ÜÇÜNCÜ KUŞAK ÜNİVERSİTELER
Pınar ÖZDEMİR, ÜÇÜNCÜ KUŞAK ÜNİVERSİTELER, Değişim, Eğitim,
Pınar ÖZDEMİR
Dr. Piri Reis Üniversitesi,
pozdemir@pirireis.edu.tr
ÖZET
Eğitim yolculuğunun son durağı sayılan üniversiteler tarih boyunca sürekli olarak değişim ve gelişime sahne olmuşlar; toplumun değişen beklentilerine yeni teknolojiyi ve yöntemleri kullanarak cevap vermeye çalışmışlardır.
Bu bağlamda geçmişte işlevi bilgiyi sadece öğretmekle sınırlı olan üniversiteler daha sonra araştırmalar yaparak bilgiyi üretmek görevini de yerine getirmeye başlamışlardır.
Günümüzde ise üretmek ve öğretmek işlevlerine ürettikleri bilgiyi uygulamaya
koyma işlevini de eklemekle kalmamışlar aynı zamanda uluslararası bir nitelik
kazanarak daha büyük bir öğrenci ve öğretim üyesi topluluğuna hitap etmeye
başlamış, daha işbirlikçi ve rekabetçi bir yapıya kavuşmuşlardır. Bu yazıda
üniversitelerin günümüzde dönüşmeye başladıkları "Üçüncü Kuşak Üniversite"
olarak adlandırılan modeli hazırlayan ve aynı zamanda günümüz toplumunun
kültürel ve teknolojik özelliklerinin bir yansıması olarak kabul edilebilecek olan
nedenler üzerinde durulmuş ve III. Kuşak Üniversitelerin özellikleri yapısal, sosyal, işlevsel ve finansal nitelikler bağlamında ele alınmaya çalışılmıştır.
1. GİRİŞ
Eğitim insanlık tarihi kadar eski bir süreçtir. İnsanlar tarih boyunca iletişim
ve tecrübe yoluyla yeni bilgiler öğrenmişler, öğrendikçe gelişmişler ve daha
yeni bilgiler üretmişlerdir. Yüzyıllar boyunca üretilen bu bilgilerin biriktiği
ve işlendiği yer yükseköğretim kurumları yani üniversiteler olmuştur.
Kısacası tarihsel, kültürel ve sosyal mirasın yeni nesillere aktarılması
eğitim, özellikle de yükseköğretim yoluyla gerçekleştirilmiştir.
Tarihte her toplumun kendine özgü yüksek öğretim kurumları olmuş, bu
kurumlar dil, din, coğrafi bölge gibi özellikler tarafından şekillendirilmişlerdir (Aydeniz, 2014; s.30; Gümüş, 2010, s.27). Üniversite olarak adlandırılan bu kurumların temsilcileri, eski Yunanda akademiler, Selçuklularda, Araplarda ve Osmanlılarda medreseler, Avrupa'da dini kurumlar olmuştu. Ancak bu kurumların hiçbiri günümüzde kabul edilen anlamda üniversite değillerdi (Doğramacı, 2007, s.3; Kasap, 2014, s. 210; Okur, 2014).
Bugün dünyada yaygın olarak kabul edilen görüş günümüzdeki anlamıyla
üniversitelerin ilk kez Orta Çağ'da Avrupa'da ortaya çıktığıdır. Bu kurumlar, modern bilimi geliştirmeye yönelik alt yapılan, ders programları, kuralları, siyasi - hukuksal ayrıcalıkları ve sıra dışı faaliyetleri ile diğerlerinden ayrılmışlardır (Grant'tan aktaran Rukancı ve Anameriç, 2004; s.171).
1.1 Üçüncü Kuşak Üniversite Nedir?
Üniversitelerin gelişimini üç kısımda incelemek mümkündür. Bunlardan ilki
“Birinci Kuşak Üniversiteler” olarak adlandırılan Ortaçağ üniversiteleridir.
Tek amacı bilgiyi nesilden nesile aktarmak olan bu üniversiteleri amacı
bilgi aktarımının yanı sıra araştırma da yapmak olan “İkinci Nesil
Üniversiteler” takip etmiştir. Humboldt Üniversitesi olarak da adlandırılan
ikinci kuşak üniversite tipi, 19.yy sonlarından 20.yy ortalarına kadar tek
üniversite tipi olarak kabul görmüştür.
Sürekli bir değişme ve gelişme içinde bulunan dünyamız II. Dünya
Savaşı’ndan sonraki yıllarda, özellikle de 20. yüzyılın ikinci yarısında her
alanda benzeri görülmemiş hızda ve boyutta değişiklikler yaşamaya
başlamıştır. Özellikle hızla gelişen teknolojinin ve savaş sonrası toplumların
yeniden yapılanmalarının etkisiyle sosyal, kültürel ve ekonomik yapıda
büyük değişiklikler meydana gelmiştir. Küreselleşmenin ve bilişim-iletişim
teknolojilerindeki ilerlemelerin de etkisiyle 1980 sonrası yıllarda kendini
her alanda hissettirmeye başlayan gelişme ve değişmelerin yansımaları,
toplumun bütün kurumlarında olduğu gibi eğitim alanında da kendini
göstermiş ve üniversitelerin dönüşmeye başladığı yeni yapı “Modern
Üniversite” ya da "Üçüncü Kuşak Üniversite" olarak adlandırılmıştır
(Skribans, Lektauers ve Merkuryev, 2013, s.2; Wissema, 2009, s.8).
Aşağıdaki tabloda üniversitelerin kuşaklara göre nitelikleri görülmektedir.
Tablo 1: Üniversitelerin Kuşaklara Göre Nitelikleri
Kaynak: Wissema, J.G. (2009). Üçüncü Kuşak Üniversiteler: İstanbul,
Özyeğin Üniversitesi Yayınları. s.29.
Üçüncü kuşak üniversiteleri ikinci kuşak üniversitelerden ayıran
belirgin özellikler Tablo 2'de görülmektedir. Bu özelliklerden biri olan
bilginin kullanılması ve bilgiden yararlanılması özelliği girişimci
üniversitelerin en belirgin özelliğidir. Görüldüğü gibi, III. Kuşak Üniversite
olmanın ön koşullarından biri girişimci üniversite olmaktır. Bu durumda
III. Kuşak üniversitelerin hepsinin girişimci üniversite olduğu sonucuna
varılmaktadır. Ancak girişimci üniversitelerin hepsinin III. Kuşak üniversite
olduğu söylenemez. Bir üniversitenin III. Kuşak üniversite olarak kabul
edilebilmesi için aşağıdaki tabloda yer alan tüm özelliklere sahip olması gerekir:
Tablo 2: 2KÜ ve 3KÜ Ayırt Edici Nitelikleri
Mevcut durumda üçüncü kuşak olarak adlandırılan üniversite modelinin
özelliklerine sahip üniversite sayısı fazla değildir ancak dış dünyada
politikada, ekonomide ve teknolojide gelişmeler devam ettikçe bütün
kurumlarda olduğu gibi üniversitelerde de değişim devam edecektir. Bu
süreçte üniversitelerin gittikleri yön ve hız onların bu özelliklere kısa
zamanda ulaşabileceğini göstermektedir (Kyrö ve Mattila, 2012, s.3;
Wissema, 2009, s.58).
2. ÜÇÜNCÜ KUŞAK ÜNİVERSİTELERİ HAZIRLAYAN SEBEPLER
Üniversitelerin üçüncü kuşak üniversitelere dönüşümünü hazırlayan
sebepler sosyolojik, finansal ve işlevsel değişiklikler olmak üzere üç ana
başlık altında toplanabilir. Aşağıda bu ana başlıkların genel bir
değerlendirmesi verilmiştir:
2.1. Sosyolojik Değişimler
Üniversitelerde değişime neden olan sosyolojik olaylar aşağıdaki alt başlıklarda ele alınabilir:
Küreselleşme: Küreselleşme, ülkeler arasındaki iktisadi, sosyal ve siyasal
ilişkilerin gelişmesi, farklı toplum ve kültürlerin inanç ve beklentilerinin
daha iyi tanınması, uluslararası ilişkilerin yoğunlaşması gibi birbiriyle
bağıntılı konuları içeren bir kavramdır (Akın, 1998, s.37). Küreselleşme ile
dünya üzerinde yaşayan toplumların birbirlerinin etkisine daha açık hale
geldikleri, aralarındaki ilişkilerin her anlamda daha yoğunlaşmaya başladığı
bir teknolojik gelişme evresine işaret edilmektedir. Küreselleşme sosyal
ilişkilerin yoğunlaşmasına ve ekonomik, kültürel, sosyal ve siyasal
bütünleşmenin artmasına yol açmaktadır (Aktan, 2007).
Küreselleşme her şeyde olduğu gibi eğitimde de etkisini göstermiştir. Bu
etki ile üniversiteler sadece bulundukları çevreye değil, tüm dünyaya hitap
eder ve sadece bulundukları çevreden değil, tüm dünyadan öğrenci çeker
hale gelmişlerdir. Aynı hareketlilik akademik kadroda da görülmüş, öğretim
üyelerinin başka ülkelerde çalışma imkân ve olasılıkları artmış, akademik
hareketlilik kolaylaşmış ve yaygınlaşmıştır. Ayrıca üniversitelerde
düzenlenen tüm faaliyetler, gerçekleştirilen buluşlar ve hayata geçirilen
uygulamalar küresel anlamda her türlü katkıya açık hale gelmiş ve kısa
zamanda küresel olarak paylaşılmıştır (Aktan, 2007).
Küreselleşmenin etkisiyle İngilizce bir dünya dili olarak kabul edilmeye
başlanmıştır. Bu durum kaynaklara erişimi kolaylaştırdığı gibi, öğrenci ve
öğretim üyelerinin yükseköğretim kurumları arasında rahatça yer
değiştirebilmelerini de sağlamıştır.
Eğitim kurumları arasındaki iletişim, en iyi eğitim öğretim uygulamalarının
dünya çapında bilinmesini ve adapte edilmesini kolaylaştırmıştır. Bu durum
eğitimin iyileştirilmesi kadar ekonominin de iyileştirilmesini sağlamıştır.
Günümüzde ülkeler eğitimde başarının elde edilmesiyle ekonominin
büyümesi arasında çok yakın bir ilişki olduğunu ileri sürmektedirler.
Ülkelerin yaşam standartlarını yükseltme çabaları aslında böyle bir çerçeve
üzerine oturtulmaktadır. Toplumların bu görüşü benimsemelerinin temel
nedeni hızla yoğunlaşan küresel ekonomik rekabettir. Bu bağlamda
toplumlar eğitim üzerine daha çok yoğunlaşmakta ve kendi ülke sınırlarının
dışına çıkarak en iyi eğitim modellerini örnek alma çabası içine
girmektedirler (Ekin, 1997, s.14).
Nüfus Artışı: Modern üniversitelerin kuruluşuna zemin hazırlayan
unsurlardan biri de nüfus artışı olmuştur. Nüfus artışı doğal olarak
yükseköğretime olan talebin de artmasına neden olmuştur. Öğrenci
sayısındaki artışa paralel olarak yükseköğretim kurumlarının sayısında da
artış meydana gelmiştir. Bu durumun bir sonucu olarak kar amacı gütmeyen
üniversiteler (vakıf üniversiteleri), kar amacı güden üniversiteler (özel
üniversiteler) ve şirket üniversiteleri sayıca artmaya başlamıştır (Günay ve
Günay, 2011; s.21).
Siyasal Reformlar: Yükseköğretimi etkileyen siyasal reformlar başlığı
altında devletin küçültülmesi ve yeniden yapılandırılması, iyi yönetim
uygulamaları ve devlet reformları sayılabilir. Bu gelişmelerin
toplanabileceği alt başlıklar ise yükseköğretimde demonopolizasyon,
serbestleşme ve deregülasyon, hesap verme sorumluluğu, saydamlık,
desantralizasyon, özelleştirme olarak sıralanabilir. Ayrıca devlet
üniversitelerinde geleneksel ‘meslektaşlar yönetimi modeli’nin terk
edilmesi ve bunun yerini "girişimci üniversite yönetimi" modelinin alması
üniversiteleri etkileyen önemli gelişmelerden siyasal reformlar başlığı
altında toplanabilecek olanlarıdır. (Aktan, 2007)
Teknolojik İlerlemeler ve Bilgi Toplumunun Oluşumu: Bilgi toplumu,
bilginin üretilmesinin ve paylaşılmasının hız kazandığı günümüz toplumuna
verilen isimdir. Bilgi toplumunda yakın çağa damga vuran bilgi patlaması
sonucu temel üretim faktörü bilgi haline gelmiş, bilginin işlenmesinde ve
depolanmasında bilgisayar ve iletişim teknolojileri temel alınmıştır (Tonta,
1999; s.365)
Teknolojinin günlük yaşamın her alanının vazgeçilmez bir parçası haline
gelmesi ve eğitimde yaygın olarak kullanılmaya başlanması bilgi
toplumunun oluşumunu hızlandırmıştır. Eğitimde internetten
faydalanılmaya başlanması ile uzaktan eğitim, on-line eğitim ve e-öğrenme
tabir edilen eğitim türleri yaygınlık kazanmaya başlamıştır. Eğitim sürekli
hale gelmiş ve bireyselliği sağlanmıştır. Bilgi toplumunun önemli bir
özelliği de kişilere yeni bakış açıları kazandırmasıdır. Bu bakış açıları
sayesinde disiplinler arası ve çok disiplinli eğitim mümkün hale gelmiş,
araştırmalar ve uygulamalar yeni bir yön kazanmıştır. Öğrencilerin tüm bu
gelişmelerin odak noktasında görülmesi gerektiği görüşü yaygınlık
kazanmış, okulun tüm iş süreçleri öğrencilere bu özellikleri kazandıracak
şekilde yeniden yapılandırılmasına önem verilmiştir. Okulların öğrencilere,
bilgi toplumunun özelliklerine uygun olarak öğretimin eleştirel, yaratıcı,
bilimsel düşünme gibi yeterlikleri yanında; olgu, kavram ve olaylara karşı
analiz, sentez ve değerlendirme yapabilme gibi özellikleri de kazandırması
gerektiği vurgulanmıştır (Parlar, 2012; s.207).
2.2 Finansal Yapıdaki Değişimler
Üniversitelerin Üçüncü Kuşak Üniversite modeline dönüşmelerinde onları
finansal açıdan etkileyen bazı değişimler de etkili olmuştur. Bu değişimleri,
“Talep Artışından Kaynaklanan Finansal Zorluklar” ve “Araştırmaların
Değişen Tabiatından Kaynaklanan Finansal Zorluklar” olmak üzere ikiye
ayırmak mümkündür:
Talep Artışından Kaynaklanan Finansal Zorluklar: İkinci Dünya
Savaşından sonra nüfusun artması üniversitelere olan talebin artmasına yol
açmış ve devlet tarafından kurulan üniversiteler gittikçe artan talebi
karşılamakta yetersiz kalmıştır. Devlet fonlarının yetersiz kaldığı bu durum
vakıf üniversiteleri, özel üniversiteler ve şirket üniversitelerinin kurulmasını
gündeme getirmiştir (Tierney, 2006; s.4).
Araştırmaların Değişen Tabiatından Kaynaklanan Finansal Zorluklar:
Araştırmalar disiplinler arası veya çok disiplinli olarak yürütülmeye
başlanmış, bu durum araştırmaların maliyetlerini yükseltmiştir.
Üniversiteler bu yükselen maliyetleri karşılamak için kaynak arayışına
girmişlerdir.
Öte yandan disiplinler arası araştırmalar gerekli hale geldiğinden bu
araştırmaları yapacak olan ekiplerin boyutu da büyümüş ve ekipler daha çok
nitelikli uzmanlardan oluşturulmaya başlanmıştır. Bu durum bazı üst düzey
üniversitelerin devletin sağladığı fonlar dışındaki fonlara yönelmelerine
neden olmuştur (Wissema, 2009; s.25).
2.3 İşlevsel Değişimler
Toplumun ve iş dünyasının farklılaşan talep ve beklentileri üniversitenin
işlevlerinin de farklılaşmasına yol açmıştır. İşlevsel değişimler başlığı
altında toplanabilecek bu farklılıklar aşağıdaki alt başlıklarda ele alınabilir:
Disiplinler arası Araştırmaların Artması: Üniversitelerin temel
fonksiyonlarından biri olan bilim üretme, disiplinler arası araştırmaların
artması ile hız kazanmıştır. Pek çok üniversitede disiplinler arası
araştırmalar yürüten araştırma merkezleri ve enstitüler mevcuttur.
Disiplinler arasındaki sınırların yavaş yavaş ortadan kalkması ve ortak
çalışmalar yürütülmesi ile pek çok alanda bilime büyük katkılarda
bulunulmuştur (Brint, 2005).
Ar-Ge Faaliyetleri: Öte yandan savunma, tarım, sağlık, ulaştırma gibi
bakanlıklar uygulamalı araştırmalar için kendi enstitülerini kurmaya
başlamışlardır. Endüstriyel şirketler temel araştırmaların yanı sıra
uygulamalı araştırmalar da yaparak büyük ölçekli Ar-Ge etkinliklerine
başlamışlar, böylece özel Ar-Ge kuruluşları ortaya çıkmıştır. Bu eğilim II.
Dünya Savaşı’ndan sonra daha da artmaya başlamıştır. Üniversiteler bilim
üretmeye, şirket ve hükümetlerin sponsorluğunu yaptığı enstitüler uygulama
araştırmaları yapmaya devam etmişler ve ikisi arasındaki sınırlar kapalı
kalmıştır (Wissema, 2009; s.25).
Üniversite-Sanayi İşbirliği ve Girişimciliğin Yükselmesi: Kuruldukları
yıldan itibaren üniversitelerin temel görevi eğitim vermek olmuştur. Bu
durum sanayi devrimine kadar bu şekilde devam etmiş, üniversiteye
başlayan öğrenciler belli konularda eğitim almışlar ve bir iş sahibi olarak
mezun olmuşlardır. Ancak sanayi devrimi yıllarına gelindiğinde
üniversitelerin bu temel görevinde bir değişme olmuş ve üniversiteler artık
sadece eğitim veren değil, araştırma da yapan kurumlara dönüşmüşlerdir.
Teknolojinin baş döndürücü bir hızla ilerlediği 1980'li yıllar sonrasında ise
bu işlevlere bir yenisi daha eklenmiş ve üniversiteler hem eğitim veren hem
araştırma yapan hem de yaptıkları araştırmaların sonuçlarının uygulamaya
dökülmesi sürecine katılan kurumlara dönüşmüşledir. Bu durum ilk olarak
Amerikan üniversiteleri ile ilişkili olarak kurulan teknoloji temelli
şirketlerde kendini göstermiştir (The Entrepreneurial and Innovative
University Report, 2013; s.5).
Amerikan üniversitelerinden yeni bilişim teknolojisi şirketlerinin ortaya
çıkması ve bu şirketlerden bazılarının büyüyüp dünyanın en iyileri arasında
yer almaları üniversitelerin teknoloji temelli girişim kümelerinin beşiği
olabileceğini göstermiştir (Wissema, 2009; s.26).
Rekabetin Artması: Küreselleşmenin etkisi ile öğrenci ve öğretim üyelerinin
hareket serbestisi kazanması üniversiteler arasında rekabetin artmasına yol
açmıştır. İngilizce’nin uluslararası dil olarak yaygınlaşması tarafından da
desteklenen bu değişim sonucunda üniversiteler sadece bulundukları
bölgelerden ya da ülkeden değil başka ülkelerden de öğrenci ve öğretim
üyesi çekmeye başlamışlardır. Üniversitelerin kendilerinden başka
kurumların verdiği lisans ve lisansüstü derecelerini kabul etmeleri
Avrupa’da rekabeti daha da arttırmıştır (Crosier, Purser ve Schmidt, 2007; s.43).
Bu durum bilişim ve iletişim teknolojilerindeki gelişmelerle de körüklenmiş
ve örgün eğitimin yanı sıra yaygın eğitim de talep görmeye başlamış, sayıca
artan üniversiteler öğrenci çekebilmek için birbirleri ile adeta yarışa
girmişlerdir.
İletişim teknolojisindeki gelişmeler, yükseköğretiminin küreselleşmesinde
öğrencilerin yer değiştirmesine bağlı olmayan yeni hareketlilik biçimleri
yaratmaktadır. Bu bağlamda son yıllarda 'program hareketliliği' uygulaması
yaygınlaşmıştır. Bu uygulama çerçevesinde öğrenciler bir başka ülkenin
eğitim programlarına yurt dışına gitmeden ve genellikle sanal eğitim
tekniklerinden yararlanarak kendi ülkelerinde kayıt olabilmekte ve derece
alabilmektedirler. Bu tür bir başka uygulama ise gelişmiş ülke
üniversitelerinin başka ülkelerde açtıkları yerleşkelerde eğitim vermesi
şeklinde olmakta ve bu durum da bir tür kurumsal hareketlilik yaratmaktadır
(YÖK, 2007; s.15).
Bilgi Toplumunun Beklentileri: Yükseköğretimden bilgi toplumunun
gerektirdiği nitelik ve çeşitlilikte insan gücünü yetiştirmesi ve bilgiye dayalı
hale gelen ekonomilerin itici güçlerinden biri olması beklenmektedir.
Yükseköğretimin toplumlar, ekonomiler ve bireyler için öneminin daha da
artmasına paralel olarak yükseköğretim kurumlarından talepler ve
beklentiler de artmış ve çeşitlenmiştir. Üniversitelerden yüksek becerilerle
donanmış her düzeyde nitelikli insan gücü yetiştirmesi, daha fazla mezun
vermesi, bilgi yoğun faaliyetler gerçekleştirmesi, teknoloji üretmesi, yaşam
boyu öğrenme ihtiyaçlarını karşılaması ve topluma yönelik hizmetler
üretmesi beklenmektedir (Çetinsaya, 2014; s.27).
3. ÜÇÜNCÜ KUŞAK ÜNİVERSİTELERİN ÖZELLİKLERİ
Toplumda ve dolayısıyla da üniversitelerde gittikçe daha fazla hissedilmeye
başlayan sosyal, finansal ve işlevsel değişimler zamanla üniversitelerde bir
dönüşüme neden olmuş ve Üçüncü Kuşak Üniversiteler hayata geçmeye başlamıştır.
3.1 Yapısal Özellikler
Günümüzde ABD'de bulunan büyük üniversiteler başta olmak üzere
dünyanın önde gelen üniversitelerinin kazanmış olduğu ve modern
üniversitelerin sahip olması beklenen özellikler aşağıdaki başlıklar altında
toplanabilir:
Üniversiteler arası rekabetin oluşması: 1980'li yıllarda yükseköğretim bir
'demonopolizasyon' ve 'deregülasyon' sürecinden geçmiştir.
Demonopolizasyon yükseköğretim hizmetlerinde yasal tekel statüsünün
kaldırılmasını ifade etmektedir. Bu süreçte çeşitli gerekçelerle oluşturulan
devlet tekelleri kaldırılarak sektör piyasaya açılmıştır. Böylece söz konusu
yükseköğretim hizmetlerinde devlet dışında özel sektörün de faaliyette
bulunmasına imkân sağlanmıştır. Bu açıdan söz konusu süreci
"serbestleştirme" (liberalizasyon) olarak da adlandırmak mümkündür
(Aktan, 2007; s.4).
Çeşitli nedenlerle yükseköğretim hizmetlerinin piyasa tarafından da
sunumunun mümkün olabileceğinin ileri sürülmesi ve bu görüşün
benimsenerek kabul görmesi sonucunda bu alanda reform olarak
nitelendirilebilecek yeni eğilimler ortaya çıkmıştır. Hizmet ağırlıklı devlet
sunumunun ve daha çok vergiye dayalı finansmanın yerini piyasa ağırlıklı
bir hizmet arzı ve finansman almıştır. Bu süreci "marketizasyon" ya da
piyasalaştırma olarak tanımlamak mümkündür (Aktan, 2007; s.4; Kaneko,
2004; s.6).
Deregülasyon devletin çeşitli gerekçelerle ekonomiye yönelik
düzenlemelerinin azaltılmasını veya kaldırılmasını içerir. Deregülasyon
süreci içerisinde mevcut sektördeki rekabete yönelik sınırlamalar ve
düzenlemeler kaldırılır. Temel amaç rekabetin canlandırılması ve
verimliliğin arttırılmasıdır. 1980'li yıllarda yükseköğretimde regülasyon
uygulamaları yaygınlık kazanmıştır (Aktan, 2007; s. 6).
1980'li yıllardan sonra Türkiye'de de üniversitelerin sayısında bir patlama
yaşanmıştır. 1982’de 27 olan üniversite sayısı 2013 sonunda 175’e
ulaşmıştır. 1982 ile 2005 arasındaki dönemde toplam 50 yeni devlet ve
vakıf üniversitesi açılmıştır. 2006 ile 2013 yılları arasında ise toplam 81
yeni devlet ve vakıf üniversitesi açılmıştır (Çetinsaya, 2014; s.13). 2016
yılı itibarıyla Türkiye’deki üniversite sayısı 193 olmuştur. (YÖK, 2016)
Disiplinler arası ve disiplinler üstü araştırmaların artması: Bu durum
olaylara değişik disiplinlerin bakış açıları ile bakmayı gerekirmiş ve enstitü
yapısının yükselmesini sağlamıştır. Disiplinler arası araştırmanın öne
çıkmasında en önemli nedenlerden biri, karşı karşıya kalınan sorunların
karmaşıklığı ve mevcut disiplinlerin bu sorunlara tek başlarına çözüm
getirememesidir. Disiplinler problemlere kendi bakış açılarından, kendi
yöntem bilimlerini ve kendi terminolojilerini kullanarak yorum getirirler.
Oysa özellikle karmaşık problemlerde ekonomik problem, fiziki problem,
kimyasal problem diye bir şey yoktur, ekonomik yönü, fiziki yönü,
kimyasal yönü olan problemler vardır ve bilimin bu sorunlara disiplinler
arası bir yaklaşım sunabilecek şekilde örgütlenmesi, sorunların bir
düzlemde bir bütünlük içinde ele alınması gerekir. (Ulusoy, 2007; s.389)
Tasarım fakültelerinin yer almaya başlaması: Öğrenim çok boyutlu bir
süreç ve çok boyutlu bir eylemdir. İki ana boyutunu bilim ve sanat
oluşturur. Bilim görünen dünyanın sırlarını çözmeye çalışırken sanat da
görünmeyen dünyanın sırlarını çözmeye çalışır. Bilim ve sanat görünen ve
görünmeyen dünya gibi, bir bütünün iki yarısıdır. Sanatsız bilim, bilimsiz
sanat olmaz. Çünkü sanatsız bilim yüzeysel, bilimsiz sanat da yoksul olur
(Gürdoğan, 2000). Bilimin sanatla birleşmesinin en güzel örneği tasarım
fakültelerinde görmek mümkündür. Tasarım fakültelerinin doğmasına ve
yükselmesine yol açan bir diğer unsur disiplinler arası çalışmaların önem
kazanmasıdır. Tasarım okulları yeni girişimciler için kaynak açısından altın
madenleri olarak nitelendirilmektedirler. Yaratıcılık, tasarım ve ergonomi
sağlam bir mühendislik bilgisi ile birleşince güçlü tasarımlar ortaya
çıkarılabilmekte ya da mevcut nesnelerin farklı bir bakış açısıyla yeniden
yorumlanması sağlanabilmektedir (Wissema, 2009; s. 51).
3.2 Sosyal Özellikler
Küreselleşme İle Gelen İletişim Kolaylığı ve Hareket Serbestisi:
İngilizce’nin küresel dil olarak yaygınlaşması ve kabul görmesi İngilizce
eğitim yapan yükseköğretim kurumlarının artmasına, buna bağlı olarak da
İngilizce müfredatın ve eğitimin yaygınlaşmasına yol açmıştır. Aynı
zamanda sınır ötesi eğitim yapan yükseköğretim kurumlarına olan talepte de
bir artma gözlenmektedir (Aktan, 2007; s.2).
Yurt dışında eğitim görme fırsatlarının iyileştirilmesi üniversitelere en iyi
öğrenciler için etkin bir şekilde rekabet etme şansı vermiştir.
Akademisyenler de küresel akademik pazarda en iyi kariyer fırsatlarının
peşinden koşarak daha gezgin hale gelmişler, bunun sonucu olarak önde
gelen üniversiteler kadroları için küresel akademik pazara yönelmişlerdir.
İletişim olanaklarının artması ve ulusal/uluslararası yolculukların daha rahat
ve ucuz yapılabilmesi, şirketlerin araştırma faaliyetlerini farklı ülkelerdeki
veya şehirlerdeki üniversitelere yönlendirmelerine, küresel pazara
yönelmelerine neden olmuştur. Üniversiteler en iyi öğrenciler, en iyi
akademisyenler, en iyi araştırma sözleşmeleri için rekabet etmeye
başlamışlardır (Eğrican, 2011).
Kültürel Etkileşim: Bu durum modern üniversiteleri çok kültürlü
üniversiteler haline getirmiştir. Bu üniversitelerde tüm personel ve
öğrenciler farklılıklar içinde çalışmayı öğrenmekte ve bu durumun getirdiği
avantajla yaratıcılıklarını sonuna kadar kullanma fırsatı bulmaktadırlar.
Böyle bir ortamda iletişimin gerçekleşebilmesi için ortak dil olarak İngilizce
kullanılmaktadır. İngilizce uluslararası şirketlerin, iş dünyasının ve
diplomasinin dili olduğu gibi üniversitenin de dili olmuştur (Wissema,
2009; s.41).
Avrupa Yüksek Öğretim Alanının Oluşturulması: Bu durum anlaşmaya imza
atan ülkeler arasında yükseköğretimin önemli ölçüde standardizasyona
kavuşturulmasını gerekli kılmıştır. Bu süreçte önemli bir adım olan Bologna
süreci ile öğrenci ve akademik personelin uluslararası alanda üniversiteler
arasında gidiş gelişi kolaylaşmıştır. Bu yeni yapı Avrupa yükseköğretim
sisteminin çekiciliğini ve rekabetçiliğini arttırmayı, öğrencilerin rahatça
ülke değiştirebilmelerini ve farklı ülkelerde iş sahibi olmalarını
kolaylaştırabilmektedir (Lambert ve Butler, 2006; s.33).
3.3 İşlevsel Özellikler
Bilginin Kullanımına Verilen Önem, Bilgiden Yararlanılması:
Üniversitelerde yapılan araştırmalar sonucu ulaşılan teorik bilginin
üniversite dışı camia tarafından kullanılması üniversite-sanayi işbirliğine
adım atılmasını sağlamıştır. Üniversite ve endüstriyi değişime zorlayan ve
birbirine yakınlaştıran birkaç neden vardır. Bunlardan biri araştırma
maliyetlerinin sürekli artması, araştırmacıların ve öğretim üyelerinin bu
maliyetleri üniversitelerden (vakıf üniversitesi) veya hükümetten (devlet
üniversitesi) sağlamakta zorluk çekmeleri ve başka finansman seçenekleri
aramalarıdır. Bunun sonucu olarak dünyanın lider üniversiteleri teknoloji
odaklı şirketlerle işbirliği aramış ve modeller geliştirmişlerdir. Diğer bir
neden, şirketlerin gelecekteki rekabet güçleri için yaşamsal önem taşıdığına
inandıkları ana araştırma projelerini tamamen kendilerinin yürütmeleri
yerine, yüksek standartlara sahip üniversitelerle birlikte çalışma arayışına
girmeleridir. (Eğrican, 2011)
Ortak Çalışmalar: Akademik ve endüstriyel araştırmaların ayrı dünyaları
giderek bütünleşmektedir. Bu durum bu yakınlaşmanın sadece akademik ve
endüstriyel çevre ile sınırlı kalmamasına ve pek çok ortağın işbirliğini
gerektiren daha kapsamlı bir yapının ortaya çıkmasına neden olmaktadır.
Oluşan bu yapı Wissema tarafından "Bilgi Tekerleği" olarak adlandırılmıştır
(Wissema, 2009; s.44). Bu terim üniversitelerin içinde ya da etrafında ve
bazen de üniversite binaları içinde yerleşmiş olup bu üniversiteyle, onun
akademisyenleri ve araştırma ekipleriyle ve birbirleri ile işbirliği yapan
kuruluşlar grubunu kastetmek üzere kullanılmaktadır. Aşağıdaki şekilde
bilgi tekerleği şeması görülmektedir.
Şekil 1: Bilgi Tekerleği Şeması
Kaynak: Wissema, J.G. (2009). Üçüncü Kuşak Üniversiteler: İstanbul, Özyeğin Üniversitesi Yayınları. s.44.
Bu yapı üniversitenin araştırma ve eğitim birimlerine ek olarak şirketlerin
Ar-Ge bölümlerini ve bağımsız Ar-Ge kuruluşlarını, tekno-öncüler için
çeşitli olanakları, yatırımcılar, muhasebeciler, hukukçular, iş yönetimi
danışmanları ve fikri mülkiyet uzmanları gibi kişileri barındıran profesyonel
servisleri kapsamaktadır. Yapıda ne kadar çok unsur bulunursa ve bunlar
kendi aralarında ne kadar çok etkileşimde bulunursa o kadar büyük bir sinerji
yaratılacak ve yapı o kadar güçlü olacaktır. Dünya çapında performansa ancak böyle bir etkileşim ve sinerji ile ulaşılabilir (Wissema, 2009; s.43). Modern üniversiteler etraflarında gelişen bilgi kuruluşlarının merkezi konumunda rol almalıdırlar.
3.4 Finansal Özellikler
Ortaçağda üniversitelerin finansmanı kilise tarafından yapılmaktaydı.
Üniversiteler daha sonra krallıklardan, sahip oldukları mülklerden gelir elde
etmeye başladılar. Ortaçağ üniversitelerinden bazılarında ağırlıklı olarak
zenginler ve asiller ders görüyordu ve bu üniversiteler öğrencilerin
verdikleri paralarla ayakta duruyorlardı. Humboldt Üniversitesinin hayata
geçirilmesiyle yükseköğretimin finansmanı devlet tarafından sağlanmaya
başladı. Finansmanın devlet tarafından karşılanması devlete üniversite
üzerinde büyük bir kontrol gücü vermiş ve üniversitelerin özerkliklerini
tehlikeye sokmuştur (Aktan, 2007; Wissema, 2009; s.160)).
Yeni Kaynak Arayışları: Öte yandan 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren
yüksek öğretimde büyük bir talep artışı yaşanmaya başlanmış, bu durum
kamu harcamalarında önemli bir artışa yol açmıştır. Yükseköğretime
yönelik kamu harcamalarındaki bu büyük artışın ilk önemli sonucu kamu
otoritelerinin üniversite sistemine müdahalesinin ve denetiminin artması
olmuştur. Bu durum yönetim süreçlerinin de bu çerçevede şekillenmesine
yol açmıştır. İkinci sonucu böylesi hızla büyüyen yükseköğretim sistemleri
için sarf edilen kamu harcamalarındaki büyük artışın finansman sorununa
yol açması olmuştur. Arz/talep açığını karşılayabilmek ve büyümeyi
sürdürebilmek için özel finansman arayışı başlamış, devlet kurumlarında
özelleşme eğilimi oluşmuştur. Bunun sonucu olarak kar amacı güden veya
gütmeyen özel yükseköğretim kurumlarına izin verilmeye başlanmış ve
vakıf/özel yükseköğretim kurumlarının sistem içerisindeki rolü artmaya
başlamıştır. Son yıllarda dünya genelinde yükseköğretim kurumlarının
sayısı hızla artarken devlet üniversiteleri de daha az kamu kaynağı
kullanmaya, kamu dışı kaynak bulmaya ve kendi öz kaynaklarını
geliştirmeye başlamışlardır (Altbach, Reisberg ve Rumbey, 2009; s.10).
Üniversiteler bu süreçte en çok parasal kaynak ihtiyacı duymuşlardır. Bu
nedenle kaynak arayışına girmişler ve kaynaklarını çeşitlendirmek için
çeşitli yöntemler geliştirmeye başlamışlardır. Üniversite sanayi işbirliğine
gitmek, öğrencilerden eğitime katkı talebinde bulunmak, mezunlardan ve iş
adamlarından bağış toplamak, araştırmalar için şirketlerden sponsorluk talep
etmek, kuluçka merkezlerinde yeni şirketlerin hayata geçirilmesi sürecine
katkıda bulunmak ve daha sonra bundan kazanç elde etmek bu yöntemler
arasında sayılabilir. Bu yöntemler arasında en çok ses getireni ve
yaygınlaşanı sadece finansal zorluklar sonucu olarak değil, 21. yüzyılın
dünyamıza getirdiği tüm değişiklerin sonucu olarak ortaya çıkan girişimci
üniversite modeline dönüşmek olmuştur. (Aktan, 2007; s.14, 29; Timur, 2000)
4. SONUÇ
Üzerinde yaşadığımız dünya, içinde bulunduğumuz toplum sürekli olarak
değişim yaşamakta ve eğitim kurumları da, toplumun tüm kurumları gibi,
bu değişimlerden etkilenmektedir. Bu durumun bir sonucu olarak tüm
eğitim kurumlarında olduğu gibi üniversitelerde de toplumun farklılaşan
beklentilerine cevap verebilecek bir takım değişimler yaşanmakta, yenilikler
hayata geçirilmektedir. Günümüzün talep ve beklentilerine göre şekillenmiş
olan üniversiteler “Üçüncü Kuşak Üniversiteler” olarak adlandırılmıştır.
Gelişen teknoloji ve değişen ihtiyaçlar paralelinde şekillenen bu yeni
üniversite modelinin en belirleyici özellikleri uluslararasılaşma,
disiplinlerarasılaşma ve kurumlararasılaşma olarak gerçekleşmiştir.
İletişim ve ulaşım kolaylığı sağlayan teknolojik yenilikler sayesinde ülkeler
arasındaki sınırlar kalkmış, bu durum öğretim üyelerine ve öğrencilere
hareket serbestisi kazandırmıştır. Bu sayede artan bilimsel hareketlilik
araştırmalara kültürler arası ve disiplinler arası bakış açısı kazandırmış ve
canlılık getirmiştir. Bilgi sadece üniversiteler arasında değil, diğer kurumlar
arasında da paylaşılmaya başlanmış, yükseköğretim kurumları ile sanayi
arasında işbirliği doğmuştur. Üniversitelerde üretilen bilginin sanayi
kurumlarında pratiğe dökülmeye başlanmasıyla, üniversiteler bilginin
sadece üretilmesinde değil uygulamaya konulmasında da söz sahibi olmaya
başlamışlar ve üniversite-sanayi işbirliği doğmuştur.
Üniversite-sanayi arasındaki destek ve işbirliği üniversitelere üçüncü kuşak
üniversite olmanın en belirgin özelliği sayılabilecek olan girişimci
üniversite olma özelliğini kazandırmıştır. Bu bağlamda girişimci ve
yenilikçi üniversite olmak tüm üniversitelerin önem verdiği bir özellik
haline gelmiştir. Üniversiteler bu süreçte başarıyla ilerleyebilmek için
sadece girişimciliği teşvik etmekle kalmayıp, öğrencilerine girişimcilik
becerileri ve kafa yapısı kazandırmak ve onları geleceğin iş arayan değil, iş
yaratan bireyleri haline getirmek amacıyla gerekli adımları atmaya
başlamışlardır.
Uygarlığın beşiği olarak nitelendirilebilecek olan üniversiteler dün olduğu
gibi bugün de gelecek nesillerin şekillendiği, yeniliklerin ve değişimin
doğup yeşerdiği kurumlardır. Bu durum yarın da bu şekilde devam edecek,
üniversiteler gelecek yıllarda da bilimsel ve kültürel yenilikler paralelinde
gelişip değişecekler ve toplumlara yön vermeye devam edeceklerdir.
Geleceğin üniversitelerinin nasıl olacağı konusunda eğitimciler ve
futuristler çoktan fikir yürütmeye ve tahminlerde bulunmaya başlamışlardır.
Ancak tahminler ve öngörüler ne kadar cesur ve farklı olursa olsun,
değişmeyecek tek şey üniversitelerin bilimin ve yeniğin yuvası olduğu ve
geleceği şekillendirecek yeni buluşların ortaya çıkmasında, bunları
gerçekleştirecek gençlerin yetiştirilmesinde dün olduğu gibi yarın da inkar
edilemez bir role sahip olacaklarıdır.
KAYNAKLAR
Akın, H. Bahadır "21.Yüzyılın Eşiğinde Küreselleşme ve Küresel İşletmeler" Finans Dünyası Dergisi, Ocak 1998.
Aktan, C.C. (2007). Yüksek Öğretimde Değişim: Global Trendler ve Yeni Paradigmalar, s.14 07.09.2014’de http://www.canaktan.org/egitim/global-
trendle/aktan-trendler.pdf adresinden indirildi.
Altbach,P. G., Reisberg, L.,& Rumbley, L. (2009) Trends in Global Higher Education: Tracking An Academic Revolution. Paris: UNESCO
Aydeniz, H. (2014). Bilginin Reorganizasyonu ve Üniversite: Yeni Bir Arayış Üzerine Bir Çerçeve, İnsan ve Toplum Dergisi 4(8) s.30
http://insanvetoplum.org/index.php/IVT/article/viewFile/233/207 17.07.2015
Brint, S. (2005). Creating the Future: ‘New Directions’ in American Research Universities. Minerva, 43 (1) : s.23-50 04.04.2014’de http://www.higher-
ed2000.ucr.edu/Publications/Brint%20(2005).pdf adresinden indirildi.
Çetinsaya, G. (2014). Büyüme, Kalite, Uluslararasılaşma: Türkiye Yükseköğretimi İçin Bir Yol Haritası, Yükseköğretim Kurulu Yayın No: 2014/2, Eskişehir: Anadolu
Üniversitesi Basımevi
Crosier, D., Purser, L. & Schmidt, H. (2007) Trends V-Universities Shaping the European Higher Education Area, Brüksel: European University Association,
15.11.2014’de
http://static.uni-graz.at/fileadmin/lehr-studienservices/Der_Bologna-Prozess/eua_trends_v_for_web.pdf adresinden indirildi.
Doğramacı, N. (2007). Türkiye'de ve Dünya'da Yüksek Öğretim Yönetimi, Ankara, Meteksan AŞ. s.3
Eğrican, N. A. (2011) Bilginin Kullanılması, 3. Kuşak Üniversiteler, İstanbul: Tesisat Dergisi, sayı 184,
Ekin, N.(1996). Küreselleşme ve Gümrük Birliği: Rekabet Gücüne Sosyal Boyutlu Bir Yaklaşım. İstanbul: İTO Yayın No: 1996-32. s.81 07.04.2014’de
http://www.ito.org.tr/itoyayin/0009906.pdf adresinden indirildi.
Gümüş, T. (2010). Ortaçağ'dan Erken Modern Döneme Batı Avrupa'da Eğitim Tarihi: Yeni Yaklaşımlar. Mersin Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, Cilt 6, Sayı
1, Haziran 2010, ss. 025-040 10.03.2014'de
http://dergipark.ulakbim.gov.tr/mersinefd/article/viewFile/1002000037/1002000033
adresinden indirildi.
Günay, D. & Günay, A. (2011) 1933'ten Günümüze Türk Yüksek Öğretiminde Niceliksel Değişmeler. Yüksek Öğretim ve Bilim Dergisi, Cilt 1,
Sayı 1, s.1-22; DOI: 10.5961/jhes.2011.001; 10.01.2015'de
http://higheredu-sci.beun.edu.tr/text.php3?id=1517
Gürdoğan, N. (2000) Nazif Gürdoğan'la Görünmeyen Üniversite Üzerine , Ay Vakti, Düşünce-Kültür ve Edebiyat Dergisi, 3. Sayı, Aralık 2000 27.03.2016 tarihinde
http://www.ayvakti.net/ayvakti-gezi/item/nazif-gurdoganla-gorunmeyen-universite-uzerine adresinden indirildi.
Kaneko, M. (2004). Modern University and the Market Forces. 15.09.2014'de
http://ump.p.u-tokyo.ac.jp/crump/resource/crump_wp_no1.pdf adresinden indirildi.
Kasap, B. (2014). Batı'da ilk Üniversiteler. Hece Dergisi Batı Medeniyeti Özel
Sayısı 28 (210-211-212), Ankara, Hece Yayınları.
Kyrö, P. ve Mattila, J. (2012). Towards Future University by Integrating
Entrepreneurial and the 3rd Generation University Concepts. 12.11.2014'de
http://pyk2.aalto.fi/ncsb2012/Kyro.pdf adresinden indirildi.
Lambert, R ve Butler, N. (2006). The Future of European Universities: Renaissance
or Decay? Center for European Reform, London, s.55-56 12.05.2014'de
https://globalhighered.files.wordpress.com/2009/09/p_67x_universities_decay_3.pdf adresinden indirildi.
Okur,H.(2014) TACHE 2014
http://www.medeniyet.edu.tr/Guncel_Haberler_universitemiz_bir_ilke_daha_imza_atiyor_.html 22.05.2015
Parlar, H. (2012) Bilgi Toplumu, Değişim ve Yeni Eğitim Paradigması. Yalova
Sosyal Bilimler Dergisi, Sayı 4, Nisan 2012-Eylül 2012, s. 207 (193-209)
Rukancı, F. & Anameriç, H. (2004) Ortaçağda İlk Üniversiteler: Studium Generale. Felsefe Dünyası, 2004/1 sayı, 39, s.171 25.09.2014'de
http://felsefe.kku.edu.tr/belgeler/edergiler/felsefe_dunyasi/ adresinden indirildi.
Skribans,V., Lektauers, A. & Merkuryev, Y. (2013). Third Generation University
Strategic Planning Model Development, Riga Technical University, 04.03.2015'de
https://mpra.ub.uni-muenchen.de/49168/1/MPRA_paper_49168.pdf ) adresinden indirildi.
The Entrepreneurial and Innovative University Report, 2013, Office of Innovation & Entrepreneurship Economic Development Administration, US Deparment Of Commerce, s.9, 14.07.2014’de
http://www.eda.gov/pdf/The_Innovative_and_Entrepreneurial_University_Report.pdf adresinden indirildi.
Tierney, T.J. (2006) How is American Higher Education Measuring Up? American Higher Education: How Does It Measure Up For the 21th Century? The National Center for Public Policy and Higher Education, National Center report, San Hose, Ca. Mayıs, s.4
Timur, T. (2000). Toplumsal Değişme ve Üniversiteler. Ankara: İmge Kitabevi. s 50
Tonta, Y. (1999). Bilgi toplumu ve bilgi teknolojisi. Türk Kütüphaneciliği, 13 (4), 363-375
Ulusoy, G. (2007). Disiplinlerarası Araştırma ve Eğitim, Değişim Çağında
Yükseköğretim, Global Trendler, Paradigmal Yönelimler, Ed. Aktan, C. C.. İzmir:
Yaşar Üniversitesi. s. 389-398
YÖK, (2007). Türkiye'nin Yükseköğretim Stratejisi. Ankara: Yüksek Öğrenim
Kurulu Yayınları 04. 10.2014'de
http://www.yok.gov.tr/documents/10279/30217/yok_strateji_kitabi/27077070-cb13-4870-aba1-6742db37696b
YÖK, 2016; 2015-2016 Öğretim Yılı Yükseköğretim İstatistikleri; 05.06.2016’da
https://istatistik.yok.gov.tr/ adresinden indirildi.
Wissema, J.G. (2009). Üçüncü Kuşak Üniversitelere Doğru. İstanbul: Özyeğin
Üniversitesi Yayınları s.18-21, 43-45, 69, 74, 121, 145
***