŞİD Sincar’a girdikten sonra Yezidi göçmenlere insani 
yardım göndermeye ve Peşmerge’ye silah desteği sağlamaya başlamıştır. 
Türkmenlere ise IŞİD’e karşı mücadele etmek için silah desteği sağlanmadığı 
gibi insani yardım da gönderilmemiştir. 

IŞİD’in Irak’ta belirli bölgelere fiilen hâkim olmasıyla birlikte Türkmenlerin 
iki büyük tehditle karşı karşıya kaldığı ifade edilebilir. Birincisi IŞİD karşısında 
güvenliği sağlanamayan ve Irak’taki diğer unsurların aksine hamisiz 
kalan Türkmenlerin kendi bölgelerinden göç etmek zorunda kalmasıdır. 


Harita 3: Irak ve Suriye’de IŞİD Denetimindeki Bölgeler (Nisan 2015) 
BM ve diğer uluslararası teşkilatlar, 10 


Haziran’dan itibaren IŞİD’in denetimindeki Türkmen bölgelerinde 
yaşanan insani dram karşısında sessiz kalmayı tercih etmiştir.

Göçlerle birlikte, Irak’ta Türkmen nüfusun yoğun olduğu bölgelerdeki baskın 
kimliğin değişmesi ve gelecekte Türkmenlerin asimilasyonu ihtimali ortaya 
çıkmıştır. Bu kapsamda IŞİD saldırılarının Türkmen coğrafyasını ve kimliğini 
hedef alması, Türkmen nüfusun dağılmasına neden olması düşündürücüdür. 
Bölgelerini terk etmek zorunda kalan Türkmenler hâlihazırda coğrafi 
olarak Arap ve Kürt bölgeleri arasında sıkışmış durumdadır. Dolayısıyla 
IŞİD krizi, Türkmenlerin temel sorununun kuzey Irak gibi kendilerine münhasır 
bir güvenli bölgelerinin olmamasından kaynaklandığını göstermiştir. 
İkincisi ise, mezhep farklılıklarının Türkmenler arasında ayrışmaya yol açması 
ihtimalidir. Türkmenler arasında mezhepsel farklılıklar olsa da geleneksel 
olarak Türkmen kimliği üst kimlik olarak kabul edilmektedir. Ancak IŞİD krizinin 
Türkmen bölgelerinde yol açtığı demografik değişim, yakın gelecekte 
Türkmen kimliğinin bölünmesine yol açabilir. IŞİD Telafer’i ele geçirdikten 
sonra kentten göç eden Türkmenlerin Erbil’e girişleri Kürt Yönetimi tarafından 
engellenmiş, Türkmenlerin bir bölümü Bağdat, Necef, Kerbela ve güneydeki 
diğer vilayetlere göç etmiştir. Şii Arap nüfusun yoğun olduğu bu vilayetlere 
gerçekleşen göçler, Türkmenlerde mezhep eksenli bir bölünmeye ve 
Şii Türkmenler üzerinde İran etkisinin artmasına hizmet edebilir. Irak işgali 
sonrasında nasıl Arap kimliğinde Şii-Sünni ayrışması meydana geldiyse, IŞİD 
kriziyle birlikte başlayan süreçte Türkmenlerin de mezhepsel olarak bölünmesine dönük planlı bir program söz konusu olabilir. 

3.3. IŞİD’in Suriye ve Irak’taki Petrol Yataklarını Denetimi 

IŞİD, Suriye ve Irak’ta öncelikli olarak stratejik önemi haiz bölgelere yönelmiş, 
enerji açısından zengin ve barajların bulunduğu sahaları ele geçirmeye 
çalışmıştır. IŞİD hâlihazırda Irak ve Suriye’de toplamda günlük 350 bin varil 
petrol üretilen yataklara sahiptir. Örgüt sadece Musul bölgesinde 12 petrol sahasını kontrol etmektedir. Suriye’de ise ülke petrolünün yaklaşık yüzde 60’ının çıkarıldığı Deyrizor Temmuz 2014’ten beri örgütün fiili hâkimiyetindedir. 
IŞİD ayrıca Suriye petrolünün yüzde 40’ının üretildiği Haseke bölgesindeki 
petrol sahalarının bir bölümünü elinde tutmaktadır. Haseke’ye bağlı Şaddadi, 
Cibisa ve Cubeyda petrol yatakları IŞİD’in denetimindedir. IŞİD, Irak ve 
Suriye’de hâkim olduğu kuyulardaki petrolü varili 10-25 dolar karşılığında 
enerji kaçakçılarına satmaktadır. Ekim 2014 verilerine göre IŞİD’in Suriye ve 
Irak’ta kontrol ettiği kuyularda günlük 50-60 bin varil petrol üretilmektedir. 
Örgüt sadece petrolden günde yaklaşık 2 milyon dolarlık bir gelir sağlamakta, 
bu miktar yıllık 800 milyon dolara tekabül etmektedir.51 

Irak’ta meydana gelen olaylarda Türkmen coğrafyasında demografik yapının daha kapsamlı bir şekilde değişmesi söz konusudur.


IŞİD ile beraber  BM Güvenlik Konseyi Şubat 2015’te Rusya’nın önerisiyle IŞİD ve el-Kaide bağlantılı örgütlerin petrol kaçakçılığı, yasa dışı antika ticareti ve rehinelerden elde ettikleri gelirleri önlemeye yönelik hazırlanan karar tasarısını kabul etmiştir. Kararda, IŞİD, el-Nusra Cephesi ve diğer el-Kaide bağlantılı gruplarla doğrudan ya da dolaylı biçimde yapılan ticaret kınanmış, BM’nin mevcut kararlarının bu gruplarla petrol ve petrol ürünü ticareti yapılmasını yasakladığı hatırlatılmış ve yasakları ihlal eden aktörlerin yaptırıma maruz kalacağı ifade edilmiştir. Güvenlik Konseyi ayrıca bütün üye devletlerin, bu örgütlerin ve aracılarının malvarlıklarını dondurmak zorunda olduklarını vurgulamıştır. 

BM Sözleşmesi’nin yaptırım içeren 7’nci bölümü kapsamında kabul edilen 
2199 sayılı kararla birlikte, başta Türkiye olmak üzere bütün bölge ülkeleri 
IŞİD’le mücadelede sorumluluk üstlenmiştir. 2199 sayılı karar, üye devletlere 
ilgili örgütlerle mücadelede attıkları adımları dört ay içinde el-Kaide Yaptırımlar 
Komitesi’ne rapor etme zorunluluğu getirirken, BM’nin terörle mücadeleden 
sorumlu organlarına bu adımları takip etme çağrısında bulunmuştur.52 

3.4. IŞİD’e Karşı ABD Liderliğinde Kurulan Uluslararası Koalisyon 

IŞİD’in Musul’u kontrol etmesi ve ülke içerisinde ilerleme kaydetmesinin 
ardından kentin kuzeybatısındaki Yezidiler’in yaşadığı Sincar’a (Şengal) saldırması ABD’nin bölgede hava operasyonları düzenlemesine yol açmıştır. 
Sincar ABD’nin Irak’ta IŞİD ile mücadele etmesi açısından adeta bir dönüm 
noktası olmuştur. Bu sebeple 4 Ağustos 2014 tarihinde Sincar’ı kontrolüne 
alan IŞİD’e karşı ABD ilk kez 8 Ağustos’ta hava operasyonu düzenlemiştir. 
11 Eylül 2014’de Suudi Arabistan’ın Cidde kentinde düzenlenen IŞİD terör 
örgütü ile mücadele toplantısında çekirdek koalisyonun ilk adımı atılmıştır. 
15 Eylül’de ise 30 ülkenin dışişleri bakanları Paris’teki toplantıya katılmıştır. 
Paris’te kurulan uluslararası koalisyona Fransa, İngiltere, Avustralya, Belçika, 
Danimarka, Norveç, Kanada ve Almanya katılırken Orta Doğu’dan Mısır, 
Irak, Lübnan, Ürdün, Katar, Suudi Arabistan, Umman, Bahreyn, Birleşik Arap 
Emirlikleri destek vermiştir. Türkiye ise Suudi Arabistan’ın Cidde kentinde 
yapılan toplantıda oluşturulan IŞİD’e karşı mücadeleyi içeren bildiriye imza 
atmamış, sadece İncirlik Üssü’nden insani yardım ve lojistik amaçlı uçuşlara 
izin vermeyi kabul etmiştir. Ankara, söz konusu koalisyona karşı sergilediği 
tutuma Musul Başkonsolosluğu’nda rehin alınan 49 diplomatının IŞİD’in elinde 
olmasını gerekçe göstermiştir. IŞİD, elindeki Türk rehineleri 20 Eylül’de 
serbest bırakmıştır. 

Suriye’de günlük 350 bin kapasiteli petrol yataklarına sahiptir. 
IŞİD sadece Musul bölgesinde yaklaşık 12 petrol sahasını 
kontrol etmektedir.

IŞİD Irak ve ABD Başkanı Barack Obama 11 Eylül 2014 tarihinde IŞİD’le mücadeleye yönelik dört boyutlu bir strateji açıklamış, dört boyutta atılacak adımların tek hedefinin IŞİD’i önce zayıflatmak, daha sonra tamamen etkisiz hale getirmek olduğunu ifade etmiştir. Obama’nın IŞİD’le mücadele stratejisindeki boyutlar:53 

• Birinci boyut- IŞİD’e karşı sistematik hava saldırıları. 
• İkinci boyut- Sahada teröristlerle mücadele eden güçlere destek. 
• Üçüncü boyut- IŞİD’e karşı ekonomik tedbirler, istihbarat paylaşımı 
ve yabancı savaşçıların katılımının engellenmesi. 
• Dördüncü boyut- IŞİD’in tehdit ettiği Müslümanlara ve Hıristiyan 
azınlıklara insani yardım sağlanması. Obama’nın dört boyutlu bu stratejisiyle birlikte koalisyona katılan ülkeler, Irak’ta IŞİD’le mücadele eden Peşmerge gücüne ve Irak ordusuna silah, askeri malzeme ve eğitim desteği sağlamıştır. Uluslararası koalisyona katılan ülkeler 19 Eylül’de Irak’ta ve 23 Eylül’de Suriye’de operasyonlara başlamıştır. Amerikan Merkez Komutanlığı’ndan (CENTCOM) yapılan açıklamaya göre, Eylül 2014-Ocak 2015 döneminde Irak ve Suriye’de IŞİD hedeflerine 2 binden fazla hava operasyonu düzenlenmiş ve yaklaşık bir milyar dolar harcanmıştır. 

BU BÖLÜM DİPNOTLARI;

32 Terör örgütü Suriye’de PYD öncülüğündeki parça örgütlenmesini KCK-Rojava adı altında tasarlamıştır. PYD’nin parti tüzüğü incelendiğinde KCK örgütlenmesi ile organik bir bağa sahip olduğu anlaşılmaktadır. Parti tüzüğünde, PYD’nin Öcalan’ı önder olarak kabul ettiği, demokratik konfederalizm hedefinin Suriye’deki yapılanmasını hayata geçirmeyi amaçladığı, Rojava adı altında KCK’nın bir parçası olduğu, PYD’lilerin “Önder Apo’ya inanmak” şartına 
bağlı olması gerektiği ve Öcalan’ın serbest bırakılmasına parti hedefleri arasında yer verildiği görülmektedir. Bkz. Rêziknama Partiya Yekîtiya Demoqrat (PYD) [PYD Parti Tüzüğü], 2010,
http://www.pydrojava.net/ku/index.php option=com_content&view=section&layout=blog&i 
d=24&Itemid=73.
33 Arda Akın, “Esad’dan 3 Yeni PKK Kampı,” Hürriyet, 28 Temmuz 2012, Erişim tarihi: 24 Şubat 2014, http://www.hurriyet.com.tr/gundem/21086011.asp. 
34 PKK/KCK ve örgütün siyasi uzantıları Suriye’nin kuzeyini kastederken özellikle “rojava” (batı) ifadesini kullanmakta, örgütün yayın organları, Suriye kuzeyindeki mevcut yer adlarıyla bir ilişkisi bulunmayan bu ifadeyi yaygınlaştırmaya çalışmaktadır. Örgüt “rojava” ifadesinin kullanılmasını yaygınlaştırarak bu bölgenin Suriye’nin bir parçası değil, KCK örgütlenmesi 
çerçevesinde tasarlanan bağımsız devletin batı bölgesi olduğu yönünde bir algı oluşturmaya çalışmaktadır. Nitekim KCK projesi batıda (rojava) Suriye’nin kuzeydoğusunu, kuzeyde (bakur) Türkiye’nin doğu ve güneydoğu bölgelerini, güneyde (başur) Irak’ın kuzeyini ve doğuda (rojhelat) İran’ın kuzeybatısını kapsamaktadır. PYD, 2013’ten itibaren Suriye’nin kuzeyinde ki  örgütlenmesi  ni Afrin, Kobani ve Cezire’de özerk bir yönetime  dönüştürmeye, bölgedeki siyasi ve silahlı varlığını kurumsallaştırmaya yönelmiştir.
35 Hevidar Ahmed, “KNC Leader: Syrian Kurds are Disappointed by PYD’s Actions,” Abdülhekim Beşar’la Söyleşi, 1 Ağustos 2012, Erişim tarihi: 5 Mart 2015, http://www.terudaw.net/english/interview/5030.html.Rudaw,
36 Human Rights Watch, Under Kurdish Rule: Abuses in PYD-Run Enclaves of Syria, Haziran 2014, Erişim tarihi: 10 Mart 2015, http://www.hrw.org/news/2014/06/18/syria-abuseskurdish-
run-enclaves. 
37 “PYD’den Rakiplerine Engel,” Al Jazeera, 25 Nisan 2014, Erişim tarihi: 3 Mart 2015, 
http://www.aljazeera.com.tr/haber/pydden-rakiplerine-engel. 
38 Human Rights Watch, Under Kurdish Rule, 44-49. 
39 “Kürt Aydınların PYD İsyanı,” Al Jazeera, 5 Mayıs 2014, Erişim tarihi: 2 Mart 2015, 
http://www.aljazeera.com.tr/haber/kurt-aydinlarin-pyd-isyani.
40 Bkz. David L. Phillips, “Remove the PKK From the Terror List,” Huffington Post, 21 Mayıs 2013, Erişim tarihi: 12 Mart 2015, http://www.huffingtonpost.com/david-l-phillips/pkk-terror-group-status_b_3289311.html. “PKK, terör listesinden çıkarılabilir,” Hürriyet, 
20 Ağustos 2014, Erişim tarihi: 10 Mart 2015, http://www.hurriyet.com.tr/avrupa/27038943. 
asp; “Fransız Senatör: PKK terör listesinden çıkarılsın,” BestaNûçe, 16 Ocak 2015, Erişim tarihi: 8 Mart 2015, http://www.bestanuce1.com/164681/fransiz-senator-pkk-teror-listesindencikarilsin. 
41 Selame Killi, , [Kaidet el-Cihad fi Bilad el-Rafideyn’den DAİŞ’e Kronolojik Analiz], Al-Araby, 9 Ağustos 2014, Erişim tarihi: 11 Kasım 2014, http://www.alaraby.co.uk/opinion/2014/8/9/. 
42 Hasan Ebu-Haniye, , [Ayrışmanın Temelindeki İslam Dev-Arabi21, 17 Ağustos 2014, Erişim tarihi: 9 Şubat 2015, http://arabi21.com/ 
story/769616/. 
43 , [Irak Şam İslam Devleti’nin Kuruluşu], Chahednews, 13 
Kasım 2014, Erişim tarihi:15 Aralık 2014, http://chahednews.com/article/37152/. 
44 Jessica D. Lewis, Al-Qaeda in Iraq Resurgent: The Breaking the Walls Campaign, Part I, 
Institute for the Study of War (ISW), Middle East Security Report 14, September 2013, 7-11.
45 Ali Semin, “Irak’ta Anbar Krizi ve Siyasi Denklemin Değişme İhtimali,” BİLGESAM, 
15 Nisan 2014, Erişim tarihi: 25 Mart 2015, http://www.bilgesam.org/incele/809/- 
irak%C2%92ta-anbar-krizi-ve-siyasi-denklemin-degisme-ihtimali/#.VR0-747qX2Q. 
46 Ahmed Muhammed Ebu Zeyd, [Bağışlardan Petrol Zenginliğine: IŞİD Nasıl Dünyanın En Zengin Terör Örgütü Oldu?], Rcssmideast, 9 Ekim 2014, Erişim tarihi: 22 Aralık 2014, http://www.rcssmideast.org/Article/2668 
/%D9%83%D9%8A%D9%81.
47 [Irak Göçmenler Bakanlığı: Irak’ta Göçmen Sayısı 2.6 Milyona Yükseldi], Alnajafnews, 21 Şubat 2015, Erişim tarihi: 21 Şubat 2015, http://alnajafnews.info/?p=120908. 
48 [Irak’ta 2014 Yılında Şiddet Kurbanı 11 bin Şehit ve 17 bin Yaralı], Alliraqnews, 29 Aralık 2014, Erişim tarihi:11 Ocak 
2015, http://alliraqnews.com/2011-05-01-06-29-29/161337--11-17-2014-.html. 
49 [Uzman: Irak’ta IŞİD’e Karşı Savaşa Günlük 24 Milyon Dolar Harcanıyor: Ülkede Fakirlik ve İşsizlik Büyük Oranda Arttı], Ynewsiq, 10 Ağustos 2014, Erişim tarihi: 10 Ocak 2015, http://ynewsiq.com/index.php?aa=news&id22=6536#.U_W_lMV_utY. 
50 Ali Semin’in Aralık 2014-Ocak 2015 döneminde Irak’ta gerçekleştirdiği görüşmeler doğrultusunda edindiği bilgiler. 
51 [Rapor: IŞİD Petrol Satışından Günlük 2 Milyon Kazanıyor], Al-Quds, 20 Ekim 2014, Erişim tarihi: 20 Aralık 2014, http://www. alquds.co.uk/?p=238216. 
52 “Unanimously Adopting Resolution 2199 (2015), Security Council Condemns Trade with Al-Qaida Associated Groups, Threatens Further Targeted Sanctions,” Erişim tarihi: 12 Şubat 2015, http://www.un.org/press/en/2015/sc11775.doc.htm. 
53 “Obama: We Will Destroy ISIS,” Readynews, 11 Eylül 2014, Erişim tarihi: 15 Ocak 2015, 
http://readynews.org/11-09-2014/id18322.html.



4 CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR,

***