3 Mart 2015 Salı

KDP- PKK- IŞİD Üçgeni




KDP- PKK- IŞİD Üçgeni 


21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü   
Irak
12 Ağustos 2014 Salı 
Merve Önenli Güven tarafından yazıldı.

21. Yüzyıl Dergisi'nin 68. Sayısı'nda yer alan ve 15.07.2014 tarihinde kaleme alınan yazı... 

Irak’ta IŞİD’in silahlı operasyonları bağlamında yaşanmakta olan gelişmeler çerçevesinde Irak/Kandil Bölgesi’nde önemli bir mevcudiyeti bulunan PKK’nın 
varlığı ve süreç dâhilinde takınacağı tutum, bölgedeki dengelerin nasıl şekilleneceği noktasında önem arz etmektedir. Yaşanmakta olan sürecin ortaya 
çıkartacağı sonuçlar, sadece Irak coğrafyasını değil Ortadoğu coğrafyasını da direkt olarak etkileyecektir. Bu bağlamda bu yazıda, Irak Kürt Bölgesel Yönetimi 
(IKBY) tarafından bağımsızlık ilanına ilişkin söylemler çerçevesinde, Irak’ın kuzeyinde kurulabilecek olası bağımsız Kürdistan’ın, PKK’nın Irak’taki 
mevcudiyetini nasıl etkileyeceği, ne tür sonuçların ortaya çıkabileceği değerlendirilecektir. Bu amaçla da bölgedeki ana aktörlerin pozisyonları, 
hareket tarzları ve birbirleriyle olan ilişkileri irdelenecektir.       

KDP-PKK

Kürdistan Demokrat Partisi (KDP) ve PKK arasında bir güç mücadelesi olduğu bilinmektedir. Bu güç mücadelesi;

-Türkiye-KDP, PKK-KDP ilişkileri bağlamında PKK’nın Kandil’deki mevcudiyetinin KDP’yi arada bırakması,

-Suriye cephesinden bakıldığında, Suriye’de yaşanmakta olan iç savaş bağlamında hem KDP’nin hem PKK’nın bölgede etkin bir güç kazanma çabası içerisinde olması,

-Irak cephesinden bakıldığında da Irak’ta IŞİD’in ortaya çıkardığı yeni dengeler çerçevesinde KDP’nin Irak’ın kuzeyinde bağımsızlık ilan etmesi ihtimali, bağlamında şekillenmektedir.

KDP ve PKK arasında güç mücadelesinin net bir şekilde yaşandığı alanlardan birisi Suriye’dir. Suriye’de 2011 itibarıyla başlayan iç çatışma çerçevesinde 
her iki tarafta, bölgede etkin ve baskın bir aktör olma hedefiyle hareket etmektedir. PKK’nın Suriye’deki mevcut durumuna bakıldığı zaman Demokratik 
Birlik Partisi (PYD) üzerinden Suriye’nin kuzeyinde kendi savunma güçlerini konuşlandırması, özerklik ilan etmesi, kendi meclisini kurması çerçevesinde 
önemli bir hâkimiyet ve hareket alanı kazandığı görülmektedir. Bu bağlamda KDP ve PKK arasında Suriye’de ciddi seviyede bir güç mücadelesi yaşanmaktadır. KDP ise uluslararası arenada kabul gören bir aktör olmasının verdiği avantajla PKK’nın Suriye’de edindiği güce ortak olma arayışındadır.  

İki tarafın güç mücadelesi içerisinde bulunduğu başka bir alan da Irak’tır. IŞİD faktöründen sonra KDP-PKK arasındaki dengeler farklı bir boyut kazanmıştır. IŞİD tehdidi PKK’nın Kandil bölgesindeki varlığını muhafaza etmesi ve Irak Bölgesel Kürt Yönetimi’nin Irak’taki etkinliğini koruması açısından bu iki unsuru ortak paydada bir araya getirebilir mi?

Temmuz 2014 ilk haftası itibarıyla KDP ve PKK’nın ortak paydada buluşmak yerine karşı karşıya geldikleri görülmektedir. PKK güdümünde yayın yapan Özgür Gündem Gazetesi ve Fırat Haber Ajansı’nda; Irak Bölgesel Kürt Yönetimi Başkanı Mesud Barzani’nin görevlendirdiği Azad Bervari’nin 01/06/2014 tarihinde Ürdün/Amman’da Irak Şam İslam Devleti (IŞİD) ve Sünni Araplarla görüşerek, Musul’u ele geçirme planı yaptığı, Irak Başbakanı Nuri El Maliki’nin bunu öğrenmesi üzerine söz konusu planı engellemek için İran’ı devreye soktuğu yönünde bir haber yayınlamıştır.[1] Bu habere karşılık olarak da KDP’nin resmi internet sitesinde; 
“PKK’nın iftira attığı ve istihbarat örgütlerinin yürüttükleri planın bir parçası olduğu, peşmergeleri şehit eden IŞİD terör örgütüyle ne bugün ne de yarın ittifak halinde olmayacakları” [2] şeklinde bir açıklama yapılmıştır.

KCK Eş Başkanlığı imzasıyla 08/07/2014 tarihinde KDP’nin söylemlerine yönelik bir açıklama daha yapılmıştır. Söz konusu açıklamada; “KDP’nin her fırsatta 
PKK’ya yönelik düşmanlığını dışa vurduğu, Kürtlerin birliğinin ve siyasi güçlerinin ortak davranması gerektiği bir dönemde KDP’nin bu düzeyde saldırgan bir dil kullanmasının anlaşılır olmadığı, KCK ve Kürt Özgürlük Hareketi’nin bütün bileşenleriyle birlikte ulusal birlik için çalıştığı, bu dönemde birlik olmanın ve ortak hareket etmenin derin sorumluluğu ve bilincinde olduğu, KDP tarzı yaklaşımların Kürt ulusal birliğinin önünde engel oluşturduğu, Kerkük’ün 
savunulmasının Kobani’yi, Cezire’nin savunulmasının, Duhok ve Şengal’in güçlendirilmesinin gerektiği, Amed ve Hewler’de izlenen her politikanın ve 
mücadelenin birbirini savunan pozisyonda olmasının önemli olduğu, Kürt Özgürlük Hareketi olarak KDP’ye bağlı yayın organlarında PKK Eş Başkanları’ndan Cemil Bayık’ın hedef gösterilmesinin Kürt örgütleri arasında ilişkiyi bozmaktan başka bir anlam taşımadığı, bu açıdan KCK Eş Başkanlığı’nı hedef göstermek ve bunu bir mücadele tarzı haline getirilmesinden vazgeçilmesi gerektiği, KDP’nin ulusal birliğe ve ortak tutumlara en fazla ihtiyaç duyulduğu bir zamanda daha sorumlu davranması gerektiği”[3] hususları ifade edilmiştir.

Söz konusu açıklamada öne çıkan iki husus bulunmaktadır. Bunlardan birisi ulusal birlik vurgusu, diğeri ise PKK’nın; Türkiye, Irak ve Suriye’de etkin olduğu 
bölgelerdeki hâkimiyetini pekiştirme ve farklı coğrafi bölgeler üzerinden ortak bir hâkimiyet alanı yaratma hedefidir. Farklı coğrafi bölgeler üzerindeki ortak 
hâkimiyetten kasıt da PKK’nın, KDP’nin hâlihazırda sahip olduğu yönetim gücüne eş olabilme, hatta bu gücün üstünde bir pozisyona erişebilme gayesini net bir 
şekilde ortaya çıkmaktadır.            

Aslında PKK, IŞİD’e karşı KDP’de dâhil tüm Kürtçü yapılanmalar/oluşumlarla birlik kurulması taraftarı olduğu yönünde mesaj vermektedir. Ayrıca bu mesaj 
içeriğinde PKK, silahlı gücünün bu tarz ortak bir tehdide karşı diğer grupları da kendi çatısı altında toplamasına yardımcı olacak bir unsur olarak servis 
etmektedir. Bu şekilde ulusal birlik kurulması noktasında kendi silahlı gücünün tetikleyici ve ulusal birliği kendi çatısı altında sağlayıcı bir faktör olarak 
kullanabileceği stratejisini yürütme amacını göstermektedir.   

IŞİD hem PKK hem KDP için bölgede önemli bir tehdittir. IŞİD ortak tehdit olarak algılansa da PKK ve KDP arasındaki liderlik savaşının ortadan kalkmayacağı ve iki tarafı da ortak mücadele noktasında bir araya getiremeyeceği, taraflar arasında süregelen anlaşmazlıktan anlaşılmaktadır. KDP’nin, var olan silahlı gücü ve aldığı uluslar arası destek çerçevesinde IŞİD’e karşı mücadelesini, PKK desteğini sunsa da bu teklifi kabul etmeksizin devam ettireceği değerlendirilmekte dir. Çünkü KDP hâlihazırdaki gücünü ve meşruluğunu PKK ile paylaşmak istememektedir.

Ancak PKK’nın IŞİD’in yarattığı tehdidin PKK’ya ihtiyaç duyulmasını gerektiren bir ortam yaratması beklentisi içerisinde olduğu anlaşılmaktadır. Böyle bir 
durumun ortaya çıkması halinde de PKK’nın liderliğe ortak olma amacı çerçevesin de, KDP’nin kabulü halinde, KDP’nin yanında yer alabileceği 
değerlendirilmektedir. PKK’nın KDP’ye yönelik IŞİD’e destek verdiği yönündeki açıklamalarının kaynağı, KDP’nin PKK ile ortak hareket etmeyi tercih etmemesi ve özellikle son dönem içerisinde KDP’nin bölgede edindiği gücün PKK’yı rahatsız etmesi olarak açıklanabilecektir.

Yukarıdaki hususlar bağlamında KDP ve PKK’nın Irak’taki mevcudiyetlerinin IŞİD tarafından tehdit ediliyor olmasından daha çok, tarafların bir tarafın diğerine 
üstünlük sağlamasının önüne geçme çabası içerisinde oldukları görülmektedir. Bu güç mücadelesinin emareleri, Kürt ulusal birliği kurulması çerçevesinde 
yürütülen faaliyetler bağlamında da net bir şekilde görülmektedir. PKK’nın kendi yönetimi ve çatısı altında diğer Kürt oluşumlarını bir araya getirme gayesi, 
diğer taraftan da KDP’nin diğer Kürt oluşumların üstünde etkin olma amacı nedenleriyle hâlihazırda ulusal birlik kurulması çerçevesinde, Kürt Ulusal 
Kongresi hala gerçekleştirilememiştir. Mevcut konjonktür göz önünde bulundurulduğunda söz konusu kongrenin gerçekleştirilmesi halinde dahi, somut ve pratik kararlar yerine muğlak ve geneli kapsayıcı, ileriye dönük temenni niteliğinde hususların sonuç bildirgesinde yer alması kuvvetle muhtemeldir. 

IŞİD-PKK

PKK ve IŞİD arasında Irak ve Suriye’de bir güç mücadelesi bulunmaktadır. IŞİD’in hâlihazırdaki stratejisi ve silahlı faaliyeti PKK için bir tehdit unsurudur. Bu tehdidin PKK açısından iki türlü boyutu vardır. Birisi Arap milliyetçiliği ve Sünni mezhepçiliği, diğeri de IŞİD’in yarattığı ortamın, IKBY’nin mevcut Kürt oluşumlar arasında uluslar arası arenada meşru, tanınan/kabul gören ve önemli petrol rezervlerine sahip bir aktör haline gelmesidir. 

PKK, IŞİD’in Suriye’deki ve Irak’taki varlığından memnun değildir. PKK internet sitesinde Kürdistan Demokratik Toplum Konfederalizmi (KCK) adıyla 08/07/2014 tarihinde yaptığı açıklamada; “Rojava devriminin bölgesel, gerici güçlerin bir çete örgütü olan IŞİD’in açık hedefi durumuna geldiği, halklar için gerçek bir demokrasi ve özgürlük modeli olan Rojava devriminin tasfiyesinin hedeflendiği, IŞİD çete örgütünün Musul’a saldırmasıyla birlikte Ortadoğu’daki gelişmelerin merkezinde olan Kürt sorunu ve Rojova devriminin yeni bir boyut kazandığı,

IŞİD’in belli bir strateji temelinde kullanılan bir çete örgütü olduğu, çatışmaların sadece Şii ve Selefi-Sünni savaşı olmasından öte bir tarafta İran, Irak ve Suriye rejimleri, diğer taraftan ise Türkiye, Suudi Arabistan, Katar gibi hegemon güçlerin de yer aldığı, bölgesel dinamiklerin ve dengelerin yeniden 
belirlenmeye çalışıldığı bu dönemde, Kürtlerin tutumu büyük önem kazandığı,

Hiçbir Kürt örgütünün bu kirli çıkar stratejisine alet ve ortak olmaması gerektiği, IŞİD çete örgütünün Kobani’ye yönelik geliştirdiği son saldırıların demokrasi, özgürlük, barış, kardeşlik ve kadın düşmanı olan bir strateji doğrultusunda yürütüldüğü, Kobani’nin düşürülmesiyle Rojova devriminin tasfiyesinden sonra Güney Kürdistan’ın hedefleneceği, bu nedenle tüm Kürdistan halkının var gücüyle Rojova ve Kobani halkının yanında omuz omuza direnişte yer alması gerektiği, Kobani’nin şahsında Kürdistan’ın özgürlüğünü, varlığını ve geleceğini katletmek isteyen güçlere karşı birlikte direnmenin zamanı olduğu, Kobani’de, YPG ve YPJ güçleriyle birlikte, Kürt halkının topyekûn bir ulusal onur ve özgürlük direnişi içinde olduğu, Kobani direnişinin, gece-gündüz dört gündür aralıksız biçimde sürdüğü”[4] hususları vurgulanmıştır.

Irak’ta Musul’un IŞİD tarafından ele geçirilmesi PKK tarafından önemli bir tehdit unsuru olarak değerlendirilmektedir. Bu bağlamda PKK; “Musul ve çevresindeki Kürtleri de Kerkük’ü de savunmaya hazır olduğu, Kürtlerin bulundukları her yeri yönetmeye ve savunmaya haklarının olduğu, buna Musul ve çevresi, Kerkük ve diğer Kürt bölgelerinin de dâhil olduğu, Kürt gerillasının fedai bir güç olduğu, Kürt düşmanlarının korktuğu öz savunma gücü olması 
gerektiği”[5] hususlarını ifade etmiştir.

PKK, IŞİD’i sadece Irak’ta değil Suriye’deki mevcudiyeti bağlamında da önemli bir tehdit olarak görmektedir. PKK’ın söylemlerinden de anlaşılacağı üzere bu 
dönemde izlediği strateji, IŞİD’e karşı silahlı mücadele sürdürmek ve etkin olunan bölgelerde güç kaybını önlemek, ayrıca da ortak tehdide karşı tüm Kürt 
oluşumlarını kendi çatısı altında toplamak yönündedir. Bu nedenle son dönemde ki söylemlerinde “öz savunma gücü” vurgusunu sıklıkla yinelemektedir. Bu durumun önemli kanıtlarından birisi de PKK’nın elinde bulunan Suriye/Halep-Kobani (Ayn-El Arap) İlçesi’nde, IŞİD ve PKK arasında yaşanan çatışmalar çerçevesinde Irak’ın kuzeyinden Türkiye’ye, Türkiye’den de Suriye’ye, Demokratik Birlik Partisi (PYD)/Halk Savunma Birlikleri (YPG) safında savaşmak amacıyla 800 kişinin geçmesidir.[6]  

IKBY-Merkezi Hükümet: Bağımsızlık Referandumu

IŞİD’in hareket tarzından dolayı Irak askerlerinin boşalttığı yerlerin peşmergeler tarafından kontrol altına alınması akabinde KDP, enerji kaynaklarına hâkimiyeti bağlamında hareket kabiliyetini arttırmıştır. Irak Petrol Bakanlığı’ndan 11/07/2014 tarihinde yapılan açıklamada; “Kürt peşmergelerin petrol sahasında ki Arap işçileri kovduğu ve yerlerine Kürt işçileri bölgeye yerleştirdik leri”[7] açıklanmıştır. Irak’ın kuzeyinde Kürtlerin petrol sahalarını ele geçirmesi nedeniyle IKBY ve Merkezi Hükümet’in arasındaki gerginliğin tırmandığı görülmektedir. Irak Başbakanı Nuri El Maliki’nin IKBY’nin  IŞİD için güvenli liman haline geldiğini söylemesi ve Kürt yönetimini cihatçılara yardım etmekle suçlaması, karşılık olarak da Kürt yönetimi tarafından Maliki’nin istifaya çağrılması[8], arada yaşanan sorunun nasıl boyutlandığını göstermektedir.

Söz konusu hususlar bağlamında IKBY tarafından bağımsızlık çalışmalarının başlatılması ve Mesut Barzani’nin; “Artık kaderimizi belirlemenin zamanı geldi. 
Artık başkalarının bizim kaderimizi belirlemesine izin vermemeliyiz. ... Kendi kaderimizi tayin etmek üzere referandum hazırlıklarına başlayalım”[9] ifadesi 
önemlidir. Bu ifade üzerinden “bağımsız Kürdistan kurulacaktır” şeklinde bir çıkarım yapmak yerine, bu ifadeyi ve mevcut durumu IKBY’nin aldığı uluslar arası destek ve IŞİD’in hareket tarzından hareketle IKBY’nin kazanımları çerçevesinde değerlendirmek daha faydalı olacaktır.    

-IŞİD’in saldırıları bağlamında Irak askerlerinin Kerkük’te boşalttığı mevzilere peşmergelerin yerleşmesi ve IKBY’nin bu çerçevede Kerkük’ün kontrolünü ele 
geçirmesi,

-İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu tarafından; “Bölgenin (Irak) güvenliği açısından bir Kürt Devleti’nin kurulmasının gerektiği, Kürtlerin mücadeleci bir 
topluluk olarak siyasi şartları yerine getirdiği ve bağımsızlığı hak ettiği”[10] yönündeki açıklaması,

-Amerikan Başkan Yardımcısı Joseph Biden’ın 2006 yılında Dış İlişkiler Komitesi’nde görevliyken; “Irak’ın birliğinin sağlanmasının her etnik-dini gruba 
kendisini temsil etme anlamında hareket alanı yaratmasıyla gerçekleşebileceği, bu nedenle merkezi yönetimin Sünni, Şii ve Kürt olmak üzere üçe bölünmesinin 
sorunun çözümü olabileceği” yönündeki beyanatı,

-Amerika’nın Irak işgali deneyiminden sonra, hâlihazırda bölgede yaşanmakta olan etnik, mezhepsel ve dini güdümlü terör örgütlerinin de mevcudiyeti çerçevesinde, Irak’a yeniden girmeyeceği ve uzaktan yönetim modeliyle bölgedeki etkinliğini muhafaza etmeye çalışacağı,hususlarından hareketle IKBY’nin artan imkan ve kabiliyetleri çerçevesinde, bağımsız Kürdistan’ı ilan etmek açısından, elverişli bir ortam içerisinde olduğu görülmektedir. Ancak bu durumun, Amerika’nın Irak’ın bütünlüğünden yana olduğu yönündeki devlet politikası temelli açıklamaları, İran’ın yaklaşımı ve diğer Arap ülkelerinin sergileyeceği tutumlar çerçevesinde de şekilleneceği aşikârdır. Bu coğrafyada kurulacak dengeler yeni dinamiklerin ortaya çıkışıyla farklı boyutlar kazanabilmektedir.           

Sonuç

Yukarıda bahsi geçen hususlar bağlamında PKK’nın IKBY’nin bağımsızlık ilanına yönelik takınacağı tavır da önem arz etmektedir. İlk olarak PKK, IŞİD’in 
varlığından rahatsızdır; IŞİD’in varlığı ve izlediği strateji PKK için bir tehdit unsurudur. 

Elde edilen bilgiler çerçevesinde IŞİD’in, Irak’ta ele geçirdiği silahları, Suriye’de yürüttüğü silahlı çatışmaya da yönlendirdiği görülmektedir. Bu bağlamda PKK, IŞİD’in Suriye/Halep-Kobani’ye girmesinden dolayı ve bölgede PKK’ya alternatif güç olma imkân kabiliyetini arttırması çerçevesinde IŞİD ile çatışmaktadır.

Diğer taraftan KDP ile PKK ilişkileri çerçevesinde süregelen liderlik savaşı, hâlihazırdaki gelişmeler incelendiği zaman, IŞİD ortak tehdidine karşı KDP’nin 
isteksizliği bağlamında PKK ve KDP’yi ortak hareket etme yönündeki stratejiden alı koymaktadır. PKK’nın KDP’ye yönelik suçlayıcı söylemlerinden de aslında 
PKK’nın IŞİD tehdidini, ulusal birlik ve kendisinin liderlik yolunun açılması bağlamında ortak hareket stratejisini benimsenmesini tercih ettiğini göstermek tedir. KDP tarafından ortak hareket edilmesi yönünde gelecek olan bir adım, KDP’nin mevcut konjonktürel güç kazanımı çerçevesinde, PKK’nın mevcut 
duruma en azından ortak olabilme çabası bağlamında PKK tarafından olumlu karşılanacaktır.     

IKBY tarafından olası bir bağımsızlık ilanı durumunda PKK, Suriye’deki mevcudiyeti ve etkinliği üzerinden güç dengesini muhafaza etmeye çalışacaktır. 
Ayrıca PKK’nın Kandil’deki varlığına bugüne kadar etki edemeyen IKBY’nin, bağımsızlık ilanından sonra da PKK’nın Irak’taki varlığına çok fazla müdahale 
edemeyeceği değerlendirilmektedir. Bu durumun PKK’nın Suriye’de edindiği güç ve artan imkân-kabiliyeti ile birlikte hâlihazırda Türkiye’nin Doğu ve Güneydoğu 
Anadolu Bölgeleri’nde edindiği alan hâkimiyeti çerçevesinde de irdelenmesi gerekmektedir.   

[1]Barzani-PKK Karşı Karşıya, Cumhuriyet, 06/07/2014 

http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/dunya/91149/Barzani-PKK_karsi_karsiya.html 

07/07/2014


[2]Barzani-PKK Karşı Karşıya, Cumhuriyet, 06/07/2014 

http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/dunya/91149/Barzani-PKK_karsi_karsiya.html 

07/07/2014


[3]Halklarımıza ve Kamuoyuna, PKKOnline, 08/07/2014, 

http://www.pkkonline.com/tr/index.php?sys=article&artID=2082   09/07/2014


[4] Basına ve Kamuoyuna, PKKOnline, 08/07/2014, 

http://www.pkkonline.com/tr/index.php?sys=article&artID=2083, 09/07/2014


[5] Basına ve Kamuoyuna, PKKOnline, 08/07/2014, 

http://www.pkkonline.com/tr/index.php?sys=article&artID=2083, 09/07/2014


[6] Sınırda Kobani Alarmı, Radikal, 16/07/2014, 

http://www.radikal.com.tr/turkiye/sinirda_kobani_alarmi-1202100, 16/07/2014


[7] Peşmerge İki Petrol Sahasını Ele Geçirdi, Hürriyet, 11/07/2014, 

http://www.hurriyet.com.tr/dunya/26787767.asp, 11/07/2014


[8] Peşmerge İki Petrol Sahasını Ele Geçirdi, Hürriyet, 11/07/2014, 

http://www.hurriyet.com.tr/dunya/26787767.asp, 11/07/2014


9 Peşmerge İki Petrol Sahasını Ele Geçirdi, Hürriyet, 11/07/2014, 

http://www.hurriyet.com.tr/dunya/26787767.asp, 11/07/2014


[10] İsrail’den Şok Kürdistan Açıklaması, 30/06/2014, 

http://www.internethaber.com/israilden-sok-kurdistan-aciklamasi-691295h.htm, 
17/07/2014

..

DOĞU ve GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGELERİNİN MADEN, SU ve ENERJİ KAYNAKLARI

DOĞU ve GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGELERİNİN MADEN, SU ve ENERJİ KAYNAKLARI 




Dr. M.ZİYA GÖZLER JEO. YÜK. MÜH. 
ÖZEL RAPOR 
Rapor No:20 
Haziran 2014 
Dr. M.Ziya GÖZLER 
21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü


21. YYTE; Türkiye ve dünyadaki milli güvenlik stratejilerii ekonomi, hukuk, enerji/enerji güvenliği, nükleer enerji/nükleer silahlanma, enformasyon /bilgi ile..şimi, anayasal düzen, hukuk, adalet, düşük yoğunluklu ça..şma (terör ve terörizm), teostratejik araş..rmaları demkrasi ve sivil toplum araş..rmaları gibi işlevsel ana konular ile çevre/Türk dünyası ülkeleri ve küresel/bölgesel güçler ile uluslararası örgütlerdeki gelişmeleri izlemek bu gelişmeleri Türkiye'nin milli menfaatleri ve ulusal güvenlik gereklerii doğrultusunda incelemek ve bu 
alanda ciddi çalışmalar yaparak alterna..f poli..ka, strateji, program ve projeler üretmek amacıyla 01 Aralık 2005'te kurulmuştur. 

21.YYTE'de kurulma amacına uygun olarak aşağıdaki araş..rma merkezleri çalışmalarını sürdürmektedirler. 

•Anayasal Düzen, Hukuk, Adalet Araş..rmaları Merkezi 
•Teostrateji Araş..rmaları Merkezi 
•Milli Güvenlik ve Dış Poli..ka Araş..rmaları Merkezi 
•Enerji ve Enerji Güvenliği Araş..rmaları Merkezi 
•Terör ve Terörizm Araş..rmaları Merkezi 
•Ekonomi Araş..rmaları Merkezi 
•Poli..k-Sosyal-Kültürel Araş..rmalar Merkezi 
•İş Geliş..rme ve Stratejik Yöne..m Araş..rmaları Merkezi 
•Orta Asya Araş..rmaları Merkezi 
•Rusya- Slav Araş..rmaları Merkezi 
•Orta Doğu ve Afrika Araş..rmaları Merkezi 
•Balkanlar ve Doğu Akdeniz Araş..rmaları Merkezi 
•Amerika Araş..rmaları Merkezi 
•Avrupa Birliği Araş..rmaları Merkezi 
•Güney Ka..asya - İran - Pakistan Araş..rmalar Merkezi 
•Asya - Pasifik Araş..rmalar Merkezi 


Türkiye Enstitüsü 21. YÜZYIL 
Dr. M.Ziya GÖZLER 

2013... 21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü’nde Bilimsel Danışman 2003 - 2005 Müşavir. 1997 - 2003 Etibank - Eti Holding A.Ş Genel Müdürü ve Yönetim Kurulu Başkanı Etibank’ın yeniden yapılandırılması gerçekleştirilmiş ve görev yaptığım bu dönemde bor yatakları ile ilgili olarak üç büyük fabrikanın kurulmasının her aşamasında bizzat bulunarak bu tesislerin Türk mühendis ve işçileri ile yapılması hayata geçirilmiştir. 

1997 - 2000 Etimine A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanlığı 
1997 - 2000 Etiproducts A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanlığı 
1997 - 2000 İstanbul Maden İhracatçıları Birliği Yönetim Kurulu Başkanı 
1990 - 1997 Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürü 

Bu dönemde yaklaşık 200 jeoloji ve maden arama projesi gerçekleştirilmiştir. MTA’nın bilimsel bir kuruluş olarak çalışması gerektiği ortaya konmuş uluslararası projeler ve AR-GE çalışmaları ön plana çıkarılmıştır. 

1993 - 1996 Türkiye Taş Kömürü Kurumu Yönetim Kurulu Üyesi 
1991 - 1992 Türkiye Kömür İşletmeleri Yönetim Kurulu Üyesi 
1988 - 1990 Eltem - Tek Denetim Kurulu Üyesi 
1988 - 1990 Maden Tetkik Arama Genel Müdür Yardımcısı 
1985 - 1988 Maden Tetkik Arama Genel Müdürlüğü Orta Anadolu 2. Bölge Müdürü (Konya) 
1982 - 1984 Orta Doğu Amme İdaresi Kamu Yönetimi Lisans Eğitimi 
1979 - 1984 AÜFF Jeoloji Anabilim Dalında Doktora Çalışması 
1971 - 1985 Maden Tetkik Arama Genel Müdürlüğü, Jeoloji Dairesi. 
Arazide, jeolojik harita yapımı ve maden aramalarında ‘Arazi Jeologu’ olarak 16 yıl görev yapmıştır. 
1970 - 1972 AÜFF Jeoloji Ana Bilimi Dalında Yüksek Lisans 
1966 - 1970 Ankara Üniversitesi Fen Fakültesi Jeoloji Bölümü 
1962 - 1965 İstanbul Kabataş Erkek Lisesi 
1954 - 1962 Keşan İnönü İlkokulu ve Atatürk Orta Okulu 


İçindekiler 


Giriş...................................................................................................................................6 


Bölgenin Jeolojik Yapısı.......................................................................................................8 
Bölgenin Petrol ve Doğalgaz İmkanları................................................................................11 
Türkiye Maden Potansiyeli.................................................................................................16 
Doğu Anadolu Bölgesi Maden Yatakları.............................................................................18 
Güneydoğu Anadolu Bölgesi Maden Yatakları....................................................................23 
Her İki Bölgede Tespit Edilmiş Maden Yataklarının Değeri.................................................26 
Bölgenin Su ve Enerji Kaynakları........................................................................................27 
Bölgenin Diğer Enerji Kaynakları........................................................................................28 
Değerlendirme..................................................................................................................29 
Ekler..................................................................................................................................30 
Faydalanılan Kaynaklar.........................................................................................................35 


Sunuş 


Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinin Maden Su ve Enerji Kaynakları adlı rapor Dr. Ziya Gözler tarafından Ortadoğu'da sınırların yeniden çizilmeye çalışıldığı bir dönemde hazırlanmıştır. 

Ortadoğu'da sınırların yeniden çizilmesi, özellikle Güneydoğu Anadolu ve Doğu Anadolu bölgelerimizin de hedef alınması ve vatan bütünlüğünden koparılması hedefini de içermektedir. Anılan bölgelerimiz son bin yılda kesintisiz devam eden Türk kimliğimin damgasını vurduğu coğrafyalardır. Ancak bu coğrafya Türk kimliğinin dışında stratejik ve ekonomik olarak da büyük bir öneme sahiptir. Ortalama eğitim seviyesine sahip olan hemen herkes anılan bölgelerin ekonomik değerinin de farkındadır. Ancak bu ekonomik değer bu çalışmada olduğu kadar çok az yerde özlü bir şekilde ortaya konulmuştur. Zaten çalışmanın amacı, anılan bölgelerimizdeki özellikle maden kaynaklarının niteliğini ve ekonomik anlamını bir kez daha kısa fakat özlü bir çalışma ile ortaya koymaktır. Dr. Ziya Gözler akademisyen kimliğinin dışında yıllarca Türk bürokrasisinde maden konu-sunda en üst düzeyde görev yapmış bir bürokrat olarak konuyu en iyi bilenlerin başında gelmektedir. 

Prof. Dr. Ümit Özdağ 
Ankara, Ahlatlıbel, Temmuz 2014 


Türkiye Enstitüsü 21. YÜZYIL 
Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin Kaynakları 


DOĞU ve GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGESİ'NİN KAYNAKLARI 


Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgeleri üzerinde uzun süredir yabancıların hassasiyetle durmalarının önemli sebepleri arasında, bu bölgelerden Ortadoğu'ya, Kafkaslar'a ve Orta Asya'ya kolayca açılmaları gerçeği, ülkemizin bu bölgelerindeki kaynaklarının dikkat çekici olması ve doğuda bulunan enerji kaynaklarının Türkiye üzerinden batıya taşınması gelmektedir. Bu gücün ellerinden gitmesini katiyetle istemeyen dış güçlerin, bu konuda bir başka düşüncesi daha mevcuttur. 

İsrail'in yanında kendilerine tamamen bağımlı, iç kargaşalarla boğuşan, komşu ülkelerle çatışan ve fakat petrol, doğalgaz ve diğer kaynakların sözde korunması garantisi verilerek bir devlet kurmak. Bu manada Türkiye Cumhuriyeti Devleti topraklarından ve güneyimizde yer alan bazı ülkelerden de toprak alınarak tarih boyunca mevcudiyeti asla olmayan bir Kürdistan Devleti kurulması çalışmaları bütün hızıyla devam etmektedir. TÜİK'in 2012 verilerine göre 145.015 km2 olan Doğu Anadolu Bölgesi'nin nüfusu 6.197.120, 69.294 km 2 olan GD Anadolu Bölgesi'nin nüfusu 7.363.309'dur. Netice olarak 

214.309 km lik bir toprak parçası ve 13.560.429 Türk vatandaşının Milli Devlet'ten ayrılması için çok büyük çaba sarf edilmektedir. Böyle bir düşünce Osmanlı'nın son dönemlerinden beri bu topraklarda gözü olan Hıristiyan batının idealleri arasında yerini daima korumuştur. Ne var ki, buna müsaade edilmeyeceğini batı da biliyordur. Ancak her zaman deneyerek bir gün emellerine kavuşmanın hayaliyle yaşamaktadırlar. Diğer taraftan 214.309 km 'ye göz dikmiş olanların bu topraklarda bulunan kaynakları da ele geçirmek düşüncesinde olduklarını da asla unutmamamız gerekmektedir. 

Bugün için 294.8 milyon varil (43.2 milyon ton) petrolü ve 6.84 milyar m3 doğalgazı bulunan Türkiye'de, yabacıların ortaya koyduğu rakamlara göre kazanılabilir 700 milyon ton şeyl petrol ve yine kazanılabilir 475 milyar m3 şeyl gazın bulunduğu 


(1.8 trilyon m olduğu varsayılan), Sivas-Divriği Havzası ile birlikte Türkiye'nin en büyük demir yataklarının, Türkiye krom yataklarının %45'inin, fosfat, profillit, asfaltit rezervlerinin tamamının, bakır cevherinde önemli bir rezervin ve altın, kaya tuzu, mermer, manyezit rezervlerinin bulunduğu bu toprakları istemeyen birileri var mıdır? 

Bugüne kadar 48 milyar TL harcanan ve yılda 27 milyar kWh elektrik enerjisi üretecek ve 1.8 milyon hektar alanı sulayacak olan GAP (henüz tamamlanmamış tır), değerlendirildiğinde çok müspet neticeler verecek olan rüzgâr, güneş, jeotermal ve biyokütle potansiyele sahip olmak hedef ülke haline gelmeye yeterli bir sebep değil midir? 

Bölgede kurulmuş olan petrol rafinerisi, termik santral, ferro-krom tesisleri, fosfat işletmesi, azot, süper fosfat tesisleri, transformatör malzeme fabrikası, elektrik motor fabrikası, oto karoser, piston, gömlek, akümülatör üreten işletmeler, vagon fabrikası, madeni eşya ve makine aksamı fabrikası, 
tarım aletleri fabrikaları, buhar ve su türbinleri fabrikası, mermer ve maden işletmeleri, tekstil fabrikaları, çimento, tuğla-kiremit, şeker, un, yem, iplik, dokuma fabrikaları, et kombinaları, tekel fabrikaları ve benzeri binlerce tesisin bulunduğu bir bölgeye kimler sahip olmak istemez ki? 

Her çivisinde, kuruşunda, alın terinde Türk insanının emeği olan bütün bu ekonomik, sosyal ve kültürel güç, kandırılmış ve hedef haline getirilmiş 
bir topluluk için büyük bir coğrafya ve sonrasında yeni bir ülke ve vatan vaadiyle, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin elinden alınmak isteniyor. Buna 
cüret edenler, hayalini kuranlar olabilir. Ancak Türk insanın kanını donduran böyle bir hayale evet diyebilecek siyasi, iktisadi, sosyal, dini bir anlayış 
ya da bir iktidar, bir siyaset aktörü veya siyasi bir Türkiye’de yabancıların ortaya koyduğu rakamlara göre kazanılabilir 700 milyon ton şeyl petrol ve yine 
kazanılabilir 475 milyar m3 şeyl gazın bulunduğu kaynaklarına şiddetle ihtiyaç duyduğu bir dönemde bu millette ait olan değerler kime verilebilir? 


Devlet organları tarafından hazırlanan planlar, programlar, ileri sürülen projeler siyasiler tarafından acaba hiç dikkate alınıyor mu? Bu planların hedefleri nedir? Ülkenin daha çok kalkınması için yazılan çizilenler biliniyor mu? Ülkemiz insanları büyük hedefler için çalışacağı yerde, karmakarışık bir ortamın sıkıntılarıyla boğuşmaktadır? Niçin? Onuncu Beş Yıllık Kalkınma Planında yazılı olanlar kimsenin umurunda değil midir acaba? Madde 72'de yazılı olanlar ülkenin birliğini teknik olarak da dile getirmektedir. ''72.Enerji ithalatının toplam ithalatımızın yaklaşık dörtte birini oluşturması nedeniyle, önümüzdeki dönemde küresel enerji piyasalarındaki fiyat ve arz gelişmeleri, Türkiye ekonomisini hem büyüme dinamikleri hem de cari açık açısından etkilemeye devam edecektir. Enerjide dışa bağımlılığımızı azaltmaya yönelik alternatif politikalar oluşturulması, büyüme ve cari açık üzerinde olumlu etkiler yaratacaktır. Bu kapsamda, arz tarafında linyit başta olmak üzere yerli kaynakların daha fazla değerlendirilmesi, nükleer enerjinin elektrik üretimi amacıyla kullanılması ve yenilenebilir enerji kaynaklarının enerji üretimindeki payının yükseltilmesi önem taşımaktadır. 


Talep tarafında ise, elektrikte pik yükün yataylaştırılması için enerji verimliliği tedbirlerinin artırılması ve komşu ülkelerle elektrik ticaretinin geliştirilmesi öncelikli konulardır. Ayrıca, Ortadoğu ve Hazar bölgesindeki petrol ve doğal gaz kaynaklarının Avrupa'ya taşınmasına yönelik çeşitli projeler, Türkiye'nin hem arz güvenliğini artırmaya hem de jeopolitik imkânlarını avantaja dönüştürmeye katkı sağlayabilecektir.'’ 

Bu çalışmanın amacı Ortadoğu’da sınırların Türkiye’nin Doğu ve Güney Doğu Anadolu bölgelerini de kapsayacak şekilde yeniden çizilmeye çalışıldığı bir dönemde ülkemizin zenginliklerini kamuoyuna ve karar alıcılara hatırlatmak ve nelerin kaybedileceği konusunda uyarmaktır. 


Doğu ve Güney Doğu Anadolu'da bulunan enerji, maden ve su kaynaklarını ayrıntılı olarak açıklamadan önce kısaca bölgenin jeolojik ve tektonik yapısını inceleyelim. 

Alp Sıradağları (Alp-Himalaya) kuşağı içinde yer alan Türkiye'nin bugünkü jeolojik yapısı, kuzeyinde bulunan Avrasya (Avrupa-Asya) ile güneyindeki 
Arap ve Afrika Levhaları'nın hareketlerine bağlı olarak gelişmiştir (Ş.1). Genel anlamda jeolojik olarak Türkiye Pontidler, Anatolid-Toridler ve Arap Platformu olmak üzere üç kısma ayrılır. Yaklaşık 23-25 milyon yıl önce kuzey-güney yönlü sıkıştırmalar sonrası Anatolidler yükselmiş, bilahare GD Anadolu'da bulunan Neotetis güney kolu kapanmış, bundan sonra Afrika Kıtası Avrasya'ya yaklaşmaya başlamış, Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da sıkışma tektoniği sonrası kabuk kalınlaşmış ve yükselmeler meydana gelmiştir. Arap ve Avrasya Levhaları'nın yaklaşık 10-11 milyon önce çarpışmaları sonrası kuzey-güney yönlü sıkışmalar ve Bitlis-Zagros Kenet kuşağına paralel kıvrımlar meydana gelmiş ve bilahare de Türkiye'nin en önemli iki fay zonu KAF ve DAF zonları ortaya çıkmıştır (Ş.2). İşte bu sıkışmalar sonucunda bölge genç Senozoyik yaşlı (40 milyon yıl-günümüz) volkanik kayalar ile kaplanmıştır. Neticede de Anadolu Kıtası Kuzey Anadolu Fayı (KAF) ve Doğu Anadolu Fayı (DAF) boyunca 
batıya doğru hareket etmeye başlamıştır. Bu hareket halen devam etmekte ve Karlıova doğusunda kalan Doğu Anadolu kuzey-güney yönünde yılda 0.8 
santimetre kısalmakta, KAF ve DAF zonları arasında bulunan Anadolu kıtası yılda 2 santimetre batıya doğru ilerlemektedir. KAF ile Karlıova'da birleşen DAF zonu KD' dan GB' ya doğru Karlıova-Bingöl, Genç Fayı, Bingöl-Palu Yükselimi, Palu Hazar Gölü Çöküntüsü, Hazar-Sincik Fayı, Sincik Çelikhan Gölbaşı Yükselimi, Çelikhan-Erkenek segmenti, Gölbaşı Çöküntü Havzası olarak sekiz ana bölümden meydana gelmiş 580 km. uzunluğunda her an 6-7.5 büyüklüğünde deprem üretmeye müsait bir faydır. Diğer taraftan 1500 km. uzunluğunda ve bazen birkaç yüz metre bazen de 100 km.lik genişliğe sahip olan KAF hareketli bir makaslama zonudur. KAF, Karlıova Çöküntüsü'nün kuzeyinden başlayıp, batıda Bolu'ya ulaştığında ikiye ve Geyve'de de üç ana kola ayrılmaktadır. KAF'ın İznik Gölü'nün güneyinden geçen kolu Biga Yarımadası güneyine inerken diğer kol da Adapazarı üzerinden Gölcük'e gelip Marmara Denizi'ne girmekte ve oradan da Saroz Körfezi'ne kadar ilerlemektedir. Bu zonun üzerinde 6.1-7.9 büyüklüğünde depremler meydana gelmektedir. İşte bu karmaşık jeolojik yapı ve yoğun tektonizma yani sıkışmalar, itilmeler, kıvrımlar, kırıklar ve bindirmeler 
bölgedeki ilksel yapıyı tamamen bozmuş ve var olan büyük ölçekte petrol, gaz rezervlerinin bulundukları yerlerden kaçmasına, daha küçük kapanlar içinde sıkışmasına, mevcut maden cevherlerinin de kırılıp, parçalanıp küçük ölçekte rezervlerin oluşmasına sebep olmuştur. Üst üste dizilmiş kiremit yapısı gösteren bu durum güneyimizde sakin ve duraylı bir yapıdadır (Ş.3). Buna rağmen tüm bölgede bugüne yapılan çalışmalar sonrası bazı kaynaklar ortaya çıkarılmıştır. 


(Ş-1. Kaynak:iujfk.files.wordpress.com/Türkiye Jeolojisi) 


(Ş-2. Kaynak:MTA) 

Doğu ve Güneydoğu Anadolu 10 Bölgesi’nin Kaynakları 

(Ş-3. Kaynak: www.iufjk.files.wordpress.com) 

http://www.mta.gov.tr/v2.0/bolgeler/van/index.php?id=igdir 

Bölgenin Petrol ve Doğalgaz İmkanları 

(Ş-4. Petrol Ruhsatları Kaynak: PİGM) 

PİGM'in bilgilerine göre, ''Ülkemizde bu güne kadar keşfedilmiş ham petrol sahalarının 2004 yılı sonu itibariyle toplam kalan üretilebilir rezervi 40.911.190 tondur ( 2012 itibariyle 43.200.000 ton). Ham petrol rezervlerinin; % 99,55'i Güney Doğu Anadolu bölgesinde, % 0.30'u Marmara Bölgesinde ve % 0.15'i ise Akdeniz Bölgesinde bulunmaktadır. Ham petrol rezervleri; Güney Doğu Anadolu 
bölgemizde, Batman, Diyarbakır, Adıyaman ve Mardin illerimizde yoğunlaşmış olup, Marmara bölgesinde Kırklareli ve Akdeniz bölgesinde ise Adana illerimizde küçük rezervler bulunmaktadır. 2004 yılı sonu itibariyle kalan üretilebilir doğal gaz rezervlerimiz 7.403.688.526 m 'tür (2010 itibariyle 6.840.000.000 m ). Doğal gaz rezervlerimizin % 56'sı Güneydoğu Anadolu bölgemizdeki Diyarbakır ve Mardin illerinde, % 44'ü Marmara bölgesindeki Tekirdağ, Kırklareli ve İstanbul il sınırları içinde yer almaktadır. 2004 yılı içinde 2.275.530 metrik ton ham petrol üretimi ve 707.008.763 m3 doğal gaz üretimi yapılmış olup, ham petrolün % 68'i yerli, % 32'si yabancı; doğalgaz üretiminin ise %61'i yerli, %39'u yabancı şirketler tarafından gerçekleştirilmiştir.'' TPAO'nun bilgilerine göre de, ''2012 yılında yurtiçi hampetrol üretimimiz 2.3 milyon ton olmuştur. Bu rakam ülkemiz toplam petrol üretiminin %73'üne karşılık gelmektedir. 

Bu üretimin %72'si Batman, %27'si Adıyaman ve %1'i ise Trakya Bölgesinden karşılanmıştır. 2012 yılında, Ortaklığımız doğal gaz sahalarından ise toplam 340 milyon sm³ gaz üretilmiştir. Bu üretimin, %96'sı Trakya, %3'ü Batman ve %1'i Adıyaman Bölgesinden karşılanmıştır.'' Son on yılda hampetrol arzı %12 oranında düşmüş, doğalgaz ise %91 oranında artmıştır. 2012'de hampetrol talebinin %9'u, doğalgaz talebinin de %1.6'sı yerli üretimle karşılanmıştır. Bölgede yapılacak çalışmalarla yer altı kaynaklarının rezervlerinin artması ihtimali yüksektir. Özellikle petrol, doğalgaz, kaya gazı konusunda yabancı şirketlerin bölgede arama yapmaları bunun en önemli göstergesi sayılabilir 
(Ş.4-Petrol arama ve işletme ruhsatları haritası). Güneydoğu Anadolu Bölgesi Üst Kretase ve Üst Miyosen'de iki büyük tektonizma geçirmiştir. GD Anadolu'da petrol Üst Kretase yaşlı Mardin Kireçtaşlarında bulunmakta, daha derindeki Paleozoik yaşlı kayaçlardan da az miktarda üretim yapılmaktadır. Bu kayaçlarda petrolü saklayacak olan hazne kayaçlar tespit edilememiştir. Bu bölgenin petrol, doğalgaz, şeyl gaz ve şeyl oil (şeyl petrol) açısından potansiyelinin ortaya çıkarılması için ciddi çalışmaların uzun yıllardır yapıldığı bilinen bir gerçektir. Bu konuda yapılmış birkaç çalışmayı aktararak bölge üzerinde önemle durulması gerektiğini tekrar dile getirelim. 1949 yılında bölgede çalışmalar yapan N. Egeran'ın bölgede petrol potansiyeli konusundaki düşünceleri aynen şöyledir: “Bu suretle, Raman petrol sahası memleketimizin kat'iyetle tesbit olunmuş bulunan ilk petrol sahası vasfını kazanmıştır. Bu saha, Suudi Arabistan'dan başlayarak Bahreyn, Kuveyt, Irak ve Güney İran petrol sahalarını içine alan İltivalar> jeolojik formasyon birliğinin memleketimizde Cizre'den Kilise kadar uzanan kısmına dâhil bulunmaktadır. Raman'daki jeolojik yapı, bahsi geçen petrol sahalarındaki yapıya az çok benziyor. Ancak, Raman'da Üçüncü Zamanın genç formasyonları aşınıp gitmiş bulunuyor ve bu yüzden daha derin horizonlarda petrol aramak icap ediyor… 

Görülüyor ki, meşhur Orta Doğu petrol yataklarının memleketimizde de devamını hemen bütün özelliklenle bulmak imkânsız değildir.'' PİGM'in 
sitesindeki bilgiler petrol aramaları konusuna açıklık getirmektedir. ''Ülkemizdeki petrol üretiminin tamamına yakını Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nden sağlanmaktadır. Bu bölgemiz Alp–Himalaya Dağ Kuşağı'nın hemen güneyinde bulunmakla birlikte onun dışında kalır ve jeolojik olarak Arap Levhası'na dâhildir. Ancak bu bölgemiz dahi, jeolojik olarak, Arap Yarımadası'na bire bir benzemez ve o yüzden bizdeki petrol sahaları çok daha küçüktür. Ülkemizin jeolojik yapısı söz konusu ülkelere göre daha farklı ve karmaşık olup, fazla miktarda kırılmalara uğramıştır. Komşu ülkelerde petrol üretimi yapılan formasyonların önemli bir bölümü veya benzerleri Güneydoğu Anadolu bölgemizde de yer almaktadır. Ancak bu formasyonlar çoğu yerde yeraltında değil yüzeyde yer almaları sebebiyle atmosferik ve meteorik koşullara açık durumda bulunduklarından hidrokarbon depolanması yönünden elverişli değildir. Bu durum petrol potansiyelimizi olumsuz etkilemiş olup, keşfedilen küçük ölçekteki petrol sahaları ise kısa bir üretim safhasını takiben hemen suya dönüşebilmektedir. 

Güneydoğu Anadolu Bölgesi'ndeki yeni ve daha derin rezervlerin arama çalışmaları devam etmektedir.'' Ülkemizde 2012 yılı itibariyle petrol rezervimiz 294.8 milyon varil 

(43.200.000 ton) olup yeni rezervler bulunmadığı takdirde günümüz üretim miktarı ile yaklaşık 18 yıllık bir rezerv kalmıştır. Doğalgaz rezervi ise 
36.840 milyon m 'tür. Yeni sahalar keşfedilmemesi halinde 10 yıllık bir zaman içinde rezervler tükenecektir. 2013 yılında 2.4 milyon ton petrol ve 
555 milyon m3 doğalgaz üretimi yapılmıştır. 19542012 arasında toplam 3190 adet petrol ruhsatı verilmiş, günümüzde yürürlükte olan ruhsat sayısı 
380'dir. Bu yıllar arasında 229 arama üretim şirketi ülkede çalışmıştır. Bu şirketlerin 176'sı yabancı 53'ü de yerli şirkettir. Halen 25 yerli, 25 yabancı şirket 
faaliyet göstermektedir. 1934-2009 arasında toplam 3.071.141,6 metre arama sondajı yapılmıştır. 2009 yılında yapılan arama sondajı ise 88.907,2 metredir. 
Ham petrol sahalarının ortalama üretim derinliği 1500-3000 metre civarında olup, sondaj maliyetleri karada 2500-3000 metre civarındaki sondajlarda 35 
milyon dolar, denizlerde 1500-2500 metre civarında olan sondajlarda 5-30 milyon dolar, 2500 metrenin üzerinde ise 200 milyon dolardır. En fazla 
üretim yapan kuyu Diyarbakır'daki Batı Kayaköy14 kuyusu olup, günde 695 varil üretim yapılmaktadır. 1961'de Batman'da keşfedilen Batı Raman sahasındaki 268 kuyudan günlük 6908 varil petrol üretilmektedir. Ülkemizde açılan en derin kuyu Burdur Yuva Köy'de açılan 7216 metre derinliğindeki kuyudur. Bu kuyunun maliyeti 50 milyon dolardır. Güneydoğu Anadolu'daki tüm petrollü bölgeler ile doğalgaz ve şeylli hidrokarbonlar Doğu Anadolu'da, Erzurum (Pasinler, Horasan, Tekman), Malatya (Gürün), Muş (Tutak, Malazgirt), Kars (Tuzluca), Erzincan (Çayırlı), Tunceli (Çemişgezek) ve diğer bölgelerde bilimsel çalışmaların ışığında yeni teknolojiler kullanılarak aranmaya devam edilmelidir (Ş-5,6). 

(Ş.5. Kaynak: Jeo. Müh. D. S.39,1991) 

(Ş.6. Kaynak: valeuraenergy.com) 


1901 yılında Sultan Abdülhamid Han'ın emri ile yapılan çalışma sonrası Güneydoğu Anadolu ve güneyinde yani Osmanlı topraklarında büyük bir alanda petrolün var olabileceği ortaya konmuştur. 

Bugün için ülkemiz toprakları içinde yer alan Diyarbakır, Mardin, Siirt, Hakkâri, Bismil, Dicle, Bitlis ve Botan Çayları, Cizre, Hazro, Habur ve sınırlarımız dışında Kerkük, Musul, Erbil, Zaho, Süleymaniye, Bağdat, Kerbela, Felluce, Ramadi, Tikrit dâhil olmak üzere 65 noktada petrol olabileceği Alman mühendis Paul Groskoph ve Habip Necip Efendi'nin yaptıkları arazi çalışmaları sonrasında padişaha sunulmuştur (Ş.7) 

(Musul ve Irak sınırı Lozan'da bir çözüme kavuşturulamamış, 1924'de Türk ve İngiliz heyetleri İstanbul'da konuyu görüşmek üzere toplanmışlar ve yine bir çözüm bulamamışlar, mesele Milletler Cemiyeti Konseyi'ne götürülmüş ve Milletler Cemiyeti 1925'de Musul'u İngiltere'ye vermiş ve 1926 yılında da Türkiye bu anlaşmayı imzalamak mecburiyetinde kalmıştır. 1936 yılında da Irak Krallığı ile imzalan anlaşma sonrası da bugünkü Türkiye-Irak sınırı çizilmiştir. Lozan'da savunulan Kerkük ve Süleymaniye'yi içine alan Misak-ı Milli sınırları bir İngiliz oyunu ile elimizden alınmış oluyordu). 


(Ş.7. Abdülhamid Han'ın Petrol Haritası) 


Şu anda bir petrol ve doğalgaz ülkesi olmayan Türkiye büyük bir havzanın başlangıç noktası olarak dikkatleri üzerine çekmektedir. Bir taraftan 
yabancı şirketlerin petrol arama istekleri ve petrol kanu-nunda şirketler lehine yapılan değişiklikler, diğer taraftan denizlerde uluslararası aramalara önem verilmesi Kuveyt, Suudi Arabistan, İran ve Irak'tan sonra Güneydoğu Anadolu Bölgesini çok uluslu şirketlerin cazibe merkezi haline getirmiştir. 

Ancak unutulmaması gereken bir nokta da Ortadoğu'ya hâkim olmak isteyen güçlerin Türkiye'de petrol ve gaz hiç yokmuş gibi davranıp bizleri oyalamaları ve her zamanki ikiyüzlü politikalarıyla Türkiye'ye istediklerini yaptırmaları ve sonuçta Ortadoğu'ya tamamen hâkim olmalarıdır. 

İşte bu sebepledir ki, ülkemizin bütün enerji kaynaklarının tespitinde Türk bilim adamı ve mühendislerinin işlerin doğrudan içinde ve yönetiminde olmaları gerek-mektedir. Ülkemizdeki petrolün %99'u, doğalgazın yaklaşık %4'ü Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nden karşılanmaktadır. 
2012 yılı doğalgaz üretimimiz 664 milyon 33 m , (2013 üretimi 555 milyon m ) ortalama günlük üretim de yaklaşık 1.8 milyon m olmuştur. Üretimin tüketimi, karşılama oranı %2'dir. En fazla üretim yapılan doğalgaz sahası Akçakoca sahasıdır (Düzce). Üç kuyudan günde 360 bin m3 üretim yapılmaktadır. Doğalgaz sahalarının ortalama üretim derinliği 225-3300 metredir. Petrol ve doğalgaz meydana geldiği ana kayacı terk ederek, bulunduğu yerden göç ederek farklı kayaçlar içerisine yerleşir. Bu göç sırasında oluşmuş olan petrol ve gazın bir kısmı ana kayacı terk etmeyerek orada kalır. İşte, şeyl gaz (shale gas), şeyl petrol (şhale oil) ana kayayı terk etmeyen ve oluştuğu kayaların gözeneklerinde kalan gaz ve petroldür. GD Anadolu'da Diyarbakır Hazro Bölgesi'ndeki kuyular-da ortalama 2500 metreler civarında içinde şeyl gaz ihtiva eden Dadaş Formasyonu kesilmiştir. Bu şeylli ve Siluriyen-Devoniyen yaşlı formasyon güne yimizdeki hidrokarbonlu Siluriyen-Devoniyen yaşlı kayaçlarla benzerlik göstermektedir. Bölgede çalışmaların ciddi şekilde devam etmesi neticesinde 
çok olumlu sonuçlar alınabileceği bilimsel bir gerçektir. GD Anadolu, Doğu Anadolu, Sivas, Tuz Gölü, Batı Karadeniz ve Trakya Havzaları'nda şeyl 
gazı rezervleri olduğu bilinmektedir. Türkiye'de şeyl gaz rezervinin bazı bilimsel makalelerde 13 trilyon m3 olduğu, üretilebilir kaya gazı rezervinin de 1.8 trilyon m3 (63.5 trilyon kübik feet) olduğu iddia edilmektedir. EIA/ARI Haziran 2013 raporunda Türkiye'de GD Anadolu'da Siluriyen-Devoniyen yaşlı denizel Dadaş Formasyonu'nda 129,8 Tcf riskli (3679 3 trilyon m ), kazanılabilir 17,1 Tcf (475 milyar m3) şeyl gazı olduğu yazılmaktadır. Ayrıca bölgede 91,3 milyar varil riskli (13 milyar ton) ve kazanılabilir 4,57 milyar varil (700 milyon ton) petrollü şeyl bulunmaktadır (Ş.8). 

(Ş.8. Kaynak: EIA)

TÜRKİYE MADEN REZERVLER (Görünür + Muhtemel) 


Maden Cinsi Rezerv (Gör+Muh) (Ton) Açıklamalar 
Altın 700 Au İçeriği 
Alünit 4.000.000 %7.54 K2O 
Antimuan 103.306 Sb içeriği 
Asfaltit 82.000.000 AİD.2896-5536 Kcal/kg 
Asbest 29.646.379 Değişik lif boylarinda, lif yüzdesi %4 ' un üzerinde 
Bakır 1.786.000 Metal Cu 
Barit 35.001.304 %71-99 BaSO4 içerikli 
Bitümlü Şist 1.641.381.000 OrAID.541-1390 Kcal/kg 
Bentonit 250.543.000 Sondaj+Döküm+Ağartma 
Boksit 87.375.000 %55Al2O3 (25 667 000 ton metal Al) 
Bor 3.066.300.000 % 24.4-35B2O3 içeriği 
Civa 3.820 Metal Hg 
Çinko 2.294.479 Metal Zn 
Demir 122.000.000 %55Fe ( 82 458 750 ton metal demir) 
Diatomit 44.224.029 İyi kalite 
Disten 3.840.000 % 21-52 Al2O3 
Dolomit 15.887.160.000 % 15 MgO ve üzeri 
Feldspat 239.305.500 Albit ve Ortoklaz 
Fosfat 70.500.000 % 19 P2O5 
Fluorit 2.538.000 % 40-80 CaF2 İçeriği 
Grafit 90.000 % 2-17 Sabit karbon içerikli, zenginleşebilir 
Gümüş 6.062 Metal Ag 
Kaolen 89.063.770 % 15-37 Al2O3 
Kaya Tuzu 5.733.708.017 % 88,5 üzeri NaCl ( 200 000 000 tonu göl rezervi) 
Kil (Ser+Ref) 354.362.650 Seramik+Refrakter 
Krom 26.000.000 % 20 üzeri Cr2O3 
Kurşun 860.387 Pb İçeriği 
Kuvars Kumu 1.307.414.250 % 90 Üzerinde SiO2 
Kuvarsit 2.270.287.821 % 90 Üzerinde SiO2 
Kükürt 626.000 % 32 S içeriği 
Linyit 13.300.000.000 AID.868-5000 Kcal/kg 
Lületaşı 1.483.000(sandık) İyi, orta kalite karışık 
Manganez 3.200.000 % 34.54 Mn (Metal Mn içeriği 1 576 000 ) 
Mermer 5.161.000.000 m3 Toplam Potansiyel Rezerv 
Manyezit 111.368.020 % 41-48 MgO içeriği 
Perlit 5.690.027.600 Değişik genleşme oranlarında 
Pomza 1.479.556.876 m3 İyi Kalite 
Profillit 6.644.000 Seramik+refrakter+ çimento 
Sepiolit 13.546.450 % 50 üzeri Sepiolit 
Sodyum Sülfat 16.536.000 % 81 NaSO4 (13.040.000 ton göl suyu rezervi) 
Stronsiyum 665.082 % 72 Üzeri SrSO4 içerikli 
Talk 482.736 İyi kalite 
Taşkömürü 1.126.548.000 İyi kalite 
Trona 836.317.680 % 56 ve üzeri Trona 
Toryum 380.000 % 0.24 ThO2 
Uranyum 9.129 % 0.05-0.1 U3O8 
Wolfram 36.719 Metal W 

(Ş-9 Kaynak: MTA-2013) 

Türkiye, genel olarak maden kaynakları bakımından çok zengin bir ülke değildir. Buna rağmen kendine yetecek cevherlerinin yanı sıra krom, bor, demir, mermer, trona, toryum, NTE, manyezit, profillit, feldspat, boksit, perlit, pomza, asfaltit, linyit cevherleri bakımından önemli potansiyele sahip bulunmaktadır (Ş.9). Ne var ki, bu maden yataklarını çok olumlu kullanamadığımız da bilinen bir ger-çektir.. Zira madenler ham olarak satılmakta, tesisler yenilenmemekte, yeni tesisler uzun yıllardır kurul-mamakta ve cevherlere dayalı yarı mamul ve mamul madde tesislerine yatırım yapılmamaktadır. 

Uzun yıllardır madencilikteki takip edilen politika; madenlerin yerinden çıkarılması ve de satılarak para kazanılması şeklinde olmuştur. Devletin yatırımlardan tamamen çekilmesi ile de durum değişmemiş ve hatta daha da içinden çıkılamayacak bir duruma gelmiştir. Kısacası günümüzde bu politikalar devam ettiği sürece fabrika yapacak sanayi tesislerinin kurulması mümkün görülmemektedir. Diğer taraftan, maden yatakları yönünden böylesine az 
rezervlere sahip olmamızın sebebi ise bulunduğumuz coğrafyanın jeolojik yapısıdır. Doğu ve GD Anadolu Bölgeleri'nde bulunan maden kaynaklarımızı 
anlatarak bölgenin potansiyelini açıklamaya çalışalım. Biz bölgedeki işletilen, işletilmeyen bütün maden yataklarının görünür + muhtemel + mümkün(Müm) + jeolojik toplam potansiyel rezervlerini aktaracağız. Rezerv ve rezerv gruplarının tanımları da şöyledir: 

Rezerv: Bir maden yatağından ya da havzasında henüz işletilmemiş maden miktarının kısa vadede ekonomik olan ve belirlilik gösteren kısmı. Yani madenin tabii haldeki miktarı. 

Görünür rezerv (G): Dört tarafı tespit edilmiş ve hata sınırı ±%10 olarak kabul edilmiş, hazırlık ve işletme projeleri yapılabilen rezervdir. Bu rezerv türünde, madenin yataklanması, jeolojik ve tektonik etkenler, madenin kalitesi ile dağılımı ve rezerv sınırlarının belli olması gerekmektedir. 

Muhtemel rezerv (Muh): İki boyutu ile belirlenmiş ve devamlılığı konusunda görünür rezerve göre daha büyük risk taşıyan cevher yatağıdır. Kuyu, yarma, galeri faaliyetlerinin ve sondajların geniş aralıklarla yapılması neticesinde devamlılığı ve sınırları kesin olarak belirlenmemiş rezerv türüdür. Hata sınırı ±%20-40 arasındadır. 

Mümkün rezerv (Müm): Boyutları hiçbir şekilde belirlenmemiş, varlığı ancak tahmin edilen jeolojik ve jeofizik çalışmalara dayanılarak hesaplanan rezerv. 

Potansiyel rezerv: Varlığı tespit edilmemiş ve teknik, ekonomik sebeplerden dolayı o gün için işletilmesi mümkün olmayan rezerv. Jeolojik rezerv: Varlığı bilinen görünür, muhtemel, mümkün rezervlerin toplam miktarıdır. 


DEMİR CEVHERİ : Bölgede işletilen ya da işletilmeyen (ileride işletilebilecek) %19.8-55 Fe, %52-62 Fe 0 , %10 55.38 Fe 0 tenörlü G+Muh.+Müm. Toplam 
34 

1.047.881.027 ton demir cevheri bulunmaktadır.Türkiye'nin en büyük demir yatakları Sivas-Malataya-Erzincan'da bulunmaktadır. 

Hekimhan-Deveci sideritleri ve Hekimhan-Hasançelebi manyetit yatakları ile birlikte Divriği Türkiye'nin uzun yıllar ihtiyacını karşılayacak rezervlere sahiptir. Ancak bazı yataklar emprute ve düşük tenör sebebiyle bugün için işletilememektedir. 

MALATYA : (Hekimhan, Kuluncak,Doğanşehir) %38-55 Fe tenörlü 55.715.000 ton G+Muh. rezerv, %10-15 Fe O tenörlü 42.350.000 ton G+muh rezerv ve Hasançelebi'de teknolojik sebeplerden ötürü işletilmeyen %15.04 Fe tenörlü (%30 Si0 , %72 Ti, %0,06 P tenörlü) 865.000.000 ton rezerv bulunmaktadır. 

ELAZIĞ : (Aşvan, Baskil) %31.88-%54.49 Fe tenörlü 314.318 ton G rezerv 

ERZİNCAN : (Ilıç-Çaltı) %52-%63 Fe 0 tenörlü 533.500 ton G+Muh. rezerv. Kemaliye-Bizmişen'de %53 Fe 0 tenörlü 23.769.209 ton demir cevheri örtü 23 sebebiyle işletilememektedir. 

BİNGÖL : (Genç-Avnik, Koşal, Gonaç Tepe, Haylan Dere) %53,1 Fe, %0,95-%011 apatit tenörlü 44.500.000 ton apatitli manyetit, %59,42 Fe tenörlü 
12.6 milyon ton demir cevheri, %46,68-%51.64 Fe, %1.8-%1.99 apatit tenörlü 2.000.000 ton G+Muh+Müm rezerv. Buradaki problem cevher içinde %0.012-%2.26 P 0 ve %0.46-%2.09 Ti0 25 2 bulunmasıdır. 

VAN : (Bahçesaray-Çaldıran) %24 Fe tenörlü 363.000 ton G+Muh, %19.8 Fe tenörlü 106.000 ton G+Muh, %44.5 Fe tenörlü 630.000 ton G+Muh. rezerv. 
BAKIR-KURŞUN-ÇİNKO : Bölge, toplam 92.789.587 ton G+Muh+Müm bakır, kurşun, çinko rezervine sahiptir. 

MALATYA : (Yeşilyurt) %6 Pb tenörlü, %19.8 Zn tenörlü 10.000 ton G+Muh+Müm rezerv. 

ELAZIĞ : (Keban, Ergani, Baskil, Sivrice) %4.51 Pb, %5.28 Zn tenörlü (100 gr/t Ag) G+Muh+Müm. 

1.135.300 ton, %1.39 Cu tenörlü G (%20.20 pirit, %12.54 S) 3.500.684 ton rezerv (202.828 metal bakır, yatak terk edilmiştir.), %2 Cu tenörlü G+Muh 
5.000.000 ton, %0.092 Cu tenörlü 4.500.000 ton G+Muh (%0.014 Mo, %0.054 W), %0.026 Cu tenörlü G+Muh 4.228.303 ton, %1.34-%3 Cu tenörlü 781.000 ton rezerv. 

ERZURUM : (İspir) %0.31 Cu tenörlü (%0.022 Mo) 73.600.000 ton Müm. rezerv. 

BİNGÖL : (Genç) %45 Pb-Zn tenörlü 21.600 ton G+Muh. rezerv. 

BİTLİS : (Narlıdere) %12.7 Pb, %34.4 Zn, (%0.13 Cd) tenörlü 14.000 ton Muh+ Müm. rezerv. 
KROM : Sadece Elazığ İli dahilindeki, krom yatakları Türkiye krom rezervinin yaklaşık %45'idir. Bölgenin toplam krom rezervi 11.502.060 G+Muh+Müm tondur. 

MALATYA : (Hekimhan) %42 Cr O 169.760 ton G+Muh+m+Müm. rezerv. 

ELAZIĞ : (Guleman, Kapin, Kef, Aypınar) %35 Cr O tenörlü ve üzeri 500.000 ton G+Muh rezerv, %15-%35 tenörlü 7.000.000 ton G+ Muh+Müm. rezerv. 

ERZİNCAN : (Refahiye, Ilıç, Çayırlı, Tercan) %1054 Cr O tenörlü 4.000.000 ton G+Muh+Müm  rezerv. 

ERZURUM : (Aşkale) %20-%52 Cr O tenörlü   300.000 ton G+Muh rezerv. 

TUNCELİ : (Pülümür) %42-%54 Cr O tenörlü 32.300 ton G+Muh+Müm rezerv. 
ALTIN : Bölgede şimdilik bulunan rezerv yaklaşık 71.651.000 ton ve 9.000.000 m G+Muh rezerv vardır. (100-120 ton + 100 ton altın) 

AĞRI : (Diyadin-Mollakara) 100 ton civarında altın olduğu tahmin edilmektedir. 

ELAZIĞ : (Keban) 1.2 gr/t Au tenörlü (142,9 gr/Ag) 51.300 ton G+Muh rezerv 

ERZİNCAN : (Ilıç-Çöpler) 1.7 gr/t Au tenörlü 71.600.000 ton rezerv (yaklaşık 100-120 ton altın) 

KARS : (Kağızman-Darphane, Zaraphane) 0.1 gr/m Au tenörlü 9.000.000 m rezerv. FOSFAT : Yüksek demirli toplam 116.037.596 ton G+Muh rezerv bulunmaktadır. 

BİNGÖL : (Avnik) %0.67-%12.96 P O 2 5 tenörlü (%16-%59.42 Fe O ) 109.197.696 G+Muh rezerv.


BİTLİS : (Ünaldı) %8.5-%4.40 P O tenörlü (%15 Fe O ) 6.899.900 ton rezerv. Cevher işletilmemektedir. 

MERMER : İki ilimizdeki mermer rezervi 45.031.800 tondur. 

ELAZIĞ : (Alacakaya-Altınoluk, Elazığ Vişnesi) 40.500.000 ton. (15.000.000 m ) Ofiyolitik melanjın içinde tektonik breş şeklinde bulunur. İç dış kaplama ve dekorasyonda kullanılır. 

ERZURUM : (Karayazı) 4.531.800 ton. 
MANYEZİT : Bölgenin toplam manyezit rezervi G+Muh+Müm. 6.152. 829 tondur. 

ERZİNCAN : (Çayırlı, Refahiye) %45-%46 MgO tenörlü 4.875.729 G+Muh, %44.83 MgO tenörlü 421.850 ton G+Muh+Müm rezerv. 

ERZURUM : (Aşkale) %45-%46 MgO tenörlü 390.250 ton G+Muh rezerv. 

KARS : (Kağızman) %45 MgO tenörlü 465.000 ton Müm rezerv. MANGANEZ : 139.950 ton G+Muh. mangan rezervi. 

ERZİNCAN (Çayırlı, Ilıç) %52 Mn tenörlü 100.000 ton G+Muh, %38.3-%43.9 Mn tenörlü 8.950 ton G+Muh rezerv. 

ERZURUM : (Oltu) %51 .6 Mn tenörlü 31.000 ton Muh rezerv. 

PROFİLLİT : Dünyanın önemli yatakları arasında bulunmaktadır. Seramik, refrakter ürünlerin yapımında, boya, lastik ve kozmetik ürünlerinde dolgu maddesi olarak kullanılmaktadır. Rezerv 10.672.992 tondur. Diğer taraftan yapılan yeni çalışmalar neticesinde de toplam rezervin 20.221. 700 ton olduğu belirlenmiştir. 

MALATYA : (Pütürge) %13-%33 Al O tenörlü5.988.992 ton G, 6.500.000 ton Muh ve %13-%19 Al O tenörlü G+Muh 184.000 ton rezerv.

VERMİKÜLİT : Fe, K, Na, sulu Mg, Al, Fe silikat mineralidir. Toplam rezerv G+Muh +Müm 2.391.342 ton. 

MALATYA : (Darende-Kuluncak) % 0.35 vermikülit 2.175.192 ton G+Muh, 216.150 ton Müm. rezerv. 
DİSTEN: Al SiO . Isıya dayanıklı olduğu için refrakter sanayinde kullanılmaktadır. Toplam rezerv 2.971.945 ton. 

BİNGÖL : (Genç) %5-%25 disten, %26 Al O tenörlü 140.000 ton Muh rezerv. 

BİTLİS : (Hürmüz, Orsak, Bayramalan, Arzivik) %25-%41, %40 Al O tenörlü 2.831.345 ton G+Muh. rezerv. 
ASBEST (Amyant) : Mg Si O (OH) . Toplam rezerv 820.090 ton. 

BİTLİS : (Destuni, Eğri) %1-%15 asbest 517.660 ton G rezerv 

ERZİNCAN : (Ilıç) %1- %80 asbest 53.300 ton G, 5.300 ton Muh, 213.830 ton Müm. rezerv. 

AĞRI : (Abuzeyit, Cuma Çay) 30.000 ton Muh rezerv. 

BARİT : Yoğunluğunun yüksek, basınca ve ısıya karşı stabil, aşıdırıcılığının düşük olmasından dolayı sondaj sektöründe kullanılmaktadır. 
Toplam rezerv 3.235.000 tondur. 

MUŞ : (Merkez Bilir, Kasar, Kızılkilise Köyleri) %94 BaSO 4 tenörlü 3.235.000 G+Muh+Müm. rezerv. 
DİYATOMİT : SiO2 H O (Kizelgur) 2

(Mg,Fe,Ca,Na,K,Al oksit) Dolgu malzemesi, absoben, aşındırıcı, gübrelerde taşıyıcı ve topraklanmayı önleyici olarak hafif yapı 
malzemesi ve izolasyonda kullanılır. Rezerv 114.500.000 tondur. 

ERZURUM : (Tortum) orta iyi kalite 114.500.000 ton Muh+Müm. rezerv. 
PERLİT : İnşaat, tarım ve sanayi sektörlerinde, ısı yalıtımında, seramik ve cam sanayinde, ısı yalıtımında, ilaç ve kimya, gıda ve demir çelik sanayinde kullanılır. Bölgedeki toplam rezerv 4.860.432.147 ton G+Muh+Müm+Jeo rezervdir. 

ERZİNCAN : (Molla Tepe) İyi kalite 71.500.000 ton Muh rezerv. 

ERZURUM : (Pasinler) Orta-iyi kalite 116.552.147 ton G+


..