ÜÇÜNCÜ KUŞAK ÜNİVERSİTELER etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
ÜÇÜNCÜ KUŞAK ÜNİVERSİTELER etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

14 Ocak 2020 Salı

ÜÇÜNCÜ KUŞAK ÜNİVERSİTELER

ÜÇÜNCÜ KUŞAK ÜNİVERSİTELER 



Pınar ÖZDEMİR, ÜÇÜNCÜ KUŞAK ÜNİVERSİTELER, Değişim, Eğitim,


Pınar ÖZDEMİR 
Dr. Piri Reis Üniversitesi, 
pozdemir@pirireis.edu.tr 

ÖZET 

Eğitim yolculuğunun son durağı sayılan üniversiteler tarih boyunca sürekli olarak değişim ve gelişime sahne olmuşlar; toplumun değişen beklentilerine yeni teknolojiyi ve yöntemleri kullanarak cevap vermeye çalışmışlardır. 
Bu bağlamda geçmişte işlevi bilgiyi sadece öğretmekle sınırlı olan üniversiteler daha sonra araştırmalar yaparak bilgiyi üretmek görevini de yerine getirmeye başlamışlardır. 
Günümüzde ise üretmek ve öğretmek işlevlerine ürettikleri bilgiyi uygulamaya 
koyma işlevini de eklemekle kalmamışlar aynı zamanda uluslararası bir nitelik 
kazanarak daha büyük bir öğrenci ve öğretim üyesi topluluğuna hitap etmeye 
başlamış, daha işbirlikçi ve rekabetçi bir yapıya kavuşmuşlardır. Bu yazıda 
üniversitelerin günümüzde dönüşmeye başladıkları "Üçüncü Kuşak Üniversite" 
olarak adlandırılan modeli hazırlayan ve aynı zamanda günümüz toplumunun 
kültürel ve teknolojik özelliklerinin bir yansıması olarak kabul edilebilecek olan 
nedenler üzerinde durulmuş ve III. Kuşak Üniversitelerin özellikleri yapısal, sosyal, işlevsel ve finansal nitelikler bağlamında ele alınmaya çalışılmıştır. 

1. GİRİŞ 

Eğitim insanlık tarihi kadar eski bir süreçtir. İnsanlar tarih boyunca iletişim 
ve tecrübe yoluyla yeni bilgiler öğrenmişler, öğrendikçe gelişmişler ve daha 
yeni bilgiler üretmişlerdir. Yüzyıllar boyunca üretilen bu bilgilerin biriktiği 
ve işlendiği yer yükseköğretim kurumları yani üniversiteler olmuştur. 
Kısacası tarihsel, kültürel ve sosyal mirasın yeni nesillere aktarılması 
eğitim, özellikle de yükseköğretim yoluyla gerçekleştirilmiştir. 

Tarihte her toplumun kendine özgü yüksek öğretim kurumları olmuş, bu 
kurumlar dil, din, coğrafi bölge gibi özellikler tarafından şekillendirilmişlerdir (Aydeniz, 2014; s.30; Gümüş, 2010, s.27). Üniversite olarak adlandırılan bu kurumların temsilcileri, eski Yunanda akademiler, Selçuklularda, Araplarda ve Osmanlılarda medreseler, Avrupa'da dini kurumlar olmuştu. Ancak bu kurumların hiçbiri günümüzde kabul edilen anlamda üniversite değillerdi (Doğramacı, 2007, s.3; Kasap, 2014, s. 210; Okur, 2014). 

Bugün dünyada yaygın olarak kabul edilen görüş günümüzdeki anlamıyla 
üniversitelerin ilk kez Orta Çağ'da Avrupa'da ortaya çıktığıdır. Bu kurumlar, modern bilimi geliştirmeye yönelik alt yapılan, ders programları, kuralları, siyasi - hukuksal ayrıcalıkları ve sıra dışı faaliyetleri ile diğerlerinden ayrılmışlardır (Grant'tan aktaran Rukancı ve Anameriç, 2004; s.171). 

1.1 Üçüncü Kuşak Üniversite Nedir? 

Üniversitelerin gelişimini üç kısımda incelemek mümkündür. Bunlardan ilki 
“Birinci Kuşak Üniversiteler” olarak adlandırılan Ortaçağ üniversiteleridir. 
Tek amacı bilgiyi nesilden nesile aktarmak olan bu üniversiteleri amacı 
bilgi aktarımının yanı sıra araştırma da yapmak olan “İkinci Nesil 
Üniversiteler” takip etmiştir. Humboldt Üniversitesi olarak da adlandırılan 
ikinci kuşak üniversite tipi, 19.yy sonlarından 20.yy ortalarına kadar tek 
üniversite tipi olarak kabul görmüştür. 

Sürekli bir değişme ve gelişme içinde bulunan dünyamız II. Dünya 
Savaşı’ndan sonraki yıllarda, özellikle de 20. yüzyılın ikinci yarısında her 
alanda benzeri görülmemiş hızda ve boyutta değişiklikler yaşamaya 
başlamıştır. Özellikle hızla gelişen teknolojinin ve savaş sonrası toplumların 
yeniden yapılanmalarının etkisiyle sosyal, kültürel ve ekonomik yapıda 
büyük değişiklikler meydana gelmiştir. Küreselleşmenin ve bilişim-iletişim 
teknolojilerindeki ilerlemelerin de etkisiyle 1980 sonrası yıllarda kendini 
her alanda hissettirmeye başlayan gelişme ve değişmelerin yansımaları, 
toplumun bütün kurumlarında olduğu gibi eğitim alanında da kendini 
göstermiş ve üniversitelerin dönüşmeye başladığı yeni yapı “Modern 
Üniversite” ya da "Üçüncü Kuşak Üniversite" olarak adlandırılmıştır 
(Skribans, Lektauers ve Merkuryev, 2013, s.2; Wissema, 2009, s.8). 

Aşağıdaki tabloda üniversitelerin kuşaklara göre nitelikleri görülmektedir. 



Tablo 1: Üniversitelerin Kuşaklara Göre Nitelikleri 
Kaynak: Wissema, J.G. (2009). Üçüncü Kuşak Üniversiteler: İstanbul, 
Özyeğin Üniversitesi Yayınları. s.29. 

Üçüncü kuşak üniversiteleri ikinci kuşak üniversitelerden ayıran 
belirgin özellikler Tablo 2'de görülmektedir. Bu özelliklerden biri olan 
bilginin kullanılması ve bilgiden yararlanılması özelliği girişimci 
üniversitelerin en belirgin özelliğidir. Görüldüğü gibi, III. Kuşak Üniversite 
olmanın ön koşullarından biri girişimci üniversite olmaktır. Bu durumda 
III. Kuşak üniversitelerin hepsinin girişimci üniversite olduğu sonucuna 
varılmaktadır. Ancak girişimci üniversitelerin hepsinin III. Kuşak üniversite 
olduğu söylenemez. Bir üniversitenin III. Kuşak üniversite olarak kabul 
edilebilmesi için aşağıdaki tabloda yer alan tüm özelliklere sahip olması gerekir: 




Tablo 2: 2KÜ ve 3KÜ Ayırt Edici Nitelikleri 

 Kaynak: Wissema, J.G. (2009). Üçüncü Kuşak Üniversiteler: İstanbul, Özyeğin Üniversitesi Yayınları. s.42. 


Mevcut durumda üçüncü kuşak olarak adlandırılan üniversite modelinin 
özelliklerine sahip üniversite sayısı fazla değildir ancak dış dünyada 
politikada, ekonomide ve teknolojide gelişmeler devam ettikçe bütün 
kurumlarda olduğu gibi üniversitelerde de değişim devam edecektir. Bu 
süreçte üniversitelerin gittikleri yön ve hız onların bu özelliklere kısa 
zamanda ulaşabileceğini göstermektedir (Kyrö ve Mattila, 2012, s.3; 
Wissema, 2009, s.58). 

2. ÜÇÜNCÜ KUŞAK ÜNİVERSİTELERİ HAZIRLAYAN SEBEPLER 

Üniversitelerin üçüncü kuşak üniversitelere dönüşümünü hazırlayan 
sebepler sosyolojik, finansal ve işlevsel değişiklikler olmak üzere üç ana 
başlık altında toplanabilir. Aşağıda bu ana başlıkların genel bir 
değerlendirmesi verilmiştir: 

2.1. Sosyolojik Değişimler 

Üniversitelerde değişime neden olan sosyolojik olaylar aşağıdaki alt başlıklarda ele alınabilir: 

Küreselleşme: Küreselleşme, ülkeler arasındaki iktisadi, sosyal ve siyasal 
ilişkilerin gelişmesi, farklı toplum ve kültürlerin inanç ve beklentilerinin 
daha iyi tanınması, uluslararası ilişkilerin yoğunlaşması gibi birbiriyle 
bağıntılı konuları içeren bir kavramdır (Akın, 1998, s.37). Küreselleşme ile 
dünya üzerinde yaşayan toplumların birbirlerinin etkisine daha açık hale 
geldikleri, aralarındaki ilişkilerin her anlamda daha yoğunlaşmaya başladığı 
bir teknolojik gelişme evresine işaret edilmektedir. Küreselleşme sosyal 
ilişkilerin yoğunlaşmasına ve ekonomik, kültürel, sosyal ve siyasal 
bütünleşmenin artmasına yol açmaktadır (Aktan, 2007). 

Küreselleşme her şeyde olduğu gibi eğitimde de etkisini göstermiştir. Bu 
etki ile üniversiteler sadece bulundukları çevreye değil, tüm dünyaya hitap 
eder ve sadece bulundukları çevreden değil, tüm dünyadan öğrenci çeker 
hale gelmişlerdir. Aynı hareketlilik akademik kadroda da görülmüş, öğretim 
üyelerinin başka ülkelerde çalışma imkân ve olasılıkları artmış, akademik 
hareketlilik kolaylaşmış ve yaygınlaşmıştır. Ayrıca üniversitelerde 
düzenlenen tüm faaliyetler, gerçekleştirilen buluşlar ve hayata geçirilen 
uygulamalar küresel anlamda her türlü katkıya açık hale gelmiş ve kısa 
zamanda küresel olarak paylaşılmıştır (Aktan, 2007). 

Küreselleşmenin etkisiyle İngilizce bir dünya dili olarak kabul edilmeye 
başlanmıştır. Bu durum kaynaklara erişimi kolaylaştırdığı gibi, öğrenci ve 
öğretim üyelerinin yükseköğretim kurumları arasında rahatça yer 
değiştirebilmelerini de sağlamıştır. 

Eğitim kurumları arasındaki iletişim, en iyi eğitim öğretim uygulamalarının 
dünya çapında bilinmesini ve adapte edilmesini kolaylaştırmıştır. Bu durum 
eğitimin iyileştirilmesi kadar ekonominin de iyileştirilmesini sağlamıştır. 
Günümüzde ülkeler eğitimde başarının elde edilmesiyle ekonominin 
büyümesi arasında çok yakın bir ilişki olduğunu ileri sürmektedirler. 
Ülkelerin yaşam standartlarını yükseltme çabaları aslında böyle bir çerçeve 
üzerine oturtulmaktadır. Toplumların bu görüşü benimsemelerinin temel 
nedeni hızla yoğunlaşan küresel ekonomik rekabettir. Bu bağlamda 
toplumlar eğitim üzerine daha çok yoğunlaşmakta ve kendi ülke sınırlarının 
dışına çıkarak en iyi eğitim modellerini örnek alma çabası içine 
girmektedirler (Ekin, 1997, s.14). 

Nüfus Artışı: Modern üniversitelerin kuruluşuna zemin hazırlayan 
unsurlardan biri de nüfus artışı olmuştur. Nüfus artışı doğal olarak 
yükseköğretime olan talebin de artmasına neden olmuştur. Öğrenci 
sayısındaki artışa paralel olarak yükseköğretim kurumlarının sayısında da 
artış meydana gelmiştir. Bu durumun bir sonucu olarak kar amacı gütmeyen 
üniversiteler (vakıf üniversiteleri), kar amacı güden üniversiteler (özel 
üniversiteler) ve şirket üniversiteleri sayıca artmaya başlamıştır (Günay ve 
Günay, 2011; s.21). 

Siyasal Reformlar: Yükseköğretimi etkileyen siyasal reformlar başlığı 
altında devletin küçültülmesi ve yeniden yapılandırılması, iyi yönetim 
uygulamaları ve devlet reformları sayılabilir. Bu gelişmelerin 
toplanabileceği alt başlıklar ise yükseköğretimde demonopolizasyon, 
serbestleşme ve deregülasyon, hesap verme sorumluluğu, saydamlık, 
desantralizasyon, özelleştirme olarak sıralanabilir. Ayrıca devlet 
üniversitelerinde geleneksel ‘meslektaşlar yönetimi modeli’nin terk 
edilmesi ve bunun yerini "girişimci üniversite yönetimi" modelinin alması 
üniversiteleri etkileyen önemli gelişmelerden siyasal reformlar başlığı 
altında toplanabilecek olanlarıdır. (Aktan, 2007) 

Teknolojik İlerlemeler ve Bilgi Toplumunun Oluşumu: Bilgi toplumu, 
bilginin üretilmesinin ve paylaşılmasının hız kazandığı günümüz toplumuna 
verilen isimdir. Bilgi toplumunda yakın çağa damga vuran bilgi patlaması 
sonucu temel üretim faktörü bilgi haline gelmiş, bilginin işlenmesinde ve 
depolanmasında bilgisayar ve iletişim teknolojileri temel alınmıştır (Tonta, 
1999; s.365) 

Teknolojinin günlük yaşamın her alanının vazgeçilmez bir parçası haline 
gelmesi ve eğitimde yaygın olarak kullanılmaya başlanması bilgi 
toplumunun oluşumunu hızlandırmıştır. Eğitimde internetten 
faydalanılmaya başlanması ile uzaktan eğitim, on-line eğitim ve e-öğrenme 
tabir edilen eğitim türleri yaygınlık kazanmaya başlamıştır. Eğitim sürekli 
hale gelmiş ve bireyselliği sağlanmıştır. Bilgi toplumunun önemli bir 
özelliği de kişilere yeni bakış açıları kazandırmasıdır. Bu bakış açıları 
sayesinde disiplinler arası ve çok disiplinli eğitim mümkün hale gelmiş, 
araştırmalar ve uygulamalar yeni bir yön kazanmıştır. Öğrencilerin tüm bu 
gelişmelerin odak noktasında görülmesi gerektiği görüşü yaygınlık 
kazanmış, okulun tüm iş süreçleri öğrencilere bu özellikleri kazandıracak 
şekilde yeniden yapılandırılmasına önem verilmiştir. Okulların öğrencilere, 
bilgi toplumunun özelliklerine uygun olarak öğretimin eleştirel, yaratıcı, 
bilimsel düşünme gibi yeterlikleri yanında; olgu, kavram ve olaylara karşı 
analiz, sentez ve değerlendirme yapabilme gibi özellikleri de kazandırması 
gerektiği vurgulanmıştır (Parlar, 2012; s.207). 

2.2 Finansal Yapıdaki Değişimler 

Üniversitelerin Üçüncü Kuşak Üniversite modeline dönüşmelerinde onları 
finansal açıdan etkileyen bazı değişimler de etkili olmuştur. Bu değişimleri, 
“Talep Artışından Kaynaklanan Finansal Zorluklar” ve “Araştırmaların 
Değişen Tabiatından Kaynaklanan Finansal Zorluklar” olmak üzere ikiye 
ayırmak mümkündür: 

Talep Artışından Kaynaklanan Finansal Zorluklar: İkinci Dünya 
Savaşından sonra nüfusun artması üniversitelere olan talebin artmasına yol 
açmış ve devlet tarafından kurulan üniversiteler gittikçe artan talebi 
karşılamakta yetersiz kalmıştır. Devlet fonlarının yetersiz kaldığı bu durum 
vakıf üniversiteleri, özel üniversiteler ve şirket üniversitelerinin kurulmasını 
gündeme getirmiştir (Tierney, 2006; s.4). 

Araştırmaların Değişen Tabiatından Kaynaklanan Finansal Zorluklar: 
Araştırmalar disiplinler arası veya çok disiplinli olarak yürütülmeye 
başlanmış, bu durum araştırmaların maliyetlerini yükseltmiştir. 
Üniversiteler bu yükselen maliyetleri karşılamak için kaynak arayışına 
girmişlerdir. 

Öte yandan disiplinler arası araştırmalar gerekli hale geldiğinden bu 
araştırmaları yapacak olan ekiplerin boyutu da büyümüş ve ekipler daha çok 
nitelikli uzmanlardan oluşturulmaya başlanmıştır. Bu durum bazı üst düzey 
üniversitelerin devletin sağladığı fonlar dışındaki fonlara yönelmelerine 
neden olmuştur (Wissema, 2009; s.25). 

2.3 İşlevsel Değişimler 

Toplumun ve iş dünyasının farklılaşan talep ve beklentileri üniversitenin 
işlevlerinin de farklılaşmasına yol açmıştır. İşlevsel değişimler başlığı 
altında toplanabilecek bu farklılıklar aşağıdaki alt başlıklarda ele alınabilir: 

Disiplinler arası Araştırmaların Artması: Üniversitelerin temel 
fonksiyonlarından biri olan bilim üretme, disiplinler arası araştırmaların 
artması ile hız kazanmıştır. Pek çok üniversitede disiplinler arası 
araştırmalar yürüten araştırma merkezleri ve enstitüler mevcuttur. 
Disiplinler arasındaki sınırların yavaş yavaş ortadan kalkması ve ortak 
çalışmalar yürütülmesi ile pek çok alanda bilime büyük katkılarda 
bulunulmuştur (Brint, 2005). 

Ar-Ge Faaliyetleri: Öte yandan savunma, tarım, sağlık, ulaştırma gibi 
bakanlıklar uygulamalı araştırmalar için kendi enstitülerini kurmaya 
başlamışlardır. Endüstriyel şirketler temel araştırmaların yanı sıra 
uygulamalı araştırmalar da yaparak büyük ölçekli Ar-Ge etkinliklerine 
başlamışlar, böylece özel Ar-Ge kuruluşları ortaya çıkmıştır. Bu eğilim II. 
Dünya Savaşı’ndan sonra daha da artmaya başlamıştır. Üniversiteler bilim 
üretmeye, şirket ve hükümetlerin sponsorluğunu yaptığı enstitüler uygulama 
araştırmaları yapmaya devam etmişler ve ikisi arasındaki sınırlar kapalı 
kalmıştır (Wissema, 2009; s.25). 

Üniversite-Sanayi İşbirliği ve Girişimciliğin Yükselmesi: Kuruldukları 
yıldan itibaren üniversitelerin temel görevi eğitim vermek olmuştur. Bu 
durum sanayi devrimine kadar bu şekilde devam etmiş, üniversiteye 
başlayan öğrenciler belli konularda eğitim almışlar ve bir iş sahibi olarak 
mezun olmuşlardır. Ancak sanayi devrimi yıllarına gelindiğinde 
üniversitelerin bu temel görevinde bir değişme olmuş ve üniversiteler artık 
sadece eğitim veren değil, araştırma da yapan kurumlara dönüşmüşlerdir. 
Teknolojinin baş döndürücü bir hızla ilerlediği 1980'li yıllar sonrasında ise 
bu işlevlere bir yenisi daha eklenmiş ve üniversiteler hem eğitim veren hem 
araştırma yapan hem de yaptıkları araştırmaların sonuçlarının uygulamaya 
dökülmesi sürecine katılan kurumlara dönüşmüşledir. Bu durum ilk olarak 
Amerikan üniversiteleri ile ilişkili olarak kurulan teknoloji temelli 
şirketlerde kendini göstermiştir (The Entrepreneurial and Innovative 
University Report, 2013; s.5). 

Amerikan üniversitelerinden yeni bilişim teknolojisi şirketlerinin ortaya 
çıkması ve bu şirketlerden bazılarının büyüyüp dünyanın en iyileri arasında 
yer almaları üniversitelerin teknoloji temelli girişim kümelerinin beşiği 
olabileceğini göstermiştir (Wissema, 2009; s.26). 

Rekabetin Artması: Küreselleşmenin etkisi ile öğrenci ve öğretim üyelerinin 
hareket serbestisi kazanması üniversiteler arasında rekabetin artmasına yol 
açmıştır. İngilizce’nin uluslararası dil olarak yaygınlaşması tarafından da 
desteklenen bu değişim sonucunda üniversiteler sadece bulundukları 
bölgelerden ya da ülkeden değil başka ülkelerden de öğrenci ve öğretim 
üyesi çekmeye başlamışlardır. Üniversitelerin kendilerinden başka 
kurumların verdiği lisans ve lisansüstü derecelerini kabul etmeleri 
Avrupa’da rekabeti daha da arttırmıştır (Crosier, Purser ve Schmidt, 2007; s.43). 

Bu durum bilişim ve iletişim teknolojilerindeki gelişmelerle de körüklenmiş 
ve örgün eğitimin yanı sıra yaygın eğitim de talep görmeye başlamış, sayıca 
artan üniversiteler öğrenci çekebilmek için birbirleri ile adeta yarışa 
girmişlerdir. 

İletişim teknolojisindeki gelişmeler, yükseköğretiminin küreselleşmesinde 
öğrencilerin yer değiştirmesine bağlı olmayan yeni hareketlilik biçimleri 
yaratmaktadır. Bu bağlamda son yıllarda 'program hareketliliği' uygulaması 
yaygınlaşmıştır. Bu uygulama çerçevesinde öğrenciler bir başka ülkenin 
eğitim programlarına yurt dışına gitmeden ve genellikle sanal eğitim 
tekniklerinden yararlanarak kendi ülkelerinde kayıt olabilmekte ve derece 
alabilmektedirler. Bu tür bir başka uygulama ise gelişmiş ülke 
üniversitelerinin başka ülkelerde açtıkları yerleşkelerde eğitim vermesi 
şeklinde olmakta ve bu durum da bir tür kurumsal hareketlilik yaratmaktadır 
(YÖK, 2007; s.15). 

Bilgi Toplumunun Beklentileri: Yükseköğretimden bilgi toplumunun 
gerektirdiği nitelik ve çeşitlilikte insan gücünü yetiştirmesi ve bilgiye dayalı 
hale gelen ekonomilerin itici güçlerinden biri olması beklenmektedir. 
Yükseköğretimin toplumlar, ekonomiler ve bireyler için öneminin daha da 
artmasına paralel olarak yükseköğretim kurumlarından talepler ve 
beklentiler de artmış ve çeşitlenmiştir. Üniversitelerden yüksek becerilerle 
donanmış her düzeyde nitelikli insan gücü yetiştirmesi, daha fazla mezun 
vermesi, bilgi yoğun faaliyetler gerçekleştirmesi, teknoloji üretmesi, yaşam 
boyu öğrenme ihtiyaçlarını karşılaması ve topluma yönelik hizmetler 
üretmesi beklenmektedir (Çetinsaya, 2014; s.27). 

 3. ÜÇÜNCÜ KUŞAK ÜNİVERSİTELERİN ÖZELLİKLERİ 

Toplumda ve dolayısıyla da üniversitelerde gittikçe daha fazla hissedilmeye 
başlayan sosyal, finansal ve işlevsel değişimler zamanla üniversitelerde bir 
dönüşüme neden olmuş ve Üçüncü Kuşak Üniversiteler hayata geçmeye başlamıştır. 

3.1 Yapısal Özellikler 

Günümüzde ABD'de bulunan büyük üniversiteler başta olmak üzere 
dünyanın önde gelen üniversitelerinin kazanmış olduğu ve modern 
üniversitelerin sahip olması beklenen özellikler aşağıdaki başlıklar altında 
toplanabilir: 

Üniversiteler arası rekabetin oluşması: 1980'li yıllarda yükseköğretim bir 
'demonopolizasyon' ve 'deregülasyon' sürecinden geçmiştir. 
Demonopolizasyon yükseköğretim hizmetlerinde yasal tekel statüsünün 
kaldırılmasını ifade etmektedir. Bu süreçte çeşitli gerekçelerle oluşturulan 
devlet tekelleri kaldırılarak sektör piyasaya açılmıştır. Böylece söz konusu 
yükseköğretim hizmetlerinde devlet dışında özel sektörün de faaliyette 
bulunmasına imkân sağlanmıştır. Bu açıdan söz konusu süreci 
"serbestleştirme" (liberalizasyon) olarak da adlandırmak mümkündür 
(Aktan, 2007; s.4). 

Çeşitli nedenlerle yükseköğretim hizmetlerinin piyasa tarafından da 
sunumunun mümkün olabileceğinin ileri sürülmesi ve bu görüşün 
benimsenerek kabul görmesi sonucunda bu alanda reform olarak 
nitelendirilebilecek yeni eğilimler ortaya çıkmıştır. Hizmet ağırlıklı devlet 
sunumunun ve daha çok vergiye dayalı finansmanın yerini piyasa ağırlıklı 
bir hizmet arzı ve finansman almıştır. Bu süreci "marketizasyon" ya da 
piyasalaştırma olarak tanımlamak mümkündür (Aktan, 2007; s.4; Kaneko, 
2004; s.6). 

Deregülasyon devletin çeşitli gerekçelerle ekonomiye yönelik 
düzenlemelerinin azaltılmasını veya kaldırılmasını içerir. Deregülasyon 
süreci içerisinde mevcut sektördeki rekabete yönelik sınırlamalar ve 
düzenlemeler kaldırılır. Temel amaç rekabetin canlandırılması ve 
verimliliğin arttırılmasıdır. 1980'li yıllarda yükseköğretimde regülasyon 
uygulamaları yaygınlık kazanmıştır (Aktan, 2007; s. 6). 

1980'li yıllardan sonra Türkiye'de de üniversitelerin sayısında bir patlama 
yaşanmıştır. 1982’de 27 olan üniversite sayısı 2013 sonunda 175’e 
ulaşmıştır. 1982 ile 2005 arasındaki dönemde toplam 50 yeni devlet ve 
vakıf üniversitesi açılmıştır. 2006 ile 2013 yılları arasında ise toplam 81 
yeni devlet ve vakıf üniversitesi açılmıştır (Çetinsaya, 2014; s.13). 2016 
yılı itibarıyla Türkiye’deki üniversite sayısı 193 olmuştur. (YÖK, 2016) 

Disiplinler arası ve disiplinler üstü araştırmaların artması: Bu durum 
olaylara değişik disiplinlerin bakış açıları ile bakmayı gerekirmiş ve enstitü 
yapısının yükselmesini sağlamıştır. Disiplinler arası araştırmanın öne 
çıkmasında en önemli nedenlerden biri, karşı karşıya kalınan sorunların 
karmaşıklığı ve mevcut disiplinlerin bu sorunlara tek başlarına çözüm 
getirememesidir. Disiplinler problemlere kendi bakış açılarından, kendi 
yöntem bilimlerini ve kendi terminolojilerini kullanarak yorum getirirler. 
Oysa özellikle karmaşık problemlerde ekonomik problem, fiziki problem, 
kimyasal problem diye bir şey yoktur, ekonomik yönü, fiziki yönü, 
kimyasal yönü olan problemler vardır ve bilimin bu sorunlara disiplinler 
arası bir yaklaşım sunabilecek şekilde örgütlenmesi, sorunların bir 
düzlemde bir bütünlük içinde ele alınması gerekir. (Ulusoy, 2007; s.389) 

Tasarım fakültelerinin yer almaya başlaması: Öğrenim çok boyutlu bir 
süreç ve çok boyutlu bir eylemdir. İki ana boyutunu bilim ve sanat 
oluşturur. Bilim görünen dünyanın sırlarını çözmeye çalışırken sanat da 
görünmeyen dünyanın sırlarını çözmeye çalışır. Bilim ve sanat görünen ve 
görünmeyen dünya gibi, bir bütünün iki yarısıdır. Sanatsız bilim, bilimsiz 
sanat olmaz. Çünkü sanatsız bilim yüzeysel, bilimsiz sanat da yoksul olur 
(Gürdoğan, 2000). Bilimin sanatla birleşmesinin en güzel örneği tasarım 
fakültelerinde görmek mümkündür. Tasarım fakültelerinin doğmasına ve 
yükselmesine yol açan bir diğer unsur disiplinler arası çalışmaların önem 
kazanmasıdır. Tasarım okulları yeni girişimciler için kaynak açısından altın 
madenleri olarak nitelendirilmektedirler. Yaratıcılık, tasarım ve ergonomi 
sağlam bir mühendislik bilgisi ile birleşince güçlü tasarımlar ortaya 
çıkarılabilmekte ya da mevcut nesnelerin farklı bir bakış açısıyla yeniden 
yorumlanması sağlanabilmektedir (Wissema, 2009; s. 51). 

3.2 Sosyal Özellikler 

Küreselleşme İle Gelen İletişim Kolaylığı ve Hareket Serbestisi: 
İngilizce’nin küresel dil olarak yaygınlaşması ve kabul görmesi İngilizce 
eğitim yapan yükseköğretim kurumlarının artmasına, buna bağlı olarak da 
İngilizce müfredatın ve eğitimin yaygınlaşmasına yol açmıştır. Aynı 
zamanda sınır ötesi eğitim yapan yükseköğretim kurumlarına olan talepte de 
bir artma gözlenmektedir (Aktan, 2007; s.2). 

Yurt dışında eğitim görme fırsatlarının iyileştirilmesi üniversitelere en iyi 
öğrenciler için etkin bir şekilde rekabet etme şansı vermiştir. 
Akademisyenler de küresel akademik pazarda en iyi kariyer fırsatlarının 
peşinden koşarak daha gezgin hale gelmişler, bunun sonucu olarak önde 
gelen üniversiteler kadroları için küresel akademik pazara yönelmişlerdir. 
İletişim olanaklarının artması ve ulusal/uluslararası yolculukların daha rahat 
ve ucuz yapılabilmesi, şirketlerin araştırma faaliyetlerini farklı ülkelerdeki 
veya şehirlerdeki üniversitelere yönlendirmelerine, küresel pazara 
yönelmelerine neden olmuştur. Üniversiteler en iyi öğrenciler, en iyi 
akademisyenler, en iyi araştırma sözleşmeleri için rekabet etmeye 
başlamışlardır (Eğrican, 2011). 

Kültürel Etkileşim: Bu durum modern üniversiteleri çok kültürlü 
üniversiteler haline getirmiştir. Bu üniversitelerde tüm personel ve 
öğrenciler farklılıklar içinde çalışmayı öğrenmekte ve bu durumun getirdiği 
avantajla yaratıcılıklarını sonuna kadar kullanma fırsatı bulmaktadırlar. 
Böyle bir ortamda iletişimin gerçekleşebilmesi için ortak dil olarak İngilizce 
kullanılmaktadır. İngilizce uluslararası şirketlerin, iş dünyasının ve 
diplomasinin dili olduğu gibi üniversitenin de dili olmuştur (Wissema, 
2009; s.41). 

Avrupa Yüksek Öğretim Alanının Oluşturulması: Bu durum anlaşmaya imza 
atan ülkeler arasında yükseköğretimin önemli ölçüde standardizasyona 
kavuşturulmasını gerekli kılmıştır. Bu süreçte önemli bir adım olan Bologna 
süreci ile öğrenci ve akademik personelin uluslararası alanda üniversiteler 
arasında gidiş gelişi kolaylaşmıştır. Bu yeni yapı Avrupa yükseköğretim 
sisteminin çekiciliğini ve rekabetçiliğini arttırmayı, öğrencilerin rahatça 
ülke değiştirebilmelerini ve farklı ülkelerde iş sahibi olmalarını 
kolaylaştırabilmektedir (Lambert ve Butler, 2006; s.33). 

3.3 İşlevsel Özellikler 

Bilginin Kullanımına Verilen Önem, Bilgiden Yararlanılması: 
Üniversitelerde yapılan araştırmalar sonucu ulaşılan teorik bilginin 
üniversite dışı camia tarafından kullanılması üniversite-sanayi işbirliğine 
adım atılmasını sağlamıştır. Üniversite ve endüstriyi değişime zorlayan ve 
birbirine yakınlaştıran birkaç neden vardır. Bunlardan biri araştırma 
maliyetlerinin sürekli artması, araştırmacıların ve öğretim üyelerinin bu 
maliyetleri üniversitelerden (vakıf üniversitesi) veya hükümetten (devlet 
üniversitesi) sağlamakta zorluk çekmeleri ve başka finansman seçenekleri 
aramalarıdır. Bunun sonucu olarak dünyanın lider üniversiteleri teknoloji 
odaklı şirketlerle işbirliği aramış ve modeller geliştirmişlerdir. Diğer bir 
neden, şirketlerin gelecekteki rekabet güçleri için yaşamsal önem taşıdığına 
inandıkları ana araştırma projelerini tamamen kendilerinin yürütmeleri 
yerine, yüksek standartlara sahip üniversitelerle birlikte çalışma arayışına 
girmeleridir. (Eğrican, 2011) 

Ortak Çalışmalar: Akademik ve endüstriyel araştırmaların ayrı dünyaları 
giderek bütünleşmektedir. Bu durum bu yakınlaşmanın sadece akademik ve 
endüstriyel çevre ile sınırlı kalmamasına ve pek çok ortağın işbirliğini 
gerektiren daha kapsamlı bir yapının ortaya çıkmasına neden olmaktadır. 
Oluşan bu yapı Wissema tarafından "Bilgi Tekerleği" olarak adlandırılmıştır 
(Wissema, 2009; s.44). Bu terim üniversitelerin içinde ya da etrafında ve 
bazen de üniversite binaları içinde yerleşmiş olup bu üniversiteyle, onun 
akademisyenleri ve araştırma ekipleriyle ve birbirleri ile işbirliği yapan 
kuruluşlar grubunu kastetmek üzere kullanılmaktadır. Aşağıdaki şekilde 
bilgi tekerleği şeması görülmektedir. 



Şekil 1: Bilgi Tekerleği Şeması 

Kaynak: Wissema, J.G. (2009). Üçüncü Kuşak Üniversiteler: İstanbul, Özyeğin Üniversitesi Yayınları. s.44. 

Bu yapı üniversitenin araştırma ve eğitim birimlerine ek olarak şirketlerin 
Ar-Ge bölümlerini ve bağımsız Ar-Ge kuruluşlarını, tekno-öncüler için 
çeşitli olanakları, yatırımcılar, muhasebeciler, hukukçular, iş yönetimi 
danışmanları ve fikri mülkiyet uzmanları gibi kişileri barındıran profesyonel 
servisleri kapsamaktadır. Yapıda ne kadar çok unsur bulunursa ve bunlar 
kendi aralarında ne kadar çok etkileşimde bulunursa o kadar büyük bir sinerji 
yaratılacak ve yapı o kadar güçlü olacaktır. Dünya çapında performansa ancak böyle bir etkileşim ve sinerji ile ulaşılabilir (Wissema, 2009; s.43). Modern üniversiteler etraflarında gelişen bilgi kuruluşlarının merkezi konumunda rol almalıdırlar. 

3.4 Finansal Özellikler 

Ortaçağda üniversitelerin finansmanı kilise tarafından yapılmaktaydı. 
Üniversiteler daha sonra krallıklardan, sahip oldukları mülklerden gelir elde 
etmeye başladılar. Ortaçağ üniversitelerinden bazılarında ağırlıklı olarak 
zenginler ve asiller ders görüyordu ve bu üniversiteler öğrencilerin 
verdikleri paralarla ayakta duruyorlardı. Humboldt Üniversitesinin hayata 
geçirilmesiyle yükseköğretimin finansmanı devlet tarafından sağlanmaya 
başladı. Finansmanın devlet tarafından karşılanması devlete üniversite 
üzerinde büyük bir kontrol gücü vermiş ve üniversitelerin özerkliklerini 
tehlikeye sokmuştur (Aktan, 2007; Wissema, 2009; s.160)). 

Yeni Kaynak Arayışları: Öte yandan 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren 
yüksek öğretimde büyük bir talep artışı yaşanmaya başlanmış, bu durum 
kamu harcamalarında önemli bir artışa yol açmıştır. Yükseköğretime 
yönelik kamu harcamalarındaki bu büyük artışın ilk önemli sonucu kamu 
otoritelerinin üniversite sistemine müdahalesinin ve denetiminin artması 
olmuştur. Bu durum yönetim süreçlerinin de bu çerçevede şekillenmesine 
yol açmıştır. İkinci sonucu böylesi hızla büyüyen yükseköğretim sistemleri 
için sarf edilen kamu harcamalarındaki büyük artışın finansman sorununa 
yol açması olmuştur. Arz/talep açığını karşılayabilmek ve büyümeyi 
sürdürebilmek için özel finansman arayışı başlamış, devlet kurumlarında 
özelleşme eğilimi oluşmuştur. Bunun sonucu olarak kar amacı güden veya 
gütmeyen özel yükseköğretim kurumlarına izin verilmeye başlanmış ve 
vakıf/özel yükseköğretim kurumlarının sistem içerisindeki rolü artmaya 
başlamıştır. Son yıllarda dünya genelinde yükseköğretim kurumlarının 
sayısı hızla artarken devlet üniversiteleri de daha az kamu kaynağı 
kullanmaya, kamu dışı kaynak bulmaya ve kendi öz kaynaklarını 
geliştirmeye başlamışlardır (Altbach, Reisberg ve Rumbey, 2009; s.10). 

Üniversiteler bu süreçte en çok parasal kaynak ihtiyacı duymuşlardır. Bu 
nedenle kaynak arayışına girmişler ve kaynaklarını çeşitlendirmek için 
çeşitli yöntemler geliştirmeye başlamışlardır. Üniversite sanayi işbirliğine 
gitmek, öğrencilerden eğitime katkı talebinde bulunmak, mezunlardan ve iş 
adamlarından bağış toplamak, araştırmalar için şirketlerden sponsorluk talep 
etmek, kuluçka merkezlerinde yeni şirketlerin hayata geçirilmesi sürecine 
katkıda bulunmak ve daha sonra bundan kazanç elde etmek bu yöntemler 
arasında sayılabilir. Bu yöntemler arasında en çok ses getireni ve 
yaygınlaşanı sadece finansal zorluklar sonucu olarak değil, 21. yüzyılın 
dünyamıza getirdiği tüm değişiklerin sonucu olarak ortaya çıkan girişimci 
üniversite modeline dönüşmek olmuştur. (Aktan, 2007; s.14, 29; Timur, 2000) 

4. SONUÇ 

Üzerinde yaşadığımız dünya, içinde bulunduğumuz toplum sürekli olarak 
değişim yaşamakta ve eğitim kurumları da, toplumun tüm kurumları gibi, 
bu değişimlerden etkilenmektedir. Bu durumun bir sonucu olarak tüm 
eğitim kurumlarında olduğu gibi üniversitelerde de toplumun farklılaşan 
beklentilerine cevap verebilecek bir takım değişimler yaşanmakta, yenilikler 
hayata geçirilmektedir. Günümüzün talep ve beklentilerine göre şekillenmiş 
olan üniversiteler “Üçüncü Kuşak Üniversiteler” olarak adlandırılmıştır. 

Gelişen teknoloji ve değişen ihtiyaçlar paralelinde şekillenen bu yeni 
üniversite modelinin en belirleyici özellikleri uluslararasılaşma, 
disiplinlerarasılaşma ve kurumlararasılaşma olarak gerçekleşmiştir. 

İletişim ve ulaşım kolaylığı sağlayan teknolojik yenilikler sayesinde ülkeler 
arasındaki sınırlar kalkmış, bu durum öğretim üyelerine ve öğrencilere 
hareket serbestisi kazandırmıştır. Bu sayede artan bilimsel hareketlilik 
araştırmalara kültürler arası ve disiplinler arası bakış açısı kazandırmış ve 
canlılık getirmiştir. Bilgi sadece üniversiteler arasında değil, diğer kurumlar 
arasında da paylaşılmaya başlanmış, yükseköğretim kurumları ile sanayi 
arasında işbirliği doğmuştur. Üniversitelerde üretilen bilginin sanayi 
kurumlarında pratiğe dökülmeye başlanmasıyla, üniversiteler bilginin 
sadece üretilmesinde değil uygulamaya konulmasında da söz sahibi olmaya 
başlamışlar ve üniversite-sanayi işbirliği doğmuştur. 

Üniversite-sanayi arasındaki destek ve işbirliği üniversitelere üçüncü kuşak 
üniversite olmanın en belirgin özelliği sayılabilecek olan girişimci 
üniversite olma özelliğini kazandırmıştır. Bu bağlamda girişimci ve 
yenilikçi üniversite olmak tüm üniversitelerin önem verdiği bir özellik 
haline gelmiştir. Üniversiteler bu süreçte başarıyla ilerleyebilmek için 
sadece girişimciliği teşvik etmekle kalmayıp, öğrencilerine girişimcilik 
becerileri ve kafa yapısı kazandırmak ve onları geleceğin iş arayan değil, iş 
yaratan bireyleri haline getirmek amacıyla gerekli adımları atmaya 
başlamışlardır. 

Uygarlığın beşiği olarak nitelendirilebilecek olan üniversiteler dün olduğu 
gibi bugün de gelecek nesillerin şekillendiği, yeniliklerin ve değişimin 
doğup yeşerdiği kurumlardır. Bu durum yarın da bu şekilde devam edecek, 
üniversiteler gelecek yıllarda da bilimsel ve kültürel yenilikler paralelinde 
gelişip değişecekler ve toplumlara yön vermeye devam edeceklerdir. 
Geleceğin üniversitelerinin nasıl olacağı konusunda eğitimciler ve 
futuristler çoktan fikir yürütmeye ve tahminlerde bulunmaya başlamışlardır. 
Ancak tahminler ve öngörüler ne kadar cesur ve farklı olursa olsun, 
değişmeyecek tek şey üniversitelerin bilimin ve yeniğin yuvası olduğu ve 
geleceği şekillendirecek yeni buluşların ortaya çıkmasında, bunları 
gerçekleştirecek gençlerin yetiştirilmesinde dün olduğu gibi yarın da inkar 
edilemez bir role sahip olacaklarıdır. 

KAYNAKLAR 

Akın, H. Bahadır "21.Yüzyılın Eşiğinde Küreselleşme ve Küresel İşletmeler" Finans Dünyası Dergisi, Ocak 1998. 

Aktan, C.C. (2007). Yüksek Öğretimde Değişim: Global Trendler ve Yeni Paradigmalar, s.14 07.09.2014’de http://www.canaktan.org/egitim/global-
trendle/aktan-trendler.pdf adresinden indirildi. 

Altbach,P. G., Reisberg, L.,& Rumbley, L. (2009) Trends in Global Higher Education: Tracking An Academic Revolution. Paris: UNESCO 

Aydeniz, H. (2014). Bilginin Reorganizasyonu ve Üniversite: Yeni Bir Arayış Üzerine Bir Çerçeve, İnsan ve Toplum Dergisi 4(8) s.30 
http://insanvetoplum.org/index.php/IVT/article/viewFile/233/207 17.07.2015 

Brint, S. (2005). Creating the Future: ‘New Directions’ in American Research Universities. Minerva, 43 (1) : s.23-50 04.04.2014’de http://www.higher-
ed2000.ucr.edu/Publications/Brint%20(2005).pdf adresinden indirildi. 

Çetinsaya, G. (2014). Büyüme, Kalite, Uluslararasılaşma: Türkiye Yükseköğretimi İçin Bir Yol Haritası, Yükseköğretim Kurulu Yayın No: 2014/2, Eskişehir: Anadolu 
Üniversitesi Basımevi 

Crosier, D., Purser, L. & Schmidt, H. (2007) Trends V-Universities Shaping the European Higher Education Area, Brüksel: European University Association, 
15.11.2014’de 
http://static.uni-graz.at/fileadmin/lehr-studienservices/Der_Bologna-Prozess/eua_trends_v_for_web.pdf adresinden indirildi. 

Doğramacı, N. (2007). Türkiye'de ve Dünya'da Yüksek Öğretim Yönetimi, Ankara, Meteksan AŞ. s.3 

Eğrican, N. A. (2011) Bilginin Kullanılması, 3. Kuşak Üniversiteler, İstanbul: Tesisat Dergisi, sayı 184, 

Ekin, N.(1996). Küreselleşme ve Gümrük Birliği: Rekabet Gücüne Sosyal Boyutlu Bir Yaklaşım. İstanbul: İTO Yayın No: 1996-32. s.81 07.04.2014’de 
http://www.ito.org.tr/itoyayin/0009906.pdf adresinden indirildi. 

Gümüş, T. (2010). Ortaçağ'dan Erken Modern Döneme Batı Avrupa'da Eğitim Tarihi: Yeni Yaklaşımlar. Mersin Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, Cilt 6, Sayı 
1, Haziran 2010, ss. 025-040 10.03.2014'de 
http://dergipark.ulakbim.gov.tr/mersinefd/article/viewFile/1002000037/1002000033 
adresinden indirildi. 

Günay, D. & Günay, A. (2011) 1933'ten Günümüze Türk Yüksek Öğretiminde Niceliksel Değişmeler. Yüksek Öğretim ve Bilim Dergisi, Cilt 1, 
Sayı 1, s.1-22; DOI: 10.5961/jhes.2011.001; 10.01.2015'de 
http://higheredu-sci.beun.edu.tr/text.php3?id=1517 

Gürdoğan, N. (2000) Nazif Gürdoğan'la Görünmeyen Üniversite Üzerine , Ay Vakti, Düşünce-Kültür ve Edebiyat Dergisi, 3. Sayı, Aralık 2000 27.03.2016 tarihinde 
http://www.ayvakti.net/ayvakti-gezi/item/nazif-gurdoganla-gorunmeyen-universite-uzerine adresinden indirildi. 

Kaneko, M. (2004). Modern University and the Market Forces. 15.09.2014'de 
http://ump.p.u-tokyo.ac.jp/crump/resource/crump_wp_no1.pdf adresinden indirildi. 

Kasap, B. (2014). Batı'da ilk Üniversiteler. Hece Dergisi Batı Medeniyeti Özel 
Sayısı 28 (210-211-212), Ankara, Hece Yayınları. 

Kyrö, P. ve Mattila, J. (2012). Towards Future University by Integrating 
Entrepreneurial and the 3rd Generation University Concepts. 12.11.2014'de 
http://pyk2.aalto.fi/ncsb2012/Kyro.pdf adresinden indirildi. 

Lambert, R ve Butler, N. (2006). The Future of European Universities: Renaissance 
or Decay? Center for European Reform, London, s.55-56 12.05.2014'de 
https://globalhighered.files.wordpress.com/2009/09/p_67x_universities_decay_3.pdf adresinden indirildi. 

Okur,H.(2014) TACHE 2014 
http://www.medeniyet.edu.tr/Guncel_Haberler_universitemiz_bir_ilke_daha_imza_atiyor_.html 22.05.2015 

Parlar, H. (2012) Bilgi Toplumu, Değişim ve Yeni Eğitim Paradigması. Yalova 
Sosyal Bilimler Dergisi, Sayı 4, Nisan 2012-Eylül 2012, s. 207 (193-209) 

Rukancı, F. & Anameriç, H. (2004) Ortaçağda İlk Üniversiteler: Studium Generale. Felsefe Dünyası, 2004/1 sayı, 39, s.171 25.09.2014'de 
http://felsefe.kku.edu.tr/belgeler/edergiler/felsefe_dunyasi/ adresinden indirildi. 

Skribans,V., Lektauers, A. & Merkuryev, Y. (2013). Third Generation University 
Strategic Planning Model Development, Riga Technical University, 04.03.2015'de 
https://mpra.ub.uni-muenchen.de/49168/1/MPRA_paper_49168.pdf )    adresinden indirildi. 

The Entrepreneurial and Innovative University Report, 2013, Office of Innovation & Entrepreneurship Economic Development Administration, US Deparment Of Commerce, s.9, 14.07.2014’de 
http://www.eda.gov/pdf/The_Innovative_and_Entrepreneurial_University_Report.pdf adresinden indirildi. 

Tierney, T.J. (2006) How is American Higher Education Measuring Up? American Higher Education: How Does It Measure Up For the 21th Century? The National Center for Public Policy and Higher Education, National Center report, San Hose, Ca. Mayıs, s.4 

Timur, T. (2000). Toplumsal Değişme ve Üniversiteler. Ankara: İmge Kitabevi. s 50 

Tonta, Y. (1999). Bilgi toplumu ve bilgi teknolojisi. Türk Kütüphaneciliği, 13 (4), 363-375 

Ulusoy, G. (2007). Disiplinlerarası Araştırma ve Eğitim, Değişim Çağında 
Yükseköğretim, Global Trendler, Paradigmal Yönelimler, Ed. Aktan, C. C.. İzmir: 
Yaşar Üniversitesi. s. 389-398 

YÖK, (2007). Türkiye'nin Yükseköğretim Stratejisi. Ankara: Yüksek Öğrenim 
Kurulu Yayınları 04. 10.2014'de 
http://www.yok.gov.tr/documents/10279/30217/yok_strateji_kitabi/27077070-cb13-4870-aba1-6742db37696b 

YÖK, 2016; 2015-2016 Öğretim Yılı Yükseköğretim İstatistikleri; 05.06.2016’da 
https://istatistik.yok.gov.tr/ adresinden indirildi. 

Wissema, J.G. (2009). Üçüncü Kuşak Üniversitelere Doğru. İstanbul: Özyeğin 
Üniversitesi Yayınları s.18-21, 43-45, 69, 74, 121, 145 


 ***