12 Kasım 2020 Perşembe

Mit Yasasında Değişiklik Ve İstihbaratın Denetimi

Mit Yasasında Değişiklik Ve İstihbaratın Denetimi

Yazan  Mustafa Güler 
21 Şubat 2014


Mit Yasasında Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi Üzerine
Son günlerde yaşadığımız olaylar, Hükûmeti gittikçe otoriter bir tavır almaya doğru götürüyor. Bunun ilk işaretleri, torba kanunlarla Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı, internette sansür, HSYK gibi konuların düzenlenmesiyle kendisini göstermektedir. 19 Şubat 2014 tarihinde, iki AKP milletvekili tarafından TBMM'ye sunulan 2937 sayılı Kanunda değişiklik yapılmasına ilişkin kanun teklifi bu otoriter tavrın gittikçe artarak devam edeceğini göstermektedir.
2937 sayılı Devlet İstihbarat Hizmetleri ve MİT Hakkındaki Kanun'da değişiklikler öneren teklife göre:

  - MİT belgelerinin gazete, TV ya da internette yayınlanması halinde, sadece gazeteci ya da sorumlu müdüre değil, yayın kuruluşu sahibine de hapis cezası geliyor.   
    Bu noktada sormak gerekiyor, Türk Ceza Kanununun 326'dan 339'uncu maddesine kadar 14 madde halinde düzenlenmiş bulunan devlet sırlarına karşı suçlar ve casusluk hükümleri mevcutken ilave özel düzenlemeler yapmanın amacı nedir? Cevap, herhalde basın üzerinde psikolojik baskı oluşturmak olabilir. Teklif yasalaşırsa, örneğin, MİT'in yasaya aykırı fişleme belgelerini yayınlamak kimi hâkimlere göre suç sayılabilir veya MİT'in usulsüz telefon dinlediğine ilişkin bir belgenin yayınlanması soruşturma yapılmasına sebep olabilir. Oysa, demokratik hukuk devletinde istihbarat servislerinin faaliyetleri idarenin tüm diğer faaliyetleri belli ölçülerde kamuoyu denetimine açık olmalıdır.

 - Yürürlükteki yasaya göre MİT'e, Kanunun 4'üncü maddesinde sayılan istihbarat ve İKK görevleri dışında bir görev verilemeyeceği açıkça belirtiliyor. Teklifle, "MİT mensuplarına görevlerini yerine getirirken ceza ve infaz kurumlarındaki tutuklu ve hükümlülerle önceden bilgi vermek suretiyle görüşebilme, görevinin gereği terör örgütleri dahil olmak üzere milli güvenliği tehdit eden bütün yapılarla irtibat kurabilme" yetkisi de veriliyor. Uzunca bir süredir, PKK ile Hükümet arasındaki görüşmeleri yürüten MIT personelini ve MİT'e bu konuda görev veren siyasileri  ilerde yargılanmaktan kurtarmayı amaçladığı açıkça belli olan bu düzenleme, bugüne kadar yapılan görüşmelerin görev verenler ve görüşmeleri yürütenler bakımından suç oluşturduğunun da itirafı niteliğindedir. Devletin siyasi bir kararla da olsa yasa dışı bir faaliyet yürütmesi mümkün değildir. Zaten, "siyasetin arkasında milli irade vardır, öyleyse başkaca bir şeye ihtiyaç duyulmadan siyasi makamların kararları meşru ve yasaldır" demek hukuku inkar etmek anlamına gelir. Öte yandan, önerilen değişikliğin yasaya aykırı olarak faaliyet yürütenleri yargılanmaktan kurtarması da mümkün değildir. PKK ile yapılan görüşmelerin içeriği, yargısal sorumluluk gerektirip gerektirmediğinin belirleyicisi olacaktır.
 - Teklifte, MİT ve savcılıkların ilişkilerini düzenlemeyi hedefleyen bir diğer maddede; "Cumhuriyet savcıları, MİT görev ve faaliyetleri ile mensuplarına ilişkin herhangi bir ihbar veya şikayet aldıklarında veya böyle bir durumu öğrendiklerinde MİT ile temasa geçerler. Konunun MİT'in görev ve faaliyetlerine ilişkin olduğunun anlaşılması veya belgelendirilmesi üzerine adli yönden başkaca bir işlem yapılmaz ve herhangi bir koruma tedbiri uygulanmaz." denmektedir. Düzenlemenin son günlerde yaşanan MİT'e ait kamyonların savcılıklar emriyle kolluk tarafından durdurulması ve arama yapılması gibi olayları önlemeye yönelik olduğu anlaşılıyor. Teklif yasalaşırsa  MİT yargısal denetim dışına çıkarılacaktır. Bu durum açıkça Anayasanın 125'inci maddesine aykırıdır. Devletin istihbarat teşkilatının gizli faaliyetlerinin olması tabîidir. Ancak, bu faaliyetin temel hak ve özgürlükleri ihlâl edebilecek düzeyde korunması kabul edilemez. Teklif açıkça MİT mensuplarınca yapılan her türlü faaliyete yargı muafiyeti tanımaktadır. Bu düzenleme, soruşturmanın gizliliğini engelleyebilecek ve delillerin karartılmasına sebep olabilecek sakıncalar içermesinin yanı sıra temel  hak ve özgürlüklere ilişkin  anayasal korumayı anlamsız hale getirecektir. Örneğin, MİT hâkim kararı olmadan telefon dinlese veya bir kimseyi yakalayıp sorgulasa ve hatta öldürse, savcılar bu konularda gelen ihbarları MİT'e bildirmek zorundadır. MİT'in "görev gereği yaptık" demesi halinde teorik olarak savcının elinin kolunun bağlanması mümkündür.
 - Yine teklifte; "Kamu kurum ve kuruluşları, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları, 19/10/2005 tarihli ve 5411 sayılı Bankacılık Kanunu kapsamındaki kurum ve kuruluşlar ile diğer tüzelkişiler ve tüzelkişiliği bulunmayan kuruluşlardan bilgi, belge, veri ve kayıtları alabilir, bunlara ait arşivlerden, elektronik bilgi işlem merkezlerinden ve iletişim alt yapısından yararlanabilir ve bunlarla irtibat kurabilir. Bu kapsamda talepte bulunulanlar, kendi mevzuatlarındaki hükümleri gerekçe göstermek suretiyle talebin yerine getirilmesinden kaçınamazlar." denmektedir.  Bu düzenleme kişilik haklarının ve ticari sırların korunması bakımından yürürlükteki kanunlarla hâkim izni ile yapılabilen işlemleri bundan böyle hâkim iznine gerek duyulmadan icra etme imkânı sağlamaktadır.  Anayasanın pek çok maddesine açıkça aykırı olan bu düzenlemeyle kişilerin ve ekonominin üzerinde kontrolsüz bir  istihbarat gözetimi hedeflenmektedir ve bu durumun yabancı sermayenin yatırımını da caydıracağı açıktır.

 - Teklifte en tehlikeli madde ise; "MİT, 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun İkinci Kitap Dördüncü Kısım Dört, Beş, Altı ve Yedinci bölümlerinde yer alan suçlara ilişkin soruşturma ve kovuşturmalarda ifade tutanaklarına, her türlü bilgi ve belgeye erişebilir, bunlardan örnek alabilir" hükmüdür. Bu hüküm, Anayasanın yargının kimseden emir almayacağını düzenleyen 138'inci maddesine açıkça aykırıdır. Henüz kovuşturma aşamasına gelmeden şüpheliye ait bilgilerin siyasi mekanizmanın kontrolünde görev yapan yürütmeye dahil bir kurumun eline geçmesine imkân tanımaktadır. Öte yandan, yukarıda değindiğimiz gibi devletin istihbarat teşkilatının yargıya intikal etmiş bir konuda bilgiye ihtiyaç duyması ve bunu talep etmesi doğaldır, ancak, bu bilginin verilip verilmeyeceğine hâkim karar vermelidir. Aksi takdirde, siyasi otoriteye yakın olanlar hakkında yürütülen soruşturmalarda gizliliği sağlamak mümkün olamaz.

 - Teklifte, "MİT, Telekomünikasyon kanallarından geçen dış istihbarat, milli savunma, terörizm ve uluslararası suçlar ile siber güvenlikle ilgili verileri toplayabilir" denmektedir. Bu durumda, başta hâkim kontrolü olmak üzere adli ve önleme dinlemelerine ilişkin  tüm düzenlemeler anlamsız kalacaktır. Bu sınırsız yetkinin kötüye kullanılacağını düşünmemek mümkün değildir.

 -  Kanun teklifinde en anlamsız hüküm ise "MİT Müsteşarı veya yardımcısının onayıyla yurt dışında veya yabancılar tarafından gerçekleştirilen iletişim ile ankesörlü telefonlarla gerçekleştirilen iletişim ve MİT mensuplarının, MİT'te görev almış olanların veya görev almak üzere başvuranların iletişimi tespit edilebilir, dinlenebilir, sinyal bilgileri değerlendirilebilir, kayda alınabilir" denmesidir. Hukuk fakültelerinin birinci sınıfında hukuka giriş dersinde öğretilen kanunların mülkiliği esasına göre, bir ülkenin kanunları ancak kendi sınırları içerisinde memurlarına koruma getirebilir. MİT personelinin başka bir ülkede iletişimi dinlemesinin o ülkenin kanunlarına göre casusluk suçunu oluşturacağı açıktır ve o ülkenin yargısına karşı "bizim bu konuda yasamızdan gelen bir yetkimiz var" iddiasını ileri sürmek de mümkün olamayacağına göre teklifin abesle iştigal ettiğini söyleyebiliriz.

İstihbarat Kurumlarının Denetimi

Söz konusu teklif yasalaşırsa hali hazırda Kanunun 26'ncı maddesiyle üzerinde zaten yargı denetimi yetersiz olan MİT, özellikle özel hayatın ve iletişimin gizliliği bakımından tamamen kontrolsüz kalacaktır. Bu durum, dünyada bu alanda yaşanan gelişmelere de aykırıdır. Nitekim, Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi, "iç güvenlik servislerinin kontrolü genellikle yetersiz olduğundan, anayasal ve yasal güvenceler sağlanmadıkça gücün kötüye kullanılması ve insan hakları ihlâlleri bakımından büyük bir risk mevcuttur" diyerek üye devletleri bu konuda uyarmaktadır.[1] İnsanlık tarihine mal olmuş "Sed quis custodiet ipso custodes?[2] (Fakat gözcüleri kim gözetleyecek)." sorusu vatandaşları bekleyen tehlikeyi anlatmaya yetecektir.
Demokratik ülkelerde istihbarat kurumlarının ne zaman hareket geçeceğine dair altı şart ortaya konabilir: [3]

 - Savunulabilir sağlam bir sebep olmalıdır.
 - Dürüst hareket edilmelidir.
 - Orantılı yöntemler kullanılmalıdır.
 - Doğru yetki kullanılmalıdır.
 - Akla uygun bir başarı  beklentisi olmalıdır.
 - Son çare olmalıdır.

Kanun teklifi, istihbarat faaliyetlerinin hiç bir ölçüte bağlı kalmaksızın yürütülmesine imkân verecektir. Vatandaşların güvenliği, özel hayatın gizliliği, haberleşme hürriyeti, konut dokunulmazlığı gibi pek çok temel hak ve hürriyetin ihlâl edilmesine uygun bir ortam yaratılmış olacaktır.
Teklif, istihbarat kurumlarının denetiminin nasıl sağlanması gerektiği üzerinde düşünmemize sebep olacağından, tartışmalara katkıda bulunmak maksadıyla bu konuda bazı ipuçları vermenin faydalı olacağını düşünmekteyiz. Demokratik hukuk devletinde istihbarat kurumlarının denetimi esastır ve üç şekilde yürütülebilir: Yürütme, yasama ve yargı denetimi.

A. Yürütme Denetimi

Mevcut kanuna göre MİT'in üzerinde etkili kurumsal bir yürütme denetimi mevcut değildir. Oysa, demokratik devletlerde istihbarat kurumları yürütme erkinin kurumsal denetimi altındadır. Örneğin; ABD'de yürütme denetimi, Ulusal Güvenlik Konseyi (NSC) ve Müşterek İstihbarat Topluluğu Komitesi tarafından icra edilir.[4]Bununla birlikte, ABD yürütme erkinin bünyesinde, Özel Hayatın Gizliği ve Kişisel Özgürlükleri Gözetim Kurulu (The Privacy and Civil Liberties Oversight Board-PCLOB) adında bağımsız bir kurul, temel hak ve özgürlüklerin korunması anlamında hazırladığı raporlarla hükümete danışmanlık yapmaktadır.[5] İngiltere'de ise, Başbakan 2002 yılından bu yana, istihbarat teşkilatlarını (MI6, MI5, GCHQ) Güvenlik ve İstihbarat Koordinatörü vasıtasıyla gözetim altında bulundurmaktadır.[6] Tüm bu önlemlere rağmen, yaşanan olaylar göstermiştir ki yürütme denetimi tek başına yeterli olmamaktadır.

B. Yasama Denetimi

İstihbarat kurumlarının etkin bir yasama denetimine tâbi tutulması demokratik hukuk devleti olmanın bir gereğidir. ABD'de hem Senato hem de Temsilciler Meclisi'nde birer İstihbarat Komitesi bulunmaktadır.[7] İngiltere'de, 1994 tarihli İstihbarat Hizmetleri Kanunu çerçevesinde İstihbarat ve Güvenlik Komitesi (Intelligence and Security Committee) kurulmuştur. Parlamento üyelerinden oluşan bu komite MI6, MI5 ve GCHQ’un harcamalarını, yönetimini ve politikalarını incelemektedir.[8] Üyeler Avam Kamarası ve Lordlar Kamarasından seçilir.Hem ABD hem de İngiltere'de yasama organı bünyesindeki komiteler, her yıl raporlar hazırlar ve istihbarat kurumları hakkında parlamento üyelerini ve halkı bilgilendirir.Türkiye'de istihbarat kurumların yasama denetimi kağıt üzerinde bile mümkün değildir.

C. Yargı Denetimi

Demokratik hukuk devletlerinde istihbarat kurumlarının yasama tarafından denetlenmesi de yeterli görülemez. Özellikle, parlamenter demokrasilerde iktidar partisinin yasama üzerindeki etkinliği dikkate alındığında yargı denetimi daha da ön plana çıkmaktadır.
Başkanlık sistemiyle yönetilen ABD'de istihbaratın yargısal denetimi, 1978 yılında kurulan özel bir mahkeme (Foreign Intelligence and Surveillence Court) tarafından yürütülmektedir. Mahkeme nöbetleşe görev yapan ve yedi yılı aşmayan sürelerle görevlendirilmiş on bir yargıçtan oluşur.  Yargıçlar, ülke içinde ABD istihbarat servislerince (genellikle NSA ve FBI) yabancı istihbarat ajanı olduğundan kuşku duyulan kimseler hakkında icra edilecek  soruşturmalarına ilişkin savcılık müzekkerelerini denetlemek ve iletişimin dinlenmesi gibi operasyonlara izin vermekle görevli ve yetkilidir.[9]

İngiliz istihbarat servislerinin hukuki denetimi, Başbakanca üç yıllığına atanan iki bağımsız kıdemli eski yargıç (komiser) tarafından da yürütülmektedir. Görevi biten komiser tekrar seçilebilir. Her iki görevli de görevlerini yapabilmek için istihbarat personeline ulaşma, operasyon bilgilerini ve gerekli dokümanları elde etme yetkisine sahiptir. Ayrıca, İngiliz iç istihbarat servisi (MI5)’in iletişimin dinlenmesi ile ilgili aldığı kararlar ve bu kararların yerine getirilmesinin hukuka uygun olup olmadığı da denetlenmektedir. Bu görevi yerine getirecek kişi yüksek yargı mensubudur ve üç yıllık bir süre için Başbakan tarafından atanır. Süresi dolan Komiser tekrar atanabilir. Ayrıca, 2000 yılında çıkarılan bir kanunla (Regulation of Investigatory Powers Act) kurulmuş olan, istihbarat teşkilatlarına karşı yapılan şikayetleri inceleyen ve soruşturan bağımsız özel bir mahkeme (Investigatory Powers Tribunal) de mevcuttur. Mahkeme, 1998 tarihli İnsan Hakları Kanunu (Human Rights Act 1998) 7'nci bölümü kapsamında kişi hakları ihlâlleri hakkındaki davalara da bakmaktadır. Yargıçlar ve kıdemli avukatlardan seçilen bir başkan ve sekiz üyeden oluşan Mahkeme MI5 ve MI6'da inceleme yapma yetkisine haizdir.[10]
Ülkemize gelince; münhasıran istihbarat kurumlarının faaliyetlerini incelemek ve denetlemekle görevli bir mahkeme bulunmamaktadır. Bu durum, istihbarat kurumlarında, soruşturma taleplerinin gizliğinin sağlanamayabileceği konusunda kuşku yaratmaya müsaittir. Mevcut sistemimizde, kolluk istihbaratının yürüttüğü adli soruşturma yöntemleri (koruma tedbirleri) CMK hükümlerine, MİT ve kolluğun yaptığı önleyici istihbarat faaliyetleri ise 5442 sayılı İl İdaresi Kanunu ile kurumların kendi teşkilat kanunlarına göre yürütülmektedir. Ayrıca; MİT, Jandarma ve Polis, 5397 sayılı Kanun ile bu kurumların teşkilat kanunlarında yapılan düzenlemelerden aldığı yetkiyle Telekomünikasyon İletişim Başkanlığının gözetiminde ve ancak hâkim kararıyla (gecikmesinde sakınca bulunan hallerde 24 saat içinde hâkim onayına sunulmak üzere kanunda belirtilen yetkililerin emriyle) önleme dinlemesi yapabilmektedir.
Öte yandan, 2937 sayılı Kanunun 26'ncı maddesi lafzıyla tartışmaya sebep olabilecek niteliktedir. Son dönemde yaşadığımız olaylar, yürütmenin, MİT faaliyetlerine ilişkin olarak (Başbakan izni olmadan) CMK'daki koruma tedbirlerinin dahi uygulanamayacağı şeklinde anlaşıldığını göstermektedir.

Sonuç Yerine
Bilginin en önemli güç olduğu günümüzde, bir devlet için istihbaratın gerekliliği tartışılmaz bir gerçektir. İstihbarat kurumları güçlü ve etkin olmak zorundadır. Ancak, kontrolsüz güç,  güç değildir. İncelemiş olduğumuz kanun teklifi, MİT'in denetimini sağlamak yerine tamamen denetimsiz bir istihbarat servisi öngörmektedir. Oysa, vatandaşlarının kendilerini güvende hissetmediği devlet güvenli değildir.
 
 KAYNAKÇA;

[1]Hans Born and Ian Leigh, Making Intelligence Accountable: Legal Standards and Best Practice., House of the Parliament of Norway, Oslo. 2005, s.9
[2] Romalı şair Juvenal'in MS 1.Yüzyılda yazdığı bir şiirden.
[3] David Oman, "Using Secret İntelligence For Public Security", The New Protective State, Goverment, Intelligence and Terrorism, Edited by Peter Hennessy, Mile End Instituute, Cornwall, 2007, s.157.
[4] Lowenthall a.g.e., s.192.
[5] George, Roger Z.; Robert D. Kline (2005). Intelligence and the National Security Strategist. Rowman & Littlefield. s. 572.
[6] http://www.theguardian.com/politics/2002/jun/21/uk.military (Erişim Tarihi, 6.2.2014).
[7] Lowenthall a.g.e., s.191.
[8] http://www.ankarastrateji.org/haber/istihbarat-servislerinin-denetimi-ingiltere-ornegi-112/(Erişim Tarihi 04.02.2014).
[9] http://www.fjc.gov/history/home.nsf/page/courts_special_fisc.html (Erişim Tarihi 03.02.2014).
[10] http://www.ipt-uk.com (Erişim Tarihi 03.02.2014).


***

11 Kasım 2020 Çarşamba

Türkiye 18 Yılda Nasıl Bu Hale Düşürüldü.,

Türkiye 18 Yılda Nasıl Bu Hale Düşürüldü.,







Cahit Armağan Dilek 

04 Mart 2020

AKP-Erdoğan yönetimi, 18 yıl önce iktidara geldiklerinde PKK terör örgütüyle müzakere masasına oturmamış PKK'yı askeri olarak yenmiş teröristleri topraklarının dışına çıkarmış bir Türkiye teslim almışlardı.
Adana Mutabakatıyla Suriye, PKK'yı terör örgütü olarak kabul etmişti. Suriye yola gelmişti. 
Ortadoğu'da bütün ülkelerde büyükelçilerimiz vardı, diplomatik ilişkiler gelişiyordu. Türkiye saygın ve sözü dinlenen bir devletti.
İran-Irak savaşındaki arabuluculuk yapabilmiş Türkiye'nin, İran ve Irak ile ilişkileri dengeliydi. İran'daki dini rejime rağmen ilişkiler gelişiyordu.
Irak ile ilişkilerimiz 1991'deki ABD müdahalesi, Keşif Güç görevlerine rağmen iyiydi. Filistin-İsrail sorununda arabuluculuk yapabilecek güvenilen devlettik.
Libya ile ticari ilişkilerimiz gelişiyordu. Türkler büyük yatırım-inşaat ihaleleri almıştı.
Mısır devlet başkanı Suriye ile Adana Mutabakatının kolaylaştırıcısı olmuştu. Türk-Mısır ilişkileri sorunsuzdu.
Kıbrıs'ta ver kurtul fikri hakim değildi.
Ege'de 18 adamız henüz işgal edilmemişti.
Doğu Akdeniz'de, Rum-Yunan ikilisi bütün kıyıdaş ülkelerle üçlü ittifaklar oluşturmamış, bu ittifak halkalarını Doğu Akdeniz'den Balkanlara Türkiye'yi kuşatan bir ittifak zincirine dönüştürmemiş, Doğu Akdeniz'i paylaşmamışlardı.
NATO, Karadeniz'e davet edilmemiş, Karadeniz NATO/ABD gölü olmamıştı. Ruslar, Türk yurdu Kırım'ı ilhak etmemiş, Karadeniz'i askeri olarak tam kontrol altına almamıştı.
Ekonomik krizler aşılabiliyordu. G20'de bir ara 16. sıralardaydık
Liste çok uzun ama geçen 18 yıl içinde yaşananlardan bazıları ve gelinen nokta şu:
Türkiye, tarihinin en derin ekonomik krizini yaşıyor. Kişi başı milli gelir azalıyor. G20'den çıkma riski var.
PKK iktidarı müzakere masasına oturttu, siyasi aktör muamelesi gördü, Suriye kuzeyinde 60-70 bin kişilik ABD özel kuvvetlerinden eğitim almış donatılmış ABD ve Avrupa ülkelerinden siyasi ve askeri tanınırlık gören bir yapıya dönüştü.
Yanlış Suriye politikaları nedeniyle Şam ile PKK ortaklık, Fırat'ın doğusunda PKKistan ilan aşamasına gelindi.

Musul başkonsolosluğumuz IŞİD terör örgütünce işgal edildi çalışanlar esir alındı. Irak'ın kuzeyinde PKK kontrolünde "no mans land" oluştu.
PKK hamisi Barzani, stratejik ortak ilan edildi, Barzani'nin özerkliğine ses çıkarılmadı, Irak'ın bölünmesinin önü açıldı. Şimdi aynı hatalı hamle ÖSO gibi gruplar ve oluşturulan yerel yönetimlerle Suriye'de yapılıyor.
PKK'nın hem ABD hem Rusya ile ortak olması engellenemedi.
Irak kuzeyi ile Suriye kuzeyinde oluşan özerk yapıların birleştirme projeleri görülemedi.

Kuzey komşumuz Rusya güney sınırlarımızdan kuşattı komşumuz oldu.
Libya iç savaşının bir parçası olundu.
Kıbrıs'ta, Türk kimliği silinme tehdidinde, ikinci Girit olma yolunda.
Irak'ta, Suriye'de Doğu Akdeniz'de Libya'daki bütün hatalı politikalar için Türk askeri sahaya sürüldü. Dış politikadan anladıkları sadece askeri gücü kullanmak oldu.
Hesapsız, öngörüsüz, anlık karalarla oluşturulan iç politikayı hedefleyen dış politika kararlarıyla 18 yılda Türkiye'nin her şeyi alt üs oldu, ters yüz oldu.
Türkiye'nin Irak'tan Libya'ya kadar uzayan cephede ateşe sürüklendi. Rusya ve ABD dört bir yandan Türkiye'yi çifte kuşatmaya aldı.

Gelinen noktada, Irak, Suriye, Libya'dan şehit haberleri sıradanlaştı. Siyasi hedefi nihai hedefi bilinmeyen belli olmayan İdlib'teki savaştan da şehitler gelmeye devam ediyor.

Tam da bu ortamda şehit edebiyatı piyasaya sürülüyor. Neymiş şehitler tepesi boş kalmamalıymış. Türk vatanında şehit kanıyla sulanmamış bir karış toprak var mı ki halen şehit gelsin diye dini duygular ve kavramlar istismar ediliyor?
Ve şehitlik edebiyatına vatan millet edebiyatı eşlik ediyor.
İktidarın küçük ortağına göre İdlib'ten çekilirsek Hatay'dan olurmuşuz.
Erdoğan'a göre "Bugün Kamışlı'da, Resulayn'da, Tel Abyad'da, İdlib'de vermediğimiz savaşı, yarın Şırnak'ta, Mardin'de, Gaziantep'te, Hatay'da vermek zorunda kalırız."

Bu edebiyatla hem başarısızlıkların üstü örtülüyor hem de sanki savaşa girmek, çok şehit vermek başarıymış gibi gösteriliyor.
Soralım: 80 yıl bölgesinde barış adası olan Türkiye Cumhuriyeti 18 yılda neden bu hale düştü? Neden engelleyemedi çevresindeki kuşatmayı?
Suriye'de Irak'ta olanları, ortaklık yapılan dış güçlerin asıl/nihai hedefinin Türkiye olduğu şimdi mi anlaşıldı?

İdlib'teki hatalı politikanın sonucu içine düşülen açmazların hesabı verileceğine Çanakkale ile bir tutularak milletin aklıyla dalga geçiliyor.
Çanakkale'de Türk'ün vatan toprağı işgalcilere karşı korunuyordu. Atatürk biliyordu ki, Çanakkale geçilirse vatan elden gidecekti. Onun için ölmeyi emretti. İdlib kimin vatan toprağı? Çanakkale ile ne ilgisi var?
Suriye'de, Süleymanşah türbesinin de bulunduğu vatan toprağı terk edip çekilmek ama Suriye toprağını Suriye ordusuna karşı korumak hangi aklın eseri veya hangi dış gücün dayatması?

***

Bağımsızlıklarının 30. Yılına Doğru Orta Asya Cumhuriyetlerinin Temel İşbirliği

Bağımsızlıklarının 30. Yılına Doğru Orta Asya Cumhuriyetlerinin Temel İşbirliği


Suinbay Suyundikov 
11 Mart 2020.,

“Biz Türk Ulusunun farklı devletleriyiz…
Altay’la Akdeniz arasında 200 milyondan fazla kardeşimiz yaşıyor.
Eğer birleşirsek dünyada çok etkin güce dönüşebiliriz.”
Nursultan Nazarbayev

Giriş

Ortak coğrafya, dil ve kültürel değerleri paylaşan Orta Asya Türk cumhuriyetleri binlerce yıllık bir tarihe sahiptir. İki kutuplu dünyanın son bulmasıyla Orta Asya cumhuriyetlerinin bağımsızlıklarını ilan etmesi, Birleşmiş Milletler (BM) gibi uluslararası kuruluşlar açısından önemli sonuçlar doğurmuştur.
Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin (SSCB) yıkılmasından önce, 1991 yılında Orta Asya cumhuriyetleri arası danışma toplantısı düzenlenerek, bu ülkeler arasında bir müzakere zemini oluşturulmasına ilişkin bir anlaşma yapılmış, fakat SSCB yıkılınca bu anlaşma geçerliliğini yitirmiştir[1].

SSCB’nin çöküşünden sonra, Orta Asya'da beş yeni bağımsız devlet; Tacikistan, Özbekistan, Türkmenistan, Kırgızistan ve Kazakistan cumhuriyetleri ortaya çıkarak dünya arenasında önemli rol oynamaya başlamıştır. Hem Orta Asya cumhuriyetlerinden hem de dünyanın pek çok yerinden siyasetçiler, Sovyetler Birliği'nin çöküşünün süper güçler arasında yeni bir rekabet oluşturması ve Orta Asya'daki çıkarlarına zarar vermesinden korkuyorlardı.[2] 8 Aralık 1991 yılında Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği'nin üç cumhurbaşkanı (şimdiki Rusya Federasyonu, Belarus ve Ukrayna) tarafından Bağımsız Devletler Topluluğu (BDT) Antlaşmasının imzalanmasıyla; SSCB’nin hukukî varlığının, de-facto ve de-jure olarak sona erdiği ifade edildi. Bağımsız Devletler Topluluğu’nun oluşturulmasıyla topluluğa üye devletler arasında hukuksal, siyasi, ekonomi, savunma ve kültürel alanlarda çok taraflı işbirliği organları oluşturulmuştur.

Slav kökenli Sovyet ülkelerinin Aralık 1991 yılında diğer birlik üyesi ülkelere herhangi bir bilgi sunmadan kendi aralarında anlaşması, Orta Asya cumhuriyetlerinin cumhurbaşkanlarını önemli ölçüde tedirgin etmiştir. Örneğin, 1990’larda yaşanan “Birlik Antlaşması” müzakerelerinin ana figürü Kazakistan Cumhurbaşkanı Nursultan Nazarbayev, Slav kökenli ülke liderlerinin planlarından kendisinin haberdar olmamasından rahatsız olmuştur.[3]

Orta Asya cumhuriyetleri liderlerinin topluluğa katılıma ilişkin ilk toplantısı Türkmenistan’ın başkenti Aşkabat’ta gerçekleşmiştir. Toplantıda alınan sonuç, beş Orta Asya ülkesinin etnik ya da dini esaslara dayalı olamama şartıyla Bağımsız Devletler Topluluğu’na katılımının onaylanması olmuştur. [4]

Orta Asya cumhuriyetlerinin bağımsızlığını yeni elde etmesi; dünya genelinde büyük ses getirmiş, alışık olunan uluslararası güç dengelerin değişmesiyle birlikte de dikkatler bu devletler üzerinde toplanmıştır. Aynı zamanda coğrafi yüzölçümü açısından dünyanın en büyük kıtası olan Avrasya, hem bulunduğu konumu, hem de sahip olduğu jeopolitik konum bakımdan büyük bir öneme sahiptir. Bununla beraber zengin yer altı kaynakları açısından da dünyada en büyük potansiyele sahip olan bölgelerden birisidir. [5]


Orta Asya cumhuriyetleri arasındaki temel işbirliğinden söz edildiğinde, işbirliğini tetikleyen unsurların oluşturduğu avantajları ve dezavantajları ele almamız gerekir. Ülkeler arası işbirliğinin başlaması, devletlerarası sorunların çözümünün tek yoludur. Bağımsızlığı henüz taze olan Orta Asya cumhuriyetlerinin ilk önce ülke içi politik istikrarlarını sağlanması, sonrasında da ekonomik olarak güçlü olabilmek adına diğer ülkelerle işbirliği yoluna gitmesi gerekmektedir.
Bununla beraber Orta Asya Türk cumhuriyetlerinin tarihi ve kültürel ilişkileri oldukça eskilere dayandığı için, bilgi ve anlayış yönünden de bu ülkeler arasında önemli ölçüde farklılık görülmemektedir. Dil, din ve tarih; Orta Asya Türk cumhuriyetlerin ortak kültür unsurlarının ilk sıralarında yerini almaktadır. Bu anlamda da ortak kültürel unsurlar, Orta Asya cumhuriyetlerinin işbirliği ve dayanışmasının tesis edilmesine yönelik stratejilerin ortak buluşma yeridir.[6]
Orta Asya’nın coğrafik konumu, kökeni binlerce yıla dayanan ortak bir kültür havzasıdır. Orta Asya cumhuriyetlerinin coğrafi açısından kendi aralarında birbirinin devamı olmaları ve yakın komşu durumunda olmaları esasında bu ülkeler açısından büyük bir avantajdır. Dolayısıyla bu ülkeler açısından olumlu sonuç oluşturacak bir işbirliğinin teoriden pratiğe dönüştürülmesi elzemdir. İlk olarak, kültür alanından başlamak üzere bilim, ekonomi, siyasi, sosyal ve teknoloji ilişkiler ağını ivedilikle kurmak gerekmektedir.  Bu durum Türk Dünyasında ülkelerarası seviyede karşılıklı bağımlılık doğuracak; bu da Orta Asya Türki cumhuriyetlerinin ilişkilerinin gelişmesini ve aynı zamanda beraber hareket etmelerini, diğer bir ifadeyle entegrasyon tohumlarının yeşermesini teşvik edici unsurları oluşturacaktır.[7]

1991 yılında Bağımsız Devletler Topluluğu örgütünün kurulmasına rağmen, sosyo-ekonomik iletişimin zayıf kalması bazı post-Sovyet ülkelerinin birbirinden kopuk ve bağımsız olarak gelişmelerini tetiklemiştir. BDT çerçevesinde imzalanan sözleşmelerin çoğunluğu pratikte gerçekleşmemiştir. Bu uluslararası kuruluş birçok uzmanların görüşlerine göre, hızlı bir şekilde değişmekte olan tabloyu gölgelemiştir. Post Sovyet ülkelerinin bulunduğu coğrafyada işbirliği ve entegrasyon unsurları fonksiyonel nitelik kazanmamıştır.[8]

Orta Asya Kavramının Kısa Ontolojisi

Kazakçada “Merkezi Asya” anlamına gelen “Ortalık Asya” kavramı, Orta Asya ülkeleri ile Kazakistan’ı da kapsayan coğrafyayı ifade etmek için kullanılmaktadır. Aynı zamanda Rusçada “??????????? ????”(Tsentralnaya Aziya) ve İngilizce de “Central Asia” olarak kullanılan terimin Kazakça tercümesi de Merkezi Asya olarak isimlendirilmektedir. Türkiye Türkçesinde ise, “Merkezi Asya” kavramının yerine kalıplaşmış terim olarak “Orta Asya” adı kullanılmaktadır. Sovyetler Birliği döneminde Orta Asya coğrafyası “Orta Asya ve Kazakistan” (??????? ???? ? ????????? - Srednyaya Aziya i Kazakhstan) olarak isimlendirilmiştir. 1992 yılında yapılan Orta Asya cumhuriyetleri toplantısında Kazakistan Cumhurbaşkanı Nursultan Nazarbayev, “Orta Asya ve Kazakistan” kavramının yerine “Merkezi Asya” kavramının kullanılmasını önermiştir. Bağımsızlığına kavuşan Orta Asya ülkelerin 1993 yılında Özbekistan başkenti Taşkent’te tekrar toplanmıştır. Bu görüşmeler sonucunda, “Orta Asya ve Kazakistan” terimi “Merkezi Asya” olarak adlandırma kararını oybirliği ile alarak, jeopolitik kimlik belirleme konusunda değerlendirme yapmıştır.

Orta Asya Cumhuriyetleri İşbirliği Süreci

Kazakistan Cumhurbaşkanı N. Nazarbayev Avrupa Birliği’nin kuruluşunu esas alarak Orta Asya Birliği[9]’ni önermiştir.[10] 1993 yılında Orta Asya cumhuriyetleri zirvesinde Orta Asya Ortak Pazarı oluşturulmuştur. AB modelini örnek alan ülke liderleri, devletlerarası mal dolaşımının kısıtlamalarının kaldırılması, ithal ürünlere eklenen vergilerin standardizasyonu, entegrasyonu destekleyen ülkeler arasında gümrük ve tariflerinin kaldırılması ve ortak para birimine geçilmesini kararlaştırılmıştı.[11]

1993 yılında bölgenin en büyük iki devleti olan Kazakistan ile Özbekistan, 1994–2000 yılları arasında ekonomik entegrasyonu derinleştirme ile ilgili bir anlaşma imzalamışlardır. Ocak 1994’te Kazakistan ve Özbekistan arasında eşit ve serbest ekonomik alan oluşturmak için anlaşma imzalanmıştır. Nisan 1994’te Kırgızistan’da yer alan Çolpan-Ata şehrinde Kırgızistan, Kazakistan ve Özbekistan Cumhurbaşkanlarının yaptığı görüşme sonrasında serbest ekonomik alan oluşturmak, bununla beraber uygulayıcı organları kurmak için gerekli anlaşmalar imzalanmıştır. Daha sonra da Haziran 1994’te bu üç ülke Almatı’da düzenlenen geleneksel görüşmelerde ortak iktidar organını kurma girişiminde bulunmuş, Devletlerarası Konsey ile ilgili anlaşmaya imza atılmıştır. Ağustos 1994 tarihinde Devletlerarası Konseyin yürütme komitesine ilişkin ilkeler kabul edilmiştir. 1995 tarihinde entegrasyon süreçlerine katılan ülkelerin başbakanları, Konsey toplantısında 1995 ile 2000 yılları arasında yürütülecek “Ekonomik Entegrasyon Programı”nı kabul etmişlerdir. Haziran 1995 tarihinde Kırgızistan’ın Issıkgöl şehrinde yapılan zirve toplantısında, Orta Asya “Üçlüsünün” cumhurbaşkanları, “Bölgesel İşbirliği ile ilgili Deklarasyonu” kabul ettiler. Bununla beraber, “Başbakanlar Konseyi”, “Dışişleri Bakanları Konseyi” ve “Savunma Bakanları Konseyi” kuruldu. 1995 ile 1998 yılları arasında devletlerarası işbirliğinin çeşitli alanlarında 150’ye yakın belgeye imza atılmıştır.[12]

Entegrasyona ilişkin yukarıda adı geçen anlaşmalar olmasına rağmen, Orta Asya Birliği’nin çerçevesinde alınan kararların pratikte uygulamaya geçirilmesi güç olmuştur. Avrupa Birliği’nin uygulamakta olduğu ortak pazar; ürün, sermaye, emek ve hizmetlerin serbest dolaşımı gibi konularda Orta Asya ülkelerinde gerekli işlemler gerçekleşmemiştir. Bazı uzmanların görüşlerine göre, Orta Asya Birliği’nin tandem lokomotifleri olan Kazakistan ile Özbekistan’ın hızlı bir şekilde Batılı ülkelerle ekonomik-ticari ve siyasi ilişkilerin kurması sonrası bu ülkeler yepyeni bir dünya ile karşılaşmış, bu dünyanın cazibesine kendilerini kaptırmışlardır. Batılı ülkelerle ekonomik-ticari ve siyasi ilişkilerin artırılması, Orta Asya Birliği’nin güçlendirme çabalarının azalmasına hatta işbirliğin işlemsiz hale gelmesine neden olmuştur. Ta ki, ABD’nin “Büyük Orta Doğu” ve “Demokratikleşme” projelerinin başlamasıyla ABD’nin Afganistan ve İran’a yaptığı askeri operasyonların akabinde post-Sovyet coğrafyasında gerçekleştirdiği “kadife devrimler” Orta Asya cumhuriyetlerinin uygulamakta olduğu politikaların bir daha gözden geçirilmesini tetiklemiştir. Bu dönemde post-Sovyet coğrafyasında bulunan ülkelerin birçoğunda iç huzursuzluklar ortaya çıkmaya başlamıştır. Bu kaotik durum karşısında Batılı devletlerin yeterli desteği vermemesi, özellikle Orta Asya ülkelerini kötü anlamda etkilemiştir. En nihayetinde bu kardeş ülkelerin sorunlarını uzaktan birinin çözmeyeceği ortaya çıkmıştır.[13]

Kazakistan Cumhuriyetin ilk Cumhurbaşkanı ve Orta Asya Birliği’nin mimarı olan Nursultan Nazarbayev, 16 Şubat 2005 yılında yaptığı Ulusa Seslenişinde[14] söyle ifadeler kullanmıştır:

"15'inci yüzyılın sonlarına kadar Orta Asya dünya ekonomisinde önemli bir bölgeydi. Bizim bölgemiz Doğu ve Batıyı birbirine bağlıyordu. Çeşitli halklar ulusal sınıflara bölünmemişti. İpek yolunun gerilemesi neticesinde Orta Asya da taşraya dönüştü. Bağımsızlığımızın kazanılmasıyla bölgemiz 500 yıl aradan sonra ilk defa dünya ekonomisi için önemli bir bölge hâline gelmektedir. Biz transit koridor olma konumumuzu pekiştirmekteyiz, dünya piyasalarına değerli ürünler olan petrol, doğal gaz, çeşitli madenler ve tarım ürünleri sağlamaktayız. Tarihî İpek Yolu güzergâhları üzerinden geçecek olan 21. yüz yılın petrol ve doğal gaz boru hatlarının, kara ve demiryollarının “çevre çizgileri” artık görünmektedir.
Asya Kaplanları ve AB'nin başarılı olmalarının sebepleri açıkça gözümüzün önündedir. Diğer taraftan, II. Dünya savaşından sonra bağımsızlığına kavuşan ülkeler arasında anlaşmazlıklar ve çekişmelere şahit oluyoruz. Global ekonomide büyük piyasalar önem taşımaktadır. Ayrıca biz de büyük güçlerin ekonomik üstünlük için bölgemizde açıkça rekabet ettiklerine de şahit olmaktayız. Sözkonusu küresel jeo-ekonomik mesele karşısında bizim doğru konuma sahip olmamız önemlidir.
Bizim önümüzde şöyle seçenekler var: Ya dünya ekonomisinin sonsuza dek hammadde sağlayıcısı olarak kalmak, yeni bir imparatorluk beklemek; ya da Ortalık Asya bölgesinin somut entegrasyon sürecini başlatmaya girişmektir. Ben son seçeneği teklif ediyorum.

Bizim ileri entegrasyonumuz istikrar, bölgenin aktif ilerlemesi, ekonomik ve askerî-siyasî bağımsızlık istikametinde olan yolumuzdur. Ancak bu durumda bölgemiz dünyada saygın bir konum elde edebilecektir. Ancak bu şekilde biz kendi güvenliğimizi temin edebiliriz, köktencilik ve terörizmle etkin bir şekilde mücadele edebiliriz.

Ortalık Asya Devletler Birliği'ni kurmayı teklif ediyorum. Kazakistan, Özbekistan ve Kırgızistan arasında yapılan 'Ebedî Dostluk Antlaşması' böyle bir örgütün sağlam temeli olabilir. Bölgemizin başka ülkelerini saymıyor değilim.
Bizim ekonomik çıkarlarımız, tarihî-kültürel köklerimiz, dilimiz, dinimiz, ekolojik sorunlarımız, dış tehditlerimiz ortaktır. AB mimarları böyle müşterek noktaları sadece hayal edebilirdi.

Ancak bu durumda biz, hepimizi bir, tek vücut olarak gören ulu atalarımıza lâyık olabiliriz. Önce Çarlık idaresi, daha sonra Stalin'in politikası bu birlikten korktu ve bölgemizi idarî-millî kesimlere parçaladı. İzlenen politika “Parçala-Yönet!” idi. Artık şimdi bizim tarafımızdan eşit haklara sahip bölge halklarının gelecek nesillerine zaruri olan yeni bir istikamet göstermenin zamanı geldi.”

Kazakistan Cumhurbaşkanı N. Nazarbayev Orta Asya Birliği’nin hızlı değişmekte olan küresel dünya sisteminde jeopolitik ve jeo-ekonomik nedenlerden dolayı gerçekleşmesi elzem olduğunun altını çizmiştir. İleriye doğru baktığımızda Orta Asya İşbirliğinin kaçınılmaz, hatta zorunlu olduğu bir gerçektir. Orta Asya cumhuriyetlerin en az 300 yıllık aradan sonra ilk defa dünya ekonomisi ve jeopolitiği için önemli bir stratejik konuma geldiğini söylemek mümkündür. Orta Asya 21.yüzyılda Avrasya kıtasının merkezi noktası hâline gelmiştir. Aynı zaman dünya piyasalarına petrol ürünleri, doğal gaz, çeşitli yer altı zenginlikleri ve tarım ürünlerini ihraç etmektedir. Orta Asya cumhuriyetlerinin kendi aralarında çeşitli alanlarda işbirliğini artırması stratejik büyük önem taşımaktadır. Ortalık Asya ülkeleri, kendi eksikliklerini gidermenin yolunun işbirliğinden geçtiğini anlamalıdırlar. Bu sayede ekonomik açıdan kendi pazarını kendisi kullanmış olacaklar ve ticari-ekonomik olarak yabancı ülkelere bağımlılıklarını da önemli ölçüde azaltmış olacaklardır. Ekonomik ve ticari ilişkilerin hızla artışı ve işbirliğine yönelik siyasi atılımlar özellikle bu ivmenin kazanılmasında önemli rol oynayacaktır. Sadece tek unsura dayanmaktan ziyade birçok alanda işbirliğini gitmek, entegrasyonun esas amaçları açısından gerekli olan yöntemdir.  
Kazakistan Cumhurbaşkanı Nursultan Nazarbayev 9 Nisan 2007 Pazartesi günü dört televizyon kanalına birden çeşitli konuları içeren uzun bir röportaj vermiştir. İki saatten fazla süren röportajda KC Cumhurbaşkanı Nursultan Nazarbayev: “Elbette en iyisi bizim Orta Asya Devletlerinin Birliği’ni kurmamızdır. Çünkü bütün dünyada birlik oluşturma temayülü var. Latin Amerikasında bu MERCOSUR – Brezilya, Arjantin ve Şili, Avrupa’da Benelüks dediğimiz Belçika, Lüksemburg ve Hollanda, Güney-Doğu Asya’da da böyle birlikler var. Doğu’da Arap ülkelerinin birliği var. Yani ülkeler arasında birlik oluşumları olmaktadır. Bizim Allah’ın birleşmemizi kaderimize yazdığı ve dil engelleri olmayan 55 milyon halk, birbirinin eksikliklerini tamamlayabilen bir ekonomi, aynı bölgede yaşama, karayolu ve enerji bağlantıları gibi özelliklerimiz var. Bu bölge dış pazarlara muhtaç olmaksızın kendi yiyecek içeceğini sağlayabilecek kapasitededir. [Birlik için] daha başka ne gereklidir? Bizler birbirlerimize saygılıyız. Halk bundan sadece yarar görebilir. Bizim böyle bir birliği niçin kuramadığımızı hala anlayamıyorum. Doğrusunu söylemek gerekirse, bu konuda çok konuşmalıyız. Bizim kendi vatandaşlarımıza da, komşularımıza da bu konuda daha çok söylenmelidir. Basın organları bizim kültürlerimizin yakın olduğu, ortak tarihimiz, dilimiz olduğu ve bizim çocuklarımızın geleceği hakkında daha fazla yazmalı, çizmeli. Bu entegrasyon, ekonomik açıdan avantaj sağlayacaktır. Ayrıca, genel olarak bizim güvenliğimize de hizmet edecektir. Bu sebeple, ben bu konudaki çalışmalarımı devam ettiriyorum. Tarihe bakacak olursak, bizi birlik olmaya daha 1918’lerde Mustafa Çokay davet etmiş idi. Hatırlarsanız, Mustafa Çokay’ın “Bizim kanımız bir, canımız bir, bu dünyada da, o dünyada da birleşmemiz lazım” demişti. O dönemde, “Türkistan Cumhuriyeti” demişti. O dönemden beri bu sözler önemini hiç kaybetmedi.

Bu yüzden, Özbekistan, Kırgızistan, Türkmenistan ve Tacikistan’ın tüm seçkinleri, aydınları, tarihçileri ve ilim adamları bu meseleyi ele almaları lazımdır. Birlik olmak – katılmak, tek devlet olmak manasına gelmez. Fakat, birbirine gerçek akrabalık, kardeşlik ilişkileri tesis etmek demektir. Hiç olmazsa, Avrupa Birliği gibi, ekonomimiz bir olsa, işte o zaman büyük bir güç ortaya çıkardı. Bu durum ekonomilerimizi canlandırırdı. Güçlü birlik olurdu. Güvenliğimizi korumamızı kolaylaştırırdı. Bizim itibarımız çevredekilerden yüksek olurdu. Elbette, biz sağa sola dağılırsak, bizi teker teker hakimiyetleri altına almaları da kolay olacaktır.”[15] ifadeleri vurgulamıştır.

Uluslararası Arenada Orta Asya Cumhuriyetlerinin Genel Durumu    
 
Orta Asya daha evvel 19. yüzyılın başlarında tasarlanan “büyük oyun”daki gibi bir kez daha jeopolitik oyunların merkezi hâline gelmiş bulunmaktadır. Dolayısıyla günümüzde uluslararası camianın dikkati de bu coğrafyaya yoğunlaşmış durumdadır.[16] Bölgenin, hızla pazar ekonomisine geçişe ayak uydurmaya çalışan ve bunun sonucu olarak olağanüstü ekonomik gelişme başarısını sürdüren Çin Halk Cumhuriyeti’yle, bölgede önemli bir aktör olan Rusya Federasyon’uyla ve aynı zamanda yer küremizin siyasi ve ekonomik istikrar açısından en zorlu bölgelerinden olan Afganistan ve Orta Doğu ile ortak sınırları bulunmaktadır. Bununla beraber küresel çapta öneme sahip büyük enerji kaynaklarının bulunması, Avrasya coğrafyasının tam göbeğinde bulunmasından ötürü uyuşturucu trafiğinin transit geçiş bölgesini teşkil etmesi, bölgeyi Transavrasya ticaretinin geçiş alanı haline gelebilir.[17]  Diğer bir ifadeyle yakın gelecekte Orta Asya bölgesi yeni bir güç mücadelesi sahası, karışıklık ve çalkantıların merkezi hâline de gelebilir. Komşu ülkeler ve bu bölgeyle işbirliği yapan ortakları; bölgenin istikrarlı, güvenli ve gelişen Orta Asya olmasını istemektedirler. Bölgenin istikrarının çökmesiyle başlayabilecek iç karışıklıklar ve sınır çatışmaları bu ülkelerin çıkarlarına olmayacaktır. Çünkü bölge sadece iç istikrarsızlığa sürüklenmekle kalmayıp aynı zamanda Avrasya kıtasının uyuşturucu ticaretinin de büyük bir kısmı için geçiş koridoru rolünü üstlenecektir. Barışçı işbirliğinin ve bu anlamda gerçekleşecek entegrasyonun, herkesin çıkarına olacağı çok aşikârdır. Orta Asya’yla komşu olan ve bölge ülkeleriyle sıkı işbirliği içinde olan ülkeler istenilen insan gelişimi ve güvenliğine katkıyı sağlamakla beraber bölgesel işbirliği oluşumunda ciddi etki gücüne sahiptirler.[18]

Orta Asya ülkelerinin en önemli ekonomik ortağı Rusya’dır. Çünkü başka devletlerle karşılaştırıldığında Rusya’yla kültürel ve dil engelleri minimuma inmektedir. Çok büyük bir pazar olmakla beraber eğitim ve iş imkânı açısından da çok cazip olan Rusya, ayrıca Orta Asya ülkelerine yatırım kaynağı olarak da görülebilir. Rusya, bölgedeki oluşumların hemen hepsine katılarak iki taraflı ilişkilerde de aktif rol üstlenmektedir. İkinci önemli bölgesel ekonomik ortak ise Çin’dir. Hızlı büyüme gösteren Çin ekonomisi için yeni enerji kaynakları bulmadaki aktif arayışlar, bu ülkenin Orta Asya’nın enerji sektörüne yapılan yatırım hacmini çok hızlı bir şekilde arttırmıştır. Bunun dışında istikrarlı gelişmesini devam ettiren Çin, Orta Asya ülkeleri ile siyasi ve iktisadi ilişkilerini de geliştirmeye çok özen göstermektedir. Hem Rusya hem de Çin bölgenin güvenliği açısından çok önemli aktörlerdir, çünkü imzalamış oldukları Şangay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) anlaşması gereğince üye ülkeler terör, uyuşturucu ve silah kaçakçılığına karşı ortak mücadele vereceklerine dair taahhütlerde bulunmuşlardır. Bölgedeki istikrar, bölgenin diğer dolaylı komşuları olan İran ve Afganistan ve biraz daha uzak komşuları olan Hindistan, Pakistan ve Türkiye gibi ülkelerin de kendi çıkarına olacaktır. Hemen hepsi Orta Asya cumhuriyetleri ile iyi ilişkiler içinde olmayı istemektedirler. Çift taraflı ilişkilerde demokrasinin geliştirilmesi, güvenliğin sağlanması ve ekonomik yardım konularında finansal kaynak sağlayan önemli ülkelerin birisi de ABD’dir. Avrupa Birliği, Japonya, Almanya, İsviçre ve İngiltere az sayılmayacak miktarlarda yardım yapan diğer kurum ve ülkelerdir. Bu yardım programları, stratejik ilişkiler içinde olunan ülkelerle, bölgenin gelişmesi ve kalkınması için yapılmaktadır.[19]

Dünyanın gelişmiş ülkeleri en önemli stratejilerini ve teorilerini kurarken öncelikli hedef olarak Orta Asya’yı gösterirler. Bunun en büyük nedeni, Orta Asya coğrafyasında bulunan fosil enerji kaynaklarıdır. Aynı zamanda Avrasya kıtasında dünya nüfusunun yaklaşık %75’i yaşamakta ve enerji kaynakların dörtte üçü de bu coğrafyada bulunmaktadır.[20] 

Bununla beraber Avrasya halkları, medeniyetlerin oluştuğu muazzam bir insani ve ekonomik zenginlikler alt yapısına sahiptir.[21] Orta Asya, Hazar Enerji Havzası[22] sahip olduğu petrol ve doğalgaz kaynakları ile küresel, bölgesel güçlerin ve uluslararası aktörlerin ilgisini çeken coğrafya olarak jeostratejik ve jeoekonomik bir önem arz etmektedir.

Kazakistan Cumhuriyeti’nin UNESCO nezdindeki büyükelçilik görevini üstlenen Olcas Süleymenov, Orta Asya Türk cumhuriyetlerinin işbirliğinin beraberinde getireceği avantajı vurgularken, Avrasya’da birlik modelini gerçekleştirmenin zamanı geldiğini şöyle ifade etmiştir: “Dünyada 40’tan fazla Türkçe konuşan halk vardır. Bu çok geniş bir coğrafyadır. Tarih bizi Moğolistan’dan Akdeniz’e kadar olan bölgeye yaymıştır. Değişen asırlar halklarımızın mekânlarını birbirinden ayırmıştır. Buna rağmen, temel amaçlarımızı aynı şekilde algılıyoruz. Ayrıca, genel sorunlarımızı aynı üzüntü ve acıyla algılıyor, genel sevincimizle aynı şekilde iftihar ediyoruz. Bu nedenle bütün Türkçe konuşan halkılar adeta büyük Türk süper ulusunun, büyük Türk dünyasının diasporalarıdır.”[23]

Orta Asya hiçbir zaman sıradan bir bölge veya önemi gittikçe azalan bir coğrafi konum olmamış, daima “Avrasya’nın kalbi” niteliğini taşımıştır. Bu niteliğin önemi 21. yüzyılda daha da artmış bulunmaktadır. Dünya genelinde mevcut olan toplam doğal gazın %32’si Avrasya’ya ve bu miktarın yarısı da Orta Asya cumhuriyetlerine aittir. Aynı zamanda Avrasya’daki petrolün 1/4’ü bu coğrafyada bulunmaktadır. Şanghay İşbirliği’nden, Gümrük Birliği’nden, Bağımsız Devletler Topluluğu’ndan, Avrasya Ekonomik Birliği’nden, Kollektif Güvenlik Antlaşması Örgütü’nden ve İpek Yolundan söz edecek olursak Orta Asya cumhuriyetlerinin jeo-stratejik konumunun öneminin büyük olduğu açıktır.[24] 
 
 Source: BP Statistical Review of World Energy[25] June 2018

Orta Asya Cumhuriyetleri Arasında İşbirliğini Kolaylaştıran Etkenler

Ülkeler arası ilişkilerin pekiştirilmesi için oluşturulan işbirliği ister istemez başka çeşitli alanlarda da etkisini görülecektir. Bağımsızlığına yeni kavuşan Orta Asya Türki cumhuriyetlerinin arasındaki sorunlar ancak işbirliğinin temelleri sağlamlaştırıldığı zaman çözülecektir. Siyasi işbirliğin yanı sıra sosyal-ekonomik alanında da güçlü olabilmek için Ortalık Asya cumhuriyetlerinin bu alanlarda güçlü işbirliğine ihtiyacı vardır. Bütün bunların yanında bu ülkeler arasında büyük ortaklık barındıran tarih, coğrafya, dini, etnik ve kültürel yapılar; kendi aralarında büyük çapta çatışmaların ortaya çıkmamış olması gibi ortak zeminlere sahip olmaları da işbirliğini kolaylaştıran etkenlerdendir.[26]  

Bölgesel işbirliği kapsamında önemli ekonomik ilişkiler (ticaret, ulaştırma, lojistik ve doğrudan yabancı yatırımlar vs.), doğal kaynaklar alanındaki ilişkiler (su, enerji ve ekoloji) ve tüm devletlerde olduğu gibi ulusal güvenlik alanındaki ilişkiler (terörizm, silah, uyuşturucu ticareti ve dini radikal oluşumlar ile mücadele) dikkatle incelenmektedir. Orta Asya’da bu üç alandaki işbirliği potansiyeli gittikçe önem kazanmaktadır. Diğer önemli işbirliği alanları da; eğitim, sağlık, düzensiz göç ve doğal felaketlere karşı işbirliği yapmaktır. Kuşkusuz, bu işbirliği sahalarının bazıları diğerlerine göre daha sıkı ilişkiler gerektirmektedir. Öte yandan da bölgesel işbirliği, devletlerarası ilişkilerde asli unsur olmayan iç reformların yürütülmesini ve demokratik yapıların oluşumunu ciddi manada teşvik edebilir.[27]

Post-Sovyet Orta Asya cumhuriyetlerinin en önemli bir özelliklerinden biri de toplumun büyük bir kesiminin eğitimli olması, dolayısıyla yeniliğe açık olmasıdır. Sovyet eğitim sisteminin en avantajlı kısmı 1. sınıftan 11. sınıfa kadar zorunlu eğitim olmasıdır. Eski Sovyet ülkelerinde ve özellikle Orta Asya cumhuriyetlerinin arasında ciddî bir ideolojik farklılık bulunmamaktadır. Buna ek olarak genellikle devlet olarak kimse diğerinin iç işlerine karışmamaktadır.

Orta Asya Cumhuriyetlerinin Yakın Komşularıyla İlişkileri

Orta Asya ülkelerinin denize doğrudan çıkışı olmaması, bölgenin beş ülkesini komşularıyla iyi ilişkiler kurmaya zorlamaktadır. Hem uluslararası ticaret (pazar sağlanması ve mal ihtiyaçlarını karşılama), bölge dışı ulaşım, lojistik geçitleri ve uluslararası büyük limanlara erişim, dış kaynaklı terör, uyuşturucu kaçakçılığı ve insan ticaretiyle mücadele gibi birçok alanda işbirliği yapmak için iyi ilişkiler içinde olunmasının gerekliliği çok açıktır. Sınır komşuları olan Afganistan, Çin, İran ve Rusya bu alanlarda işbirliği yapılabilecek önemli aktörlerdir. Afganistan hariç diğer ülkeler için alan büyüklüğü, yer altı ve yer üstü zenginlikleri hem yatırım çekme olanağı sağlamaktadır hem de yeni teknolojiye erişim, yeraltı zenginlikleri pazarlarını genişletme, tarım ürünleri, hammadde ve bazı sanayi ürünleri üretme imkânını sunmaktadır. Hatta Afganistan bile yabancı ve askeri yardımları çekmesinden dolayı, Orta Asya ülkelerine ciddi iş imkânları yaratmaktadır. Bunlarla beraber Orta Asya ülkelerinin komşularıyla ilişkilerini ulusal çıkarları yönünden ele aldığımızda karşımıza çok zor ve riskli bir manzara çıkmaktadır; hem iki taraflı ilişkilerde hem de bölgesel oluşum ve programlar bünyesinde ciddi çıkmazlara sürüklenebilme riski mevcuttur.[28]

Orta Asya Cumhuriyetlerinin Rusya Federasyonu ile İlişkileri

Rusya hem yüzyılı aşkın bir süre sömürgeci imparatorluk tecrübesine sahip olmasıyla hem de Orta Asya’daki modernizasyonun ve sanayileşmenin lokomotifi olma özelliğiyle Orta Asya coğrafyasında önemli bir role sahiptir. Bölge ülkeleriyle Rusya arasındaki ilişkiler çok karmaşık ve derin bir yapıya sahiptir. Rusya şu ana kadar “ekonomik lokomotif ve ekonomik cazibe merkezi” olma özelliğini korumuştur. Aynı zamanda Orta Asya cumhuriyetlerinin en büyük ticari ortağı ve bölgenin siyasi elitinin destekçisi, askeri ve teknik malzeme tedarikçisi ve kaynağı rolü oynamaktadır. Bununla beraber bu coğrafyanın tamamında Rus dili oldukça yaygın olarak kullanılmaktadır. Rusya’nın bölgede yürüttüğü genel siyaset, Orta Asya Cumhuriyetleri iktidarlarının yürüttüğü ekonomik gelişim ve siyasi istikrarı koruma siyasetiyle uyum içindedir.[29]

Bir yönden Rusya her bir Orta Asya cumhuriyeti ile ayrı ayrı ilişki kurmakta ve diğer bölgesel birçok kuruluş ve oluşumlarda yerini almaktadır. Bunlardan bazıları şunlardır: Orta Asya İşbirliği Örgütü (OAİÖ), Ortak Ekonomik Birlik, Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) ve Güvenlik ve İşbirliği Örgütü (OSC). Rusya’nın geniş yardım programları olmasa da, kamu ve özel şirketler tarafından yapılan stratejik yatırımlar sayesinde ve bu bölgede kilit sayılabilecek alanlarda ortak şirketler kurarak hem bölgenin ekonomik gelişimine katkı sağlamakta hem de Rusya’nın bölgedeki siyasi nüfuzunu artırmaktadır. Rusya’nın yatırımlarının büyük bir kısmı enerji sektörüne yöneliktir. Böylece uzun vadede petrol, doğalgaz ve hidroenerji kaynaklarının işletilmesinin garantisini vermektedir. Son senelerde Rus şirketlerin başka yatırım alanlarına da yöneldiği bilinmektedir. Örneğin, Rus şirketler Kırgızistan’daki ucuz işgücünden dolayı ülkenin sanayi alanına ciddi yatırımlar yaparak üretimlerini bu ülkeye transfer etmiş ve sonrasında da ürünlerini tekrar Rusya’ya ihraç etme yolunu izlemiştir.

Yukarıda bahsettiğimiz yatırımların dışında Rusya ve Orta Asya’nın ekonomik bağlarının önemli bir türü de Rusya’ya çalışmak için gelen Kırgız, Tacik ve Özbek işçilerin kendi ülkelerine döviz getirmesidir. Bu paraların fakirlikle mücadelede küçümsenemeyecek öneme sahip olduğu açıktır. Fakat aynı zamanda Rusya’da olası bir siyasi çalkantı sonucunda her an kesilebilecek türden olması da ayrı bir risk faktörü olarak görülmektedir. İşçilerin büyük bir kısmı çalışma izni olmayan kaçak işçilerdir. Bunlar her an işten atılabilecek, herhangi bir zor durumda işvereni ya da yerel yöneticiler tarafından iyi muamele görmeyen, çok az ücretlerle çalıştırılan kişilerdir. Rusya yönetimi bu işçilerin kazançlarının ülkelerinin ekonomisine katkıları göz önünde bulundurarak göçlerin hukuki temellerini kolaylaştırmaya çalışmaktadır.[30]

Ancak göçmen işçi sayısının artmasıyla birlikte Rusya’da Orta Asya göçmenlerine karşı hoşgörü azalarak yerini nefrete bırakmaktadır. Bu durum hükümeti göçmenlerin serbest gezme imkânlarına sınırlamalar getirmeye ve onları gözetim altında tutmaya yönelik düzenlemeler oluşturmaya zorlamaktadır. Durum göründüğü gibi basit değildir, zira hükümet göçmenlere karşı sert sınırlamalar getirdiği takdirde Orta Asya ülkelerine aktarılan para miktarında ciddi düşüşler meydana gelecek ve o ülkelerdeki ekonomik istikrar önemli ölçüde zarar görebilecektir. Diğer yönden eğer göçmen sayısı kontrolsüz bir şekilde artmaya devam ederse, hükümet Rusya’nın kendi içinde bir siyasi çalkantıyla karşı karşıya kalabilecektir. Rusya parlamentosu; göçmenlere kimlik kartları çıkartma, kayıt tutma, pasaport çıkartma ve biyometrik verilere sahip olan vize uygulaması dâhil pek çok düzenlemeyi görüştü. Fakat bu durumda talep edilen vergi miktarını Kırgızistan ve Tacikistan gibi ülkelerden gelen fakir işçiler için kaldıramayacakları kadar fazla olacaktı.

Orta Asya’da Rusya’nın önemli birtakım güvenlik çıkarı da mevcuttur. Tacikistan’ın sınır bölgelerinden askerini çekme anlaşması gereğince Rusya bu ülkede ücretsiz ve süresiz askeri üsleri kullanma hakkını elde etmiştir. Ayrıca Tacikistan’a ait Sovyet zamanından kalma uzay izleme merkezini de kendine geçirme hakkını da elde etmiştir. Bu yeni askeri üste havadan destekli tam teçhizatlı 5000 Rus askerinden oluşan tümenini de bulundurmaktadır. Resmi olarak bunlar Rus uzay denetleme merkezini kontrolü altına alacaklardır. Tacikistan açısından da Rusya’nın ülkede asker bulundurması komşu ülkeler tarafından gelebilecek askeri tehdide, potansiyel terör ve iç karışıklıklara ve uyuşturucu kaçakçılığına karşı kalkan olarak kullanılması yönünden tercih edilmektedir. 2002 yılından beri Rusya, Kırgızistan’ın Kant şehrinde bulunan askeri hava üssünü kiralamış durumdadır.[31]
Tüm bölgeyi ele aldığımızda Rusya, ŞİÖ çerçevesinde güvenlik konusunda aktif bir aktör konumundadır. 
Önemli ekonomik çıkarların yanı sıra Orta Asya Cumhuriyetlerinin Rusya’yla işbirliği bazı riskleri de beraberinde getirmektedir. Örneğin, Türkmenistan ve Özbekistan petrol ve gaz taşımacılığı sektöründeki Rus tekeli ve bu ülkelerin açık denizlere doğrudan çıkışları olmamaları; bu ülkelerin uluslararası piyasadaki petrol ve doğal gaz kazançlarından doğrudan ve bağımsız olarak faydalanmalarını olanaksız kılmaktadır. Buna ek olarak Tacikistan’ın enerji sektöründe her geçen gün artan Rusya hâkimiyeti de ciddi kaygılar uyandırmakta dır. Bir diğer risk ise Rusya’nın insan hakları, demokratik ilerleme ve basın-yayın özgürlüğü gibi konulara gereken önemi vermemesidir. Hatta Rusya, çoğu kez iç siyasi istikrarını koruma amacıyla Orta Asya hükümetlerinin muhalefete karşı mücadelesinde destek sağlamaktadır. Böyle hareketler uzun vadede bölgede demokratik siyasi kurumların istikrarlı bir şekilde gelişmesine ve uzun vadeli ekonomik gelişmeye ciddi darbeler indirebilir.
Rusya’nın Orta Asya ülkelerindeki enerji kaynaklarına yönelik politikası da incelemeye değer durumdadır. Petrol ve doğalgaz potansiyeli açısından büyük öneme sahip olan Rusya için bu coğrafya, ham enerji kaynakları açısından öncelik gösterilecek veya mecbur kalınacak bir bölge değildir. Rusya’nın Orta Asya’ya yönelik enerji politikasındaki esas hedefi, petrol ve doğalgazın dünya piyasalarına taşınması güzergâhını bir araç olarak kullanarak, Orta Asya cumhuriyetlerinde kendi siyasi nüfuzunu güçlendirmektir.[32]

Orta Asya Cumhuriyetlerinin Çin Halk Cumhuriyeti ile İlişkileri

Çin’in genel jeopolitik stratejisi bölgede ve tüm dünyada Çin nüfuzunu güçlendirmeye yöneliktir. Dünya ekonomisinde daha büyük etki sahibi olabilmek için elektrik enerjisi ve yeraltı kaynaklarına ihtiyaç duyan Çin devleti, Orta Doğu ve Avrupa ülkelerinde nüfuzunu arttırma yolunda adeta bir köprü niteliği taşıyan ve zengin yeraltı kaynaklarına sahip olan Orta Asya ülkeleriyle bu anlamda yakın ilişkiler kurmak durumundadır. Ayrıca Doğu Türkistan’da yaşayan Uygur Türklerine yönelik Çin politikalarının küresel çapta tepki çekmesinden dolayı; olası bir dış destekli hareketin kendisine zarar vermesi endişesi barındıran Çin, Orta Asya ülkeleriyle yakın ilişki kurma niyetindedir.

Çin’in Orta Asya’da yürüttüğü siyasi ilişkiler oldukça çıkar odaklıdır. Çoğunlukla bu ilişkiler iki taraflı ticaret ve enerji sektörüne yatırımlardan ibarettir. Ayrıca Çin, ŞİÖ’nün bir üyesi olarak bölgesel oluşumlar içinde aktif bir rol üstlenmektedir. Bu örgüt çerçevesinde Çin kendi stratejik çıkarlarını savunma yoluna gitmektedir. Özellikle, örgütün teröre karşı mücadeleye yönelik askeri inisiyatifi, Çin’in komşu ülkelerle birlikte bölgede teröre ve kendi sınırları içinde ayrılıkçı olarak tanımladığı hareketlere karşı işbirliğine gitmesi için bir zemin oluşturmaktadır. En nihayetinde de bunun gibi yakın ilişkiler, bölgede Amerikan nüfuzunun aşırı artmasına karşı denge unsuru teşkil etmektedir. 2005 senesinde gerçekleşen ŞİÖ zirvesinde üye ülkeler, ABD’ye bazı Orta Asya ülkelerinde bulundurduğu askerlerini kademeli olarak geri çekmesi çağrısında bulundu. ŞİÖ kapsamında Çin sınır güvenliğini sağlama, uyuşturucu kaçakçılığına karşı mücadele ve AİDS’in yayılmasını önleme gibi konularda gereken mekanizmaları oluşturma imkânı bulmaktadır.

Çin, Orta Asya ülkeleri açısından bakıldığında ekonomik gelişmeye katkı sağlayacak ticari krediler ve doğrudan yatırımlarını arttırmaktadır. Bir diğer yandan da Çin yatırımları bölgeye gerekli finansal kaynağı ve teknik altyapı bilgisini sağlamaktadır. 2004 senesinde Taşkent’te gerçekleşen ŞİÖ zirvesinde Çin, örgüte üye ülkelere Çin mallarını satın alabilmeleri için 900 milyon dolar tutarında kredi vermeyi kabul etmiştir. Ayrıca yine Çin, bölgenin ekonomik altyapı gelişimi için Gelişim Fonuna 20 milyon dolarlık yardım sözü vermiştir.

Dünya Ticaret Örgütüne (DTÖ) üye olan Kırgızistan, Kazakistan, Özbekistan ve Tacikistan gibi Orta Asya ülkeleri; Çin ihracatçıları ve ithalatçıları için bir geçiş noktası olma özelliğini sürdürmektedir. Bu anlamda Kırgızistan da bölgenin ticari merkezi olma statüsünü elde etmek için gayret sarf etmektedir. Çin, Kırgızistan’da petrol yatakları ve hidroelektrik alanları dâhil birkaç alanda yatırım yapmayı planlamaktadır. Ayrıca Çin demir, volfram ve kurşun yatakların işletilmesi ve Kırgızistan üzerinden geçecek Orta Asya - Doğu Türkistan otoyolunun yapımı için 1.5 milyar dolarlık finansal kaynak sağlama projelerini geliştirmektedir. Çin’in Türkmenistan ve Tacikistan ile ekonomik ilişkileri ise halen sınırlıdır. Çin’in Orta Asya’yla mevcut işbirliği henüz başlangıç aşamasında olup, bu işbirliğini daha da ilerletmeye çalıştığı çok aşikârdır. Görünüşe bakılırsa iki taraflı ekonomik işbirliği hızlı bir şekilde iki tarafın kazançlarını artırarak gelişecektir.

Özellikle ŞİÖ çerçevesinde siyaset ve güvenlik alanındaki sıkı işbirliği her iki tarafın çıkarına olacaktır. Tıpkı Rusya ile Orta Asya ülkeleri gibi, Çin ile Orta Asya ülkeleri arasındaki ilişkiler de bölgedeki muhalefetin yapacağı siyasi baskıyı demokratik bir anlayışla ele alan, siyasi diyalog masasını açık tutan, güç zoruyla bastırma yoluna başvurmayan ve yapıcı muhalefete alan açacak şekilde geliştirilmelidir.[33]

Orta Asya Cumhuriyetlerinin Afganistan ile İlişkileri

Yakın geçmişinde Afganistan’ın Orta Asya ülkeleriyle ciddi ekonomik ve siyasi ilişkiler kurduğunu söylemek zordur. “Taliban” yönetimi döneminde Orta Asya cumhuriyetleri bu yönetimle resmi hiçbir bağın kurmamıştır. Buna rağmen Afganistan’dan uyuşturucu, kaçak tarım ürünleri, halı ve yün gibi ürünler Orta Asya bölgesine sokulurken, Orta Asya’dan da ikinci el araba ve diğer bazı ürünler Afganistan’a girebilmekteydi. Orta Asya hükümetleri Afganistan’ı, uyuşturucu kaçakçılığını destekleyen ve Özbekistan İslami Hareketi dâhil kökten dinci grupların finansal kaynağını sağlayan bir rejim olarak görmekte ve bu anlamda her türlü resmi siyasi ilişkiden kaçınmaktaydı. Taliban rejiminin 2002 yılında düşmesiyle birlikte Afganistan’daki ekonominin ve siyasi sistemin geliştirilmesine yönelik uluslararası çabalar sonucunda Orta Asya ülkelerinin Afganistan’a olan ilgisi de artmıştır. Çünkü yeni oluşan durumda Afganistan, Orta Asya ülkeleri için ticaret ve güvenlik alanında bir parter olarak görülmüştür. Ayrıca ulaşıma sektörüne yönelik uluslararası yatırımlarla birlikte Afganistan topraklarında yer alan eski transit geçiş yollarını tekrar kullanıma açma ve yeni yolların yapımına yönelik projeler geliştirmektedir. Bu gelişmenin Afganistan sınırlarında güvenliğin tam sağlanması şartıyla İran’dan Pakistan’a ve Orta Asya’ya kadar tüm bölgede ticareti kolaylaştırması beklenmektedir. Afganistan ve Tacikistan arasında köprüler inşa edilmiştir ve 2005 yılında ABD’nin yardımı ile Pyandj nehri üzerinden yeni köprü inşası başlamıştır.[34]

Afganistan’ın ekonomik gelişimi gelecekte bölgede birçok ekonomik imkânlar oluşturacaktır. Ancak bunun gerçekleşebilmesi yalnızca sıkı ve etkin işbirliğiyle mümkündür. Bu kapsamda Kırgızistan ve Tacikistan’dan Afganistan’a elektrik enerjisi ticareti yapılabilir, bu sayede de yüksek voltajlı hatlar hususunda elektrik sıkıntısı çeken Hindistan ve Pakistan’a gereken enerji temin edilebilir. Kazakistan için Afganistan; buğday, petrol ürünleri ihraç edebilecekleri, mühendislik ve bankacılık hizmetlerini sunabilecekleri bakir bir pazardır. Kalkındırma projeleri tamamlanıp gereken altyapı inşası tamamlandıktan sonra resmi yollardan Afganistan’a mal ve hizmet ticareti yapma imkânı doğacaktır.

Orta Asya ülkelerinin değerlendirmelerinde Afganistan’ın geleceği iki faktöre bağlıdır. Bunlar, ülke içinde barış ve sükûnet ortamının sağlanması ile uyuşturucu ticaretiyle ciddi mücadeledir. Ülke içi barışın sağlanamaması durumunda Orta Asya ülkeleri güneydeki komşularıyla ticaretini genişletemeyecek ve yakın limanlara transit ulaşım yollarını geliştiremeyecektir. Eğer Afganistan’da uyuşturucu üretiminde hızlı bir düşüş sağlanamazsa, uyuşturucu ticareti ve bunun kötü sonuçları Orta Asya ülkelerini de zor durumda bırakacaktır.[35]

Orta Asya Cumhuriyetlerinin İran ile İlişkileri

İran’ın Orta Asya ile işbirliğine karşı tutumu karşılıklı ekonomik çıkar odaklıdır. Siyasi yönden ilişkiler de Orta Asta cumhuriyetlerinin Avrupa ve ABD ile sıkıntılı dönemler yaşama durumunda dost ve müttefik olacak alternatif ülkeler arama kapsamındadır. İran’ın Ekonomik İşbirliği Örgütüne (EİÖ) üye olarak katılması Orta Asya cumhuriyetlerinin bu tutumunun açık bir göstergesidir. Bölgesel EİÖ’nün sunduğu işbirliği zemini; öncelik olarak uyuşturucuyla mücadele, bölgesel ticaretin gelişip genişletilmesi, iyi komşuluk politikasını izlenmesi ve barış ortamının sağlanması ve karşılıklı yardımı teşvik etme gibi zorunlulukları içermektedir. İran ayrıca ŞİÖ’ye üyeliğe kabul edilme isteğinde bulunmuştur. ŞİÖ üyeliğinin İran için önemi; Çin ve Rusya ile sıkı işbirliği kurma imkânını verecek olması, bunun sonucu olarak da diğer komşu ülkelerle stratejik ortaklıklara kadar varan ilişkiler kurarak ABD etkisine karşı denge unsuru rolü oynayacak olmasıdır. İran, 2005 yılının Haziran ayında gerçekleşen ŞİÖ zirvesinde gözlemci statüsünü kazanmıştır.[36]

Orta Asya ülkeleri içinde Özbekistan, İran’ı uluslararası pazara önemli bir çıkış kapısı olarak görmekte, Tacikistan ise kültürel yönden yakınlık hissetmektedir (Tacik dili İran dilleri grubuna girmektedir). İran ayrıca Tacikistan’daki birçok ortak ekonomik projede yer almaktadır. Enerji sektörü gibi alanlarda İran’ın Türkmenistan’la da oldukça önemli ekonomik ilişkileri mevcuttur. İran ve Orta Asya cumhuriyetleri arasında açık sınır ve sıkı ekonomik işbirliğine yönelik politikalar uzun vadede karşılıklı ticaretten, transit geçişe pek çok alanı kapsamaktadır. Ayrıca bu politikalar ekonomik işbirliği seviyesine göre yatırımlardan önemli kazanç elde etmeyi vaat etmektedir.[37]

Sonuç Yerine

Eğer Kazakistan’ın ortaya koyduğu entegrasyon girişimini diğer Orta Asya cumhuriyetleri de desteklerse, Orta Asya Birliği’nin geleceği ile ilgili prensipler şu şekilde olabilir. 

Orta Asya Birliği bünyesinde oluşturulabilecek alt organlar: 

1) Orta Asya Savunma ve Güvenlik Birliği 

Askeri-Siyasi ortaklık askeri-teknik işbirliği – (Birlik dışında Rusya, Türkiye, ABD, Çin ve Almanya, gibi diğer askeri güçlerle de bu konuda işbirliği mümkün kılınabilir) geleneksel olmayan tehlikelere karşı mücadelede işbirliği (terörizm, aşırılık, bölücülük, uyuşturucu ticareti, illegal silah ticareti ve kanun dışı göçle mücadele)

2) Orta Asya Konsorsiyumu

Enerji konsorsiyumu iletişim ve ulaşım konsorsiyumu doğal kaynaklar konsorsiyumu

3) Orta Asya’da özel ekonomik bölgeler oluşturulması:

Sanayi ve tekstil malları üretimi Gıda malları üretimi (meyve, sebze, et-süt ürünleri, hububat ve tahıl ürünleri) Ürün, hizmet, emek ve sermayenin serbest dolaşımı; vergilerin ve gümrük tarifelerinin indirilmesi gibi politikalar bu kapsamda uygulanabilir.

4) Orta Asya Ekoloji Danışmanlığının görev alanı: 

Hava kirliliği ile ilgili meseleler Yer erozyonu (aşınma) ve çölleşme ile ilgili meseleler Doğal felaketlerle (yangın, deprem, kuraklık vs.) ilgili meseleler
Su kaynaklarının azalması ile ırmak ve göllerin kirlenmesi meseleleri de bu organın denetimine tabi tutulmaktadır (Aral Gölü, Balkaş Gölü ve Hazar Denizi).[38]

Sonuç olarak, küreselleşen dünyada sosyal bir olgu olarak meydana gelen siyasi ve ekonomik entegrasyon süreçlerinin Orta Asya ülkelerinde de bir görünüm kazanması beklenilir ve istenen bir durumdur. Bu sürecin Orta Asya’da hangi noktadan başladığı ve nereye varacağı konusu çalışmanın esas noktasını teşkil etmektedir. Bu ülkelerin siyasi ve ekonomik alanda başarılı bir işbirliği modelini oluşturabilecek kapasiteye sahip olup olmadığı çalışmamızda mevcut ve tarihsel örneklerle birlikte bilimsel olarak ele alınmıştır.

Bu savı destekleyecek ve pekiştirecek faktörler de çalışmaya dâhil edilmiştir. Tarihin derinliklerinden bu yana zaten başlamış olan entegrasyon süreci XXI yüzyılla birlikte yeni bir boyut kazanmıştır ve bunun ihtiyaçtan öte mecburiyet olduğu gün geçtikçe daha çok anlaşılmaktadır.
 
 
Kaynakça;

A.O. İsadjanov, “O Merah Po Ukrepleniyu Doveria i Uglubleniu Sotruniçestva v Sentralnoy Aziyi” Analytic, 2004, S. 3, s. 10-13.
Cevanşir Feyziyev, Türk Devletlerinin Birliği: Küresel Entegrasyonun Avrasya Modeli, Yeditepe Yayınevi, İstanbul, 2016.
Gleason, G, The Central Asian States Discovering Independence U.S: Westview Press, 1997.
Güngör Turan, Sovyet Sonrası Orta Asya: Sosyalist Devletten Sosyal Devlete Geçiş, İstanbul, Tasam Yayınları, 2006, s. 30.
Hill, Fiona, “Eurasia on the Move: The Regional Implications of Mass Labor Migration from Central Asia to Russia”, A Presentation at the Kennan Institute, Washington, DC, 2004, 27 Eylül.
John Anderson, The International Politics of Central Asia, Manchester University Press, 1997, s. 198
Mehmet Yüce, “Ortalık Asya Devletler Birliği Fikrinin Tarihsel Gelişimi Ve Gerçekleşebilirliği”, II. Uluslararası Sosyal Bilimciler Kongresi, Gümüşhane, 2019.
Prof.Dr. Kürşad Zorlu, Nazarbayev Liderliği; Büyük Bozkırın Yükselişi, Kripto Yayınları, Ankara, 2019.
Reinhard Krumm, “Central Asia Struggle For Power Energy and Human Rights”, Germany, 2007, s. 10.
62. Olimova, “İntegrasionnie Prosessi v Sentralnoy Aziyi; Vzglyad İz Tajikistana, Sentralnaya Aziya”, Novisty, Almatı, 1998, C.4, S. 6, s.62.
Suinbay Suyundikov, “Orta Asya Entegrasyonu; Sorunları ve Çözüm Yolları”, Ankara Üniversitesi, Siyasal Fakültesi, Uluslararası İlişkiler Bölümü, Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 2006.
Ümit Özdağ, Türk Tarihinin ve Geleceğinin Jeopolitik Çerçevesi, 21.Yüzyılda  Türk Dünyası Jeopolitiği, ASAM yayınları, Ankara 2003, s.14.
Ümit Özdağ, 21. Yüzyılda Türk Dünyası Jeopolitiği, Armağan Kuloğlu, ABD’nin Orta Asya-Kafkasya Politikası, ve Türk Dünyasına Yansımaları, ASAM Yayınları, Ankara 2003, s. 222-223.
8. T. Kasenov, “Novaya “Boşlaya İgra” v Sentralnoy Aziyi?”, Sentralnaya Aziya i Kavkaz, 1997, S. 8.
280. T. Kasenov, Bezopasnost Sentralnoy Aziyi; Globalnıye, Regionalnıe i Nasionalnıe Problemi, Jetı Jargı, Almatı, 2004, s. 280.
 
Yeşim Demir, “Türk Cumhuriyetlerinde İşbirliği ve Ayrışmalar”, TESAM III. Uluslararası Sosyal Bilimler Kongresi, İstanbul, 2018, s. 464.
 
Zbigniew Brezezinsky, Büyük Satranç Tahtası, Sabah Yayınları, İstanbul 1998, s. 32-33.
 
Online Kaynak:
 
http://www.akorda.kz
http://www.bilig.yesevi.edu.tr
http://www.tpao.gov.tr
https://www.academia.edu
https://www.cyberleninka.ru
https://www.dergipark.org.tr
https://www.globalaffairs.ru
https://www.ifri.org
https://www.russiancouncil.ru
https://www.scholar.google.com.tr
https://www.tasam.org
https://www.tez.yok.gov.tr
https://www.tr.wikipedia.org
 
 
DİPNOTLAR;
 
[1] Suinbay Suyundikov, “Orta Asya Entegrasyonu; Sorunları ve Çözüm Yolları”, Ankara Üniversitesi, Siyasal Fakültesi, Uluslararası İlişkiler Bölümü, Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 2000. s. 41.
[2] Gleason, G, The Central Asian States Discovering Independence U.S: Westview Press, 1997.
[3] Güngör Turan, Sovyet Sonrası Orta Asya: Sosyalist Devletten Sosyal Devlete Geçiş, İstanbul, Tasam Yayınları, 2006, s. 30.
 [4] A.g.e s. 10
[5] Reinhard Krumm, “Central Asia Struggle For Power Energy and Human Rights”, Germany, 2007, s. 10.
[6] Yeşim Demir, “Türk Cumhuriyetlerinde İşbirliği ve Ayrışmalar”, TESAM III. Uluslararası Sosyal Bilimler Kongresi, İstanbul, 2018, s. 464.
[7] A.g.m. s. 465-466.
[8] Suinbay Suyundikov, “Orta Asya Entegrasyonu; Sorunları ve Çözüm Yolları”, Ankara Üniversitesi, Siyasal Fakültesi, Uluslararası İlişkiler Bölümü, Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 2000. s. 33-34.
[9] Orta Asya Birliği, Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan, Türkmenistan ve Özbekistan olmak üzere beş eski Sovyet Orta Asya cumhuriyetlerini kapsayan, 26 Nisan 2007 tarihinde Kazakistan Cumhurbaşkanı Nursultan Nazarbayev tarafından önerilip kurulan bir örgüttür. Bugüne kadar Kazakistan ve Kırgızistan devlet başkanları iki devlet arasında bir "Uluslararası Yüksek Kurulu" oluşturmak için bir anlaşma imzaladı. Buna ek olarak Kazakistan, Özbekistan ve Kırgızistan, Ebedi Dostluk Antlaşması imzalamıştır.
(https://tr.wikipedia.org/wiki/Orta_Asya_Birli%C4%9Fi)
[10] John Anderson, The International Politics of Central Asia, Manchester University Press, 1997, s. 198
[11] Mehmet Yüce, “Ortalık Asya Devletler Birliği Fikrinin Tarihsel Gelişimi Ve Gerçekleşebilirliği”, II. Uluslararası Sosyal Bilimciler Kongresi, Gümüşhane, 2019, s. 728-729.
[12] Suinbay Suyundikov, “Orta Asya Entegrasyonu; Sorunları ve Çözüm Yolları”, Ankara Üniversitesi, Siyasal Fakültesi, Uluslararası İlişkiler Bölümü, Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 2000. s. 34. S. Olimova, “İntegrasionnie Prosessi v Sentralnoy Aziyi; Vzglyad İz Tajikistana, Sentralnaya Aziya”, Novisty, Almatı, 1998, C.4, S. 6, s.62.
[13] A.g.m. s. 729-730
[14] http://www.akorda.kz/ru/addresses/addresses_of_president/poslanie-prezidenta-respubliki-kazahstan-na-nazarbaeva-narodu-kazahstana-fevral-2005-g
[15] https://tasam.org/trTR/Icerik/545/nazarbayev_ile_soylesi_orta_asya_birligini_kurma_calismalarimiz_suruyor
[16] U. T. Kasenov, “Novaya “Boşlaya İgra” v Sentralnoy Aziyi?”, Sentralnaya Aziya i Kavkaz, 1997, S. 8.
[17] Suinbay Suyundikov, “Orta Asya Entegrasyonu; Sorunları ve Çözüm Yolları”, Ankara Üniversitesi, Siyasal Fakültesi, Uluslararası İlişkiler Bölümü, Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 2000. s. 78
[18] A.g.t. s. 79
[19] Suinbay Suyundikov, “Orta Asya Entegrasyonu; Sorunları ve Çözüm Yolları”, Ankara Üniversitesi, Siyasal Fakültesi, Uluslararası İlişkiler Bölümü, Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 2000. s. 78 U. T. Kasenov, Bezopasnost Sentralnoy Aziyi; Globalnıye, Regionalnıe i Nasionalnıe Problemi, Jetı Jargı, Almatı, 2004, s. 280.
[20] Zbigniew Brezezinsky, Büyük Satranç Tahtası, Sabah Yayınları, İstanbul 1998, s. 32-33.
[21] Ümit Özdağ, Türk Tarihinin ve Geleceğinin Jeopolitik Çerçevesi, 21.Yüzyılda Türk Dünyası Jeopolitiği, ASAM yayınları, Ankara 2003, s.14.
[22]  Hazar havzasındaki rezervler Rusya ve Kazakistan’da kıyı bölgelerinde, Azerbaycan ve Türkmenistan’da ise kıyıdan uzak alanlarda daha yoğun bir şekilde bulunmaktadır. Doğal gaz üretimi Rusya’nın Astrakhan ve Kazakistan’ın Tengiz, Azerbaycan’ın Şahdeniz, Türkmenistan’ın Çeleken sahasında ön plana çıkmaktadır. Rusya 3 trilyon m3 rezerviyle bölgedeki toplam doğal gaz rezervinin %25’ini elinde bulundururken, Kazakistan 2,9 trilyon m3 rezervle ikinci sırada bulunmaktadır. Bölgenin en kısa kıyı şeridine sahip olan Azerbaycan 1,4 m3 rezervle üçüncü sırada bulunmaktadır. Dünyanın en zengin doğal gaz rezervlerine sahip Türkmenistan (bölgedeki rezervi 536 milyar m3 ) ve İran’ın (56,6 milyar m3 ) bölgedeki rezervleri diğer bölge ülkelerine nazaran sınırlı bulunmaktadır. 2014’te Azerbaycan ürettiği 16,9 milyar m3 doğal gazın tamamını Şahdeniz ve AÇG sahalarından sağlamıştır. Kazakistan 2013’te ürettiği 18,6 milyar m3 doğal gaz üretiminin 7 milyar m3 lük kısmını Hazar kıyısındaki Tengiz sahasından çıkarmıştır. Bölgede diğer ülkelere kıyasla Kazakistan (31,2 milyar varil) en yüksek petrol rezervine sahiptir. Kazakistan’dan sonra en yüksek rezerve sahip ülkeler Azerbaycan (8,5 milyar varil) ve Rusya (6,1 milyar varil).
[23] Cevanşir Feyziyev, Türk Devletlerinin Birliği: Küresel Entegrasyonun Avrasya Modeli, Yeditepe Yayınevi, İstanbul, 2016, s. 275
[24] Prof.Dr. Kürşad Zorlu, Nazarbayev Liderliği; Büyük Bozkırın Yükselişi, Kripto Yayınları, Ankara, 2019, s. 151-152.
[25] 2016  yılında,  193,1  trilyon  m3  olan  dünya  doğal  gaz  rezervleri, 2017 yılında %0,2 artarak 193,5 trilyon m3 olarak kaydedilmiştir. Dünya  doğal  gaz  rezervlerinin  %40,9’u  Orta  Doğu’da, %30,6’sı Avrasya’da, %10’u Asya Pasifik’te, %7,1’i Afrika’da, %5,6’sı Kuzey Amerika’da, %4,2’si Orta ve Güney Amerika’da  ve  %1,5’i  ise  Avrupa’da  bulunmaktadır.  OECD  ülkelerinin doğal gaz rezervi ise 17,8 trilyon m3 olup, toplam  rezervin %9,2’si olmuştur. (http://www.tpao.gov.tr/?mod=sektore-dair&contID=30)
[26] Yeşim Demir, “Türk Cumhuriyetlerinde İşbirliği ve Ayrışmalar”, TESAM III. Uluslararası Sosyal Bilimler Kongresi, İstanbul, 2018, s. 464-466
[27] Suinbay Suyundikov, “Orta Asya Entegrasyonu; Sorunları ve Çözüm Yolları”, Ankara Üniversitesi, Siyasal Fakültesi, Uluslararası İlişkiler Bölümü, Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 2006. s. 78 (A. O. İsadjanov, “O Merah Po Ukrepleniyu Doveria i Uglubleniu Sotruniçestva v Sentralnoy Aziyi” Analytic, 2004, S. 3, s. 10-13.)
[28] Suinbay Suyundikov, “Orta Asya Entegrasyonu; Sorunları ve Çözüm Yolları”, Ankara Üniversitesi, Siyasal Fakültesi, Uluslararası İlişkiler Bölümü, Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 2006. s. 82 
[29] Hill, Fiona, “Eurasia on the Move: The Regional Implications of Mass Labor Migration from Central Asia to Russia”, A Presentation at the Kennan Institute, Washington, DC, 2004, 27 Eylül.
[30] Suinbay Suyundikov, “Orta Asya Entegrasyonu; Sorunları ve Çözüm Yolları”, Ankara Üniversitesi, Siyasal Fakültesi, Uluslararası İlişkiler Bölümü, Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 2006.
[31] Suinbay Suyundikov, “Orta Asya Entegrasyonu; Sorunları ve Çözüm Yolları”, Ankara Üniversitesi, Siyasal Fakültesi, Uluslararası İlişkiler Bölümü, Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 2006.
[32] Ümit Özdağ, 21. Yüzyılda Türk Dünyası Jeopolitiği, Armağan Kuloğlu, ABD’nin Orta Asya-Kafkasya Politikası, ve Türk Dünyasına Yansımaları, ASAM Yayınları, Ankara 2003, s. 222-223.
[33] Suinbay Suyundikov, “Orta Asya Entegrasyonu; Sorunları ve Çözüm Yolları”, Ankara Üniversitesi, Siyasal Fakültesi, Uluslararası İlişkiler Bölümü, Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 2006.
[34] Suinbay Suyundikov, “Orta Asya Entegrasyonu; Sorunları ve Çözüm Yolları”, Ankara Üniversitesi, Siyasal Fakültesi, Uluslararası İlişkiler Bölümü, Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 2006.
[35] A.g.e
[36] Suinbay Suyundikov, “Orta Asya Entegrasyonu; Sorunları ve Çözüm Yolları”, Ankara Üniversitesi, Siyasal Fakültesi, Uluslararası İlişkiler Bölümü, Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 2006.
[37] Suinbay Suyundikov, “Orta Asya Entegrasyonu; Sorunları ve Çözüm Yolları”, Ankara Üniversitesi, Siyasal Fakültesi, Uluslararası İlişkiler Bölümü, Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 2006.
[38] Suinbay Suyundikov, “Orta Asya Entegrasyonu; Sorunları ve Çözüm Yolları”, Ankara Üniversitesi, Siyasal Fakültesi, Uluslararası İlişkiler Bölümü, Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 2006.

Suinbay Suyundikov 
11 Mart 2020.,