AB ye Sığar mı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
AB ye Sığar mı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

15 Aralık 2020 Salı

Türkiye AB’ye Sığar mı?

Türkiye AB’ye Sığar mı? 



Prof. Dr. Mehmet Can
Yarınlar İçin Düşünce 
mcan@ius.edu.ba 


Ankara Anlaşmasının imza töreni Türkiye, 1959 yılında oluşum halindeki Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET) ile yakın iş birliği içinde olmak isteyen ilk ülkelerden biridir. Bu ortaklık, 12 Eylül 1963 yılında, Ankara Anlaşması çerçevesinde gerçekleşti. 

Ankara Anlaşmasının temel amacı Türkiye ve AET ülkelerindeki yaşam standartlarının hızlandırılmış ekonomik gelişme, ticaretin düzenli genişlemesi Türkiye ekonomisi ile topluluk ekonomisi arasındaki farklılıkların giderilmesi sayesinde iyileştirilmesini sürekli kılmak, “Gümrük Birliği’nin” oluşturularak Türkiye’nin AET ülkeleri ile kısıtlama olmadan mal ve tarımsal ürün ticareti yapabilmesine imkan vermekti. 


AB -Türkiye İlişkilerinde Anahtar Kilometre Taşları 1987 Türkiye 14 Nisan’da tam üyelik başvurusunu sundu. 
1999 Türkiye ve AB arasında “Gümrük Birliği”, üç yıllık müzakereden sonra, 1 Ocak’ta yürürlüğe girdi. Avrupa Konseyi, Komisyonun Türkiye hakkındaki ikinci Düzenli Raporundaki tavsiyelerine uyarak Aralık ayındaki Helsinki Zirvesinde Türkiye’ye AB üyeliği için aday ülke statüsünü verdi. 

2000 Avrupa Konseyi 8 Mart tarihinde Türkiye’nin AB katılım süreci için bir yol haritası sağlayan 
“AB - Türkiye Katılım Ortaklığı”nı kabul etti. 19 Mart’ta Türk Hükümeti, Katılım Ortaklığını yansıtan, Müktesebatın Üstlenilmesi için Ulusal Programı (NPAA) kabul etti. 2001 Eylül ayındaki Kopenhag Zirvesinde, Avrupa Konseyi, şimdilerde “Katılım Öncesi Malî Yardım Aracı” olarak geçen mekanizma vasıtasıyla malî desteği kayda değer şekilde arttırmaya karar verdi. 

2004 Avrupa Konseyi 17 Aralık’ta Türkiye ile üyelik görüşmelerini başlatmaya karar verdi. 

2005 Türkiye’nin AB’ye katılım müzakereleri 3 Ekim’de, müktesebatla uyumun analitik incelemesi olan “Tarama Süreci”yle 35 başlık altında başladı. Aralık’ta, Konsey Türkiye için yeni katılım ortaklığı belgesini kabul etti. 
2006 Kasım’da, Avrupa Komisyonu Türkiye ile katılım müzakereleri hakkında Konsey’e ilerleme raporunu sundu. 
Gelinen Nokta Nedir? 
Tarama toplantılarının, Ekim 2006’da sona ermesinin ardından Komisyon, her bir fasılla ilgili tarama raporunu hazırladı. 
Müzakere edilecek ilk fasıl olan 25. numaralı Bilim ve Araştırma Faslı açıldı ve 12 Haziran 2006 tarihinde geçici olarak kapandı. 
KKTC: Anan planına EVET. 
Kasım 2006’da, Avrupa Birliği malların serbest dolaşımı ile ilgili kısıtlamalar konusunda taşıdığı endişeleri dile getirdi. Avrupa Birliği Konseyi 14–15 Aralık 2006 tarihinde Türkiye’nin Kıbrıs Cumhuriyeti’ne yönelik kısıtlamaları bağlamında sekiz başlıkta müzakereleri askıya alma kararını aldı: 

 1. Fasıl Malların serbest dolaşımı 
 3. Fasıl İş Kurma Hakkı ve Hizmet Sunumu Serbestisi 
 9. Fasıl Mali hizmetler 
 11. Fasıl Tarım ve kırsal kalkınma 
 13. Fasıl Balıkçılık 
 14. Fasıl Ulaştırma politikası 
 29. Fasıl Gümrük Birliği 
 30. Fasıl Dış İlişkiler 

Bunun yanı sıra Türkiye’nin AB-Türkiye Ortaklık Anlaşması Ek Protokolü kapsamındaki yükümlülüklerini yerine getirmemesi halinde hiçbir faslın geçici olarak kapatılmayacağı kararı da alındı. 

Ancak bu, müzakere sürecinin tıkandığı anlamına gelmiyor. Ocak 2007’den itibaren müzakereler askıya alınmamış, fasıllar bağlamında yeniden rayına oturmuştur. 

Girişimcilik ve Sanayi Politikası başlıklı 20. Fasıl Mart 2007 sonunda müzakerelere açılmıştır. 
Türkiye'nin Avrupa Birliği ile üyelik görüşmelerine son olarak İstatistik başlıklı 18. Faslın ve Mali Kontrol başlıklı 32. Faslın müzakereye açılmasıyla devam edilmektedir. 
AB, Türkiye’nin Üyeliği konusunda Bölünüyor 
AB, iki büyük Avrupa ülkesi Almanya ve Fransa’da son iki yılda seçilmiş iki yeni liderle, zaman zaman çatışmaya ve rekabete yol açabilecek yeni bir yola girdi. 

Bu serüven Avrupa’yı ve geleceğini özellikle ilgilendirirken, Türkiye’yi de derinden etkileyebilecek bir kavşak noktasına getirecek. Çünkü her iki lider de bir şekilde “Türkiye’nin AB’de yeri yok” dediler. 

Nicolas Sarkozy 

Sarkozy, Angela Merkel’in açık etmekten çekindiği hedefi gerçekleştirecek lider olmaya oldukça hevesli ve kendinden emin. Türkiye ile üyelik müzakerelerinin başlamasına destek veren eski Almanya Şansölyesi Gerhard Schröder’in aksine Merkel, Türkiye’ye tam üyelik değil imtiyazlı ortaklık verilmesinden yana. 

Angela Merkel 

Türkiye’nin AB üyeliğine karşı çıkan Merkel’in Hristiyan Demokrat Birlik’i (CDU) ile Dışişleri Bakanı Frank-Walter Steinmeier’in Sosyal Demokrat Partililer’i (SPD) arasında kurulan koalisyon, Türkiye’nin AB’ye üyeliği konusunda farklı yaklaşım lara sahip. “Pacta sunt servanda (Ahde vefa) Avrupa zemininde geçerli olan ilkedir” diyor Steinmeier, Fransız devletinin sayısız onayını taşıyan onlarca belgeye rağmen, bu ülkenin Avrupa İşleri Bakanı Jeanne Pierre Jouyet Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeliğine ehil olmadığını söylüyor. Le Figaro'ya konuşan Jouyet, hükümeti nin Avrupa'nın sınırlarının belirlenmesini tartışmak üzere yıl sonundan önce bir akil adamlar heyeti toplanmasını isteyeceğini söylüyor. 
Sarkozy ve Merkel ilk Avrupalı lider değiller. Onlardan önce Avusturya Başbakanı Wolfgang Schüssel, Türkiye'nin üyeliğine karşıydı. Türkiye'nin tartışıldığı ve Schüssel'in de ciddi muhalefet ettiği bir noktada kendisine açıkça şu söylenmiş: Elinde bu süreci durdurmak için her imkan var. Açıkça çık ve Türkiye'yi durdur. Bugün Türkiye'nin AB süreci devam ettiğine göre, gözlerimizi doğal olarak Türkiye'nin üyeliğini destekleyenlere çeviriyoruz. 

İngiltere Dışişleri Bakanı David Miliband Türk mukabili Ali Babacan ile son Türkiye ziyaretinde, Türkiye’de 61. hükümetin kurulmasından sonra başkent Ankara'yı ziyaret eden ilk yabancı konuk olan İngiltere Dışişleri Bakanı David Miliband, "Türkiye'nin Avrupa'nın geleceği için hayati önem taşıdığını" belirtti. Türkiye AB için bir sınavdır diyen Miliband, Daily Telegraph gazetesine yazdığı makalede, "Avrupa ile Asya arasındaki mesafeyi kapatmak, ortak insani değerlerin dini 
farkları gölgede bıraktığını göstermek için Türkiye'den daha önemli bir ülke yok" dedi. David Miliband, Türkiye'nin AB üyesi olarak üzerine düşen rolü oynaması, ortak projelerde yer alması ve ortak değerleri desteklemesi halinde, Türkiye, İngiltere ve Avrupa için kazancın çok büyük olacağını vurguladı. 

İtalya Dışişleri Bakanı Massimo D’Alema, Türkiye’nin AB’ye girmesinin, "dinler savaşı" çağrısı yapanlara karşı "en iyi cevap" olacağını belirtiyor. 

Massimo D’Alema 

Massimo D’Alema, Bari’de Eylül 2007 içinde, Balkanları konu alan bir seminerde yaptığı konuşmada, "Uygarlıklar çatışması tarihinde trajik bir günü hatırladığımız bugün, dinler savaşı çağrısı yapanlara verilecek en iyi cevabın, Türkiye gibi Müslüman ve demokratik büyük bir ülkenin AB bünyesinde olması olduğunu düşünüyorum" dedi. 

D’Alema, Türkiye’nin AB’ye girmesinin, "insan haklarına bağlılık, ortak kalkınma projesi ve demokratik değerlerin ortak kabulü çerçevesinde farklı dinler ve uygarlıkları paylaşma imkanını" yansıtacağını kaydetti. 
ABD, İsrail ve Yahudi Kuruluşları Türkiye’nin AB Üyeliğini Destekliyor Bir yandan AB’nin, ABD’nin Avrupa üzerinde etkisini dengelemek için kurulduğu söylenir ken,  ABD’nin, bölgedeki stratejik ortağı Türkiye’nin AB’ye alınması için, AB siyasi liderlerini öfkelendirecek şekilde ve siyasi incelikten yoksun baskı uygulaması çoğu kişiye çelişkili gelmiştir. 

ABD resmi politikasından başka, bu politikaların oluşturulmasında önemli ağırlığa sahip Amerikan Yahudi düşünce kuruluşları da Türkiye’nin AB’ye alınması için fikir üretir ve lobi yaparlar. 

Morton Abramowitz 

Turgut Özal döneminde Amerika'nın Ankara büyükelçisi olan Morton Abramowitz, 5 Eylül 2007’de Amerika'nın Sesi Türkçe bölümüne Türkiye'nin Amerika, İsrail ve Avrupa Birliği'yle ilişkilerini değerlendirdi. Büyük Ortadoğu Projesini şekillendiren ve Amerika’nın yirmi birinci yüzyılda da dünyanın tek süper gücü kalmasının koşulları belirleyen dokümanı hazırlayan American Century Foundation adlı Yahudi düşünce kuruluşu uzmanlarından emekli Büyükelçi Abramowitz, bundan sonraki siyasi dönemin iyi değerlendirilmesi durumunda, Türkiye'nin Avrupa Birliği yolunda önemli mesafe alacağını söyledi. 

Ezher Weizmann 

1999 yılı içinde Türkiye ile AB arasında Gümrük Birliği’nin yürürlüğe girmesinden hemen sonra İsrail cumhurbaşkanı Ezher Weizmann kendisiyle yapılan söyleşide bir Türk gazeteciye, Türkiye’nin AB Gümrük Birliği’ne girmesi için neden lobi yaptıklarını şöyle açıklıyordu: 
_ Bu bizim ilk çabamız değildir. Türkiye Cumhuriyet’inin, ilk yıllarından itibaren bir Avrupalı devlet olması için daima çaba göstermişizdir. Bir Müslüman ülkenin Avrupalı olabileceğini İslam dünyasına göstermek çok önemlidir. 

Jeokültürel Alanlar Açısından Bakılınca 

Bir toplumun kültürel değerlerini ve medeniyet kimliğini paylaşan insanlardan oluşan nesneye, o toplumun jeokültürel alanı denir. Bu alanın fiziksel sınırları olmaz.1 

Türkiye'nin Sınırları ve Büyüklüğü 

Jeokültürel yaklaşıma göre Türkiye jeokültürel alanı üç kanattan oluşur: Birinci kanat, Osmanlı İmparatorluğu’nun en geniş sınırlara sahip olduğu zamanki coğrafyada bu gün yaşayan insanlardır. İkinci kanat, birinciye dahil olmayan, fakat Türkçe’nin çeşitli lehçelerini konuşan Müslüman toplumlar, üçüncü kanat ise, ilk iki kanat dışında kalan bütün Müslümanlardır. 

Şunları birer stratejik kayıt olarak ortaya koymak şarttır:2 

• Türkiye'nin jeokültürel gücü jeoekonomik gücünden daha büyüktür. 
• Türkiye'nin jeoekonomik gücü jeopolitik gücünden daha büyüktür. 
• Türkiye'nin jeopolitik gücü coğrafi/idari/siyasi Türkiye'nin gücünden daha büyüktür. 
• Gerçek Türkiye, öz coğrafyası değil, jeokültürel havzasıdır. 
• Gerçek Türkiye, öz coğrafyası kadar küçük değildir; aksine, jeokültürel havzası kadar büyüktür. 
• Gerçek Türkiye'nin sınırları fiziksel olmayan jeokültürel sınırlarıdır. 

Türkiye'nin sınırları ve büyüklüğü ancak ve ancak jeokültürel değerine bakarak anlaşılabilir. AB ile ilişkiler için strateji oluştururken varolan tüm değerler hesaba katılacaksa, burada en büyük açılımı sağlayan jeokültürel değerlerin dikkate alınması gerekir. 

Türkiye'nin jeokültürel alanı 

Osmanlı kuruluş stratejisi jeokültürel bir stratejik aklın ürünüdür ve bu akıl jeopolitiği jeokültüre göre yerli yerine oturtmuştur. 
Yahudilik Jeokültürel Alandır Jeokültürün ne işe yaradığını, neler başarabileceğini ve nelere kadir olduğunu anlamak için İsrail'e bakmak yeterlidir. Modern dönem devletlerinden biri olan İsrail bir jeokültürel stratejiyle devlet olabilmiştir. Yahudiler, altı bin yılı aşan sürgüne ve dünyanın dört bir yanına dağılmışlığa 
rağmen, sıkı sıkıya sarıldıkları ve asla vazgeçmedikleri kültürel değerlerini stratejik düzeyde ele almışlar, jeokültürden hareketle jeopolitik değer üreterek çok güçlü bir jeokültürel alan kurmuşlardır. 
İsrail devletinin kuruluşunda 'dış güçlerin' desteği olmasaydı Yahudiler hiçbir şey yapamazdı denilebilir. 

Ancak, katkı sağlayanları katkı sağlamaya iten sebepler incelendiğinde, o etki taşının altında Yahudi jeokültür alanının olduğu görülecektir.3 
AB, Hıristiyan Avrupa Jeokültürel Alanının Gereksinimidir AB, Avrupa Ekonomik Topluluğu’ndan itibaren Hıristiyan Avrupa Jeokültürel Alanının Gereksinimidir. Uluslar arası Siyonist politika, kendi jeokültürel alanı için tehlikeli bulduğu 
Türkiye’yi jeokültürel alanının dışına çıkararak AB’ye kapatıp etkisizleştirme politikası izlemektedir. AB politikacılarının Türkiye yanlıları arasında Türkiye’nin jeopolitik olarak AB'ye lazım olduğuna samimiyetle inananlar küçük bir azınlıktır. Yahudi Jeokültürel gücünün Avrupa halkı üzerindeki etkisi sınırlı olsa da, Türkiye’nin AB’ye girmesine kesin karşıt olan siyasilerin iktidar yollarını daraltabilmektedir. 

Wolfgang Schüssel 

Avusturya Başbakanı Schüssel'in Türkiye’ye muhalefette pasifleşmesi, hatta siyasetten silinmesi, Merkel’in dikkatli politikası bunu göstermektedir. Sarkozy şu anda Hıristiyan Avrupa Jeokültürel alanının liderliğine oynayan hiperaktif bir yaramaz rolündedir. Çok geçmeden sosyalist rakibi Segolene Royal ile arasının kapanmakta olduğunu görerek o da uysallaşacaktır. 

Maria-Segolene Royal 

Türkiye’nin AB’ye Girişi Süreci, İki Jeokültürel Alanın Karşılaşmasıdır AB sürecinde yaşadığımız yarım yüzyıllık sorunun özünde, jeopolitik olarak AB'ye lazım olan 
Türkiye'nin jeokültürel olarak AB jeokültürüyle uyumsuz olması, daha doğrusu baskın konumda olması yatmaktadır. Türkiye jeokültürü AB için bir tehdittir ve AB jeokültürü bu meydan okumayı karşılayabilecek güçte değildir. Bu yüzden karşılıklı olarak yaşanan jeopolitik gereksinim, jeokültür söz konusu olduğunda anlamsızlaşmaktadır. 
Osmanlı İmparatorluğunun Millet Sistemi ile başardığı gibi, iki jeokültür havzasının bazı coğrafya bölgelerinde birbirine girmiş olarak yaşamaları mümkündür. 
Bu iç içe yaşam her iki kültürün şu üç hakkı desteklemesiyle mümkün olmaktadır:4 

 Kültür guruplarının kendi kültür ve medeniyetlerini kurumlarıyla birlikte yaşama özgürlüğü, 
 Ebeveynin çocuklarını kendi kültür ve medeniyet kimliklerine göre yetiştirme özgürlüğü, 
 Kültürlerinin şeriatına göre hüküm veren alternatif hukuka sahip olma hakkı. 
Türkiye’nin kültür alanının belirleyici medeniyeti, bu hakları desteklemektedir, 
Medine Vesikası ve Osmanlı Millet Sistemi ile tarihte pratiğe dökmüştür. 
Türkiye ve AB Ülkelerinin Demokrasileri Birlikte Yaşamayı Destekleyecek Olgunlukta Değildir Türkiye’nin ve etkilendiği Batı’nın hala kuvvetle etkisinde bulundukları Allah’sız Aydınlanma felsefesi ve onun desteklediği laiklik ve sekülerlik, demokrasilerinin bu üç temel insan hakkını destekleyecek şekilde genişlemelerinin önündeki en büyük engeldir. 

Post modern dönemin organizasyonlarından artık hizmetlerini halklara, onların inançlarını kaale almadan değil, inançlarının gereklerine uygun olarak götürmeleri beklenmektedir. 
Aslında yarım asır önce ilan edilen ve AB ülkelerinin hepsi tarafından kabul edilen İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi 18. ve 26. maddeleriyle yukarıdaki üç temel haktan ilk ikisini biraz utangaçça da olsa desteklediği ve üçüncü hak, birincinin mantıksal sonucu olduğu halde Kıta demokrasilerinin bu hakları destekleme başarıları çok alt düzeylerde kalmıştır. Cumhurbaşkanı olmadan önce Sarkozy’nin başında bulunduğu komisyon ise, hazırladığı raporla Fransa’yı bu hakların desteklenmesi konusunda çok gerilere itmiştir. 

Brüksel’de 11 Eylül 2007’de yaşanan “Avrupa’da İslam’ın Gelişmesini Durdurun” eylemi, Avrupa halklarının önemli bir kısmının bilinçlerinin nasıl şekillendiğini göstermesi bakımından ibret vericidir. 

Avrupa’nın İslamlaşmasını durdurun 

Türkiye’nin 1982 anayasasında inanç özgürlüğü T.C. Anayasası Madde 24. – Herkes, vicdan, dinî inanç ve kanaat hürriyetine sahiptir. 14 üncü madde hükümlerine aykırı olmamak şartıyla ibadet, dinî âyin ve törenler serbesttir. 
maddesinde ifadesini bulmakta, ve açıkça görüldüğü gibi İnsan Hakları Evrensel Beyannamesindeki İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi Madde 18- Herkesin düşünce, vicdan ve din özgürlüğüne hakkı vardır. Bu hak, din veya topluca, açık olarak ya da özel biçimde öğrenim, uygulama, ibadet ve dinsel törenlerle açığa vurma özgürlüğünü içerir. 

Orijinal hali “free practice” olan “uygulama” unsurunu, yani inancın şeriatını yaşama hakkını içermemektedir. Esefle görüyoruz ki yeni “Sivil Anayasa” taslağı da bu hususta 1982 anayasasından daha öteye gidememektedir. 

Çocuklarının eğitimi konusunda ebeveyni tek tayin edici kabul eden İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi 26. Maddesi 26/3. Çocuklara verilecek eğitimin türünü seçmek, öncelikle ana ve babanın hakkıdır. 
İse hem TC Anayasasında ve hem de AB ülkelerinin yasalarında açıkça ihlal edilmekte ve bu yetki devlete verilmektedir. 

İki jeokültür alanına mensup bireylerin birlikte yaşamalarının olmazsa olmazı olan alternatif hukuka ise hem TC ve hem de Avrupa Anayasası kapalıdır. 

Dünya globalleşme ile küçük bir köy haline gelirken, laiklik ve sekülerlik post modern dönem insanının taleplerinin gerisinde kalmıştır. Türkiye ve Avrupa demokrasileri bir başka kültür havzasının insanları ile bu küçük köyde bir arada yaşamayı başarmak için muhakkak demokrasilerini insanların inanç ve kültürlerinden doğan yaşam şekillerini destekleyecek şekilde geliştirmelidirler. Türkiye de zaruri anayasal açılımları yaptıktan sonra bu husus, AB-Türkiye 
müzakere masasında yakın gelecekte “Ankara Kriteri” olarak yerini almalıdır. 
AB Müktesebatı Azınlık Dilleri Konusunda Türkiye’nin Önündedir İnanç özgürlüğü nü desteklemek açısından aynı ölçüde özürlü olsalar da, AB Müktesebatı, azınlık  dilleri konusunda Türkiye’nin önündedir. Avrupa Azınlık Dilleri Sözleşmesi, bu dillerde yazılı, görüntülü, sesli her türlü yayına sınırsız serbestlik tanıdığı halde Türkiye’nin yasal çerçevesi, tercüme edilmek şartıyla haftada kırk dakika görüntülü yayından ve özel dil kurslarından öteye geçememiştir. 


Anadilde eğitim konusunda AB müktesebatı, Katalonya örneğinde olduğu kadar ileri gittiği halde, TC Anayasası geçilmez bir duvar örmüştür. Ne yazık ki, yeni Sivil Anayasa taslağında da bu konuda bir açılım görülmüyor. Türkiye-AB üyelik müzakereleri sırasında bu dosyaya da sıra gelecektir. 

Türkiye AB’ye Girmese De 

Yukarıdaki tespitlerden anlaşıldığına göre Türkiye’nin Kültür alanı, onun AB kültür alanına dahil olmasına imkan vermeyecek adar büyük ve temel felsefe bakımından farklıdır. Batı demokrasileri ise, AB’nin, Türkiye Başbakanı Sayın Recep Tayip Erdoğan’ın dediği gibi “medeniyetlerin bir arada yaşadığı”, kültür havzalarının üst üste bindiği bir organizasyon olmasını destekleyecek kadar gelişmiş değillerdir. 
Ancak Batı demokrasileri Türkiye’nin AB içindeki varlığını desteklemek için olmasa bile, Avrupa’da yaşayan ve sayıları hızla yirmi milyona yaklaşan yerli, ya da göçmen Avrupalı Müslüman’a karşı uyguladıkları asimilasyon politikalarının ve kültürel soykırım suçlarının ortaya çıkardığı problemlerin üstesinden gelmek için muhakkak kendilerini yenilemeli, laiklik veya sekülerlik takıntılarını bir tarafa bırakıp, hiç olmazsa İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nde ifadesini bulan insan hak ve özgürlüklerini tatminkar şekilde destekleyecek açılımları yapabilmelidirler. 

Terry Davis 

Avrupa Konseyi Genel Sekreteri Terry Davis Brüksel’de 11 Eylül 2007’de yaşanan “Avrupa’da İslam’ın Gelişmesini Durdurun” eylemi için “Avrupa değerleri gerçekten tehdit altında, ancak tehdit İslam’dan değil, dar kafalılıktan geliyor” dese de, AB üyesi ülkelerin asimilasyon politikaları, vatandaşlık ve göçmen yasaları, asıl tehdidi Avrupa demokrasilerinin dar kafalılığının oluşturduğu gerçeğini saklaya mıyor. Diğer taftan Türkiye bir yandan yeni “Sivil Anayasa”sını, Türkiye insanının yukarıda sıraladığımız üç temel hakkını destekleyecek şekilde yeniden yazıp kendi evini düzene sokarken, diğer yandan AB müzakere sürecinden bağımsız olarak, AB ülkelerinde kendi jeokültür havzasının parçaları olan Müslüman toplulukların yaşam zorlukları ile yakından ilgilenmelidir. Mesela Almanya’da ve Fransa’da vatandaşlık almanın şartı “en üst düzeyde Almanlaşmak, Fransızlaşmak”, yani 
asimilasyondur. Asimilasyon, yirmi birinci yüzyılda, başta Fransa ve Almanya olmak üzere bütün Avrupa’da, dünyanın gözü önünde işlenmekte olan bir “kültürel soykırım”dır. Türkiye kendini bu konuda kusurlu olmaktan çıkardıktan sonra, bu derin insan hakları ihlallerini durdurmak için derhal teşebbüste bulunmalıdır. 

Yazar ve Üniversitesi International University of Sarajevo Hakkında 
Profesör Doktor Mehmet Can, Saraybosna’da International University of Sarajevo’da öğretim üyesidir. 
International University of Sarajevo’nun Saraybosna’da inşaatı devam eden yeni kampüsü International University of Sarajevo, Sanat ve Sosyal Bilimler, Ekonomi ve Yönetim Bilimleri, Mühendislik ve Fen Bilimleri Fakültelerinin on dört programın da lisans ve lisansüstü düzeyde eğitim vererek, bölge meselelerini anlamaya ve çözüm üretmeye yönelik bilimsel araştırmalara ev sahipliği yaparak, Sokulu Mehmet Paşa’nın güney doğu Bosna’da Drina nehri üzerine yaptırdığı köprünün misyonunun bilgi çağı karşılığını üslenmektedir. 

Drina Köprüsü 

Drina Köprüsü’nden geçen ticaret yolu Doğu’nun değerli dokumalarını Batı pazarlarına ulaştırarak Bosna’ya zenginlik getirdi, International University of Sarajevo başta olmak üzere Bosna’ya yapılan kültür yatırımları da İslam’ın irfan ve hikmetini Batı’ya ulaştırarak, Batı’nın bu gün içinde bulunduğu medeniyet bunalımına derman taşıyacaktır. Üniversite hakkında ayrıntılı bilgiye 
http://www.ius.edu.ba    

Adresinden ulaşılabilir. 

Yarınlar İçin Düşünce 
Yıl 3, Sayı:25 
Kasım 2007. 


DİPNOTLAR;

1 Immanuel Wallerstein, Jeopolitik ve Jeokültür, İz Yayıncılık, 1993. 
2 Mustafa Şen, Dış siyasette stratejik ters çevirme harekatı, 
   http://www.yenisafak.com.tr/yorum/?c=12&i=20032 
3 Zbigniev Brzezinski, Büyük Satranç Tahtası, İnkılap Kitabevi, 2005. 
4 Mustafa Özel, İsrail barış yapamaz!, 06.08.2006, 
   http://www.yenisafak.com.tr/yazarlar/?i=1019&y=MustafaOzel 


***