Zindan Olacak etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Zindan Olacak etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

15 Mart 2015 Pazar

Kerkük, Kürtlere Zindan Olacak!





Kerkük, Kürtlere  Zindan Olacak!





Ali Özsoy
07.02.2005/Sayı:75


30 Ocak seçimleriyle birlikte ABD ve Kürt işbirlikçileri Irak’ı parçalamak için, sözde resmi bir plebisit yapmış oldu.
Irak’taki silahlı direnişin büyümesiyle birlikte, ABD’nin Irak’ta iç savaş çıkartarak ülkeyi üçe bölme planı hızlandı.







Bu planın temel hedefi, Irak’ın kalbinde barınamayan işgalcilerin, kuzey ve güneye çekilerek tutunmaları ve Ortadoğu’da yeni saldırılar için güvenli bir zemin yaratmalarıdır. İran ve Suriye saldırısı artık yakın geleceğin gündemi oldu. Bundan dolayı Türkiye ile ABD arasında, “görüşmeler yapıyoruz”, “sorunları aşacağız” dönemi ve üslubu çoktan aşıldı.
Kerkük ve Musul’u, ABD’nin Kürtlere vereceği, ABD’li yetkililerin en son Ankara temaslarında açıkça belirtilmiş oldu. Şimdi artık Türk yetkililerine de sert açıklamalarını biraz daha sertleştirmek kaldı ya da harekete geçmek.
Tayyip’in resti, Barzani’nin resti
Tayyip Erdoğan’ın son aylarda ABD’ye karşı “kişilikli” politika yürütmeye çalıştığını görüyoruz. Sözde sert çıkışlar her gün gazete manşetlerinde. “Türkiye’nin hukukunu çiğnetmeyiz”, “Irak’ta seçimler demokratik değil” gibi açıklamalarla ABD’ye karşı “müttefikini darıltma” politikası yürütülüyor. Ancak bu tür bir diplomasi Türk-ABD ilişkilerinde çoktan kapanmış bir dönemin yadigarı.
Diğer yandan Barzani ve Talabani’nin restini görüyoruz. 30 Ocak seçimlerinden önce seçimi boykot etme tehdidini savuran Kürt aşiretleri, Musul ve Kerkük’e sadece Irak’tan değil Türkiye ve İran’dan da Kürt akıtmak için ABD’nin yeşil ışığını aldı.
ABD Tayyip’in restiyle “muhatabınız demokratik Irak yönetimidir” diyerek dalga geçti, Barzani ve Talabani’ye ise Kerkük ve Musul’a giriş için kırmızı halılar serildi. İşte Amerikancı siyaset ve medyanın, ABD’ye “sert” çıkışlarını, komediye dönüştüren sahne. 60 yıllık “dost ve müttefik ABD” palavrası en rezil şekilde sona erdi.
İki tane Kürt aşiret reisinin alaycı ifadeleri ve küstah tehditleri arasında Amerikancıların büyük jeopolitikaları tarihe karıştı. “ABD bize muhtaç” saçmalığına dayanan dış politika dehası, ABD’nin Türkiye’deki işbirlikçilere Kuzey Irak’taki iki köpek kadar bile muhtaç olmadığının ortaya çıkmasıyla çöktü.
Amerikancılar Suriye, Rusya, Çin dolaşarak, ABD’ye zavallıca mesaj vererek, kendi çöken politikalarını kurtarma çalışmalarına devam ediyorlar. Bize ise Türk milletinin her gün küstahça çiğnenen onurunu ve geleceğini kurtarmak kalıyor.
Türk-Kürt değil, Türk-Amerikan Savaşı
Kimse Barzani ve Talabani’ye bakarak, sorunu bir kukla Kürdistan-Türkiye çatışması olarak algılamamalı. Türk-ABD ilişkilerinin Kuzey Irak’ta kopacağını ve Türk-Amerikan savaşının ufukta olduğunu daha önce belirtmiştik.
Şimdi Barzani ve Talabani ABD adına Türkiye’yi savaşla tehdit ediyor. Genelkurmay İkinci Başkanı Başbuğ ve Tayyip Erdoğan’ın Kürt aşiretleri uyaran sert açıklamaları üzerine Türkiye’nin söyleyemediğini, Barzani ve Talabani söyledi.
Bilindiği gibi Türkiye en “sert” açıklamasında bile “Kerkük’e gireriz” demedi. Çokça bahsedilen “kırmızı çizgi”ler ise artık alay konusu haline geldi. ABD’li yetkililerin alaycı açıklamalarını bir yana bırakalım ve Barzani’yle Talabani’nin son iki aydaki küstah tehditlerini alt alta koyalım.
Talabani: “Asıl bizim Kürdistan’ın kopmaz parçası Musul ve Kerkük konusunda kırmızı çizgilerimiz var”; Barzani: “Bağımsız Kürdistan kurulacak mı sorusu anlamsız. Sorulması gereken ne zaman kurulacak?”; yine Talabani 30 Ocak seçimlerinden hemen sonra: “Türkler Kerkük üzerinde hak iddia ederse yarın Araplar da Antakya, diğer Kürtler de Diyarbakır üzerinde hak iddia eder.”
Bu sözlerin sahibi Türkiye’nin Amerikancı iktidarlarının “denge politikası” yürütmek adına 2 yıl öncesine kadar ceplerine harçlık ve pasaport koyduğu iki bölücü kabile reisi. Türkiye, Kerkük’e girmeyi rest olsun diye bile ağzına alamazken, Diyarbakır’a gireriz diyorlar. Ve Türkiye’de Tayyip ve Gül “huzursuzluk çıkarmayın” gibi çıkışlar yapmakla yetinmek zorunda çünkü Barzani ve Talabani’nin tasmasını tutanların, tanıdık bir efendi olduğunu biliyorlar.
Türkiye’deki üst düzey açıklamalar 30 Ocak seçimlerinden sonra biraz sertleşince, işi alttan alan ABD sesini yükseltti ve Kuzey Irak’taki köpeklerin sahibinin kendisi olduğunu hatırlattı. Güya Türkiye’nin isteklerini dinlemeye gelen ABD Savunma Bakanlığı’nın üçüncü adamı Feith, Türkiye’yi uyardı. “Kerkük Iraklıların iç sorunu.” Ve ABD’nin, Tayyip’in 30 Ocak’tan sonra yaptığı açıklamaya net yanıtı: “Türkiye Irak’ın sahibi değil. Irak’ta demokratik bir rejim kuruldu. Türkiye karışamaz.”
Diyarbakır’a Barzani ve Talabani saldırmayacak. ABD saldıracak. Ve artık kartların bu kadar açık oynanmasının nedeni, diplomasinin silahla yapılacağı günlerin çok yakınlaşması.
ABD’nin İran işgali ufukta netleştikçe, hem İran hem de Irak işgaline karşı çıkan Türkiye’yle çatışma da yaklaşıyor.
Kimse Barzani ve Talabani’ye bakarak, sorunu bir kukla Kürdistan-Türkiye çatışması olarak algılamamalı. Türk-ABD ilişkilerinin Kuzey Irak’ta kopacağını ve Türk-Amerikan savaşının ufukta olduğunu daha önce belirtmiştik. Şimdi Barzani ve Talabani ABD adına Türkiye’yi savaşla tehdit ediyor.


Kimse Barzani ve Talabani’ye bakarak, sorunu bir kukla Kürdistan-Türkiye çatışması olarak algılamamalı. Türk-ABD ilişkilerinin Kuzey Irak’ta kopacağını ve Türk-Amerikan savaşının ufukta olduğunu daha önce belirtmiştik. Şimdi Barzani ve Talabani ABD adına Türkiye’yi savaşla tehdit ediyor.
Kimse Barzani ve Talabani’ye bakarak, sorunu bir kukla Kürdistan-Türkiye çatışması olarak algılamamalı. Türk-ABD ilişkilerinin Kuzey Irak’ta kopacağını ve Türk-Amerikan savaşının ufukta olduğunu daha önce belirtmiştik. Şimdi Barzani ve Talabani ABD adına Türkiye’yi savaşla tehdit ediyor.


Irak’ın geleceği de netleşti

Irak’ın geleceği artık çizildi. Sünnileri kazanma, Kürtleri frenleme, Şiileri memnun etme gibi komik ifadeler, Amerikancı dış politika alimlerinin köşe yazılarında mizah unsuru olarak yer alabilir.
30 Ocak seçimleri ise, ABD’nin ilk günden beri söylediğimiz gerçek planının resmi deklarasyonu oldu. ABD, Arap direnişini bastıramayacağını biliyor. Kendisi için en iyi ihtimalle Şii-Sünni iç savaşı çıkarabilir. Kuzey’de ise bütün Irak içi denge ihtiyaçları ve direniş unsurlarından kurtarılmış kukla Kürt devleti garanti altına alınırsa, Irak üçe bölünecek. ABD de Ortadoğu sömürgeleştirilmesine kaldığı yerden devam edecek.
Bu noktadan sonra Irak için tek şans direnişin zaferi. Üçe bölünmüş Irak bugünün fiili tablosudur. ABD’yle orta yol bulmak derdine düşen Türkiye ve İran bu tablonun en çok kaybedenleri ve en büyük sorumlularıdır. Özellikle İran Şii direnişini destekleyerek ve sözde Şii Irak’a oynayarak kendi sonunu daha da hızlandırmıştır.
O yüzden Irak’ın direnişi, şu anda tek başına. Tabii Türkiye, Suriye ve İran istemeden de olsa, ABD saldırısına muhattap olduğunda bu tablo değişecek. Çok daha büyük güçler Ortadoğu’da silahlı direnişin içine çekilecek. Ancak ABD şimdilik hâlâ savaşın zamanı ve şeklini seçme üstünlüğüne sahip. Şimdi çırpınan Türkiye’deki Amerikancı iktidar, iki yıl boyunca uyguladığı bilinçli ihanet politikasıyla ABD’ye bu avantajı sağladı.

Bush: İran ve Suriye ilk hedef

ABD bu noktada kendini Irak’a hapsedip, her gün direnişçilerin onlarca ABD askerini ve peşmergeyi avlamasını bekleyecek bir aptallık yapamaz.
Irak’ın kalbi, hatta Bağdat’ı bile zaptedemese de ABD üç parçalı, iç savaşlı Irak sonucuna ulaşıp, emperyalist işgallerine kaldığı yerden devam etmeyi düşünüyor. Yoksa Suriye ve İran’a girmeden, kukla Kürdistan’a yönelik Türkiye tehdidini ortadan kaldıramadan Irak’ta kalmak canlı hedef olmaktan başka bir anlam taşımaz.
Bush seçildikten sonra İran ve Suriye’nin ilk hedefleri olabileceğini, defalarca yinelemişti. En sonunda ABD parlamentosunda Bush, Suriye ve İran’ın topraklarında terörist yetiştirmeye devam ettiğini, yakın hedeflerinin bu iki ülke olduğunu açıkça belirtti. İran’ın nükleer potansiyelinin, yok edileceğini duyurdu. İki ülke halkını isyan etmeye çağırdı.
Kimilerinin iddia ettiği gibi İran, ABD için yutulamayacak bir lokma değil. Tersine Irak’ın işgalinde ABD’nin elinde olmayan imkanlar şimdi var. ABD’nin karada 200 bin kişilik bir gücü var. İran’da ise Saddam Irak’ın da hiç var olmayan bir Amerikancı iç muhalefet var. Bu muhalefet o kadar güçlü ki mollalar iktidarı son 10 yıldır Batıcı işbirlikçilerle paylaşmak zorunda kaldı. Ayrıca İran’da da bölücü akımlar güçleniyor.
ABD’nin ilk darbesiyle, rejim değişikliği İran’da hızla başlayabilir. Sonraki halk direnişinin boyutu ne olur bilemeyiz ama molla rejiminin kalıntılarının Irak’ta ilk direnişi başlatan Saddam’ın Baas kadroları kadar savaşabileceği hiç mümkün görülmüyor. Ultra-şeriatçı Şii ulemasının ve Ayetullah Sistani’nin Irak’ta iki üç bakan koltuğu için 30 Ocak’ta içine düştüğü ihanet her şeyi sergiliyor.

Türkiye, İran ve Irak’a ders

Hz. Ali’nin türbesini bombalayan Haçlıların çizmelerini daha bir yıl geçmeden öpen Irak mollaları, Kerbala ağıtlarıyla, Sünni kardeşlerine ve esas olarak Arap ulusuna ihanetlerini saklamaya çalışıyorlar.
Buradan ise hem İran ve Türkiye hem de Arap direnişi için iki büyük ders çıkıyor.
Birincisi İran ve Türkiye kendi kuyularını kazdı. Türkiye ve İran yakınlaşması baştaki iktidarların karakterinden dolayı ABD’ci politikanın, ABD’ye rest çekip, taviz koparma unsuruna indirgendi. ABD aptal değildi. Birbirine yakınlaşan iki çaresiz ülkeyi de kullandı.
Daha iki hafta öncesine kadar 30 Ocak seçimlerini “demokratik Irak için büyük atılım” olarak değerlendiren AKP iktidarı şimdi “seçimler anti-demokratik ve hileliydi” diyor. Oysa iş işten geçti. AKP’nin “demokrasi sandıklarının” yanına Barzani ve Talabani, Kürdistan referandumu sandığı koydu. Kendi ilan ettiklerine göre %99.5’lik bir oranla bağımsız Kürdistan kararı alındı.
K.Irak’ta Araplar ve Türkmenler seçimlere büyük oranda katılmadı. Zaten Irak Türkmen Cephesi Kerkük’e 350 bin Kürdün sadece Irak’tan değil, İran ve Türkiye’den taşındığını, seçimlerin meşru olmadığını ilan etmişti.
Bu noktada Araplar, Musul ve Kerkük’te seçimleri tamamen boykot ettiler. Arap bölgelerinde zaten sandık bile kurulamadı. Türkmenler ise seçimlere genel olarak katılmadı. Katılmak isteyenler ise oy atacak sandık bulamadı.
Seçimden bir gün önce tüm Türkmen büroları, ABD askerleri tarafından basıldı. Irak’taki tek Türkçe TV kanalı Türkmeneli TV saldırıya uğradı. Ortada topyekün soykırım için tezgahlanan açık bir seçim oyunu vardı.
Ancak AKP’nin hatalı politikası sonucu seçimlerin yasadışı olduğu, boykot edileceği ve sonuçlarının kabul edilmeyeceğini ne Türkmenler ne de Türkiye, açıklamaya cesaret edemedi. Bu seçim hileli, antidemokratik diyorsunuz. Bu seçimlerle bağımsız Kürdistan kurulup, Musul ve Kerkük Türkmen ve Araplar’dan temizlenecek diyorsunuz ama seçimleri tanımadığınızı ilan edemiyorsunuz.
İran yönetimi ise; Şii Bağdat, Şii Irak hayalleriyle Arap direnişine karşı ABD’yi ve seçimleri destekledi. Sadr’ın “aslanları” İran ajanı Sistani’nin talimatıyla kediye döndü.
Şimdi İran, kara kara düşünebilir. Sözde Şii Irak kuruldu. Şii ama Amerikan uşağı mollalar Irak’ta hükümet oluyorsa, aynısını ABD niçin İran’a hediye etmesin? Böylelikle Hasan Hüseyin’in intikamını, Araplardan, İranlılar için ABD almış olacak!!! Ama karşılığında İran da Haçlı çizmelerinin altında çiğnenerek parçalanacak.

Direnişçilere ders

En önemli derslerden biri ise önce Irak sonra da tüm Ortadoğu’daki direniş güçlerine. Direnişi şeriat veya mezhep davası üzerine kurmak, baştan yenilgiyi kabul etmek demektir. Irak’a Şii şeriatı veya Sünni şeriatı getirerek “kâfirlerden kurtaracağız” diyenler, kendi şeriat yorumları uğruna kafir dediklerinin, kucağına oturmaya mahkum. Şii bölgeleri seçim hayaliyle 30 Ocak’ta sandıklara gitti. Tek gerçekleşen, kukla Kürdistan’ın ve Irak’ın parçalanmasının kendi elleriyle onaylanması oldu.
Ortada işbirlikçi bile olsa, Şii bir rejimin en ufak bir belirtisi bile yok. Zaten Barzani ve Talabani, yeni Irak hükümet başkanlığını “ödül” olarak talep ettiler. Sadece “Kürdistan” kendilerine yetmiyor. İleride üzerlerine yürüyecek birleşik bir Irak’ın sonsuza değin ortadan kaldırılmasını amaçlıyorlar.
Irak’ta ise direnişin hâlâ en yoğun olduğu bölgeler, Arap ulusçusu Baas’ın, geleneksel olarak güçlü olduğu bölgeler. Bu gelenek, direnişin hakim çizgisi. Hem “kafirlerle” hem Şiilerle savaşalım şeklindeki Zerkavi ve Sünni şeriatçı çizgi, hâlâ egemen değil. İç savaş çıkmadan Arap milliyetçiliği ve Irak bağımsızlığı çizgisindeki direnişin tüm Irak’ta egemen olması ve işbirlikçi Şii “din liderlerinin” saf dışı edilmesi, sadece Irak’ın değil, İran’ın da tek şansı.

ABD Nihai saldırı için Kürtleri Silahlandırıyor

Şimdi tekrar Türkiye-ABD cephesine dönelim: ABD’nin İran işgali başlayınca, Türkiye’nin Kerkük müdahalesi, iyice imkansızlaşacak. Çünkü Türkiye’nin kuşatılması tamamlanmış olacak. Ayrıca İran’daki bölücülerle birleşen PKK, Barzani ve Talabani; ABD’nin ilk öncü gücü olarak Doğu ve Güney’den sınırlarımıza saldıracak stratejik konuma kavuşmuş olacak.
İran’ın işgalinin ötesinde, Türkiye’nin işgali için ABD bugünden lojistik hazırlıklarına başladı. Barzani’ye tank ve ağır silah takviyesi devam ediyor. En son Kandil’deki PKK’lı teröristlere ABD tarafından pek çok devlette bile bulunmayan ısıya hassas, yüksek teknolojili, güdümlü füze takviyesi yapıldı.
Barzani ve Talabani’nin ağzından köpükler çıkarmalarının nedeni, ellerine tarihi bir fırsatın geçtiğini düşünmelerinden.
Türkiye, ABD’ye “hassasiyetlerini” hatırlatmaya çalışırken, son bir ayda Türkiye’ye gelen üç üst düzey ABD’li yetkili de aynı açıklamaları yaptı. Irak’taki işgal güçlerinin komutanı General Abazaid, Pentagon’dan Feith ve yeni Dışişleri Bakanı Rice, Türkiye’den İncirlik’i, daha önce talep ettikleri diğer üsleri ve İran’a Türkiye’den saldırma yetkisini istediler.
PKK ve Kerkük konusunda ise hiçbir şey yapmayacaklarını açıkça ilan ettiler. Yani ABD Türkiye’nin hiçbir şey talep edip, dayatamayacağını o kadar net dillendiriyor ki, yetkilileri Türkiye’yi yatıştırmak için değil yeni dayatmalar için ziyaret ediyor.

Kerkük’e ne olur?

Kerkük’e Türkiye bugün müdahale etmese bile Barzani ve Talabani Kerkük’e el koyamaz. Binlerce yıllık Türk ve Arap toprakları, birkaç on yıllık ihanetin ürünü üç beş aşirete kalmaz. Musul’a Kürdistan’ın kalbi diyenler, 30 Ocak’ta oraya sandık bile sokamadı. Ancak bugün için Türkiye ve Türkmenler değil, Arapların direniş hareketi Musul’un geleceğinde söz sahibi.
Kerkük’te ise 30 Ocak’tan hemen sonra “Irak ordusu” üniforması giymiş, 12 peşmerge cezalandırıldı. Geleceğe yönelik küçük bir işaret.
Türkiye olaylara seyirci kaldığı için, Talabani ve Barzani sadece Kerkük’ü Kürdistan’a başkent yapıyoruz demiyor, “Irak’a da talibiz” diyorlar. 30 Ocak seçim “zaferini” kutlayan Barzani ve Talabani, KYB ve KDP’nin anlaştığını, Talabani’nin Irak hükümet başkanı, Barzani’nin ise Kürdistan devlet başkanı olacağını açıkladı.
Peki bu ihanet bayramı ne kadar sürer? Çok merak edenler 100 yıl öncesinin Ermenilerinin akıbetine baksınlar. Adana, Maraş, Antep, Van ve daha nicesi için bizim diyenler onlar değil miydi? Büyük Ermenistan haritaları çizilmemiş miydi? Bugün Musul ve Kerkük’te yürütülen Türkmen ve Arap soykırımının bin misli, Anadolu’da Türklere karşı Ermenilerce yapılmıyor muydu? Ve o zaman ki Osmanlı başkenti İstanbul’un göbeğinde, Ermeni alkışları arasında, Türk devlet adamları yargılanıp asılmıyor muydu?
Ancak bu topraklar ihanet kaldırmaz. Kerkük’e dışarıdan kelle taşıyıp, “sayım yapalım, seçim yapalım” diyerek kuduranlar, çok değil 90 yıl öncesine bir baksınlar. Şimdi Van ve Adana’da bir sayım yapsak acaba kaç Ermeni çıkar?
Kerkük’e bir elinde ABD bayrağı, bir elinde kirli çaputlarıyla halay çekerek girenler, kendi mezarlarına girdiklerinin farkına varacaklar. Ama bir yıl ama on yıl sonra. Her emperyalistin Ortadoğu’da ömrü sınırlı. Ama Türk, Arap ve Fars halkları burada kalıcı.
Peki Türkiye bugün üzerine düşen görevi yerine getirmezse ne olur? Bilinçli ve başarılı bir şekilde, ABD’ye karşı yürüteceğimiz askeri direnişi, köşeye sıkışmış bir şekilde ve Diyarbakır önlerinde başlatmak zorunda kalırız.
Ya şimdi Kerkük için savaşmalı ya da Diyarbakır’ı savunmak üzere geri çekilmeyi göze almalıyız. Bu Türk için yegâne bakış açısı ve seçenektir. Ankara’da devletin bir yerlerinde Türk kalmış mı göreceğiz.