TURGUT ÖZAL VE SÜLEYMAN DEMİREL’İN SİYASİ LİDERLİKLERİNİN BÜROKRASİ İLE İLİŞKİLER AÇISINDAN KARŞILAŞTIRILMASI BÖLÜM 2
3. SÜLEYMAN DEMİREL’İN HAYATI VE BÜROKRASİ İLE İLİŞKİLERİ
3.1. SÜLEYMAN DEMİREL VE HAYATI
Türk siyasi tarihinde Atatürk’ten sonra belki de adı en çok zikredilenlerden birisi de Süleyman Sami Demirel’dir. Defalarca iktidara bir şekilde ortak olması ya da iktidardan uzaklaştırılması Demirel’i siyasetin vazgeçilmez isimleri arasına sokmaya yetmiştir.
Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı’nın resmi internet sitesi Demirel’in hayatını bizlere şu şekilde takdim etmektedir:61
“1924’te Isparta’nın Atabey ilçesine bağlı İslamköy’de doğdu. İlköğrenimini doğduğu köyde, ortaokul ve liseyi Isparta ve Afyon’da bitirdi. Şubat 1949’da
İstanbul Teknik Üniversitesi İnşaat Fakültesi’nden mezun oldu. Aynı yıl Elektrik İşleri Etüt İdaresi’nde göreve başladı. Sulama ve elektrik konularında araştırma yapmak üzere ABD'ye gönderildi. 1954 yılında Devlet Su İşleri Barajlar Dairesi Başkanlığı’na, 1955 yılında da Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü’ne atandı. 1960–1962 yıllarında serbest müşavir ve mühendis olarak çalıştı. Orta Doğu Teknik Üniversitesinde öğretim görevlisi oldu. Siyasî yaşamına, 1962 yılında, Adalet Partisi Genel İdare Kurulu üyeliği ile başladı. 28 Kasım 1964’te bu partiye genel başkan seçilmesinin ardından, kurulmasını sağladığı ve Şubat-Ekim 1965 aylarında görev yapan koalisyon hükümetinde Başbakan Yardımcısı ve Devlet Bakanı olarak görev aldı. 10 Ekim 1965 genel seçimlerinde Isparta Milletvekili olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne girdi ve seçimlerde Adalet Partisi’nin tek başına iktidar olması üzerine Türkiye’nin 12. Başbakanı olarak hükümeti kurdu. Süleyman Demirel 4 yıl süren bu hükümetten sonra 1969, 1970, 1975, 1977
ve 1979 yıllarında 5 kez daha hükümet kurdu. 12 Eylül 1980’de gerçekleşen askerî müdahale üzerine görevden uzaklaştırıldı ve yedi yıl yasaklı olarak
siyaset dışı kaldı. 6 Eylül 1987’de yapılan halk oylaması ile siyasî yasaklar kaldırılınca Süleyman Demirel 24 Eylül 1987’de Doğru Yol Partisi Genel
Başkanlığı’na seçildi. 29 Kasım 1987’de yapılan genel seçimlerde Isparta milletvekili olarak yeniden TBMM’ye girdi. 20 Ekim 1991’de yapılan genel
seçimler sonrasında Doğru Yol Partisi ile Sosyal Demokrat Halkçı Parti’nin oluşturduğu 49. Hükümet’te başbakan olarak görev aldı. 16 Mayıs 1993’te,
Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından Türkiye’nin 9. Cumhurbaşkanı seçildi. Demirel, 16 Mayıs 2000 günü görev süresini tamamlayarak cumhurbaşkanlığı ndan ayrıldı.”
İlkokulu köyünde tamamlayan Demirel’in şehir hayatı ile tanışması, orta halli memur ve esnaf çocuklarıyla beraber okuduğu ortaokul yıllarında Isparta’da olmuş, daha sonra da parasız yatılı olarak lise yıllarını da Muğla ve Afyon’da tamamlamıştır. Öğrenim hayatı devam ederken yaz tatillerinde ailesinin işlerine yardım etmiştir.
Üniversiteyi okumak için İstanbul’a gelen Süleyman Demirel, bu süreçte okulun pansiyonunda kalmış ve derslerinde başarılı olmasının yanında vaktini iyi değerlendirerek, haftanın belli günlerinde gittiği kursla da İngilizceyi de öğrenebilmiştir. O yıllarına tanıklık edenlerce okumayı seven, yardımsever ve sorumluluk sahibi bir mizaca sahip olduğu ifade edilmektedir. Üniversite hayatı esnasında içlerine tam dâhil olmasa da Türkçü ve İslamcı gruplarla yakınlaşma ları olmuş ve bu gruplardan bazı arkadaşlıklar edinmiştir. Bunlardan bazıları denilebilecek ve sonraları Türk siyasi tarihinde önemli roller üstlenecek olan Necmettin Erbakan, Turgut Özal ve Korkut Özal’la tanışması onlarla yaklaşık olarak aynı dönemlerde ve aynı üniversitede eğitim hayatının devam etmesi ile de ilgilidir.62
Üniversiteden mezun olmadan da birkaç küçük iş tecrübesi olsa da diplomasını aldıktan sonra mühendis olarak çalıştığı ilk kurum Elektrik İşleri Etüt İdaresi’dir.
Bu arada 7 yıl nişanlı kaldığı Nazmiye Şener ile evlenmiştir. Süleyman Demirel önce Elektrik İşleri Etüt İdaresi’nde çalışırken ve daha sonra da Su işleri örgütüne bağlı Barajlar İdaresi’nin başına geçtikten sonra ABD’de ye eğitim için gitmiştir. İkinci gidişi Eisenhower bursuyla olmuş ve bu sefer eşi Nazmiye Hanım’ı da yanında da götürmüştür.63
1960 Temmuz’unda yaşı biraz da ilerlemiş olarak Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü görevini bırakıp askerlik başvurusunu Ankara’da Akköprü semtinde Ordu Donatım Yedek subay Okulu’na yapmış, aynı okulda yedek subay eğitimini birincilikle tamamladıktan sonra kıta hizmetini de yeni kurulmuş olan Devlet Planlama Teşkilatı’nda sivil olarak uzmanlık yaparak 2 yılda askerlik görevini tamamlamıştır.64
Askerden terhis olduktan sonra –ki bu tarihler siyasete atıldığı döneme rastlar Ankara’da Ulus semtinde bir iş hanında kiraladığı büroda müteahhitlik yapmaya
başlayacaktı (Turgut, 1992: 186). Bu süre zarfında ayrıca özel danışman ve temsilci olarak Morrison Knudsen isimli Amerikan firmasında çalışmıştır ki bu durumu sonraları siyasi yaşamında hem Amerikan karşıtlığı üzerine siyaset yapanlarca hem de Amerikan yanlısı denebilecek Adalet Partisi içinde ciddi eleştiri sebebi olacak ve kendisine Morrison Süleyman isminin takılmasına engel olamayacaktı.65 Bir yandan ODTÜ’de de dersler veren Demirel, sanat etkinliklerinden de kopmamaya çalışmış, mühendislik meşguliyetlerine rağmen Ankara’nın sanat ve siyasi çevrelerinin gittiği mekânlarda bulunup, seçkinlerle yakın ilişki içinde olmaya özen göstermiştir.66
27 Mayıs darbesinden sonra, darbecilerin kapattırdığı Demokrat Parti(DP), yerini Adalet Partisi(AP) ve Yeni Türkiye Partisi(YTP)’ne bırakmış ve haliyle DP’liler bu iki partiye bölünmüştü. 1962 yılında askerden terhis olan Demirel, askerlik yaptığı süre içerisinde de vaktin, imkânların, şartların müsaadesi ile ilgili olduğunu söylediği ve her zaman danıştığı ve görüştüğü arkadaşlarının çoğunun kurucularından olduğu AP ile siyaset sahnesine atılma kararını veriyor ve AP’nin ilk büyük kongresinde rekor oyla partinin Genel İdare Kuruluna seçilmişti. Böylelikle, 1960 öncesinde Türkiye’nin sulama ve baraj hamlesinde başı çeken bu ünlü DSİ eski Genel Müdürü, genç yaşta popüler bir kimlik kazanıp ve zirveye giden yolda adımlarını atmaya başlamıştı.67
1963 yılında kendisine İstanbul Belediye Başkanlığı adaylığı da teklif edilen Demirel, 1964 yılında o zamanki AP lideri Gümüşpala’nın ölümünün ardından, AP genel başkanlığına teşvik eden arkadaşlarının da etkisiyle adaylığını koymuş ve Saadettin Bilgiç’e verilen 552 oya karşı aldığı 1072 oyla AP Genel Başkanlığına seçilmiştir.68
O dönemde artan nüfusuna rağmen Türkiye, kendi yiyeceğini ve giyeceğini karşılayan az sayıda ülkelerden biri durumundaydı. Cumhuriyet döneminde ülkede 7 adet su bendi bulunurken, “Barajlar kralı” olarak adlandırılan Süleyman Demirel’in iktidarında, 56 yeni barajın da projelendirilip inşaatına geçildiği gibi baraj sayısı da 73’e çıkarılmıştı.69
a. SÜLEYMAN DEMİREL’İN BÜROKRASİ İLE İLİŞKİLERİ
Süleyman Demirel’in bürokrasi ile olan ilişkisine geçmeden önce, kendisiyle ilgili olarak şu bilgilerin bilinmesinde fayda vardır. Demirel 30 yaşında genel müdür,
40 yaşında önce parti genel başkanı, sonra başbakan olmuş; 12 seneye yaklaşan başbakanlık görevi yapmıştır. Türkiye'nin en genç genel müdürü, en genç başbakanı ve İsmet İnönü'den sonra en uzun başbakanlık yapmış kişisidir. 6 dönem Isparta Milletvekilliği yapmış, 7 sene yasaklı kalmış, 6 defa hükümetten gitmiş, 7 defa hükümet kurmuştur. Bu kısa bilgi Demirel’in siyasi ihtirasının aslında mücessem bir halinden başka bir şey değildir. Demirel iktidarı çok seven ve arzulayan bir kişiliğe sahiptir. Demirel’in cumhurbaşkanlığı döneminde görev süresinin bitimine doğru cumhurbaşkanlığı süresinin 3 yıl daha uzatılmasını öngören TC Anayasası’nın 101. maddesi ilgili değişiklik teklifi, 5 Nisan 2000 tarihinde TBMM Genel Kurulu’nda reddedilmiştir.16 Mayıs 2000 tarihinde, görevini Ahmet Necdet Sezer’e devretmek zorunda kalmıştır.70 Demirel’in, Özal’a oranla devlet işlerini daha ciddiye aldığını söyleyebiliriz 71. Ayrıca Demirel, davranış ve konuşmalarında devlet ciddiyetini de daha ön planda tutmuştur72.
Küreselleşme, Avrupa'nın bütünleşmesi ve Sovyetler Birliği'nin dağılmasından hemen sonra yeni siyasî coğrafyada Balkanlar, Kafkasya, demokrasi, pazar ekonomisi, insan hakları, daha iyi yönetim, kararlılık, yoksulluk, kalkınma, eğitim, kültür, spor, sanat, çocuklar, kadınlar, yaşlılar, özürlüler, çevre kirliliği, işsizlik, gelir dağılımını düzeltme; ulusal ve evrensel hukukun üstünlüğüne dayanan iç barış, bölgesel barış ve dünya barışı gibi konular; bilgi çağının sağladığı büyük kolaylıklardan yararlanarak evrensel olarak tartışılmaktaydı. Demirel bu tartışmalara kendisinin de katıldığını ifade etmektedir:73
“Acaba, Türkiye halkın hür iradesine dayanan seçilmiş idareleri taşımakta güçlük mü çekiyor? Meseleye böyle bakıldığı zaman: Bu kadar olup bitenden
sonra, evet, öyle olduğu doğrudur yani güçlük çekmiştir. Yani halkın hür iradesiyle kurulmuş, seçilmiş idareler dediğimiz zaman, devletin işlemesi
dediğimiz zaman, demokrasi kurallar rejimidir, kurumlar rejimidir, kavramlar rejimidir, kuralların işlemesi, iktidarların oyla gelip oyla gitmesi, kansız, kavgasız, iktidarların hilesiz el değiştirebilmesi, kurumların uyumlu çalışması, rejime sahip çıkan ve herkesin üstüne düşeni sadakatle yapması.
Bunları anlamışızdır ve tabii ki bu şartlarda karşımıza pek çok engel çıktı ve bunları da aşarak bugüne geldik. Dünya kurulduğundan beri, yerleşim
yerlerinin bulunduğu her yerde bir yöneten ve yönetilen mutlaka vardır.
Yönetenler değişebilir, yani bir kraldan kabile reisine kadar. Aile reisi bile bir yöneticidir aslında. Tabi ki yönetilenlerin rahat olması için de iyi yönetilmeleri şart. Bu, demokraside de, krallıkta da aynı şekilde olup, her şeyde, bütün sistemlerde aynıdır. İyi yönetilmenin en önemli şartı huzur yani sükûndur. Eğer ülkeyi yönetenler huzuru, sükûnu, barışı sağlayamıyorlarsa, adaletin gerçekleşmesini sağlayamıyorlarsa ve daha doğrusu, halkın mal ve can güvenliğini sağlayamıyorlarsa o ülke iyi yönetilmiyor demektir.
Aslında, yönetimlere olan düşmanca tutumun veya yönetimlere karşı çıkmanın en önemli ve aynı zamanda en kolay yolu halkın hoşnutsuz duruma getirilmesidir. Yani yönetimin karşısında olanların en kolay başvurduğu metot halkı huzursuz yapmaktır. Kısacası eğer bir ülkede kargaşa ve fetret meydana getirilebiliyorsa ve bu kontrol edilemiyorsa bunun arkasından mutlaka kural dışı olan iktidarlar geliyor, birtakım kural dışı reçetelerle, kural dışı yollara başvuruluyor ve işte o zaman ne oluyor? Ülkenin iyi yönetilmesi gerçekten çok önemli bir hadisedir. Bugün de dünyanın her tarafında olduğu gibi, iyi idare edilen ülkelerde bile iyi yönetim arayışları hala sürmektedir. İyi yönetim arayışının bu durumda bir eksiklik değil, ülke için birinci gelen bir çözüm arayışı olduğunu düşünmektedir. Vatandaş o ülkenin vatandaşı, o ülkenin insanı evvela “canım” diyor, ikinciye aldığı şey adalettir.”
Demirel’in bürokratik ilişkilerde önem verdiği husus demokrasinin hep işlerliğidir. Askerle ilişkilerinde de bu açıkça görülür ki 1971 muhtırasından sonraki hareket tarzına Demirel zamanının bürokratlarından Ali Yavuz’un vurgusu kayda değerdir 74:
“Bir kısım devlet kuruluşlarıyla siyasi teşekküllerin teşvik ve himayesiyle tehlikeli bir duruma giren sokak hareketleri karşısında kuvvet kumandanlarınca 12 Mart 1971 günü verilen muhtıra karşısında “ben sandıktan çıktım, milli irade ile geldim ancak aynı yoldan giderim” sözü yerine cumhuriyetin daha ağır bir yara almasına meydan vermeden hükümetinin istifasını vererek meclisi ve demokrasiyi kurtarmıştır.”
Askerle bu tarz ilişkisini, demokrasiyi kurtarmak olarak görmeyenler de vardır. Demirel’in bu durumda direnmemesi, askerin sivil otoriteyi takmaması neticesini de doğurmuştur. Demirel’i 1987’nin Nisan ayında, henüz hakkındaki siyaset yasağı devam ederken, Uluslararası Basın Enstitüsü Direktörü Peter Galliner’le Güniz sokaktaki evinde ziyaret eden Cemal, Demirel’in “ Bir de siviller, bazı entelektüeller askeri darbeye cesaretlendiriyor, bir de bunlar olmasa…” diye yakınmasını eleştirmiş ve Demirel’in askeri Darbeye kışkırtan sivillerden “ Demokratlar nerede? ” diye yakınmaktansa önce bu soruyu siyasetimizin başpehlivanlarından olan kendisine sorması gerektiğini söylemiştir 75.
Demirel, 12 Eylül sürecinde kendisine sorulan “ Kenan Paşa parti kurar mı? ” sorusuna “ Hayır, o hatayı yapmaz ” demiş, bunun nedeni sorulunca da
“ Siyasetçi Kenan Evren çok tartışılır, bu tartışmaların altından kalkamaz. 13 Eylül günü duran kan, 11 Eylül günü neden akıyordu? Siz o zaman Antalya Tapu Müdürü mü idiniz? , deriz ” şeklinde “ darbe yapabilmek için mi kan akmasına göz yumdunuz ” anlamına gelecek bir cümleyle Evren Paşa’ya çok ağır bir suçlama yöneltmişti.
Ancak aynı Demirel, bunları söylemesine rağmen, geçen yıllar içinde darbe liderinden bunun hesabını, akan kan ve gözyaşının hesabını sormamıştır.
Cemal, bu durumu, “asker karşısında sürekli boyun eğen bu Şark kurnazlığı, bu uysallık da Türkiye’nin ‘sivil sorunu’ dur” diyerek özetlemiştir 76.
Devlet yönetiminde Demirel, organik devlet görüşünü benimsemişti yani bürokrasiyi büyüten bir yönetim anlayışı vardı. Bu görüşe göre devletin amaçları, bireylerin amaçlarının mekanik toplamından ibaret değil, devletin bunun dışında ek ve ya farklı amaçları olabilirdi, yani devlet bireyler üzerinde ayrı bir varlık olarak görülebilirdi 77.
Bu da devletin biraz daha kutsallığı anlamına da geliyordu.
Demirel’in bürokrasisini anlamak için özellikle kendisinin ülkemizde gerçekleşen darbeler ve arkasından yapılan seçimlerle halkın tepkisine dair söylediği şu sözlere birlikte bakılabilir:78
“Bir olay var: Ülkemizde darbenin ardından seçimlerin yapılması gecikmemiş. Ancak bu seçimlerde, referandumlarda vatandaş geçmişi çok fazla irdelememiş, hep ileriye bakmıştır. Yani darbe olmuş ancak sonrasında yapılan seçimlerde ve referandumlarda halkın bir kısmının ya da tamamının sandık başına gitmeyeceği, bir şekilde reaksiyon göstereceği beklenirken, durum hiç de beklenildiği gibi olmamış. Çünkü bu ülkenin sağduyu sahibi vatandaşı geriyle uğraşmaktansa “Şundan bir an evvel kurtulup yine eski yolumuza gidelim.” gibi bir yolu tutmuş ve o yolda gitmiş. Neticede arka arkaya darbeler gelmiş, Türkiye bu darbeleri göğüslemiş ve büyük zararlar görmüş. Eğer ülkemiz bir darbe ülkesi olmasaydı şu andaki durumdan daha iyi olurdu, her şey çok daha iyi olurdu. Darbeden, darbeyi alkışlayanlar, darbeyi teşvik edenler, darbeden memnun olan ve olmayan, herkes zarar görmüş. Bunun idraki içinde olunmazsa, bundan sonra Türkiye’yi ileriye götürmek de zor olur.”
Demirel’e göre, birinci mesele halkın sıkıntılarının çözümünü, olağanüstü birtakım reçetelerde, kurallarda ve yönetim şekillerinde değil, hür iradesiyle seçtiği idarelerde aramalı ve eğer halk hür iradesiyle seçtiği idarelerden memnun değilse, o idarenin değişme zamanı gelinceye kadar beklemelidir. Değişme zamanı bir sonraki seçim dönemidir. Halk, sandığın gelmesini bekleyecek ve iradesini orada ortaya koyacak. Bu yerleştirilemediği sürece ülkede huzuru, sükûnu sağlama konusunda sıkıntılar, tüm gayretlere rağmen aşılamaz.
Demirel, bürokraside liyakate değer vermiştir. Kendisine faydalı olacağına inandığı kişilerle siyasi görüşleri uyumlu olmasa bile çalışmayı tercih edebilmiştir.
Donat bu konuyu bir köşe yazısında şu şekilde ifade etmektedir79:
“Vahit Erdem (Ak Parti, Kırıkkale Milletvekili), Turgut Özal’ın savunma Sanayi Müsteşarıydı. Özal’dan sonra Demirel, Başbakan olunca Vahit Erdem’i çağırdı: -
Başarılısın, göreve devam edeceksin.”
Burada Demirel’in bürokrasi terbiyesiyle ilgili son olarak ifade edilebilecek önemli bir not da Çekirge’nin 80 ifadeleriyle şu şekildedir:
“O günlerde Özal köşkte akşam yemekleri verirdi. Türk cumhuriyetlerinin devlet başkanları davet edilirdi. Yemek salonunda biz gazeteciler de masalara oturur, cumhurbaşkanının gelmesini beklerdik. Elbette protokol masasında Meclis Başkanı, Başbakan Demirel, Genelkurmay Başkanı, Dışişleri Bakanı gibi önemli isimler otururdu. Bütün salon oturduktan sonra Kaya Toperi kapıda anons ederdi: “Sayın Cumhurbaşkanları!!! Bu anons üzerine salondaki herkes ayağa kalkardı. Aradan yıllar geçmiş ve Özal cumhurbaşkanı olarak salona giriyor… Ama bu defa Demirel ayağa kalkıyordu. Demirel her akşam o yemeklere geldi ve Özal salona girince ayağa kalktı. Bugünün demokrasi çınarı olan Süleyman Bey, o günlerde eski müsteşarının önünde her ayağa kalktığında, demokrasi terbiyesini bir ibret olarak hafızalarımıza kazıyordu.”
4. TURGUT ÖZAL VE SÜLEYMAN DEMİREL’İN BÜROKRASİ İLE İLİŞKİLERİNİN KARŞILAŞTIRILMASI
Turgut Özal ve Süleyman Demirel, Türkiye’nin siyasi tablosunda önemli yerlere sahip olan politikacılardır. Bu iki siyasi liderin izledikleri ortak siyaset anlayışlarının yanı sıra birbirine benzemeyen çok farklı yönleri de mevcuttur. Örneğin hem Özal hem de Demirel merkez sağın temsilcileridirler. Bu ortak noktaya rağmen Özal liberal geleneğe Demirel ise devletçi geleneğe daha yakındır.
İlgili bölümde de vurgulandığı gibi Özal ve Demirel bürokrasinin içerisinden gelen iki siyasi figürdür. Bundan dolayıdır ki hem Özal hem de Demirel için rahatlıkla bürokrasiyi çok iyi tanıdıkları sonucuna varılabilir. Bürokrasiyi bu denli iyi tanımanın sonucu olarak Özal ve Demirel bürokraside kendi anlayışlarına göre bir dizi yenilikler ve iyileştirmeler yapmışlardır. Fakat Demirel bürokrasiyi Özal’dan daha iyi tanıdığı için bürokrasiyle ters düşmemeye azami özen göstermiştir. Her ikisi de Türkiye’nin kalkınma hamlesine önemli yere sahip iki siyasetçi olmuş, zamanlarında Türkiye’de hamle üstüne hamle yapmışlardır.
Ancak özellikle bürokrasi ile ilişkilerinde Demirel’in daha temkinli olduğu söylenilebilir. Çünkü Özal’ın geçmişinde hapse girme ve partisinin kapatılması yoktu fakat Demirel bu süreçleri defalarca yaşadığı için mayınlı siyaset tarlasında temkini hiç elden bırakmadı özellikle Demirel’in 28 Şubat sürecinde askere yakın durması bunu en güzel örneğidir.
Demirel ve Özal, kendi dönemlerinde siyaset ve bürokraside önemli atılımlar yapmışlardır. Merkez sağda, Demirel-Özal çizgisini dikkate aldığımızda, Süleyman Demirel iktidarında ekonomide büyük kalkınma yaşanmıştır. Demirel, Türkiye’nin en büyük imar ve inşa dönemine damgasını vurmuş liderdir.
Turgut Özal merkez sağı “ Çarıklılardan ”, “ Kasketlilerden ” şehirli, modern çizgiye taşımıştır. Özal merkez sağ çizgiyi yerel olmaktan, küresel sınırlara çıkarmış bir liderdir. Merkez sağ partiler DP’den başlayarak çoğunlukla toplumun alt gruplarından oy aldılar. DP’nin sürekli ezilenlerden, köylülerden,
AP’nin de fakir kesimden söz ettikleri görülmektedir. Merkez sağ politikaların arkasındaki destek kültürel nedenlerin yanında ekonomide büyüme politikalarının etkisiyle oluştu. Ekonomide büyüme politikaları sonucu kırsal alana da birçok vaatlerde bulunuldu. Süleyman Demirel’li DP’den itibaren merkez sağ partiler köylü kesime zenginlik, şehre göç gibi vaatlerde bulundular. Aynı zamanda muhafazakâr geleneği de takip ettikleri görülmektedir.
Süleyman Demirel’in devlet işlerinde Turgut Özal’dan daha ciddi olduğu görülmektedir. En azından görüntüde bu böyledir ve Demirel, Özal’a göre devlet işlerini daha çok ciddiye almıştır. Önceden de belirtildiği gibi Cansen bu durumu Demirel’in olaylara bir devlet adamı gözüyle bakarken Özal’ın ise bir iş adamı gözüyle bakmasıyla açıklamıştır 81. Burada hem Demirel hem de Özal için vurgulanması gereken en önemli nokta her ikisinin de devlet yönetiminde liyakate önem vermeleridir. Örneğin Özal’ın liyakate verdiği önemle ilgili bir hatırasında Korkut Özal şunları nakletmektedir: 82
“- Abim Başbakan’dı. Ziyaretine gitmiştim. Birkaç kişi abime diyordu ki efendim filanca bürokrat ile falanca bürokrat halkçı, onları alın.
Turgut Abim kızdı.
– Ne dedi?
- Bahsettiğiniz kişiler, başarılı bürokratlar. Ben adamın partisine değil, liyakatine bakarım.
Korkut Özal’ın bu hatırasından sonra Donat, Demirel’in liyakate verdiği önemi de Vahit Erdem’le Demirel arasında geçen şu hatırayla anlatmaktadır:
Vahit Erdem (Ak Parti, Kırıkkale Milletvekili), Turgut Özal’ın savunma Sanayi Müsteşarıydı. Özal’dan sonra Demirel, Başbakan olunca.. Vahit Erdem’i çağırdı:
- Başarılısın, göreve devam edeceksin.”
Devlet yönetiminde Demirel, organik devlet görüşünü benimsemişti yani bürokrasiyi büyüten bir yönetim anlayışı vardı. Bu görüşe göre devletin amaçları, bireylerin amaçlarının mekanik toplamından ibaret değil, devletin bunun dışında ek ve ya farklı amaçları olabilirdi, yani devlet bireyler üzerinde ayrı bir varlık olarak görülebilirdi 83.
Bu da devletin biraz daha kutsallığı anlamına da geliyordu. Özal ise devlet yönetiminde mekanik devlet görüşünü benimsemişti. Bürokrasiyi küçültmek en önemli hedefleri arasında olmuştu. Mekanik devlet yönetimi anlayışında devlet toplumun organik bir parçası değil, bireyler tarafından kendi ortak amaçlarına ulaşmak için yaratılan bir kavramdır. Devlet, bireyler üzerinde ayrı bir varlık olarak görülmeyip onlar için var olan bir egemenlik anlayışıdır. Devleti kutsama söz konusu değildir 84.
SONUÇ VE DEĞERLENDİRME
Siyaset bilimi araştırmaları genellikle problemli olarak kabul edilirler. Siyaset biliminin bu problemli alanında ilk göze çarpan konu ise “ Siyasi Liderlik ” konusudur.
Liderlik konusu her devlet tipi için oldukça önemli olmuştur. Bundan dolayıdır ki güçlü bir siyasi liderliğin devleti başarıya götüreceğine ve tam tersi bir durumda da yani zayıf bir siyasi liderliğin ise devleti başarısızlığa sürükleyeceğine inanılmaktadır.85 Küreselleşme ile birlikte siyasi liderliğin de tanımı değişmiştir.
Bu yeni siyasi liderliğe getirilen tanımla küreselleşmenin; bilgi, üretim, yatırım, yeni fikirler ve uluslararası otoriteyi kendi içinde barındıran yeni uluslararası ve
hatta ulus üstü liderlere ihtiyaç duyulmasına sebep olduğu ifade edilmektedir. Ayrıca küreselleşmenin ortaya çıkardığı yeni siyasi lider tipinde; uluslararası
organizasyonlarla, ülkelerin bölgesel gruplarıyla ve küresel aktörlerle uyumiçinde olmanın önemine vurgu yapılmaktadır.
Türkiye özelinde de siyasetin en önemli bileşeni hep siyasi liderlerin karar ve uygulamaları olmuştur. Hatta toplumun her alanında siyasi liderlerin öne çıkan rolleri ile siyasetin akışını alt üst edebilir oluşları, Türkiye’deki demokrasinin iddialı bir söylemle “ Siyasi Lider Demokrasisi ” olarak tanımlanmasına bile sebep olmuştur 86.
Bundan dolayıdır ki ,
Türkiye’de siyasi liderler partilerinden ve parti programlarından daha çok konuşulmuş ve ön planda olmuşlardır. Türk siyasi hayatında kendileri hakkında çok konuşulmuş ve tarihe isimlerini yazdırmış en önemli siyasi liderlerden ikisi Turgut Özal ve Süleyman Demirel’dir.
Özal bürokrasinin içinden gelmiştir fakat bürokrasinin dar kalıpları tarafından şekillenmeye müsaade etmemiştir. Özal çoğu yazar tarafından ifade edildiği gibi
bürokrasiyi yok kabul etmemiş aksine bürokrasiyi iyi tanıdığı için bürokrasiyle ters düşmeden bürokrasiyi dönüştürmeye çalışmıştır.
Özellikle bürokrasinin hantallığını gören Özal çok hızlı bir şekilde kamu reformları yapmış ve tedrici olarak bürokrasiye istediği şekli vermeye çalışmıştır.
Özal için bürokraside temel unsur liyakat ve işlevsellik olmuştur. Özal bürokrasi ile ilgili aldığı kararlarda cesur davranmıştır. Temkinden ziyade şecaati tercih etmiştir. Bu ise daha çocukken hiçbir yere bağlanmadan il il gezmesine ve ABD’den aldığı liberal bakış açısı endeksli eğitimine verilebilir.
Demirel de bürokrasinin içinden gelmiş bir liderdir. Demirel 30 yaşında genel müdür, 40 yaşında önce parti genel başkanı sonra başbakan olmuştur.
Bu süreçte 6 defa hükümetten gitmiş ve 7 defa da tekrar hükümet kurmuştur. Bundan dolayıdır ki Demirel’in bürokrasiyi çok iyi tanıdığı bir gerçektir.
Demirel’in bürokrasiyi çok iyi tanıması O’nun bürokrasiye karşı sürekli temkinli olmasını sağlamıştır. Bundan dolayıdır Demirel hiçbir zaman bürokrasiye karşı olmamıştır.
Partisinin askeri ve yargı bürokrasisinden çektiği sıkıntılar ve kendisinin de belli bir zaman aralığında yasaklı olması bu temkinin ana sebeplerindendir.
Demirel’in 28 Şubat sürecindeki özellikle de askeri ve yargı bürokrasisini destekler mahiyetteki beyanatları da bu bilinçaltının yansımasıdır.
Demirel’de sürekli bir devlet ciddiyeti vardır. Bu ise yukarıda da bahsedildiği gibi devlet kademelerinin hemen hepsinde görev yapmış olmasından ileri gelmektedir.
Demirel’in bu ciddiyetinin arkasında da devletçi geleneğin izlerini bulmak mümkündür.
Yukarıda bahsedilenler ışığında Özal millete güvendiği ve bunun sayesinde askeri ve yargı bürokrasisi gibi çoğu dengeyi görmezden geldiği ve bunları devre dışı bıraktığı söylenebilir. Demirel ise bu dengeleri hayatı boyunca hep gözetmiştir. Askerle ve yargıyla çatışmamış, her zaman orta yolu tutmuştur.
Sonuç olarak Özal ve Demirel’e bakıldığında her ikisinin de bürokrasinin içinden gelmiş olmasından dolayı devleti çok iyi tanıdıkları söylenebilir. Özal da Demirel de kendilerine Türkiye’nin kalkınmasını hedef olarak almışlardır. Özal bu kalkınmayı küresel ölçekte ele alırken Demirel bunu ülke sınırları ile sabitlemiştir.
Hem Özal için hem de Demirel için demokrasi mecburi istikamettir. Her iki lider de bu istikamette gerek tavizler vererek gerek bürokrasiyi yok sayarak ilerlemişlerdir. Her iki lider de Türkiye’yi muasır medeniyetler seviyesine çıkarmak için birikimlerini seferber etmişlerdir. Kimisi ekonomik alanda başarılı olurken kimisi de kalkınma alanında muvaffak olmuştur. Halkla mesafeleri ve yakınlıkları gerek kullandıkları dil ve gerekse kullandıkları enstrümanların farklılığına rağmen son derece özenli olmuştur.
Her iki lider de halkın unutamadığı liderler arasında yerlerini almışlardır. Buradan hareketle günümüz siyasi liderleri için her iki liderden de alınacak çok dersin olduğu muhakkaktır. Çünkü devlet ciddiyetiyle de halkla irtibat kurulabileceği gerçeği bu iki liderde ortaya konulmuştur.
Burada Özal ve Demirel bürokrasi ile ilişkileri açısından karşılaştırılmıştır. Unutulmamalıdır ki sosyal bilimler alanında yapılan her türlü karşılaştırma mutlaka ama mutlaka belli noktalarda eksik kalmak zorundadır. Çünkü insanın merkez alındığı sosyal bilimlerde karşılaştırılan kurum, ideoloji, sistem ve insanın kendisi hiçbir zaman mütekabiliyet ölçüsünde karşılaştırılamaz. Bu gerçekten hareketle Özal ve Demirel için yapılan bu karşılaştırmada da her iki şahsın geçmişleri, hayat tecrübeleri, imkân ve imkânsızlıkları, yaşadıkları devir…gibi özellikler bu iki şahıstan birisinin belli bir alanda daha önde görülmesine sebep olmuş olabilir.
Özal Türkiye’yi liberalleştiren ve dünyaya açan bir lider olarak telakki edilmekte ve anılmaktadır.
Oysa unutulmamalıdır ki Özal’ı keşfeden ve Türk siyaset sahnesine çıkaran Demirel’dir.
DİPNOTLAR;
61 http://www.tccb.gov.tr/sayfa/cumhurbaskanlarimiz/suleyman_demirel/
62 Komşuoğlu, A. (2008). Siyasal Yaşamda Bir Lider Süleyman Demirel, İstanbul: Bengi Yayınları, s. 103-108.
63 Komşuoğlu, a.g.e., s. 111-112.
64 Turgut, H. (1992). Demirel’in Dünyası I. Cilt, İstanbul: ABC ajansı Yayınları, s.177.
65 Bora, T. (2002). Amerika: “En” Batı ve “Başka” Batı. Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce: Modernleşme ve Batıcılık içinde, İstanbul, İletişim Yayınları, s.147-149,
Arat, Y. (2008). Süleyman Demirel, M.Heper ve S.Sayarı(Der.) içinde, Türkiye’de Liderler ve Demokrasi (s.101-120), İstanbul: Kitap Yayınevi, s. 101.
66 Komşuoğlu, a.g.e., s. 114.
67 Turgut, H. (1992). a.g.e., s.185-186
68 Arat, Y. (2008). a.g.m., s. 103.
69 Sarıer, İ. (1999). “Zaferden Hezimete”, Sabah, (Yazı Dizisi: 21-24 Nisan 1999), s. 16.
70 http://www.milliyet.com.tr/suleyman-demirel/
71 Çakır, R.(1994). Çiller Takiyye mi Yapıyor?. Milliyet, 12 Aralık 1994, s. 12.
72 Cansen, E. (1989). Oyunun Kuralı “Demirel ve Özal”, Hürriyet, 4 Haziran 1989, s. 4.
73 Süleyman Demirel (2012).TBMM Tutanak Hizmetleri Daire Başkanlığı, Komisyon: Darbe Kom. Giriş: 14.45 Tarih: 7/6/2012 Grup: Uyan-Selim Sayfa: 3
75 Cemal, H.(2010). Türkiye’nin Asker Sorunu, İstanbul: Doğan Kitap, s.33.
76 Cemal , a.g.e., s.27.
77 Tokatlıoğlu, M.Y. (2005). Küreselleşme ve Kamu Hizmetleri, İstanbul: Alfa Aktüel Yayınları, s.24.
78 Süleyman Demirel, (2012).TBMM Tutanak Hizmetleri Daire Başkanlığı, Komisyon: Darbe Kom. Giriş: 14.45
Tarih: 7/6/2012 Grup: Uyan-Selim Sayfa: 4
79 Donat, a.g.m.
80 Çekirge, F. (2014). Akşam Yemeklerindeki İbret. Hürriyet,
http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/26197722.asp,
Erişim Tarihi: 11.04.2014.
81 Cansen, a.g.e., s. 4.
82 Donat, a.g.m.
83 Tokatlıoğlu, a.g.e., s.24.
84 Çelebi, a.g.e., s.5.
85 Masciulli, J., Molchanov, M. A., & Knight, W. A., a.g.m.
86 Heper ve Sayarı, a.g.e., s. 8.
KAYNAKÇA
Adair J.(2005).Kışkırtıcı Liderlik-Inspiring Leadership(Çev. P. Ozaner), Ankara: Alteo Yayıncılık.
Afkhami, M. , Eisenberg, A. , Vaziri, H.(2007). Kadınlar İçin Liderlik Eğitimi El kitabı (Z. Şişman, Çev.), İstanbul: Kadın Emeğini Değerlendirme Vakfı.
Akyol, M. (2000). Beni Çok Ararsınız, Ankara: Akçağ Yayınları.
Arklan,Ü.(2006). Siyasal Liderlikte Karizma Olgusu: Recep Tayyip Erdoğan Örneğinde Teorik Ve Uygulamalı Bir Çalışma. Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü Dergisi, Sayı: 16, Konya.
Ataman,M. (2000). Özalizm: Türkiye’de Yeniden Yapılanma Teşebbüsü,” Liberal Düşünce, C.5, S. 19, ss. 53-63.
Aydın, N. (2012). Weberyen Bürokraside Liyakat Ve Türk Kamu Bürokrasisinden Bir Kesit: ‘Siyasetin Bürokrasi İronisi’. Sayıştay Dergisi, 85, 51-67.
Başaran, İ. E. (1982). Örgütsel Davranışın Yönetimi, Ankara: A.Ü. Eğitim Fakültesi Yayını.
Başaran, İ. E.(1992). Yönetimde İnsan İlişkileri(1.Basım), Ankara: Kadıoğlu Matbaası.
Binark, İ. (2008),Turgut Özal Hayatı ve Eserleri, Ankara: Turgut Özal Düşünce ve Hamle Derneği Yayınları.
Birand, M.A. ve Yalçın, S.(2001). The Özal, Bir Davanın Öyküsü, İstanbul: Doğan Kitapçılık.
Bora, T. (2002). Amerika: “En” Batı ve “Başka” Batı. Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce: Modernleşme ve Batıcılık içinde, İstanbul, İletişim Yayınları. Arat, Y. (2008).
Süleyman Demirel, M.Heper ve S.Sayarı(Der.) içinde, Türkiye’de Liderler ve Demokrasi (s.101-120), İstanbul: Kitap Yayınevi.
Cansen, E.(1989). Oyunun Kuralı “Demirel ve Özal”, Hürriyet, 4 Haziran 1989.
Cemal, H.(2004). Özal Hikayesi, İstanbul: Doğan Kitap, s.136.
Cemal, H.(2010). Türkiye’nin Asker Sorunu, İstanbul: Doğan Kitap, s.33. Tokatlıoğlu, M.Y. (2005). Küreselleşme ve Kamu Hizmetleri, İstanbul: Alfa Aktüel Yayınları.
Çakır, R. (1994). “Çiller Takiyye mi Yapıyor?”, Milliyet, 12 Aralık 1994.
Çekirge, F. (2014). Akşam Yemeklerindeki İbret. Hürriyet, http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/26197722.asp, Erişim Tarihi: 11.04.2014.
Çelebi, K. (2000). Kamu Ekonomisi Analizi Kamu Ekonomisinin Büyüklüğü Sorunu, Manisa: Emek Matbaası.
Diker, H.Ü.(2007). “Siyasal Liderlik”, http://siyasal.org/content/view/608/80/.
Donat, Y., (2005) “Bürokrasiye Dair”, http://www.sabah.com.tr/Yazarlar/donat/2005/05/04/burokrasiye_dair (ErişimTarihi : 05.03.2014)
Erol, E. (2005). Örgütsel Davranış ve Yönetim Psikolojisi, İstanbul: Beta Yayınları.
Eryılmaz, B. (2013). Bürokrasi Ve Siyaset, Bürokratik Devletten Etkin Yönetime, İstanbul: Alfa.
George, A L. and Bennett, A. (2005). Case Studies and Theory Development in the Social Sciences ,Cambridge MA: MIT Press.
Greenstein, F. (2004). The Presidential Difference: Leadership Style from FDR to George W. Bush ,Princeton NJ: Princeton University Press.
Grint, K.(2005). Leadership: Limits and Possibilities ,New York: Macmillan.
Güney, S.(2012). Liderlik, Ankara: Nobel Yayıncılık.
Heper, M. , Sayarı, S. (2008). Türkiye’de Liderler ve Demokrasi, İstanbul: Kitap Yayınevi.
Heywood, A. (2015). Siyaset, Ankara: Adres Yayıncılık.
http://trosmtr.blogspot.com.tr/2012_08_01_archive.html
http://www.aksiyon.com.tr/aksiyon/haber-5504-37-ozalin-yerli-prensi.html
http://www.milliyet.com.tr/suleyman-demirel/
http://www.tccb.gov.tr/sayfa/cumhurbaskanlarimiz/suleyman_demirel/
http://www.tccb.gov.tr/sayfa/cumhurbaskanlarimiz/turgut_ozal/
İbicioğlu, H.(1998). Türk Aile Sistemi Normlarının Üniversitede Okuyan Öğrencilerin Lider Özellikli Yetişip Yetişmemesine Etkisinin İncelenmesi ve Süleyman Demirel
Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Öğrencileri Üzerinde Bir Uygulama, Isparta: SDÜ İİB. İzmir Ticaret Odası, “ 8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın
İzmir Ticaret Odası’ndaki Konuşmaları”, 24 Aralık 1992.
Kapani, M., (2014). Politika Bilimine Giriş, Ankara: Bilgi Yayınevi.
King, A. (2002). Leaders’ Personalities and the Outcomes of Democratic Elections, New York: Oxford University Press
Koçel, T.(2010). İşletme Yöneticiliği, İstanbul: Beta Yayınevi.
Komşuoğlu, A. (2008). Siyasal Yaşamda Bir Lider Süleyman Demirel, İstanbul: Bengi Yayınları.
Konukman, E. (1991). Çağ Atlayan Türkiye 1920-1983-1990, Hazırlayan: Kutlay Doğan, Türk Basın Birliği Ankara Temsilcisi, Ankara.
Laçiner, S. (2003). Özal Dönemi Türk Dış Politikası, Türkiye’nin Dış; Ekonomik, Sosyal Ve İdari Politikaları, Ankara: Siyasal Kitabevi, s. 25-48.
Masciulli, J., Molchanov, M. A., & Knight, W. A.(2009). Political Leadership in Context.
The Ashgate Research Companion to Political Leadership, Farnham: Ashgate.
Melih, H. (1989). Şahsi Tutumlarında ve Devlet İdaresinde Demirel-Özal Karşılaştırması.
Doğru Söz, Temmuz 1989, Yıl: 14, Sayı: 161, s. 22.,Demirtepe, Ü. (1991).
Politikacılarımızın Röntgeni. Milliyet, (19-26 Ekim 1991).
Nye, J.J. (2008). The Powers to Lead, New York: Oxford University Press. Peele, G. (2005). Leadership and Politics: A Case for a Closer Relationship?,Leadership, 1, 2, 187–204
Oral, F. S. (1973). Süleyman Demirel’in Kişiliği, Ankara: Fuat Süreyya Oral Yayını.
Özkazanç, A. (1998). Türkiye’de Siyasi İktidar Tarzının Dönüşümü, Mürekkep, No:10-11.
Sarıer, İ. (1999). “Zaferden Hezimete”, Sabah, (Yazı Dizisi: 21-24 Nisan 1999), s. 16.
Süleyman Demirel (2012).TBMM Tutanak Hizmetleri Daire Başkanlığı, Komisyon: Darbe Kom. Giriş: 14.45 Tarih: 7/6/2012 Grup: Uyan-Selim.
Süleyman Demirel, (2012).TBMM Tutanak Hizmetleri Daire Başkanlığı, Komisyon: Darbe Kom. Giriş: 14.45 Tarih: 7/6/2012 Grup: Uyan-Selim.
Tolan, B. (1991). Toplum Bilimlerine Giriş, Ankara: Feryal Matbaacılık.
Tosun, K. (1990). Yönetim ve İşletme Politikası, İstanbul: İstanbul Üniversitesi İ.İ.E.Ya.,Ya. No:125.
Turgut, H. (1992). Demirel’in Dünyası I. Cilt, İstanbul: ABC ajansı Yayınları.
Tümtürk, Y. (2008)Yeni Türkiye’nin Mimarı. Ankara: Turgut Özal Düşünce ve Hamle Derneği Yayınları.
Uğur, F. (2011). Özlenen Demokrat Turgut Özal, İstanbul: Zaman Kitap.
Uluç, A. V. (2014). Liberal - Muhafazakar Siyaset ve Turgut Özal’ın Siyasi Düşüncesi. Yönetim Bilimleri Dergisi Cilt: 12, Sayı: 23, s. 107-140.
Wildavsky,A. (2006). Cultural Analysis, ed. Brendon Swedlow, Dennis Coyle, Richard Ellis, Robert Kagan and Austin Ranney ,New Brunswick: Translation.
Wright, P. (1996). Managerial Leadership, Mackays of ChathanPub., Kent.
Yalçın, A.S.(1999). Personel Yönetimi, İstanbul: Beta Basım.
Yavuz, M.H. (1997).Political Islam and the Welfare (Refah) Party in Turkey. Comparative Politics, s. 63-82.
Yıldız, M. (2008). Yüksek Lisans Tezi: Avrupa Birliğine Tam Üyelik Başvurusuna Giden Süreçte Turgut Özal’ın Yaklaşımları, Çalışmaları ve Politikası, Isparta.
Yıldız, N. (2002). Liderler, İmajlar, Medya, Ankara:Phoenix Yayınevi.
Zaleznik, A. (1992). Managers and Leaders; Are They Different, Harvard Busines Review, Mart- Nisan, s.126-132.
http://dergipark.ulakbim.gov.tr/jemsos/index
****