YENİ ENERJİ TEKNOLOJİLERİ (YET) VE “ZAMANLAMA BELİRSİZLİĞİ” BÖLÜM 1
Küresel iklim değişikliği kaygıları, enerji verimliliğinden ve temiz
enerjiden yana güçlü bir argüman oluşturmaktadır. Benzer şekilde,
enerji güvenliği de enerji verimliliğini ve çoğu zaman temiz
enerjiyi desteklemektedir. Gerek enerji verimliliği, gerekse temiz
enerji, yeni teknolojilerin geliştirilmesine, iyileştirilmesine ve
uygulanmasına dayanmaktadır. Dolayısıyla, enerji tartışmalarının
şekillenmesinde, geleneksel fosil yakıt jeopolitiğinin yanı sıra
teknoloji politikaları da hızla önem kazanmaktadır. Enerji
politikaları, siyasi ya da ekonomik değerlendirme konusu olduğu
kadar, teknoloji politikası meselesi haline de gelmiştir.
Temiz ve verimli enerji yönündeki eğilim sürekli ve belirgin
olmakla birlikte, dönüşümün kapsamı ve hızı belirsizdir. Bu
değişimin hızı; fosil yakıt fiyatları, kamuoyunun nükleer enerjiyi
benimseme iştahı, iklim değişikliğinin gözle görülür ve zararlı
işaretleri, fosil yakıtların neden olduğu çatışmalar ve krizler,
teknolojik iyileşmeler ve maliyet düşüşleri, kamuoyunun değerleri
ve tercihleri ile ulusal ve uluslararası politikalar gibi çok çeşitli
unsura bağlıdır. Dolayısıyla bu eğilim; krizler, toplumsal talepler,
siyasi öncelikler gibi unsurların etkisine bağlı olarak yavaşlayıp
hızlanabilir.
Hangi teknolojinin hangi noktada ve ne ölçüde hız kazanacağını
tahmin etmek son derece güç olduğundan, en basit ve yalın
politika önerisi, teknoloji portföyü yaklaşımının benimsenmesi
olacaktır. Ancak portföy yaklaşımı sorunun özünü, yani esas
olarak enerji teknolojisi alanındaki öngörülemeyen geniş çaplı
yapısal kırılmaları yönetme ve bunlardan yarar sağlama gereğini
maskelememelidir.
Örneğin, Işık Yayan Diyot (LED) gibi hızla yayılan, görünürde
basit olan teknolojilerin küresel enerji kullanımı üzerinde önemli
etkisi olabilir. LED teknolojisindeki maliyet düşüşleri ve teknolojik
iyileşmeler aydınlatma sektöründe temel bir dönüşüm yaratabilir.
ABD Ulusal Bilimler Akademisi (NAS), LED kullanımıyla küresel
enerji tüketiminde %10 oranında toplam tasarruf potansiyeli
olduğunu bildirmektedir.58 Bu gibi dönüşümlerin zamanı ve hızı,
küresel enerji tablosunu önemli ölçüde etkileyebilir, ancak sürecin
hızı belirsizdir.
Kuşkusuz yeni teknolojilerin karşılaştığı ve aşılması güç zorluklar
olacaktır. Teknolojilerden pek çoğu başarılı da olamayabilir, hatta
ayakta bile kalamayabilir. Önemli olan, teknik ve ekonomik
bakımdan uygulanabilir hale geldikleri takdirde, enerji denklemi
üzerinde önemli ve sistemi sarsıcı etkisi olabilecek bir dizi
teknolojik olasılığı hesaba katmaktır. Bu gibi yapısal ve hızlı
değişimler, teknolojik gelişmenin doğasında vardır ve enerji
politikası tasarımları bu değişimlere hazırlıklı olmalıdır. Böylesine
belirsizlikler karşısında, politika tasarımı, fırsatlar ortaya
çıktığında bunlardan yararlanmaya imkân tanıyacak ve gerekli
dönüşümlerin önündeki kilitlenmeleri engelleyecek politikalara
yatırım yapmalıdır.
Ulusal enerji politikasının teknoloji cephesi, iki ayrı başlık altında
düşünülebilir:
- Ulusal ekonomide YET uygulamalarının ne zaman ve nasıl
hayata geçirileceği (teknolojinin özümsenmesi),
- Küresel YET üreticisi ve tedarikçisi olunup olunmayacağı ve
olunabilecekse, bunun yöntemleri (teknoloji üretimi).
“Teknolojinin özümsenmesi” problemi, temelde bir enerji politikası
meselesidir. Hedef, yeni verimlilik ve üretim teknolojilerini
kullanarak enerji maliyetlerinin düzeyini ve istikrarsızlığını
azaltmak, enerji kaynaklarını çeşitlendirmek ve enerji güvenliğini
artırmaktır. Yeni enerji teknolojileri enerji maliyet eğrisini
sürekli olarak iyileştirip aşağı çektiğinden, buradaki kritik
mesele zamanlamadır. Yapılması gereken, teknoloji özümseme
zamanlamasını ekonomi için optimal maliyet profilini sağlayacak
şekilde belirlemek ama bunu yaparken de sorumsuz bir küresel
iklim oyuncusu olarak algılanmaya mahal vermemektir.
“Teknoloji üretimi” problemi ise, esas olarak bir sanayi
ya da teknoloji politikası meselesidir. Politika yapıcılar,
enerji teknolojilerinin çeşitli segmentlerini stratejik açıdan
değerlendirmeli ve ulusal bilgi ile üretim birikiminin yeni
teknolojilerde rekabetçi stratejiyi destekleyebilecek güçte
olup olmadığına karar vermelidirler. Sanayi politikasının ufku
geleceğe açıldıkça, yeni teknolojilerin zamanlamaya ve kapsama
ilişkin taşıdığı belirsizlik, ulusal teknoloji üretim kapasitesinde
esnekliklere ve ileride başka fırsatlar yaratabilecek seçeneklere
yapılacak yatırımlara daha fazla odaklanmayı gerektirecektir.
“Teknoloji üretimi” ve “teknolojinin özümsenmesi” birbiriyle
ilintili, ancak farklı hedeflerdir. Politikaların tasarımında hedefler
konusunda net olmak önemlidir. Yeni enerji teknolojilerinin üretimi
için ulusal kapasiteye yatırım yapmak, teknolojiyi özümsemeye
yönelik önlemlerden daha farklı politikalar ve kurumsal
mekanizmalar gerektirir. Politika yapıcıların amaçlarında açık ve
net olmaları, ifade ettikleri amaçlar doğrultusunda ihtiyaca uygun
politikalar oluşturmaları gerekmektedir.
İki ana politika hedefinin birbirinden net sınırlarla ayrılması, hedefe
odaklı politika tasarımı açısından büyük önem taşımakla birlikte, bu iki
hedef arasındaki karşılıklı etkileşimin farkında olmak ve gerektiğinde
bu etkileşimden faydalanmak politika süreçlerini güçlendirecektir:
i. Teknoloji özümseme politikaları teknoloji üretimi için yerel
talep yaratabilir:
Yeni enerji teknolojileri için ulusal talep yaratılması, enerji
sektörünün bazı segmentlerinde ulusal sınai/teknolojik
yetkinliğin gelişmesini teşvik edebilir. Ancak söz konusu
segmentlerde uluslararası boyutta arz kapasitesini hedefleyen
bir sanayi politikası olmadığı takdirde, sadece iç pazar
ölçeğiyle başarılı olma ihtimali düşüktür.
ii. Sanayi/teknoloji politikası, teknoloji özümseme politikalarına
öngörü kazandırabilir:
Yeni enerji teknolojilerine ilişkin sanayi/teknoloji politikasının
doğası gereği ileriye dönük olması sebebiyle yeni teknolojilerde
öngörülen gelişmeler konusunda ulusal tartışmayı beslemesi
muhtemeldir.
iii. İnsan sermayesi ve bilgi birikimi:
Teknolojinin üretimi ya da özümsenmesi sırasında kazanılan
bilgi birikimi, her iki alanda da yararlı bir girdi oluşturabilir.
İnsan sermayesi bu açıdan özellikle önemlidir.
Enerji teknolojileri politikalarının hedefleri net biçimde ayrıştırılırken,
teknoloji üretiminin ve teknolojiyi özümsemenin birbirini karşılıklı
güçlendiren dinamiklerinin farkında olmak, daha iyi tasarlanmış ve
daha odaklı politika girişimlerine olanak sağlayacaktır. Entelektüel
disiplini korumak güç olmakla beraber, politikaların verimliliği ve
etkisi açısından bu yaklaşımın önemli bir artısı olduğu görülecektir.
ÖNERİ 8:
Enerji stratejisi ve planlaması, siyasi ve ekonomik değerlendirmeler
yanında, giderek teknoloji politikalarını da içermektedir.
“Yeni enerji teknolojileri üretme kapasitesi” ve “mevcut
teknolojileri özümseme kapasitesi” enerji teknolojisi politikasının
iki ayrı bileşenidir.
Türkiye’nin enerji teknolojileri politikası ile ilgili tartışmalar
ve ilgili kurumlar, bu iki hedefi birbirinden net şekilde ayıracak
biçimde yapılandırılmalıdır. Hedeflerin belirlenmesinde
entelektüel ve kurumsal disiplin, enerji teknolojisi politikasının
verimliliği ve etkisi açısından kritik önem taşımaktadır.
Teknoloji özümseme politikaları, ileride esneklik sağlayacak
seçeneklere yatırım yapma gereği ve bu yatırımlarda üstlenilecek
belirsizlikler ve maliyetler göz önünde tutulduğunda, ülke boyutunda
düşünülmesi gereken süreçlerdir. Özel sektör oyuncularının ileriye
doğru ulusal ölçekte fırsat yaratabilecek bu gibi seçeneklere yatırım
yapmak için gerekli zaman ufkuna, risk alma arzusuna ya da mali
kaynaklara sahip olmaları düşük olasılıktır. Bu ölçekte belirsizliklere
cevap ararken, kamu öncü ve yol gösterici rol üstlenmek durumundadır.
YET üretim politikaları da, benzer biçimde, kamu desteğini ya da
en azından rehberliğini gerektirmektedir. YET, küresel ekonomik
faaliyetin potansiyel olarak geniş ve çeşitlilik gösteren bir alanını
oluşturmaktadır. Ön yatırımların büyüklüğü, önemli belirsizlik
unsurları ve piyasa aksaklıkları düşünüldüğünde, kamu sektörünün
sürece katılımı büyük önem taşımaktadır. YET’in ticarileşmesindeki
ana aktörler yine özel şirketler olacağından, kamu politikasını
oluşturma, koordinasyonunu sağlama ve uygulama mekanizmalarının,
kamu sektörü ile özel sektör arasındaki pratik bütünleyici unsurlara
dayanması gerekmektedir.
ÖNERİ 9:
YET’in üretim ve özümsenme sürecinde; belirsizlik, uzun vade,
beklenmeyen maliyetler, ölçek ekonomisi, hatta mevcut enerji
şirketlerinden gelecek siyasi direnç gibi unsurlar söz konusudur.
Kamu sektörünün katılımı, rehberliği ve politika desteği olmadan,
bu yapısal engellerin çoğunun üstesinden gelmek mümkün
değildir. Kamunun YET’in geliştirilmesinde öncü rol üstlenmesi
gerekmektedir.
Türkiye’nin enerji politikaları, enerji teknolojileri konusunda,
kamu sektörü için tutarlı, iyi tanımlanmış, şeffaf ve profesyonelce
yürütülecek bir rol belirlemelidir.
Bir sonraki bölümde, dünya genelinde yeni enerji teknolojilerinde
hedeflenen ve gerçekleşen yatırımlarla ilgili bazı gelişmeler
özetlenmektedir.
Bu özet, Türkiye’nin enerji teknolojisi politikaları için faydalı bir
çerçeve sunmaktadır. Ardından, teknoloji özümseme ve teknoloji
üretimi meseleleri ele alınmakta; bölüm, kurumsal analiz ve önerilerle
son bulmaktadır.
a) Türkiye’nin YET Politikası için Çerçeve: Dünya YET’e Hangi Hızla Yatırım Yapmaktadır?
IEA, mevcut politikalar devam ettiği takdirde, enerji bağlantılı
CO2 salınımlarının 2050 yılına kadar iki katına çıkacağını
bildirmektedir. Bu durum aynı zamanda uzun dönemde küresel
sıcaklığın 6°C’nin üzerinde artarak insanlık için yıkıcı sonuçlar
doğuracağı anlamına gelmektedir. Enerji bağlantılı CO2
salınımlarının 2050 yılına kadar ortalama yarısı kadar artacağı
alternatif iyimser senaryonun ise %80 olasılıkla küresel ısınmayı
2°C’nin altında tutması beklenmektedir.59 Bu ikinci senaryo tüm
dünyada YET’in geliştirilmesi ve bu alanlara yatırım yapılmasını
içeren daha kapsamlı bir stratejiyi gerektirir. Dünyanın gerekli
yeni teknolojilere geçişi ertelediği her yıl, söz konusu geçiş daha
maliyetli bir hal alarak, yakında ulaşılması imkansızlaşacak bir
hedef haline gelebilir.
2°C senaryosu, 2050 yılına kadar düşük karbon enerjisi teknolojilerinde mevcut politikalara oranla 36 trilyon dolar ek
yatırım gerektirmektedir.60 Bu ölçekte yatırımlar YET alanında önemli bir büyüme olacağı anlamına gelmektedir.
İyimser senaryonun iddialı hedefleri Türkiye’nin uzun vadeli
karbon ve enerji yoğunluğu politikaları ile YET’i özümseme hızı
için önemli bir ölçüt oluşturmaktadır. Her ne kadar Türkiye’nin şu
andaki performansı endişe verici olmasa bile, eylemsizlik, dünya
daha yüksek verimliliğe ve düşük emisyon hedeflerine yönelirse
geride kalma riskini doğurabilir.
Ancak gerçekçi değerlendirme yapabilmek için, teorik olarak
hesaplanan yatırım ihtiyaçlarının ötesine bakmak ve mevcut
uygulamalarda dünyanın bu alanda ne kadar yatırım yaptığını
değerlendirmek gerekir. Mevcut Araştırma-Geliştirme-Uygulama
(AR-GE ve Uygulama) harcamaları ve yeni enerji teknolojileri
yatırımları, daha gerçekçi bir ölçüt sunmaktadır.
IEA raporuna göre, 2009 yılı için dünya genelinde enerji alanında
kamu tarafından yapılan AR-GE ve Uygulama harcaması ortalama
10 milyar dolar seviyesinde gerçekleşmiştir. Ancak, 2050 yılına
kadar 2°C artış sınırını aşmamak için, Uluslararası Enerji Ajansı
tarafından öngörülen ortalama küresel yıllık AR-GE ve Uygulama
yatırım miktarı 40-90 milyar dolardır. Bu AR-GE ve Uygulama
harcamalarının yarısının özel sektör tarafından üstlenileceği
öngörülürse, Uluslararası Enerji Ajansı Araştırma-Geliştirme-
Uygulama alanında dünyada kamu kaynaklarından 10-35 milyar
dolarına karşılık gelen bir ilave yıllık bütçe ihtiyacı olduğunu
hesaplamaktadır.61 Küresel ısınmanın tehdidine yönelik birçok siyasi
açıklama yapılsa da, OECD ülkelerinin enerji alanındaki AR-GE ve
Uygulama harcamalarının AR-GE ve Uygulama bütçesi içindeki
payı 2000 yılından bu yana %3 ile %4 seviyelerinde kalmıştır.62
AR-GE ötesinde düşük karbon teknolojilerindeki mevcut küresel
yatırımlar da benzer bir tablo çizmektedir. IEA düşük karbon
senaryosunun başarılması için yenilenebilir enerji alanındaki mevcut
260 milyar dolarlık yatırımın 2030 yılında yıllık 1 trilyon dolara
ulaşması gerektiğini bildirmektedir.63
OECD üyesi olmayan ülkelerdeki yatırım açığı da benzer şekilde
çarpıcıdır. 2°C senaryosu için, OECD üyesi olmayan ülkelerde
gerekli olacak ilave düşük karbon teknolojisi yatırımı 2010 yılından
2020 yılına kadar yıllık 226 milyar dolar olarak öngörülmektedir.
Gerekli olacak ilave yatırımlar 2020 yılından 2030 yılına kadar ise
439 milyar dolar civarındadır. 64
Bu ölçümler Türkiye’deki enerji politikası tartışmaları açısından iki
önemli çıkarım sağlamaktadır. Birincisi, küresel YET sektörü henüz
arzulanan ve tahmin edilen düzeye yakın hızda büyümemektedir. Ancak
iklim krizine ilişkin beklenen küresel farkındalık, politikalar üzerinde
toplumsal baskı yarattığında bu sektörün çok daha hızlı bir büyüme
eğrisi göstermesi olasıdır. YET sanayii ümit edilen hızlı büyüme
sürecine girene kadar, Türkiye’nin kendisini konumlandırmak için
hâlâ zamanı bulunmaktadır. Göründüğü kadarıyla YET’in kaçınılmaz
büyüme süreci, iyi konumlanmış imalat ve bilgi sektörlerine sahip
ülkelere fırsatlar sunabilecektir.
İkinci çıkarım, Türkiye’nin YET’i özümseme zamanlaması ve hızıyla
ilgilidir. Ne yazık ki, küresel AR-GE ve uygulama performansının ve
yeni teknoloji yatırımlarının sunduğu tablo, yakın gelecekte karbon
salınımlarını düşürme yönünde kararlı bir küresel stratejiye işaret
etmemektedir. Bu bağlamda, Türkiye’nin karbon salınımlarını azaltma
stratejisi ile temiz enerji yatırımlarının hızı da buna göre ayarlanmalıdır.
TESPİT 12:
Enerji alanında AR-GE ve uygulama çalışmaları ile YET
yatırımlarına ayrılan küresel kaynaklar, henüz, küresel ısınmayı
2°C’yle sınırlama hedefine ulaşabilmek için yetersiz kalmaktadır.
Karbon salınım hedefleriyle ilgili beyanlar, yeterli yatırımlarla
desteklenmemektir.
2. Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..,,
***