14 Kasım 2015 Cumartesi

HENRY KISSINGER: YENİ DÜNYA DÜZENİ HAKKINDA.. 01 NİSAN 2015



 YENİ DÜNYA DÜZENİ HAKKINDA..  



HENRY KISSINGER:

01 NİSAN 2015 



HENRY KISSINGER: YENİ DÜNYA DÜZENİ HAKKINDA
1969-1977 yıllarında ABD başkanları Richard Nixon ve Gerald Ford’un yönetiminde önce Milli Güvenlik Müşaviri, daha sonra ise Dışişleri Bakanı görevlerinde çalışmış olan 91 yaşındaki Henry Kissinger’in dış politika, jeosiyaset, güvenlik meseleleri ile ilgili tavsiyelerine, bugün de ABD Başkanlığı nezdinde önem verilmektedir. Geçenlerde Alman Der Spiegel dergisine verdiği röportajda Kissinger, birçoklarını ilgilendiren jeopolitik sorunlar, yeni küresel düzenin oluşumu da dahil, konusunda düşüncelerini paylaştı.
Küresel Düzenin Oluşması Küresel Dayanışma Gerektirir
Kissinger’a göre, kitle imha silahlarının ve sınır ötesi terrorizmin yayılması sonucu dünya kaos tehlikesi ile karşı karşıyadır. Şimdi “yönetilemeyen bölgeler” mevcuttur ve Libya örneğinde de görüldüğü gibi, “yönetilemeyen bölgeler” dünyada istikrarsızlığa neden olabilir. Üstelik, dünyanın birçok yerinde devlet bir tahsisat olarak saldırı altındadır. Eski diplomata göre, tüm bunlara rağmen, paradoksal olsa da, ilk kez, dünya düzeninden konuşmak mümkündür. Kissinger bu fikrini şöyle anlatıyor: “Yakın zamana kadar tarih boyunca esasen dünya düzeni bölgesel düzen olmuştur. İlk defa olarak günümüzde dünyanın her bölgesi birbirleriyle etkileşimde olabilir. Bu, küreselleşen dünya için yeni düzenin oluşmasını zorunlu kılar. Fakat evrensel olarak kabul edilmiş kurallar mevcut değildir. Çin, İslam, Batı ve bir anlamda Rus yaklaşımları mevcuttur ve onlar her zaman birbiriyle bağdaşmamaktadır”.
Kissinger Dünya Düzeni (World Order) adlı son kitabında olduğu gibi, dünya düzeninin kurulması için 1648 Vestfalya Barış Antlaşması’nı referans sistemi olarak gösterir. O, fikrini şöyle esaslandırır: Orta Avrupa nüfusunun neredeyse dörtte birinin savaşlar, hastalıklar ve açlıktan ölmesinden sonra imzalanan Vestfalya Antlaşması, yüksek manevi değerlere değil, uzlaşı gerekliliğine dayanıyordu. Bununla da, bağımsız devletler diğer devletlerin işlerine karışmamayı kararlaştırmışlardı ve bugün ihtiyaç duyulan güçler dengesini yarattılar.
Geçmiş diplomata göre, dünya yeni düzene doğru iki yolla – kaos ve anlayış yoluyla gidebilir. Onun fikrince, nükleer silahların yayılması, iklim değişikliği ve terörizm tehlikeleri küresel çapta ortak tavır oluşturmak ve böylece kaostan kaçınmak için yeterlidir. Dünya düzeninin şekillenmesinde ABD’nin rolüne gelince, Kissinger düşünür ki, kendi gücü ve değerleri sayesinde ABD bu süreçte esas rolü icra edecektir, fakat hiçbir devlet tek başına dünya düzeni oluşturmak için yeterince güçlü, yahut bilge değildir.
ABD ve Avrupa’nın dış politikası arasındaki temel fark olarak Kissinger şunu vurgular: Avrupa’dan farklı olarak, ABD dünyayı sadece yumuşak güçle değil, somut askeri güçle de değiştirebileceğine inanıyor. Bununla birlikte, o, Avrupa’da en önemli ülke olarak Almanya’nın dünya düzeninin oluşturulmasında daha etkin rol oynaması gerektiğini belirtti.
Batı Ukrayna Konusunda Hata Yaptı
ABD-Rusya ilişkilerinde gerginliğin daha da artması ile birlikte görülen Ukrayna olayları hakkında konuşan Kissinger, Batı’nın bu konuda yeterli duyarlılığı göstermediğini düşünüyor. Kırım meselesini olayların sebebi değil, sonucu olarak adlandıran Kissinger’a göre, bir ülkenin başka bir devletin topraklarını ele geçirmesi ve istediği zaman sınırları değiştirmesi kabul edilemez. Eski diplomat, Rusya’nın Ukrayna’nın doğusunda kaos yarattığı ve ülkenin egemenliğini tehdit ettiğiyle hemfikirdir. Fakat ona göre, bir zamanlar Rusya’nın terkibinde olan Ukrayna her zaman bu ülke için özel önem taşımıştır ve bunu fark etmemek yanlışlıktır. “Eğer Batı samimiyse, hatalarını itiraf etmelidir. Kırım’ın ilhakı küresel hegemonluk adına atılan bir adım değildi. Bu, Hitler’in Çekoslovakya’ya saldırısı değildi” diyen Kissinger, 2014’te olayların aniden şiddetlenmesinde Batı’nın da rolünün olduğunu kaydetti.
O fikrini şöyle esaslandırır ki, Soçi’deki Kış Olimpiyat Oyunları’na onmilyarlarla dolar harcayan ve kendini Batı ile kültürel bağları olan ve muhtemelen, onun bir parçası olmak isteyen ilerici bir ülke şeklinde sunmaya çalışan Rusya’nın, Olimpiyatların bitişinden bir hafta sonra Kırım’ı işgali ve Ukrayna üstünde savaşa başlaması mantıklı görünmüyor. Bu nedenle, insan bunun neden olduğunu durup düşünmelidir. Avrupa ve ABD, Ukrayna’nın Avrupa Birliği ile ekonomik ilişkilerine dair görüşmelerle başlayan ve Kiev’deki gösterilerle doruk noktasına ulaşan olaylara kadar gidişatın sonucunu doğru değerlendiremedi. Bu olaylar ve sonuçları Rusya ile görüşülmeliydi. Bununla birlikte, Rusya’nın süreçlere tepkisi de doğru değildi.
Kissinger’a göre, Batı ile Rusya arasında yeniden “Soğuk Savaş”ın başlama tehlikesi mevcuttur ve bu, tarihi facia olur. Eğer manevi değerler ve güvenlik ilkeleri böyle bir çatışmadan kaçınmaya imkan verirse, o zaman buna teşebbüs etmek gerekir.
Kırım’ın ilhakının Batı için kabul edilemez olduğunu bildiren Kissinger, Rusya’ya karşı yaptırımların uygulanmasına hak kazandırır. Buna rağmen, o, yaptırımlarla ilgili tatminkar olmayan konuların olduğunu belirtir: “Eğer küresel ekonomiden bahsediyorsak ve küresel ekonominin genelinde yaptırımlar gerekirse, o zaman büyük devletler geleceklerini düşünerek kendilerini mümkün tehlikelerden korumaya çalışacak ve bunu yaptıkça merkantilist bir küresel ekonomi yaratacaklardır”.
Kissinger ayrı ayrı kişilere uygulanan yaptırımlarla ilgili de anlaşmazlık noktaları olduğunu belirtti. Onun fikrince, belirli bir süre sonra “kara liste”deki kişilerin bazılarına uygulanan yaptırımlar iptal edilip, diğerleri üzerinde devam ettiği zaman bunun sebebini izah etmek lazım gelecek. Bu sebeple bir işe başladığında onun sonucunu önceden düşünmek gerekir.
Kremlin’in agresif politikasının taktiksel güçle maskelenmiş stratejik zayıflıktan ileri geldiğini düşünen Kissinger itiraf ediyor ki, Rusya uluslararası sistemin önemli katılımcısıdır ve bu nedenle, örneğin, İran veya Suriye ile ilgili nükleer silahların yayılmasının önlenmesi anlaşmasında olduğu gibi, her türlü krizin giderilmesinde yararlıdır. Onun fikrince, bu tür önemli sorunlar herhangi bir belirli konudaki taktiki gerginlikten üstün tutulmalıdır. Öte yandan, Ukrayna’nın bağımsız bir devlet olarak mevcut olması da önemlidir, onun kendi seçimi ile ekonomik ve ticari ittifaklara erişim hakkı olmalıdır. Fakat devletin “NATO’ya üye olma hakkı da doğanın kanunu değil” diyen Kissinger’a göre, NATO hiçbir zaman Ukrayna’nın alyansa kabulüne oybirliğiyle oy vermeyecek.
Savaşa Başlamadan Önce Onun Sonucunu Açıkça Anlamak Gerekir
Söz konusu röportajda Kissinger, Ortadoğu’da gelişen süreçler ve terörizm tehlikesi konusunda görüşlerini de aktardı. İlginçtir ki, o, Suriye’deki krizin “amansız diktatörün yardımsız halka karşı” saldırması ve “diktatörün devrilmesi durumunda halkın demokratikleşmesi” olarak anlaşılmasını doğru bulmuyor. O, Suriye’deki savaşı kısmen çoketnikli çatışma kısmen Ortadoğu’nun eski yapısına karşı isyan kısmen de hükümete karşı ayaklanma olarak değerlendirir. Kissinger askeri müdahalenin sonuçlarına da dikkat çekmeyi önemli görür. O, Libya’daki durumu örnek göstererek, Kaddafi’nin devrilmesinin doğru adım olduğunu bildirse de, ondan sonra oluşan boşluğu doldurmaya Batı’nın ilgi göstermediğini söyledi. Bu nedenle bugün ülke askeri gruplaşmaların savaş meydanına döndü. Böylece bir “yönetilemeyen bölge” ve Afrika için “silah deposu” meydana geldi. Hayatı boyunca, esasen, “aktif” dış politikanın destekçisi olduğunu bildiren Kissinger, Suriye’ye müdahale konusunda ABD’nin güvenilir ortaklara ihtiyacı olduğunu, ama şu anda böyle bir ortak görmediğini söyledi. Bu nedenle, savaşa katılmak için onun sonuçlarını önceden açıkça idrak etmek gerekir.
Öte yandan, Kissinger askeri müdahale yolu ile ülkeye demokrasi getirilmesini gerçekçi görmez, bunun gerçekleşmesi için savaşın on yıllarca devam etmesinin ve savaşı yürüten ülkenin halkının hükümeti sürekli olarak desteklemesinin önemli olduğunu düşünür. Fakat muhtemelen, hiçbir ülkenin kaynakları listelenen faktörlerin gerçekleşmesine izin vermez.
Buna rağmen, o, sivil halkın hayatını tehlikeye atsa da, terörist saldırıların düzenlendiği bölgelerde askeri operasyonların yapılmasını, böylece de ABD’nin IŞİD’a jarşı Irak ve Suriye’de hava saldırılarını dolaylı olarak destekler. IŞİD’a karşı mücadelede Beşar Esad ile iş birliği düşüncesinin Suriye Cumhurbaşkanı’na karşı yıllarca görülen işin zemininde kabul edilemez olduğunu söyleyen Kissinger, bu konuda önceden Rusya ile diyaloğun yürütülmesi gerektiğini, Esad’ın gitme konusunun önceden hedef konulmasının yanlış olduğunu söyledi.
Kissinger’a göre, IŞİD terör örgütüne karşı mevcut savaşa ABD’de geniş toplumsal destek var. Fakat savaş devam ettikçe nelerin gerçekleşeceği belli değil. Bu nedenle savaşın sonucu hakkında net fikrin olması önemlidir.
Leyla MAMMADALİYEVA

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder