20 Şubat 2015 Cuma

ARAP BAHARI VE MISIR’DA YANSIMALARI 5


ARAP BAHARI VE MISIR’DA YANSIMALARI  5



2.6. CUMHURBAŞKANI’NIN SEÇİLME SÜRECİ 

Önceki anlatımlarda da belirtildiği üzere Mısır Cumhurbaşkanı Mübarek’in Arap Baharı kapsamında yapılan protestolar sonucunda iktidardan uzaklaşması ve yetkilerini Yüksek Askeri Konsey Başkanı Mareşal Muhammed Hüseyin Tantavi’ye bırakmasının ardından ülkede yeni bir döneme girilmiştir. Konsey tarafından, seçimlerin yapılması için geçici hükümetin oluşturulmasıyla süreç işlemeye başlamıştır. 


Anayasa gereği iki turlu seçim sistemine sahip olan Mısır’da 23-24 Mayıs 
2012 tarihinde birinci turu yapılan seçimler, Nasır döneminden beri sonucu belli 
olmayan ilk başkanlık seçimleri olmuştur. Devrim sonrası oluşan yeni durum, başta Müslüman Kardeşler Örgütü olmak üzere Mübarek yönetimi döneminde faaliyetleri sınırlandırılan farklı siyasi hareketlerin de önünü açmıştır. Bunun sonucu olarak da seçimlere 8’i bağımsız olmak üzere toplam 13 aday katılmış ve Cumhurbaşkanı olabilmek için yarışmışlardır.198 

198 Furkan Torlak. Tahrir’den Parlamentoya Mısır Seçimleri, SETA Araştırma Raporu, İstanbul: SETA Yayınları, 2011, s. 1. 
199 Yıldırım ve Abdülcelil, a.g.e., s. 47. 
200 Torlak, a.g.m., s. 2. 

Katılımın %46 ile düşük seviyede kaldığı birinci tur seçimleri sonucunda, 
Müslüman Kardeşler Örgütü tarafından kurulan Hürriyet ve Adalet Partisi adayı 
Muhammed Mursi %24 oy ve seçimlere bağımsız aday olarak katılan Hüsnü 
Mübarek dönemi başbakanı Ahmet Şefik ise %23 oy oranı ile en fazla oy alan iki 
aday olarak ikinci tur seçimlerine katılmaya hak kazanmışlardır. Bu turda Arap 
Birliği Genel Sekreterliği yapmış olan Amr Musa %1 ile en düşük oyu alırken 
Nasırcı söylemlere sahip Arap Milliyetçisi Hamdin Sabbahi %20 oranında oy alarak önemli bir başarı elde etmiş ancak ikinci tura kalamamıştır.199 

Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ikinci turu 16-17 Haziran 2012 tarihlerinde 
yapılmıştır. Katılımın %51 ile yine düşük olduğu seçimler sonucunda Müslüman 
Kardeşler Örgütü üyesi Muhammed Mursi, %51,73 oranında oy alarak %48,27 
oranında oy alan Ahmet Şefik’e üstünlük sağlamış ve Mısır’ın demokratik yollarla seçilmiş ilk Cumhurbaşkanı olmuştur. Böylece 3 Temmuz 2013 tarihindeki Askeri Darbeye kadar 1 Yıl 4 Gün sürecek olan Müslüman Kardeşler iktidarı da başlamıştır.200 

2.7. DEVRİM SÜRECİ VE YENİ ANAYASA HAZIRLIKLARI 

Mısır’da silahlı kuvvetler, her zaman siyasi belirlemelerden ekonomik 
belirlemelere dek uzanan geniş bir yelpazede karar verici olma rolünü üstlenebilmiş ve gün geçtikçe de bu konumunu güçlendirmiştir. Bu bağlamda uluslararası ticaret anlaşmalarının imzalanması konusunda dahi belirleyici olabilen Mısır silahlı kuvvetleri, ABD tarafından Mısır’a yapılan/yapılacak olan askeri yardımların yanında ekonomik yardımlar noktasında dahi söz sahibi olabilmiştir.201 

201 Murat Yılmaz. “Yeni Anayasa ve Demokratikleşme Paketi”, Stratejik Düşünce Dergisi, Ağustos Sayısı, Yıl: 2013, ss. 72-94. 
202 Muhammet Örtlek, Mısır’da Yeni Anayasa Referandumu: İhvan ve Darbe Anayasası’nın Karşılaştırmalı Analizi, Referandumu Destekleyenler ve Karşıtları, Uluslararası Orta Doğu Barış Araştırmaları Merkezi (International Middle East Peace Research Center-IMPR) Araştırma Raporu, İstanbul: IMPR Yayınları, 2014, s. 9 vd. 
203 Muhammet Örtlek, 25 Ocak Devrimi’nin Üçüncü Yıldönümünde Mısır, Referandumu Destekleyenler ve Karşıtları, IMPR Araştırma Raporu, İstanbul: IMPR Yayınları, 2014/a, s. 3. 
204 Murat Yılmaz, a.g.m., s. 76. 
205 Seyfi Kılıç. “Mısır’da Mursi’nin Yargılanması ve Anayasa Referandumu”, ORSAM Dergi, 06- 12 Ocak 2014, Sayı: 19, ss. 1-9. 
206 Örtlek, 25 Ocak Devriminin Üçüncü Yıldönümünde Mısır, s. 5. 

Yine Mısır’da çok güçlü bir konumda olan Anayasa Mahkemesi, 14 Haziran 
2012 tarihinde 166 bağımsız milletvekilinin vekilliğinin iptal edilmesi yönünde karar vermiş ve bu kararın da özde, parlamentonun feshedilmesi gerektiği yönünde bir karar olduğuna yönelik açıklamada bulunmuştur. 202 Bu bağlamda artık Yüksek Askeri Konsey’in (YAK) parlamentonun tüm görev ve yetkilerini üstleneceği belirtilmiş ve yeni bir anayasa oluşturulmasına yönelik de YAK tarafından bir komisyon oluşturulacağı bildirilmiştir. 203 

Ancak Muhammed Mursi, Mısır’ın yeni Cumhurbaşkanı seçilmesi ile birlikte 
YAK tarafından süreç içerisinde alınmış olan tüm kararların yeniden görüşülebilmesi ya da gözden geçirilebilmesi için parlamentoyu 9 Temmuz 2012 tarihinde toplantıya çağırmıştır.204 YAK, parlamento tarafından yapılacak olan toplantının iptal edilmesini ve kendisi tarafından alınan tüm kararlara saygı duyulmasını talep etmişse de, söz konusu edilen tarihte parlamento Meclis Başkanı Saad El-Kattani başkanlığında toplanmıştır.205 

Bu süreçte, önceki anlatımlarda yer verildiği üzere ülkenin önemli partileri 
arasında yer alan Vefd Partisi kurulacak olan yeni hükümette görev almayacağını belirtmiş ve Selefi En-Nur Partisi de, kabinede kendilerine yeterli sayıda temsil hakkı verilmediği gerekçesiyle aynı yönde açıklamada bulunmuştur.206 Aynı şekilde General Hüseyin Tantavi’nin de Savunma Bakanlığı’na atanmasını hoş karşılamayan halk, tekrar sokaklarda yer almaya başlamıştır.207 

207 Seyfi Kılıç, a.g.m., s. 3. 
208 Murat Yılmaz, a.g.m., s. 77. 
209 Torlak, a.g.m., s. 3. 
210 Ali Semin, Mısır’daki Olayların Işığında Anayasa Referandumu, BİLGESAM Araştırma Raporu, İstanbul: BİLGESAM Yayınları, 2011, s. 3. 
211 Murat Yılmaz, a.g.m., s. 78. 
212 Torlak, a.g.m., s. 4. 
213 Hasan Tahsin, Fendoğlu, “Alevilik ve Yeni Anayasa (Anayasal Perspektif)”, Malatya: İnönü Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt: 4, Sayı: 1, Yıl: 2013, s. 1-20., s. 7. 

Mursi’nin 22 Kasım 2012 tarihinde “egemenliği ve devrimi koruma” temelli 
olduğuna yönelik açıklamada bulunduğu kararname, yine halkın iki kutup şeklinde bölünmesine neden olmuş ve neticesinde halkın kendi arasında çatışmaya başlaması gündeme gelmiştir.208 İptal taleplerine karşın Mursi’nin uygulamaya koyduğu kararname, Mursi için “diktatörlük” suçlamalarında bulunulmasını beraberinde getirmiş ve neticesinde 15 Aralık 2012 tarihinde kararnamenin iptal edileceğine yönelik açıklamada bulunularak halkın sakinleştirilmesi mümkün olabilmiştir.209 

Mısır’da yeni anayasa hazırlıkları yapılması sürecinde, ülkenin saygın hukukçuları nın bir arada çalışmalarının sağlanabilmesi için “Anayasa Değişiklik Komitesi” kurulmuş ve YAK da Komite tarafından yapılacak tüm çalışmalara müdahil olacağına yönelik açıklamada bulunmuştur.210 

Bununla birlikte yeni anayasanın hazırlanması sürecinde, Mısır’da yaşayan 
tüm kesimlerin görüşlerinin temsil edilebilmesi için 100 kişiden müteakip bir 
“Teklifler Komitesi” oluşturulmuş211 ve Komite tarafından gerçekleştirilen 91 
oturumda, sivil toplum kuruluşlarından öğrenci federasyonlarına ve sendikalara 
kadar birçok kuruluşun temsil edilmesine özen gösterilmiştir.212 

Haricinde yeni anayasa hazırlıklarında halkın da birebir görüş ve önerilerinin 
alınabilmesine yönelik olarak, internet ortamında ve elektronik posta gönderilmesi yoluyla yapılan “Anayasanı Yaz Kampanyası” düzenlenmiş ve kampanyaya halk büyük ilgi göstererek, 17 binden fazla öneri göndermiştir.213 


Süreç içerisinde sol ve liberal partilerin Komite çalışmalarında yer almayı 
reddetmeleri ve özellikle de Mısır Kıpti Kilisesi temsilcisinin Komite çalışmalarını 
terk etmesi dolayısıyla, Komite işlevsiz kalma gibi bir riskle karşı karşıya 
kalmıştır.214 Bununla birlikte yeni anayasa hazırlanması çalışmalarında en büyük tartışmalardan biri de, Hürriyet ve Adalet Partisi tarafından Anayasa’nın 2. maddesi kapsamında “İslam ilkeleri anayasanın temel ilkeleridir” hükmünün yer almasına yönelik teklifi olmuştur ve bu teklife Selefiler de karşı çıkmışlardır. 215 

214 Gülden Sönmez, vd., Mısır Askeri Darbe ve İnsan Hakları İhlalleri Raporu, İstanbul: İnsan Hak ve Hürriyetleri İnsani Yardım Vakfı (İHH) Yayınları, 2013, s. 11. 
215 Fendoğlu, a.g.m., s. 8. 
216 Semin, a.g.e., s. 60. 

Bu tartışmalı sürecin sonunda hazırlanmış olan Anayasa taslağı 15 ve 22 Aralık tarihlerinde iki aşamalı olarak referanduma sunulmuştur. Katılım oranının 
%32,9 ile oldukça düşük olduğu referandum sonucunda %63,8 oranındaki evet oyu ile kabul edilen yeni anayasa, Cumhurbaşkanı Mursi’nin onayıyla yürürlüğe 
girmiştir.216 


ÜÇÜNCÜ BÖLÜM 

ARAP BAHARI VE YANSIMALARI 

3.1. ARAP BAHARI TANIMLAMASININ ANLAMI 

“Arap Baharı (Arab Spring)” tanımlamasının yapılmasından önce, bu kapsamda süreç içerisinde söz konusu edilecek olan Arap halk hareketlerinin, belki de sadece başladığı nokta olan Tunus’la sınırlı kalacağı düşünülmekteydi. Bundan dolayı da bu hareketler, başlangıç itibariyle “Yasemin Hareketi” olarak adlandırılmış, ancak ayaklanmalar bu nokta ile sınırlı kalmamış ve bir anlamda “Domino Etkisi” bağlamında Mısır ve Libya’ya sıçrayarak etki alanını genişletmiştir. 

“Yasemin Devrimi” tanımlaması; Arap Baharı’nın başlamasına neden olan 
Tunuslu Muhammed Buazizi’nin öldürülmesi ile birlikte baş gösteren halk 
hareketlerinde, “polisin şiddet uygulamasına karşın halk polise yasemin versin” 
yönünde yaklaşımlar sergileyen Tunuslu gazetecilerin bu yöndeki ifadesi 
doğrultusunda kullanılmaya başlanan bir tanımlamayı ifade etmektedir.217 

217 Ufuk Ulutaş ve Furkan Torlak, Devrimden Demokrasiye Tunus’un Seçimi, SETA Analiz Raporu, İstanbul: SETA Yayınları, 2011, s. 7. 
218 Adnan Çimen, “Yasemin Devrimi Sonrası, Mavi Kapı ve Pencereli Beyaz Evler Ülkesinde 6 Gün: 02.06.2013-07.06.2013 Tunus Ziyareti İzlenimleri”, İstanbul: İdarecinin Sesi Dergisi, Yıl: 2013, Mayıs-Haziran Dönemi, s. 88 – 93. 

Bu doğrultuda Tunus’ta başlamış olan halk hareketleri; bir anlamda Tunus’un 
simgesi haline gelmiş olan yasemin çiçekleri ile özdeşleştirilmiş ve bu yaklaşım, 
özellikle de sosyal paylaşım ağları vasıtasıyla genel olarak kullanılan ve belirtildiği üzere sembolleştirilen bir tanımlama haline gelmiştir.218 

Sonuç itibariyle de Arap Baharı, Yasemin Devrimi olarak nitelendirilen halk 
hareketlerinin genel olarak Arap halk hareketleri olarak yayılmaya başlaması ile 
birlikte kullanılan tanımlamayı ifade etmektedir.219 Bunun dışında ilgili literatür 
incelendiğinde de görülmektedir ki; bazı yazarlara göre “Arap Baharı” tanımlaması, aynı yöndeki hareketleri içeren “Prag Baharı” tanımlamasına uyarlanarak kullanılmaya başlanan bir tanımlamadır.220 

219 Ulutaş ve Torlak, a.g.m., s. 9. 
220 Mithat Bereket, “Arap Baharı mı, ABD Kışı mı?”, İstanbul: Khas Pusula Akademi Dergisi, Yıl: 2013, Sayı: 3, s. 20-23. 
221 Bengül Salman-Bolat, “Fransız İnkılâbı’nın Türk Modernleşme Sürecine Etkileri”, Ankara: Gazi Üniversitesi Kırşehir Eğitim Fakültesi Dergisi, Cilt: 6, Sayı: 1, s. 149-167. 
222 Örtlek, 25 Ocak Devrimi, s. 3. 
223 Ayrıntılı bilgi için bakınız: Birecikli, Amerika’nın Kuruluşu, s. 87. 

Farklı birçok başka tanımlama ile karşılanabilmekle birlikte “devrim” 
kavramı; genel olarak kitle halindeki bir toplumsal hareketi içeren ve mevcut rejimin değiştirilmesinin amaçlandığı ve neticesinde de bu amacın gerçekleştirilebildiği, yani yeni yönetimin uygulanmaya başlandığı bir politik değişim süreci olarak tanımlanabilmektedir.221 

Tarihsel süreç içerisinde devrimlerin sonrasında rejim değişikliği yapılmış ve 
halkın yönetim şeklinin değiştirilmesine yönelik talepleri uygulamaya konulmuştur. Bu taleplerin uygulanması süreci–yine devrim kavramının niteliği gereği–iktidar ve mülkiyet bağlamındaki yapıların da el değiştirmesini beraberinde getirmiştir.222 

Devrim kavramı, söz konusu edilen bu nitelikleri itibariyle “darbe” 
kavramından farklılık arz etmektedir ki; bu farklılık da darbelerin silahlı kuvvetler kapsamında, devrimlerin ise gücünü halktan alıyor olmasında yatmaktadır. Bu bağlamda halk hareketleri, ayaklanmalar, protestolar vb. şeklinde halkın ana aktör olduğu hareketler şeklinde başlayan devrim süreci, gücünü halktan aldığı için meşruluğu tartışılmayan bir yapıyı ifade etmektedir.223 

Bu belirlemeler çerçevesinde, günümüz itibariyle Orta Doğu’da yaşanan 
gelişmeler de devrim niteliğindeki halk hareketleri olarak değerlendirilmektedir. 
Ancak bu niteliği bugün için bozan tek unsur, Suriye’de henüz rejim değişikliğinin gerçekleşmemiş olmasıdır. Eğer bu süreçte Suriye’de bir rejim değişikliği gündeme gelmiş olursa, Arap Baharı kapsamındaki tüm gelişmelerin neticesinde devrimle sonuçlandığı söylenebilecektir.224 

224 Kibaroğlu, a.g.m., s. 18. 
225 Kibaroğlu, a.g.m., s. 29. 
226 Ayrıntılı bilgi için bakınız: İsmail Numan Telci. Ürdün’ün Gel(e)meyen Baharı: Arap Uyanışı ve Ürdün, ORSAM Araştırma Raporu, İstanbul: ORSAM Yayınları, 2013. 
227 Bereket, a.g.m., s. 23. 

Bu belirlemeler haricinde Orta Doğu’da yaşanan halk hareketleri için, genel 
olarak uluslararası platformda dahi devrim tanımlamasının kullanılmadığı 
görülmektedir. Bu durumun temel nedeni ise, sürecin henüz tamamlanmamış olması olarak ifade edilebilmektedir. Bununla birlikte eğer süreç ya da durum için devrim nitelendirilmesinin yaygın olarak kullanılmaya başlanması söz konusu olursa; halkın da çaba göstermekten vazgeçeceği düşünülmekte ve halkın direnecek gücü kendisinde bulmaya devam etmesi adına, her daim tazeliği ve yeniliği ifade eden “bahar” tanımlamasının kullanılmasına devam edilmektedir.225 

“Arap Baharı” sürecinin, uluslararası literatürde “Arap Uyanışı” şeklinde 
ifade edildiği de görülmektedir. Bu bağlamda Orta Doğu uzmanı ve muhabir – 
gazeteci Robert Fisk “Arap Baharı” tanımlamasının kullanılmasının yerinde 
olmadığını ve “Arap Uyanışı” ifadesinin durumu daha net ortaya koyduğunu 
belirtmektedir. Zira Fisk’e göre; söz konusu hareketler Arap halkının uyanışını ve başkaldırısını temsil etmekte ve bugüne dek kendilerine yapılanları artık fark etmiş olmalarını göstermektedir.226 

Halk durumu yeni fark ettiğinden değil, daha çok tepkisini yeni ortaya 
koymaya başladığından “Arap Baharı” kendisini ortaya koymaya başlamıştır 
savunusunda olan yazarlara göre de; Arap Baharı süreci, ABD ve ona yakın çevreler tarafından ortaya konulmaya başlanan politikalardan başka bir şey değildir.227 

Bu bağlamda söz konusu edilen savunulara göre de Arap Baharı; ABD tarafından organize edilen hareketlerdir ve Libya’da iç çatışmanın başlamasında otonomi taleplerine, Mısır’da Tahrir Meydanı’nda şeriat yasalarının esas alınması 
çağrısında bulunan halktan Suriye’de hâlihazırda yaşanmakta olanlara dek her şey, Orta Doğu’da bahar niteliğinde başlatılan bu hareketlerin süreç içerisinde kışa dönmesi umuduyla ya da beklentisiyle gerçekleştirilmiştir ve dahi gerçekleştirilmeye devam etmektedir.228 

228 Bereket, a.g.m., s. 23. 
229 Erkan Avcı, Arap Baharında Sosyal Medya Rüzgârı, Kocaeli: Kocaeli Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Ana Bilim Dalı Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, 2012, s. 39. 
230 Mehmet Emin Babacan, İrfan Haşlak ve İsmail Hira. “Sosyal Medya ve Arap Baharı”, Sakarya: Sakarya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Yıl: 2011, Sayı: 3, s. 63-92. 
231 Aynur Erdoğan, Arap Baharı, DÜBAM Yuvarlak Masa Toplantı Raporu, İstanbul: DÜBAM Yayınları, Ekim 2011, s. 21. 

Bilindiği üzere Arap Baharı’nın bu denli etkili olmasının en önemli 
nedenlerinden birisi de, halkın sosyal medya üzerinden örgütlenme yoluna gitmiş olmasıdır. Bu bağlamda da Orta Doğu’da söz konusu olan bu hareketler, aynı zamanda “Twitter Devrimi” ve/veya “Facebook Devrimi” olarak da nitelendirilmiş ve bu yönüyle de hareketlerin sosyal medya araçları kullanılması temelinde örgütlü hareketler haline getirildiğine vurgu yapılmak istenmiştir.229 

Bununla birlikte mutlaka ki Arap Baharı’nın salt sosyal medya temelli olarak 
güçlenen bir hareketi içermediği söylenebilir. Zira tarihsel süreç içerisindeki 
örnekleri değerlendirildiğinde, yani sosyal medya destekli olmamasına karşın çok daha geniş bir alana yayılan ve çok daha büyük etkilerle kendisini ortaya koyabilen halk hareketlerinden bahsedilmesi olasıdır.230 

Arap Baharı olarak nitelendirilen sürecin bir başka tanımlaması da, 
“Wikileaks Devrimi”dir. Zira özellikle Wikileaks belgelerinin, Tunus başta olmak 
üzere birçok Arap ülkesindeki iktidarların bir anlamda gerçek yüzlerini açığa 
çıkarmış olması, Orta Doğu halklarının da konuyu farklı bir gözle görebilmelerini 
sağlamıştır denilebilir. Bununla birlikte bilinmektedir ki; Wikileaks belgeleri de Arap Baharı süreci için sadece tek bir etmendir ve mutlaka ki diğer etmenler gibi tek başına yeterli olması söz konusu değildir.231 

Sonuç itibariyle; belirtilen tanımlamalar/nitelendirmeler kapsamında “Arap 
Baharı”, “Arap Devrimleri”, “Arap Uyanışı”, “Arap Ayaklanmaları”, “Arap 
İsyanları”, “Arap Protestoları, “Arap Halk Hareketleri”, “Sosyal Medya Devrimleri”, “Wikileaks Devrimi” ya da herhangi bir başka nitelendirmeyle karşılansa dahi söz konusu olan halk hareketleri, tarihe tanıklık ettiğimiz bugünlerde dahi etkisini sürdürmeye devam etmektedir ve görünen o ki, süreç içerisinde de dünya tarihine yön vermeye devam edecektir. 

3.2. ARAP BAHARI’NIN NEDENLERİ 

Arap Baharı, nedenleri bağlamında çok geniş kapsamlı bir olguyu ifade 
etmekle birlikte, aşağıda verilen alt başlıklar ve biri diğerinin nedeni ya da sonucu niteliğinde olan belirlemeler çerçevesinde incelenebilmektedir. 

3.2.1. Tarihsel Nedenler 

Arap Baharı’nın tarihsel nedenleri bağlamındaki değerlendirmeler ve 
belirlemeler, aşağıda verilen alt maddeler kapsamında incelenebilmektedir; 

. Orta Doğu’da hâlihazırda mevcudiyetlerini devam ettiren devletler, 
Osmanlı Devleti hâkimiyetinin sona ermesi ile birlikte ve özellikle de 
Birinci Dünya Savaşı’nın sona ermesinin ardından bağımsızlıklarını 
kazanmış devletlerdir. Bununla birlikte söz konusu kapsamda 
değerlendirilen devletler, bilakis kendi bağımsızlık mücadeleleri 
bağlamında değil, bir anlamda Avrupa ülkelerinin ya da “Batı’nın lütfu”232 
ile ve gizli bazı anlaşmalar çerçevesinde bağımsızlıklarını elde etmiş 
devletlerdir demek yanlış olmayacaktır. Belirtilen bu belirleme 
doğrultusunda Arap Baharı; Arap halklarının geçmişte Batı tarafından 
bastırılmış olan bağımsızlık duygusunun, bugün mücadele ile elde 
edilmesi isteminin bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır yaklaşımını ifade 
etmektedir.233 
. Orta Doğu’da yaşayan Arap halklarının, özellikle 1900’lü yıllar ile birlikte 
Batı hegemonyası altında yaşamaya maruz bırakılmaları ve bu doğrultuda da bir anlamda Batı ülkeleri tarafından aldatılmış, aşağılanmış ve kandırılmış olmaları, günümüz itibariyle sadece kendi yöneticilerine ya da rejimlerine değil, genel anlamda Batı’ya bir başkaldırış olarak kendisini ortaya koymaya başlamıştır.234 

232 Güler, a.g.e., s. 211. 
233 Akbaş, a.g.m., s. 61. 

. İsrail’in her dönemde ABD destekli politikalar bağlamında kendisini 
bölgenin kolluk kuvveti olarak görmesi ve Arap Dünyası’nın, 1948 
yılından itibaren İsrail ile yaptığı tüm savaşları yitirmiş olması, Arap 
halklarının bu nokta itibariyle de artık patlama noktasına geldiğini 
göstermektedir.235 
. İsrail ile söz konusu olan bu yöndeki ilişkilere karşın, tarihsel süreç 
içerisinde Mısır Devlet Başkanı Cemal Abdül Nasır haricinde bir anlamda 
İsrail’e kafa tutan bir başka liderin olmaması, yine aynı temelde Arap 
halklarının konuya tepkilerini ortaya koymak bağlamında hareket 
etmelerine neden olmuştur.236 

234 Barış Doster, Arap Baharı’ndan Demokrasi Beklemek, ORSAM Araştırma Raporu, İstanbul: ORSAM Yayınları, 2013, s. 12. 
235 Erkan Avcı. Arap Baharı’nda İsrail’in Tutumu ve İslamofobi Endüstrisi, Kocaeli: Kocaeli Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Ana Bilim Dalı Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, 2012, s. 66. 
236 Akbaş, a.g.m., s. 62. 
237 Veysel Ayhan, Arap Baharı: İnsanlar, Devrimler ve Değişim, Bursa: Marmara Kitap Merkezi (MKM) Yayınları, 2012, s. 17 vd. 

3.2.2. Sosyal Nedenler 

Arap Baharı’nın sosyal nedenleri bağlamındaki değerlendirmeler ve belirlemeler, aşağıda verilen alt maddeler kapsamında incelenebilmektedir; 

. Arap halklarının tarihsel süreç içerisinde, birçok başka nedenden ötürü 
ezilmiş halklar olduğu ve bu doğrultuda da temelde insan hakları olmak 
üzere birçok temel hak ve özgürlüklerinden mahrum kaldıkları/mahrum 
bırakıldıkları bilinmektedir.237 Bu bağlamda Arap halkları, hiçbir zaman 
Batı ülkelerindeki bireylerle eşit koşullara sahip olmamışlar/olamamışlar 
ve insanca yaşama koşulları bile iktidarları tarafından kendilerinden 
esirgenmiştir.238 Böylesi sosyal şartlar doğrultusunda yaşamak zorunda 
bırakılan Arap halkları, belirtilen birçok başka nedenle de desteklenmesi 
doğrultusunda Arap Baharı noktasında halk hareketlerini başlatmışlardır. 
. Orta Doğu’da söz konusu edilen bu nedenler kapsamında süreç içerisinde 
rejim değişikliği yapılmasını öngören birçok darbe girişimi ya da darbe 
gerçekleştirilmiş olsa da, neticesinde bunların hiçbirinden bir netice 
alınamamıştır. Bu doğrultuda da artık Arap halkları, darbelerin de kesin 
sonuç vermediğinin ayrımına varmış ve darbeden daha kapsamlı ve etkili 
olması nedeniyle devrimler noktasında hareket etmeyi uygun görerek bu 
doğrultuda hareket etmiştir.239 
. Arap halklarının demokrasiden uzak ve baskıcı yönetim anlayışları ile 
idare edilmesi neticesinde, kendi adlarına artık bu duruma bir son vermek 
isteminde olmaları Arap Baharı’nı beraberinde getirmiştir.240 
. Orta Doğu’da söz konusu olan hızlı nüfus artışı nedeniyle; işsizlik, halkın 
refah düzeyinin düşmesi vb. temelli ekonomik yetersizlikler ya da sosyoekonomik nedenler Arap Baharı’nı beraberinde getirmiştir.241 
. İnsanların sosyal yaşama yönelik birçok haklarının ellerinden alınmış 
olması ve bu bağlamda da büyük bir çoğunluğun yoksunluk ve yoksulluk 
içerisinde yaşamaya mahkûm edilmeleri Arap Baharı’nı beraberinde 
getirmiştir.242 


238 Eda Kılıç vd., a.g.e., s. 23 vd. 
239 Ayhan. Arap Baharı, s. 18 vd. 
240 Eda Kılıç vd., a.g.e., s. 24. 
241 Eda Kılıç vd., a.g.e., s. 25. 
242 Doster, a.g.m., s. 13 


6.CI BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,

***

ARAP BAHARI VE MISIR’DA YANSIMALARI 4

ARAP BAHARI VE MISIR’DA YANSIMALARI  4



Körfez ülkelerinin 20. yüzyıl boyunca Orta Doğu siyasetlerini belirleyen bazı 
temel parametreler bulunmaktadır. Bunların başında ulusal bütünlüklerinin 
sağlanması, İran’dan algıladıkları güvenlik tehdidi ve mezhepsel tehdit, mevcut 
siyasal rejimleri devam ettirebilme kaygısı, geleneksel toplumsal ve siyasal yapının muhafaza edilmesi, bölgedeki modernist ve seküler rejimleri ötekileştir me, enerji piyasasının güvenlik ve istikrarı ve Soğuk Savaş siyaseti bağlamında Batı’yla geliştirilen derin stratejik ilişkiler gelmiştir. Varlıklarını tehdit eden bu parametreler nedeniyle Körfez ülkeleri bir taraftan kendi aralarında birlikler oluşturmaya çalışırken diğer yandan da Batı ülkelerine yakınlık gösterme gayreti içerisinde olmuşlardır.165 

Bunların sonucu olarak Körfez ülkeleri her zaman, mevcut siyasal rejimlerinin bir garantisi olarak gördükleri Batılı büyük devletlerle iyi ilişkiler içerisinde olmayı önemsemişler ve bu ortaklıklarını koruma yönünde bir siyaset izlemek adına hareket etmişlerdir. Neticesinde iki kutuplu dünya düzeninin etkisi ile de Körfez ülkeleri, SSCB ve yandaş ülkelerin devrimci ve değişim gereksinimine vurgu yapan söylemlerine karşın Batılı ülkelerle iyi ilişkiler içerisinde olarak,söz konusu edilen bu ülkeleri karşılarına almışlardır.166 

Körfez ülkelerinin temel dış politikası her zaman için, “Geleneksel – İslami” 
sosyal yapının hem ülkesel hem de bölgesel bazda hâkim kılınması olarak ifade 
edilmiştir. “Geleneksel Bedevi İslamı” olarak nitelendirilen İslamcılık anlayışları 
doğrultusunda Körfez ülkeleri, statükocu ve değişim karşıtı yaklaşımlar sergilemeyi dış politikalarının temel amaçları arasında değerlendirmişlerdir.167 
Zira bu ülkelerde İslamiyet, hem kültürel ve sosyal yaşamın düzenlenmesi 
bağlamında dini hükümlerin esas alınması gerektiği hem de siyasi yaşam anlamında devlet yönetiminin yine dini hükümler çerçevesinde sağlanması gerektiği yönündeki bir anlam çerçevesinde değerlendirilmektedir. Bundan dolayı Körfez ülkelerinde demokratik rejimi temel alan yaklaşımlar, gayri İslami bulunmakta ve reddedilmektedir. Böylece temel hak ve düşünceler bağlamındaki talepler İslam karşıtlığı olarak değerlendirilebilmekte ve bu şekilde bastırılabilmektedir.168 

168 Kışlakçı, a.g.e., s. 124. 
169 Ataman ve Demir, a.g.m., s. 7. 
170 Yalçıner, a.g.e., s. 39. 

21. yüzyılın ilk önemli olayı ve uluslararası ilişkiler tarihi açısından yüzyılın 
başlangıcı olarak kabul edilen 11 Eylül 2001 Saldırılarından sonra Batı dünyasında, Suudi Arabistan başta olmak üzere Körfez ülkelerine yönelik olumsuz bir algı oluşmuş ve bu doğrultuda bir tutum takınılmıştır. Usame bin Ladin başta olmak üzere El-Kaide’nin önemli kişilerinin pek çoğunun Körfez kökenli olması, dolayısıyla Batıda İslam dini ve Müslümanlara yönelik daha olumsuz bir algının hâkim olmaya başlaması, Körfez ülkelerinin toplumsal ve siyasal yapılarının sorgulanmasını beraberinde getirmiştir.169 

Geçen yüzyılın sonlarında ve yeni yüzyılın başlarında meydana gelen bazı 
önemli küresel ve bölgesel gelişmelerden dolayı Körfez ülkeleri ve Mısır, yeni 
yüzyılda iç ve dış politikalarını yeniden yapılandırmak zorunda kalmışlardır. Bu 
gelişmelerden bazıları Körfez ülkeleri için olumlu adımlar atılmasını sağlarken, 
bazıları ise olumsuz durumlar ortaya çıkarmıştır. Bu gelişmelerden birincisi, iki 
kutuplu dünya sisteminin yıkılması ve Soğuk Savaş siyasetinin sona ermesi 
olmuştur.170 

Dünya sisteminin yeniden yapılandırılmasından sonra Körfez ülkeleri; Batı’ya olan bağımlılığını azaltma çabasına girişmiş, yeni yüzyılla birlikte bölge 
ülkeleriyle ve Doğu’daki küresel güçlerle de ilişkilerini geliştirerek dış politikalarını çeşitlendirme imkânına kavuşmuşlardır. Bu bağlamda en başarılı iki örnek Şeyh Hamad liderliğindeki Katar ile Kral Abdullah liderliğindeki Suudi Arabistan olmuştur. Her iki lider ve ülke de etkin birer bölgesel aktör haline gelmiş, diğer Körfez ülkeleri de artan karşılıklı bağımlılık ve çeşitlendirme ile birlikte uluslararası politikada daha aktif olmaya başlamışlardır.171 

171 Arı, a.g.e., s. 24. 
172 Ataman ve Demir, a.g.m., s. 8. 
173 Davutoğlu, a.g.e., s. 19. 
174 Kibaroğlu, a.g.m., s. 21. 

Dönem itibariyle Körfez ülkelerinin ve Mısır’ın dış politikalarını belirleyen en önemli etmenlerin başında enerji piyasasının durumu gelmektedir. Doğal 
kaynaklarına bağımlı bu ülkeler enerji pazarının, dolayısıyla petrol ve doğalgaz boru hatlarının istikrar ve güvenliğine de bağımlı durumdadır. Petrol ve doğalgaz piyasasının istikrarı ve enerji boru hatları, 20. yüzyılda olduğu gibi yeni yüzyılda da bu ülkelerin izledikleri dış politikanın temel parametrelerinden biri olmaya devam etmektedir. 172 

Körfez ülkelerinin ve Mısır’ın dış politikalarını belirleyen temel hususlardan 
bir diğeri de, bölgede nükleer enerjinin ve silahların üretilmesi sorunudur. Körfez ülkeleri, bölgesel statükonun ve istikrarın devamı için bölge ülkelerinin nükleer silah üretmesine karşı çıkmaktadır.173 

Nükleer silahlanmanın olduğu bir bölgede istikrarın sağlanması çok zor ve 
birbirine düşman iki ülkenin–İsrail ile İran–silahlanma yarışı devam ederken diğer ülkelerin de nükleer silahlanmayı reddetmesi neredeyse imkânsızdır. Bundan dolayı Körfez ülkeleri, bir taraftan İran’ın nükleer silah üretmesini doğrudan bir tehdit olarak algılayıp buna karşı çıkmakta ve diğer taraftan da İsrail’in elindeki silahların bölgesel bir tehdit oluşturmasından dolayı imha edilmesini savunmaktadır.174 

2.4. MISIR’DA HALK AYAKLANMALARININ GEÇMİŞİ 

Arap Baharı bağlamında ve 2011 yılı itibariyle Orta Doğu’da bir anlamda 
değişim rüzgârlarının yaşanmaya başlaması, halk ayaklanmaları ve protestoların 
birdenbire mi ortaya çıktığı, yoksa temellerinin çok daha derinlerde mi yer aldığı 
tartışmalarını beraberinde getirmiştir. Bu bağlamda konu Mısır özelinde 
değerlendirildiğinde görülmektedir ki; Mısır’daki değişim süreci, geçmiş dönemlere dek uzanan bir “protesto kültürü” temelinde şekillenmiştir.175 Zira Mısır, sadece 1998 ve 2004 yılları arasında 1.000’in üzerinde toplumsal protesto hareketlerine sahne olmuş ve bu sosyal hareketler, daha sonraki dönemlerde çıkan ayaklanmalara ve yeni siyasi reformlara yönelik taleplere zemin hazırlamıştır.176 

175 Yalçıner, a.g.e., s. 67. 
176 Dijalili ve Kellner, a.g.e., s. 71. 
177 Telci, Devrim Sonrası Mısır, s. 98. 
178 Kılınç, a.g.e., s. 21. 
179 Yalçıner, a.g.e., s. 56. 

Mısır’da ilk toplumsal hareketler, 1990’lı yıllarla birlikte Hüsnü Mübarek 
Rejimine karşıt gösteriler şeklinde kendisini ortaya koymaya başlamıştır. Zira 
Mübarek’in tekrar Cumhurbaşkanı olmasını istemeyen farklı kesimden katılımcılar, protesto gösterileri için meydanlara çıkmışlardır. 2000’li yıllar itibariyle de çok daha güçlü söylemlerle toplumsal hareketler içerisinde yer almaya başlayan Mısır halkı, reform çağrısı yapmaya başlamıştır.177 

ABD’nin 2003 yılında Irak’ı işgal etmesi üzerine Mısırlılar yeniden sokaklara 
dökülmüş; 2004 yılı itibariyle de Mısırlı bazı avukatlar tarafından temelleri atılmış olan Kifaye (Yeter) Hareketinin koordine ettiği ve değişik meslek gruplarında yer alanların da katılımı ile gerçekleştirilmeye başlanan gösterilerle durum farklı bir boyut kazanmaya başlamıştır.178 

2005 Mısır Seçimlerinde Kifaye Hareketinin Mısır halkını oy kullanmamaya 
davet etmesi ise, Hüsnü Mübarek’e olan tepkilerin son noktaya gelmesi olarak 
değerlendirilmektedir. Harekete ismini veren “yeter” sloganı doğrultusunda Mısır halkı, hem Mübarek yönetimine hem de son elli yıldan beri maruz bırakıldığı totaliter rejimlere karşı bir başkaldırı hareketi içerisinde olduğunu ifade etmek istemiştir.179 
Tüm bu başkaldırı gösterilerine karşın Mısır’da ekonomik ve siyasi alanda 
birtakım yasal düzenlemelerde bulunulması adına hareket edilmişse de, bu 
düzenlemeler halk tarafından yeterli bulunmamış ve neticesinde 2008 yılında “6 
Nisan Gençlik Hareketi” kapsamında gençlerin oluşturduğu gruplar protestolarda daha önemli roller üstlenmeye başlamışlardır.180 

180 Yalçıner, a.g.e., s. 63. 
181 Kılınç, a.g.e., s. 38. 
182 Ilan Pappe, Orta Doğu’yu Anlamak, Çeviren: Gül Atmaca, İstanbul, NTV Yayınları, 2009, s. 88. 

2010 yılında savaş suçlarının protesto edilmesi için yine Kifaye Hareketi 
kapsamında gösteriler düzenlenmiştir. Mübarek Yönetimi sınırlı olmakla birlikte bu gösterilerde İsrail ve ABD karşıtı sloganlar atılmasına göz yummak zorunda 
kalmıştır. Bu gösteriler Arap Baharı ile birlikte büyüyerek ve gelişerek Mübarek 
İktidarının sonunu getiren protestoların zeminini hazırlamıştır. Nihayet Ocak 2011 Devrimi ile Mısır’da, muhalif partiler daha aktif bir pozisyona sahip olmaya 
başlamışlardır.181 


2.5. 25 OCAK DEVRİMİ VE MISIR’DAKİ GELİŞMELER 

2.5.1. Mısır’da Halk Devrimi’ne Giden Süreç 

17 Aralık 2010 tarihinde aslında mühendis olan ama iş bulamadığı için seyyar 
satıcılık yapmak zorunda kalan 27 yaşındaki Tunuslu bir gencin yönetime karşı isyan ederek kendini yakmasıyla başlayan Arap Baharı; süreç içerisinde Mısır’a da sıçramıştır. Ayaklanmaların sebepleri arasında; ülkeleri yönetenlerin sürekli iktidarda kalmak isteyip bu yönde mücadele etmeleri, ekonomik alanda gerekli iyileştirmelerin yapılmaması, işsiz kesimin çoğalması, yönetim alanındaki yolsuzlukların artması ve dış güçlerin müdahalelerini sayabiliriz.182 

Arap Baharı sürecinden çok önce 2000 ve 2002 yıllarında Mısır’da İsrail’in 
Filistin’e karşı yaptığı saldırılar büyük katılımlı protesto gösterileri ile kınanmıştır. Yine önceki anlatımlarda da yer verildiği üzere, Mısır uzun yıllar olağanüstü hal yasaları ile yönetilmiş ve rejime bağlı güvenlik güçleri, olağanüstü hal yasalarını dayanak kabul ederek halka şiddet uygulamışlardır. Buna örnek olarak 7 Haziran 2010 tarihinde Halid Said isimli Mısırlı bir gencin, polisler tarafından yapılan 

işkence neticesinde öldürülmesi gösterilebilir. Bu olay Mübarek’in kötü yönetiminin göstergelerinden biri olmuş ve geniş kitlelerin katılımıyla sessiz direniş eylemi adı verilen organizasyonlarla protesto edilmiştir.183 

183 Ramazan Özey, Dünya Denkleminde Orta Doğu Coğrafyası: Ülkeler-İnsanlar-Sorunlar, İstanbul: Aktif Yayınları, 2013, s. 196. 
184 Yalçıner, a.g.e., s. 76. 
185 Pappe, a.g.e., s. 71. 

Belirtilen ve benzeri birçok hukuksuzlukların ve haksızlıkların yaşandığı 
Mısır’da 25 Ocak 2011 tarihinde sonraları Halk Devrimi adını alan protestolar 
başlamıştır. Siyasi, ekonomik ve sosyal alanda önemli değişiklik talepleriyle Tahrir Meydanı’nda bir araya gelen farklı kesimlerin oluşturduğu büyük kitleler, Mübarek Rejimini devirmek için harekete geçmişlerdir. 18 gün süren bu protesto süreci, Hüsnü Mübarek’in 11 Şubat 2011 tarihinde görevini bırakmasıyla sonuçlanmıştır.184 

Bu belirlemeler çerçevesinde, Mısır’da protestoların ortaya çıkmasında dikkat 
çeken ve aşağıdaki kapsamda ifade edilen üç temel açıklama bulunmaktadır; 

. Bunlardan ilki; Mısır Devrimi’nde büyük kitleleri hep birlikte Tahrir 
Meydanı’nda toplamak için etkin bir şekilde kullanılan facebook ve twitter 
gibi sosyal medya unsurları olarak ifade edilmektedir. 
. İkincisi; nispeten daha kısa süren Tunus Devrimi’nin halk nazarında takip 
edilmesi gereken bir örnek teşkil etmesi olarak ifade edilmektedir. 
. Üçüncüsü ise; Mısır’daki tüm halk kesimleri için hayatı dayanılmaz kılan 
ürün fiyatlarındaki artışlar ve bunun yarattığı sıkıntılar olarak ifade 
edilmektedir.185 


2.5.2. Müslüman Kardeşler (İhvan - ı Müslimin) 

Mısır’ın en etkin ve örgütlü toplumsal hareketi olan Müslüman Kardeşler 
(İhvan-ı Müslimin) Hareketi, 1928 yılında Mısır’ın İsmailiye kentinde öğretmen olan Hasan el-Benna tarafından kurulmuştur. Hasan el-Benna’nın karizmatik kişiliği ve etkili hitabet gücüyle özellikle işçi ve öğrenci kesimleri arasında yayılan bu yapı, kurulduktan sonra Mısır’da hızlı bir şekilde örgütlenmeye başlamıştır. Hareket üyeleri, şubelerde, camilerde ve halka açık yerlerde farklı toplum kesimleriyle diyaloğa girerek bu şekilde hareketin gayesini anlatıp taraftar toplamış ve 3 yıl sonra da daha fazla kişiye ulaşabilmek için merkezlerini Kahire’ye taşımışlardır.186 

186 Çakmak, a.g.e., s. 76. 
187 Yıldırım ve Abdülcelil, a.g.e., s. 33. 
188 Yıldırım ve Abdülcelil, a.g.e., s. 33. 

Müslüman Kardeşler Hareketi, 1938 yılında şube sayılarını 300’e çıkararak 
ülke geneline yayılmış ve Mısır’ın önemli ve etkili gruplarından biri haline gelmiştir. Şubeleri vasıtasıyla açmış oldukları sağlık ve eğitim kurumları sayesinde halk içerisinde önemli bir tabana sahip olmaya başlamışlardır. Siyasi olaylarla fazla ilgilenmeyen ve dini düşünceler dışında görüş belirtmeyen hareket, bu döneminde sadece dini yaşam tarzını önemseyen ve teşvik eden bir sosyal vakıf görünümünde kalmıştır.187 

1940 yılı itibariyle savaş sürecine girilmesi ve Filistin sorununun ortaya çıkması ile Müslüman Kardeşler Örgütü, siyasi mesajlar vermeye ve girişimlerde 
bulunmaya başlamıştır. Krallık Yönetiminin İngiltere ile ilişkileri Müslüman 
Kardeşler tarafından tepkiyle karşılanmıştır. Elde etmiş oldukları toplumsal güç 
nedeniyle de yönetim tarafından bir tehlike olarak algılanıp baskı altına alınmaya çalışılmıştır. Süreç içerisinde Hasan el-Benna defalarca tutuklanmış, hareketin toplantıları yasaklanmış, yayınları toplatılmış ve gazetelerin bu oluşum ile ilgili yayın yapması yasaklanmıştır.188 

Müslüman Kardeşlere ait şubelerin kapatılmasını emreden İngiltere taraftarı 
Başbakan Mahmud Fahmi Nukraşi’ye suikast düzenlenmiş ve öldürülmüştür. 
Bundan kısa bir süre sonra da Hasan el-Benna, 12 Şubat 1949’da Kahire’de halka açık bir yerde konuşma yaparken rejim yanlıları tarafından gerçekleştirilen suikast sonucu öldürülmüştür. Nukraşi’nin yerini alan Nahas Paşa Yönetimi, 12 Ocak 1950’de örgüte konan yasağı kaldırmış ve bir yıl sonra da örgütün genel merkezini ve bazı mallarını kendilerine iade etmiştir.189 

189 Çakmak, a.g.e., s. 76. 
190 Yıldırım ve Abdülcelil, a.g.e., s. 35. 
191 Yalçıner, a.g.e., s. 72. 
192 Yıldırım ve Abdülcelil, a.g.e., s. 35. 

23 Temmuz 1952’de Hür Subaylar tarafından yapılan darbe neticesinde 
başlayan Nasır iktidarı döneminde Müslüman Kardeşler mensupları, danışmanlık, radyo müdürlüğü, anayasa komisyonu üyeliği gibi çeşitli görevler üstlenerek yönetime katılmaya başlamışlardır. Ancak 1954 yılı itibariyle Nasır’ın politikalarına ülke genelinde yapılan protestolarla tepki göstermeleri iktidar ile yeniden karşı karşıya gelmelerine sebep olmuştur. Bu dönemde binlerce Müslüman Kardeşler Örgütü üyesi tutuklanmış ve örgütün liderliğini yapmakta olan Abdülkadir Udeh idam edilmiştir.190 

1970 yılında başlayan Enver Sedat dönemi ile birlikte Müslüman Kardeşler 
Örgütü’ne uygulanmakta olan baskılar hafiflemeye başlamıştır. Tutuklu bulunan 
örgüt üyeleri zamanla serbest bırakılmış ve sadece varlıklarını sürdürmelerine izin verilerek hareket alanları kısıtlanmıştır. Bu şekilde devam eden süreç, Enver Sedat’ın 6 Ekim 1981 tarihinde ordu içerisindeki Müslüman Kardeşler üyesi bir subay tarafından düzenlenen suikast sonucu öldürülmesine kadar devam etmiştir.191 

Hüsnü Mübarek, değişen dünya konjonktürünün de etkisiyle Müslüman 
Kardeşler Örgütü’nü daha çok sistem içine çekmeye çalışmış ve siyasi faaliyetlerine göreceli olarak izin vermeye başlamıştır. Yapılan seçimlere mevcut partilerle koalisyon yaparak katılan oluşum da bu yaklaşıma olumlu cevap vermiştir. Mübarek yönetiminin Irak işgali ve Filistin meselesindeki tavırları nedeniyle dönemsel olarak protestolar ve karşılığında tutuklamalar yaşanmışsa da sürecin sonunda Müslüman Kardeşler Örgütü ülkenin en büyük muhalif kesimi olmayı başararak halk devriminin en önemli parçası olmuştur.192 

2.5.3. Kifaye Hareketi 

Önceleri avukatlar üzerinde etkili bir sivil toplum inisiyatifi iken, Hüsnü 
Mübarek’in 2005 yılında yapılacak olan seçimlere katılmaması için “Yeter” 
sloganıyla başlattıkları protesto gösterileri ile ön plana çıkan Kifaye Hareketi, 
Mısır’ın en önemli sivil muhalif oluşumlarından birisi olmuştur. Liberal, laik, 
milliyetçi ve İslamcı gibi toplumun değişik düşüncelere sahip kesimlerinin bir araya gelmesi ile oluşan bu yapı, rejime karşı büyük protestolar düzenlenmesini sağlamış ve Mısır Değişim Hareketi’ni kurmuştur.193 

193 ORSAM Rapor: Mısır’da Son Dönemde Önde Gelen Laik-Liberal-Solcu Hareketler, Ankara: ORSAM Yayınları, ORSAM Rapor No: 167, 2013, s. 42. 
194 İbrahim Tığlı, Mısır’da Sosyal Hareketler, İstanbul: DÜBAM (Dünya Bülteni Araştırma Merkezi) Araştırma Raporu, 2011, s. 21. 
195 Yıldırım ve Abdülcelil, a.g.e., s. 43. 

Kifaye Hareketi, yasal çerçeve içerisinde kalarak Hüsnü Mübarek yönetimine 
karşı başlatmış oldukları muhalefetlerini basının desteği ile geniş halk kesimlerine ulaştırmışlardır. Mübarek’in baskıcı yönetiminden memnun olmayan kesimler için Kifaye Hareketi, bir cazibe merkezine dönüşmüş ve en etkili muhalif güç haline gelmiştir. İyi eğitimli profesyonel avukatların liderliğindeki hareket, insan hakları basın, ifade özgürlükleri, demokrasinin geliştirilmesi, kanun gücünün benimsenmesi gibi konularda hükümete sert eleştiriler yönelterek Mübarek’i demokratik adımlar atmaya zorlamışlardır.194 

Kifaye Hareketi, ortaya çıkış şekli ve barındırdığı farklı kesimler sayesinde 
Müslüman Kardeşler Hareketi’ne göre daha rahat hareket etme ve örgütlenme imkânı bulmuştur. Bununla birlikte yapılan protestolar nedeniyle liderlerinin tutuklanması nedeniyle zayıflayarak bölünmeler yaşamışlardır. Bu şekilde bir lider etrafında toplanmamış olmanın sakıncalarını görmelerine rağmen 25 Ocak 2011 tarihinde başlayan Mısır Halk Devrimi’nde yine de önemli roller üstlenmiş ve rejimin yıkılmasında etkili olmuşlardır.195 

2.5.4. 6 Nisan Gençlik Hareketi 

Mısır’da 2008 yılı başlarında başta ekmek olmak üzere temel gıda maddelerine büyük oranda zamlar yapılmıştır. Enflasyon rakamlarının da hızlı bir şekilde yükselmesi ile birlikte toplumun alt tabakaları için yaşam koşulları daha da 
güç koşullara bürünmüştür. Ülkedeki huzursuzluğun artmaya başlaması ile birlikte işçi sendikaları Mahalla al-Kübra kentinde 6 Nisan 2008 tarihinde Mübarek yönetimini protesto amacıyla greve gideceklerini duyurmuşlardır. Bu durumu fırsat olarak gören birkaç genç de grevi organize etmek ve daha geniş kesimlere duyurmak için sosyal medya üzerinden çağrıda bulunmuşlar ve ülkedeki gençleri bu şekilde örgütleyerek neticesinde büyük bir protesto dalgasının fitilini ateşlemişlerdir.196 

196 İsmail Numan Telci, “6 Nisan Hareketi: Yeni Bir Sosyal Aktivizme Doğru mu?”, İstanbul: ORSAM Orta Doğu Analiz Aylık Uluslararası İlişkiler Dergisi, Yıl: 2011, Nisan Dönemi, Cilt: 3, Sayı: 28, ss. 98-105. 
197 Telci, 6 Nisan Hareketi, s. 101. 

Bu şekilde ortaya çıkan ve sosyal medya üzerinden örgütlenen 6 Nisan 
Gençlik Hareketi, ülkenin büyük kesimini oluşturan gençleri harekete geçirmeyi ve oldukça önemli bir sivil oluşum haline gelmeyi başarmıştır. Bu oluşum, 25 Ocak 2011 tarihinde Tahrir Meydanı’nda büyük kitlelerin bir araya gelmesinde de başrolü üstlenmiş ve devrimin gerçekleşmesine önemli derecede katkı sunmuştur. Devrimden sonra Mısır siyasi hayatında etkinliğini devam ettiren ve Mursi döneminde de protestolarda ön saflarda yer alan 6 Nisan Gençlik Hareketi, darbenin gerçekleşmişine sebep olan unsurlar içerisinde yer almıştır.197 


..