Veli Küçük etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Veli Küçük etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

21 Ocak 2018 Pazar

PANZER VE KÜRT İSYANI, GEZİ’DE KILIÇ ÇEKİLDİ BÖLÜM 1

PANZER VE KÜRT İSYANI, GEZİ’DE KILIÇ ÇEKİLDİ BÖLÜM 1


FARUK ARSLAN 


28 Şubat dönemi arkasında pek çok şey bırakarak geçti. Sincan’da yürüyen tanklar, Çevik Bir, gergin MGK toplantıları, aşağıda ayrıntılarını anlatacağımız çok gizli bir toplantı… Bunların hepsi bu dönemin hatırlattıkları. Peki ya bu kritik dönemde bir gecede zengin olanlar? Bu kişiler esas fonda bir ayrıntıymış 
gibi verildi. Kimsenin aklına o dönemde şu soru gelmedi: Ya bu darbenin asıl amacı zaten ülkenin ekonomisine darbe vurmaktıysa ve önemli gibi görülen olaylar detaydıysa? 28 Şubat’ta batan ve batırılan bankalarla ilgili en çarpıcı makaleleri benim yazdığımı takip edenler hatırlayacaktır. Gerçektende ‘21. 
yüzyılda, yeni bir 28 Şubat ve batık bankalarda batan paşalar görmek istemiyoruz’ başlıklı yazım yapılanlara kimsenin ses çıkaramadığı dönemde fenomen haline gelmişti. Bu gün sanki bir deja vu yaşanmakta. Gezi olayları neticesinde Başbakan Recep Tayyip Erdoğan iktidarını devirmek isteyenlerin 
global sermaye ve medya olduğu ayrıca masonik oluşumların bu ikiliye destek verdiği bir kez daha tecrübe ediliyordu. Şimdi sadece o dönem için anlamlı olabilen bir soru soralım: Emekli askerlerle bankalar arasında ne türden bir mesleki ilişki olabilirdi? Cevap o dönemde her şeyin olabilmesinde, normalleşme nin çok uzakta olmasında gizliydi. 28 Şubat döneminde, batan bankaların önemli bir kısmında yönetim kurullarında emekli generaller vardı. Banka yöneticileri yargılanırken, askerler davadan muaf tutuldular. Bu dokunulmazlık zırhı ister istemez akıllara şu soruyu getirdi: 28 Şubat gerçekten demokratik sistemin 
kurtarılması adına mı yoksa yeşil sermaye karşısında her geçen gün mevzi kaybeden özel şirketlerin çıkarı adına mı yapılmıştı? 21 bankanın bir anda batması bu soruyu meşru kılıyordu. Şimdi bu bankaların batış hikâyesine biraz daha yakından bakalım. 

Bankalar, Zengindi Daha Çok Zengin Oldu 

Hatırlanacaktır, Şubat 2001'de Türkiye’yi mali iflasa götüren süreçte Merkez Bankası’ndan 5 milyar dolar hortumlayan bankaların listesi bir türlü çıkarılamamıştı. Halbuki bilindiği gibi Şubat 2001 krizi, Türkiye tarihinin en önemli dönüm noktalarından biriydi… Birçok banka yapılacak devalüasyonu hissedip Merkez Bankası’nı hortumlayınca, Türkiye, çok büyük bir mali iflas yaşamış, hatta hükümet bu nedenle erken seçime gitmişti. O dönemde, Merkez Bankası kasalarına saldıran ve milyarlarca dolar tutarında döviz çeken bankaları soruşturan bilirkişi Servet Taşdelen tarafından adları verilmeden (1 nolu banka, 2 nolu banka, 3 nolu banka… şeklinde) olaya adları karışan bankalar listelenmişti. Bu listedeki açık adlar için bugüne kadar birçok soru önergesi verildi, ancak bu bankalar “ Bankacılık Sırrı ” denilerek açıklanmadı. 

Halbuki bunlar hepimizin bildiği belki birçok kez kapısından girdiği bankalardı: İşte hortumcu 21 bankanın adları… 

YETKİLİ KATILIMCI 

ÜÇ GÜNLÜK NET ALIŞ (USD): 

1 NO’LU BANKA (CİTİBANK) 

1.063.800.000 

2 NO’LU BANKA (DEUTSCHE BANK) 

764.000.000 

3 NO’LU BANKA KOÇBANK) 

426.000.000 

4 NO’LU BANKA (TEB) 

411.000.000 

5 NO’LU BANKA (YAPI KREDİ) 

383.700.000 

6 NO’LU BANKA (CHASE&MANHATTAN) 

332.600.000 

7 NO’LU BANKA (OSMANLI BANKASI) 

269.000.000 

8 NO’LU BANKA (DIŞBANK) 

258.700.000 

9 NO’LU BANKA (HSBC) 

254.900.000 

10 NO’LU BANKA (WLB) 

227.200.000 

11 NO’LU BANKA (GARANTİ BANKASI) 

199.000.000 

12 NO’LU BANKA (ABN AMBRO) 

135.000.000 

13 NO’LU BANKA (FİNANSBANK) 

121.000.000 

14 NO’LU BANKA (İŞ BANKASI) 

95.000.000 

15 NO’LU BANKA (TÜRKBANK) 

90.900.000 

16 NO’LU BANKA (İKTİSAT BANKASI) 

67.700.000 

17 NO’LU BANKA (TEKSTİLBANK) 

58.300.000 

18 NO’LU BANKA (CSFB) 

50.000.000 

19 NO’LU BANKA (INTERBANK) 

42.300.000 

20 NO’LU BANKA (AKBANK) 

27.000.000 

21 NO’LU BANKA (TAIB BANK) 

25.000.000 

DURUM SANILDIĞINDAN DA VAHİM 

Yukaıda görüldüğü gibi Türkiye postmodern darbe sürecinde tam anlamıyla mali bir iflasa sürüklenmişti. Postmodern darbe Türkiye’nin sadece demokrasisini değil ekonomisini de vurmuştu. 
Başbakan Erdoğan tarafından 2003 yılında hazırlatılan BDDK raporu vurgunları şöyle açıklıyordu: 

* Türk Ticaret Bankası: 777 milyon dolar zararla battı. Hortumcular, 56 milyon dolar götürdü. 
* Bank Ekspres: 435 milyon dolar zararda. Korkmaz Yiğit bankadan 311 milyon dolar götürdü. 
* Interbank: 1.2 milyar zarar. Sahiplerinin kullandığı para, 1.1 milyar dolar. 
* Yaşarbank: 1 milyar 149 milyon dolar zarar. 103 milyon dolar ortada yok. 
* Demirbank: Zararı 648 milyon dolar. Bankanın batmasına ekonomi bürokrasinin sebep olduğu anlaşılmaktadır. 
* Sitebank: Devir zararı 53 milyon dolar. Şirket sahibi 7 milyon dolar kullandı. 
* Egebank: 1 milyar 220 milyon zararla battı. 
* Yurtbank: Zararı 656 milyon dolar. Balkanerler'in kullandığı kaynak 1 milyar dolar. 
* Esbank: Zararı 1 milyar 113 milyon dolar. Sahipleri 478 milyon dolar kullandı. 
* Sümerbank: 470 milyon dolar zarar. Sahipleri 293 milyon dolar kullandı. 
* Etibank: Devir zararı 698 milyon dolar. Patronu 588 milyon dolar kullandı. 
* Bank Kapital: Devir zararı 393 milyon dolar. 
* İktisat Bankası: 1 milyar 954 milyon dolar zararla battı. Patronu Erol Aksoy'un kullandığı para 879 milyon dolar. 
* Bayındırbank: Zararı 116 milyon dolar. Çörtük 95 milyon dolar kullandı. 
* Egsbank: Zararı 545 milyon dolar. Hakim gruplar 299 milyon dolar kullandı. 
* Kentbank: 681 milyon dolar zararla kapattı. Bürokrasinin yanlış kararlarıyla battı. 
* Toprakbank: Zararı 880 milyon dolar. Halis Toprak 485 milyon dolar kullandı. 
* Pamukbank: Devir zararı 3 milyar 618 milyon dolar. Patronunu 2 milyar 627 milyon dolar kullandı. 

İLGİNÇ BİR MEKAN, GİZLİ BİR TOPLANTI VE BİR KASET! 

İşin bu ksmında ilginç bir kasedin varlığından bahsetmek istiyorum. Kaset 28 şubatta hortumlanan bankalarla ilgili son derece önemli bir kaset. Öyle bir kaset ki Hürriyet gazetesi muhabiri kasedin bende olduğunu düşünmüş bu sebeple beni manşete çekmekle tehdit etmiş ama kasedin bende olmadığını anlayınca vazgeçmek zorunda kalmıştı. Fakat 28 Şubatta yaşanan ekonomik hortumlarla gezi parkı olayları sırasında hükümet tarafından bahsedilen parasal manipülas yonlar arasında bağ olduğunu düşündüğümden dolayı bu kasetten bahsetmenin şimdi tam sırası olduğunu düşünüyorum. 

Bilindiği gibi Erdoğan’ın bir süre önce gizli kalmış parasal manipülasyonların tek tek ortaya çıkarılacağını söylemesi ve olası TBMM hortum komisyonu tehditi, faiz lobisi ve yurt dışı işbirlikçilerini harekete geçirmişti. Baronları korkutan kasedin içeriğini biliyorum ve kopyasının en az dört yerde bulunduğundan da haber darım. Kasedin Başbakan Erdoğan’ın eline de geçtiğini bir dostum söylemişti. 2001 yılında yurt dışına çıkarılan bir kopyası New York’ta bir posta kutusunda uzun süre kaldı. Daha sonra Mardinli bir Ermeni tarafından korumaya alındı. Ancak kasedin bu şahıs tarafından Evangelist neoconlara bizzat teslim 
edildiğini sanıyorum. Bir kopyası polis istihbaratta olduğu için önemi yok bunun. Bir nüshası halen okyanus ötesinde olabilir. Bahsettiğim kasedin kahramanı 28 şubat döneminin merkez bankası başkanı olan Gazi Erçel. Hatırlanacaktır Erçel’in o dönemde bu soyguna nasıl seyirci kaldığı sorgulanmamış bu durum kuşkuyla karşılanmıştı. Bir çok kişi onun birileri tarafından korunduğunu düşünüyordu. Bahsettiğimiz kaset ise bu nun sebebini açıklar mahiyette. 2000 yılında Bilderberg toplantısına Türkiye’yi temsilen Rahmi Koç ile birlikte katılan Erçel’in küresel patronların Türk ekonomisini batırmasındaki rolü kasette tüm çıplaklığı ile gözüküyor. 

Şimdi bu son derece önemli kasedin çekildiği dönem ve mekana gidelim ve dönemin sır perdelerinden birisinin nasıl oluştuğuna bakalım. Kasedin çekildiği mekan, Gezi Parkı olaylarına maddi ve manevi destek veren İstanbul baronlarından Koç ‘baronu’nun yönetim kurulu odası. Kimin hangi sebeple kasede aldığı meçhul toplantıda üç dünya lideri bankanın temsilcisi masada ‘baronla’ pazarlık yapıyor. Gazi Erçel, ‘baronun’ sağ yanında, ‘baronun’ sol  yanında ise kartel medyasının Türkiye medya imparatoru oturuyor. (Kızları New York’ta okurken babalarını böyle tarif edermiş). Toplantı son derece hararetli geçiyor. Toplantıda Deutchebank, Bank of America ve City Bank yetkilileri, Türkiye’den bir gecede beş milyar dolar çekeceklerini ve ülkenin devaülasyona gideceğini, Türk parasının ve ekonomisinin çökeceğini anlatıyor. Paraları kimlerin çekeceği ise çoktan belli. Erçel ve medya imparatorunun elinde birer liste var, listede 38 adet İstanbul baronunun adı, bankaları ve aynı gece Merkez bankasından çekecekleri meblağ gözüküyor. En büyük vurgunu en büyük 
baron yapacak, holdingin büyüklüğüne göre hortumun miktarını ‘baron efendi’ belirlemiş. Pazarlık kızışıyor, son kararı medya imparatoru ile Ergenekon sanığı Veli Küçük’ün biraraya gelerek birarada netleştirmesi kararlaştırılıyor. Kasedi çeken sanırım Sarı Levent’in ekibi… 

Sonrasında ne olduğu ise herkesin malumu. Bu 38 İstanbul baronu aynı gece Merkez Bankası’ndan beş milyar dolar çekti. Üç yabancı banka da aynı miktarda parasını çekti ve 10 milyar dolarlık gedik nedeniyle ülke ekonomisi battı. Bu yıkımdan sonra siyasete olan güvenin tamamen çökmesi ve AK Parti’nin tek başına iktidara yürümesine pek de şaşırmamak gerek her halde. Diğer yandan bu durumu 28 şubat darbe koşullarına bağlamak gerekiyor. Bu gün ise ekonominin büyüklüğü ve sermayenin belli ellerde toplanmaması sayesinde bu türden manipülasyonların yapılabilmesi çok kolay değil. Bu da İstanbul 
baronlarının kaygılarının en büyük sebebi olsa gerek. Başbakan Erdoğan, söz konusu gizli kasedin hesabını bugüne kadar sormadı ama 2011’de yaptığı seçim konuşmalarından birinde dile getirdi ve ne dolaplar döndüğünü bildiğini ima etti. Bu sene içinde hem grup toplantısında, hemde bir açılışta hortum komisyonu kurup 28 Şubat’ta ülkeyi kasten batıranlardan hesap soracaklarını dile getirdi. Başbakan muhtemelen bunun yapılmaması durumunda gezi parkı eylemleri türünden eylemlerin önünün alınamayacağını düşünmüş olmalı. Dolayısıyla başbakanın müdahale zamanlamasının yerinde olduğu çok aşikar. 

Aslına Bakılacak olursa ‘ Baronları Korkutan Kaset ’ adlı makalemde yukarıda anlattığım bilgileri vermiştim. Bu makale sosyal medyada büyük yankı uyandırmıştı. Merkez Bankası Eski Başkanı Gazi Erçel’in öncülüğünde 2001 krizinde çok sayıda banka döviz kuru üzerinden vurgun yapmıştı. Döviz kuru eski parayla 630 bin lirayken 5,3 milyar doları satın alıp 1 gün sonra 1 milyon 100 bin liradan satan bankaların tam listesi ve vurgunun boyutları şöyle: 

CİTİBANK: 1 milyar 63 milyon dolar 

DEUTSCHE BANK: 764 milyon dolar 

TEB BANKASI: 411 milyon dolar 

YAPIKREDİ: 385,7 milyon dolar 

CHASE MANHATTAN: 332.6 milyon dolar 

OSMANLI BANKASI: 269 milyon dolar 

DIŞBANK: 258 milyon dolar 

HSBC: 254 milyon dolar 

WESTD DEUTSCHE LANDESBANK: 227,2 milyon dolar 

GARANTİ BANKASI: 199 milyon dolar 

ABN AMRO BANKASI: 135 milyon dolar 

FİNANSBANK: 121 milyon dolar 

TÜRKİYE İŞ BANKASI: 95 milyon dolar 

TÜRK BANKASI: 30,9 milyon dolar 

İKTİSAT BANKASI: 58,3 milyon dolar 

TEKSTİLBANK: 51,7 milyon dolar 

CREDİTSUİSSE FİRST BOSTON: 50 milyon dolar 

İNTERBANK: 42,3 milyon dolar 

İNTERBANK: 42,3 milyon dolar 

TAİB BANK: 25 milyon dolar 

ve diğer bankalar ile beraber vurgun'un toplam rakamı 5,338 milyar dolar.. 28 Şubat'ın ülke ekonomisine toplam maliyeti ise 231 milyar dolar. Peki Gazi Erçel nasıl olmuştu da Merkez bankası başkanı olabilmişti? Bu sorunun cevabı yine 28 şubatın aktörlerinden Süleyman Demirel’e uzanıyor. Demirel Erçel’i Yaşarbank’ta keşfetmiş ve merkez bankasının başına geçirmişti. Erçel bu aşamadan sonra devamlı olarak tartışmalı ekonomik eylemlere imza attı. 

Örneğin Türkbank skandalında Korkmaz Yiğit’e bankayı satın almasını salık veren de daha sonra aynı bankaya el koyduran da Gazi Erçel’di. Bu işlem sayesinde Erçel ve Alaaddin Çakıcı Korkamaz Yiğit’in 300 milyon dolarını aldılar. Bakanlar Eyüp Aşık ve Güneş Taner’de bu iş de suç ortağı olarak yer aldı. Bu banka, Mesut Yılmaz, Güneş Taner, Kamuran Çörtük,  Alaaddin Çakıcı, Korkmaz Yiğit'in isimlerinin içinde yer aldığı ilginç bir çarka da konu oldu. Mesut Yılmaz iktidara emin adımlarla yürüyordu. PKK lideri Abdullah Öcalan’ı yakalayacak, enflasyonu düşürecekti ama Türkbank gensorusu ile düştü.  Korkmaz Yiğit, ANAP'ın aracılığı ve mafya marifetiyle Türkbank'ı aldı ama herşeyini kaybetti.

Alaaddin Çakıcı, Türkbank ihalesinde komisyon almak için ihaleye girenlere telefon açtı fakat sonrasında işleri yolunda gitmedi. Mesut Yılmaz'ın Başbakan olduğu,28 Şubat darbe sürecinde Türkbank'a (1997-2000 yılları arasında) 1 milyar dolara yakın kaynak artırımı yapıldığı anlaşıldı. Bunda yine Gazi Erçel’in parmağı bulunuyordu. 

Geri dönmeyen kredi dağıtma işlemi 1995'ten 1997'ye kadar sürdü. 2001’de yapılan devalüasyondan önce de banka baronlarına dövizler bozdurularak Hazine bonosu aldırıldı. Devalüasyonla birlikte bütün bankaların içi böylece boşaltıldı. Bu ‘yağma ekonomisinin’ ortasında, banka soygunları için en ilginç açıklamayı kendine has üslubuyla yine Sakıp Sabancı yapmıştı: " Gardaşım, hazine bizim, hazine hepimizin, dokunmayın hazinemize!" 

Yine o günlerde hatırlanacaktır Demirel sonradan çoğunun adları bir çok yolsuzluk şaibesine karıştığı anlaşılan bazı işadamlarıyla bir fotoğraf çektirmiş ve fotoğraf karesine girenler için ‘ benim aile fotoğrafım’ demişti. Demirel’in aile fotosu içinde yer alan Çağlar, Çörtük, Uzan, Sabancı bugün aynı masada bile oturmuyor, zira aralarıdaki "güç" dağılımında Uzanlar hep sorun oldu. O günler gerçekten de bir ülkenin baştan aşağı hep aynı isimler tarafından soyulduğu günler olarak bu gün tarihe geçti. Yukarıda adı geçen çok etkili İstanbul 
baronlarının isimlerine gelmeden önce özel banka soygunlarının Mesut Yılmaz’ın imzaladığı kararnameyle özel bankaların kurulmasına izin verilmesi sonrası başladığını belirtelim. 

Aşağıdaki tabloda türk ekonomisine büyük darbe indiren bankaların son sahiplerini ve bankalar bu sahiplere devredildiğinde hangi ismin başbakan olduğu yer alıyor: 

2 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR

***

16 Aralık 2017 Cumartesi

Güle Güle Makedon!

Güle Güle Makedon!

6.12.2017 19:03



HİKMET ÇİÇEK 
hikmetcicek01@gmail.com

Necla Küçük, İstanbul-Gayrettepe, 
Yıldız Posta Caddesi, Gönenoğlu Sokak, Fidan Sitesi'nde, A blok 4/9 no’lu Dairenin kapısının çalındığını duyduğunda tarihler 21 Ocak 2008 gününü gösteriyordu. 
Polisin kuşattığı yer emekli Tuğgeneral Veli Küçük'ün evidir. 
Emekli generalin eşi Necla Küçük için hayatında hiç beklemediği bir süreç başlayacaktır. 
Aynı saatlerde Zeynep Küçük’ün de evi basılacaktır. Tek gerekçe Zeynep Küçük'ün Veli Küçük'ün kızı olmasıdır. Zeynep Küçük'ün ceza hukuku serüveni böyle başlayacak ve Ergenekon davası sürecinde tecrübe kazanmış bir ceza hukukçusu olacaktır!

Necla Küçük de bir general eşiydi fakat onun hayatında öyle şaşalı yemeklere, resepsiyonlara, pırlantalara falan yer yoktu. Altı yıl boyunca Silivri cezaevinin 
görüş günlerini, duruşmaları hiç kaçırmadı. Sabırla gidip geldi. Her zaman sevecen, güler yüzlü, onurlu ve başı dik. “Ben Veli Küçük” kitabını yazarken öğrenmiştim, Necla Hanım’ın atlattığı ölüm tehlikelerini. Terörün en yoğun olduğu bölgelerde yaşamış, 19 kez ev taşımıştı. Bu, neredeyse iki yılda bir ev ve kent değiştirmek anlamına geliyordu. 20. kez de eşine yakın olmak için Silivri’ye taşınmıştı.

‘BİZİM MAKEDON’

Ergenekon tertibinin isimsiz kahramanları çoktur. Onların en başında yıllarca her duruşmayı takip eden, kapalı ve açık görüşleri kaçırmayan ana ve babalar, eşler 
ve çocuklar gelir. Hiçbir akrabalık bağı olmadığı halde dostluk ve dayanışma duygularını göstermek ve moral vermek için gelen yurtsever insanlar da bir o kadar çoktur. 
Necla Küçük Silivri Cezaevi'nin kapısını aşındırırken ciddi bir rahatsızlık geçirdi, hastalığı Veli Küçük'ten gizlendi.

"Suyun öte tarafından", Makedonyalıdır Necla Küçük. Veli Küçük ne zaman eşinden söz etse, sevecen bir dille "Bizim Makedon" derdi.

TENEZZZÜL ETMEDİ

"Balyoz" operasyonundan sonraydı. Genelkurmay'ın aklına, cezaevindeki emekli ve muvazzaf askerlerin aileleriyle yardımlaşma fikri nihayet gelmişti. 
Bir generali bir tertip sonucu tutuklanalı yıllar geçmiş, "bir şeye ihtiyacınız var mı?" diye yeni soruyordu Genelkurmay.

Necla Küçük'ü de aradılar. "Bir şeye ihtiyacınız var mı?" diye sordular. Necla Küçük kendisine telefon eden yetkiliye "Hayır" diyerek teşekkürlerini iletti. 
“Hiçbir şeye ihtiyacımız yok.” Şerefli bir Türk subayının eşi böyle yaşıyor, böyle direniyordu.

Necla Küçük, eşi Veli Küçük’ün Ergenekon davasında iki kez ağırlaştırılmış müebbet ve 99 yıl ağır hapse mahkûm edildiği karar duruşmasında da vakur duruşunu sürdürdü. Davada bu kadar ağır ceza verilen iki sanık bulunuyordu. Ergenekon tertibinin şehitlerinden, emekli Yüzbaşı Muzaffer Tekin'e de iki kez ağırlaştırılmış müebbet ve 117 yıl hapis cezası verilmişti. (Yüzbaşı Tekin, emekli olduktan çok sonra bir yasa değişikliği ile emekli kıdemli albay olacaktı.)

Son sözü Veli Küçük’e bırakalım:

“Samandağ’da görev yapıyordum. Kaçakçılığı engelliyorduk. Yakaladığımız kaçak maldan ikramiye alma imkânımız vardı. İlk defa ikramiye aldığımı hatırlıyorum. 
Üç yüz lira idi. Parayı olduğu gibi eve götürdüm, eşime haber vermeden, salonda divanın üzerine attım. Eşim bir çığlık attı ve bağırmaya başladı. Benim rüşvet 
yediğimi zannetmiş. Anlatıncaya kadar bir hal oldum."

Güle güle Necla Hanım. Toprağın bol olsun.

***