TÜRK DIŞ POLİTİKASINA etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
TÜRK DIŞ POLİTİKASINA etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

28 Mart 2017 Salı

SURİYE SORUNU VE TÜRK DIŞ POLİTİKASINA TOPLUMSAL BAKIŞ BÖLÜM 1


SURİYE SORUNU VE TÜRK DIŞ POLİTİKASINA TOPLUMSAL BAKIŞ, BÖLÜM 1


Anket ve Ölçek Tasarımı: Dr. Salih Akyürek 
Danışmanlık ve İstatistiki Destek: Prof. Dr. Cengiz Yılmaz 
Raporlama: Dr. Salih Akyürek, M. Ali Yılmaz 
Kapak Tasarımı: Kaan Tuğcuoğlu 

İSTANBUL İRTİBAT,
Bilge Adamlar Stratejik Araştırmalar Merkezi 
Wise Men Center For Strategic Studies 
Mecidiyeköy Yolu Caddesi No:10 Celil Ağa İş Merkezi Kat:9 Daire:36 
Mecidiyeköy / İstanbul / Türkiye 
Tel: +90 212 217 65 91 Faks: +90 212 217 65 93 
ANKARA İRTİBAT;
Atatürk Bulvarı Havuzlu Sok. No:4/6 
A. Ayrancı / Çankaya / Ankara / Türkiye 
Tel : +90 312 425 32 90 Faks: +90 312 425 32 90 
www.bilgesam.org 
bilgesam@bilgesam.org 


BİLGESAM TEMMUZ 2012 

Bu yayının tüm hakları saklıdır.Yayın Bilge Adamlar Stratejik Araştırmalar Merkezi’nin izni olmadan elektronik veya mekanik yollarla çoğaltılamaz. 

Bu araştırmanın alan çalışması 600 bin üyesi ile Türkiye’nin en büyük şikayet platformu olan Sikayetvar.com’un katkılarıyla gerçekleştirilmiştir. 

SUNUŞ 

Türkiye-Suriye ilişkileri Cumhuriyet döneminde ve özellikle son 30 yılda iniş çıkışları ve gerginlikleri çok olan bir seyir izlemektedir. Suriye’nin uzun yıllar PKK terör örgütüne ev sahipliği yapmış olması, sonrasında yaşanan geçici bahar dönemi ve son bir yıldır ülkede yaşanan karışıklıklar ve çatışma ortamı Suriye’yi Türk dış politikasında önemli bir yere oturtmuştur. 
Yaşanan şiddet olayları ve katliamlar nedeniyle gösterilen tepki ve bugün diplomatik ilişkilerin nerdeyse kesilmiş olması, Türkiye’yi Suriye sorununda doğrudan taraf haline getirmiştir. Türkiye, Suriye halkı ile bağları ve yaşanan yoğun göç nedeniyle, şiddet olaylarından ve sorunun genel seyrinden en çok etkilenen ülkelerden birisi durumundadır. 

Bilge Adamlar Stratejik Araştırmalar Merkezi (BİLGESAM), ifade edilmiş misyonu çerçevesinde Türkiye’de ve dünyada gerçekleştirdiği pek çok alan çalışması ile toplumsal algıları ortaya koymakta, karar alıcılara ışık tutmaya ve destek olmaya çalışmaktadır. Bu çalışma da, yaşanan şiddet olayları ile gündemde olan Suriye sorunu ve genelde bölgeye dönük Türk dış politikası konusundaki toplumsal algıları ortaya koymayı amaçlamaktadır. Bu noktada, Türkiye’de alan çalışmalarına duyulan ihtiyacı ve son yıllarda bu konuda artan çabaları bir umut kaynağı olarak vurgulamak gerekmektedir. 

Çalışmanın akademisyenlere ve Türk dış politikasını yöneten bürokratlara faydalı olmasını temenni eder, araştırmanın alan çalışmasını gerçekleştiren Şikayetvar 
Firmasına, raporu hazırlayan Prof. Dr. Cengiz Yılmaz, Dr. Salih Akyürek ve katkı sağlayan BİLGESAM personeline teşekkür ederim. 
Doç. Dr. Atilla SANDIKLI 
BİLGESAM Başkanı 


YÖNETİCİ ÖZETİ; 

Hükümetin Suriye Politikasına Bakış 

Çalışma bulgularına göre, Türkiye’nin Suriye politikasını doğru bulanların oranı %45 düzeyindedir. Kürtlerin Hükümetin Suriye politikasına bakışı (%48,8) Türklere göre (%44,9) daha olumludur. Bu durum, terör nedeniyle büyük sıkıntılar çeken Kürtlerin Hükümetin politikasını daha barışçıl bulması ve bölgede savaş ve karışıklık istememesi ile açıklanabilir. Sünnilerin Hükümetin Suriye politikasına bakışı (%49,4) Alevilere göre (%14,5) çok daha olumludur. Suriye politikalarına en olumlu bakış %70 ile AKP seçmeninde iken en olumsuz 
bakış %7,7 ile BDP seçmeni arasındadır. CHP seçmeninin (%14,4) ve MHP seçmeninin bakışı (%22,1) ise yine oldukça olumsuzdur. 

Halkın sadece 40,9’u Türkiye’nin Suriye’deki muhalif gruplara destek olması gerektiği görüşündedir. Bu görüş; Kürtler arasında (%53,7) Türklere göre (%40,5) ve Sünniler arasında (%44,3) Alevilere göre (%17,7) çok daha fazla destek bulmaktadır. Aynı görüş; %60,2 ile AKP seçmeni arasında en yüksek desteği bulurken CHP-BDP ve MHP seçmeni arasında %17-31 aralığında çok daha düşük bir destek bulmaktadır. 

Türk Uçağının Düşürülmesi 

Türk uçağının düşürülmesi olayına tepki olarak Türkiye’nin tavrı sorgulandığında; %53’lük bir kesim Türkiye’nin sergilediği mevcut tavrı doğru bulurken, toplamda %47’lik bir kesim farklışekillerdeki askeri müdahaleyi savunmuştur. Bu noktada bir askeri müdahale seçeneğini destekleyenlerin oranının hiç de küçümsen-meyecek düzeyde olduğunun vurgulanması gerekmektedir. 

Genel olarak bakıldığında tüm farklı gruplarda, Suriye’ye karşı bir askeri müdahale seçeneği içinde; “Türkiye’nin Suriye’ye savaş ilan etmesi” %1-8 aralığında bir destek bulurken, “Türkiye’nin Suriye’nin hava savunma sistemlerini vurması” ve “Türkiye’nin NATO desteğini de alarak askeri müdahalede bulunması” görüşlerinden her biri genel olarak %15-26 
aralığında destek görmüştür. 

Uçak düşürülmesi olayında Türkiye’nin mevcut tavrını destekleme oranı Türkler ve Kürtler arasında aynı düzeyde olmakla birlikte, Türklerin bir askeri müdahaleye Kürtlere göre daha sıcak baktığı söylenebilir. Suriye’ye sınır ve yakın illerde ikamet edenler, Türkiye’nin mevcut tavrını diğer illerde ikamet edenlere göre daha doğru bulmaktadır. Bunun yanında, Sünniler 
Türkiye’nin mevcut tavrını Alevilere göre daha olumlu bulmaktadır. 

Uçak düşürülmesi olayında Türkiye’nin mevcut tavrı %58 ile AKP seçmeni arasında en yüksek desteği bulurken CHP-BDP ve MHP seçmeni arasında bu destek %33-38 aralığındadır. CHP ve MHP seçmeni arasında; askeri müdahale seçeneğinin -fikri olmayanlar dikkate alınmadığında- %60’lar düzeyinde ve çok daha fazla destek bulduğu ve bu iki partinin bu noktada benzeştiği görülmektedir. 

Türk uçağının düşürülmesi olayının Türkiye’nin uluslararası imajına etkisi sorgulandığında; her üç kişiden ikisi (%65,1) bu olayın Türkiye’nin imajını olumsuz etkilediğine inanmaktadır. 
“Türk uçağının düşürülmesi olayı Türkiye’nin uluslararası imajını olumsuz etkilemiştir” görüşü en yüksek oranda desteği %70-73 düzeyi ile CHP ve MHP seçmeninden almıştır. Suriye politikalarında AKP’ye en yüksek desteği veren seçmeni de %60 oranında bu olayın Türkiye’nin imajını olumsuz etkilediğini düşünmektedir. 

Şiddet Olayları ve Suriye’ye Müdahale 

Suriye’deki şiddet olaylarına karşı Türkiye’nin tavrı sorgulandığında; %43,4 ile en büyük kitlenin sorunun görüşmeler yoluyla çözülmesi, örneklemin %32,7’si bu konunun Suriye’nin iç sorunu olduğu ve Türkiye’yi ilgilendirmediği ve 21,8’lik bir kesim ise uluslararası askeri müdahale görüşünü desteklemiştir. 

Genelde %32,7’lik bir destek bulan “Suriye’deki şiddet olaylarının ülkenin iç sorunu olduğu ve Türkiye’yi ilgilendirmediği” görüşü en büyük desteği %51,6 ile Alevilerden, %49,6 ile CHP seçmeninden ve %45 ile MHP seçmeninden almaktadır. En az destek ise %17,1 ile Kürtlerden gelmektedir. “Türkiye’nin sorunun görüşmeler yoluyla çözümünü desteklemesi” görüşü ise 
en büyük desteği %61,5 ile BDP seçmeninden ve %56,1 ile Kürtlerden bulmaktadır. “Türkiye’nin Suriye’ye uluslararası bir askeri müdahaleyi desteklemesi” görüşü ise en büyük desteği %31 ile AKP seçmeninden alırken bu konudaki en düşük destek %7,7 ile BDP seçmeni arasındadır. 

Suriye’ye karşı bir askeri müdahalede Türkiye’nin rolü sorgulandığında; insanların %36,8’lik bir kesimi “Türkiye’nin hiçbir askeri operasyona katılmaması ve bu operasyonları desteklememesi” görüşünü savunurken, %38’lik bir kesim “Türkiye’nin BM veya NATO şemsiyesi altında düzenlenecek operasyonlara sadece destek vermesi” görüşünü desteklemektedir. Bu durum, insanların yaklaşık %75’lik bir kesiminin Türkiye’nin Suriye’ye karşı bir askeri müdahalenin içinde fiili olarak yer almasını istemediğini göstermektedir. 

Türkiye’nin Suriye’ye tek başına bir askeri müdahalede bulunması görüşü ise ancak %3,3 gibi çok düşük bir düzeyde destek bulmaktadır. 

“Türkiye’nin hiçbir askeri operasyona katılmaması ve bu operasyonları desteklememesi” görüşü en büyük desteği %76,9 ile BDP seçmeninden, %61,3 ile Alevilerden ve %50,7 ile CHP seçmeninden görmektedir. Türkiye’nin Suriye’ye karşı bir askeri müdahalenin içinde fiili olarak yer alması görüşü ise en büyük desteği %28,8 ile AKP seçmeninden bulurken en düşük desteği %7,7 ile BDP seçmeninden bulmaktadır. 

Suriye’deki mevcut çatışma ortamının en çok hangi ülkenin işine yaradığı sorgulandığında: %38,3 ile ABD, %38,1 ile İsrail ve %14,1 ile Rusya bu çatışma ortamından en çok yararlanan ilk üç ülke olarak öne çıkmaktadır. Bu üç ülkeyi işaret edenlerin toplam oranı yaklaşık %90’dır. Mevcut çatışma ortamının en çok hangi ülkenin işine yaradığı sorusunda, CHP, BDP ve MHP seçmeni %50-60 aralığında öncelikle ABD’yi işaret ederken, AKP seçmeni %45,9 ile öncelikle İsrail’i işaret etmektedir. 

Suriye’ye yönelik bir askeri müdahalenin en çok hangi ülkenin çıkarına hizmet edeceği, sorulduğunda; insanların %72’si cevap olarak batılı emperyal güçleri işaret etmektedir. Bir uluslararası askeri müdahalenin Suriye halkının menfaatlerine hizmet edeceğine inananlar %27,5’te kalırken, müdahalenin Ortadoğu barışına hizmet edeceğini düşünenler %18,6 ve Türkiye’nin menfaatlerine hizmet edeceğini düşünenler %17,6’da kalmaktadır. “Müdahalenin batılı emperyal devletlerin menfaatlerine hizmet edeceği” görüşü en yüksek desteği %80-88 aralığında Alevilerden ve sırasıyla CHP, BDP ve MHP seçmeninden almaktadır. Aynı görüş AKP seçmeninden ise %63,2 destek bulmaktadır. 

Suriye’nin Parçalanması ve Muhtemel Sonuçları 

Esad yönetiminin/rejiminin düşmesinin muhtemel sonuçları bu bölümde üç soru ile ölçülmüştür. Esad’ın düşmesi durumunda Suriye’nin parçalanacağına inananların oranı %44,6’dır. Esad’ın düşmesi durumunda Suriye’nin parçalanacağına inananlar BDP seçmeni içinde %69,2 gibi yüksek bir orana çıkarken aynı oran CHP ve MHP seçmeni içinde %56, AKP seçmeni içinde %34,4’tür. 

Suriye’nin parçalanması durumunda kuzeyde bir Kürt devletinin kurulacağına inananların oranı %58,1’dir. Bu oran; Kürtler arasında Türklere göre (%61 ve %57,4), Aleviler arasında Sünnilere göre (%75,8-%55,3) ve Suriye’ye sınır illerde yaşayanlarda diğer illere göre daha yüksektir (%65,4-%57,7). Suriye’nin kuzeyinde bir Kürt devletinin kurulacağına inananlar BDP seçmeni içinde %92,3 ile en yüksek düzeyde iken, bu oran CHP seçmeni içinde %73,6, MHP seçmeni içinde ise %65,7’dir. En düşük oran ise %46,8 ile AKP seçmenindedir. Bu çalışmanın alan uygulamasının Suriye güçlerinin ülkenin kuzeyinden henüz çekilmeden ve Kürt gruplar bazı yerleşim yerlerini henüz ele geçirmeden önce 21-23 Temmuz 2012 tarihlerinde gerçekleştirildiğini belirtmekte de fayda var. 

Suriye’de kurulacak bir Kürt devletinin Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi ile birleşeceğine inananların oranı %61,8’dir. Bu oran; Kürtler ve Türklerde %61 ile aynı düzeyde iken, Alevilerde Sünnilere göre çok daha yüksektir (%66,1 ve %60,4). Aynı oran; BDP seçmeni içinde %76,9 ile en yüksek düzeyde iken, CHP seçmeni içinde %72,1 ve MHP seçmeni içinde %68,6 ve AKP seçmeni içinde %53,7’dir. 

Ortadoğu’da Barış ve İran’ın Nükleer Teknolojisi 

Ortadoğu’da barışı en çok tehdit eden ülke sorgulandığında: %66,3 ile İsrail ve %19,6 ile ABD en çok öne çıkan iki ülke konumundadır. İran’ı barış için tehdit olarak görenlerin oranı ise %3,5’te kalmaktadır. Ortadoğu barışı için İsrail’i öncelikli tehdit olarak görenlerin oranı, %78,4 ile AKP seçmeni ve %69,7 ile Sünni inanca sahip kişiler arasında en yüksek düzeydedir. Bu konudaki en düşük oran ise %30,8 ile BDP seçmeni arasındadır. Ortadoğu barışı için ABD’yi tehdit olarak görenler ise en yüksek oranda %38,5 ile BDP seçmeni, %34,8 ile CHP 
seçmeni ve %35,5 ile Aleviler arasındadır. İlginç bir bulgu ise, BDP seçmeninin Ortadoğu barışı için %15,4 oranında Türkiye’yi tehdit olarak görmesidir. 
İran’ın nükleer teknolojisi sorgulandığında; İran’ın sahip olduğu nükleer enerjiyi gelecekte silaha dönüştüreceğine inananlar %78,8 gibi yüksek bir orandadır. Bu konuda farklı demografik gruplarda birbirine çok yakın görüşlerin olduğunu vurgulamak gerekmektedir. 

Toplumun %59,4’ü nükleer silahlara sahip bir İran’ı Türkiye için tehdit olarak görmektedir. Bu konudaki tehdit algısı en yüksek grup ise %68,9 ile CHP seçmenidir. 

Türkiye’nin Etki Sahası ve Muhtemel Çatışma Alanları 

Türkiye için en muhtemel çatışma/savaş tehlikesi sorgulandığında: %41,9 ile Türk-Kürt iç savaşı, %14,5 ile Türkiye-Suriye çatışması, %9,6 ile Türkiye-İsrail çatışması ve %9 ile Türkiye-Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi çatışması öne çıkmaktadır. Türk–Kürt iç savaşı Alevilerle birlikte, CHP-MHP ve BDP seçmenince %46-56 aralığında daha fazla öne çıkarılırken, bu çatışmaya en az ihtimal veren parti seçmeni %34,1 ile AKP’lilerdir. Türkiye-Suriye çatışması ise Suriye’ye sınır illerde yaşayanlar ve BDP seçmenince diğer gruplara göre daha fazla öne çıkarılmaktadır (%30,8 ve %26,9). 

Çalışmada “Türkiye etki ve ilgi alanındaki hangi ülkelere ve sorunlarına müdahil olmalıdır?” sorusu da yöneltilerek, Türkiye’nin algılanan muhtemel etki ve ilgi alanları ortaya konulmaya çalışılmıştır. Kişiler tarafından, Kıbrıs (%72,9) ve müteakiben Kuzey Irak (%62,6) Türkiye’nin müdahil olması gereken en önemli etki alanı içinde tanımlanmaktadır. Ege Adaları (%48,3) ve Suriye (42,3) bu iki alanı takiben gelmektedir. Bunun yanında Balkanlar, Gürcistan ve Afganistan Türkiye’nin müdahil olması gereken ülke ve bölgeler arasında en gerilerde 

kalmaktadır.


ÇALIŞMA METODOLOJİSİ VE ÖRNEKLEM

BİLGE ADAMLAR STRATEJİK ARAŞTIRMALAR MERKEZİ,

Suriye sorununun ana başlıkları ve bölgeye dönük Türk dış politikası ve bu konudaki temel tartışma alanları tespit edilerek Ek’te nihai şekli bulunan 23 soruluk anket formu hazırlanmıştır. Uzman görüşlerinin alınması ve 30 kişilik bir pilot uygulamayı müteakip anket formuna son şekli verilmiştir. 

600 bin Şikayetvar üyesi içinde, sosyal sorumluluk çerçevesinde anket doldurmaya istekli olduğunu beyan eden 33 bin kişi aşağıdaki sebep ve sınırlılıklarla araştırma evreni olarak belirlenmiştir: 

. Kitlenin Sosyal sorumluluğunun ve toplumsal sorunlara duyarlılığının daha yüksek olması 
. Güncel politikaları ve sorunları takip eden daha eğitimli bir kitle olması 
. Çalışmanın zaman ve maliyet konusundaki sınırlılıkları 

Anket doldurmaya istekli 33 bin Şikayetvar üyesine, hazırlanan anketin uygulama linki e-posta yoluyla gönderilmiş ve üç günlük bir online uygulama sonrasında ankete cevap veren 1547 kişi yeterli görülerek uygulama sonlandırılmıştır. 

1547 kişilik örneklem içinden Türkiye profilinin özelliklerini daha iyi yansıtmak üzere siyasi parti oy verme davranışları temelinde tabakalı rassal elimininasyon yöntemiyle 1033 kişilik bir örneklem seçilerek analizler yapılmış, grafik ve tablolar bu veri üzerinden oluşturulmuştur. Görüş ve algılardaki ana kırılmanın özellikle siyasi eğilimler temelinde olması nedeniyle, Türkiye profilinin oluşturulmasında öncelikle çalışmaya katılanların oy verdiği siyasi parti ve 2011 genel seçimlerindeki oy dağılımı dikkate alınmıştır. Bu uygulamaya 
rağmen 1033 kişilik örneklemin interneti daha aktif kullanan ve sosyal sorumluluğu daha yüksek bir kitlenin görüşlerini daha fazla ortaya koyduğu ifade edilebilir. 

Çalışmadaki toplumsal algı ve görüşlerin; eğitim durumu, etnisite, mezhep, oy verilen siyasi parti ve ikamet edilen bölge temelinde analiz edilerek tablolara yansıtılması, farklı toplum kesimlerinin görüşlerinin ortaya konulması ile birlikte, yukarıda açıklanan örneklem temelindeki sınırlılığın da analizlerde önemli oranda aşılmasını sağlamıştır. 

Anketlerin herhangi bir aracı olmaksızın doğrudan bu konudaki gönüllü kişilerce doldurulmuş olması da, alan çalışması aşamasında ortaya çıkabilen pek çok hatayı ortadan kaldırmış ve çalışma verilerinin geçerliliği ve güvenirliğini artırmıştır. 

Anket formlarından elde edilen veriler SPSS istatistik programı marifetiyle değerlendirmeye tabi tutulmuştur. Yapılan analizlerinden elde edilen bilgiler en anlaşılır ve kısa şekilde kamuoyu ile nasıl paylaşılır düşüncesi ile değerlendirilerek rapor haline dönüştürülmüştür. 

Analiz ve raporlamada cevapların frekans dağılımları yanında, öğrenim durumu, etnisite, mezhep, oy verilen siyasi parti ve ikamet edilen bölge temelindeki farklılaşmalar da tablolara yansıtılmıştır. Türkiye’nin Suriye sınırında yer alan illerde Kürt nüfusun da yoğun olarak yaşıyor olması ve Suriye’nin kuzeyinde önemli sayıda bir Kürt nüfusun yaşıyor olması nedenleriyle analizlerde Kürtlerin farklılaşan görüşleri ayrıca incelenmiştir. Suriye halkının ağırlıklı olarak Sünni ve Esad yönetiminin Nusayri ağırlıklı olması nedeniyle Türkiye’deki Alevi ve Sünnilerin olaylara bakışındaki farklılaşma analizlere yansıtılmıştır. Görüş ve algıların Suriye’ye komşu illerde ikamet edilen bölge temelinde diğer illerden farklılaşabileceği değerlendirilerek; sınırda veya ikinci kuşak bölgede yer alan Adıyaman, Şanlıurfa, Gaziantep, Kilis, Batman, Hatay, Mardin, Şırnak, Siirt, Hakkari, Diyarbakır illeri ayrı bir grup yapılarak diğer illerle kıyaslamaya tabi tutulmuştur. 

Yukarıda verilen beş farklı demografik ayrımdaki görüş ve algılar, çalışma amacına uygun olarak sadece ana gruplar (Türk-Kürt ve Sünni-Alevi gibi) temelinde tablolara yansıtılmış diğer alt grupların görüşleri sadece Türkiye ortalamasının verildiği genel grafiklerde dikkate alınmıştır. 

Raporun teknik bir rapor olması nedeniyle, tablo değerlerinin istatistiki okuması ve kısa yorumları ile yetinilmiş ve analizlere ait istatistiki anlamlılık değerleri verilmemiştir. Algı ve görüşlerde yaşa göre anlamlı farklılaşmalar gözlenmediği için bu değerler tablolara konmamıştır. 

Anketin alan uygulaması Suriye Ordusunun ülkenin kuzeyinden henüz çekilmediği 21-23 Temmuz 2012 tarihlerinde gerçekleştirilmiştir. 

Doğru Buluyorum; 
45,0 
Yanlış Buluyorum; 
55,0 

 2 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR



***

3 Aralık 2016 Cumartesi

1 MART TEZKERESİNİN TÜRK DIŞ POLİTİKASINA ETKİSİ



1 MART TEZKERESİNİN TÜRK DIŞ POLİTİKASINA ETKİSİ


1 MART TEZKERESİNİN TÜRK DIŞ POLİTİKASINA ETKİSİ
Türk-Amerikan İlişkileri
Ahmet CEYLAN & İsa USLU,
15 HAZİRAN 2012






Her ne kadar Türk-Amerikan ilişkilerinin geçmişi Osmanlı dönemine kadar dayandırılabilse de, çağdaş dünyada iki ülkenin ilişkilerinin bir düzene girmesi İkinci Dünya Savaşı sonrasına denk gelir. Özellikle son yıllarda Türkiye’nin komşu ülkelerle olan ilişkileri ve bölge ülkelerinin kendi içlerinde yaşadıkları sorunlar, ABD’nin güvenlik stratejisinde öncelikli konular olarak yer almış ve Türkiye gerek stratejik önemi, gerekse siyasi ve ekonomik sorunlarıyla Amerikan dış politikasının ve ulusal güvenlik stratejisinin şekillenmesinde etkili olmuştur.

Ancak Türk-Amerikan ilişkilerinin tarihte iki defa çok ciddi şekilde sarsıldığı söylenebilir. Bunlardan ilki Kıbrıs’ta yaşanan 1963-1964 olayları sırasında ABD’nin tarafsızlık yerine açıkça Yunanistan’a yakın bir tavır içinde bulunmayı tercih etmesidir. Kıbrıs olayları sırasında ABD Başkanı Johnson’un Başbakan İsmet İnönü’ye yazdığı mektupta Türkiye’nin elindeki Amerikan silahlarının Kıbrıs’ta kullanılmasını men ettiğini ve Türkiye’ye bu yüzden yapılması muhtemel bir Sovyet saldırısında, NATO anlaşmasının işlemeyeceğini bildirmesi ile başlayan kriz, İnönü’nün “ Yeni bir dünya kurulur, Türkiye’de onun içinde yerini alır” açıklamasıyla basına da yansımıştır.[1] İsmet Paşa’nın seçilen kelimeler bakımından “ çiğ ” olarak nitelendirdiği bu mektuptan sonra, iki ülke arasındaki ikinci büyük kriz ise ABD’nin Irak işgalinin hemen öncesinde ve ABD tüm planlarını bu doğrultuda yapmışken, 1 Mart 2003’te TBMM’de Amerikan askerlerinin Türkiye topraklarından geçmesini öneren tezkerenin reddedilmesiyle başlamıştır. Bu olaydan birkaç ay sonra Süleymaniye’deki Türk birliklerine saldıran Amerikan ordusu Türk askerlerini esir almış, “çuval olayı” olarak adlandırılan bu olay sonrası Türkiye’de Amerikan karşıtlığı doruk noktasına çıkmıştır.[2] Yani son yıllarda ikili ilişkilerde yaşanan bazı sorunlar ve olaylara paralel olarak Türkiye’de yüksek düzeylerde Amerikan karşıtlığı yani anti-Amerikanizm’in olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır.

Tezkereye Doğru

Aslında dikkatle incelenirse ABD’nin Irak’a müdahale ve bunun için Türkiye’den yardım talebi 11 Eylül saldırılarından çok daha öncelere gitmektedir. 1991 Körfez Harekatı’ndan sonra bu durum ilk olarak 6 Kasım 1998 tarihinde ABD tarafından Türkiye’ye iletilmiştir. Ancak ilerleyen dönemlerde de ABD, Irak’a askeri operasyon konusunda Türkiye’den yardım talebini yinelemiştir. Hatta bu durum Türkiye’de yapılan genel seçimler sonrasında, Bülent Ecevit’in Başbakanlığı’nda iktidara gelen DSP-MHP-ANAP koalisyonuna da hatırlatılmış, yardım edildiği takdirde Türkiye’nin AB’ye üyeliğinin kabulü için daha istekli olunacağı, PKK konusuna bir çözüm getirileceği vaatlerinde bulunulmuştur.  Özellikle Bülent Ecevit’in Başbakan olduğu 1999 yılındaki, Abdullah Öcalan’ın Kenya’nın başkenti Nairobi’deki Yunanistan Büyükelçiliği’nden  çıkarken MİT ve CIA ajanlarının ortak operasyonu sonucu yakalanıp Türkiye’ye gönderildiği olayını, ABD bir alacağı  varmışçasına koz olarak kullanmaya çalışmıştır.

‘Seçimlerden sonra 15 Temmuz 1999’da dönemin ABD Savunma Bakanı William Cohen ve Başbakan Bülent Ecevit arasındaki görüşmede, Ecevit’in PKK’ya verilen destek yüzünden şikayetine karşın Cohen sürekli “bize destek olun, bırakın devirelim siz de kurtulun” yanıtını vererek Türkiye’den Irak’a askeri müdahale hususunda istedikleri yardımı tekrar dile getirmişlerdir’’.[3] Bununla birlikte, 16 Ocak 2002 tarihinde Ecevit’in TÜSİAD üyesi iş adamlarıyla birlikte gittikleri ABD’de Bush ile yapılan Beyaz Saray’daki görüşmede esas konuşulacak konular; Kıbrıs, AB ve Afganistan konuları olarak görülse de, Irak konusu da gündeme gelmiştir. Aslında Türkiye, Irak’ın uzlaşmaz rejimini desteklememiş ancak stratejik hedefleri gereği Irak’ın toprak bütünlüğünü savunmuştur.

Türkiye’ye göre eğer Irak’a bir askeri operasyon yapılırsa, Irak parçalanabilir ve Irak’ın kuzeyinde bir Kürt Devleti kurulabilirdi. Keza Irak Kürtleri de Irak’ın kuzeyinde Kürt Devleti kurulması için Pentagon yetkilileriyle pazarlıklarını sürdüyordu. Ankara ise bu durumdan Türkiye’nin kesinlikle rahatsızlık duyacağını ve bu olasılığın gerçekleşmesi durumunda Türkiye’nin istikrarsız laşabileceğini Amerikalı yetkililerle paylaşmıştı. Bununla birlikte Türkiye’de 3 Kasım 2002’de yapılan genel seçimlerle Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) tek başına iktidar olmuş ve Abdullah Gül’ün Başbakanlığı ile birlikte   Türkiye’de yeni bir döneme girilmişti.

27 Aralık 2002’de yapılan Milli Güvenlik Kurulu toplantısında Irak’a olası bir müdahalenin uluslararası hukuk kuralları çerçevesinde olması gerektiği vurgulanmış, Recep Tayyip Erdoğan ise 17 Ocak’taki BM Silah Denetçileri Raporu’nu bekleyeceklerini ve esasında savaşa karşı olduklarını söylese de, o dönemde özellikle şahsı ve hükümetin bir numaralı ismi Abdullah Gül tezkerenin geçmesi yönünde büyük mesailer harcamıştır.

1 Mart Tezkeresi ve Reddi;

 01 Mart Tezkeresi ve Yankıları

Video;



1 Mart 2003 Tezkeresi - Perde Arkası
https://www.youtube.com/watch?v=TaYs7vfq30w

Peki geçmesi için uğruna bu kadar mesai harcanan ama meclisten veto alan ve bazı kesimlere göre Türk Dış Politikasını oylandığı yıldan itibaren birkaç yıl daha şüphesiz etkileyecek olan 1 Mart 2003 Tezkeresi’nin içeriği neydi? Neleri kapsıyordu? İçerik olarak TBMM’den, gereği, kapsamı, sınırı ve zamanı Anayasanın 117. maddesine göre milli güvenliğin sağlanmasından ve Silahlı Kuvvetlerin yurt savunmasına hazırlanmasından Yüce Meclis’e karşı sorumlu bulunan hükümet tarafından belirlenecek şekilde Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Kuzey Irak’a gönderilmesine; etkili bir caydırıcılığın sürdürülmesi amacıyla Kuzey Irak’ta bulunacak bu kuvvetlerin gerektiğinde belirlenecek esaslar dairesinde kullanılmasına ve muhtemel bir askeri harekat çerçevesinde yabancı silahlı kuvvetlere mensup hava unsurlarının Türk hava sahasını Türk  makamları tarafından belirlenecek esaslara ve kurallara göre kullanmaları için gerekli düzenlemelerin hükümet tarafından yapılmasına, anayasanın 92. maddesi uyarınca 6 ay süreyle izin verilmesi istenmiştir.

Daha öz bir deyişle 1 Mart 2003 Tezkeresi Irak Krizi konusunda hükümete yabancı silahlı kuvvetlerin Türkiye’de bulunmasına ilişkin yetki veren Başbakanlık tezkeresidir. Sonuç olarak TBMM’de yapılan oylama sonucunda 250’ye karşı 264 oyla reddedilmiş ve Türkiye o tarihten sonra bunun olumlu ve olumsuz yansımalarını (dış politika bazında) tartışmaya başlamış ve bizzatihi hem devlet kademeleri hem de halk bu yansımaları hissetmiştir.

Tezkerenin reddedilmesi ABD’de şok etkisi yaratmıştır. Duruma ilişkin ABD Savunma Bakan Yardımcısı Wolfowitz CNN Türk’te yaptığı mülakatta şunları söylemiştir; “Oylamanın yapıldığı ve reddedildiği günün sonrasında, Türkiye bizim ödediğimizden daha büyük bir bedel ödemiştir. Türkiye’ye verilmesi düşünülen ekonomik paket, beklenenden çok daha büyük olabilirdi. Eğer karar geçseydi, Irak’ta istikrarı sağlamak için bu kadar vakit kaybetmezdik. Zaten bu da Türkiye’nin lehine olan bir durum değil” şeklinde bir açıklama yaparak hem şaşkınlığını hem de sitemini dile getirmiştir.Dönemin ABD Genelkurmay Başkanı Richard Myres’in , Türk mevkidaşı ile yapmış olduğu görüşme esnasında telefonu fırlatmış olduğu iddilarıda gerilen ilişkilerin akıbeti hakkında bir başka ip ucu vermektedir.[4]

Sonuç

Sonuç olarak 1 Marttaki tezkerenin reddi, iki ülke arasındaki ilişkilerin sıkıntıya girdiğinin habercisi olmuştur. Bu dönemde ilerleyen tarihlerde yaşanan çuval krizi iki ülke arasındaki ilişkileri daha derinden yaralamış ve Ankara, Washington’la ilişkileri yeniden gözden geçirme kararı almıştır. Yine diyebiliriz ki 1 Mart Tezkeresi dönemi, bir anda karşımıza çıkan, karmaşa ve gerginlik yaratan sıkıntılı bir süreçtir. Aynı zamanda bu dönem Türkiye’de endişe, sıkıntı, itiraz, eleştiri yaratan bir süreç de olmuştur. Bu dönemde hükümet yetkililerinin kafası karışmış, tek bir ağızdan konuşmamış, zaman zaman birbirleriyle çelişen, çatışan yanlış açıklamalarda bulunmuşlardır. 
Bu reddedilme de bazı değerlendirmeler gündeme getirmiştir. 
Tezkerenin reddedilmesinde diğer bir unsur da AKP’nin bölünmesi olmuştur. Bu dönemde konuya ilişkin parti disiplini ve dayanışması kaybolmuş, Gül ve Erdoğan’ın tezkerenin geçmesi lehindeki tüm çabaları yetersiz kalmıştır.

Tezkerenin reddi sonucunda müdahaleye katılamayan Türkiye, yanı başındaki bölgede denklemin dışında kalmıştır. Bununla birlikte, Irak’ın toprak bütünlüğünün  korunamaması ve istikrarının sağlanamaması, olası bir Kürt Devleti’nin kurulması ihtimali Türkiye’nin yanı başındaki bölgede pasif durumda kalacağı izlenimlerini doğurmuş ve sonraki süreçlerde dış politikada daha aktif rol oynanması gerektiği düşüncesi her zaman dile getirilmiştir.


Ahmet CEYLAN & İsa USLU


KAYNAKLAR;

[1] Örmeci, Ozan, 2012, ‘‘Türk Amerikan İlişkileri’’, Erişim Tarihi: 15.05.2012, Erişim Adresi: http://www.ozanormeci.com/userfiles/files/2699-turk-amerikan-iliskileri.pdf.

[2] Örmeci, Ozan, 2012, ‘‘Türk Amerikan İlişkileri’’, Erişim Tarihi: 15.05.2012, Erişim Adresi: http://www.ozanormeci.com/userfiles/files/2699-turk-amerikan-iliskileri.pdf.

[3] Akçay, Ekrem Yaşar, 2010, ‘‘ Karar – Alma Yaklaşımı Çerçevesinde 1 Mart 2003 Tezkeresi ’’.

[4] Hürriyet, Erişim Tarihi: 16.05.2012, Erişim Adresi: http://webarsiv.hurriyet.com.tr/2003/03/27/267658.asp.



http://politikaakademisi.org/2012/06/15/1-mart-tezkeresinin-turk-dis-politikasina-etkisi/