27 Mart 2015 Cuma

PKK Sınırın Ötesinde mi?




PKK Sınırın Ötesinde mi?



01.08.2005/Sayı:87

Gökçe Fırat

ABD-PKK ittfakı

Gerek Genel Kurmay İkinci Başkanı İlker Başbuğ’un, gerekse Başbakan Tayyip Erdoğan’ın, yeniden terör kampanyasına başlayan PKK’nın faaliyetlerinin engellenmesi için gerekirse Kuzey Irak’a sınır ötesi operasyon düzenlenebileceği yolundaki açıklamalarıyla birlikte PKK sorunu ülke gündeminde yeniden merkezi bir yer işgal etmeye başladı.

PKK sorununun gündeme gelmesi, Türkiye’nin bölücü teröre karşı mücadelesi açısından olumlu bir gelişme olarak algılansa da, PKK’ya karşı mücadele için önerilenlerin kapsamı ve içeriği, Türkiye’nin yeniden büyük bir tuzağa doğru çekildiğini gösteriyor. Bu bakımdan bölücü terörle doğru mücadele için doğru bir mücadele yöntemi belirlenmesi gerekiyor. Biz bu yazımızda bölücü terörle mücadelede doğrularla yanlışları, tuzaklarla çıkış yollarını ortaya koymaya çalışacağız.

Öncelikle PKK meselesinin ve yeniden başlayan terörün nedeninin doğru tespit edilmesi gerekir. Son dört yıldır neredeyse duran terör neden birden bire başlamıştır?

Bu sorunun cevabı Apo’nun 1999’da yakalanmasının ardındaki sır perdesinin kaldırılması ile çözülebilir. Son dönemde Apo’nun yakalanması üzerine bir kaç kitap yayınlanmış bulunuyor. Ama daha önemlisi eski Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel ve eski Başbakan Bülent Ecevit’in Apo’nun yakalanması ile ilgili açıklamaları. Her iki devlet yöneticisi de Apo’nun yakalanmasını ABD’nin sağladığı ve bu nedenle Türkiye’nin başarısının arkasında ABD’nin payının olduğu fikrini açıkladılar. Böylelikle Türkiye, PKK ile mücadelede ABD’nin yardımı ile bir sonuç almış oluyordu.

Bu açıklamaların elbette çok önemli bir sonucu var. Eğer Apo’yu Türkiye’ye ABD verdi ise, PKK’nın arkasında ABD yok demektir. Ve eğer PKK’nın arkasında ABD desteği yok ise, Kuzey Irak’ta oluşan PKK-ABD ittifakının da farklı gerekçelere bağlanması gerekir. Bu gerekçe ise günlük basınımızda Irak’ta zaten batağa saplanan ve canını zor kurtaran ABD’nin bir de PKK ile mücadele edecek gücünün ve imkânının olmadığı şeklinde açıklanmaktadır.

Olaya ABD’den bakınca ya da ABD’yi aklamak için bir gerekçe bulmak gerekirse, doğrusu bunun iyi bir gerekçe olduğu söylenebilir. Ama bunun da çok gerçekçi ve zekice olmadığı çabucak ortaya çıkabilir.

90’lar: Güçlenen Türkiye

1990’ların ortasından itibaren Türkiye Cumhuriyeti’nde önemli gelişmeler yaşandı. 90’ların başında güçlenen PKK terörünün arkasında ABD’nin fiili askeri yardımının olduğu biliniyordu. Bu nedenle Türk Devleti kendi içinde bir sorgulama dönemi yaşadı.

O yıllar Türkiye açısından içerde terörle mücadele, dışarda ise özellikle Orta Asya’da yeni bağımsızlığını kazanan Türk Cumhuriyetleri ile ortaya çıkan potansiyel, Ortadoğu’da özellikle Irak ile geliştirilen olumlu ekonomik ilişkilerle birlikte dikkati çeker. Böyle bir Türkiye potansiyel bir tehdittir.

Ortadoğu’da güçlenen, Orta Asya’da beliren bir Türk önderliğinin üzerinde dikkatle durulması gerekir. Türkiye bu gücünü ve potansiyelini tespit eder. Ama bu tespitle birlikte ülkede her gün onlarca asker ve yurttaşın ölümü ile sonuçlanan PKK terörü vardır. O halde güçlü Türkiye’nin Ortadoğu ve Orta Asya’da bir önderliği olacaksa öncelikle kendi içindeki teröre karşı gücünü göstermelidir.

Terör, uluslararası bir organizasyon olduğu için bu uluslararası organizasyonla baş etmek için uluslararası bir mücadele gerekmektedir. 1994’ten itibaren Türkiye bu yönde bir kararlılık beyan eder. Bu tarihten itibaren Türkiye’nin Kuzey Irak’a yönelik Irak devleti ile mutabakat içerisinde müdahalesi başlar. 1999’a kadar süren beş yıl boyunca Türkiye Cumhuruyeti ülke içine sızan teröristleri etkisiz hale getirmeyi başarır.

Ancak başarı askeri alanda değildir yalnızca. Türkiye’nin güçlü sınırötesi operasyonu Kürt bölücülüğünün gelişme motivasyonunu kırar. Nitekim tüm bu dönem boyunca Kuzey Irak’ta sadece PKK değil, KDP ve KYB de güç kaybedecektir. Bunun böyle olması da çok doğaldır çünkü uluslararası bir Kürt hareketi vardır ve bu hareket Türkiye’nin etkin müdahalesiyle sinmek zorunda kalır.

Türkiye’yi dizginlemek: Sivas, Gazi, Uğur Mumcu suikasti

Fakat 99’a gelindiğinde Türkiye artık iyice dizginlenemez bir güç halini almıştır. Türkiye Şam’da yönetimi devirebilecek kadar güçlüdür ve bunu açıktan beyan eder. Türkiye’nin Irak’tan sonra Suriye’ye de girmesi bölgede Türkiye’nin mutlak üstünlüğünün sağlanması olacaktır. Bu durum ise, Körfez’e ilk müdahalesini gerçekleştiren ABD’nin uzun vadeli hedefi için en büyük handikaptır.

Fakat tehlike bununla sınırlı değildir. Türkiye’de rejim içinde de bir değişiklik gözlemlenmektedir. Doksanlı yıllar boyu gelişen işçi hareketleri, laiklik eksenli mücadeleler toplumsal bir uyanışın habercisidir. Türk milleti adeta silkinmektedir.

Bu silkinmenin en önemli yansıması ise Ordu’da gözlemlenmektedir. Türk Ordusu içinde komuta kademesi Kıvrıkoğlu ve Karadayı dönemleri boyunca sürecek olan sekiz senelik bir laik, bağımsızlıkçı ve ABD’ye mesafeli döneme girmiştir. Kısacası bunca yıllık sadık NATO müttefiki Türkiye’de ipler ABD’nin elinden çıkmaktadır.

Özal’ın ölümü ile başlayan süreçte Türkiye’nin rota değiştirmesi ABD tarafından çok yakından takip edilir. Türkiye bu tür bir rota değişikliği nedeniyle çeşitli vesilelerle uyarılır. Sivas Katliamı, Gazi Mahallesi’ndeki ayaklanma, Uğur Mumcu’nun öldürülmesi olayları Türkiye’ye ABD müdahalesinin işaretleridir.

ABD’nin kontrolünde PKK, bu üç büyük provokasyonda da başroldedir. Hedef ise, Alevi-Sünni ayrımı ile Kürt hareketine bir ihtiyat kuvvetinin kazandırılmasıdır. Bunun dışında doğrudan askeriyeye uyarıdır. Bugün Soros tarafından düzenlenen Turuncu Devrimler gibi, Türkiye’de operasyon yapılmaktadır. Fakat komuta kademesindeki sağlam duruş nedeni ile ABD her seferinde başarısızlığa uğrar.

Türk Devleti açısından ise önemli bir karar alınmıştır. Birincisi uluslararası planda PKK’ya barınma şansı tanınmayacaktır. Özellikle Irak’a yerleşen Türk Ordusu uzun vadeli bir tedbiri almaktadır. İkinci tedbir ise PKK’nın ekonomik ağının çökertilmesidir. Bu amaçla, devlet içindeki belli bazı güçler Kürt işadamları ve uyuşturucu kaçakçılarına karşı infazlara başlar. Böylesine sistemli bir hareket ABD’yi iyice korkutur. PKK’nın gerek iç, gerek dış dayanaklarının çökertilmesi ABD’nin Ortadoğu’ya elveda demesi olacaktır. Bu aşamada ABD üç büyük tezgah kurar.

  Susurluk’tan, Apo’nun teslim edilmesine

Birincisi Susurluk olayıdır. Susurluk’la birlikte ABD’nin sadık ajanı, karanlık yayınlarla devlet içinde PKK’ya karşı mücadele eden ekibi tasfiye ettirir. Böylelikle PKK ile mücadelenin ekonomik ayağı kırılır.

İkincisi Jandarma Genel Komutanı’nın bir suikastle öldürülmesidir. PKK ile mücadelenin dış askeri operasyon kısmını koordine eden ve bitirici bir askeri operasyon hazırlayan Eşref Bitlis uçağı düşürülerek öldürülür. Eşref Bitlis’in öldürülmesiyle birlikte hem bitirici dış operasyon engelenmiş olur, hem de Eşref Bitlis önderliğinde Güneydoğu’da PKK’nın şehir milislerine yönelik devlet mücadelesi durmuş olur.

Susurluk’la başlayan ABD denetimindeki kampanya Güneydoğu’ya uzanır. Yine bölgede PKK’ya karşı mücadele eden bir binbaşının aynı karanlık medyada konuşturulduktan sonra öldürülmesi dikkat çekicidir.

Bu iki büyük operasyondan sonra PKK biraz olsun rahatlar. Ama başta bu komutanlar olduğu sürece PKK ve ABD için işler kötüye gidecektir. O nedenle ABD-PKK ittifakı büyük bir kumar oynar ve son büyük provokasyonnu gerçekleştirir.

Suriye’ye müdahale etmeye hazırlanan Türkiye’ye Apo teslim edilir. Teslimat danışıklı dövüştür. Teslim edilen Apo’ya yaşam güvencesi verilir. Apo da PKK’ya silah bırakma çağrısı yapar. Böylece ABD bir taşla iki kuş vurmuş olur. Hem PKK üzerindeki hakimiyetini sağlayacak Apo’nun yaşamasını sağlamış olur, hem de PKK’ya silah bıraktırarak Türkiye’nin sınırötesi hareketlerini gerekçesiz bırakmış olur.

Apo’nun İmralı’ya hapsedilmesiyle birlikte Türkiye yavaş yavaş Irak’tan çekilmeye başlar. Bu, aynı zamanda Türkiye’nin Ortadoğu ve Orta Asya’daki açılma politikasının bitmesi demektir. Geri çekilen Türkiye yavaş yavaş Türkiye sınırlarına hapsolur. Şu an yaşanan durum bir hapsolma pozisyonudur. Türkiye, müttefiki ABD tarafından usta provokasyonlar ve hareketlerle kuşatılmıştır.

PKK, ABD’nin Ortadoğu’daki operasyonel öncü gücüdür

Apo’nun İmralı’da hapsedilmesi ile başlayan dönem Türkiye Ortadoğu ve Orta Asya’da açılma politikasını tümüyle terk ederek AB rotasına sapmıştır. AB süreci Türkiye açısından mutlak bir zayıflama dönemi olmuştur.

Sürecin ABD-Türkiye ilişkileri düzleminde de tahlil edilmesi gerekir. ABD, Türkiye ile zayıflayan ilişkilerini bir süreliğine bu soğuma seviyesinde buzdolabında bekletmiştir. Böylelikle gerilen ilişkilerin düzeleceği ana kadar pusuya yatmıştır. Bu aşamada Kürt bölücülüğünü AB’ye havale ederek Türkiye’nin AB ile ilişkilerinde yorularak güçsüz düşmesini beklemiştir. Şu an başlayan terör, tam da bu yorgun Türkiye’ye karşı başlatılmıştır.

Geçen beş yıl içinde AB uyum yasaları ile elde edilen dil hakkı, örgütlenme hakkı, belediyelerde kazanılan seçimlerle güçlenen ve ülke içinde kendisine kendince demokratik bir taban oluşturan, kamuoyu yaratan PKK, yeniden ABD elinde eyleme sokulmuştur. PKK’nın eylemlerini ABD’nin eylemleri ile birlikte ele almak gerekmektedir.

Türkiye’de başlayan terör tam da ABD’nin Irak’a müdahalesi ertesinde başlatılmıştır. Bunun anlamı açıktır, PKK ABD’nin müttefiki olarak ABD’nin yanında Irak savaşına dahil olmuştur. Bilindiği gibi Irak’a karşı savaş, dar anlamıyla Irak’a karşıdır, ama kapsamı geniştir, tüm Ortadoğu’yu içine almaktadır. ABD’nin açık hedefi İran ve Suriye’dir. Türkiye ise örtülü hedeftir.

Bu noktada PKK, bu üç ülkeye karşı da aynı anda silahlı savaş başlatmıştır. Son bir ayda gerek İran’dan, gerek Suriye’den gelen çatışma haberleri dikkate alınmadan, PKK’nın Türkiye’de başlattığı terör kampanyası anlaşılamaz. PKK, doğrudan ABD’den aldığı direktifle öncü bir savaş başlatmıştır. Hemen ardındansa ABD’nin müdahalesi gelecektir.

PKK’nın bölge ülkelerine karşı başlattığı savaşın bir de AB cephesi vardır. ABD için eline silah alan PKK, kaçınılmaz bir şekilde AB ülkelerinden de kopmaktadır. Bu aşamada PKK’nın bölge ülkelerine karşı başlattığı savaş, aynı zamanda AB ülkelerinin Ortadoğu çıkarlarına karşı da bir savaş anlamına gelmektedir.

PKK’nın Sivil Terörü

Olayı bu uluslararası boyutları ile ele alırsak PKK’nın Türkiye stratejisini de daha iyi görebiliriz. PKK uluslararası bir fedai mangası görünümü çizmekle birlikte, esas yığınağı ve görev alanı Türkiye’dir. Ancak Türkiye’deki görevini iyi bir şekilde yerine getirebilmek için de son derece ince bir politika izlediğini teslim etmemiz gerekir.

1- PKK Apo’nun tutsaklığı boyunca silahlı mücadeleyi bırakmış ve sivil alanda sivil mücadeleye başlamıştı. Sivil alandaki mücadelenin ne aşamaya geldiğinin muhasebesini yaparsak özellikle iki alanda önemli bir başarıdan sözederiz.

a- PKK, Güneydoğu’nun kent merkezlerinde önemli bir halk hareketi örgütlemiştir. Eskiden, gerilla hareketinin temel destekçisi köyler iken, sivil mücadelede köylerin yerini kent merkezleri almıştır. Son birkaç yıldır, Diyarbakır, Mardin, Şırnak, Hakkari, kent merkezleri ile ilçe merkezleri, PKK’nın hakimiyetine girmiştir.

Bunda en önemli pay ise elde edilen PKK’lı belediyelerdir. Bugün PKK’lı teröristlerin cenazeleri belediye ambulansları ile taşınmaktadır. Dokunulmazlık zırhına bürünen PKK’lı belediyelerle birlikte, Güneydoğu’da fiili bir özerklik ilan edilmiştir. Her il ve ilçe merkezinde Apo’nun salıverilmesi için düzenlenen imza kampanyaları, dilekçe eylemleri, yürüyüşler, açlık grevleri ile, PKK ayrılıkçı bir sivil hareket inşa etmiş durumdadır.

b- Sivil mücadelenin ikinci ayağı aydın hareketi yaratmaktır. PKK, bu doğrultuda da önemli kazanımlar elde etmiştir. Eli kanlı bir terör örgütü imajını silmek için, silah bırakma ve sivil mücadele ile birlikte, pek çok Türk aydınını tuzağa düşürmüştür. Hem devlete hem PKK’ya silah bırakma çağrılarının ardında, PKK’yı devletle eş görme anlayışı yatmaktadır ki, bu da PKK’nın neredeyse işgal edilmiş bir devletin sözcüsü konumuna getirilmesidir.

PKK’nın aydın hareketinin merkezi İkitelli basınıdır. PKK’nın her talebini demokratikleşme adına coşkuyla karşılayan, her fırsatta Türk Devletine karşı PKK militanlarının yanında yer alan medya, böylelikle PKK’yı haklı, devleti haksız savaşan bir güç konumuna getirmiştir.

Bu aydın takımının kullandıkları kirli savaş kelimesi boşuna değildir elbette. Türk Devleti, Susurluk’tan beri hain bir karalama kampanyasının hedefidir. Katil devlet, işkenceci devlet propagandası altında, Türkiye devlet güçlerinin eli kolu bağlanmıştır.

Ya asker gibi alalım ya da asker gibi ölsün

PKK, sivil savaşın yarattığı bu özgür ortamda tekrar silaha sarılmıştır. Ancak bu silaha sarılmanın bile hem askeri hem de sivil ayağı bulunmaktadır. Örneğin son olarak Tunceli karayolunda kaçırılan erimizin durumu buna örnektir. PKK, silahlı bir eylemle bile barışçı bir sivil hareket imajı çizmektedir.

PKK, askeri serbest bırakacağını açıklamıştır. Aslında asker serbest bırakılmak üzere kaçırılmıştır. Böylelikle iyi bir propaganda malzemesi elde edilmiştir. Bir kısım aydının, hatta milletvekilinin kaçırılan eri almak üzere heyet kurmuş olması bu propagandanın başarısıdır. Böylelikle hem Türk Devleti güçsüz, askeri kaçırılan bir devlet konumuna getirilmektedir. Hem de PKK, Türk Devletine insaf gösteren hümanist bir örgüt konumuna gelmektedir.

Burada alınacak doğru tavır, bir açıdan Genel Kurkmay İkinci Başkanı’nın gösterdiği şekilde olmalıdır. Medya, bölücü örgütün propagandasını yapmaktan vazgeçmelidir. PKK’nın propagandası ile sonuçlanacak, PKK’yı kamuoyunda güçlü ve barışçı gösterecek tüm girişimlerin önü kesilmelidir.

Ancak bu noktada iş Ordu’ya düşmektedir. Düşmanla savaşan bir ordunun askerleri öle de bilir, esir de olabilir. Bu savaşın doğasıdır. Ordu, kaçırılan askerini ya askeri gücüyle kurtaracaktır, ya da feda edecektir. Ailenin gözyaşı, askeri askerlikten uzaklaştırmamalıdır.

Ordu, aileye ve halka, askeri kurtaracağını, teröristle pazarlık yapılmayacağını, teröristlerle buluşacak heyetlerin içinde milletvekilleri bile olsa teröre yardım ve yataklık etmiş olacağını, Ordu askeri kurtaramazsa askerin vatana feda olmasının tüm halk tarafından kabul edileceğini açıklamalıdır. Bu açıklama yapılmadığı sürece PKK, Türk eri üzerinden daha çok propaganda yapacaktır.

Apo’nun sözcüsü sözde milliyetçi yazar

PKK’nın bir diğer propaganda yöntemi daha bulunmaktadır. Sözde, PKK içinde bölünme olduğu, ABD ile Apo arasında mücadele olduğu izlenimini yayan örgüt, Türk kamuoyunu PKK’nın yanına itmektedir.

Burada esas malzeme ABD düşmanlığıdır. Toplum içinde yükselen ABD düşmanlığını gayet güzel değerlendiren PKK, sanki ABD ile Apo arasında görüş ayrılığı varmış, hatta ABD, PKK içinde Apo’ya karşı hareket ediyormuş izlenimi yaratmaktadır. Böylelikle Apo masumiyet kazanırken günah ABD’ye yüklenmektedir.

Bu korkunç zehirli propaganda ise sözde milliyetçi Yeniçağ gazetesinin sözde milliyetçi yazarı Arslan Bulut tarafından yapılmaktadır. Apo, içinde Sarp Kuray’ın da bulunduğu temsilcilerini Arslan Bulut’a göndermiş ve terörün arkasında kendisinin değil ABD’nin olduğunu söylemiştir. Sözde milliyetçi yazarımız da bölücü örgütün propagandasını Türk milliyetçilerine lanse etmektedir.

Ancak gerek Yeniçağ, gerekse Arslan Bulut kamuoyunun yakından bildiği isimlerdir. Bilindiği gibi Arslan Bulut, Doğu Perinçek’le yaptığı röportajlarla gündeme gelmişti. Yıllarca PKK’nın propagandasını kendi dergilerinde yapan, Suriye’ye gidip Apo’ya gül veren Perinçek’in milliyetçilere takdimi Arslan Bulut eli ile yapılmıştı.

Bugün ise Apo başka temsilcilerini Arslan Bulut’a göndererek propagandasını yapmaktadır. Apo, neden başka bir gazeteci ya da milliyetçi bulamadı da bula bula Arslan Bulut’u buldu dersiniz!

ABD düşmanlığı yaparak Amerikancılık yapmak ülkücülerin öteden beri en önemli özellikleridir. 80 öncesinde ABD emriyle ve ABD silahlarıyla kardeş kanı akıtanların, 80 sonrası birden inlerine girmeleri sebepsiz değildir. 80 öncesi 5.000 solcuyu öldüren ülkücülerin 80 sonrası 30 bin şehide mal olan PKK’ya karşı bir fiske bile atmamalarının elbet bir sebebi olmalı!

Aynı ülkücü kesimin bu defa basın yayın yolu ile Apoculuk yapması bizleri hiç şaşırtmışor. Çünkü arkasında Kürt işadamları olan, ABD desteği olan bir kısım medya olacaktır ve milliyetçilik de yapacaktır, çünkü ABD’nin çıkarları bunu gerektirmektedir.

PKK propagandasının daha üsturuplu biçimi ise Doğan medyası tarafından yapılıyor. Doğan medyası ise, PKK içinde bir bölünme olduğu, Kürt hareketi içinde Apo’ya ve PKK’ya karşı demokratik bir muhalefetin başladığını yazıyor. Özellikle Hikmet Fidan cinayetinin üzerine giden Milliyet eli ile, birden demokratik bir Kürt hareketi çağrısı yapılıyor.

Bu tür bir propaganda, PKK’yı zayıflatmak yerine güçlendiriyor. Çünkü doğrudan Türk medyasının destek verdiği kesimler PKK tarafından daha kolaylıkla tasfiye edilebiliyor. Böylece Apo kendi muhaliflerini Doğan medyasına deşifre ettirerek kendi önderliğini güçlendiriyor.

Bizim gazetecilerimiz ise bilinçli ya da bilinçsiz bu tuzağa düşüyor. Şu ülkeye bakın ki, burjuva basını Apo muhalifi Kürtçülerin propagandasını, milliyetçi basını ise ABD karşıtı Apo’nun propagandasını yapıyor!

Basındaki bu karmaşaya bakan Apo ve ABD ise keyifleniyordur. Her örgüt hele hele her devlet, iyi propaganda yapmak zorundadır. Propaganda ise kimi zaman doğrudan yapılmaz. PKK ve ABD şimdi bu taktikle Türk Devletini hareket edemez hale getirmektedir. Koparılan tartışmanın içinde Türkiye’nin terörle ne şekilde mücadele edeceği, kime karşı kimi destekleyeceği bilinememektedir. Böylesi bir karmaşa ise en fazla Apo’ya ve onu destekleyen ABD’ye yaramaktadır.

Sınır ötesi tartışması

Son sınır ötesi tartışmaları da ancak bu çerçevede ele alınabilir. PKK’nın artan terör eylemleri karşısında dile getirilen sınır ötesi ne anlam taşımaktadır, şimdi de bunu sorgulayalım.

Sınır ötesi operasyon, terörün sınır ötesinden kaynaklandığı tespitine dayanır ki, bu en büyük yanlıştır. Gelişen PKK terörünü yaratan ortam, Irak’tan PKK sızması değildir. Terör, PKK’nın sivil mücadele ile elde ettiği beş yıllık zeminde gelişmektedir. Türk Devletinin, bölücülüğe verdiği beş yıllık taviz, PKK’nın sivil alanda elde edeceklerini elde etmesine yetmiştir. Şimdi ise yeni hedefler için yeni mücadele yolları devreye sokulmaktadır. Bu nedenle terörün merkez üssü Kuzey Irak değil Türkiye’dir!

Bu noktada Türkiye’de yıllardır süren Apo’yu önemsememe çizgisi Apo’yu gerçekten çok güçlendirmiştir. Bu noktada terörün başı Apo’dur ve o da İmralı’dadır. O halde terörle mücadeleye İmralı’dan başlamak gerekmektedir!

Ancak bu tek başına ele alınamaz, çünkü İmralı gücünü doğrudan Washington’dan almaktadır. Yani sınırın ötesi Kuzey Irak değil Washington’dur.

Türkiye’nin terörle mücadelede alacağı önlem, birincisi Apo’nun Türkiye içindeki yönlendirmesinin kesilmesi, örgütsel yapısının dağıtılmasıdır, ki bu da terörle etkin mücadeleyi gerektirir. Ancak girilen AB sürecinde bunun yapılamayacağını gayet iyi bilen PKK, çok rahattır. Diğer yandan Türk Devletinin sınır ötesine geçerek ABD ile savaşmayı göze alamayacağını da bilen PKK, aynı anda silahlı eylemlerini de arttırmaktadır.

Tezkere geçse sınırın içine de geçemezdik

Kısacası AB-ABD kapanına sıkışan Türkiye, teröre karşı ne yasal ne de askeri önlem alamaz noktadadır. Böyle bir noktada sınır ötesi operasyon yaparız çıkışı çok açık bir şekilde korkutucu değil, komik olmaktadır.

Tam da bu noktada Türk Devletine bir tuzak daha kurulmaktadır. Türkiye’nin sınır ötesi harekat yaparsa ABD ile savaşmak zorunda kalacağını, bunun ise Türkiye için hiç de hayırlı olmayacağını yazıp çizmeye başlayan ve kendilerini milli olarak adlandıran ayrı bir medya grubu da devrededir: Akşam.

Akşam’ın Amerikancı milliyetçi yazar kadrosu ise, sınır ötesinin ABD provokasyonu olduğunu, Türkiye’nin PKK tarafından kışkırtıldığını, böyle bir tuzağa düşmemek gerektiğini, yani sınır ötesinden uzak durmak gerektiğini salık vermektedir. Bu Amerikancı yazar kadrosu, sınır ötesi kozunun Türkiye’nin elinden çıkmasının sebebi olaraksa reddedilen tezkereyi göstermektedir. Eğer Türkiye ABD ile birlikte Irak’a girseydi bugün PKK sorunu olmayacaktı demektedirler.

Kendi içinde mantıklı görünen tez aslında son derece salakçadır. Bugün ABD Kuzey Irak’ta diye Kuzey Irak’a giremiyorsak; tezkere geçseydi ABD, Diyarbakır’da olacaktı, o halde Diyarbakır’a bile giremeyecektik! Hatta tezkere koşullarına göre Samsun’a, Trabzon’a, İskenderun’a bile giremeyecektik. Yani Türkiye işgal edilmiş olacaktı.

Şimdi aynı Amerikancı tayfa, askeri öne sürerek tezkereyi AKP geçirmedi demektedir. Bu, Amerikancı darbe senaryosunun ifadesinden başka bir şey değildir. Eğer tezkereyi gerçekten AKP engellemişse AKP gerçekten hayırlı bir iş yapmış ve Türkiye’nin işgalini önlemiştir. Ve yine eğer tezkereyi Ordu istemişse ve aynı fikirlerinde hâlâ diretiyorlarsa, böyle bir Ordu’nun Türkiye’nin güvenliğini savunacak uzak görüşlülüğü yok demektir.

O halde iki kanaldan birden seslendirilen sınır ötesi tehdidini nasıl algılayacağız? Bugün sınır ötesi Türk kamuoyunda gerekirse ABD ile savaşalımın güçlenmesine yol açsaydı, o zaman doğru bir talep olurdu. Ama tam tersine sınır ötesi ABD ile savaşılamaz, keşke onunla birlikte hareket etseydik fikrini güçlendirmeye yaramaktadır. İşin garibi, sınır ötesine provokasyon diyen Amerikancılarımız da, demeyen Amerikancılarımız da aynı propagandayı yapmaktadır!

Sınıra, sokağa, medyaya hakim olmak

Tüm bu tartışmalar sürerken önlem almayan, hedef belirlemeyen ve harekete geçmeyen taraf olduğumuzu asla unutmamalıyız. Gerek ABD gerekse PKK her türlü önlemi alarak aşama aşama hedefe ilerlemektedir. Bu tartışmaların en önemli zararı da Türk Devletini adeta kontrpiyede bırakarak etkisiz hale getirmesidir. En kötü karar bile kararsızlıktan iyiyken, Türk Devleti kararsızlığa mahkum edilmektedir.

Oysa köşeye sıkıştırılan Türkiye’nin, bu kuşatmayı yarmak için elbet elinde belli bazı kozları vardır ve dahası, Türkiye’nin ABD dahil herkesle savaşacak gücü de vardır. Bunun içinse uygun bir harekat planı çıkarılmalıdır.

1- Sınıra hakim olmak:Türkiye PKK ile mücadelede kararlılığını göstermek ve Kuzey Irak’taki kukla Kürt devletini tecrit etmek için Kuzey Irak sınır kapısını hemen kapatmalıdır.

2- Sokağa hakim olmak: PKK’nın sivil mücadelesi ancak tersine bir sivil mücadele ile engellenebilir. Bu devletin mutlak çoğunluğu ve tek sahibi olan Türkler, her alanda sokağa hakim olmalıdır.

3- Medyaya hakim olmak: PKK’nın ve ABD’nin en büyük gücü olan medya, uygun bir takvim içinde devletin yanına çekilmeye zorlanmalıdır.

Böylelikle ülke içinde gücünü gösteren ve kendisi de hisseden Devlet, yeniden devlet gibi davranmaya başlayabilir. Bunun için ön şart olarak, her alandaki ve kademedeki Amerikancıların safdışı edilmesi gerekir. Türkiye’nin en güçlü yılları, Amerikancıların en güçsüz olduğu dönemdi unutmayalım!

Bu önlemleri alan Türkiye PKK’nın orta vadeli hedefinin Apo’nun affedilmesi, PKK’ya siyasetin serbest bırakılması olduğundan hareket etmelidir. Düşmanının hedefini bilen bir devlet buna engel olabilir. Bu ise sınır ötesinde değil sınır içinde alınacak önlemlerle alınacaktır.

Kaldı ki sınır ötesi Türkiye için elbette tek çıkış noktasıdır. Ama bunun için iki çıkış alanı vardır; Azerbaycan’dan ve Kıbrıs’tan sınır ötesine çıkmak. Sınırı güçlü olduğumuz yerlerden aşarsak, düşmanla güçlü olduğumuz yerde çarpışırız.

Sınır ötesi çağrısı yapan devlet yöneticilerimiz bu yönde bir adım atarlarsa gerçek niyetlerini anlayabiliriz...

http://www.turksolu.com.tr/87/basyazi87.htm

..


ARAP BAHARI’NIN TUNUS’TAKİ SONUÇLARI…



ARAP BAHARI’NIN TUNUS’TAKİ SONUÇLARI…





Geçtiğimiz hafta, Çarşamba günü; yani, 18 Mart’ta, Tunus’un Başkenti Tunus’tan gelen bir haber “yeni tehlike”nin ve dolayısıyla, “yeni tehdit”in boyutlarının nerelere ulaştığını gösteriyordu. Tunus’un en prestijli ve en eski  müzelerinden Bardo’da bir silahlı saldırı düzenlenmişti.  Antik eserlerin sergilendiği ve Tunus’ta turistlerin en çok ziyaret ettiği mekanlardan biri olarak gösterilen Bardo Müzesine gelen iki saldırgan, önce bir otobüsten inen turistlere rastgele ateş açmışlar ve sonra da müzenin içine girmişlerdi…Yetkiler çok geçmeden ölenlerin kimliklerini açıkladılar. İlk belirlemelere göre, 19 ölü  vardı ve bunların çoğu da ( 17 kişi) ülkeye tatil amacıyla gelmiş yabancı turistlerden oluşuyordu. Buna göre olayda, Japonya, İtalya, Kolombiya, Fransa, Polonya, İspanya vatandaşları ve biri polis memuru iki Tunuslu hayatlarını kaybetmişlerdi.
Güvenlik güçleri de bu işi yapan 2  saldırganı ölü olarak ele geçirmiş ve bir sonraki aşamaya geçmişlerdi. Yani, saldırganların  işbirliği yaptığ kişiler ve/veya kurumlar…
Cumhurbaşkanı Beji Caid Essebsi, televizyondan canlı yayımlanan açıklamasında “Bu korkunç azınlık bizi korkutmuyor. Sonuna kadar acımadan mücadele edeceğiz. Demokrasi kazanacak ve yaşayacak” diyor ve sonra hemen ekliyordu: “.Biz burada terörle savaş halindeyiz”…  
Saldırı sonrası ABD ve Fransa yönetimlerinden Tunus’a destek mesajları geldi.
Bardo Müzesi, başkent Tunus’ta Meclis binasının hemen yanında bulunuyor.
Saldırı sırasında da Meclis’te yeni “Terörle Mücadele” yasa tasarısı görüşülüyordu. O yüzden olsa gerek, saldırı sonrasında Tunus Meclisi boşaltıldı.
Arap dünyasındaki laik ülkelerin önde gelenlerinden biri olarak görülen Tunus’ta, 2011′de Zeynel Abidin Bin Ali rejimini deviren isyandan bu yana İslamcı militanlar gücünü artırmaya başladı. Bardo Müizesi’ndeki saldırı, 2011′den bu yana yaşanan en büyük saldırıydı.
Saldırıyı üstlenen olmadı ancak şüpheler iki grup üzerinde yoğunlaştı: El Kaide ya da IŞİD’le (Irak Şam İslam D.evleti) bağlantılı Selefi militan gruplar.
Şu anda,  yaklaşık 3 bin Tunuslu cihad adına Suriye ve Irak da dahil olmak üzere farklı ülkelerde savaşıyor. Bazı araştırmacılara göre IŞİD saflarında savaşan yabancılar arasında Tunuslular en büyük orana sahip.
Saldırı Tunus’un yeni laik hükümetine de büyük bir meydan oluşturdu…
Geçen yıl yapılan seçimlerde İslamcı En Nahda’ya karşı sandıkta zafer kazanarak kurulan yeni hükümet, İslamcı militanlara karşı çok daha sıkı önlemler alacağı sözünü vermişti.
Tunus’taki ana İslamcı grupsa Ensar el-Şeria. Örgütün başında Ebu Ayadh El-Tunisi var… Grup, Eylül 2012′de Tunus’taki ABD Konsolosluğu’na yapılan saldırıdan sorumlu tutuluyor.
Bazı uzmanlar,” küçük “ olmasına rağmen Ensar el-Şeria’nın taban örgütlenmesinin, grubu, 2011′de patlak veren “Arap Baharı” isyanları ardından bölgede siyasi geçiş sürecinde başarılı olmuş tek Arap ülkesi olan Tunus’ta en büyük tehdit haline getirdiğini söylüyor.
.

OSMANLININ SON 20. YÜZYILI BÖLÜM - 4





 OSMANLININ SON 20. YÜZYILI   BÖLÜM - 4


Ağustos 1982 Artin Penik adlı Ermeni, Esenboğa katliamından duyduğu üzüntüyü dile getirerek, kendini yakmak suretiyle Ermeni terörünü lânetledi (10 Ağustos 1982).

Ağustos 1982 Türk sivil ve askeri hedeflerine yönelik PKK terörist saldırıların başlaması: Suriye- Şam’da yapılan PKK II. Kongresi’nde, kurulması planlanan demokratik bağımsız Kürdistan devletinin silahlı bir mücadele sonucu inşa edilmesi fikri benimsenerek, 1983 yılından itibaren eğitim gören militanların eylem yapmak amacı ile yurtiçine gönderilmesi kararlaştırıldı (20-25 Ağustos 1982).

Ağustos 1982 Türkiye’nin Ottowa Büyükelçiliği Askeri Ateşesi Atilla Altıkat, silahlı saldırı sonucu öldü (27 Ağustos 1982).

Eylül 1982 Türkiye’nin Burgaz Başkonsolosluğu İdari Ateşesi Bora Süelkan katledildi (9 Eylül 1982).

Kasım 1982 Yeni anayasanın onaylanması için halk oylaması yapıldı (7 Kasım 1982): Danışma Meclisi Anayasa Komisyonu tarafından hazırlanan yeni Türkiye Cumhuriyeti Anayasası 7 Kasım 1982’de halkoyuna sunuldu ve yüzde 91.2 “evet” oyuyla kabul edildi. Yeni anayasanın kabulü ile Kenan Evren “Cumhurbaşkanı” sıfatını aldı. Siyasi Partiler Yasası 24 Nisan 1983’te yürürlüğe girdi ve yeni siyasi partilerin kurulması için siyasal faaliyetler kademeli olarak serbest bırakıldı.

Kasım 1982 Kenan Evren, Türkiye’nin 7. Cumhurbaşkanı oldu (9 Kasım 1982). 9 Kasım 1989’da görevi sona erdi.

1983

1983 Kuzey Kıbrıs Türk Cumhûriyeti kuruldu: Kurucusu Rauf Denktaştır. Kuzey Kıbrıs’ta kurulan devletin başkenti Lefkoşa şehridir.

Ocak 1983 Levon Ekmekçiyan, 1982 yılı Esenboğa baskını nedeniyle Ankara’da idam edildi (29 Ocak 1983).

Mart 1983 Yeni ‘Siyasi Partiler Yasası’, Danışma Meclisi’nce kabul edildi (3 Mart 1983 Türkiye).

Mart 1983 Türkiye’nin Belgrad Büyükelçisi Galip Balkar’a 2 terörist tarafından 9 Martta silahlı saldırı düzenlendi. Olayda ağır yaralanan Balkar, 11 Mart’ta hayatını kaybetti. Olayda, bir Yugoslav öğrenci de öldü. Saldırıyı yapan Kirkor Levonyan ile Raffi Aleksandır, olaydan tam bir yıl sonra 9 Mart 1984’de 20’şer yıl ağır hapis cezasına çarptırıldılar (9 Mart 1983).

Nisan 1983 Milli Güvenlik Konseyi, Siyasi Partiler Yasası’nı kabul etti ve yayınladığı 76 numaralı bildiri ile siyasal faaliyetleri serbest bıraktı. Ancak yeni kurulacak partilerin kurucularının MGK tarafından inceleneceği ve ve özel yasak getirilebileceği açıklandı (24 Nisan 1983 Türkiye).

Mayıs 1983 Türk Lirası, Kıbrıs’ta resmi para oldu. Yeni uygulamaya göre 1 Kıbrıs Lirası’na 36, maaşlarda 40 lira verileceği ifade edildi. KTFD yetkilileri daha önce ulusal para olan Kıbrıs Lirası’nın da döviz işlemi göreceğini bildirdiler (16 Mayıs 1983).

Mayıs 1983 12 Eylül 1980 ihtilalinden sonraki yeni dönemin ilk siyasi partisi olan Milliyetçi Demokrasi Partisi kuruldu. Genel Başkanlığı’na emekli orgeneral ve eski büyükelçi Turgut Sunalp’ın getirildiği partinin 42 kurucu üyesi arasında Emekli Org. Eşref Akıncı, Prof. Yılmaz Altuğ, İktisatçı İmren Aykut, Eğitimci Ö. Zekai Baloğlu, Yüksek Petrol Mühendisi Turgut Gülez, sanayici Şinasi Ertan, tarihçi T. Yılmaz Öztuna gibi tanınmış isimler yer aldı (16 Mayıs 1983 Türkiye).

Mayıs 1983 Anavatan Partisi (ANAP) kuruldu. Kurucuları arasında Turgut Özal, Hüsnü Doğan, Vehbi Dinçerler, Prof. Ercüment Konukman, Leyla Yeniay Köseoğlu, Adnan Kahveci, Mesut Yılmaz, Sudi Türel, Vural Arıkan, Bedrettin Dalan gibi isimlerin bulunduğu parti sağ çizgide politika yapmaya başladı (20 Mayıs 1983 Türkiye).

Mayıs 1983 Halkçı Parti (HP) kuruldu. Sol çizgideki partinin genel başkanlığına avukat Necdet Calp getirildi. Kurucuları arasında Mucip Ataklı, M. Turan Beyazıt, Bahriye Üçok, Aytekin Yıldız, Günseli Özkaya, Neriman Elgin, M. Kemal Palaoğlu, Bilal Şişman gibi isimler yer aldı (20 Mayıs 1983 Türkiye).

Mayıs 1983 Büyük Türkiye Partisi (BTP) kuruldu. Başlangıçta, Hür Demokrasi Partisi adı üzerinde durulduysa da daha sonra bundan vazgeçildi. Emekli Orgeneral Ali Fethi Esener’in genel başkan seçildiği partinin kurucuları arasında Refaaddin Şahin, Halil Akaydın, Mehmet Gölhan, Oğuz Gökmen, İhsan Göksel, Hasan Türkay, Refik Işıtman, Rüştü Naiboğlu da yer aldı. Parti, Milli Güvenlik Konseyi’nin 31 Mayıs 1983 günü yayınladığı 79 sayılı bildiri ile kapatıldı (20 Mayıs 1983).

Haziran 1983 Sosyal Demokrasi Partisi (SODEP) kuruldu. Genel Başkanlığına Profesör Erdal İnönü’nün getirildiği partinin 42 kurucusu arasında Prof. Dr. Türkan Akyol, İsmail Hakkı Birler, Doç. Dr. Türker Alkan, Tekin Alp, Kamil Karavelioğlu, Cezmi Kartay, Cahit Külebi, Yiğit Gülöksüz, Oktay Ekşi, Doç. Dr. Korel Göymen de yer aldı. Aralarında genel başkan Erdal İnönü’nün de bulunduğu 21 üye Milli Güvenlik Konseyi tarafından veto edildi. Onların yerine gösterilen üyelerden de 13’ü vetoya uğradı (6 Haziran 1983 Türkiye).

Haziran 1983 İstanbul Kapalıçarşı’da bir terörist tarafından halkın üzerine ateş açıldı. Olayda 2 kişi öldü, 21 kişi de yaralandı. Saldırgan, olay yerinde öldürüldü. Olayı bir Ermeni teröristin yaptığı anlaşıldı (16 Haziran 1983 Türkiye).

Temmuz 1983 Türkiye’nin Brüksel İdari Ataşesi Dursun Aksoy, bir Ermeni teröristin tabancayla düzenlediği suikast sonucu öldürüldü. Katil olaydan sonra kaçarken, suikast Asala ve Adalet Komandoları adlı örgütler tarafından ayrı ayrı üstlenildi (14 Temmuz 1983).

Temmuz 1983 THY’nin Paris Orly havalimanındaki bürosu önünde bomba patladı. Olayda 2’si Türk, 4’ü Fransız, 1’i Amerikalı, 1’i İsveçli olmak üzere 8 kişi öldü, 28’i Türk, 63 kişi de yaralandı. Bu olay tarihe “Orly Katliamı” olarak geçti (15 Temmuz 1983).

Temmuz 1983 Refah Partisi kuruldu. Partinin 33 kişilik kurucu listesinde Numan Kılıç, Ahmet Tekdal, Zeki Büyüközer, Rıza Ulucak, Nuri Aksoy, Osman Aslan, Numan Çoban, Muharrem Kuru, Abdurrahman Serdar gibi isimler yer aldı. Sağ çizgide yer alan partinin kurucularından 29’u MGK tarafından veto edildi. Bunların yerine gösterilen yeni isimlerden 25’i de yine MGK’nın vetosuna uğradı. 24 Ağustos 1983 günü saat 17.00’ye kadar 30 kurucu üyesi MGK tarafından onaylanmayan partilerin seçimlere katılmayacağı hükmü de partiyi etkiledi. Refah’ın bu konuda Yüksek Seçim Kurulu’na yaptığı başvuru da reddedildi ve RP seçime giremedi (19 Temmuz 1983 Türkiye).

Temmuz 1983 Türkiye’nin Lizbon Büyükelçiliği, 5 Ermeni terörist tarafından basıldı ve bina içindekiler rehin alındı. Baskın sırasında büyükelçilik Müsteşarı Yurtsev Mıhçıoğlu’nun eşi Cahide Mıhçıoğlu hayatını kaybetti. Saldırıyı “Ermeni Devrimci Ordusu” adlı örgüt üstlendi (27 Temmuz 1983).

Kasım 1983 12 Eylül 1980 ihtilalinden sonra Türkiye’de gerçekleştirilen ilk demokratik milletvekili genel seçimlerinden ANAP birinci parti olarak çıktı, ‘Özallı Yıllar’ başladı: 6 Kasım 1983 seçimlerine yalnızca ANAP, MDP ve HP katıldı ve yüzde 45.1’lik oy alan ANAP tek başına iktidar oldu. Milletvekilliklerin partilere göre dağılımı şöyle oldu: ANAP: 212, (yüzde 45), HP: oyla 117 (yüzde 30.4), Milliyetçi Demokrasi Partisi (MDP) oyla 71 (yüzde 23.2). ANAP, Bingöl listesinde bir eksik adayla seçime katıldığından, kazandığı milletvekili sayısı 211’e düştü (6 Kasım 1983). 24 Kasım 1983’te toplanan TBMM’de başkanlık divanının oluşmasıyla MGK’nın görevi sona erdi. MGK’nın dört üyesi “Cumhurbaşkanlığı Konseyi Üyesi” olarak göreve başladı. 13 Aralık’ta ise Turgut Özal başkanlığında I. ANAP Hükümeti kuruldu. Turgut Özal’ın liderliğindeki ANAP, 1983 seçimlerinde tek başına iktidara gelmiş, 1987 seçimlerinde de iktidarda kalma başarısını sürdürmüştü.

Kasım 1983 Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti kuruldu: KTFD Meclisi, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) adında bağımsız bir devlet kurulduğunu dünyaya ilan etti. KKTC’nin kurulması, Rum tarafının, Yunanistan’ın ve Batılı devletlerin yanısıra BM Güvenlik Konseyi’nin de tepkisini çekti. Güvenlik Konseyi, 18 Kasım’da aldığı bir kararla, bağımsızlık kararını kınadı. Türkiye’ye yakın bazı devletler, KKTC’yi tanımanın eşiğine gelmişlerdi ki, ABD ve İngiltere’nin baskıları ile bu kararlarından vazgeçtiler. 13 Mayıs 1984’te de BM Güvenlik Konseyi 550 sayılı kararı ile KKTC’nin ilanını ‘ayrılıkçı bir hareket’ olarak nitelendirdi (15 Kasım 1983).

Kasım 1983 BM Güvenlik Konseyi, KKTC’yi tanımayı reddetti (18 Kasım 1983).

1984

Ocak 1984 Türk Parasını Koruma Kanunu’nda yapılan bir değişiklikle döviz taşımak suç olmaktan çıktı (6 Ocak 1984).

Mart 1984 36 yabancı bankanın, Merkez Bankası’na 300 milyon dolarlık kredi açmasına ilişkin anlaşma imzalandı (14 Mart 1984).

Mart 1984 Türkiye’nin Tahran Büyükelçiliği Ticaret Müşavir Yardımcısı Işıl Ünel’in otomobiline bomba yerleştirmeye çalışan bir terörist, bombanın elinde patlaması sonucu öldü (27 Mart 1984).

Mart 1984 Türkiye’nin Tahran Büyükelçiliği Başkatibi Hasan Servet Öktem ve Büyükelçilik Ataşe Yardımcısı İsmail Pamukçu, evlerinin önünde uğradıkları silahlı saldırıda yaralandılar (28 Mart 1984).

Nisan 1984 IMF ile yeni Stand-By anlaşması imzalandı. Anlaşmaya göre Türkiye, 4 taksitle 240 milyon Dolar kredi alacak (6 Nisan 1984).

Nisan 1984 Türkiye’nin Tahran Büyükelçiliği Sekreteri Şadiye Yönder’in eşi, İran ile Türkiye arasında ticaret yapan işadamı Işık Yönder, bir ASALA militanı tarafından öldürüldü (28 Nisan 1984).

Mayıs 1984 Türkiye’de F-16 savaş uçaklarının yapımına ilişkin anlaşma, Ankara’da General Dynamics firmasıyla Türkiye arasında imzalandı (2 Mayıs 1984).

Haziran 1984 Türkiye’nin Viyana Büyükelçiliği Çalışma Ateşesi Erdoğan Özen, otomobiline yerleştirilen bombanın patlaması sonucu öldü. Olayı, “Ermeni Devrimci Ordusu” adlı örgüt üstlendi (20 Haziran 1984).

Ağustos 1984 Türkiye ile Irak arasında ikinci petrol boru hattının kurulmasına ilişkin anlaşma imzalandı (6 Ağustos 1984).

Ağustos 1984 PKK, 15 Ağustos 1984’te gerçekleştirdiği Eruh ve Şemdinli baskınlarıyla Hezen Rızgariya Kürdistan adlı askeri kanadının kuruluşunu ilan etti (15 Ağustos 1984). PKK’nın 15 Ağustos 1984-20 Şubat 2000 tarihleri arasında gerçekleştirdiği toplam 21 bin 866 kanlı saldırı, katliam vb. kanlı eylemlerin bilançosu şöyledir: 6 bin 751 silahlı saldırı, 8 bin 581 güvenlik kuvvetleriyle çatışma, 3 bin 519 mayın döşeme ve bombalama suretiyle patlama, 411 gasp, 1076 yol kesme ve adam kaçırma, 676 bildiri dağıtma, 852 kanunsuz toplantı. Bu olaylar sırasında 4 bin 27 asker, 1265 geçici köy korucusu, 254 polis şehit olurken, 11 bin 387 güvenlik görevlisi ve sivil ise yaralandı. PKK’ya karşı güvenlik güçlerince yurtiçinde yapılan operasyonlarda; bu kanlı olaylara neden olan; 18 bin 958 terörist ölü, 706 terörist yaralı, yardım ve yataklık yapanlar da dahil olmak üzere toplam 58 bin 165 terörist etkisiz hale getirildi. Operasyonlar sırasında 2 bin 192 militan ise teslim oldu.

1983- 1989 Bulgaristan yönetiminin Bulgaristan Türklerine yönelik kültürel soy kırım politikası uygulaması: Bulgaristan 1984-1985 yıllarında Türkçe isimleri yasaklayarak Türkleri asimile etmeye çalışmış, bu olmazsa göçe zorlamıştır. 1989 yılında 160.000 kadar Türk Türkiye’ye göç etmiştir. Sonraki yıllarda bu sayı 300.000’e ulaşmıştır.

1982- 1990 KKTC’nin kurulmasından sonra toplumlararası görüşmeler yeniden başladı. KKTC kurulurken, 1977-79 zirve anlaşmalarına atıfta bulunularak, iki toplumlu, iki kesimli federal bir çÖzime kapılar açık bırakılmıştı. Görüşmeler sürecinde, New York’ta 17 Ocak 1985’te ve 29 Mart 1986’da BM Genel Sekreteri’nin hazırlamış olduğu ‘Kıbrıs Üzerine Anlaşma Taslağı’, Kıbrıs Türkleri tarafından kabul edilip, Rumlar tarafından reddedildi. 22 Mayıs 1987’de AB ve ‘Kıbrıs’, 18 aylık görüşmeler sonucunda Gümrük Birliği protokolü başlattı. Ocak 1988’de anlaşmanın tüm Ada’yı kapsamasına karar verildi. 1990’daki iki taraf arasındaki New York Zirvesi de başarısızlıkla sonuçlandı.

1985

Ocak 1985 Tacikistan’ın başkenti Duşanbe’de Rus karşıtı ayaklanma (Ocak 1985).

Mart 1985 Mikhail Gorbachev, Sovyetler Birliği Komünist Partisi Genel Sekreterliği’ne getirildi (Mart 1985).

Nisan 1985 Çırağan Sarayı’nın 49 yıllığına İngiliz otelcilik firması Trust House Perte’a kiralanmasıyla ilgili anlaşma imzalandı (19 Nisan 1985).

Nisan 1985 Sabah Gazetesi kuruldu (22 Nisan 1985).

1983- 1989 Andrei Gromiko (Sovyetler Birliği).

1986

Eylül 1986 Desmond Tutu,Güney Afrika’da ilk siyah Anglikan Kilisesi lideri oldu (7 Eylül 1986).

Ekim 1986 PKK’nın III. Kongresi: Lübnan’ın Bekaa Vadisi’nde bulunan Mahsum Korkmaz akademisi adlı terör kampında 3. Kongre yapıldı. Bu kongrede uluslararası ittifaklar, askeri aparat, parti ve cephe örgütlenmeleri yönünde kararlar alındı. HRK adlı askeri aparatın ismi Kürdistan Ulusal Kurtuluş Ordusu olarak değiştirildi. PKK terör örgütü, 21 Mart 1985 tarihinde ise çeşitli toplum kesimlerinde cephe örgütlenmesini gerçekleştirmek üzere ERNK’yı Kürdistan Halk Kurtuluş Cephesi’ni ilan ederek halk üzerindeki etkinliğini ERNK eliyle, sıcak çatışmaları da ARGK eliyle yapmaya başladı. Terör örgütü, ERNK ve ARGK’nin kurulmasını ilan ederek halk savaşlarının 3 temel unsuru olan Parti PKK (Kürdistan İşçi Partisi), Cephe ERNK (Kürdistan Halk Kurtuluş Cephesi), Ordu ARGK (Kürdistan Halk Kurtuluş Ordusu) örgütlenmesini tamamlamış oldu (26-30 Ekim 1986).

Aralık 1986 Kazakistan’ın başkenti Alma-Ata’da Rus karşıtı ayaklanma vuku buldu (17-18 Aralık 1986) .

1987

Ağustos 1987 PKK’nın Katliamları: Siirt-Eruh-Bağgöze bucağı, Kılıçkaya köyü Çağlayan (Milan) mezrasına yapılan saldırıda 2’si çocuk, toplam 25 vatandaşımız hayatını kaybetmiştir (18 Ağustos 1987) .

Ekim 1987 PKK’nın Katliamları: Şırnak-Meşeiçi köyü Çobandere mezrasına yapılan silahlı saldırıda 13 vatandaşımızı katletmiştir (10 Ekim 1987).

Ekim 1987 Kapatılan TİP’in Genel Başkanı Behice Boran, Belçika’da öldü (11 Ekim 1987 Türkiye).

1988

1986 Irak Milli Türkmen Partisi kuruldu. Parti Bağdat rejiminin baskıcı, acımasız politikalarını dikkate alarak kendini Irak’ın Kuveyt’i işgal etmesinden sonra 1991 ‘de deklare etti. Irak Milli Türkmen Partisi’nin deneyimli ve idealist yöneticilerinin çabaları neticesinde dünya, Türkmen varlığından haberdar oldu. IMTP yöneticileri Riyad, Beyrut, Londra ve ABD’de yapılan toplantılara iştirak ettiler. ABD, İngiltere gibi Irak sorunu ile yakından alakalı devletlerin başkentlerini ziyaret ederek görüşmelerde bulundular. Avrupa Parlamentosu gibi önemli mahfillerde Kürtlerle eşit temsil edilmeyi başardılar.

Mart 1988 PKK’nın Katliamları: Siirt-Eruh-Yağızoymak köyü civarında koyun otlatan çobanlardan 9’u teröristler tarafından boğularak katledilmiştir (29 Mart 1988).

Mayıs 1988 PKK’nın Katliamları: Hakkari-Uludere-Ortabağ köyüne yapılan silahlı saldırıda 6 vatandaşımız katledilmiştir (2 Mayıs 1988).

Mayıs 1988 PKK’nın Katliamları: Şırnak-Taraklı ve üç kardeşler mezrasına saldıran teröristler 5’i kadın toplam 13 vatandaşımız katledilmiştir (7 Mayıs 1988).

Mayıs 1988 PKK’nın Katliamları: Mardin, Nusaybin, Taşköy Balminin mezrasına saldıran teröristlerce 7’si çocuk olmak üzere toplam 10 vatandaşımız katledilmiş, 3 vatandaşımızda yaralanmıştır (8 Mayıs 1988).

1989

1989 İdil/Volga bölgesinde İslam’ın kabulünün 1100. yıldönümü kutlandı (Hicri takvime göre).

Şubat 1989 Özbekistan, Taşkent’te Rus karşıtı ayaklanmalar vuku buldu (Şubat 1989).

Haziran 1989 Özbekistan’da, Özbekler ve Mesket Türkleri arasında etnik çatışmalar vuku buldu (Haziran 1989).

Haziran 1989 Kazakistan, Novyi ‘Uzen’de ayaklanmalar (Haziran 1989).

Haziran 1989 Nazarbayev Kazakistan Komünist Partisi Başkanlığı’na getirildi (22 Haziran 1989).

Haziran 1989 Vidovdan günü kutlandı. Kosova’da Sırpların Osmanlılara yenilgisinin 600. yıldönümü kutlandı. Bir milyon Sırp’a hitap eden Miloşeviç, Sırpların egemenlik amaçlarını ilk kez kamuoyuna açıkladı (28 Haziran 1989).

Ekim 1989 7 bin Doğu Alman vatandaşı, çeşitli Doğu Avrupa ülkelerinden özel trenlerle Batı Almanya’ya geçti (1 Ekim 1989).

Kasım 1989 PKK’nın Katliamları: Hakkari-Yüksekova İkiyaka köyü Aşağımolla Yasin Mahallesine yapılan silahlı saldırıda 28 vatandaşımız katledilmiş, 2 vatandaşımız da yaralanmıştır (24 Kasım 1989).

Aralık 1989 Türkler; komünist rejimin devrilmesinden sonra, Romanya Demokrat Türk Müslüman Birliği’ni kurdular (29 Aralık 1989). Bu birlik ne yazık ki kısa bir süre sonra; Romanya Türkleri’nin Demokratik Birliği, Romanya Tatar-Türk Müslümanlarının Demokrat Birliği olarak ikiye ayrıldı. Bu iki topluluk, girişimler sonucu 30 Temmuz 1994’te Türk-Tatar Birlikleri Federasyonu altında

birleşmişlerdir. Romanya’da, milli azınlıkların birlikleri bir siyasi parti statüsünde kabul edilmekte ve birer milletvekiliyle mecliste temsil edilmektedirler. Türk azınlık bu birlikler aracılığı ile Romen Meclisi’nde temsil edilmektedir.

1990

1990 Tataristan Cumhuriyeti bağımsızlığını ilan etti.

1990 BM Güvenlik Konseyi’nin 649 sayılı kararını aldı: Bu kararla BM, Ada’daki her iki tarafı da, kabul edilebilir bir çÖzim bulma yolunda çaba göstermeye çağırdı. Aynı karar, böyle bir çÖzimün iki toplumlu, iki kesimli bir anlayışa sahip olması ve çÖzimün siyasi olarak iki eşit toplum liderinin direkt görüşmeleri yoluyla sağlanması gerektiğini vurguladı. Kararın, Kıbrıs sorununu 1974’te değil de, 1960’lara hatta öncelerine dayandırması bir başka önemli nokta idi. 1990 Temmuzu’nun ilk haftası içinde Kıbrıs Rum Yönetimi “Kıbrıs” adına AB’ye üyelik için başvurdu. BM’nin ve Türk tarafının uyarılarına rağmen topluluk 11 Eylül 1990’da bu başvurunun normal süreç içinde değerlendirilmesini kararlaştırdı.

Şubat 1990 Tacikistan’da etnik ayaklanmalar (Şubat 1990).

Şubat 1990 Belgrad hükümeti, Kosova’da göstericilere karşı tank ve savaş uçağı kullandı (1 Şubat 1990).

Haziran 1990 SHP’den ayrılan Güneydoğu kökenli bazı milletvekilleri, Halkın Emek Partisi’ni (HEP) kurdular (7 Haziran 1990 Türkiye).

Temmuz 1990 Kosova Prizren’de Türk Demokratik Birliği Partisi kuruldu. Partinin kurulmasıyla bunalımlı günler geçiren Türk toplumu rahatlamıştır. Ayrıca Türk okullarının kapatılması ve Türk soyluların maruz kalabilecekleri ayırımcılık büyük ölçüde giderilmiştir (19 Temmuz 1990).

Ağustos 1990 Irak ordusu Kuveyt’i 18 bin kilometrekarelik, 967 bin nüfuslu ülkeyi 4 saatte işgal etti. Irak Devlet Başkanı Saddam, işgale gerekçe olarak Kuveyt’in bol petrol üretip fiyatları düşürmesini gösterdi ve Kuveyt’i Irak’ın ili olarak ilan etti. İşgal tüm dünyadaki tepkiyle karşılanırken, Türkiye-Irak petrol boru hattının kapatılması gündeme geldi (2 Ağustos 1990).

Aralık 1990 Cumhuriyet Yüksek Konseyi tarafından Karakalpakistan’ın özerkliği kabul edilerek Özbekistan’ın ilk ve tek özerk cumhuriyeti olduğu onaylandı (1 Aralık 1990).

Aralık 1990 Aliya İzzetbegoviç, Bosna-Hersek devlet başkanlığına seçildi (20 Aralık 1990).

1991

1991 Sovyetler Birliği’nin dağılması ve ardından Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan, Türkmenistan ve Özbekistan Cumhûriyetleri’nin bağımsızlık ilanları (Yaz 1991).

1991 Irak’ın Kuveyt’i ilhakına karşı yapılan Körfez savaşı, Orta Doğu’daki dengeyi korumak için Filistin Devleti’nin diplomatik açıdan yeniden düşünülmesine sebep oldu. Kasım ayında İspanya’da, İsrail ve Arap devletlerinin katıldığı bir barış konferansı yapıldı.

1991 Çeçenler milli bağımsızlık hareketi başlattılar ve Rusya ile federatif mukaveleyi imzalamadılar. Yine aynı tarihte Çeçen ve İnguş cumhuriyetleri olmak üzere ikiye ayrıldılar. Çeçenler, 10. yüzyıldan sonra uzun bir dönem boyunca Ortodoks rahiplerin yönetiminde yaşadılar. 17. yüzyılda bölgede yayılmaya başlayan Müslümanlık 19. yüzyıl ortalarında birinci din durumuna geldi. Çeçenler, batıda aynı dili konuştukları İnguşların yaşadığı bölgenin 1774’te Rusya’nın eline geçmesiyle uzun yıllar diğer Kafkas halklarıyla birlikte Ruslara karşı direndiler. 1917 Ekim devriminden sonra Terek- Dağıstan yerel hükümetine bağlandılar. 1920’de Sovyetler bölgede kesin denetimi sağladılar.

1991 Cumhurbaşkanı Turgut Özal, Kıbrıs konusunda bir ‘dörtlü konferans’ toplanmasını önererek, o güne kadar sorunun iki toplum arasında görüşülmesi gerektiğini savunagelmiş olan Türkiye’nin bu anlayışına da değişiklik getirdi. Özal’ın önerisine göre Kıbrıs sorunu, KKTC, Kıbrıs Rum Yönetimi, Türkiye ve Yunanistan arasında ele alınmalıydı. 28 Haziran 1991’de BM Genel Sekreteri Perez de Cuellar, BM Güvenlik Konseyi’ne sunduğu raporda Türkiye’nin önerdiği Dörtlü Zirve Toplantısı’nı kabul ettiğini belirtti.

1991 Kırım Devlet Üniversitesi’nde Tatar Türkçesi ve Edebiyatı Bölümü açıldı. 1995 yılına kadar bu bölüme her yıl 50 öğrenci kabul ediliyordu. Ancak, 1996 yılından itibaren sayı düşürülerek 30 öğrenci kabul edilmeye başlandı.

1991 Tataristan Özerk Cumhuriyeti’nde Meclis ve Cumhurbaşkanı seçimi yapıldı. Cumhurbaşkanlığına Mintimir Şeymiyev seçildi.

Ocak 1991 Ermeniler, Hacılar kentine bombalı saldın düzenledi. Saldırıda 3 Sovyet askeri ile 2 Azeri öldü. Ermeniler ayrıca, Azerbaycan’ın Sesi gazetesi muhabiri Savâtin Askerova’yı katletti (21 Ocak 1991).

Şubat 1991 Elmira Kafarova, Azerbaycan Yüksek Sovyet Başkanlığına seçildi (5 Şubat 1991).

Şubat 1991 Bakü’de, Transkafkasya Müslümanları Dinişleri Başkanlığı’na bağlı faaliyetlerini sürdüren medrese, İslam Enstitüsü’ne dönüştürüldü (22 Şubat 1991).

Nisan 1991 Azerbaycan’ın Kazak bölgesine, sılahlı bir Ermeni grubu saldırdı. Olay üzerine Sovyet ordu birlikleri ile Ermeniler arasında çıkan çatışmada, 15 Ermeni hayatını kaybetti (3 Nisan 1991).

Nisan 1991 Karabağ’da, Ermeniler ile Azeriler arasında çatışmalar çıktı. Azeri köyleri Ermeniler tarafından top ateşine tutuldu (13 Nisan 1991).

Nisan 1991 Suşa kasabasına bağlı Azeri köyleri, Ermeni köylerinden açılan top ve makineli tüfek ateşine maruz kaldı. Olayda 3 Azeri öldü, 3 ev yıkıldı, 3 ev de oturulamaz hale geldi (23 Nisan 1991).

Nisan 1991 Karabağ bölgesinde, 4 Azeri güvenlik görevlisi öldürüldü. Olayı “Karabağ Savaşçıları” adlı örgüt üstlendi (26 Nisan 1991).

Haziran 1991 Türkiye ve KKTC, aldıkları kararlarla her iki ülkeye giriş çıkış yapacak kişilerde pasaport zorunluluğunu kaldırdı. Giriş ve çıkışlar için yalnızca nüfus cüzdanının yeterli olacağı açıklandı (13 Haziran 1991).

Haziran 1991 ANAP Üçüncü Olağan Genel Kongresi’nde Mesut Yılmaz, rakibi Yıldırım Akbulut’u 100 oy geride bırakarak, 623 oyla genel başkanlığa seçildi. Diğer aday Hasan Celal Güzel, ilk turda 20 oyda kalınca başkanlık yarışından çekildi ve daha sonra da partiden istifa etti (15 Haziran 1991 Türkiye).

Ağustos 1991 Azerbaycan istiklalini ilan etti (30 Ağustos 1991).

Ağustos 1991 Özbekistan istiklalini ilan etti (31 Ağustos 1991).

Ağustos 1991 Kırgızistan istiklalini ilan etti (31 Ağustos 1991).

Ekim 1991 Azerbaycan bağımsızlığını ilan etti: Azerbaycan’da Halk oylaması yapılarak Azerbaycan’ın istiklali kesinleşti. Azerbaycan’ın istiklalini ilk tanıyan ülke Türkiye oldu (18 Ekim 1991).

Ekim 1991 Türkmenistan bağımsızlığını ilan etti (27 Ekim 1991).

Kasım 1991 Karaçay-Çerkes Cumhuriyeti’nin eski itibarı iade edilmiştir. Rusya, onlara haksızlık edilerek sürgüne gönderildiklerini kabul etmiş ve Cumhuriyetin itibarını iade etmiştir (17 Kasım 1991).

Aralık 1991 Kazakistan istiklalini ilan etti (16 Aralık 1991).

Aralık 1991 Yakutistan’da doğrudan başkanlık seçimi yapıldı. Başkan göreve gelir gelmez birinci iş olarak cumhuriyetin adını “Saha Cumhuriyeti” olarak ilan etti. Yakutlar Orhun kitabelerinde de Kurıkan adıyla geçmektedir. Daha sonra ku-zeye çekilen Yakutların ana Türk kütlesiyle bağları kopmuştur. Bu yüzden Saha (Yakut) Türkçesi Türkiye Türkçesinden ve diğer Türk lehçelerinden biraz uzaktır. Sahalar’ın tarihte 10 asra yakın bir süre varlıklarını sürdüren İskit (Saka) Türklerinin bir uzantısı oldukları da uzmanlarca belirtilmektedir. Kendilerine Saha demeleri de, buna bir delil sayılmaktadır (20 Aralık 1991).

Aralık 1991 PKK’nın Katliamları: İstanbul-Bakırköy İstanbul Caddesi üzerinde terör örgütü PKK lehine sloganlar atarak kanunsuz gösteri yürüyüşü yapan 40-50 kişilik bir grup Egebank, Kit, Arçelik, Emlak Bankası, Çetinkaya Mağazalarına molotof kokteyl atmış, Çetinkaya Mağazası’nda çıkan yangın sonucu 3 erkek, 1 çocuk, 7 kadın toplam 11 vatandaşımız hayatını kaybetmiş, 14 vatandaşımız yaralanmış, olayla ilgili olarak 47 kişi yakalanmıştır (25 Aralık 1991).

1992 Tataristan Özerk Cumhuriyeti: SSCB’nin dağılmasıyla Tataristan’da da geniş çapta bir milli kurtuluş hareketi başladı. Tataristan tam siyasi bağımsızlığını ilan etti ve Rusya’dan ayrılma niyetini bildirdi.Ancak Rusya Parlamentosu buna ret cevabı verdi. Bugün başkenti Kazan şehri olan Tataristan, Rusya Fedarasyonu’na bağlı özerk bir Türk cumhuriyetidir.

Ocak 1992 Karadziç liderliğinde Bosnalı Sırplar “Bosna Hersek Sırp Cumhuriyeti”ni kurduklarını açıkladılar (9 Ocak 1992).

Şubat 1992 Hırvatlar ve Müslümanlar Bosna Hersek’te yapılan referandumda bağımsızlık için oy kullandılar. %63 Evet oyu çıkarken, referanduma katılma oranı %95.9 olarak gerçekleşti. Sırplar Referandumu boykot ettiklerini açıkladılar (29 Şubat 1992).

Mart 1992 PKK’nın Katliamları: Şırnak-Cizre ilçe merkezinde toplanan bir grup, PKK lehinde slogan atarak yürüyüşe geçtiği sırada Cizre’nin Güneydoğusundaki Saklan deresi istikametinden 1000-1500 kişilik PKK bayraklı bir grupta Cizre ilçesine doğru yürüyüşe geçmiş, ilçe merkezinde topluluk içerisinden Güvenlik Kuvvetlerine ateş açılmış, çıkan olayda 13 vatandaşımız katledilmiş, 26 sivil de yaralanmıştır (21 Mart 1992).

Nisan 1992 Bosna Hersek hükümeti ülkede olağanüstü hal ilan etti. Bütün Nisan ayı boyunca Sırplar Saraybosna çevresinde daha önce JNA’dan devraldıkları mevzilerden şehre ağır silahlarla ateş açmaya başladılar (8 Nisan 1992).

Nisan 1992 Bosna Hersek AGİK’e kabul edildi (30 Nisan 1992).

Mayıs 1992 İzzetbegoviç görüşme dönüşünde Saraybosna havaalanında esir alındı (2 Mayıs 992).

Mayıs 1992 Bosna Hersek Savunma Bakanlığı kendi düzenli ordusunu kurmaya başladı (20 Mayıs 1992).

Haziran 1992 Azerbaycan Cumhurbaşkanlığı seçimlerini Halk Cephesi Lideri Ebulfez Elçibey kazandı (7 Haziran 1992).

Haziran 1992 Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi 1.100 BM askeri ve 60 askeri gözlemciyi Saraybosna’ya gönderme kararı aldı. Aynı tarihte alınan 758 no’lu kararda ise Saraybosna’da Butmir havaalanının insanı yardıma açılması için Sırpların burayı boşaltması istendi (8 Haziran 1992).

Haziran 1992 Hırvat Savunma Konseyi Birlikleri (HVO) Mostar’ı işgal etmeye başladı (18 Haziran 1992).

1993

1993 AB, Haziran 1993’te Kıbrıs’ın tam üyelik için gerekli şartları taşıdığını belirten görüşünü yayınladı. Aynı yıl Yunanistan ve Kıbrıs Rum kesimi arasında Ortak Savunma Doktrini imzalandı.

Ocak 1993 MHP’nden ayrılan Muhsin Yazıcıoğlu önderliğinde, Büyük Birlik Partisi kuruldu (29 Ocak 1993 Türkiye).

Mart 1993 ABD, Doğu Bosna’ya hava köprüsü kurdu (1 Mart 1993).

Mart 1993 Saraybosna yılın en şiddetli topçu ateşi altında kaldı (21 Mart 1993).

Mart 1993 Bu tarihe kadar Sırpların Boşnaklar üzerine uçak ve helikopterlerle 700’den fazla saldırı gerçekleştirdiğini tespit eden BM, şiddet kullanarak uçuş yasağını gerçekleştireceğini açıkladı (31 Mart 1993).

Nisan 1993 NATO uçakları Bosna hava sahasındaki uçuş yasağını denetleme görevine başladı (12 Nisan 1993).

Mayıs 1993 Bosnalı Sırpların parlamentosu VOBP, reddedildi (6 Mayıs 1993).

Mayıs 1993 Süleyman Demirel, Türkiye’nin 9. Cumhurbaşkanı oldu (16 Mayıs 1993). 16 Mayıs 2000’de görevi sona erdi.

Temmuz 1993 Anayasa’nın 133. Maddesinde değişiklik öngören tasarı, TBMM Genel Kurulu’nda kabul edildi. Böylece, özel radyo-televizyon işletilmesi ve kurulması serbest bırakıldı (8 Temmuz 1993 Türkiye).

1994

1994 BM Genel Sekreteri Butros Gali’nin girişimleriyle Kıbrıs’ta ortak anlaşma zemininin oluşturulması amacıyla ‘Güven Arttırıcı Tedbirler Paketi’ düzenlendi. ABD’nin destek verdiği pakete Rum tarafı karşı çıkınca 1994’te rafa kaldırıldı. 1996-3 Haziran’da bir Kıbrıslı Rum asker, BM denetimindeki bölgede bir Kıbrıslı Türk asker tarafından vurularak öldü. 11 Ağustos 1996’da Kıbrıslı Rum motosikletçiler, Yeşil Hat’tı geçmeye kalkışınca Kıbrıslı Türk göstericiler ve Türk askerleri ile çatıştı. 70’ten fazla kişi yaralandı. Bir Kıbrıslı Rum öldü. 14 Ağustos 1996’da Kıbrıs’ta Derinya bölgesinde Türk güvenlik güçleri, Türk bayrağını indirmeye kalkışan bir Rum gencine ateş açtı. Rum genç öldü. 8 Eylül 1996’da Güney Kıbrıs tarafından açılan ateş sonucu bir Türk askeri şehit oldu, biri yaralandı. 13 Ekim 1996’da Kıbrıs Türk kesimine geçen bir Rum, askerlerce öldürüldü. 6 Şubat 1997’de Kıbrıslı Türk ve Rumlar birbirine ateş açtı. Ölen veya yaralanan olmadı.

1994 Tataristan ile Rusya Cumhuriyeti arasında İkili Devlet Anlaşması imzalandı.

Şubat 1994 PKK’nın Katliamları: İstanbul-Tuzla istasyonunda tren beklerken çöp bidonuna PKK terör örgütü mensuplarınca yerleştirilen bombanın patlaması sonucu (5) askeri öğrenci hayatını kaybetmiş, 16 askeri öğrenci ve 11 er yaralanmıştır (12 Şubat 1994).

Nisan 1994 Alman Hükümeti, NATO askeri yardımı çerçevesinde Türkiye’ye verilen silahların sevkiyatını, “iç çatışmalarda kullanıldığı” gerekçesiyle geçici olarak durdurdu. Böylece 15 Nisan’da gönderilmesi planlanan optik cihazlar, yedek parçalar ve Fantom-4 modeli uçakların teslimi durduruldu (8 Nisan 1994).

Nisan 1994 RP Genel Başkanı Necmettin Erbakan’ın partisinin grup toplantısında kullandığı ‘İktidara geleceğimiz kesindir. Bu geçiş tatlı mı olacak, tatsız mı, canlı mı olacak, cansız mı, kanlı mı olacak kansız mı? Geçiş dönemi yumuşak mı olacak, sert mi?’ şeklindeki sözler ortalığı karıştırdı. Erbakan’ın sözleri kamuoyunda büyük tepki yaratırken, Ankara DGM Başsavcılığı soruşturma açtı (13 Nisan 1994 Türkiye).

Eylül 1994 Türkiye’ye 9 milyon ton petrol imkanı sağlayan Azeri Petrol Anlaşması Bakü’de imzalandı. Anlaşma, Amaco, BP, Statoil, Lugoil, Remco, Unical, Penzoil, Nacdermot ve TPAO’nun oluşturduğu konsorsiyum ile Azerbaycan Milli Petrol Şirketi Socar arasında imzalandı. Rusya, anlaşmayı tanımadığını açıkladı (20 Eylül 1994).

Ekim 1994 Genç Demokrat Parti MHP’ye katıldı (5 Ekim 1994 Türkiye).

Aralık 1994 Çeçenistan, Rus ordusu tarafından işgal edildi (11 Aralık 1994).

1995

Şubat 1995 İki sosyal demokrat parti, CHP ve SHP, CHP’nin çatısı altında birleşti. Bugün yapılan kurultayda, iki parti genel başkanının ittifakıyla Hikmet Çetin genel başkanlığa seçildi (18 Şubat 1995 Türkiye).

Nisan 1995 Irak Türkmen Cephesi kuruldu: Türkmen parti ve kuruluşlarını tek çatı altında toplamak amacı ile Ekim 1994’te Türkmen Cephesi kuruluş çalışmaları başlatıldı. 23 Nisan 1995’te Irak Türkmen Cephesinin kurulduğu resmen ilan edildi.

Mayıs 1995 PKK’nın Katliamları: İstanbul, Küçükçekmece Cennet Mahallesi, Hürriyet Caddesi üzerinde bulunan Nazlı Giyim Mağazasına kimliği teröristlerce molotof kokteyl atılmış, çıkan yangında 3 vatandaşımız ölmüş, 1 kişi de yaralanmıştır (4 Mayıs 1995).

Mayıs 1995 Türkiye-İran Doğalgaz Anlaşması Esenboğa Havaalanı Şeref Salonu’nda İran Petrol Bakanı Gulemreza Agazade ile Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Veysel Atasoy arasında imzalandı (5 Mayıs 1995).

Temmuz 1995 Srebrenica Katliamı: Bosna Savaşı’nın yaşandığı 11 Temmuz 1995’de, Birleşmiş Milletler tarafından güvenli bölge ilan edilen Srebrenica’yı ve kasabadaki mültecileri korumakla görevli Hollanda askerleri bölgeyi Sırp ordusuna teslim etti ve bu tarihten itibaren tarihin en acımasız katliamlarından biri yaşandı (11 Temmuz 1995).

Temmuz 1995 Türkiye’de ilk sivil anayasa değişikliği yapıldı (23 Temmuz 1995).

Aralık 1995 Ömrünü Doğu Türkistan davasına adayan İsa Yusuf Alptekin, Türkiye’de 95 yaşında öldü (17 Aralık 1995).

Aralık 1995 AB ile Türkiye arasında, Serbest Ticaret Anlaşması (tek taraflı Gümrük Birliği) parafe edildi (21 Aralık 1995).

Aralık 1995 Erken Genel Seçim yapıldı. Refah Partisi, çok az bir farkla seçimden birinci parti olarak çıktı (24 Aralık 1995 Türkiye).

1996

Şubat 1996 Türkiye-Türkmenistan doğalgaz anlaşması Ankara’da imzalandı (13 Şubat 1996).

Haziran 1996 PKK’nın Katliamları: Diyarbakır-Elazığ karayolu üzerinde bulunan Altındağ dinlenme tesislerine teröristler tarafından yapılan silahlı saldırı sonucu, 1 Uzman Çavuş, 1 Polis Memuru şehit olmuş, 6 vatandaşımız hayatını kaybetmiş, 1 Polis Memuru ile 11 vatandaşımız yaralanmıştır (22 Haziran 1996).

Ekim 1996 Türkiye-Bosna Hersek Ticaret ve Ekonomik İşbirliği anlaşması imzalandı (4 Ekim 1996) .

1997

Ocak 1997 SS-300 Füze Krizi (4 Ocak 1997): Kıbrıslı Rumların, Rusya’dan S-300, yerden havaya 150 km. menzilli füze alımına dair anlaşmaya imza koyması, uluslararası arenayı ve dolayısıyla hassas Türk-Yunan ilişkilerini karıştırdı. Türkiye, Kıbrıslı Türklerin güvenliğini tehdit edecek herhangi bir gelişmeye göz yummayacağını açıkladı. İngiltere ve BM de anlaşmaya sert tepki gösterdi. 24 Şubat 1997’de AB, Kıbrıs’ın AB’ye tam üyeliğine dair geleneksel tavrını değiştirerek, Kıbrıs’ın AB’ye tam üyeliğinin gerçekleşebilmesi için Ada’da önce siyasi çÖzimün şart olduğunu açıkladı ve Yunanistan da bu açıklamaya tepkilerini bildirdi. AB, ilk defa, topluluğa tam üyelik konusunda Kıbrıs Türklerinin de dikkate alınması gerektiğini, tam üyelik görüşmelerine Ada Türklerinin de katılması gerektiğini belirtmek suretiyle net şekilde ifade ediyordu. Yunanistan Dışişleri Bakanı Theodoros Pangalos, bu açıklamaların hemen ardından, AB’nin Doğu’ya doğru genişlemesini veto edeceğini açıkladı.

Ocak 1997 Rusya, barış anlaşması gereğince Çeçenistan’daki askerlerini geri çekti (5 Ocak 1997) .

Şubat 1997 Kamuoyunda Post-Modern Askeri Darbe olarak da nitelendirilen 28 Şubat Süreci başladı (28 Şubat 1997 Türkiye).: Milli Güvenlik Kurulu 28 Şubat 1997 tarihli toplantısında, irtica tehlikesinin tırmanmakta olduğu uyarısını yapınca yeni bir süreç başladı. Bu gerilimli süreçte, Başbakan Erbakan görevi hükümet ortağı DYP’nin Genel Başkanı Çiller’e devretmek amacıyla 18 Haziran 1997’de istifa etti. Cumhurbaşkanı Demirel ise 19 Haziran 1997’de, hükümeti kurmakla Çiller’i değil, ANAP Genel Başkanı Mesut Yılmaz’ı görevlendirdi ve Yılmaz’ın kurduğu, kamuoyunda “Anasol- D” olarak adlandırılan ANAP-DSP-DTP koalisyon hükümetini onayladı.
Nisan 1997 Alparslan Türkeş (25 Kasım 1917 Kıbrıs Lefkoşa-4 Nisan 1997 Ankara) öldü. Alparslan Türkeş, 1936 yılında Kuleli Askeri Lisesi’nden, 1938 yılında Kara Harp Okulu’ndan asteğmen rütbesi ile mezun oldu. Üsteğmen Alparslan Türkeş, 1944 yılında şair ve yazar A. Nihal Atsız’a yazdığı mektuplar sebebiyle “Türkçülük ve Turancılık Davası” sanığı olarak tutuklandı ve 1945’te beraat etti. Yüzbaşı Alparslan Türkeş 1948’de Amerika Birleşik Devleti Piyade Okulu ve Amerikan Harp Akademisi’nde çağdaş askeri gelişmeler konusunda kurs görmek üzere Amerika’ya gönderildi. 1944 yılında Harp Akademileri’ne giriş sınavını kazanmasına rağmen “Türkçülük ve Turancılık Davası” sebebiyle ertelenen bu hakkı 1952 yılında iade edildi ve 1955’te Harp Akademisi’nden mezun olarak kurmay subay oldu. Kurmay Binbaşı Alparslan Türkeş 1955-57 yılları arasında Washington’da NATO Daimi Grup nezdinde Genel Kurmay Temsil Heyeti üyeliğine atandı, bu

arada da Amerika’da ekonomi öğrenimi de gördü. Türkeş, 30 Ağustos 1957 tarihinde kurmay yarbaylığa, 1960’ta da gecikmiş kıdemleri verilerek kurmay albaylığa terfi etti. 27 Mayıs 1960’ta Türk Silahlı Kuvvetleri’nin gerçekleştirdiği ihtilal hareketi içinde bulundu, radyodan hareketin sebepleri ve amacını seslendirdi. Bu dönemde Milli Birlik Komitesi üyesi ve Başbakanlık Müsteşarlığı görevlerinde bulundu. 13 Kasım 1960 tarihinde emekliye sevk edildi. Türkiye’nin son sürgünü olarak Yeni Delhi Büyükelçiliği’nde hükümet müşaviri olarak görevlendirildi. Burada gayri resmi askeri ateşe militer görevi yürüttü. 22 Şubat 1963’te Türkiye’ye döndü. 21 Mayıs 1963’te ihtilal teşebbüsü suçlamasıyla tutuklandı. 4 Eylül 1963’te beraat etti ve serbest bırakıldı. 31 Mart 1964’te Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi’ne (CKMP) girdi ve Parti Genel Müfettişi olarak görevlendirildi. 30 Temmuz 1965’te yapılan CKMP büyük kongresinde Genel Başkan seçildi. 30 Ekim 1965’te yapılan genel seçimlerde Ankara milletvekili seçildi.28 Nisan 1966’da Cumhurbaşkanlığı’na aday oldu, Cevdet Sunay’a karşı kaybetti. 1969 yılında CKMP Genel Başkanlığı’na yeniden seçildi. Bu kongrede partinin adı Milliyetçi Hareket Partisi ve amblemi üç hilal olarak değiştirildi. 12 Ekim 1969 seçiminde Adana milletvekili seçildi. 1975­1978 yıllarında kurulan milliyetçi partiler (MC) hükümetlerinde iç ve dış güvenlikten sorumlu Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcılığı görevini yürüttü. 12 Eylül 1980 ihtilalinde tutuklandı, idam talebiyle yargılandı. 7 Nisan 1985 tarihinde sağlık sebebiyle tahliye edildi. 1987 yılında Milliyetçi Çalışma Partisi’nin 2. Büyük Kongresi’nde Genel Başkanlığa seçildi. 1991’de Yozgat milletvekili oldu, 1992’de Milliyetçi Çalışma Partisi’nin adı ve amblemi Milliyetçi Hareket Partisi ve Üç Hilal olarak değiştirildi. 4 Nisan 1997’de Ankara’da vefat etti.

Mayıs 1997 Yargıtay Başsavcılığı, Refah Partisi’nin laikliğe aykırı eylemleri nedeniyle kapatılması için Anayasa Mahkemesi’nde dava açtı. Yargıtay C. Başsavcısı Vural Savaş, düzenlediği basın toplantısında 18 sayfalık iddianame okudu ve Refah Partisi’nin laiklik ilkesine aykırı eylemlerin odağı haline geldiği için kapatılmasının istendiğini bildirdi (21 Mayıs 1997 Türkiye).

Ağustos 1997 8 Yıllık Kesintisiz Zorunlu Eğitim Yasa Tasarısı, TBMM’de yapılan oylamada 242 ‘red’ oyuna karşılık, 277 ‘kabul’ oyuyla kanunlaştı (16 Ağustos 1997 Türkiye).

Ekim 1997 Erbil’de I. Türkmen kurultayı toplandı. Kurultaya Avrupa, ABD, Avustralya’da bulunan Türkmen derneklerinin temsilcileri de katılmıştır (4-7 Ekim 1997).

Ekim 1997 Ebulfeyz Elçibey, Bakü’ye gelerek Azerbaycan Halk Cephesi Partisi’nin başkanı seçildi (31 Ekim 1997).

Kasım 1997 Fazilet Partisi kuruldu (17 Kasım 1997 Türkiye).

1998

Ocak 1998 1998 yılı ithalat rejimi yürürlüğe girdi. Türkiye AB çerçevesinde koruma alanlarında tüm indirimleri gerçekleştirdi (9 Ocak 1998).

Şubat 1998 Ermenistan Devlet Başkanı Levon Ter Petrosyan istifa etti. Böylece Robert Koçaryan’a liderlik yolu açıldı. Petrosyan, Karabağ’da barış istediği için Şahin’lerin tepkisini çekmişti (Şubat 1998).

Şubat 1998 Petrosyan’ın istifasını değerlendiren Azerbaycan Halk Cephesi Başkanı Elçibey, Koçaryan’ın geçmişte Rusları arkasına alarak Karabağ’da Azerbaycan’a karşı ayaklandığını bildirdi (Şubat 1998).

Şubat 1998 Anayasa Mahkemesi’nin RP’nin kapatılmasına ilişkin gerekçeli kararı açıklandı. Bu karardan sonra 14 yıllık siyasi geçmişi olan RP kapatılan partiler kervanına katıldı (23 Şubat 1998 Türkiye).

Şubat 1998 Refah Partisi’nin kapatılmasından sonra, bu partinin mensupları Fazilet Partisi çatısı altında toplandılar. FP’liler ilk meclis grup toplantısını yaptılar (25 Şubat 1998 Türkiye).

Mart 1998 Koçaryan, Ermenistan devlet başkanlığına seçildi (30 Mart 1998).

Mayıs 1998 Fransa parlamentosu, sözde Ermeni soykırımı yasa tasarısını tanıdı (29 Mayıs 1998).

Haziran 1998 Tebriz’de Azeriler, Fransız parlamentosu tarafindan kabul edilen sözde Ermeni soykırımı” yasa tasarısını protesto ettiler (3 Haziran 1998).

Temmuz 1998 Bölücü örgüt PKK’nın başı Abdullah Öcalan, Ermenistan yönetiminden, örgüte özel köy tahsis edilmesini istedi (Temmuz 1998).

Temmuz 1998 Azerbaycan Devlet Başkanı Aliyev, Ermenistan Devlet Başkanı Koçaryan’ı, Eylül’de Bakü’de yapılacak bölge liderleri toplantısına davet etti (4 Temmuz 1998).

Temmuz 1998 PKK’nın Katliamları: İstanbul-Eminönü-tarihi Mısır Çarsı’nda bulunan bir büfeye teröristlerce konulan bombanın infilak etmesi sonucu 7 vatandaşımız hayatını kaybetmiş, 3 Alman, 3 Fransız, 2 Norveç ve 2 de Irak olmak üzere toplam 10 yabancı uyruklu ile 111 vatandaşımız yaralanmıştır (9 Temmuz 1998).

Ağustos 1998 Türkiye ile Fransa arasında enerji ve savunma sanayi alanlarında işbirliği anlaşması imzalandı. Anlaşmaya göre, savunma sanayiinde füze, gemi, zırhlı araç konularında üçüncü ülkelere satışlarda işbirliği yapılacağı belirtildi. Enerji konusunda ise Hazar Havzası Petrolü’nün Türkiye üzerinden taşınmasında ortak hareket edileceği açıklandı (3 Ağustos 1998).

Ekim-Kasım 1998 PKK terör örgütü lideri Abdullah Öcalan’ın Suriye’yi terketmek zorunda kalışı, önce Moskova, ardından da İtalya’ya kaçışı: 15 yılı aşkın bir süreden beri Türk halkına yönelik acımasızca eylemler gerçekleştiren terör örgütünün elebaşısı bu süre zarfında Suriye’de bulunmaktaydı. Siyasi ve askeri makamların kararlı tutumlarıyla ve izlenilen baskı politikalarıyla, teröristbaşı Abdullah Öcalan, 09.10.1998 tarihinde Suriye’yi terk etmek zorunda kalarak 12.11.1998 tarihinde sahte pasaportla Rusya/Moskova’dan İtalya/Roma Havaalanına giriş yaptığı anda İtalyan polisince gözaltına alındı (9 Ekim-12 Kasım 1998).

Ekim 1998 Mesrob Mutafyan, Türkiye Ermenileri 84. Patriği seçildi (14 Ekim 1998).

Aralık 1998 İlk kez bir hayvanın DNA’sı çÖzildü. Bilim adamları, insanın genetik yapısıyla büyük benzerlikler taşıyan bir milimetre boyundaki bir kurtçuğun genetik kodunu tam olarak deşifre ettiler (11 Aralık 1998).

1999

Ocak-Şubat 1999 PKK terör örgütü lideri Abdullah Öcalan’ın İtalya’yı terketmesi ve ardından Kenya’da yakalanarak Türkiye’ye getirilmesi: Terörist başının İtalya’da yakalanması üzerine, Türkiye’nin iade taleplerine ve bu konuda yapılan siyasi girişimlere İtalyan hükümeti olumlu cevap vermemişti. Uluslararası kamuoyunda İtalya’ya yönelik haklı baskıların oluşması sonucu terörist başı Öcalan, İtalya başta olmak üzere Avrupa ülkelerinden beklediği desteği bulamamış ve bunun üzerine 16.01.1999 günü İtalya’dan da ayrılmak zorunda kalmıştır. Terörist başı Abdullah Öcalan, 16.02.1999 tarihinde, Kenya’da gerçekleştirilen özel bir operasyonla yakalanarak Türkiye’ye getirildi. Abdullah Öcalan’ın yakalanması sonrası özellikle örgüt lehinde yayın yapan Med TV’ninde kışkırtmasıyla yurt içinde ve yurt dışında örgüt militanlarınca yoğun olarak molotof kokteyli atma, gösteri yürüyüşü,cezaevlerinde açlık grevi eylemlerinde tırmanma gözlenmiştir. PKK militanları bu dönem içerisinde hedef olarak masum halkı seçmiştir (16 Ocak-16 Şubat 1999).

Ocak-Şubat 1999 PKK’nın VI. Kongresi: PKK terör örgütü Ocak-Şubat 1999 tarihlerinde İran’ın Kandil dağı bölgesinde 6. Kongresini yapmıştır. Bu kongrede, Eyalet yapılanmasından saha yapılanmasına geçilmesi, Fedailik eylemlerine başvurulması, Kuzey Irak’ta Kürt gruplar üzerinde etkinlik sağlayabilmek için PKK/BAŞUR yapılanmasına gidilmesi, Türkiye’deki diğer sol terör örgütleriyle birlikte hareketin sağlanması için Anadolu Halk Kurtuluş Ordusu oluşumunun hayata geçirilmesi, kadın kollarındaki faaliyetlerin partileşerek etkinleştirilmesi kararları alınmıştır (Ocak- Şubat 1999).

Mart 1999 PKK’nın Katliamları: 16.30 sıralarında İstanbul-Kadıköy-Fahrettin Kerim Gökay Caddesinde bulunan İbrahim Taşlı’ya ait 5 katlı Mavi Çarşı işhanına bir grup terörist tarafından molotof kokteyli atılması sonucu çıkan yangından ve duman zehirlenmelerinden dolayı 10’u kadın, 2’si erkek, 1 hastanede olmak üzere toplam 13 vatandaşımız hayatını kaybetmiş, 2’si kadın 5 vatandaşımız da yaralanmıştır. Olayın failleri güvenlik güçlerinin yaptığı operasyonlar sonucunda yakalanmıştır (13 Mart 1999).

Mart 1999 Kosovalı Arnavut halkının temsilcileri, Paris’te yeniden başlatılan barış müzakerelerinde üç yıllık geçici özerk yönetim anlaşması ve bu anlaşmanın 28 bin mevcutlu NATO barış gücü tarafından teminat altına alınmasını öngören anlaşmayı imzaladı. Sırp heyeti, anlaşmayı imzalamaya yanaşmayınca müzakereler tıkandı (18 Mart 1999).

Mart 1999 Uluslararası barış gözlemcileri Kosova’yı terketmeye başladı. Yugoslavya ordu birlikleri yığınağını yoğunlaştırıp UCK mevzilerine hücumlarını arttırdılar (20 Mart 1999).

Haziran 1999 Terörist başı Abdullah Öcalan İmralı’da yargılanarak idama mahkum edildi (29 Haziran 1999). İdam kararı 25.11.1999 günü Yargıtay 9. Ceza Dairesinde onandı. Yargılama süreci sonunda PKK terör örgütü lideri Abdullah ÖCALAN’a idam cezası kararı çıkması ile birlikte, örgüt başta metropol iller olmak üzere yurt çapında eylemlerini yoğunlaştırmış, Adana ve Batman illerinde intihar saldırıları, Elazığ’da fedai türü eylemlerle örgüt canlandırılmaya çalışılmış, ancak bu tür eylemlerin son dönemlerde hızlandırılan örgütün siyasi faaliyetlerine ve verilen idam kararının onaylanmasına olumsuz etki yapacağını düşünen A.ÖCALAN, 07.07.1999 tarihinde üst düzey örgüt mensuplarına “En kısa zamanda bir “Barış Konferansı” düzenlenerek, PKK terör örgütünün silahlı mücadeleye son vermesini, Türkiye’de bulunan silahlı örgüt mensuplarının ülke dışına çıkartılması kararının alınmasını içeren talimat niteliğinde bir mektup gönderdi. Abdullah Öcalan, avukatları vasıtasıyla 03.08.1999 tarihinde PKK yönetimine “Örgütün silahlı faaliyetlerine son vererek militanları yurtdışına çıkarmasını ve faaliyetlerini siyasi alanda yürütmesini” içerir bir mektup gönderdi. Örgüt yönetimi 06.08.1999 tarihinde Öcalan’ın yaptığı teklifi tamamen kabul ettiğini açıkladı. (9 Haziran 1999).

Temmuz 1999 PKK’nın Katliamları: Saat 21.40 sıralarında Elazığ-Merkez-Yenimahalle- Muharrem Çorbacıoğlu Sokakta bulunan Poyraz Kıraathanesine, PKK terör örgütü mensuplarınca yapılan silahlı saldırı sonucu 4 vatandaşımız ölmüş, 5 vatandaşımız yaralanmış, olayda yaralanan 1 Polis Memuru daha sonra 07.07.1999 günü şehit olmuştur. Olayda 1’i kadın 2 terörist ise ölü olarak ele geçirilmiştir. Teröristlere ait 2 uzun namlulu silah ve 1 bomba 4 şarjör, 58 mermi ele geçirilmiştir (1 Temmuz 1999).

Temmuz 1999 Tahran Valiliği’nin kentte her türlü gösteriyi yasaklamasına rağmen Tahran Üniversitesi önünde 10 bin gösterici toplandı. Polis ile öğrenciler çatıştı (13 Temmuz 1999).

Aralık 1999 AB’nin 10-11 Aralık 1999’da yaptığı Helsinki zirvesinde Türkiye’nin AB’ye tam üyelik için adaylığı resmi olarak kabul edildi. Türkiye için tarihi öneme sahip olan bu zirvenin sonuç belgesinde genişleme sürecindeki Türkiye’nin konumu ve Kıbrıs sorunuyla ilgili özel maddeler de yer aldı. Buna göre, “Avrupa Birliği Konseyi, 3 Aralık tarihinde New York’ta Kıbrıs meselesinin kapsamlı bir çözümüne yönelik olarak başlatılan görüşmeleri memnuniyetle karşılar ve BM Genel Sekreteri’nin bu süreci başarıyla sonuçlandırma yönündeki gayretlerine güçlü desteğini ifade eder. Avrupa Birlilği Konseyi, politik bir çözümün Kıbrıs’ın Avrupa Birliği’ne katılımını kolaylaştıracağının altını çizer. Üyelik müzakerelerinin tamamlanmasına kadar kapsamlı bir çözüme ulaşılamamış olursa, Konsey’in üyelik konusundaki kararı, yukarıdaki husus bir ön şart olmaksızın verilecektir. Bu konuda, Konsey tüm ilgili faktörleri dikkate alacaktır” denildi (Aralık 1999).

Aralık 1999 AB Helsinki Zirvesi sonuç bildirgesinde Türkiye’nin adaylığı resmen kesinleşti. Türkiye’nin 13’üncü aday ülke olarak ilan edildiği metinde, Romanya, Bulgaristan, Slovakya, Letonya, Litvanya ve Malta ile tam üyelik müzakerelerinin başlaması kararlaştırıldı (11 Aralık 1999).


http://turkelidergisi.com/turk-tarihi-zaman-dizini-20-yuzyil-bolum-2/


..