uluslar arasılaşma etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
uluslar arasılaşma etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

31 Ağustos 2019 Cumartesi

TARİHSEL BAĞLAMINDA EMPERYALİZM., BÖLÜM 1

TARİHSEL BAĞLAMINDA EMPERYALİZM., BÖLÜM 1 






Doç. Dr. Ali Murat ÖZDEMİR* 

*Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler.

Özet: 

Geçen 150 yıl boyunca dünya tarihinin en belirleyici kuvvetinin, sermayenin genişletilmiş yeniden üretiminin koşullarını garanti ederken dünyayı altüst eden emperyalizm olduğunu söylemek mümkündür. Sovyetler Birliği’nin çöküşünden sonra ortaya çıkan gelişmeler, Soğuk Savaş sırasında ekonomi politik disiplinine tabi olan emperyalizm çalışmalarının yeniden canlanmasına yol açtı. 
Elinizdeki çalışma emperyalizmi tarihsel bağlamı içerisinde değerlendirmektedir. 
Bunu yapmak için Emperyalizm Tarihi Üç kısma ayrılmıştır. 
İlk kısım sermaye ihracı döneminde sanayi kapitalizmiyle başlamaktadır. 
Takip eden kısım İkinci Dünya Savaşı sonrasında Amerikan emperyalizmine denk gelmektedir. 
Üçüncü kısım ise emperyalizmin Sovyet sisteminin çöküşünden sonra aldığı halleri incelemektedir. 


Emperyalizm terimi bugün uluslararası boyutu olan güç ilişkilerini anlamlandırmak ve açıklamak sürecinde sık sık başvurulan bir kavramın adı olmayı sürdürmektedir. 
Farklı perspektifler içerisinden bilgi üreten sayısız araştırmacı çoğu kez içeriğini verili kabul ederek- kullanmaktadır terimi. 1990’ların başında, Irak’a yönelik müdahaleler için uygun zemin oluştuğundan beri, emperyalizm kavramına referansla yapılan çalışmaların sayısı hızla artmaktadır. 

Emperyalist faaliyetin çıplak gücü içerdiği açıktır, ancak aynı faaliyet başka şiddet biçimlerini de içerir. 
Piyasanın tatbik ettiği şiddet bunlardan birisidir. 
Piyasanın tatbik ettiği şiddet, hem üretim araçlarının mülkiyetinden dışlananların hem de küresel piyasaların gereğini yerine getirirken kendi günlük yeniden üretimlerinin koşullarını bozanların (örneğin buğday gibi geçimlik tarım ürünleri üretimi yerine kahve kauçuk yakıtlık ürün yetiştirmek durumunda kalanların) deneyimlediği bir olgudur. 
Emperyalizmin içerdiği şiddet türleri bunlarla da sınırlı değildir. Yirminci Yüzyılın ikinci yarısında gelişen ekollerin bazıları, emperyalizm tartışmalarına, 
içerisinde sermeyenin ağırlıklı olarak temsil edildiği devlet biçiminin etkisini de eklemekteydi. 

Emperyalizm sadece başvurduğu şiddetin türü üzerinden tartışılmamaktadır. 

Küresel güç ilişkilerinin farklı dönemlerinde kavramın farklı anlamlar edindiğini saptayabildiğimiz gibi, parçası olduğu söylemin de kavramın içeriği üzerine 
etki yaptığını görüyoruz. Okumakta olduğunuz çalışma kavrama yönelik ilgi artışı karşısında bir yandan kavramın içinde yer aldığı söylem ve dönemin özellikleri  ni göz önüne alırken diğer yandan -tarihsel sırası içerisinde- emperyalizm kavramının edindiği çeşitli içerikler üzerine eğilecektir. 

Bu bağlamda emperyalizm çalışmalarında dünya kapitalizminin dinamikleri ile bağlantılı olarak öne çıkan ulusallaşmauluslararasılaşma, azgelişmişlik, 
sömürgesiz emperyalizm, hegemonya, ülkesel söylem, kozmopolitan söylem, küreselleşme, Sovyet sonrası dönem gibi tartışma alanlarına değinilecektir. 
Anılan amaca ulaşmak için çalışma “İkinci Dünya SavaşıÖncesinde Emperyalizm Çalışmaları”, “İkinci Dünya Savaşı Sonrasında Emperyalizm Çalışmaları” ve “Sovyetler Birliği’nin Yıkılmasından Sonra Emperyalizm Çalışmaları” başlıkları altında üç kısma bölünmüştür. 

İkinci Dünya Savaşı Öncesinde Emperyalizm Çalışmaları 

Geçen yüzyıl boyunca emperyalizm teriminin ekonomi politik bağlamında kullanımında Marksist teorik yaklaşımlar öne çıkmışlardır. Diğer yandan emperyalizmin ekonomik teorisini ilk geliştiren bir sosyal liberal olan John A. Hobson (1858-1940) olmuştur.* Hobson’un Imperialism: A Study (Emperyalizm: Bir Deneme) adlı çalışması1 Yirminci Yüzyıl boyunca Keynesgil iktisadın, Bağımlılık Okulu’nun, Dünya Sistemi Yaklaşımının, Düzenleme Okulu’nun ve benzeri hâkim teorilerin gölgesi altında kalmış da olsa, etkisini sürdürmüş önemli bir çalışmadır. Hobson’un yetersiz tüketim; askeri-endüstriyel kompleks; Militarizasyon, ırkçılık ve bunların kültürel etkileri üzerine yoğunlaşan üç unsurlu emperyalizm analizi, adı geçen ekoller tarafından kısmen ya da bütünüyle ele alınmış, bu bağlamda Hobson’un fikirleri emperyalizm çalışmalarına nüfuz etmiştir.2 

Say kanununu takip edip, her arzın kendi sunumunu yaratacağını vurgulayan Hobson’a göre, emekçilerin emek-gücü potansiyellerini sunmalarına rağmen tam istihdam gerçekleşmiyor ise bunun sebebi, bu metayı (emek gücünü) kullanmak/tüketmek iktidarında olanların (kapitalistlerin) tüketimden kaçınmalarıdır. 

Etkin talebe yönelik eksiklik, ücret pazarlığının tarafları arasındaki eşitsizliğe dayanmakta olup, ücretlilerin tüketimini düşürmektedir.3 Bir yanda elindeki 
fazlayı harcayamayacak durumda olan endüstriyel kompleksin sahipleri, diğer yanda ücretlilerin düşük talepleri, yetersiz tüketim temelinde sermaye ihracına 
sebep olmaktadır. Sermaye ihracı, ücretlilerin düşük paylarının yanı sıra başka bölge insanlarına yönelik şiddet ve talanın, kısacası emperyalizmin sebebidir. 

Sermaye ihracı, hem Hobson’da hem de sonraki çalışmalarda emperyalizmin alâmetifarikası olarak gündeme getirilmiştir.4 

Hobson’un yaklaşımında bir sınıfın toplam gelirden aldığı payın diğeri karşısındaki orantısız üstünlüğü (refahın kötü dağılımı) hem işsizliğin hem de sermaye ihracının altındaki temel olarak sunulur.5 Klasik emperyalizm teorisinin Marksist teorisyenlerinin aksine, Hobson emperyalist politikaların (sermaye ihracının) -kendi teorisi içerisinden tarafsız olarak kurgulanan- devletin müdahalesiyle (sendikaları güçlendirmek, anti tröst politikaları ile kartellerin önüne geçmek, oligopolistik piyasa yapılarını dağıtmak, yatırımın toplumsal kontrolü, askeri harcamaların kısılması, gelir ve tasarruflar üzerine vergi koymak gibi refahın yeniden dağıtımı etkisi doğuracak politikalar vb.) sistemin içerisinden bitirilebileceğini düşünür. 

Bu bağlamda Hobson dış yatırımların iyi ve kötü formlarını bir diğerinden ayırır. Yazar bu ayrım üzerinde detaylı bir çalışmaya girmese de serbest ticaret ve 
üretim araçları üzerinde özel mülkiyete dayalı toplumsal sistem tahayyülünün neticesi olarak, ilgili ulusal ekonomi içerisinde toplumsal refahı doğrudan 
arttırabilecek sermaye politikalarını destekleyen dış yatırımlara sıcak bakmaktadır denilebilir. Yazar ünlü eserinde şu saptamayı yapmaktadır: “Halk hükümetini hem biçimsel hem de içeriksel olarak sağladığınızda, [liberal] enternasyonalizmi gerçekleştirip, askeri emperyalizmden ve uluslararası yönetimlerden kurtulmuş olursunuz”6 

Şu ana kadar ortaya konulanlardan hareketle, Hobsoncu kurgunun, demokratik yollarla içerisinde farklı menfaatin temsil edilebileceği tarafsız bir devlet ön varsayımını benimsediği; emperyalizmi denetimsiz olarak işleyen kapitalist girişimciliğin ürünü olarak görüp, denetim altına alınması kaydıyla kapitalizmin 
emperyalist olmayan yollarla ulusal refahı arttırabileceğine ilişkin öngörüler içerdiği söylenebilir. Hobson’da ayrıca, Hilferding, Luxemburg, Lenin ve Buharin 
gibi Marksistlere benzer bir şekilde, finans kapitalin ilgili ekonomiler içerisinde başat rolü ele geçirerek üretimi örgütlediği dönemin (sanayi kapitalizminin) 
dış müdahaleciliği (emperyalizm) ile daha önceki dönemi (sömürgeciliği) ayırma eğilimi bulunmaktadır. Bir başka deyişle yazar, Ondokuzuncu Yüzyılın son 
çeyreğindeki kapitalist genişlemeyi emperyalizm adı altında daha önceki dönemde vuku bulan sömürgecilik hareketlerinden ayırmaktadır. 

Hobson’a göre anılan dönüşümün ardında askeri-sanayi kompleksin gelişimi bulunmaktadır. 

Ona göre askeri-sanayi kompleksin menfaati ekseninde gelişen denizlerde silahlanma yarışının; koloni topraklarının doğrudan denetimine yönelik politikaların; Bu politikalar neticesinde toplumun artan militarizasyonu ve ajitasyonunun yokluğunda, serbest ticarete mündemiç yayılmacılık ulusların güvenliğine tehdit oluşturmayacaktır. 

2. Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,

***